• Sonuç bulunamadı

SULTANII.MURAD. Editör: ismail Yaşayanlar. Yayın Kurulu: Prof. Dr. Özer Ergenç Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu. Prof.Dr. ilhan Genç. Ttırkiye Diyanet Vakfı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "SULTANII.MURAD. Editör: ismail Yaşayanlar. Yayın Kurulu: Prof. Dr. Özer Ergenç Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu. Prof.Dr. ilhan Genç. Ttırkiye Diyanet Vakfı"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ı '

.,

SULTANII.MURAD

VE DÖNEMİ

o

Editör:

ismail Yaşayanlar

Yayın Kurulu:

Prof. Dr. Özer Ergenç Prof. Dr. Yusuf Oğuzoğlu

Prof.Dr. ilhan Genç

Ttırkiye Diyanet Vakfı

fs1am

Araştımıalan Merkezi KOtüphanesi

Dem.

No:

o 1

Tas.

No:

~!5&. en !P-

,s

ı,Jb .. 1

Gaye Kitabevi

BURSA2015

(2)

t'

ı '

' !

Sultan ll. Murad Devri ilim ve Kültür Hayatı Üzerine Değerlendirmeler

Mehmet ipşirlr

Osmanlı Sultanları arasında iki padişalı çeşitli siyasi ve aske- ri faaliyetleri yanında bilhassa ilim ve kültür sahasındaki gayret- leri ve başarılarıyle ön plana çıkmıştır. Bunlar, Fatih Sultan Melımed'in babası Sultan Il Murad ve oglu Sultan II. -Baye- zid'dir. Her ikisinin de uzun süren saltanatlarında ilim, sanat, kültür, tarihçilik ve özellikle Türk dilinin gelişmesinde çok mühim katkılar sağlanmıştır. II. Murad devrini değerlendiren

kaynaklar onun ulemaya, şuaraya gösterdiği itibarı ve onları nasıl himaye ettiğini dikkat çekici misallerle anlatırlar1• Şair Latın, haftanın iki gününde Sultan Murad'ın ulema ve şuarayı toplayıp musahabet ettiğini nakletmekterur.

Sultan II. Murad alli.mlerle .sadece sohbetler etmekle kalma- yıp siyasi, askeri, idari icriuitında Osmanlı ulemasından ve diger

Prof. Dr., Fatih Üniversitesi Tarih Bölümü.

XVI. asnn tanımış alim şairi Aşık Çelebi M eşini 'ş-Şu'arii 'da II. Murad ve devrinden şöyle bahseder: "Ba'dehü Ebü'l-hayr Sultan Murad Han devri olup ... Mihr-i sipihr-i Salıanat-ı Osmfuü'nin enviln ziyade oldu. Erbab-ı ilm ü kemal in çerağlan şem' -i il tilatından ikti b as etmekle hane-i milleri ziyade oldu. Nam-ı şeriflerine kitaplar denildi; müşilbereler ü saliyilı!elerle her zümre behremend oldu. Cur'a-i cam-ı in'am-encamından bezm-i

şu'araya dahi piyale erip şevk u şadi tolulan içiidi ve han-ı sımat-ı in- bisatından iliviin-ı nazına neviii ar. erişüp hanlar yeni! di" Aşık Çelebi, Meşirü'ş-Şu'arii, hazırlayan Filiz Kılıç, İstabul ts, s. 189; Uzunçarşılı, Os-

manlı Tari/ı i, I, Ankara 1972, s. 538

''Rivayet ederler ki fart-ı. tergib ü tahrik içün haftada iki gün ulemayı ve şuarayı cem ve kendüyi samim-i dilden iz'an u iltifatla ser-ta-pa sınıilh u sem' edip mübiihaseye ba'is olsun içün her fendenice mübiihis tayin eder- ler imiş", Latifi,,Tezkiretıi'ş-Şu'ani ve Tabsıratıı'n-Nıızanıii, Hazırlayan Rıdvan Canım, Ankara 2000, s. 138.

(3)

130 SULTAN ll. MURAD VE DÖNEMi

İslam alimlerinden görüş sorınayı, fetva almayı ihmal etmediği, böylece icraatına toplumsal destek ve meşruiyet kazandırmaya

önem verdiği bilinmektedir. Bunl)ll en dikkat çeken örneği Ka- ramanoğlu İbrahim Bey alıdini bozup, Osmanlı'nın Rumeli'deki

fiitühatını engellemek için Batılı güçlerle beraber hareket etme- ğe başlaması üzerine, II. Murad İslam dünyasının meşhur alim- lerinden bu durum hakkında görüşlerini sormuş, fetvalar alinış­

tır. Bu konuda kendisinden fetva istenenler arasında büyük Şafii

alimi İbn Hacer el-Askalani, Hanefi alimi Abdüsselam Bagdadi, Maliki alimi Bedreddin Tenisi bulunmaktadır. O zamanki Os-

manlı coğrafyasının dışında yaşayan 'bu alimler Kararnanoğlu hakkında çok ağır fetvalar vermişlerdir.

l360'b yıllarda fetbedilen Edirne özellikle II. Murad'ın gay- retleriyle meşhur bir ilim ve kültür merkezi haline gelmiştir. II.

