• Sonuç bulunamadı

Bir tarih felsefesinin ‘ilnıî esasları Un songe [ Şi‘ir ]

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir tarih felsefesinin ‘ilnıî esasları Un songe [ Şi‘ir ]"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İ C İ N D E K İ L E R Dil anketinden Kırıntılar

La rançon Du Machinisnıe Ateş tevzi’i [ Kıtta ]

Bir tarih felsefesinin ‘ilnıî esasları Un songe [ Şi‘ir ]

Kesininin altiııa » Aşk kasideleri »

Şimal... »

Buğday ve rnekteb kitabları

Tramvay arabalarının temizlenmesi mes’elesi Tramvay kazaları

Velinin çocuğu, Namussuzlar ve ayı Kalbin sesi

Edebi tahlil: Her Hangi bir Şi‘ir Kitabı Abnalık , sebebleri ve korunma çareleri

M. Fuat J . Galoti AB. D.T.

Dr. G. Le Bon Sully Prudhomme Midhat Cemal Salih Zeki

G. Rodenbach - Sabri Es‘ad îctihad

M. Ferit îctihad

*

Dr. AB. Djevdet

Ön beş günde bir çıkar İlmî Edebî İktisadî Mecmu'a

15 Teşrini sani 1931

İsmail Hakkı Matbaası

(2)

Yeni Neşriyyat:

KARLI DAĞDAN SES

Dr. Abdullah Djevdet Beyin son senelerde yazmış olduğu kıt'alar bu ‘unvanla intişar etdi, 185 sahifelik ve iyi kâğıd üzerine basıl- mışdır. fi: 1, «Lux» tab‘ ve müellif tarafından imzalı nüshalar 2 liradır. Haricden siparişlere ta ‘ahhüdlü irsaliye olarak 20 kuruş ‘ilâve olunur.

İstanbulda Babı‘â1i kitabcılarında ve Beyoğ- lunda L i b r a i r i e M o n d ia le de satılıyor.

P E R S E F O N

Türk şi‘rinde ilk Yunuanî eserdir ; mü - ellili Salih Zeki beydir • Kadim devirlere a'id

esatiri resimlerle müzeyyendir . Baştan başa’

efsanevî bir ‘aşk macerasını zevkle şi‘irle h e­

yecanla ve içten gelen duygularla anlatan yüz sahifalık bu kıymetli manzum kitabı suluılet Kütüphanesi basmıştır. fi: 50 kuruştur

L E S F L E U R S DEH KM E RE ES Ebûbekir Hâzini B. E. nin fransızca şkirler mecınu‘ası. Beyoğlunda L i b r a i r i e M o n d ia le da ve Babi ‘Ali caddesi kitabcilarnıda bulunur.

lctima‘î tefekkür ve endişeleri, şa‘ir heyecan­

larına tezvic eden bu nefis şi‘irleri yüksek edebî nefâ’is müştaklarına tavsiye ederiz .

F i : 50 kuruş.

İSTANBUL

ÇtNKOGRAFHANESl

Ankara caddesinde İlhami matbbaası üstünde, her nevi' çinkograf işleri dikkat ve sür‘atle

ve ehven fiatla yapılır

GLÎSERO FOSFATLI ŞAKR

MALT HULÂSASI

Eczacı Ekrem Beyin nezareti altında sureti lıususiyede i‘mal edilmekdedir.

Deposu Ekrem Necip Ecza Deposu Telefon : İstanbul: 78

Rafale de Parfum s

SO N N E T S

PAR LE Dr. AB . DJEVDET

Edition de luxe, pages 131, Prix: 100 piastres

i c t i h a d m b iiliin d u fjti b a ‘zı y e r l e r

“ İçtihad „ m istanbulda satıldığı ba‘zı yerler : Kadı k ö y ü n d e Muvekkithane caddesinde Tütüncü D ik ra n E fen d i, K öprü ü /.criııd e M. K em al E fen d i, B ü y ü k A da da İske­

le başında Tütüncü N iko E fen d i, Ü sk ü d a r da İskele başında Tütüncü İlh â n ü E feııd i

Dükkânları

‘A M ELİ R U H İY Y A T

« Sa’ati haziranın kararsızlıkları » adile Dr.Gustave Le Boıı un neşr etmiş olduğu bir kitabın tercümesidir 223 sahifeli bir kitabdır . Devlet adamlarım , mebTısları , hakimleri, mu­

allimleri, terbiye ve tedris işlerinde bulunanları, vali ve kaymakamları son derecede ‘alakadar eder Eyi kâğıd üzerine basılmişdır. fi. 100 k. dur .

Dr. Sem iram is Ekrem H.

Çocuk hastalıkları mütehassısı

Dr. Ekrem Behçet

Etfal hastanesi kulak, boğaz, burun hastalıkları mütehassısı Beyoğlu mektep sokak 1

Telefon: Beyoğlu 2496

(3)

ABO N NEM ENT

Pays étrangers

Pour un an : 2 Dolars Edition spéciale : 3 Dolars

A D R E S S E

«Idjtihad» Constantinople Télépli : St. 865 xxvnème ANNÉE

15 Novembre 1931

Türkçe ve Fransızca İLMÎ, EDEBÎ, İKTİSADİ

No : 333

ABONNEM AN Seneliği ( 24 Nuslıa ) Türkiye

için: 2 1,2, Âlâ kâğıdlısı 5 liradır

A D R E S

Cığaloğlunda Içtihad Evi Tarihi Te’sisi:

1904 - Geneve Yirmi yedinci sene

15 Teşrini suni 1931

DİE A N K E T İN D E N K IR IN T IL A R Son Postanın bir iki ay önce açdığı dil

sorınalığı ( mes’elesi ), uzun sürecek sanılırdı.

Ansızın zıngadak durdu. Neden acaba ? Mü - ııevverlerimiz arasında fikirleri alınmağa değer bilgili kişilerimiz sayıca bu kadar da ıııı az ? Böyle düşünmek ‘İlmî benliğimize doğrusu çok ağır geliyor. Azbuz olmakla beraber gene hisse çıkarıp mutala'a yürütmeğe çalışalım .

Birinci sorgu şu idi: alfabe, imla k a i d e ­ lerinde ve gramerde, ta ‘dilata tarafdar mısınız?

Ve ne gibi ?

Baş vurulan yazı sericilerimizdeıı ( edible - rimizden ) çekingenleri bile alfabenin bir iki kusurcuğu olduğunu i‘tira.f etmekden geri dur­

madılar. Bununla beraber tabu [1] farzederek dilini daha sıkı tutmuş olanlar da var. Üç yıllık sınayışa ( tecrübeye ) ve alışıldığa rağmen du­

yacaklarını kendilerine saklayan bu gibilerin o hakkı salt Türk dili bilgiçlerine verilmiş gedik tanımaları, aşırı bir yoğalma (mahviyet) meftunluğundan ileri geliyor, deyelim . Fakat o dil ve gramer mütehassısları arasında en ufak bir değişiklik yapılmasına bile tarafdar olmayan iki kişi bulunuyor ki, göçen encümen a‘zalarındaıı olmaları muhtemeldir ,.

Alfabenin biricik hikmeti mademki güzel Türkcemizin üneltisini ( tasavvutunu ) Latin

[1] Tabu: Pek muhterem veya korkunç bilindiğin­

den, ağıza alınması tekin sayılmayan şeyler . Tekinsiz . Vahşiler dilinde kullanılan bu ta“bir Avrupa dillerine geçm iştir.

enmuzecleri ile tıakkıyle yazabilmekdir ; boca­

lamasına göz yummamak, kanaatime göre, daha miinasib o lu r.

