• Sonuç bulunamadı

NEDÂ. Kitap İsmi: Tevhid Risaleleri-2 Hazırlayan: Abdullah Yıldırım. Kapak Tasarım: Mustafa Erikçi Dizgi: Şehadet

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "NEDÂ. Kitap İsmi: Tevhid Risaleleri-2 Hazırlayan: Abdullah Yıldırım. Kapak Tasarım: Mustafa Erikçi Dizgi: Şehadet"

Copied!
112
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

"Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur.

Ona uyun! Ondan başka yollara uymayın!

Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır.

İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti."

(6 En'am/153)

(2)

Yayın No: 14

Kitap İsmi: Tevhid Risaleleri-2 Hazırlayan: Abdullah Yıldırım

Kapak Tasarım: Mustafa Erikçi Dizgi: Şehadet

Cilt: Ciltsan

Baskı: Çetinkaya Ofset (332 342 01 09)

Fevzi Çakmak mah. Hacı Bayram cad.no:18 Baskı Yeri: Konya

Baskı Tarihi: Haziran/2013

İletişim

Şemsi Tebrizi Mh. Şerafeddin sk.

No:25/H Karatay/KONYA Tel: 0 332 350 4687

0 554 511 6356 www.nedakitap.com

(3)

TEVHİD RİSALELERİ-2

Derleme

Neda Yayınları KONYA/2013

(4)
(5)

İçindekiler……….5

Hutbetul Hace ………..………..………..7

Takdim………..….………9

Muhammed b. Abdulvehhab’ın Hayatı ……….…19

ALLAH'IN KULLARI ÜZERİNDEKİ, KULLARIN DA ALLAH ÜZERİNDEKİ HAKLARI………...21

İnsanın Yaratılış Gayesi………..……..………….23

Allah Kullarına Neyi Emretmiştir?….……..………...………...25

Rasullerin Gönderiliş Gayesi………….……….………25

Allah’ın Dilemesi Ne Demektir?……….27

Yalnızca Allah’a İbadet Etmek……….……….….29

Geçmişteki ve Günümüzdeki Cahiliye Arasındaki Farklar…………..30

Ana-Baba’ya İyilikte Bulunmak ……….34

Fakirlik Korkusuyla Çocuklarını Öldürmek……….36

Allah'ın Gösterdiği Dosdoğru Yol……….……….40

Rasulullah'ın Vasiyeti…………....………..………….…….43

Allah'ın ve Kulların Hakkı……….………44

Allah’ın Kullarına Olan Lütfü ………..……..………45

La İlahe İllallah'ın Manası ………..……….48

FAYDALI RİSALELER………..………..51

Rububiyet Tevhidi………..53

Ulûhiyet Tevhidi………....…56

1. İbadette Allah’a Ortak Koşmak………60

2. Kâfirlere Düşmanlık Beslememek……….……….…60

3. Kâfirlere Yardım Etmek………61

Zat, Sıfat ve İsim Tevhidi………61

ŞİRK ve ÇEŞİTLERİ...62

KÜFÜR ve ÇEŞİTLERİ ………..65

(6)

NİFAK ve ÇEŞİTLERİ……….…….67

TAĞUTU İNKAR ve ALLAH’a İMAN ………...69

SORULU CEVAPLI İSLAM AKİDESİ………..….75

KELİME-İ TEVHİDİN TEFSİRİ.………..…...83

Küfür ile İslam Arasında Alamet-i Farika………..…85

Nefiy ve İsbat………..…..…..86

Şirk ve Küfrün Doğası……….……88

İki Ayrı Yol… İslam ve Küfür……….…….…….89

ALTI ASIL……….………..91

FATİHA SURESİNİN TEFSİRİ……….……….99

(7)

HUTBETU’L HACE

ُروُرُش حنِم ِهّللاِب ُذوُعَ نَو ، ُهُرِفحغَ تحسَن َو ُهُنِعَتحسَن َو ُهُدَمحَنَ ِهَّلِل َدحمَحلْا َّن إ حلِلحضُي حنَمَو، ُهَل َّلِضُم َلاَف ُهّللا ِهِدحهَ ي حنَم ، اَنِلاَمحعأ ِتاَئِّيَس حنِم َو اَنَسُفح نَأ

ُهَل َيِداَه َلاَف .

ُهُدحبَع ًادَّمَُمُ َّنَأ ُدَهحشَأَو ، ُهَل َكيِرَش َلا ُهَدححَو ُهّللا َّلاِإ َهَلِإ َلا حنَأ ُدَهحشَأَو ُهُلوُسَرَو .

َهُّ يَأ اَي { مُتنَأَو َّلاِإ َّنُتوُمَت َلاَو ِهِتاَقُ ت َّقَح َهّللا ْاوُقَّ تا ْاوُنَمآ َنيِذَّلا ا

َنوُمِلْسُّم }

[ نارمِع ِلآ :

۲۰۱ ]

َقَلَخَو ٍةَدِحاَو ٍسْفَّ ن نِّم مُكَقَلَخ يِذَّلا ُمُكَّبَر ْاوُقَّ تا ُساَّنلا اَهُّ يَأ اَي {

الااَجِر اَمُهْ نِم َّثَبَو اَهَجْوَز اَهْ نِم يِذَّلا َهّللا ْاوُقَّ تاَو واَسِنَو ااراِيَث

ااباِقَر ْمُكْاَلَع َناَث َهّللا َّنِإ َماَحْرَلأاَو ِهِب َنوُلواَسَت }

[ واسنلا : ۲ ]

ااديِدَس الاْوَ ق اوُلوُقَو َهَّللا اوُقَّ تا اوُنَمآ َنيِذَّلا اَهُّ يَأ اَي { {

* ْحِلْصُي }

َل ْرِفْغَ يَو ْمُكَلاَمْعَأ ْمُكَل َزاَف ْدَقَ ف ُهَلوُسَرَو َهَّللا ْعِطُي نَمَو ْمُكَبوُنُذ ْمُك

ااماِظَع اازْوَ ف }

[ بازحلأا :

۰۰-۰۲ ]

دحعَ ب اَّمَأ َّرَشَو ،دَّمَُمُ ُيحدَه ِيحدَحلْا حيَْخَو ،ِللها ُمَلاَك ِثيِدَحلْا َقِدحصأ َّنإَف :

ُكَو ، ٌةَعحدِب ٍةَثَدحُمُ َّلُكَو ، َاُتُاَثَدحُمُ ِروُمُلأا ِفِ ٍةلَلاَض َّلُكَو ،ٌةَللاَض ٍةَعحدِب َّل

ِراَّنلا

.

(8)

Hutbetu-l Hâce

Hamd, ezelden ebede dek yalnızca Allah’a özgüdür. O’nu över ve O’ndan Peygamber Efendimizi, Ehli Beytini ve Ashabını rahmetiyle kuşatmasını dileriz. Allah (Subhanehu ve Tealâ) şöyle buyurmaktadır:

“Ey iman edenler! Allah’tan sakınılması gerektiği gibi sakı- nın! Sizler, kesinlikle müslüman olarak ölün.” (3/Ali İmran 102)

“Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten yaratan, ondan eşini var eden ve o ikisinden birçok erkekler ve kadınlar vücuda geti- rip (dünyanın dört bir tarafına) yayan Rabbinizden (emir ve nehiylerine riayetsizlikten) sakının. Adını anarak birbiri- nizden dilekler dilediğiniz Allah’tan ve sıla-i rahmi kesmek- ten korkun. Hiç şüphesiz ki O, sizin üzerinize Rakîb’tir. (4 Nisa/1)

“Ey iman edenler! Allah’tan (emir ve nehiylerine riayetsiz- likten) sakının ve doğru olan sözü söyleyin ki Allah, yaptığı- nız amelleri kabul etsin ve günahlarınızı affetsin. Allah ve Resulüne itaat eden, elbette ki bütün büyük emel ve beklen- tilerini elde etmiştir.” (33 Ahzab/71)

Bütün hitap ve kitapların başında ifade edilmesi sünnet olan “hamd ve salât” fasılasını ifa ettikten sonra...

En doğru söz, Allah’ın kelamı, en müstakim yol da Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in rehberlik ettiği yoldur.

Yoldan saptıran en şerli şeyler, dinde sonradan çıkartılan şeylerdir. Dinde sonradan çıkartılan her şey bidattir. Her bidat sapkınlıktır. Her sapkınlık da azaba müstahaktır.

(9)

Takdim

Hiç şüphesiz Allah (Subhanehu ve Tealâ) dünya hayatının fitnesine karşı bizi uyarmış ve şöyle buyurmuştur:

“Bilin ki dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süs, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden ibarettir. Tıpkı bir yağmur gibidir ki, bitirdiği ziraatçıların hoşuna gider. Sonra kurur da sen onun sapsarı olduğunu görürsün; sonra da çer çöp olur. Ahirette ise çetin bir azap vardır. Yine orada Allah'ın mağfireti ve rızası vardır.

Dünya hayatı aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir.”