Murad'ın takip ettiği ki:iltür siyaseti sayesinde İslam dünyasın­

dan bir çok tanınmış alim Edirne'ye gelmiş padişalıın iltifatına

mazhar olmuştur.

Bu dönemde Türkistan' dan, Arabistan' dan, Mısır' dan İran'dan, Kırım'dan birçok tanınmış bilgin Osmanlı ülkesine

gelmiştir. Alaeddin Tusı, Şerefiiddin Kırı.ı:nl, Mahmud Şirvaıll,

Ahmed Kıruni, Alaeddin Sernerkann, Seyyid Ali Acem1, Falı­

reddin-i Acem1 Alaeddin Ali Arabi, Acem Sinan, Abdülkadir Meraği, Elvan-ı Şirazi, Mehmed b. Örnet el-Halebi bunların başlıcalarıdır4• Ayrıca Anadolu Beyiiiderine ait şehirlerd~n olup

Arabça olarak verilen bu fetvalarda: Batılılar ittifak halinde Osı,nanlı mem- leketine saldınp Rumelideki Müslilmaolan ka tl edip. mallarını yağma ettik-· lerinde Osmanlı bunlan hertaraf etmek için asker toplayıp mücadele eder- ken Karamanoğlu'oun, Rum imparatoru ile haberleşip Osmanlı'yı müşkül duruma düşüriip, iki taraftan sıkıştırmak için cephe açıp Osmanlı'nın küf- fara karşı elliadına mani olsa, Karamanoğlu'na katil mi gerekir, yoksa bu

zararlı faaliyetinden vazgeçirmek mi gerekir? Bu faaliyetinden dolayı şeri­

atten çıkıp kanı bela! olur mu? Suatlerine yukanda ismi geçen alimlerden İbo Hacer el-Askalaoi, Karaman oğlun'na karşı harb etmeye kadir·olanla- nn harp etmelerinin vacip olduğunu, deminin herler olduğu cevabını ver- mekte; Abdüsselam Bagdadi, Bedreddin Hanbeli ve Bedreddin Tenisi de katladilmesinin gerektiği cevabını vermişlerdir. Aslıoda bu fetvalann da- yandığı temel "Mıini-i gazii olana gazli farz-ı aymdır" prensibidir. Arapça

fetvaların tıpkıbasım ve açıklamalan için bk. Uzunçarşı lı, "Karamanoğulla­

n Devri Vesikalarından İbralıim Beyin Karaman İmareti Vakfiyesi, TTK Belleten, 1937, c. I, sy 1, s. 118-119, Tıpkıbasımlar s. 125'den sonra.

4 Halil İnalcık, "Murad II", İA, VIII, s. 614; Nihat Azamat, Il. Murad Devri

(4)

~\ i -

SULTAN ll. MURAD DEVRi iLiM VE KÜLTÜR HAYATI 1~1

İznik, Bursa, Edirne ve diger Osmanlı şehirlerine gelen bilginler

de az değildi5 · ·

Yeni fetbedilen yerlere vakıf usuliyle medreseler, mektepler

inşa edilmesi bir Osmanlı fetih geleneği idi. Çünkü medrese,

eğitim için önemli olduğu kadar devletin meşruiyetinin güçlen- mesi6, aynı zamanda ehl-i sünnet inancının toplumun geniş kit- lelerine benimsetilmesi açısından çok önemli hizmetler ifa eden geleneksel bir kurumdu. II. Murad döneminde gerek kendisinin gerekse o dönemin ileri gelenlerinin Bursa'da7 bilhassa Edir- ne'de ve diger Balkan ve Anadolu şehirlerinde medreseler inşa

ettikleri görülmektedir. Bu dönemde Edirne'de, Beylerbeyi Medresesi, Darülhadis Medresesi, Kürd Hoca Medresesi, Şeyh Şüdi' Medresesi, Şah Melek Medresesi, Oruç Paşa Medresesi, Saruca· Paşa Medresesi, Halebiye Medresesi, Üç Şerefeli (Saat-

Kiiltıir Hayatı, Marmara Ünivarsitesi yayınlanınaınış Doktora Tezi, İstan­

bul 1996, türyer

Taşköprülüzade Şakaik-i Nu'm6niyye'de altıncı tabakayı teşkil eden II.

