,
c i l t 2, sayı 4 , ekim-aralık 1999
Debreli Viidan Fa'ik ve el-Multe]Jat fi uşuli't-tefsfr
MUSTAFA ÖZEL
DR., DOKUZ EYLÜLÜ. iLAHiYAT YÜKSEK OKULU
T
arihte ilimle uğraşan insanları tanımak, bu jşe koyulanları teşvik eden, he- . yecanlandıran bir unsurdur. Onların bilgi ve tecrübeleriyle donanma, insa- na güç verir, sabit kadem olmasını sağlar. Tefsir usulü ve tarihi ile ilgili eser- leri tespit edip inceleme çalışmalarım esnasında ismine bilgisayar kayıtlarında rastladığım e/-Multel,dt fi uşüli't-tefsfr, önce beni yazarıyla tanıştırdı. Daha son- ra elinizdeki bu yazıyı yazmarnın hem ilim tarihi hem de merhum Hocaefendi için bir vefa borcu ·olduğu düşüncesine sevketti. Bu yazının arka planındaki başka bir husus da, her ne maksat ve gaye ile olursa ols.un, alimlerin, bilimadamlarının şu veya bu şekilde rahatsız edilerek bu alandan çekilmelerine yol açan tavır ve davran~şlara olan itirazımdır. Herkesin kabul ettiği bir gerçek
vardır: insan kolay yetişmez. Ancak bundan daha açık olan başka bir gerçek de şudur: insan kolay harcanır. Umarım, bu yazı, tarihte ve günümüzde, yö- -. _ netenler ve yönetilenler tarafından anlaşılmayarak mağdur edilenlerin hatırlan
ma~~iia, belki bu tür uygulamaların azalmasına bir katkı sağlar.
Müellif, adını Viidan Fa'ik b. İslam ed-Debrevi olarak vermektedir. Ebulula Mardin, Viidan Fa'ik'in uzun yıllar Üsküdar'da oturduğu için Üsküdarlı Viidan Efendi olarak meşhur olduğunu söylemektedir. Manastır'ın Debre sancağına bağlı Rekalar kazasının Perseniçe köyünde, 1269/1853 tarihinde doğmuştur . . Sekiz yaşındayken babasıyla birlikte Üsküdar'a gelip Valide-i Atik Medrese- si'nde amcası Hoca Yakup Efendi yanına yerleşmiştir. İlk tahsilini Ispartalı Ho- ca Hafız Sabri Efendi'den yaptıktan sonra, on iki yaşında Kur'~n'ı ezberlemiş,
on yedi yaşlarında iken de ilm-i vücuhtan kıra'at-ı seb'a ve aşereyi de bitire- cek mezun ol~uştur. Daha sonra Üsküdar muciz dersiamlarından el-Le- ma<atu'/-berl;dyye'nin müellifı Alaiyeli Kara Mustafa Efendi'nin ders halkasına katılmıştır. On dokuz sene okuduktan sonra hacasından icazet almıştır.
1299/1881'de Üsküdar'da Yeni Cami'de ders okutınaya başlamış, 1303/1885'de
açılan ruGs imtihanında başarılı olarak, Üsküdar dersiamı olmuştur. Öğrencile
rine ilk icazeti 1314/1898'de vermiştir. 1301/1883'de Üsküdar'da, Askeri Top-
taşı Rüşdiyesi'nde önce Farsça, daha sonra da Arapça hocalığı yapmıştır.