Türk sözünün yayılmış bulunduğu dünya - nııı her yerinde, az çok mühim bir rol oynayan ve girdiğimiz beynelmileli giliikde ( ‘ailede ) dahi yer ve ses sahibi olan « hı » harfi alfa - bemizde eksik kalmışdır. İstanbul şivesinde he ile ha ve hı nın ba'zen ayırd edilmemesi, bu­

nun Türk dilindeki varlığını inkâra ilmi bir salahiyet veremez.

Konulacak karşılığı Latin alfabesinde mev- cud olup açıkda brakıltnış olan x harfidir ki Rumca, îslavca, İspanyolca ve bütün Türkce- lerde bu yumuşu ( vazifeyi ) görmededir.

Dilden maksad birbirimizi en kolay yolda ve pürüzsüzce anlamak olduğundan , Osmaıılı Tiirkcesinde Arapça ve Acemce kelimeleri bu günden yarma topdaıı ye yekdeıı atamayacağız.

Bunları ve başkaca yabancı dillerden geçen sızıntıları hattâ yarın dahi atabileceğimiz şüp­

helidir; çünkü içtimâi bir hadise olan dilde sözlerin ölüm ve dirim ‘âmili, her lıanği bir ferdin veya zümrenin şoven mantıki değil, an­

cak mahşerî vicdanda yoğrulan millî zevkdir . Farzı mülıal olarak bu ğünden yarına her ya­

bancı sözün meselâ bilğiç bir hey’et tara -

fıııdan - öz Tiirkce karşılığı bulunsa bile, onu

hemen herkese kabul etdirınek, etdirivermek ,

elden gelmez. Halbuki medenî ihtiyaca yetecek

bir dil ile konuşup anlaşmak zaruretiııdeyiz .

O halde kabile ( uzun a ile ebe ) ve kabile

(4)

5596 I Ç T I H A D ( ulus ), katil ( öldüren ) hatil ( kati, öldürmek)

ve emsali sözleri iltibas pususundan kurtarmak için temiz bir uzatma ( m ed) işaretine ihtiya­

cımız vardır . Külah biçimli vurgunumuz ise tuhaf tabiatlıdır . Doktor ilaçlarına faik bir te’sirle mülayimlik ve hafiflik verdiği için, o işe ba'zen yaramıyor. Dilediğimiz uzatma işareti

<’ k » ya ve « g » ye tecavüz etmeyecekdir . Şekli, harf üstüne çekilen yatık ( ıfk î) bir çizği dir ki, milletler arası transkripsionlarda öteden beri kullanılmakdadır.

Ayn ( p ) harfiıfi belli edecek bir işarete de lüzum vardır. Akıldan gelen ına‘kule ile mi - silli uıa‘nasına olan makule v. s. sözler elbetde birbirine bulaşdırtlmamalıdır . V â-Nu B. bir makalesinde bu kazadan kurtulmak için elifli ulûmü âliye , ‘ayıılı ‘ulurııü ‘âliye yolunda takdim merasimiyle muradına ancak ere bil - mişdir.lctihadcı Dr. A. B. Cevdet beye, bilmem hangi hak ile, bundan gayri bir yol tutduğu için

« ‘ukela » lık isnad ediliyor ; halbuki biricik doğru kestirmeden gidiyor. Yüzü tersine dön­

müş apostrofu bu sebeble külfet diye yüksün - memeli. Atalarımız Fygur harflerini kullandık­

ları « kııdatku bilik » zamanında bile ‘ayıılı harflerin altına bîldirik ( bildirecek vasıta ) olarak küçük ‘ayn kafası koymuşlar. Bu zama­

nın müsteşrıkları da Latin harflerinin üzerine o anılan işareti bindirınekdedirler. Ümid edelim ki 'ukelalık töhmetine uğramazlar.

Sağırkef. İstanbul haıiumu ağzından gunne- lenmeksizin çıkıyorsa da, bütün ülkemizde ve bütün Türklük ‘âleminde hatırı ve gönlü sayılır bir varlıkdır . Biraz daha nazikleşmiş küçük kardeşi de Fransada yerleşmişdir . Burunsak ( burundan söylenen , nazal ) bir « n » dır . Milletler arası transkripsionlarda o harfin iize - rine konulan dalgalı, ya‘ni beli bükük, bir med belli edilmekdedir.Her şeyde garblıleşmeğe çalı­

şırken müsteşrıklarin bile tanıdıkları bir hususiye­

timizi inkârdan gelmek, hem millî vicdana karşı saygısızlık, hem de mükemmel alfabe idda‘asını çürütecek ‘ilmi bir noksanlık olur.

Külah vurgusu « i » nin üzerine binince, bu­

nun beneğini kaldırıyor . Halbuki uzun « ı »

dahi olabileceğinden — mesela ıfkî gibi — uzun « i » nin bildiriği olan nokta başından düşürülmemek daha miinasib olur .

Birde ağır veya yeyni ( hafif) okunduğuna göre kelimenin mahlasını değişdirecek ola bilen bir harfin İcîil) e d e r s e ağırlım belirtmek için altına bir nokta koırıak usulü de göze alınmağa değer. Çünkü bununla Kaf Kef, ve emsali bir takım üzücü kaygılar ve engeller hepden orta - dad kaldırılmış ve şivemizi inceliği ile eda et - ıııek kabiliyeti elde edilmiş olur.

Alfabe sormalığmda bundan ziyade işi didik­

lemeğe hacet yokdur. Alfabemiz zaten medenî arkadaşlerı arasında en tökelleriııden ( Kâmille­

rinden ) dir. Bundan dolayı bunu yapanlara ve yapılmasına sebeb olanlara ne kadar minnet et - sek, onları övüp yüceltsek yeridir.Ancak Türk- cenin gerek öz iineltisine gerek medenî ihtiya­

cına tamamen elverecek olgunluğa alfabemiz erişdirilmek is te r.

İmlayı bundan dolayı güçleşecek zannetmek doğru olamaz. İşaretlerin mecburiyet hasıl ol - madıkca kullanılmaması ve mektep imtihanla - rmda eksik konmuş olmalarından ötrii not kırıl­

maması usul ittihaz oluna bilir .

İmla ve gramer sormalıklarını gelecek m a­

kalemize brakıyoruz . Şu satırları yazdıkdan sonra 27 Eylül Milliyet gazetesinde t. Necmi beğiıı alfabemize dair yiirütdüğü miidufa‘ayı ve iistad Ilalid Ziya beği ‘alâkadar eden maba'di gördüm. Alfabemiz koltuk değneği gibi sunulan makalelerle korunmağı değil , ancak dar gelen ayakkabısının genişledilmesini bekliyor. İhtiyata brakılmış x, w, q harflerinden « x » in vazifesi, Dr. A. B- Cevdet beyiıı«klı» ile ifade etmek is­

tediği eksik « hı » ya tekabül edecekse,

11

e a‘lâ;

mes ele yokdur. Amma bununla eğer Fransızca örnek tutularak « ks » terkibi gösterilecekse, eksik kalsa da olur. « Hı » nin Türkcede mev­

cudiyetini bilmemezlikden gelerek İsrar etmek, gün ortasında göz yumup güneşi inkâra benzer.

Türkiye Türklerinden gayrisi için bunun var -

lığını isbat edecek ayrı ayrı vesika saymağa

lüzum görmeyerek Çobanzadenin Türk gram e -

riııi ileri sürerim. Bizde ise ecdadımızla beraber

(5)

I ç T t II A D 5597 Türkiyenin her tarafına girmişdir. İstaııbula ve

Selâniğe de gelinindir. Asla ve kat‘â yabancımız değildir . Velev İstanbul çocuğu olsun , hanım ile hıyar; mihter ile mıh, ların « h » leri ara - sındaki farkı duymayan kulak , mütehassıs bir doktora bakdırılmağa mühtacdır . O makalede gösterilen keçi gibi bir sözde « k » nın ağır okunması ihtimaline binaen q harfine guyâ ha­

sıl olmuş olan meyil, bana pek acayip göründü.