Murad dönemi için otuz bir alimin hayat hikayesini veımektedir. Bunlar:

Molla Yegan, Mebmed Şah, YusufBall, Molla Muhammed b. Beşir, Molla Şerefiiddin, Molla Kınmi, Molla Ali Semerkandl, Molla Güranl, Molla Muhyiddin, Hizır Bey, Molla Şülaullah, Molla İbn Hatib (Hatibzade), · Molla Hızır Şah, Molla Ayasluğ, Molla Ali et-Tı1sl, Hamza Ka,ramaoi, İbn Temcid, Ali el-Acemi, İbn Seyyid Ali el-Kornnati, İbn Midas (Hüsameddin Tokadl), Molla İlyas Sinobl, Molla İlyas Rumi, İbn Manyas, Alaeddin Koçhisari, Molla Balat Kadısı, Molla Bahşayiş, Mebmed İsnikl, Fethullah Şirvanl, Molla Müfred Şiicii, Molla İlyas Hanefi, Süleyman Çelebi'dir. Bu dönemin meyaşihi olarak ise dokuz zatın biyografisini vermekte .olup bun- lar: Şeyh Akbıyık, Y azıc123de Mebmed Çelebi, Ahmed Bican, Molla Şey hi Şeyh Debbağlar İmaını, Şeyh Plri Halife Haıııidi, Şeyh Taceddin, Şeyh Ha- san Hoca, Şeyh Veli Şemseddin'dir. Molla Gürani'nin talebesi Şehzade Mehmed'le (s. 96) , Molla hızır Şah'ın (s. 101) Molla Hamza Kara- mani'nin (s.105) ve Molla BaHıt kadısının (s.109) minyatürleri yer almak- tadır. Taşköprülüzade, Osmanlı Bilginleri, Eş-Şaka 'iku 'n-Nu 'maniyye fi

Ulema'd-Devleti'l-Osmaniyye, Çeviren Muharrem Tan, İstanbul 2007, s.

91-116.

Madeline Zilfi, "A Madrasa for the Palace: Ottoman Dynastic Legi~tion in the Eighteenth CeotuıY' Joımıal of American Oriental Society, C. 113, or. 2 1993, s. 184-191

Bursa'daki medreseler ve mektepler için bk. Mefail Hızlı, Osmanlı Klasik Döneminde Bursa-Medrese/eri, İstanbul 1998, s. tür yer; aınlf, Bursa Sıb­

yan Mektepleri, Bursa 1999, s.

:rür

yer.

(5)

132 SULTAN ll. MURAD VE DÖNEMi

li) Medrese ve Dadülhadis Medresesi tesis edilmiştit. Bunlar

arasında bilhassa Edirne Darülhadis Medresesi büyük önem-e sahiptir. Rivayete göre, Sultan II. Murad görmüş olduğu bir rüya üzerine Tunca nehri kenarında 1430'lu yıllarda Darülhadis medresesinin inşasına başlamış ve tamamlaınışo-9. Mediesenin

Topkapı Sarayı Müzesi Arşivinde bulunan vakfiyesinde öğretim

kadrosundan balısederken takva sahibi, şer'! ilimiere v3.k:ıf, ·ııer

türlü ilmi müşkilleri çözebilecek kudrette bir zatın müderris tayin edilmesi, salih, zeki ve talebeye verilen dersleri tekrar

etmeğe kadir bir kimsenin muid olarak seçilmesini şart koşmak­

tadır. Vaktiyede tefsir, hadis sarf, nahiv, fıkıh akaid konularında maruf kitaplar zikredilmiştir. Medresenin çok zengin bir gelir

kaynağına sahip olduğu gözlenmektedir. Sultanın öz malından

tahsis ettiği çok sayıda dükkanlar, evler, hamam, değirmen; .

ayrıca hududları belli bazı köyler vesaire varidat olarak medre- seye vakfedilmiştir. Darüllıadis vakfiyesi o dönem için oldukça rnufassal ve zengin bir mulıtevaya sahip olup örnek nitelikte- dir10. II. Murad devrinde Edirne ve diger Osmanlı şehirlerinde medreseler ve büyük camiierin bünyesinde kütüphaneterin ku-

rulduğu bunların bilhassa daha sonraki işleyişieriyle ilgili ·çeşitli arşiv kaynakların bulunduğu bilinmektedir11.

Sultan II. Murad ~amanında ilmiye mesleği, teşkilatı, kadılık

ve müderrislik meslekleri açısından önemli gelişmeler olmuştur.