224 islamiyat Il (1999), sayı 4
1324/1906'da Huzur Dersleri'ne (Ramazan ayında padişahın huzurunda yapı
lan tefsir dersleri) muhatap (anlatılan dersi müzakere eden) olarak tayin edil-
miştir. 1327/1909'da mukarrır (tefsir dersini veren) olmuş; 1341/1922 yılına ka- dar bu vazifede kalmıştır. 1327/191l'de Valide Sultan Dershanesi müdürü ol-
muş ve bu görevi Eylül 1330/1914'e kadar si.irdürmüştür. 1326/1908'de Süley- maniye Medresesi Hadis-i Şerif müderrisliğine atanmıştır. RuGsu gittikçe yük- selerek 1335/1916'da Hamise-i Süleymaniye'ye çıkarılmıştır. II. Meşrutiyet'in ilanından sonra, Meşrutiyet'i güçlendirmek amacıyla Arnavutluk ittihad Kulübü ve Cem'iyet-i İttihadiye'nin kararı ve Bab-ı Ali'nin rensibi ile, Manasur, işkod
ra ve Selanik vilayetlerine gönderilen Hey'er-i Nasiha'nın başkanı olarak iki ay vazife yapmıştır. ilmiye Salnamesi'nde, Daru'l-Hikmeti'I-İslamiyye Kısm-ı Ali Tefsir-i Şerif muallimlerinden ve Ders-i Şerif mukarrırı olduğu bildirilmektedir.
Yildan Fa'ik aynı zamanda Medresetü'I-Mütehassısln'de, Tefslr ve Hadis şube
sinde, Tefsir Usulü okutmuştur. 4 Temmuz 1343/1924'de Üsküdar'da Hace Hasna Mahallesindeki Selvilik Caddesi No 5'deki evinde vefat etmiştir.
Eserleri:
Müellifın eserlerini matbu olanlar ve elyazmaları olmak üzere iki kısımda
incelemek mümkündür:
Matbu Olanlar:
ı. Terşll)u'l-~alem li Lamiyeti'/-'acem (Dersa'adet 1308). Isfehanlı Tuğ
ra'i'nin meşhur Lamiyecu'/-'acem kasidesinin Arapça şerhidir.
2. Teshllu'ş-şarf (İstanbul 1317 /1899). Eser Türkçe olup kitabın kapağında
ki ifadeden, Koca Mustafa Paşa Askeri Rüşdiyesi iÇin yazıldığı anlaşılmaktadır.
3. el-~avlu'§.-§abit li J.caçla'i'l-feva'it. Fıkha dair olan bu eser, 1310/1892'de Matbaa-i Osmaniye'de basılmıştır.
4. Esrar-I şavm (İstanbul 1315).
5. e/-Meva'i~u'l-l)isan (Dersa'adet 1330/1911). Eser, müellifin Huzur Ders- lerindeki takrirlerinden oluşmaktadır. Kitapta dört takrir bulunmaktadır. Birin- cisi 1327/1909'da, Hud suresinin 17. ayetinin tefsirini yedinci mukarrır olarak;
ikincisi 1328/1910'da aynı surenin 32-33 ve 34. ayetlerinin tefsirini yine yedin- ci mukarrır olarak; üçüncüsü, 1329/1911 'de mezkur surenin 50-51 ve 52. ayet- lerinin izahlannı beşinci mukarrır ve 1330/1911'de adı geçen surenin 78-79 ve 80. ayetlerinin -açıklanmasını yine beşinci mukarrır olarak ihtiva etmektedir.
Elyazmaları:
Müellifın yazma eserleri, matbu kaynaklarda zikredilmemektedir. Bu eser- ler Süleymaniye ve Hacı Selim Ağa Kütüphanelerinde bulunmaktadır.
1. Ayet Tefslri, Süleymaniye Kütüphanesi Yazma Bağışlar Bölümü, demir-
baş numarası (d.n.): 65.
2. Kaslde-i Munferice Şerhi. Aynı yerde, d.n. 107.
3. Risale li şerl)i l)ilyeti'n-nebeviyye. Aynı yerde, d.n. 35.
225
4. Şerh-i Kaslde-i Haziye (Tercüme). Aynı yerde,· d. n. 106.
S. Nahviyye, Maltiyye, Dinariyye Makamelerinin Şerh ve Tercemesi. Hacı
Selim Ağa Kütüphanesi, Hüdai Efendi Bölümü d.n. 1393.
6. Tavç/if:ıu'l-mubhemat li-ma verede fi'I-l;cur'ani mine'l-kelimac. Aynı yerde, d.n. 125.
7. Tebyinu'l-edevat fi-ma verede fi'/-ipır'ani mine'l-kelimac. Aynı yerde, d.n. 123.
8. Tefslr-i Sur:e-i Kaf. Aynı yerde, d.n. 129.
9. Teshilu'n-naf:ıv. Aynı yerde, d.n. 1631.
10. ei-MulceJ.cac fi uşuli'c-cefslr.