Bunu keşfeden derin ‘ilim ve ‘irfanın hayranı

Tahlil

olmakla beraber , yalnız bu sebebden dolayı

« q » ye alfabemiz kapusunun açıldığım iste - mezdim. Ne tu h af: maddeten mevcud ve aslan Türk bir varlığın « lıı » nııı kendi ülkesinde hakkı tanınmıyor da bunun gölgesi kadar mev­

hum bir sebeb dolayısı ile ötekine buyurun va­

tandaş denilmek isteniliyor !

Köse Raif Paşa oğlu M. F u a t

LA RANÇON 1»U M A C H İN İSM E

Bütün cilıan derin bir iktisadi , ticari , mali buhran geçiriyor , yahııd daha fena bir hale doyrıı gidiyor . Bıı vaz'iyyeti doğuran anayi aramak ve tanimak çok cazibdir. M adaınc Cima L a m b ro so bunu aramış ve bulmuş olmak Vtimadile bulduğunu Makine hayatının fidye’i necatı » ‘unvanile bıı sene neşr etmiş olduğu kitabında bize gösteriyor:

M. Galoti 2 Eylül 1931 tarihli Vu mecmıVasında kitabı tahlil ediyor. Bunu dilimize çeviriyoruz. Hem mevzu1, hem

Madam ( Oiııa Lambroso ) geçen gün kitab- iarın en güzelini ne^r etti -

Bu kitab iki kısımdan nıürekkebdir. Birinci kısmı, sırf tarihi olmak i‘tibarile bu kısmı tak­

dir etmekde herkes ittifak edecekdir . Fakat ikinci kısım tenkide hasr edilmij öldüğündün her halde ‘ayni derece’i lıararetde bir takım tas- • viblerle i tirazlara uğrayacağı muhakkakdır .

Makine hayatının tarihi insanların ekserisince hemen hemen mechu'dür. Madam (Lambroso) bize işte bu meehulu öğretmekdedir.

Bıı kısmın en maraklı faslı, her halde « On sekizinci ‘asırdan evvel niçin makine kullanıl - ması kabul edilmemişdir? » ser levhası altında olan fasl olmak lâzım gelir •

Müellif bu fasılda Eski Mısırlıların, Yunan - İdarin ve Romalıların kurum uluda ihtira et miş oldukları makinelerle Ç nülerin binlerce senelerden beri kullanmakda oldukları aletleri gözden geçirdikden sonra, eski insanların bi -

kitab hakkında bir fikir vermiş olacağız.

zim bu günkü kabiliyetlerimizden -aşağı kalma­

yan bir isti‘dad ifade eden bu rnaMûmatlannın neden dolay i büyük sanayi4 m o zeınaıı zuhu - runa sebeb olamadığım izah etmekdedir.

Meselâ Romalıların en büyük hacmi isti'a - bide gemileri, su ve ziya vasıtasile muhaberatı te’miıı eden Telgrafları , deniz fenerleri, sıcak hava veya sıcak su ile kalorifer te’s'satları, dev- var tiyatro sahneleri vardı ve içlerinden o kadar büyük mühendisler yetişmedi ki bunların na - fı‘aya ‘a’id eserleri bu gün bile bizleri hayretde bırakacak kadar mükemmeldi; bilhassa Roma­

lıların Harb makineleri pek karışık şeylerdi . Eski Yunanlılarla Mısırlılarda ( Artésien ) kuyuları kazmakda nıehaiet sahibi idiler . Ku­

runu ulâia en yüksek hararet derecelerini istih­

sale mahsus furuıılar , inbıklar ve Archimède

tulumbaları da ma'lûmdu . ( Archimède ) ‘ayni

zemanda gemileri suda olduğu gibi karada da

(6)

5598 IÇ T I H A D yürütecek bir makine icad etmişdi ki bu alet

cüz’î bir kuvvet sarfile hareket ederdi.

Eski insanlar fizikde, riyaziyaida ve ‘ilmi hey’etde bizim zan etdiğimizden çok fazla i 1erilemi^lerdi. Dünyanın yuvarlak ve ken­

di mihveri etrafında dönmekde olduğunu bilirlerdi. İskenderiyeli( Horas ) mihveri ‘arzın hisabını tam bir muvaffakıyyetle- yapmışdı. Bu zat ‘ayni zemanda çarh ve manivela tertibatla - larını idare eden kanunlardan da bahs etmişdi- Eski Yunanlıların buhari kuvve’i muharrike makamında kullanmış olduklarını da yine bu alimden öğrenırıekdeyiz. Faiz olarak ( Horas ) bize öyle bir cihazdan da bahs etmekdedir ki bu aleti , b'zim gazların kuvve’i inbisatiyesine müstenid termometrelerimizi andırmakdadır.

Velhasıl fikri­

mizi bir kelime ile ifade etmek icab ederse, diye bilirizki, kurunu ulâ insanları ma- kineciüğin bütün vgaamızına vakıf- dılar . Fakat bu

böyle olduğu halde , acaba neden dolayi onlarda bizim gibi büyük sanayi‘ vücude getirmediler ?

Bu halin en büyük sebebi , onların böyle bir şey yapmak istemiş olmamalatıdır ; çünkü onlar büyük sanayı'ı arz ile taleb arasındaki muvazene için bir t hlike ‘ad ediyorlar , ve b ¡netice el işçiliği hakkında da mühlık göri - yorlardı ; 'ayni zemanda o semanın münevver­

leri, efkârı mücerrede sahasından ‘ulumıtatbi- kiyye zeminine intikali, fikrin bir sukutu telak­

ki ediyorlardı-

Fakat Ciimhuriyyetin istiklâlini te’min eden orduların kuvvet ve kudretlerini tezyid etmek icab etdiği takdirde, ( Archimède ) gibi ‘alimler bir ân için saha’i tatbikata inmeğe âmade bulu­

nurlardı . Hattâ bir takım sahte mucizelerle halkın muhayyilesi üzerine te’sir icra edüb ilâhların nufuzunu tezyid etmek lâzım geldiği takdirde bile, Rahfbler bin türlü şayanı hayret

makineler icad ve ihtira'ına muktedirdiler . Fakat makineciüğiıı istihsalata tatbiki suretile cihan ikt.sadiyyatıııı alt üst etmek, kurunu ulâda bilâ istisna herkes nazarıniı mahzıcinnet t e ­ lakki edilirdi.

Diğer bir sebebde, büyük sanayi1 teşkila­

tında vücudu zarurî bulunan üç ‘unsurun fık - danidi ve bunlarda sermâye, rnevadı ibtida’iyye bolluğu ve mahracların nâ mütenahiliği gibi

‘unsurlardı .

İşte bu nokta, bizi Madam ( Lambroso)nun o mu‘azzam tetebbunamesinin en mühim esa - satma temas etdirmekdedir.

Bu bahs etdiğimiz üç ‘unsur, kurunu vus- tanın bütün müddeti devamınce Avrupada da mevcud değildi ve bu devr öyle bir zemandı

ki yeni bir takım esbabı ma‘neviy- ye ile erazinin nâ müteııâhi tak­

simatı siyasiyye- ye ma‘ruz olması ve muvasale ve münakale müşkü­

latı, makine h a ­ yatının zuhuruna mani‘ olan esbaba inzimam

etmişdi .

F. kat, on altıncı ‘asırdan i‘tibaren, öyle bir takim hadiseler vuku‘a geldi ki işte bunlar , on sekizinci ‘asırda cihanı alt üst eden gayri muntazar neticeyi ihdas etmiş oldu.