Enderun'un da ilk olarak II. Murad zamanında teşkil edildiği

bilinmektedir. Osmanlılar'da idari ve askeri kadroların yetişti­

rilmesi için teşkil edilen saray eğitim kurumu olan Enderun'un

8 Geniş bilgi için bk. Mustafa Bilge, İlk Osmanlı Medrese/eri, istanbull984, · s. 122-135, 138-160, 165-66, 169

"Merhum Ebü'l-bayrat Murad Han-ı Sam hazretlerinin 833 senesinde nehr- i Tunca kenarında bina ettiği Da.riilhadis Camiidir ki bir kubbe ve bir mina- resi vardır, bu dahi hadis-i şerif nakli için medrese olarak bina olunup son- ra cami olmuştur. Mervldirk:i, hazret- Sultanü'l-enbiya -aleyhi salava- tullôlıi'/-nıelif..:i'l-a 'la-Ebü'1-hayrat hazretlerinin rüyasında bu cami'-i şeri­

lin yerini gösterip ve hudurlunu tayin edip, 'Benim için bu mahalde bir mikdar bir damlhadis bina ed esin' derneğin bu binanın mübirnrnatına şurü' etmişlerdir", Abdurrahman Hibri, Enisıi'l-müsônıirin'den naklen Mustafa Bilge, Medrese/er, s. 140.

10 V aldiyenin metni ve tahlili için bk. Mustafa Bilge, Medreseler, s. 213-231.

11 Bu devre ait kütüphanalar ve işleyişiyle ilgili olarak bl<. İsmail E. Erünsal, Osmanlı Vakıf Kütüphane/eri, Ankara 2008, s. 82-90.

(6)

...---·

\

SULTAN ll. MURAD DEVRI iLiM VE KÜLTÜR HAYATI 133

II. Murad veya Fatih Sultan Mehıned dönemlerinde açılmış olduğu Şeklinde iki ayrı görüş ileri sürülmekteyse de ll. Murad

zamanında Edirne Sarayı'nda teşkil edildiği, ancak gerçek teş­

kilatma Fatih döneminde kavuştuğu söylenebilir. Böyle bir ku- rumun teşkilinde esas hedef, askeri temele dayanan Osmanlı

Devleti'ne yetenekli kumandan yetiştirmek ve devamlı büyüyen ülkenin farklı din, dil ve kültürlere mensup kitlelerini idare ede- cek sağlam yönetici kadrolan temin etmekti. Devlet gayri müte- canis bir sosyal yapıya sahip olduğundan böyle bir eğitim ku- rumu için ırk veya kan bağı yerine kiİltür ve disiplini temel prensipler olarak benimsenmiş, kadrolar bu anlayış içerisinde yetiştirilmiştir12

Bu dönemde bilhassa İslam dünyasından gelen bilginler sa- yesinde Osmanlı ülkesinde ilim geleneği oluşmaya başlamış,

.özellikle Fahreddin Razi okulu çok güçlü ,temsil edilmiştir.

Molla Fenari, Şair Ahm.edi, Şeyh Bedreddin, Molla Yegan-ve ilk İstanbul Kadısı Hızır Bey bu devirde bu ekolun en tamnmış temsilcileri idi 13

İlıniye mesleği itibarlı, maddi manevi ayrıcalıkları olan bir meslek olması bakımından babadan oğula intikal ile tedricen ilmiye aileleri çağalınağa başlamıştır. Osmanlı 'nın kuruluş dev- rinde medrese tahsilinden sonra önce müderris ve kadı ardından kadıasker ve vezir olup nihayet Veziriazamlığa kadar yükselen Çandarb ilpllye ve vezir ailesinden sonra Fenarizadeler, Ye- genzadeler ve diğerleri teşekkül etmiştir. İmtiyazlar balışedil­

mesi konusunda Molla Fenari (ö. 1431) başlangıç noktasını

temsil etmektedir. Osmanlı Devletinde çeşitli ayrıcalıklara sahib olan askeri (yönetici) zümre arasında yer alan ilim erbabı bu

sınıf içerisinde en geniş imtiyazlarla taltif edilmiştir. Bunları

vergilerde ve cezalarda ayrıcalık ile çocuklarına tanınan imti- yazlar şeklinde birkaç noktada toplamak mümkündür. Sultan II.

Murad, ilmi teşvik için ilk defa Molla Fenari' ailesine bazı ayrı­

calıklar vermiştir. Buna göre Molla Fena.İi oğullan ve torunlan müderrisliğe kırk akçe ile tayin olunurlardı14 Daha sonra bu

12 Uzunçarşı lı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, TTK Ankara 1945, s. ' 297 vdv; M. İpşirli, "Eodeıun", DİA, XI, s. 185-187. .

13 Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin ilmiye Teşkilah, TTK Ankara 1965, s. 76.