Bu yazıda söz konusu edeceğimiz bu son eser, Üsküdar'daki Hacı Selim Ağa Kütüphanesi'nde Hüdai Efendi Bölümünde d. n. 126'da kayıtlıdır. Daha ön- ce, ayrı bir kütüphane olarak faaliyet gösteren Kütüphane-i Hazret-i Pir Hü- dai'nin, tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra, Hacı Selim Ağa'ya ilhakı
ile birlikte bu kitap da söz konusu kütüphaneye nakledilmiştir. Eser, ileride söyleyeceğimiz üzere tamamlanmadan yarım kalmıştır. Yazıldığı yere kadar on dört 'asıl'dan oluşmaktadır. Kimi zaman 'asıl'lar, 'fasıl'lara ayrılmaktadır.
Kitabın konularına geçmeden önce, yazann girişte söylediklerine yer ver- mek istiyoruz; besmele, hamdele·ve salveleden sonra şöyle demektedir:
Bu, tefsir usGIO ile ilgili muhtasar bir risaledir. Bunu, asıllar.a (bö!Omlere) ayırarak İmam-ı Suyiiti'nin e/-İ~an'ından ve diğer bazı önemli kitabiar- dan toplayarak tertlb ettim. Bu yOce ilim, müfessir ve müstefsirin muh- tac olduğu temel konuların araştırıldığı ilim olarak tanımlanmaktadır. Ko- nusu Aziz olan Allah'ın kitabıdır; amacı ise, onun gerçeklerini ve hüküm- lerini öğrenmektir.
Birinci asılda (s. 2), ayetlerin Mekki ya da Medeni oluşu hakkında bilgi ve-
· -. -rilmekte ve bu konuda yaygın görüşün hicretten önce nazil olanın Mekki, hic- retten sonra nazil olanın ise Medeni olduğu söylenmektedir. İkinci asılda, üç konu ele alınmaktadır. Bunların birincisi Kur'an'ın toplanması ve düzenlenme- si (s. 2); ikincisi, isimlerinin bilinmesi (s .. 3); üçüncüsü ise surelerio düzenlen- mesi, bunların tevkifı mi, yoksa sahabenin ictihadı ile mi olduğu hakkındadır
(s. 6). Üçüncü aslı dört mesele oluşturmaktadır. İlki nüzGlü tekerrür eden ayet- ler (s. 7); ikincisi, nüzGlü hükmüne ve hükmü nüzGlüne takaddüm eden ayet- ler (s. 8); üçüncü·sü, aynı zamanda inen ve ayrı ayrı inen ayetler (s. 9); dör- düncüsü ise, melek grubuyla ve melekler olmaksızın inen ayetler hakkındadır
(s. 9). Dördüncü asıl, Kur'an'ın indirilişinin niteliği hakkındadır. Burada ilk ola- rak, Kur'an'ın önce Levh-i Mahruz'dan Kadir gecesinde dünya semasına bir ke- rede indirildiği; daha sonra Peygamber'in (sav) hayatı boyunca bölümler ha- linde nazil olduğu anlatılmaktadır (s. 10). Son olarak ise, Ehl-i Sünnet ve'l-Ce-
maat'ın Allah'ın kelaırunın indirifmiş (münezzel) olduğunda görüş birliğinde ol-
duğu, ancak inzali.n anlamında görüş ayrılığına düştüğü konusu işlenınektedir
(s. 10-11). Beşinci asıl, vahyi ve onun niteliğini incelemektedir. Vahyin zahir ve batın olarak ikiye aynldığı; zahirin de üç kısqunın olduğu bildirilmekte; ~a-
226 isliimiyiit II (1999), sayı 4
t.ın vahyin, mansus hükümlerde ictihadla ulaşılan şey olduğu söylenmekte (s.