İşte o zeman, gemicilerin büyük keşfiyyatı Avıupaya altım yağdırmağa başladı. Miistem - lekâtda ilk ticaret şirketlerinin te’sisi , mevaddi ibtida’iyye idhalâtını inkişaf etdirdi. Deniz aşırı yerlerin zabtı, Avrupa için lâ yu‘ad miiîteriler bulunduğunu meydana çıkardı. İşte bu suretle, o zemana kadar mevcud olmayan üç ‘unsurun her üçü birden vücude gelmiş oldu .

Bir tarafdan da ( Refome ) Cereyani fikri be­

şeri kilisenin çizdiği çenberdeıı kurtararak , Protestan milletleri , beşeriyyeti yeni bir takım tecrübelere atacak bir hale getirdi .

Makine hayatının ilk tecrübesi İnğilterede yapıldı . Daha oıı sekizinci ‘asırdan i'tidaren , A T E Ş T E V Z İ4İ

B ir iie ııiş n a ğ m e ile ‘a le m i d o ld u r m a k ion B u lm a d ım , ç o k a ra d ım b ü lb ü lü m ü n eşle r in i^

Ey k ışın e z d iğ i c a n sız , h e y e c a n s ız c a n la r , (¡e lin iz p a y la ş a lım a ln ın ın ı a te ş le r in i .

28 -4 - 1931 A. D.

(7)

I Ç T I H A D 5599 İngiltere dünyanın en kuvvetli donaıımasile en

vasi‘ müstemlekâtına malikdi- İngiliz adalarında, şelâlelerle ma‘deıı kömürleri vardı. Fazla olarak, nihayet sermayede bulunmnşdu. Lte bu vaz‘iy- yelde İngiltere, müsteınlekâtmdan idhal etdiği mevaddi ibtida’iyyeyi işleyüb tekarar müstemle- kât ehaüsine satacak bir i‘malathane haline in- kilab etdiği takdirde, tarihde hiç bir misli mevcud olmayan bir refaha mazhar olacağım' anladı.

Jşte bunun üzerine artık mucidlerle muhte­

rilerin cezaya mahkûm edilmemesi , maksadı te’mine kâfi geldi ve bu tarihden i'tibaren icad- larla ihtiralar kendiliklerinden ortaya çıkmaya başladı.

( Sonu gelecek sayıda ) ,). G a lo li

SOLMAYAN OÜZELLİKLtR y* ^ ¿y*j j'

al

» ¿1

. w - - o -1*91 »• I j> - y j>

Tercemsi :

Ayağını çıplak olur yere Basına : gönül - ler senin geçeceğin yulun üstüne kızıl kor gibi düşmüşdiir .

Namik Kemal B. şu sıcak beyti yazmışdı : Payım suzaıı eder dikkatle bas ki rafıma Kalbini atmış ölürken aşinalardan biri

Bir T a rih F e ls e fe s in in ‘İlm î E sa sla r ı M edeni yy e lle r in T a lıa v v u ln

[31 inci nushedan maba‘d]

Lutfi subani - Devlet [ Etat - Providence ] fikri, Avrııpalı Cümhurların zekası için en ko­

lay anlaşılır bulunduğundan, muhtelif seki al - tında E ta tism e nilıayetiilemr her tarafa ya - yıldı. Bu gün herkes ball edemediği müşkil - lerin hallini Devletden istemekdedir.

Şübhesiz, cihan, nihayet, istihsal ve müba­

delenin yeni şera‘itiııe intibak edecekdir.Fakat her memleket sınıfları birer inkııaz telıdidleri teşkil eden Avrupa Devletleri arasında derin nifaklar var. Bu derde çare olmak üzre ba‘zı mümtaz zekâlar maddî ve ma‘nevî müstemir bir tesanud « regime » i ihdas etmek maksadile , hükümetler arasında Avrupa’î bir ittihadı teklif ediyor. Böyle bir ittihadın, postalar, telgraflar, telefonlar, yollar, demir yolları, kanallar, para mes’eleleıi gibi ba‘zı ‘umqr için zaten mevcud olan bir ittihadı sadece tevsi4 edeceği * haklı olarak, nazarı dikkate ‘arz olunmuşdur •

Bu büyük programın tehakkuku güçlüğü yalnız, kavmleri biribirinden ayıran zihniyyet farkları değib iktisadi menfa'atlarm biribirinden ayrılığı yüzünden olacakdır.

Bununla beraber zaruret o kadar büyük bir psychologia’î kuvvetdir ki Avrupa kavmleri bu gün anlayacaklardır ki aksı takdirde medeniy- yetleriıı rnahv olduğunu görmeleri tehdidi al - tında nihayet bir gün anlaşmaya mecbur ola - caklardır ■

Mütenevvi1 fakat iktılıam edilmesi mümkin olan ba‘zı mü^kilat yeni ittilıad projesine mani' olmakdadır . Mesela bu veçlı iledir ki İngiltere dünyanın muhtelif akvamında kendi nufuzuııa tabi1 bulunan memleketlerin ittihadını Avrupa

Devletleri ittihadina tercih etmekdedir.

Binaen aleyh fngiİtere her Devletin

« autorité » sinden bir kısmına bu B as D e v le t e [ « Super - Etat » ya ] terk etmesine müncer olan bir birlerine projesini ‘aledade bir temayülle derpiş ediyor .

Avrııpanın birleşmesi , G e ın 'iy y e ti Ak - v a ııı m münakaşalın gibi münakaşaların neti­

cesi değil , sana’î münasebet n zaten bir çok misalini verdiği İktisadî ve tabi1 j cereyani ile hasıl ola b ilir.

Bu durlu neticeler, C e m ‘iy y e ti A k v a m ın

(8)

5600 I Ç T I H A D elli iki mümessili tarafından satf olunan on se­

nelik celıdden sonra elde edilen neticelere te- mamen fa’ik olacakdır . Hayalî nazariyyeler içinde ga’ib olan bu mümessiller dünyayi idare eden icabatı bilmiyor görünüyorlar.

Avıupa kavnılerinin bu İktisadî birletmesi haricinde, sulhu muhafaza etmek için, şimdiye kadar yegâne usulleri terki teslihat projeli ri teşkil etmekdedir. Fakat, bütün kavmlerin mu­

hat olduğu tehlikeler önünde bunlardan hiç birinin silahsZ! kalmayacağını tasdik etmek güç olmadı.

Muhtelif paytahtlarda biri biri arkası sıra in'ikad eden müte'addid konferanslar maddî bir terki teşbihatın mümkin olmadığım gös - termekden başka bir şeye yaramadı.

Bu konferanslar terki teşbihatın evvelâ ruh­

larda vaki‘ olmak lâzım geldiğini isbat etdi- Devaııı edecek Dr.G . Le Bon

§ i l ¡ R

UN SONGE

Le laboureur m’a dit en songe: « Fais ton pain;

Je ne te nourris plus grattes la terre et sème » Le tisseron m’a dit: « Fais tes habits toi - même » Et le maçon m’a dit « Prends la truelle en main ».

Et seul abandonné de tout le genre humain , Dont je trainais partout I’implaeable anathème , Quand j’implorais du ciel une pitié suprême , Je trouvais des lions début dans mon chemain .

J ’ouvris les yeux doutant si l’aube était réelle;

De hardis compagnons sifflaient sur leur écchelle>

Les métiers bourdonnaient,les champs étaient semés Jeconnus mon bonheur et qu’aù

monde où nous sommes

Nul ne peut se vanter de se passer des liommees ; Et depuis ce jour - là je les ai tous aimés .