(57 Hadid/20)

Rabbimiz (Subhanehu ve Tealâ) bize dünya hayatının değer- siz olduğunu ve bir oyun, eğlence, insanlar arasındaki bir övünme, daha çok mal ve evlât sahibi olma isteğinden başka bir şey olmadığını bildirdi. Ayrıca Rabbimiz dünya hayatını misallendirerek açıkladı. Dünya hayatını insanların dualarından sonra yağan bir yağmura benzetti. Öyle bir yağmur ki yeryü- zünde ziraatçıların da hoşuna gidecek türlü bitkileri yeşertir.

Sonra bu bitkiler kurur da sapsarı olur. İşte dünya hayatı da bunun gibidir. Onun ziyneti kâfirlerin hoşuna gider ve onları kendisine karşı hırslandırır.

“Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak bulursun. Müşriklerden her biri de arzular ki bin sene yaşasın.” (2 Bakara/96)

Onların dünyaya karşı hırsları arttıkça tevhid ve imandan uzaklaşırlar. Bunun sonucunda şirke, şehvete ve masiyete gark

(10)

olurlar. Oysa dünyalarını ahirete satan muvahhid müslümanlar onlardan farklıdır.

“Allah, müminlerden mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır.” (9 Tevbe/111)

“İnsanlardan öyleleri de var ki, Allah'ın rızasını almak için kendini ve malını feda eder. Allah da kullarına şefkatlidir.” (2 Bakara/207)

Dünya, Allah (Subhanehu ve Tealâ)’nın verdiği misaldeki gibi olduğunda yani önce yeşerip olgunlaştığında daha sonra sarar- dığı ve kurumuş çerçöp halini aldığında ve ahiret günü geldi- ğinde insanoğlu için kaçınılması imkânsız iki akibetten birisi vardır. İnsan o gün ya şiddetli azaba ya da Allah’ın rahmeti ve Rıdvanına ulaşacaktır.

“O geldiği gün Allah'ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz.

Onlardan kimi bedbahttır, kimi de mutlu... Bedbaht olanlar ateştedirler, orada onların (öyle feci) nefes alıp vermeleri vardır ki Rabbinin dilediği hariç, (onlar) gökler ve yer durdukça o ateşte ebedî kalacaklardır. Çünkü Rabbin, istedi- ğini hakkıyla yapandır. Mutlu olanlara gelince, onlar da cennettedirler. Rabbinin dilediği hariç, gökler ve yer durdukça onlar da orada ebedî kalacaklardır. Bu (nimetler) bitmez, tükenmez bir lütuftur.” (11 Hud/105-108)

Evet, ey Müslüman kardeşim! Bu dünya hayatından sonra

“(İnsanların) bir bölümü cennette, bir bölümü de çılgın alevli cehen- nemdedir.” (42 Şura/7) Çılgın alevli cehennem hakkında Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Sizin (şu dünya) ateşiniz, cehennem ateşinin yetmiş parça- sından bir parçadır” buyurmuştur. Sahabîler tarafından: “Ya Rasulallah! Şüphesiz dünya ateşi (azap için) elbette kâfi idi"

denilince Rasulullah:

“Cehennem ateşi dünya ateşleri üzerine altmış dokuz derece

(11)

daha fazla kılındı. Bunlardan her birinin sıcaklığı bütün dünya ateşinin sıcaklığı gibidir” buyurdu.1

İbni Abbas (radıyallahu anhuma)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Cehennemliklerin azap itibari ile en ehveni Ebu Talip'tir. O dahi iki nalın giyecek ve bu nalınlardan dolayı beyni kaynaya- caktır.”2

Numan b. Beşir (radıyallahu anh)’dan rivayet edildiğine göre ise Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem):

“Şüphesiz ki cehennemliklerin azap itibarı ile en ehveninin ateşten iki nalın ile bağı vardır. Bunlardan onun beyni tencere kaynar gibi kaynar. Hiç bir kimseyi kendisinden daha ziyade azaba giriftar olmuş görmez. Hâlbuki kendisi cehennem ehlinin en hafif azap olunanıdır”3 buyurmuştur.

Allah (Subhanehu ve Tealâ) cehennem ehlinin cehennemdeki durumları ve onlara uygulanacak azap ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır:

“O gün, günahkârların zincire vurulmuş olduğunu görürsün.

Onların gömlekleri katrandandır, yüzlerini de ateş bürümekte- dir.” (14 İbrahim/49,50)

“O zaman boyunlarında demir halkalar ve zincirler olduğu halde sürüklenecekler. Kaynar suda… Sonra da ateşte yakıla- caklardır.” (40 Mümin/71,72)

“Onu yakalayın da (ellerini boynuna) bağlayın! Sonra alevli ateşe atın onu! Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde oraya sokun!” (69 Hakka/30-32)

1 Müttefekun Aleyh.

2 Müslim, 1/110.

3 Buhârî, Rikâk/8; Tirmizî, Cehennem/12.

(12)

Allah (Subhanehu ve Tealâ) cehennem ehlinin yiyeceği ve içeceği hususunda şöyle buyurmuştur:

“Şüphesiz zakkum ağacı günahkârların yemeğidir. O, karın- larda maden eriyiği gibi kaynar. Sıcak suyun kaynaması gibi...” (44 Duhan/43-46)

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) zakkum hakkında şöyle buyurmuştur:

“Cehennemliklerin yiyeceği olan zakkumdan bir damla dünya yurduna damlatılmış olsaydı dünya halkının geçimini bozardı. Ya zakkumdan başka yiyeceği olmayanların (cehennem halkının) hali nasıl olur?"4

“Ateşte ebedî kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?” (47 Muhammed/15)

“Ardından da (o inatçı zorbaya) cehennem vardır; kendisine irinli su içirilecektir! Onu yudumlamaya çalışacak fakat boğazından geçiremeyecek ve ona her yandan ölüm gelecek, oysa o ölecek değildir (ki azaptan kurtulsun). Bundan öte de şiddetli bir azap da vardır.” (14 İbrahim/16,17)

Cehennem ehlinin azabı daha fazla hissetmeleri için vücut- ları büyütülecektir. Bu hususta Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“(Kıyamet gününde) kâfirin iki omuzu arası, süratli bir süvari yürüyüşü ile üç günlük mesafedir.”5

“Kâfirin bir dişinin büyüklüğü Uhud dağı kadar, cildinin kalınlığı ise üç günlük yol mesabesinde olacaktır.”6

4 Tirmizi, 2585; İbn Mâce, 4325.

5 Müttefekun Aleyh.

6 Müslim, Ebu Hureyre'den.

(13)

Ayrıca Allah (Subhanehu ve Tealâ) kâfirlerin cehennemdeki pişmanlıklarını, haykırışlarını ve gözyaşları içerisindeki yaka- rışlarını şöyle haber vermektedir:

“O gün, zalim kimse (pişmanlıktan) ellerini ısırıp şöyle der:

Keşke o rasullerle birlikte bir yol tutsaydım!” (25 Furkan/27)

“Kişinin ‘Allah'a karşı aşırı gitmemden dolayı bana yazıklar olsun! Gerçekten ben alay edenlerdendim’ diyeceği günden sakının!” (39 Zümer/56)

“Elleri boyunlarına bağlı olarak onun (cehennemin) dar bir yerine atıldıkları zaman oracıkta yok oluvermeyi isterler.” (25 Furkan/13)

“Onlar orada "Rabbimiz! Bizi çıkar, (önce) yaptığımızın yerine iyi işler yapalım!" diye feryat ederler. Size düşünecek kimsenin düşünebileceği kadar bir ömür vermedik mi? Size uyarıcı da gelmedi mi? Niçin inanmadınız? Şimdi tadın (azabı)! Zalimlerin yardımcısı yoktur.” (35 Fatır/37)

Cehennemlikler cehennemde azabın şiddetinden ölümü temenni edecekler. Fakat bu temennileri kesinlikle gerçekleş- meyecektir.

“Ey Malik! Rabbin bizim işimizi bitirsin! diye seslenirler.

Malik de "Siz böyle kalacaksınız!" der.” (43 Zuhruf/77) Ve işte kazananlar… Cennetlikler…

“Ne yana bakarsan bak, (yığınla) nimet ve ulu bir saltanat görürsün. Üzerlerinde yeşil ipekten ince ve kalın elbiseler vardır; gümüş bilezikler takınmışlardır. Rableri onlara terte- miz bir içki içirir.” (76 İnsan/20,21)

“Onlara altın tepsiler ve kadehler dolaştırılır. Orada canları- nın istediği, gözlerinin hoşlandığı her şey vardır. Ve siz, orada ebedî kalacaksınız.” (43 Zuhruf/71)

(14)

“Yanlarında güzel bakışlarını yalnız onlara tahsis etmiş, iri gözlü eşler vardır. Onlar, gün yüzü görmemiş yumurta gibi bembeyazdır.” (37 Saffat/48,49)

“Oralarda gözlerini yalnız eşlerine çevirmiş güzeller vardır ki, bunlardan önce onlara ne insan ne de cin dokunmuştur.

Öyleyken Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlayabilirsiniz?

Sanki onlar yakut ve mercandırlar.” (55 Rahman/56-58)

“Güzel davrananlara güzel karşılık ve bir de ziyade vardır.”