14 Atai, Zeyl-i Şakaik's.32 ve oradan nalden Uzunçarşılı, ilmiye Teşkilah, s.

(7)

134 SULTAN ll. MURAD VE DÖNEMI

. imtiyaziann kapsamı genişletiterek diğer ilmiye ailelerine de

verilmiştir. ,

Genel bir değerlendirme yapılırsa mesleğin babadan oğula

intikali ve ailelelerin teşekkülü müsbet ve menfi yönleri olan bir

gelişmedir. Akademik hayata girecek kimsenin daqa çocuk

yaşından itibaren ilim ortamında büyümesi, birçok meselleyi babasından ve onun dostlanndan sılantısız olarak öğrenmesi ve bilhassa kitap ve kütüphane temioioio maddi-manevi' güçlükler

arzettiği o dönemlerde miras yoluyla kütüphaneye sahib olması şüphesiz müsbet noktalardır. Ancak ulema· çocuğu olduğu için imtiyaz tanınması hiçbir şekilde savunulacak bir husus değildir.

Babasının mesleğini seçen bir gencin sahib olduğu imkanlar sayesinde babasını geçmesi mesleği bir adım daha ileriye gö- türmesi gerekirken ulema çocuklanna tanınan imtiyazlar (mevalizade kanunu) ile çalışmadan ve hak etmeden yükselme- leri ile her geçen gün biraz daha geriye gitmiştirı5

II. Murad'ın iyi niyetleele ve ilmi teşvik için verdiği bu imti- yazlar netice itibariyle yarar yerine büyük zarar getirmiş, mes-

leği gerileten, gelişmesine maoi olan en büyük felaket olmuŞtur.

Bu dönemde ilim hayatı bakımından en önemli gelişme şey­

hülislamlığın teşkilidir. 1420 li yıliann ortalannda muhtemelen 1424 te mütevazi bir kurum olarak teşkil edilmekle birlikte ilk defa bu makamın başına tanınmış alim Molla Fenari'nin geti- rilmesi kuruma büyük itibar kazındınnıştır. Osmanlılar'<la şey­

Dülislamlığın kuruluş tarihi ve bu makama ilk defa kimin tayin

edildiği konusunda farklı görüşler ileri .sürülmüştür. Uzun yıllar

Bursa kadılığı yapan Molla Fenari'nin 828'de (1425) Bursa

71-2.

15 Değişik dönemlerde en güçlü devirlerini yaşayan yirmi civannda aile belli

başlı ilmiye makamlannı kolayca elde etmişler aynca ilmiye aileleri ara- sındaki evlilikler ailelerin güç ve nüfuzunu bir kat daha artırınıştır. Bu ağın dışından mesleğe girmek isteyen gencin yılmadan, moralini bozmadan çok çalışması gerekmekle idi.

En belli başlılarını Çandarlılar, Fenarizadeler, Çivizadeler, Ebussuudzade- ler, Müeyyedzadeler, Taşköprülüzadeler, Bostanzadeler, Hoca Sadeddin- zadeler, Kınalızadeler, Zekeriyyazadeler, Paşmakcızadeler, Dürrizadeler, Arabzadeler, Feyzullahzadeler, Ebufsbakzadeler, İvazpaşazadeler vs.nin oluşturduğu bu ilmiye ailelerlıiin bazılan Osmanlı 'nın yıkılışına kadar de- vam etmiştir.

(8)

1

·l

1 1 t

1

SULTAN ll. MURAD DEVRi iliM VE KÜLTÜR HAYATI 135

müftülüğüne tayin edilmesi genellikle Osmanlılar'da müftülük ve şeyhülisliimlığın. başlangıcı kabul edilmiştir. Ancak bunu, XVI. yüzyılda bütün ilmiye teşkilatını temsil ve kontrol eden

şeyhülisliimlık kurumu ile özdeşleştirmek doğru değildir. As- lında şeyhülislam unvanı İstanbul müftüsü için kullanılmış ve devletin XVI. yüzyıl başlannda geçirdiği siyasi ve bürokratik

değişimin rolüyle önemi artmıştır. ''Müfti.lenam" da denilen

şeyhülislamıann makamı zamanla meşihat ve meşihat-ı İslamiyye şeklinde de anılmıştır. XVII. yüzyılda şeyhülisliimlık yahut meşihat siyasi nüfuzu daha da artan bir kurum hüviyetine

bürünmüş, ardından sürekli gelişmiş, hizmetli sayısı artmış,

XIX. yüzyıldaki idari: düzenlemeler sırasında şeyhülisliimlar

kabine üyesi olmuştur. · .