SULLY PRUDHOMME

K ıt‘a

[ Resm altına ]

Bu taşdan yüz , bu dağdan gövde bir şey duymiyor sanma, İçinden muztaribdir; yaşsız ağlar , saylıasız inler.

Sütunlar, dalgalar şeklinde titrer , yükselir her gün, Başımdan - ah , bilmezsin - ne yanğıular , ne enginler.

Uzaktan seyr edersen « ruhu cisminden ağır » dersin ' Yakından dinler, anlarsan acırsın « hastadır » dersin .

M idlıat C em a l

‘Aşk kasideleri

IX

Uçuşan ııeş’elerle eşlerin geldi yine ;

« fliperya » ve « Asterion » çeşmeleri önüne .

*

İnciler serpilirkeu hava zerrelerinden , Hasretlerin ahengi yükselirken derinden .

*

Şafakları bekleyen mermerlerin nuruna ; Gümüş sularda yanan renklerin siiruruna .

*

Ruhun ebedî hicran beldesinden bakacak , Açılmayan bağçene al lâleler akacak .

*

O ze'man ben uzakda yalnız bir ilâh gibi , Ebedî alemlere aks eden bir ah gibi .

*

Kızıl nurlar içinde çalkanııb söneceğim , Güneş gibi aç.ılıb semaya döneceğim .

*

Başında akşamlardan örülmüş ince tülle , Ümidin şebnemde ıslanmamış bir gülle .

*

Yavaş, yavaş sararıb , sazlar gibi yanarak , Gelmiyecek bir fecri için, için anarak .

Ü

Sen artık hüsranların ardında kalacaksın , Gayb olmuş bir hayalin tayfına dalacaksın.

£

(9)

İ Ç T I H A D 5601 Gel, gel ey «Peristera» î cennetler açılmışken,

Yollarına cenııetden çimenler saçılmışken . İZ

G el; baharı, sabahı, yıldızları aşalım ;

« ‘Arş » m üstlerindeki cihana yaklaşalım...

Salih Zeki

Ş im a l ...

Şimal şehirlerinde mutlak benden bir şey var Benden bir şey ölümden daha kudretle yaşar.

Cüzamlı mahalleler kışlalarla kederli Ağlar benden bir şeyle avludaki tanburlar .

O yağmurlu akşamlar, muzlim varoşlarında Yanar fenerde benden bir şey sabaha kadar Rüzgâr serzenişlerle harab ölub bitince Benden bir şey ölmuşdur çanlarda azar, azar.

O. Rodenbaclı - Sabri Es1 ad

Müşahede ve mülahazalar

Iîıı<l<Iay v e inekte!» ki ta k la rı Mu'allim Ilalid Bey soyliyor : Bordurda bir mektebde idim. Köylü bir çocuğun babasından mekteb kitabları bedeli olarak iki buçuk lira isteyorlarmış. Mektebe geldi. Şu sözleri söy - ledi. Ben buraya iki sa‘atlık köyümden merkep sırtında iki çuval buğday getirdim ; Pazarda iki buçuk liraya satdıuı. Bn buğdayla ben ‘a'i- lemi dört ay besleyebilirdim, ben ‘a’ilemiıı dört aylık ıııaMşet parasını iki iiç parça kitaba veremem. Çocuğumun kitabsız olarak mektebe devam etmesine müsa'ade ederseniz ne a ‘lâ, yoksa çocuğumu mektebden alırını .

T r a m v a y a r a b a la r ın ın te m iz le n m e si ın e s’e le s i

Hiç bir sıhhi ka‘ideye fıyğun olmayarak yapılıyor . Meselâ tramvayların son durak mahallerinde yolcular henüz tıramvay arabasını etrk etmeden evvel elinde bir kötü süpürge bulunan bir müstahdem arabaya giriyor ve

arabayi süpürmeye başlıyor, Bu süpürülme te- • marnlanırıadad evvel arabalara yeni yolcular kabul olunuyor ve süpürüciinün süpürgesinin havaya kaldırdığı mülevves tozlar yeni yol - cuların ak ciğerlerine doldurulıyor.

Bu hususa de hem tıramvay şirketinin , hem de şehrin sıhhati ‘uınumiyyesini muhafa - zayi der‘uhde eden İstanbul vilayeti Şehr emaneti Sılıhiyye müdirliklerinin dikkat nazar­

larını celb etdiğimizi de kayd ederken şunuda

‘ilâve ederiz, ki yalnız bir kuru süpürge ile tıramvay arabalarının sıhhî temizliği yapılmış olmaz. Avrupa şehirlerinde yapıldığı gibi her son durakda pencereler açılarak arabaların havaları tazelendirilmeli ve arabalar désinfection usulile temizlenmelidir .

T r a m v a y k a za la rı

Dikkat oluntnuşdur . Tramvay kazaları he­

men hemen yüzde sekseni yolcuları indir - inek vaz‘iyyetinde, durak yerlerinde tevekkuf etmiş olan tıramvay arabasının yanından ve ma‘kfıs istikametde hareket halinde bulunan tıramvay arabaları tarafından ika‘ olunmakda- dır . Durak yerinde duran arabadan inenler karşı tarafa geçerken, hareket halinde bulunan arabayı göremiyor ve bu arabanın önüne çıkı - yorlar. Tevekkuf halinde bulunan araba hare­

ket halinde bulunan arabanın görülmesine mani4 oluyor. Ve yolcu çiğneniyor . Ba‘zen de ma'kûs cihete hareketde bulunan automobil ve ya otobüs ‘ayni sebeble bu kazalara sebeb olu­

yor . Bu kazaların önüne geçmek kolaydır : Tevekkuf halinde bulunan tıramvay arabasının yanından, bu araba hareket etmedikçe ve du­

rak mahallinded ayrılmadıkça yoluna devam etmeyecekdir.

Bu tedbire muhalif hareketde bulunanlar tecziye edilmelidir ve buna rPayetsizlik yüzün­

den vuku‘ bulan kazalarda ceza şedid olmalı ve hiç bir ma‘zeret iddi‘ası dinlenmemelidir.

Bu satırları birinci derecede Tramvay Şir -

ketinin, ikinci derecede Şehr Emanetinin nazarı

dikkatine ve vebal omuzlarına ‘arz ve kayd

ediyoruz .

(10)

5602 Î Ç T I HA D

DARÜLBEDAVİDE

V e lin in ç o c u ğ u , N a m u ssu z la r v e Ayı Son defa Pariste İstanbul sokaklarının filini çevrilirken sanatkâr I . Galip B . beğendiği bir komediyi (Velinin çocuğu) istnile tiirkçeye çevrmiş: işinin ehli bir ecza tacirinin , çocuğu- olmıyan zevcesini bu tacirin arkadaşı ve or­

tağı olan Doktor başdan çıkarıyor ve buna rağmen tacir sırf kazanç hırsıle dost kalıyor . Ecza taciri da hemşiresi ( Melek) vasıtasile kendisinden bir genç akrabasına iş istemeğe gelmiş bir kadınla evleniyor, halbuki bu kadın o akrabadan hamiledir, fakat zararı yok, bizim Veli bu vazıyetin bir erkek için en feci bir akıbet olmasına rağmen bir çocuğu olduğun­

dan ve annesini sefalete düşmekten kurtardığı için memnundur. Lisan pek selistir, nükteler imalar büyük bir isabetle yerlileştirilnıiştir . Veli ( I . Galip ) ııiıı , Melek ( Halide H . ) m , Lebip ( Hazım B . ) m seeyyeleri çok kuvvetli ve muayyen; fakat Cevza Bedia I I . ) o kadar vazıh değil Uğuza niçin teslim olmuş bir zaaf mı? iğfal mi? belli değil.