(10 Yunus/26)

Ayette geçen “ziyade” ahirette Allah (Subhanehu ve Tealâ)’nın vech-i kerimine nazar etme nimetidir. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Ümmetimden cennete ilk girecek zümre, ayın on dördün- deki dolunay suretindedir. Onların ardından cennete girecek olanlar ise gökteki en parlak yıldızlar suretinde olacaktır. Bunlar büyük ve küçük abdest bozmayacaklar, sümkürmeyecekler ve tükürmeyeceklerdir. Tarakları altın, terleri misk, buhurdanlık- ları öd ağacı ve zevceleri güzel gözlü hurilerdir. Onların hilkat- leri da babaları Âdem gibi altmış arşın uzunluğunda olacaktır.”7

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) cenneti şöyle tasvir etmiştir:

“Cennetin tuğlaları altın ve gümüştür. Harcı da kokulu misk... Cennetin çakılları inci ve yakuttan, toprağı ise zaferandır.

Ona giren nimete mazhar olur, eziyet görmez, ebediyet kazanır, ölümle karşılaşmaz. Elbisesi eskimez, gençliği kaybolmaz.”8

Cennet hakkında Allah (Subhanehu ve Tealâ) da şöyle buyurmuştur:

7 Müttefekun Aleyh. Ebu Hureyre.

8 Mevmu’uz Zevaid, 10/396. Bezzar ve Taberani de rivayet etmişlerdir.

(15)

“Muttakilere vâad olunan cennetin durumu şöyledir: İçinde bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Orada meyvelerin her çeşidi onlarındır.

Rablerinden de bağışlama vardır…” (47 Muhammed/15)

Ebu Hureyre (radıyallahu anh)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Allah (Subhanehu ve Tealâ) "Ben salih kullarım için hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın duymadığı, hiçbir insanın hatır ve hayal edemediği nimetler hazırladım" buyurdu.”9

Ebu Hureyre (radıyallahu anh) bu hadisi naklettikten sonra

“İsterseniz şu ayeti okuyun” dedi:

“Yaptıklarına karşılık olarak onlar için ne mutluluklar saklan- dığını hiç kimse bilemez.” (32 Secde/17)

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Musa (aleyhisselam) bir gün "Yarabbi! Cennetliklerin makam itibarı ile en aşağı derecesinde bulunan kimdir?" diye sorunca Allah (Subhanehu ve Tealâ) şöyle buyurdu: "Cennetlikler cennete konulduktan sonra gelecek bir adamdır ki ona ‘Cennete gir!’ denilecek ama o:

- Yarabbi nasıl gireyim! Herkes alacağını almış, yerine yerleşmiş, diyecek. Kendisine:

- Dünya hükümdarlarından bir hükümdarın mülkü kadar mülkün olmasına razı değil misin? denilecek. O da:

- Razı oldum Yarabbi! diyecek. Allah (Subhanehu ve Tealâ): - Bu kadarı ve onun bir misli daha, bir misli daha, bir misli daha, bir misli daha senindir, diyecek. O adam beşincisinde:

- Razı oldum Yarabbi! diyecek. Bunun üzerine Allah (Subhanehu ve Tealâ):

9 Müslim, 2/530.

(16)

- Bunlar ve bunların on misli de senindir. Canının istediği ve gözünün beğendiği her şey de senindir, diyecek.”10

Cennet İçin Kollarını Sıvayanlar Nerede!?

Ey kardeşim! Rabbimiz bizi cennete davet etmektedir:

“Rabbinizin bağışına ve takva sahipleri için hazırlanmış olup genişliği gökler ve yer kadar olan cennete koşun!” (3 Ali İmran/133)

Yine Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Rabbimizin

“Hani nerede Cennet için kollarını sıvayanlar?” buyurduğunu haber vermektedir.

Evet, sevgili kardeşim! Bizim de bu durumda “Lebbeyk ya Rabbi lebbeyk! İşte bizler cennet için kollarını sıvayanlarız…”

dememiz gerekmektedir. Ancak burada çözülmesi gereken bir mesele ortaya çıkıyor. O da şudur: Acaba biz, bizi cennete ulaştı- racak yolu biliyor muyuz? O yolu takip ediyor muyuz? Belki de okuyucularımızdan bazıları “Zaten bugün Müslümanların bildiği ve üzerinde bulunduğu yol, cennete giden yol değil mi?” diyebi- lir.

Ey kardeşim! Şu an elinde bulunan bu kitap Müslümanla- rın cennete giden yolda akidesinde, ahlakında, dünya ile ahireti irtibatlandırmasında uyması gereken önemli kuralları ve sakın- ması gereken tehlikeleri anlatmaktadır.

Kitap içerisindeki risaleler daha önceden farklı kişiler tara- fından tercüme edilmiş ve Müslümanların istifadesine sunulmuş olan tevhide dair çok önemli ve faydalı risalelerdir. Çevremiz- deki dostlarımızın bu risaleleri bir araya toplayıp kitap haline getirmemiz yönündeki ısrarlarına daha fazla kayıtsız kalamadık ve bu çalışmaya başladık. Rabbimizden bu çalışmayı bereket- lendirmesini ve ümmete faydalı bir çalışma kılmasını temenni

10 Müslim, 1/96.

(17)

ederim.

Rabbim! Bizlere hakkı hak olarak göster ve bizleri hakka tâbi olmakla rızıklandır. Ve yine bizlere batılı da batıl olarak göster ve bizleri ondan sakınmakla rızıklandır.

“Allahım! Bize dünyada bir iyilik ve ahirette de bir iyilik ver!

Ve bizi ateşin azabından koru…” (2 Bakara/201) Velhamdulillahi Rabbil Âlemin…

Abdullah Yıldırım 04.02.2013 KONYA

(18)
(19)

Muhammed b. Abdulvehhab’ın Hayatı

Muhammed b. Abdulvehhab b. Süleyman b. Ali b. Muham- med b. Raşit Temimi, 1703'te Riyad'ın kuzeyinde bulunan Uyeyne'de dünyaya geldi. Hanbelî mezhebindendir.

Henüz on yaşına basmadan Kur'an ve Kur'an ilimlerini, tefsir ve hadis ilimlerini, ayrıca babasından da Hanbelî fıkhını öğrenmiş, bu arada daha çok Şeyhul İslam Ahmed b. Teymiyye ile İbn Kayyım'ın kitaplarını okuyup incelemiştir.

Medine'ye giderek burada Şeyh Abdullah b. İbrahim'den ilim öğrenmiş, muhaddis Şeyh Muhammed Hayat Sündi ile tanışmıştır. Bu arada Basra, Tebriz ve Şam gibi yerleri ziyaret ederek buraların önde gelen ilim adamlarından ilim öğrenmiş- tir. Ancak geçim sıkıntısı nedeniyle "Ahsa" denilen yere tekrar dönüp Şeyh Abdullah b. Abdullatif'in yanında kalmıştır. Bu zat Şafii mezhebinden bir âlimdi. Daha sonra da Necid köylerinden Hureymila'ya giderek burada bulunan babası Şeyh Abdulvehhab'a katılmış, ilminin artmasına vesile olan babasına yardımcı olarak burada kalmıştır.

Muhammed b. Abdulvehhab gittiği yerlerdeki insanların, dinin asıl prensiplerine dönmeleri için uğraştı, bidatlerle hiç durmaksızın mücadele etti. Velilerin takdis edilmesini, onların Allah ile kul arasında vasıtalar tayin edilmesini tenkid etti. Bu arada, türbelerin, mukaddes tanınan mezarların yıkılmasını, bunlara meydan verilmemesini istedi. Bu uğurda birçok sıkıntı- lara maruz kaldı. Fakat sonunda yüce Allah dalalet ehline karşı onu üstün çıkardı, başarıya ulaştırdı. Böylece ıslah ve yenileme hareketini yayarak gerçek anlamda ıslahatçı ve müceddit sıfatını almaya hak kazandı.

Muhammed b. Abdulvehhab, M. 1791 yılı Zilkade ayında Rabbine kavuştu. Allah ona rahmet eylesin… (Amin)

(20)
(21)

ALLAH'IN KULLARI ÜZERİNDEKİ, KULLARIN DA ALLAH ÜZERİNDEKİ

HAKLARI

Müellif

Süleyman b. Abdullah

(22)
(23)

İnsanın Yaratılış Gayesi

Allah (Subhanehu ve Teala) buyuruyor ki:

ِنوُدُبْعَ اِل َّلاإ َسْنِْلْاَو َّنِجْلا ُتْقَلَخ اَمَو ﴿

“Ben, cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım.” (51 Zâriyat/56)

İbadet; Allah (Subhanehu ve Teala)’nın rasulleri vasıtasıyla emrettiği şeylere bağlanmak suretiyle Allah’a itaatte bulunmak- tır.

İbadet, zahir ve batın anlamda Allah'ın sevdiği ve razı olduğu bütün söz ve amelleri kapsayan genel bir kavramdır.

Namaz, zekat, oruç, hac, dua, sadaka, havf (korku), recâ (ümit etme), tevekkül, sığınma, haşyet duyma, yardım dileme, kurban ve adak, Allah (Subhanehu ve Tealâ)’nın yerine getirilmesini emrettiği ibadetlerdir ve bu ibadetler, sadece ve sadece Allah (Subhanehu ve Tealâ)’ya yapılmalıdır.

İmam Kurtubi şöyle demiştir:

“Asıl manasıyla ibadet, boyun eğme ve yönelme demektir.