Şeyhülislamlığın 1425'te mütevazi bir fetva makamı olarak ortaya çıktığı fikri genel kabul görmüştür., Oldukça erken bir . tarihte kazaskerlik kurulmuşken ve Bursa· kadılığı mevcutken aynca dini-hukuki bir makam olarak müftülüğün ortaya çıkma­

sında 1420'li yıliann dini, siyasi ve ideolojik faktörlerinin etki- sinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bir taraftan Fetret devrinden sonra yeniden topadanmaya çalışıldığı, diğer taraftan bazı

Rafizi hareketlerin ve diğer gelişmelerin görüldüğü bir dönem- de siyasi ve idari otoritenin dışında dini itibara sahip bir il.ml rütbenin ortaya çılaşı dikkat çekicidir. 836 (1433) yılında II.·

Murad'ın huzuruna kaibul edilen Hertrandon de la Broquiere'in papa konumunda olan "büyük halife"den söz etmesi müftülü-

ğün önemli bir mevki balini aldığını gösterir. XV. yüzyılda

Molla Fenfui, Fahreddin-i Aceı:nl, Molla Abdülkerim Efendi, Molla Hüsrev, Molla Gürfull gibi alimler IT. Murad ve Fatih Sultan Mehmed dönemlerinde müftülük makamında bulunmuş­

tur. Ancak devrin kroniklerinde bunlardan şeyhülislam diye söz edilmez. Bu durum ulema arasında fetva yetkisini haiz müftü- nün şabsıyla kaim bir unvan olduğunu ortaya koyar. Ancak Fatih Sultan Mehmed'in teşkilat kanunnamesinde şeyhülislamın ulemanın reisi sayıldığı yolundaki ifade, eğer söz konusu ibare metne sonradan eklenmemişse bu unvana resınl bir nitelik ka-

zandırmış olmalıdır. !

XVI. yüzyıl başlannda Zenbilli Ali Efendi'nin II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim devrindeki yirmi üç yıllık (1503-1526) dönemi şeyhülisliim.ı.n yetki ve sorumlulukları açısından bir

(9)

136 SULTAN ll. MURAD VE DÖNEMI

d,önüm noktasıdu. Önemli açılımlarm gerçekleştiği bu devirde '· ·'

şeyhülisliimlar bazı yeni sorumluluklar yüklenrniştir. Mesela.II.

Bayezid'in İstanbul'da inşa ettirdiği medresede şeybülislamla- rın ders vermesi şart koşulmuş, ayrıca Beyazıt Külliyesi'oin neweti de onlara verilmiştir. Şeybülislam makamının etpli bir konum kazanmasıyla ilgili rivayetlerde Zenbilli Ali Efendi öne

çıkanlmıştır. Onun Yavuz Sultan Selim'in bazı idaô ve siyasi

kararlarını tasvip etmeyerek sert tepki gösterdiği, Selim'in bun-

ların dünyevi işler sayıldığı, müftünün sadece dini meselelerde yardımda bulunması gerektiği şeklindeki sözlerine karşı çıkıp padişahların bem dinlerini hem dünyalarını gözetmenin şeyhü- lislamın başlıca vazifesi olduğunu belirttiği kaydedilmiştir.

Kaynaklarda bu hadise şeybülislfunlik: açısından yeni bir anlayı- şın ve değişimin babereisi şeklinde yorumlanmıştır (Mecdi, s.

284-286). Zenbilli Ali Efendi'den sonra şeyhülislamlık yapan

Kemalpaşazade ve Sadi Çelebi bu görevleri esnasında devrio çok yoğun geçen olayiarına fetValanyla, önerileriyle yeni açı- lımlar sağlayıp şeyhülislamhğın itibarını artırmışlardır.

Sultan I. Murad'ın saltanatının başlarında teşkil edilen kadı­

askerlik k:uiumu da II. Murad'ın döneminde önemli gelişmeler kaydetmiştir. Osmanlı'da seyyid ve şeritlerin işleriyle ilgilen- mek üzere ilk defa Yıldırım Bayezid tarafından 802/1400 yılın­

da teşkil edilen nakibüleşraflık makamına Seyyid Muhammed Natta' getirilmiş, Ankara Savaşı'nda esir düşüp serbest kalınca

da Hicaz'a yerleşmişti. Seyyid Natta', II. Murad zamanında

Bursa 'ya tekrar dönerek görevine yeniden başlamış; ölümünden sonra oğlu Zeynelabidin nakibüleşraf olmuştur16. ·

Sultan II. Murad döneminde telif ve bilhassa tercüme eser- lerle Türk dilinin gelişmesine yapılan hizmet ve katkı bu dö- nemdeki kültür faaliyetlerinin en önemlisidir. Osmanlı öncesin- de kurulan Büyük Selçuklular ve Türkiye Selçuklulan'nda bü- rolcrasi ve diplomasi yazışmalarının, edebiyat dilinin ağulıklı

olarak Farsça olması, Memluklu Türkleri zamanında · Arabça

olması sebebiyle Türkçe bir devlet dili ve edebiyat dili olarak tabii gelişmesini gerçekleştirememiştir17. Bu sahadaki gelişme