Sonra Uğuz muhakkak esaslı şahıslardan biri değil daha çok hareket ve tuhaflık için dolaşıyor . Çocuğun babası uydurulan kaza hikâyesindeki meçhul adam olabilirdi. Topaz siinepe ve beceriksiz bir adamın değişmesi id i.

Veli ise becerikli bir iş adamının topaşlasması oldu ve bu değişiklik, şüphesiz 1. Galip Beyin evvelkinden daha üstün bir muvaffakiyetle neticelendi. Topazda bu kadar his ve heyecan yoktu.

Namussuzlar « Gerolauıo Bovetta » dan Be­

drettin Bey tarafından terceme edilmiştir' insanların iffet ve namus mes’lelerindeki te- lekkilerini ve buna kıymet, veren bir adamın ( Charles) ın bu telekkı uğrunda pek feci bir vaziyete tahammülünü ve başkalarında tenkit ettiği hallere bilerek düştüğünü gösteriyor.

Böyle kuvvetli eserlerin yerlileştirilınesi naka- dar iyi olur, terceuıede asıl lisanın ahenk ve kudreti bulunamaymca«these»ve iskeletkalıyor,

bilmem neden ecnebi bir muhitte yabancı isimli insanlar arasında geçen vakalar dikkat ve tahassüsü incitiyor, meselâ Benekli Fener ve- Cehennemde bulduğumuz ince alaka ve cazibe­

yi böyle tercemeler vermiyor. Namussuzlardan sonra rus muharrir« Antoine Tchekhov»tan terce­

me edilmiş Ayı komedisi oynandı. Kaba saba bir adamın güzel bir kadın karşısındaki yu^

muşayışını ezeli muadeleyi gösteriyor. Bu komedide M . Kemal ve Namussuzlarda Behzat Beyler yeni birer tip yaşattılar.

MEHMET FERİT

K A L B İ N S E S İ

Bu ayin en çok rağbet gören piesierinden biri de K a lb ili S e s i dir. Bir İngilizce roman­

dan alınmış , bir Fransız tarafından , tyatro piyesi haline könmuşdur .

Mükerrem II. E. tarafından pek zarif ve muvaffak bir lisanla « adapte » edilmişdir • Melek Hanim rolü pek parlak yapildi . iki gözünü gayb eden Ressamin rolü daha parlak olması arzu olunur yoldadır. Doktor da adadır.

SaıTatın kemâli, saıı‘at olduğunu sezdirme­

mek de, tabhati temsil, tabi‘ate temssül etmek - dedir .

Yalnız ince a ‘m a kelimesi varken kaba köı* kelimesi kullanmamalı id i. Bu, tiirkeeyi sadeleşdirmek ve yükseltmek değildir.Fransızca da a v e u g le kelimesinden başka bir kelime yok- dur. Frappe de la cecite, p erd re İsı v u e ta‘birleri vardır . Biz de a‘ma kelimesi bu ma‘lûliyyetin hiç bir hürmetsizlik şemmesi bu­

lunmayan ifadesidir. Bu inceliği anlamayanlar İctih a d a tefrika etdiğimiz

A T n alık , s e b e b le r i v e k o r u m a ç a r e l e r i kitabımızın adını neden körlük koymadığımızı soriyorlar. ATııa ile Kör arasındaki farkı g ö r­

mek mu‘ahizlerim için körlıikdür: Sâlim bir

göz kör kalabilir! A‘malık değildir.

(11)

I Ç T Î H A D 5603

Edebî tenkid sütünü

H E R H A N Ğ İ B İR Ş İ İR K İT A B İ ŞA‘lRt : HER HANGİ BİR t

Bu isimler bana bir maskeli adamı önüme getiadi ki yüzünde maske elinde de fotogarfı var, herkese bu fotoğrafı göstererek bu maske­

nin altındaki yüz işte budur , diyor ; çiinki kitabın kapağında bu yazıların sahibi 2 4 S a ‘a l

adlı şi‘ir mecmuasının şa'iridir ‘ibaresi var.

H e r h a ild i kelimesi her zeman luzuınsuz dur . B ir ş i‘i r k i t a b ı kelimeleriııinin ifade etdiği ma‘nadan fazla bir şey ifade etmez.

Bu şi‘ir kitabı ismini taşiyaıı kitabın içinde kilere gelince, muharrir gücenmesin bir tranlı şa‘irin dediğini deyeceğim :

V ti. OjJ * > ■ j

S y m b o lis m e ve serbest nazın XIX uncu

‘asrın sonlarına doğru Fraıısada bir parça ma- rezî bir seciyye ile zuhur ve iiful etdi .

Paul Verlaine, S. Mallarmé L. Dierx . G.

Kahn. J. Moréas, symbolisterin başında bulun­

dular . Fakat bunların nazmlrı ‘adetâ güftetsiz birer beste gibi ses verirdi. Meselâ S. Mallar­

mé nin :

Une dentelle s’abolit

Dans le doute du jeu suprême

A n’entre ouvrir comme un blasphème Qu'absence eternelle de lit.

Kit'asile başlayan S o n n e t sini anlayan tek bir Fransız şa'iri görmedim . Fakat kelimelerin musikisini, tek bir kelime Fransızca bilmeyen bir kimse bile his eder Bu fransız şa‘iri hiç olmazsa :

Princesse nommez - moi berger de vos sourires ! gibi bir kaç nâzik ve ma‘ııali mısra‘ yazmışdır.

H e r h a n fji biı* ş i i r k ita b ı nın ilk «şi‘r » i şöyle başliyor :

işte bunlar ,

Bunu da yazan benim . O ben ki 1914 ten beri Hatırlamiyoruın

Mehtablı bir gece ki

Ilık bir denizdeymişim gibi Şarkı söyleyerek içinde sandal çekeyim.

Mürekkebe, kâğıda, yazana, dizene, basana, okuyacaklara yazık değil ini ?. Bu hasta yola düşen gençleri teşci1 etmek ma‘nevî bir ciirın- dür. Kanunun tecziye edemediği bir cürmdür . Yüksek heyecanlar veren , ruha iradenin mukaavvî kızıl şerabmı sunan ilham ve elhaıı ihtiyaci içindeyiz. Okuyana hayatı, cehdi, mu- calıedeyi, daha yüksek hayat için ınubarezeyi daha ziyade sevdirecek , insana başını daha ziyade dik tutduracak, ¡¿X.* niıı şu saniha-

ları gibi sanilıalar isteriz :

¿oVİ f2-j S J J S. O b

iç- b b

f„ ili) p A j t ' fî - j j '

• LA

j

.Jji J ^

-v-'iLiİ \j iû-1 L j ç* ^ y 'jd

• - ¿ f ' j\ J

. ' j C

ûî

jlj , jJ.i İşte tercemesi:

Bizi şelıid düşüren yara da’ima yüzümüzde olur, frar halinde alman ense yarasi nedir bil­

meyiz. Yaradan korkmayiz, merheme koşmayiz, derdden inlemeyiz, devayi tanımayız.

Eflâkin gömleği dostun rayihasile doludur.