Şeriatin yükümlülük çağına gelenleri sorumlu tuttuğu görevlerin tümüne “ibadet” denilir. Allah (Subhanehu ve Teala) cinleri ve insanları sadece kendisine kulluk (ibadet) etsinler diye yarat- mıştır, onların yaratılmalarındaki hikmet budur.”

İbni Kesir (rahimehullah) der ki:

“Allah (Subhanehu ve Teala)’ya ibadet etmek; emrettiği amelleri yapmak, sakıncalı ve yasaklanmış olan amellerden de uzak durmak suretiyle Allah (Subhanehu ve Teala)’ya itaat etmek

(24)

demektir. İşte bu, İslam dininin hakikatidir. Allah (Subhanehu ve Teala) tüm mahlukatı yalnızca kendisine kulluk etmeleri için yaratmıştır. Kim Allah’a itaat ederse mükâfatını eksiksiz olarak Allah’tan alır. Kim de Allah’a karşı gelirse Allah kendisini en ağır şekilde cezalandırır. Allah (Subhanehu ve Teala) hiçbir şeye muh- taç değildir. Fakat O’nun dışındakilerin hepsi, her halükarda O’na muhtaçtır. Çünkü Allah (Subhanehu ve Teala) onları yaratan ve rızık verendir.”

Ali (radıyallahu anh) “Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım.” (51 Zariyat/56) ayetiyle ilgili olarak şöyle demiştir:

“Onları, yalnızca bana ibadet etmeyi emretmek ve bana ibadet etmeye davet etmek için yarattım.”

Mücahid (rahimehullah) şöyle demiştir:

“Onları, yalnızca kendilerine emretmek ve yasaklamak için yarattım.”

Nitekim “İnsan başıboş bırakılacağını mı zanneder?” (75 Kıya- met/36) ayeti de bu hakikate delalet etmektedir.

İmam Şafii (rahimehullah) şöyle demiştir: “O emrolunmaz ve sakındırılmaz. Nitekim Kuran’ın birçok ayetinde "Rabbinize ibadet edin!" veya "Rabbinizden korkun!" buyrulmuştur.

Böylece Allah (Subhanehu ve Teala) kullara, ne için yaratılmış- larsa onu emretmiş ve rasullerini bu vazife ile göndermiştir. İşte ayette bu durum, apaçık ve kesin bir şekilde beyan edilmiştir. Bu ayet “Biz hiçbir rasulü Allah'ın izniyle kendisine itaat olunmasından başka bir gaye ile göndermedik.” (4 Nisa/64) ayetine benzer.

Hâlbuki elçilere bazen itaat edildi bazen de düşmanlık edildi.

Aynı şekilde Allah (Subhanehu ve Teala) kullarını sadece kendisine ibadet etsinler diye yarattı ancak insanlar bunu bazı durumlarda ibadet ederiz, bazen de ibadet etmeyiz veya başkala- rına da ibadet ederiz biçiminde algıladı. Subhanallah!... Her

(25)

türlü noksan sıfattan münezzeh olan Allah (Subhanehu ve Teala) evveldir ve her şeyi yaratandır.

Allah Kullarına Neyi Emretmiştir?

Enes b. Malik (radıyallahu anh)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Allah (Subhanehu ve Teala) Cehennem ehlinden azabı en hafif olan kişiye "Eğer dünya ve dünyanın içindekilerle bir o kadarı daha senin olsaydı bu azaptan kurtulmak için onları feda eder miydin?" diye sorar. Adam "Evet" deyince Allah (Subhanehu ve Teala) şöyle buyurur:

- Sen daha Âdem’in sulbünde iken bundan çok daha hafif olanını; Bana hiçbir şeyi şirk koşmamanı emrettim de sen bundan kaçınıp Bana şirk koştun …”11

Hadiste bahsedilen bu kimse Allah (Subhanehu ve Teala)’nın kendisinden istediği şeyi terk ederek O'na şirk koşmuştur. Oysa Allah (Subhanehu ve Teala) kendisinden sadece şirk koşmayarak tevhid üzere olmasını istemişti.

Rasullerin Gönderiliş Gayesi Allah (Subhanehu ve Teala) buyuruyor ki:

ْدَقَلَو ﴿ اَنْ يَعَ ب ِّلُث يِف ٍةَّمُأ الاوُسَر ِنَأ اوُدُبْعا َهَّللا اوُبِنَتْجاَو َتوُغاَّطلا

“Andolsun ki biz "Allah'a kulluk edin ve Tağuttan sakının"

diye (emretmeleri için) her ümmete bir rasul gönderdik.” (16 Nahl/36)

Ayette geçen "tağut" kelimesi haddi aşmak manasına gelen

"tuğyan" kökünden türetilmiştir.

11 Buhari, Rikak/49; Müslim, Münafikun/52; İmam Ahmed, 3/127, 129, 218.

(26)

Ömer b. Hattab (radıyallahu anh) "Tağut, şeytandır" demiş- tir. Cabir (radıyallahu anh) da "Tağut, Şeytanın kendilerine inip telkinde bulunduğu kâhinlerdir" demiştir.

İmam Malik (rahimehullah) tağutu “Allah (Subhanehu ve Teala)’dan başka kendisine kulluk edilen her şey tağuttur”

şeklinde tanımlamıştır.

En iyi ve en kapsamlı tanımı ise Allame İbni Kayyım (rahimehullah) yapmıştır:

“Tağut, kulun kendisi vasıtasıyla haddi aştığı her mabud, uyulan her sistem ve itaat olunan her şeydir. Her kavmin tağutu Allah ve Rasulünden başka kendisine muhakeme olunan, Allah (Subhanehu ve Teala)’nın dışında kendisine ibadet edilip körü körüne tabi olunan, insanları Allah (Subhanehu ve Teala)’nın kanunlarından başka kanunlara çağıran ve Allah (Subhanehu ve Teala)’nın kendisine itaat edilmesini yasakladığı kişi ve kuru- luşlardır.

İşte bunlar insanları peşinden sürükleyen tağutlardır. Tağut kapsamında olan şeyler konusunda dikkatle düşünülürse bugün halkın büyük çoğunluğunun Allah ve Rasulüne itaatten yüz çevi- rip tağutlara itaat ettikleri ve onlara kulluk ettikleri görülür.”

Tağut; Allah (Subhanehu ve Tealâ)’dan başka ibadet edilenle- rin, sapıklıkta öncü olanların, batıla çağıran ve onu iyi göste- renlerin hepsidir. Allah (Subhanehu ve Tealâ) ve Rasulüne zıd olan hükümlerle insanlar arasında hüküm verenler, kahin ve sihirbazlar, sapık ve yalan hikayeler uydurarak insanları mezar- lara ibadet etmeye çağıran mezar bekçileri, hizmetçileri ve koru- yucuları aynı şekilde birer tağuttur. Bu tağutların aslı ve en büyüğü ise şeytandır.

“Andolsun ki biz her ümmete "Yalnız Allah'a ibadet edin ve tağuttan sakının" diye tebliğ etmesi için bir rasul gönderdik.”

(16 Nahl/36)

(27)

Ayette Allah (Subhanehu ve Teala) her topluma bir rasul gönderdiğini ve onlara bir olan Allah’a kulluk etmelerini, başka varlıklara kulluk etmekten uzak durup onları terk etmeyi emret- tiğini haber vermektedir.

َلا ﴿ ْنِمْؤُ يَو ِتوُغاَّطلاِب ْرُفْكَي ْنَمَف ِّيَغْلا َنِم ُدْشُّرلا َنَّاَ بَ ت ْدَق ِنيِّدلا يِف َهاَرْثِإ

ٌماِلَع ٌعاِمَس ُهَّللاَو اَهَل َماَصِفْنا َلا ىَقْ ثُوْلا ِةَوْرُعْلاِب َكَسْمَتْسا ِدَقَ ف ِهَّللاِب

“Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırt edilmiştir. Artık her kim tâğutu inkâr edip Allah'a iman ederse sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir.” (2 Bakara/256)

İşte "La ilahe illallah" kelimesinin manası budur. "Urvetü'l Vuska" yani sağlam kulptan kasıt da budur. Bütün rasuller insanları yalnızca Allah’a ibadet etmeye çağırmış, Allah’tan başkasına kulluk etmekten ise sakındırmıştır.

Allah (Subhanehu ve Teala) Ademoğulları arasında şirkin ilk defa baş gösterdiği Nuh (aleyhisselam)’ın kavminden, son rasul Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’e kadar her dönemde, yeryüzüne nebi ve rasuller göndermiştir. Onların davetini doğu ve batıda insan ve cin herkes duymuş, hepsi de Rabbimizin buyurduğu şu gerçeğe şahit olmuşlardır:

“Senden önce hiçbir rasul göndermedik ki ona "Benden başka ibadete layık ilah yoktur. O halde bana kulluk edin" diye vahyetmiş olmayalım.” (21 Enbiya/25)

Allah’ın Dilemesi Ne Demektir?

Allah (Subhanehu ve Teala) insanları kendisine kulluğa ve tağuttan kaçınmaya davet ederken insanların çıkıp da “Allah dilemiş olsaydı biz O’ndan başkasına ibadet etmezdik” demeleri asla caiz değildir. Zira burada Allah (Subhanehu ve Teala)’nın dilemesi, olumsuz anlamda ele alınmış ve yanlış yorumlanmış olur. Çünkü dileme bir bakıma şirkin ve küfrün gerekçesi kabul

(28)

edilmiştir. Oysa ki Allah (Subhanehu ve Teala) rasullerin diliyle tüm insanları şirkten sakındırmıştır.