16 Tufan Buzpınar, "Nakibüleşrat", DİA, XXXD, s. 323.

17 Osmanlı 'nın çağdaş1 olan Safeviler ve Babürlüler birer Türk devleti olması­

na, saraylarında Türkçe konuşulmasına rağmen her ikisinde de Devlet ya-

(10)

SULTAN ll. MURAD DEVRi iLiM VE KÜLTÜR HAYATI 137

losmen Anadolu Beylikleri zamanında sağlanmış olsa da asıl inkişafıru Osmanlı d!!vleti'nin kuruluşundan itibaren gerçekleş­

.tirrne imkanı bulmuştur. Osmanlı Sultanlarının daha daha ilk dönemlerden itibaren kararlı ve şuurlu bir şekilde Türkçe'yi devlet yazışmalarının dili olarak kullanmaya başlamalan Os-

manlı 'nın Türklüğe ve Türk dili ve edebiyatma en büyük hiz- meti olmuştur18• Başlangıçta, bu konudaki en ciddi gelişme de I l Murad zamanında olmuştur. Bu dönemde Sultan Murad'ın teşviki ve sistemli girişimleriyle Tefsir, hadis, fı.kıh19, kelam gibi dini konularda, aynca edebiyat, s':mat, siyasetname türle- _rinde eserler telif ve bilhassa tercüme edilmiştir. Bu sayede

Tüı:kçe gerek kelime ve terim açısından gerekse cümle yapısı, yani sarf ve nahiv bakımının fevkalade gelişmiştir. Bu dönemde tercüme edilen eserler arasında, Cemaleddin · A vfi'nin, Ciimi 'u 'l-lıikfıyfıt ve lfımi 'u 'r:-rivfıyfıt0; Ahmed-i Dal' nin, Ter- cüme-i Tefsir-i Ebiilleys Semerkandi; Musa bukl'nin, Enjüsü'i- Cevalıir; Abdurrahman Aksara yi' nin, İmadii 'i-İslam; Devletoğ­

lu Yusufun, Vikaye Tercümesi; Musft İznikl'nin, Tercüme-i

Faslii'l-lıitab; Bedreddin'in, Tercüme-i Lenıe'at; Ahmed-i Dal' nin, Tezkiretii 'i-evliya tercümesi; Elvan-ı Şirazi'nin, Ter- cüme-i Gülşen-i Rfız; Musa Abdi'nin, Cfımasbnfınıe; Mahmud Şirvani'nin, Tercüme-i Tarih-i İbn-i Kesir, Mercimek Ahmed,

Kabusnfınıe Tercümesi; Mahmud b. Kadi-i Manyas'ın, Tercü- · me-i Giilistan; Ahmed-i Dai'nin, Tercüme-i Tıbb-z Nebevi (Eş­

Şifii

fi

elıfıdisi 'i-Mustafa); Mahmud Şirvani'nin, Tercüme-i Ki- tabii 't-Tabi/ı; Musa b. Mes'frd'un, Tercüme-i ei-Balıiiüşşfılıiyye

zışma dilinin ve edebiyat dilinin Farsça olması sebebiyle Türkçe bu devlet-

lerde gelişmemiştir. ·

18 Yirminci asır başianna kadar Türk dilinin devamlı gelişmesi sayesinde Sir James Redhouse'un 189l'de yayınlananA Lexicon Turkish- English'i doksan bin dvannda kelimeye ulaşmıştır.

19 Recep Cici Osmanlı'da erken dönem Fıkıh çalışlannı ele aldığı eserinde Sultan II. Murad döneminde İslam hukuku, usul ve furu çalışmalan, eserler üzerine yapılan şerhler başiyeler koniılannda eser telif veya tercüme eden, şerhler yazan alimlerin hayat hikayeleri, eserlerinin muhtevası ve kıymeti üzerine önemli değerlendirmeler yapmış, eserin sonuna aynca bazı listeler eklemiştir. Recep Cici, Osmanlı dönemi İslam Hukulaı Çalışmaları, Bursa 2001, s. türyer

20 Eser II. Murad'm emriyle İbn Arabşah ve II. Bayezıd'ın oğlu Şehzade Mehıned'in emriy(e şair Necati taraflanndan Türkçeye çevrilıriiştir.

(11)

138 SUlTAN ll. MURAD VE DÖNEMi

.ve 't-terkfbatü 's-su/taniyye; Mehmed b. Ömer El-Halebi'nin, ·ı. · Tercüme-i Menalab-ı İmam-ı A 'zam; Zahid b.