Ya‘kub gamini ve onun ya esefa! deyerek sızlanmasını bilmeyiz . Celıd ve sa‘y ip ucunu elimizden brakmayiz, K ader sırri ve K aza razı tanimayiz .

nin , tam olarak, İ c lih a d da, sekiz oıı sene evvel intişar eden bu ıııanzu - mesi Fazil Ahmed Beyi, o zaman intihara pek yaklaşmış bir ye’s halinden kurtarınışdır . VO nin şi‘ rinin bu feyyaz ve halâskâr te’sirini kendisi bize hikâye etmişdi . Taze ve mukavvî ma‘nalarile hayatımızı tazelendiren ve yükselten ilhamlar, ve ancak böyle ilhamlar, isteriz .

m

(12)

5604 I Ç T III A D

Halk için tibbî sütun

A'MALIK

ŞE B E K L E R İ VE KORUNMA Ç A R E L E R İ

{ Devam ]

yalnız bunlara myopluklarının derecesinden aşağı derecede gözlük verilir. Myopluğa ‘aMd diğer Hıfzı Sıhha nasihatları kitabımızın yukarı ta -

rafında ve hususî bahsinde zikr edilmişdi . Hasta olmayan gözü hasta kardeşinin has - talığmdan muhafaza etmek için çareler şunlar­

dır : ‘umumî tedavi, hasta olmayan gözün is ­ tirahatını te’min . Bu tedbirlere rağmen hasta olmayan göziin de hastalığa tutulduğu ve şifa bulmadığı ekseriya vaki1 dir. Bir gözün yara - lanmasmı miite'akıb gözü kurtarmak için her mümkini yapdıkdan sonra muvaffak olmayınca diğer gözün selâmeti için harab ve tehlikeli olmuş olan gözüp vaktü zamaııile, ya'ni yanğın, salim göz için, bacayı sarmadan evvel, çıkarılmasına razı olmalı. Göz hekimi bunu ihtar ve icra etmek vicdanî mecburiyetindendir.

Y e tişm iş a d a m la r d a salim «jözün H ıf z ıs ıh h a s ı

G ö z le rin tu v a le ti

Eller evvelce sabunlandıkdan sonra, akşam ve sabah temiz bir havlu ile yahud kaynatıl­

mış « hydrephıle » [ya’ni su çeken j pamuk ve kaynatılmış ılık su ile gözler yıkanmalıdır.

Soğuk su ile yıkamak, sünger kullanmak, her şey için kullanılan ve içinde şiibhelı su bulunan bir legen içinde gözleri açmak merakı, tehlikesiz değildir. Ve bu, ancak fena terbiye görmüş çocuklara ta‘lim oluuıuş fena bir, adetdir .

B o y a la r

Esasi anilin olan boyalar göz kapaklarında kabartılar çıkarır, gözleri şişirir. Göz ve baş ağrıları yapar . Nebatî boyalar, « Oxyègne li su hiç bir kaza- husûle getirmez.

Kirpikler için kullanılan düzgünlükler sür­

meler iyi kullanıldığı ve içinde muzır madde­

ler bulunmadığı takdirde esaslı bir mazarret yapmazlar : Hastalık husûle getirmezler, ba‘zan

« antiseptique » , ya‘ni mikrob öldürücüd­

ürler. Fakat ba'zan kadınlar hastalık tohumunu hamil olan ‘ayni furçayı, ‘ayni siirmedanlığı

kullanarak birbirlerine trahom ve diğer bulaşici hastalıklar verirler.

M esken

Ezcümle şark memleketlerinde, yokarıda söylediğiniz vech ile, sinekler, göz hastalıkla­

rının bulaşma ‘amilleridir.

Meskenin nıu‘tad hararet derecesi 16 ile 18 arasında tahavvül etmeli. Ayakların üşümemesi muk tzı, tedbirler alınmazsa gözlere kan hücu­

munu mucib olur.

Y em ek içm ek

Baharlı yemekler, bayatlatılmış etler, fazla etli kabızlık verici ta ‘aınlar göze az çok zarar­

lıdır . Vazıh sebebleri bulunamayan göz has­

talıklarının birçoğu dystrophia ya‘ni tegaddi bozukluğu neticesi olarak bağırsaklar ve kara ciğer vasıtasile vaki1 zatî zehirlenme­

lerin Autointoxication» ların kolaylaşdırdığı yahud yaratdığı ve bütün şekillerinde irsiyyet ile birleşen muhtelit tesemmüm ve intanlardan neş’et eder .

Alkolün ve tütünün , şahsî mukavemet ile miitenasib olmayan şehvanî huzuzatin su’i isti‘- ıııali, uyumamak, uykusuzluk ve keder ekse riya göz üzerine feııâ te’sirler yaparlar .

Pencere açık olarak yatmak Ptiyadı , eğer

hava cereyanı olursa, ve ba‘zı kimse, cereyan

olmadığı halde de, geceleyin odanın soğuma -

(13)

IÇ T î IIA D 5605 sına tahammül edemezler ve göz zarı nezlesine

ve nezleye tutulurlar , göz zarı ııezlesile ba - demciklerin şişmesi beraber bulunur.

G ö zle ç a lış m a h a k k ın d a b a ‘zı S ıh h i ııa sih a tla r

Tekrar ediyoruz : Yatmış olduğunuz halde okunıakdan ınünıkin olduğu kadar sakınınız . Automobil , Araba , Tren gibi hareket eden ve titreme yapan mü­

teharrik yerlerde okumayınız. Bu vaz‘iyyetde ve bu halde okumak gözü çok yorar, bozar ve görmek ni‘metini tehlikeye düşürür.

Geçerleri ışık yapmak vasıtası vaktile zey­

tin yağı yakan büyük lambalardı, bu tatlı bir ışık yapardı. Bundan sonra petrol lambası ge­

lir. Mum az ışık yapar . Tek mumun ışığında geceleri ince işler görülmez , sade hava gazı şişesiz olarak yakılırsa çok hararet yapar hem de odanın havasını bozar, şişeli ve gömlekli hava gazı memelerinin yapdığı ışık yorucudur.

Şeffaf olmayan bir şişeli ve abajaurlu olmalı . En eyi ışık , yazıhane için 16 mum­

luk elektrik lambalarıdır ; ampullar mat hattâ sarı yahud mavi ve ya süt be - yaz renkde olmalı . Ve üzerinde şeffaf olmayan bir abajour bulunmalı . Ziya menba‘ı ya‘ni elektrik ampulu yazı masasının sathından 35 santimetre yükseklikde olmalı.

Ateliyelerin ve tezgâhların aydınlatılması her mahal ve her iş nev‘ı için hususî bir tetebbu4 ister.

R e n k li C a m la r

Vapur dumanı renginde camların 2 ve 3 numaraları, kezalik, pencereleri mavi ve ine - ııekşe renginde perdeli odalar güneşe karşı gözleri kâfi derecede muhafaza eder. Gözlerin marazı hallerine göre daha koyu renkler kul - lanılır . Mavi ziyanın isti‘mali pek cazibdir . Mabedler için mavi camların kullanılması ziyanın huzur ve istiğrak ve ilham verici ol - masmdandır.

Sarı camlar bahusus 3 numaralı sarı camlar ( narı beyza ) denilen zialara, elektrik ziyasına,

Karların ve karla örtülü yollarda uzun müddet yürüyen kimselerde ve aııadoluda « Karik » denilen hastalığa karşı müessirdir.

Küsufların, güneş tutulmalarının, renkli ve

« Neutralisant » ya‘ni ziyanın kuvvetini kıran camlar kullanmak sızın mu'ayene ve tetkik olunması « Scotome » denilen ve gözün bir noktasının rii’yet ni‘metinden mahrum olmasın dan ‘ibaret bulunan felâketlere ve gözün

« iletime » denilen derin ve görmek fi'Iinin husul mahalli olan tabakanın yamalarına se - beb olmuşdur.

Ciiııeş tutulduğu vakit güneşe bakmak is - terseniz behınehal koyuca siyah renkli cam - larla bakmalısınız .

G ö z le rin H ıfzı S ılıiıa s ı n o k ta ’l n a za rın d a n ik lim le r v e ‘ır k la r İklim, irtia‘lar v e ‘ırklar.. Göz hastalıkları ııeviTeriııin azlığı ve çokluğu üzerine te’sir icra eder. Trahom ( Mısır ) gibi ba‘zı mende - ketlerde beledîdir; ya‘ni memleket hastalığıdır Perde ( Cataracte ) hindular arasında pek çok yayılmış bir lıastalıkdır .