Kevni anlamdaki dilemeye gelince; Onların bu konuda ellerinde herhangi bir delil yoktur. Allah (Subhanehu ve Teala) Cehennemi ve cehennemlikleri yaratmış fakat kulları için küfre rıza göstermemiştir. Bu konuda apaçık deliller vardır. Ayrıca Allah (Subhanehu ve Teala) rasullerin gönderilmesinden sonra onların dünyada cezalandırılmalarına ilişkin olarak şöyle buyurmuştur:

“Allah içlerinden kimini doğru yola eriştirdi, kimine de sapık- lık hak oldu. Yeryüzünde gezin de yalanlayanların sonlarının nasıl olduğunu görün!” (16 Nahl/36)

Ayeti iyi düşünmek gerekir! Bu ayet gösteriyor ki rasullerin gönderilmesindeki hikmet; ümmetleri sadece Allah (Subhanehu ve Teala)’ya ibadete davet etmek, Allah'tan başkasına kulluk etmekten sakındırmaktır. İşte tüm nebi ve rasullerin tebliğ ettikleri din budur. Şeriatleri farklı olsa da hepsinin getirdiği din birdir. Zira Allah (Subhanehu ve Teala) "Her birinize bir şeriat ve yol verdik" (5 Maide/48) buyurmuştur.

Sadece Tasdik Etmek Yetmez!

Salih Amel İşlemek de Gerekir

Hiç şüphesiz kalp ile tasdik etmenin yanında azalarla amel etmek de gerekir. Allah (Subhanehu ve Teala) şöyle buyurmuştur:

“Rabbin yalnız kendisine ibadet etmenizi, ana babaya güzel- likle muamelede bulunmanızı emretti. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, senin yanında ihtiyarlayacak olurlarsa onlara karşı

"öf" bile deme! Onları asla azarlama! İkisine de hep tatlı söz söyle...” (17 İsra/23)

Ayette geçen ve bizim “emretti” şeklinde tercüme ettiğimiz

"kadâ" kelimesi Mücahid (rahimehullah)’a göre "vasiyet etti",

(29)

İbni Abbas (radıyallahu anhuma)’ya göre ise "emretti" manasına gelmektedir.

Lailaheillallah kelimesi "Yalnızca Allah'a ibadet edin!

O'ndan başkasına kullukta bulunmayın" manasına da gelir.

Tevhid; yalnızca red ve inkârdan oluşmuş değildir. Aynı zamanda kabul şartının da yerine getirilmesi lazımdır. Hiç şüp- hesiz red olmaksızın kabul, tek başına geçerli değildir. Çünkü tevhid, hem reddi hem de kabulü içermektedir. İşte gerçek anlamda tevhid budur.

Yalnızca Allah’a İbadet Etmek

“Allah'a ibadet edin! O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın! Ana- babaya, yakınlara, yetimlere, düşkünlere, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya ve elinizin altında bulunan kimselere iyilik edin! Hiç şüphesiz Allah, kendisini beğenip övünenleri sevmez.” (4 Nisa/36)

İbni Kesir (rahimehullah) der ki:

“Allah (Subhanehu ve Teala) bu ayette kullarına, yalnızca kendisine ibadet etmeyi emretmiştir. Çünkü yaratan, rızık veren, bütün yarattıklarına her bakımdan üstün olan sadece O’dur.

Dolayısıyla kulların görevi de tevhide sarılıp Allah (Subhanehu ve Teala)’nın yaratıklarından hiç birini O'na ortak koşmamaktır.”

Bu ayet kulların yaratılış gayesini açıklıyor ki; bu da yalnızca Allah'a kullukta bulunmaktır. Dikkat edilirse Allah (Subhanehu ve Teala) farz kıldığı ibadetleri yasakladığı şirkle beraber zikretmiştir. Bu ayet bize ibadetin sahih olabilmesi ve Allah katında kabul edilebilmesi için kesinlikle şirkten arınmış olması gerektiğini göstermektedir. Çünkü bu olmadan ibadet sahih olamaz. Nitekim Allah (Subhanehu ve Teala) şöyle buyur- muştur:

“Eğer şirk koşsalardı, yaptıkları tüm ameller boşa giderdi.” (6 Enam/88)

(30)

“And olsun ki sana da senden önceki rasullere de şu vahyo- lunmuştur: And olsun eğer Allah'a ortak koşarsan kesinlikle amellerin boşa gider ve kaybedenlerden olursun. Hayır, yalnız Allah'a kulluk et ve şükredenlerden ol!” (39 Zümer/65,66)

Ayette kendisi için amel edilenin amel edenden önce zikre- dilmesi özellik (hasr) ifade eder. Bu durumda ayetin manası şöyle olur:

“Bilakis Allah'a kulluk et! O'ndan başkasına değil...”

Nitekim “Ancak Sana ibadet eder ve ancak Senden yardım bekleriz.” (1 Fatiha/5) ayetinde de bu gerçek vurgulanmıştır.

Allah (Subhanehu ve Teala) tevhid gerçeğini bizlere şu ayetle bildirmiştir:

“Biz bu Kitab'ı sana hak ile indirdik. Öyleyse sen de dini yalnız Allah'a halis kılarak O'na kulluk et!” (39 Zümer/2)

Din; kulluğun kendisi ve yasak kılınanlardan uzak durmak- tır. Nitekim Allame İbni Kayyım (rahimehullah) şöyle demiştir:

“Emir ve yasaklar Allah (Subhanehu ve Teala)’nın dinidir.

O'nun ceza ve mükâfatı da ikinci âlemdedir. Daha önceden de anlatıldığı gibi bunun temeli ibadette tevhiddir. Sakın bu noktada gafil avlanmayasın!"

Geçmişteki ve Günümüzdeki Cahiliye Arasındaki Farklar

İbni Mes’ud (radıyallahu anh) şöyle demiştir:

“Üzerinde Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in mührü bulunan vasiyetini görmek isteyenler şu ayetleri okusun:

“De ki: "Gelin size Rabbinizin neleri haram kıldığını söyleye- yim. O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana-babaya iyilik edin, rızık endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin (sizin ve onların rızkını veren Biziz). Gizli ve açık kötülüklere yaklaşmayın ve

(31)

Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmeyin. İşte Allah size akledesiniz diye bunları emretti.

Rüşdlerine erişinceye kadar en güzel şeklin dışında yetim malına yaklaşmayın! Ölçü ve tartıyı doğru yapın! Biz kişiye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemeyiz. Söz söylediğiniz vakit (davalı) akrabanız bile olsa sözünüzde adil olun! Allah'ın ahdini yerine getirin. İşte Allah size hatırlarsanız diye bunları emretti. Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. Şu halde ona uyun! Başka yollara uymayın! Zira o yollar sizi Allah'ın yolun- dan ayırır. İşte Allah size sakınırsınız diye bunları emretti.” (6 En'am/151-153)12

Ne yazık ki bu ümmetin sonradan gelenlerinin çoğu, haramların en başında yer alan şirke bulaştı.

Nitekim Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) gönderilme- den önceki cahiliye halkı da böyle bir durumda idi. Tapınaklara, türbelere, ağaçlara, taşlara, tağuta ve cinlere ibadet ediyorlardı.

Bunlar aynı zamanda Lat, Uzza, Menat, Hubel ve daha başka şeylere de tapıyorlardı. Onlar şirki, din haline getirmişlerdi.

Tevhid inancına davet olunduklarında ise onu kabul etmekten şiddetle kaçındılar ve aşağıdaki ayetler geldiğinde ise adeta öfkeden çatladılar:

“Allah tek olarak anıldığı zaman ahirete inanmayanların kalpleri nefretle çarpar. Ama Allah'tan başka putlar anıldığı zaman hemen yüzleri güler.” (39 Zümer/45)

“Sen Kuran'da Rabbinin birliğini zikrettiğin zaman onlar gerisin geri dönüp giderler.” (17 İsra/46)

12 Buhari, Libas/46; Müslim, Libas/56; Tirmizi, Libas/6; İbn Mace, Libas/39-41.

(32)

“Onlara "Allah'tan başka ibadete layık ilah yoktur" denildiği zaman büyüklük taslarlar ve "Deli bir şair için ilahlarımızı mı bırakacağız?" derler.” (37 Saffat/35-36)

Müşrikler “La ilahe illallah” kelimesinin manasını çok iyi bildiklerinden dolayı, bu kelimeyi söylediklerinde tevhidi kabul edip içinde bulundukları şirki terk etmeleri gerektiğinin farkın- daydılar. O günkü müşrikler tevhidi özellikle bu ümmetin sonra gelenlerinden hatta sonra gelenlerin ilim ehli olanlarından bile daha iyi anlıyorlardı.

Hâlbuki bu ilim adamları kimi hükümlerde ve kelam ilminde dirayetleri olmasına rağmen ibadette tevhidi bilemedi- ler, anlayamadılar... Bundan dolayı tevhidin zıddı olan şirke düştüler ve bu şirki insanlara süslü gösterdiler.