12) ve daha sonra, vahyin keyfiyeti ile ilgili bilgiler verilmektedir. (s. 13). Al-
tıncı asıl, iki fasıldan müteşekkildir (s. 13-14). Burada ilk olarak ayetler arasın
daki münasebet (s. 14); daha sonra ise surelerio başlangıçları ve sonları (fe-
vatif:ı-baviitim) arasındaki ilişki ve bağlantılar ele alınmaktadır. (s. 18). Yedin- ci asıl, muhataplann çeşitleri hakkındadır (s. 24). Sekizinci asıl, ayet sonların
daki fasılalada ilgilidir C s. 31). Dokuzuncu asıl, üç fasıldan ibarettir. Birinci fa-
sılda Kur'an'ın 'garlb' kelimeleri (s. 37); ikinci fasılda Kur'an'daki Hicaz lehçe- sinden olmayan kelimeler (s. 41) ve son fasılda, Kur'an'daki Arapça olmayan kelimeler hakkında bilgi verilmektedir (s. 44). Onuncu aslın konusu, 'vücGh ve naza'ir'dir. Bu konuda selef ve halef ulemasının kaleme aldığı eseriere atıfta bulunulmaktadır (s. 47). On birinci asılda Kur'an'ın irabı işlenmekte ve birçok alimin bu alanda eser verdiği; bu konuda EbG Hayyan'ın tefsirinin meşhur ol.,-
duğu ifade edilmektedir (s. 54). On ikinci asıl, 'mücmel ve mübeyyen' ile ilgi- lidir (s. 61). On üçüncü asılda, 'müşkil' konusu hakkında bilgi verilmektedir (s.
63-64). On dördüncü asıl, 'mübhemat' hakkindadır. Kitap burada kesilmekte ve yazar şunları söylemektedir:
Bu derlemeyi, sabık Şeyhül.islam Hayri Efendi'nin tayini ile Medresetü'l- Mütehassısin'de okuttum. O, İslam milleti için hayırlı ve yararlı biriydi.
Değerini bilemediler. Onu ittiharçı olmakla suçladılar. Ancak o, onlardan
değildi. Bunun en iyi kanıtı, inihatçıların onu makam-ı meşihanan azie- derek yerine bir farmason olan Musa Kazım adlı birini ·getirmeleridir. O, bu din aleyhine yapacağını yaptı. Medresetü'l-Mütehassısin'de hoca oldu-
ğumu öğrenince, beni bu görevden çıkarttı. Bir zaman sonra, Evkaf Ba-
kanı'nın emriyle Medresetü'I-Ya'izin'de tefsir okutınakla görevlendirildim.
Orada bir müddet vazife yaptım. Adı geçen farmason bunu duyunca Ev- kaf Bakanı'yla konuştu ve beni buradan da çıkarttı. Bu aşağılamalada
yetinmedi. Ben Halife'nin huzurunda yapılan Huzur Derslerinde on yıl
dan beri mukarrır idim. Dördüncü mukarrır idim; beni yedinci mukarrır
lığa indirdi. Bu aşağılamalar, beni ümitsizliğe düşürdü. Bu derlerneyi yaz-
mayı bınrktım. Kendimi ve onu Kadir ve Muntakim olan Allah'a havale ettim (s. 72).
Son olarak eserinin sonunda müellif şöyle demektir:
Ben fakir, Kadir-i Mutlak olan Rabbinin rahmetine muhtac Yildan Fa'ik b. Abdisselam, fırka-i naciyeye, -ki bu, Ehl-i Sünnet ve'l-Cema'at'tir- mensubum. Peygamberlerin efendisinin hürmetine, Allah onu, anne-ba-
basını ve bütün Müslümanları bağışlasın.
Evet, bir alim, bir yöneticinin yaptıklarına dayanamayarak hayata küsüyor.
İnsanlar küstürülüyor. Günümüzde de bilimle dışarıdan ilişkili olanlar, ona bir yön verme çabası ve gayreti içindedirler. İlimle uğraşanların edilgen tavırları
nın, bu durumu daha da vahim hale getirdiği görülmektedir. ilmin, sanatın, kül- türün, kısacası insanla ilgili her şeyin saygınlığa kavuşması, insanın önce ken- disine, sonra da çevresindekilere saygı duymasına merbut ve meşruttur .