Arif'

in, Mahze-

nü'l-esriir; Şükrullah'ın, Tercüme-i Kitab-ı Edviir; Abdülmecid b. Ferişte'nin, Lugat-ı Kanwı-ı İliihf adlı çalışmalan sayılabi- lii1. Bu devirde pek çok telif ve tercüme eser ilim ve s~nat ha- misi olan II. Murad'a takdim edilmiş, bundan büyük memnuni- yet duyan padişah, sahiplerini ödüllendirmiştir.

Bu dönemde telif edilen bazı eserlerin çok tesirli ve kalıcı olduğu belirtilmelidir. Bunlar arasında Yazıcızade Mehmed'in22 Mulıamnıediyyesi, Yazıcızade Ali'nin Tiirih-i Al-i Selçuk'u23 bilhassa zikredilmelidir. Prof. Halil İnalcık Muhammediyye ve Tiirilı-i Al-i Selçuk'la ilgili çok önemli bir tesbitini ifade etmek- tedii4. Bu iki eserden birincisinde Osmanlı'nın çok kuvvetli dini-tasavvufi inancı ve bu inanca olan bağlılığı; ikinci eserde ise Osmanlı'nın Oğıız boyu ve kayı aşiretinden geldi~ gerçeği

çok ayrıntlı"ve sistemli olarak işlenmekte; böylece Moğol men- şeli ve İslam dünyasında büyük sarsıntı ve yıkımlara sebep olan Timurlular karşısında Osmanlıların üstünlüğü çok dikkatli bir

şekilde işlenmektedir. Muhammediye sadece yazıldığı dönemde

değil yirminci asra kadar Osmanlı coğrafyasında geniş halk kitleleri tarafından çok yaygın olarak okunmuş, toplumda· ina-·

mlmaz bir manevi hazzın yaşanmasına vesile olmuş~.

21 Bu eserlerin mÜellif, mütercimleri, bulunduğu kütüphaneler ve mubtevalan hakkında etraflı bilgi için bk. Nihat Azamat, ll. Mw·ad Devri Kiiltiir Haya- tı, Marmara Üniversitesi, yayınlanmaınış Doktora Tezi, İstanbul 1996, s.

130-188.

22 Hayatı ve fikirleri için bk. M. Uzun- i. Çelebi, "Yazıcıoğlu Mehmed Efen- di", DİA, XLID, 362-364

23 Eserin muhtevası ve değerlendirmesi için bk. Osman Ga.Zi Özgüdenli,

"Tari lı-i Al-i SelçuK', DİA, 40, 72-73 24 Halil İnalcık, "Murad ll", İA, VITI.

25 Mubammediyye'nin muhtevası ve muazzam tesiri için bk. Yazıcıoğlu Mebmed, Mulıammediyye, haı. Amil Çelebioğlu, İstanbul· 1996; Mustafa Uzun, "Mulıammediyye", DİA_, 30, s. 586-87; Hatice Kelpetin Alpaguş, Osmanlı Halkımn Geleneksel İslam Anlayışı ve Kaynak/an, İstanbul 2001, s. 24-28.

Referanslar

Benzer Belgeler

Şimdi belediye Orhan Veli için heykel di­ kerken, aynı belediye Oktay Rifat’a Aşiyan’da yatacak yer ver­ mezse bunda bir tutarsızlık var demektir.. Bir

Ro- usseau’nun günlüğüne aktardığı şu sözü bile Oktay Ak- bal’ın öykücülüğü, romancılığı üzerine önemli ipuçları veriyor: “

Yine pek çok insan bu bitkilerin k›y›lardaki yaflam için gerekli olan oksijenin önemli bir bölümünü ürettiklerini, suyu temizlediklerini, k›y›lar›

Bu çalışmanın materyalini örnek matrisi olarak hıyar, pestisit olarak da chlorpyrifos, dichlorvos ve malathion oluştursa da; gaz kromatografi sisteminin

Bu amaçla, şu sorulara cevap aranmıştır: (1) İlköğretim mezunlarının müzik okuryazarlıkları teori, ezgi ve ritim boyutlarında ne düzeydedir?, (2)

Bilim insan- ları kesilen çimlerin yaydığı kokunun, tadını sevdiği- miz bitkilerin yaydığı kokuyu çağrıştırdığı için hoşu- muza gittiğini düşünüyor.. Bu

Milyonlarca yılda oluşan bu jeolojik yapıların arasında en ilginç olanlardan biri ise büt olarak isimlendirilen üst kısmı düz, dik yamaçlı küçük kayaç

Nitekim, simdi okuyacağınız cevablan bize, fikrî bakımdan daima karanlık gö­ rünen bu şöhretli hüviyeti soran müphemiyetin pek tipik tezahürleri­ ni