Allah (Subhanehu ve Teala)’nın isim ve sıfatlarındaki tevhidi de bilemediler ve bunu inkar ettiler. Aynı şekilde o inkâr ettik- leri şeyin içinde çırpınıp kaldılar. Bunun için kitaplar yazdılar.

Kendi inançlarının hak, diğer inançların ise batıl olduğunu ileri sürdüler.

İslam'ın ve gerçek Müslümanların gariplikleri giderek arttı.

Onların gözünde maruf (iyilik) münkere (kötülüğe) dönüştü.

Münker de maruf kabul edilir oldu. Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“İslam garip olarak başladı. Nitekim başladığı gibi garip olarak devam edecektir. Ne mutlu o gariplere...”13

“Yahudiler yetmiş bir fırkaya, Hıristiyanlar da yetmiş iki fırkaya ayrıldılar. Bu ümmet ise yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır.

Onlardan biri dışında hepsi cehennemliktir.”

Sahabeler "O biri kimdir?" diye sorunca Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

13 Müslim, İman/232; Tirmizi, İman/13; İbn Mace, Fiten/15; Darimi, Rikak/42; Ahmed, 1/184, 398, 2/177, 222, 389, 4/73.

(33)

- Benim ve ashabımın yolunda olanlar…”14

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in haber verdiği bu durum, Hicri 3. asırdan sonra ortaya çıkmıştır. Cehalet yani İslam dininin aslı olan tevhidi bilmeme giderek yaygınlaştı.

İslam dini esas olarak, Allah (Subhanehu ve Teala)’dan başkasına ibadet edilmesini yasaklayıp yalnızca O'na ibadet edilmesini emrettiği halde bu esas ölçü bırakıldı. Böylece insan- lardan pek çoğunun yaptığı ibadet, şirk ve bidatlerle karışmış oldu.

Allah (Subhanehu ve Teala)’ya hamdolsun ki, meseleyi delil- lerle ortaya koyabilecek kimseleri her zaman var etmiş, onlar da toplumlarını basiretle bu gerçeğe davet etmişlerdir. Böylece Allah'ın hüccetlerinin geçersiz olmamasını, nebi ve rasullerine indirmiş olduğu beyyinelerin iptal edilmemesini sağlamışlardır.

Bundan dolayı Allah'a hamdolsun.

Yalnızca Allah’a İbadet Edip

O'na Hiçbir Şeyi Ortak Koşmamak

Ayetle ilgili olarak İbni Kesir (rahimehullah) şöyle demiştir:

“Allah (Subhanehu ve Teala) nebisi ve rasulü Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'e şöyle buyurmuştur:

"Şu, Allah'tan başkasına ibadet eden ve Allah'ın kendilerine rızık olarak verdiğini haram kılan müşriklere de ki: Gelin Rabbinizin size neleri yasakladığını gerçek bir şekilde aktara- yım. Bir zanna ve kuşkuya dayanarak değil… Hakka bağlı kalarak, O’ndan gelen vahye dayanarak ve O’nun katından gelen bir emir olarak size okuyayım:

"Hiçbir şeyi O'na ortak koşmayın!"

Buradan şu anlaşılmaktadır:

14 Tirmizi, İman: 18, İbn Mace, Fiten: 17. Bu hadis, bir çok kanaldan rivayet edilmiş sahih bir hadistir.

(34)

Allah size, kendisine hiçbir şeyi ortak koşmamanızı emret- miştir. Bunun için ayetin sonunda “İşte Allah sakınırsınız diye size bunları emretti” buyrulmuştur.

Allah (Subhanehu ve Teala) bize terk etmemizi emrettiği şeyi (şirki) haram kılmıştır.

İbni Kudame (rahimehullah) da "el-Muğni" adlı eserinde

"O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın" emri ile ilgili olarak yedi görüş beyan ediyor. Bunların en güzeli İbni Kesir (rahimehullah)’ın zikrettiğidir. Hemen şunu da ekliyor:

"Size bunu açıkladı ki, kendisine şirk koşmayasınız."

Herakl, Ebu Süfyan’a Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kendilerine neleri emrettiğini sorduğunda Ebu Süfyan şöyle demiştir:

“O bize "Allah'a kulluk edin! O'na hiçbir şeyi ortak koşma- yın! Atalarınızın söyleye geldiği şeyleri de terk edin!" diyor.”

İşte bu, Ebu Süfyan ile diğerlerinin Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kendilerine "Lailaheillallah deyin kurtuluşa erin" diye söylediği sözden anladıklarıdır.

Ana-Baba’ya İyilikte Bulunmak

Eşi ve ortağı olmayan Allah (Subhanehu ve Teala), sadece kendisine kulluk edilmesini emredip hemen ardından da ana- babaya iyilikte bulunmayı emretmiştir. Nitekim bu durum bir başka ayette şu şekilde ifade edilmiştir:

“İşte bunun için "Bana ve ana-babana şükret" diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak Banadır.” (31 Lokman/14)

“Eğer ikisinden bir veya her ikisi, senin yanında iken ihtiyar- layacak olurlarsa onlara karşı "öf" bile deme! Onları asla azarlama!” (17 İsra/23)

Ana ve babana kötü bir söz duyurma! Kendilerine "öf" bile deme ve saygısızlık etme! Bu, onları inciten sözlerin en hafif

(35)

olanıdır. Senden onlara karşı çirkin bir davranış meydana gelmesin. Onlara karşı bir yanlış yapma! Ata b. Ebi Rebah'ın da dediği gibi "Ellerin onlara asla kalkmasın!"

Allah (Subhanehu ve Teala) kişiyi ana-babasına karşı çirkin ve hoş olmayan davranışlarda bulunmaktan sakındırırken onlara karşı iyi davranmayı da emretmiştir.

İkisine de hep tatlı söz söyle!

Yani onlara yumuşaklıkla, güzellikle, edep ve vakarla yaklaş!

“Onlara, merhametten ileri gelen tevazu kanadını indir ve

"Rabbim! Onların küçükken bana bakıp terbiye ettikleri gibi sen de onlara merhamet et" de!” (17 İsra/24)

Yani ana ve babana karşı alçak gönüllü ol! Gerek yaşlılıkları sırasında, gerekse de ölümleri sırasında onlara karşı görevlerini sakın aksatma!

Ana ve babaya karşı iyi davranma konusunda bir hayli hadis rivayet edilmiştir.

Bir gün Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) minbere çıktı ve üç kez “Amin, amin, amin” dedi. Sahabîler “Ey Allah’ın Rasulü! Niçin 'amin' diyordunuz?” diye sorunca Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Bana Cebrail geldi ve "Ey Muhammed! Sen yanında anıldı- ğın halde sana salat getirmeyen kimsenin iki yakası bir araya gelmesin. Sen buna 'amin' de!" dedi. Ben de 'amin' dedim. Sonra

"Ramazan ayına yetiştiği halde değerini bilmeden Ramazan ayını çıkaran ve mağfiret olunmayan kişinin de iki yakası bir araya gelmesin (burnu üzerinde sürünsün). Buna da 'amin' de!"

dedi. Ben de 'amin' dedim. Sonra "Baba veya anasından birine ya da her ikisine yetiştiği halde onlar sebebiyle Cennete gireme-

(36)

yen kimsenin de iki yakası bir araya gelmesin (burnu üzerinde sürünsün). Buna da 'amin' de! dedi. Ben de 'amin' dedim.”15

Ebu Hureyre (radıyallahu anh)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Burnu sürtülsün, burnu sürtülsün, tekrar tekrar burnu sürtülsün (iki yakası bir araya gelmesin) o adamın ki, ana ve babasından birisine veya her ikisine yetişir de onlar sebebiyle Cennete giremez.”16

Ebu Bekre (radıyallahu anh)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

- Size günahların en büyüğünün ne olduğunu haber vereyim mi?

- Elbette ey Allah'ın Rasulü!

- Allah'a ortak koşmak, ana ve babaya ezada bulunmaktır.

Kendisi bir yere yaslanmıştı. Hemen doğrulup oturdu ve şöyle buyurdu:

- Sizi yalan uydurmaktan (iftira ve yalancı şahitlikten) da sakındırırım.

Bu sözü o kadar tekrarladı ki biz 'Keşke artık sussa' dedik.”17 Abdullah b. Ömer (radıyallahu anhuma) Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

“Rabbin rızası, ana ve babanın rızasının kazanılmasındadır.

O'nun gazabı da, ana ve babanın memnuniyetsizliğindedir.”18 Said (radıyallahu anh)’dan rivayete göre Useyd şöyle demiş- tir:

15 Buhari, Birru'l-Valideyn.

16 Müslim, Birr/9, Tirmizi, Dâvat/110.

17 Buhari, Edeb/6, Müslim, İman/1.

18 Tirmizi, Birr/3.

(37)

“Biz Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in yanında oturu- yorduk. Kendisine "Beni Seleme’den bir iyilik var mı?" diye sorulduğunda Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

- Evet! Onlara hayır duada bulunman ve Allah’tan mağfiret olunmalarını istemen, kendilerinin ölümlerinden sonra, önceki sözlerini (yapmak istedikleri şeyleri) yapman, onların hayatta iken yaptığı sıla-i rahmi, onlar hayatta imiş gibi sürdürmen ve anne ve babanın dostlarına ikramda bulunmandır.”19

Fakirlik Korkusuyla Çocuklarını Öldürmek

Ayette geçen "imlak" kelimesi "açlık ve fakirlik" anlamında- dır. O zamanki müşrikler fakirlik endişesi ile çocuklarını öldürü- yorlardı.20

İbni Mesud (radıyallahu anh) diyor ki:

“Ey Allah'ın Rasulü! Allah (Subhanehu ve Teala) katında en büyük günah hangisidir?" diye sorduğumda Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

- Seni yarattığı halde Allah'a ortak koşmandır.

- Sonra hangisidir?

- Seninle birlikte yer korkusuyla kendi çocuğunu öldürmen- dir.

- Sonra hangisidir?

- Komşunun hanımıyla zina yapmandır.

Daha sonra Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şu ayeti okudu:

19 Ebu Davud, Edeb/129; İbni Mace, Edeb/2.

20 Maalesef günümüzde de pek çok kişi ihtiyaçlarını karşılayaMamak korkusuyla “Aile Planlaması” adı altında çocuklarını daha doğmadan öldürmektedirler. (yayıncı)

(38)

“Yine onlar ki Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarmazlar.

Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Bunları yapan günahının cezasını görür. Kıyamet Gününde de azabı kat kat artırılır ve orada alçalmış olarak sürekli kalır. Ancak tevbe eden, salih ameller işleyenler başka... Allah onların kötü- lüklerini iyiliklere çevirir. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.” (25 Furkan/68-70)21

Günahın Açığı da Gizlisi de Yasak Kılınmıştır

“Kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın!”

İbni Atiyye (rahimehullah) şöyle demiştir:

“Bu ifade, kötülük çeşitlerinin tamamını genel anlamıyla yasaklamaktadır. Bunlar da Allah'ın yasak kıldıklarıdır. Günahın açığı ve gizlisi, eyleme dönüştürülen iki durumdur. Dolayısıyla bu iki terim, eşyadaki açık ve gizli tüm kısımları içerir.”

Haksız Yere Adam Öldürmek

“Allah'ın yasakladığı canı haksız yere öldürmeyin!”

İbni Mesud (radıyallahu anh)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu:

“Eşhedu en la ilahe illallah ve eşhedu enne Muhammeden Rasulullah” diyen hiçbir müslümanın kanı helal sayılmaz. Ancak zina eden evli, haksız yere bir müslümanı öldüren ve dininden dönen kimse müstesna…”22

Allah-u Teâlâ Emirlerini Anlamamız ve Hayata Geçirmemiz İçin Bize Bildirdi

“İşte bunlar Allah'ın size tavsiye (emr) ettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.”

İbni Atiyye (rahimehullah) der ki:

21 Buhari, Diyet/1; Müslim, İman/37.

22 Buhari, Diyet/6; Müslim, Kasame/25; Ebu Davud, Hudud/1, Tirmizi, Diyet/10.

(39)

“Ayette geçen "İşte bunlar" ifadesi tüm haramlara ve kesin emirlere işaret eder. "Umulur ki düşünüp anlarsınız" ifadesi içinde yer alan "Umulur ki" kelimesi ise sebep içindir ve illet bildirir.

Dolayısıyla anlam şöyle olmaktadır: Allah (Subhanehu ve Teala) bize bunları emretti ki, onları anlayabilelim ve onların gerekle- rini yerine getirelim.”

Taberi (rahimehullah) şöyle demiştir: Ayette önce

"akledersiniz" sonra "hatırlarsanız" ve daha sonra da "korunursu- nuz" kelimeleri zikredilmiştir. Çünkü insanlar bir şeyi aklettiklerinde onu hatırlarlar. Hatırlayınca da korkarlar ve sakınırlar.

Yetim Malına Yaklaşmak

“Rüşdlerine erişinceye kadar en güzel şeklin dışında yetim malına yaklaşmayın!”

Ayette yetimin malındaki tüm tasarruf türlerini içeren bir yaklaşma yasaklanmıştır. Çünkü bunda olası kötülüklerin önüne geçme vardır.

Mücahid (rahimehullah) der ki:

“En iyi bir şekilde yaklaşmak demek, onunla ticareti iyi niyetle yapmak demektir.”

İmam Malik (rahimehullah) ise şöyle demiştir:

"Buluğ çağına ermekle birlikte kendisinde beyinsizliğe yol açabilecek durumların da ortadan kalkmasıdır."

Ölçü ve Tartıya Riayet

"Ölçü ve tartıyı doğru yapın!"

İbni Kesir (rahimehullah) şöyle demiştir:

“Allah adaleti eksiksiz bir şekilde yerine getirmeyi, alışve- rişte buna kesinlikle dikkat etmeyi emretmiştir.”

İnsan Gücünün Yettiği İle Sorumlu Tutulmuştur

"Biz kişiye gücünün yeteceğinden fazlasını yüklemeyiz."

(40)

Bir kimse hakkı eda etmek için var gücünü kullanmasına rağmen yanılır ve hataya düşerse kendisine herhangi bir günah yoktur.

Adil Olup Hakkı Söylemek

"Söz söylediğinizde akrabanız bile olsa sözünüzde adil olun!"

İmam Ebu Hanife (rahimehullah) diyor ki:

"Gerek dost gerekse düşman hakkında olsun, sözde adil olmak demek; Rabbinin rızasının ve gazabının bu noktada değişmeyeceği anlamındadır. Aksine kişi en yakınına karşı da olsa, asla haktan ayrılmamalı, sevdiğine veya yakınına meyledici bir tavır içinde olmamalıdır.”

Nitekim Allah (Subhanehu ve Teala) şöyle buyurmuştur:

“Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsizliğe sevk etme- sin. Adaletli olun! Şüphesiz bu, takvaya daha çok yakışan bir davranıştır.” (5 Maide/8)

Allah'a Verilen Sözü Yerine Getirmek

"Allah'ın ahdini yerine getirin!"

Bunun yerine getirilmiş olması için Allah'ın emrettiği şeylerde O'na itaat etmek ve yasakladığı şeylerden de uzak durmak gerekir. Aynı zamanda Allah'ın Kitabı ve Rasulünün sünnetiyle amel etmek gereklidir. Allah'a verilen sözün yerine getirilmesi böyle olur.

İşte Allah size hatırlarsanız diye bunları emretti.

Yani bunlardan öğüt alasınız ve size yasaklanan şeylerden de uzak durasınız demektir.

Allah'ın Gösterdiği Dosdoğru Yol

"Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. Şu halde ona uyun!

Başka yollara uymayın! Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır."

İmam Kurtubi şöyle demiştir:

(41)

"Bu ayet oldukça önemli ayetlerden olup bir önceki ayete yöneliktir. Çünkü burada hem yasaklama hem de emir verme birlikte yer almış, Allah (Subhanehu ve Teala) insanları kendi yolundan başka bir yola uymama konusunda uyarmıştır.

Nitekim gerek sahih hadisler gerekse selef sözleri bu gerçeği açıklamaktadır. Ayette yer alan "yol" kelimesiyle İslam dini kastedilmiştir. "Müstakim" kelimesi yolun sıfatıdır ve “Sırat-ı Müstakım” ifadesi "Kendisinde hiçbir eğrilik bulunmayan doğru ve eksiksiz yol" manasına gelmektedir. İnsanlar bu doğru yolun dışında pek çok yollar uydurmuşlardır. Kim bunlara uymaz da doğru olan yola uyarsa kurtuluşa erer. Kim de farklı farklı yollara saparsa o yolların sonunda Cehennem ateşine girer.

Allah (Subhanehu ve Teala) buyuruyor ki:

“Başka yollara uymayın! Zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır.”

İbni Mesud (radıyallahu anh) demiştir ki:

“Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) eliyle bir çizgi çizdi.

Sonra da "İşte bu, Allah'ın dosdoğru olan yoludur" buyurdu.

Daha sonra, önce çizdiği çizginin sağına ve soluna çizgiler çizdi ve "İşte bunlar da başka yollardır. Bu yolların her birisinin başında insanları kendisine çağıran bir şeytan vardır" dedi.

Sonra da "Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. Şu halde ona uyun! Başka yollara uymayın..." mealindeki ayeti okudu.”23

Mücahid (rahimehullah) ise "Başka yollara uymayın" ayetini

"Bidatlere ve insan arzusunun ürünü olan yollara uymayın" diye açıklamıştır.

Sırat-ı Müstakim

Bilindiği gibi insanlar, sıfatlar ve sıfatlara yönelik konularda farklı farklı görüşler ortaya atmışlardır.

23 Ahmed. Nesai, Darimi, İbni Ebu Hatim ve Hakim rivayet etmiştir.

Hadis sahihtir.

(42)

Allah (Subhanehu ve Teala) sıfatlar konusunda kullarına doğru yolu göstermiştir. Ancak bu doğru yol onları Allah’a ulaş- tırır. Bu yoldan başka O'na giden yol yoktur. Aksine öteki yolla- rın tümü insanlara kapalıdır. Sadece Allah (Subhanehu ve Teala)’nın rasulleri vasıtasıyla gösterdiği yol bundan müstesna- dır. Allah (Subhanehu ve Teala) bu yolu, ibadet için kendisine ulaştıran bir yol kılmıştır. Bu, ibadette Allah'ı birlemek, itaatte de rasullerine uymaktır. İşte bütün bunlar şehadet kelimesinin kapsamında yer alan hükümlerdir. Sırat-ı Müstakim ne şekilde yorumlanırsa yorumlansın, hepsi şu esasın içindedir:

Allah (Subhanehu ve Teala)’dan başka ibadete layık ilah olmadığına ve Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in Allah'ın Rasulü olduğuna şahitlik... Bu şahitliğin özelliğine gelince… Bu, kalple Allah'ı sevmek, O'nun rızasını kazanmak için tüm gayre- tini ortaya koymaktır. Öyle ki kalpte Allah sevgisinden başka bir sevgiye yer kalmamalı, O'nun rızasını kazanmaktan başka bir şeye fırsat verilmemelidir.

Şehadet Kelimeleri

İbni Kayyım (rahimehullah) devamla şöyle demiştir:

“Bu şahitliğin ilki, Allah’tan başka ibadete layık ilah olmadı- ğını bilmek ve bunu pratik hayatta uygulamakla gerçekleşir.

İkincisi ise Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)’in Allah'ın rasulü olduğuna şehadette bulunmakla sağlanır. İşte hidayet ve gerçek din budur. Bu gerçeği bilmek, tanımak ve bununla gere- ğince amel etmek ve eksiksiz yapmak gerekir. Doğru olmak şartı ile bu eksen çerçevesinde bunu destekleyici ve açıklayıcı daha birçok şey söylenebilir.”

Sünnete Uymak Sehl b. Abdullah der ki:

“Size sünnete bağlı kalmanızı tavsiye ederim. Benim tek endişem birisi Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’e uymak

(43)

gerektiğini söylediğinde bu kişinin kötülenmesi ve ondan nefret edilip uzaklaşılmasıdır.”

Rasulullah'ın Vasiyeti

İbni Mesud (radıyallahu anh) şöyle demiştir:

“Üzerinde Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in mührü bulunan vasiyetini görmek isteyenler şu ayetleri okusun” demiş ve yukarıda da vermiş olduğumuz Enam Suresi 151-153. ayetle- rini okumuştur.

Rasulullah'ın vasiyeti yazılan ve bitince mühürlenen bir yazıya benzetilmiştir ki buna ne bir ilave yapılabilir ne de ondan herhangi bir şey çıkartılabilir. Zira Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Allah'ın kitabıyla vasiyet etmiştir. Müslim'in rivayeti de şu şekildedir:

"Doğrusu ben, bağlı kaldığınız takdirde asla sapmayacağınız bir şeyi emanet bırakıyorum. O da Allah'ın kitabı Kuran’dır."

Ubade b. Samit (radıyallahu anh)’dan rivayet edildiğine göre Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) "Hanginiz şu üç ayet üze- rine bana beyat eder?" buyurdu ve Enam Suresinin 151-153.

ayetlerini sonuna kadar okudu. Sonra da şöyle buyurdu:

“Kim bunlara uyarsa onun ecri Allah'a aittir. Kim bunlardan bir şeyi eksik yaparsa Allah kendisine henüz dünyada iken ceza- sını yetiştirir. Kimin işini de ahirete ertelerse artık onun işi Allah'a kalmıştır. Dilerse onu cezalandırır, dilerse bağışlar.”24

Allah (Subhanehu ve Teala) şöyle buyurdu:

“Bu Kitabı sana, her şey için bir açıklama, hidayet ve rahmet kaynağı, müslümanlar için de bir müjdeci olarak indirdik.” (16 Nahl/89)

Allah'ın ve Kulların Hakkı

Muaz b. Cebel (radıyallahu anh) diyor ki:

24 İbni Ebu Hatim.

(44)

“Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in bindiği merkebin terkisinde bulunuyordum. Bana: "Ey Muaz! Allah'ın kulları üzerindeki ve kulların da Allah üzerindeki hakkı nedir, biliyor musun?" dedi. Ben "Allah ve Rasulü daha iyi bilir" diye sorunca

"Allah'ın kulları üzerindeki hakkı, yalnız O'na ibadet etmeleri ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır. Kulların Allah üzerindeki hakkı ise kendisine hiçbir şeyi ortak koşmayan kullarına azap etmemesidir" buyurdu. Ben "Ey Allah'ın Rasulü! Bunu herkese müjdeleyeyim mi?" deyince de "Hayır, müjdeleme! Sonra buna güvenirler ve salih amelleri terk ederler" buyurdu.”

Öncelikle söylemeliyim ki Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in merkebe binmesi ve Muaz (radıyallahu anh)’ı arkasına alması, onun alçak gönüllülüğünü gösterir. Çünkü kibirli kimseler böyle yapmazlar.

Allah'ın kulları üzerindeki hakkı ise Allah (Subhanehu ve Teala)’nın yaptıkları ve verdikleri bakımından onlardan bekle- diği kulluk görevidir. "Allah'ın kulları üzerindeki hakkının yalnız O'na ibadet etmeleri ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır"

sözü ile kulların ibadette Allah'ı bir olarak tanımaları gerektiği vurgulanmıştır. Burada ibadet konusunda Allah'ı bir tanımanın ve şirki terk etmenin gerekliliği anlatılmak istenmiştir.

Bil ki ibadet, bizzat tevhidin kendisidir. Zaten müşriklere düşmanlık da bundan dolayıdır.

Kudsi hadiste şu şekilde geçmektedir:

"Ben yaratıyorum, Benden başkasına ibadet ediliyor. Rızık veren Benim, şükür gören (teşekkür edilen) başkası… Benim hayrım kullara inmeye devam ediyor. Onların kötülükleri de bana yükseliyor. Ben onları severken onlar günahlarla beni kendilerine buğz etmeye sevk ediyorlar."25

25 İbn Asakir.

(45)

Allame İbni Kayyım (rahimehullah) ibadeti şöyle tanımla- mıştır:

"Rahman'a ibadet, sonsuz bir sevgiyle ve bir hiç olduğunu bilerek O’na boyun eğmektir."

Allah’ın Kullarına Olan Lütfü

Kulların Allah üzerindeki hakkı ise Allah (Subhanehu ve Teala)’nın kendisine ortak koşmayan kullarını mükafatlandır- masıdır.

“Allah'ın vaadi haktır. Allah vaadinden asla dönmez...” (30 Rum/6)

Allah'a itaat eden bir kimsenin ödüllendirilmesi, Allah (Subhanehu ve Teala) tarafından nimetlendirilmesi ve fazilet sahibi kılınmasıyladır. Yoksa bir yaratılmışın başka bir yaratıl- mışa üstünlük kazanması şeklinde değildir.

Allah kendisine rahmeti (merhameti) yazdı ve yine kendi nefsine hakkı gerekli kıldı. Bu gerekliliği herhangi bir yaratık koymadı.

Mutezile mezhebi bağlıları ise şu tezi savundular: "Bu, Allah'ın üzerine gereklidir. Çünkü kullar, Allah'ın bir etkisi olmaksızın O'na itaat etmişlerdir. Dolayısıyla kullar Allah olmaksızın hak elde etmiş oluyorlar."

Mutezile mezhebi burada yanılgıya düşmüştür. Aynı şekilde Cebriye, Kaderiye ve onları izleyen Cehmiye mezhepleri de yanılmışlardır. Kaderiye'den maksat, kaderi inkâr edenlerdir.

Kulların Allah (Subhanehu ve Teala) üzerindeki hakkı, kendi- sine şirk koşmayanlara azap etmemesidir. Bu da Mutezile mezhebinin savunduğu gibi "Allah üzerine gereklidir" anla- mında değildir. Ancak noksan sıfatlardan uzak olan Allah’ın ikram ve ihsan olarak, samimi ve ihlas sahibi müminlere yapa- cağı bir iyiliktir. Bu kimseler önemli gördükleri şeylerde, korku

Referanslar

Benzer Belgeler

1- Fatıma radıyallahu anha hadisi: Rasulullah Sallallahu aleyhi ve sellem Ali Radıyallahu anh'e buyurdu ki; "Müjdelen ey Ali.. Şüphesiz sen ve seni sevenler

Yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:-Allah gölgenin olmadığı o günde şu yedi sınıf insanı gölgelendirir (onlardan biri) Birbirlerini

Allah Teâlâ, Peygamberi Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-'e salâtta bulunmayı bize emretmiş ve Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- de bizi buna teşvik

Bu anlamda birçok âyet vardır. Daha önce zikredilen âyetlerin delâlet ettiği üzere, Allah Teâlâ'nın kitabına uyarak ona sımsıkı sarılıp emirlerini yerine

Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem , ümmeti Allah’ı çokça zikretmeye teşvik ederek şöyle buyurdu: “Size en hayırlı, Allah katında en değerli, derecenizi

Uydu veya anten kanalıyla yayın yapan televizyon kanallarının müdürlerine, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in hayatı hakkında özel programlar hazırlamalarını

İmam Buhari ve Müslim, Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- şöyle bir hadis-i şerif rivayet etmişlerdir: "Allah Rasûlü - sallallahu aleyhi ve sellem- buyurdu

Muaz bin Cebel –Allah ondan râzı olsun-, Allah Rasûlü - sallallahu aleyhi ve sellem-'in şöyle buyurduğunu rivayet etti:.. "Laneti gerektiren şu üç şeyden