En çok a‘ma(Kusya)da ve şark memleketlerinde bulunur. Sebebi trahom ve çiçek v. s. dir. En az a‘manın bulunduğu ıuemleket(FeIemenk)dir.

( Cezair ) de körlerin ııisbeti Fransadaki nisbe- tinden ( Trahom , frengi v. s. yüzünden ) pek fazladır .

‘Irk, zemin ve irsiyyetmyopluguıı zuhurunu teshil eder . Bitaraf memleketlerin muhtelit mekteblerinde Germen kavmine mensub kim - seler daha çok ve daha çabuk myop olurlar . Yehudilerde kara su [ Glaucome^] hastalığı daha ziyade kesretle zuhur ediyor.

«Anormal» lerin ya‘ni sâlirıı olmayanların ve yakın akrabanın izdivaçlarından hasıl olan zürriyyetler,bir çok batınlar devam edem Neuropa-

thique»ya‘ni hasta sinirlilikten gelme göz kusur­

larının irsiyyetini ya‘ni ana ve babadan evladlara miras olarak geçmesini doğurur

« Anomalie 1er « Colobome >> 1ar ya‘ııi gözün

eksamından birinin veya bir parçasının yok -

luğu, vilâdi yahud bilâhara mütehassıl perde

(14)

5606 İ Ç T I H A D ve halk dilinde tavuk karası denilen «Rétinite

pigmentaire» v. s. hastalıkları g ib i.

Bununla beraber hiç mutlak bir şey yokdur.

Pek ziyade myop ebeveynin çocuğunun lıiçde myop olmadığı vaki' olduğu gibi aksi de görülür.

M ev sim ler

Nezlevî göz zarı iltihabları ve her sene nüks eden ve ilk b a h a r 'g ö z n e z le s i denilen göz hastalıkları ekseriya mevsimin, hararet ve rutubet derecelerinin değişmesine tabi4 olur.

M u h a cirler

Muhacirlerin çıkdığı iskelelerde , yahud memleketin demir yolu hudud istasyonunda , memlekete gelen muhacirleri mu‘ayeııe edecek bir sıhhiyye komisiyonu bulunmak şartdır. Bu sıhhî komisiyon memlekete girecek kadın, erkek, çocuk cümlesini sıkı bir mu‘ayene’i tıbbiyyeden

geçirir. Bu mu‘ayene neticesinde ba‘zıları kabul edile bilir görür, bacılarını red eder .

Makûllerden ez cümle trahomlular red olu - nur. Gözün üst kapağı çevrilerek trahom ka - baraklarının bulunüb bulunmadığı tahkik olu­

nur ; eğer trahomun 19 numrulu şekilde görüldüğü üzere geçmiş ise artık sirayet kor­

kusu kalmamış sayılır böyleleri kabul edilebilir.

Fakat son söz yine komsiyonundur . Ba4zı memleketler körleri veya yarım körleri, bun­

ların geçinecekleri bulunmadığı takdirde, top­

raklarına çıkarmazlar. Cüzam ya‘ni miskin hastalığı gerek gözde gerek vücüdün diğer kısımlarında görüldüğü vakit şiddetle red edil­

mek, böylelerin memlekete girmelerine aslâ müsa‘ade etmemek lâzımdır .

« T ra u m a tism e» 1er y a ‘ni v ıır n ıe v e y a r a la n m a la r ve g ö z e

m u z ır m e s le k le r

Ba‘zı san'atlar gözleri tehlikeye bek ziyade düşürür. Taşçıları mermer yontucular, torna­

cıları camcılar, bağlan kükiirtleyiciler, lağım boşaltımlar e te ... Bu nevi4 meslek adaıııları-

d ırlar. Kimya sanayiinde, yakıcı, nefes kesici ve göz sulandırıcı mayi‘ler ve buharlar, yeni harb mermilerinin hisabsız enkazile gözler, bunlara karşı, maske ile, hususî şekilde ve hususî hafif maddeden yapılmış ve görüş sa­

hasını pek ziyade daraltmayan gözlüklerle muhafaza olunur ; bu suretle gözlük kullanmak

( Şekil 27 ) Koruyucu gözlük takmış bir adam .

istemeyen bir işcı, fabrikada işlerkeu gözü yaralanırsa gözlük kullanmak istememiş olmak, yaralanan ‘aleyhinde hisaba alınır.Atelielerde ku Hamlan koruyucu gözlük numunesi (Şekil 27) de görülür.

S p o r la r

Yayan yürümeleri «gymnastique», meç tali­

mi veya miibarezesi, velosipedle gezme, boks kayık çekme ietb ... gibi sporlar uıevzu‘i bahs olduğu zaman myoplarda, «Jyinnasque» kal­

plerinde uzyî biı> hastalık bulunanlarda, kan tazyikleri fazla olanlarda « Şcbekiyye » denilen derin tabakasının kanamasından ‘ibaret olan afet nadir değildir.

Foot bail sporu esnasında, vaki4 olmuş göze ait bir çok kazgiar ve musibetler görül- rnüşdür; ba‘zı bokscuların bir yumruk darbesile göz,kapaklarından dışarıya çıktığı ğörülmiişdür.

[ Devam edecek ]

Mes’ul imtiyaz Sahibi avukat İrfan Emin

( İsmail Hakkı matbaası ]

(15)

Tarif de publicité dans

F « Idjtihad »

Ltq, 1 pour chaque 3 centimètres de hauteur dans les colonnes de 1’ “Idjtihad». soit 3 X 8 centimètre carrés, par insertion .

Le prix des avis et annonces est encaissé après leur insertion, contre reçu dûment établi.

Les numéros de 1’ "Idjtihad» dans lesquels les avis et annonces ont paru sont envoyés, aux intéressés, à titre gratuit.

Le prix des avis et annonces est de 1 Ltq au minimum, par insertinon .

‘A K L İ S E L İ M

Meşhur Iiahib M e s lic r tıin V o lta ir e ta­

rafından hulasa edilen bu eseri Dr. Abdullah Djevdet B. tarafından ba‘zı mühim haşiyeler

‘ilâvesile Türkceye çevrlıniş ve basılmışdı.

Arab harflerinin kaldırılmasından bir az evvel tab‘ı hitam bulan bu kitab ilk iki ay zarfında emsalsiz bir siir'atle satılmış ve nus - hası azalmışdı . Bunun üzerine geçen sene ikinci def‘a ve yeni Ttirk harflerde de basıl - mişdır. Kitaba, mütercim, ba‘zı ma'nidar re - simler ‘ilâve etmişdir ve bunlardan ilk basılış için yapılmış bir daııesini aşağıya boyıyoruz .

Eski harflerle basılmış nüshalar azalmışdır 528 salıifelidir fi. 1 liradır. Yeni Türk harfle - rile basılmış nüshalar 135 kuruşdur.

« İÇTİH AD » K ütübhanesi

M e v e ıı d k i ta İdari :

Kuruş Aklı Selim ( Eski harflerle) 527 sahifeli 100 Aklı Selim (yeni Türk harflerde) 135 Rahib “Meslier„nin Vasıyyetnamesi 20 Ruh ul Ekvarrı (eski harflerle) 274sahife 100 Dün ve Yarın ( » » ) 254 » 100 J lm ir u h i ictima‘i( » » ) 287 » 50

Adabı muaşeret rehberi ( Resimli, eski harflerle ) 509 sahifeli 150

Giullame Teli 100

Dilmesti'İ Mevlana ( Eski harflerle ) 50 Bir Zekâyi feyyaz (Eski harf ve resimli ) 25 Mekârimi ahlâkiyye ve Din(Eski harflerle) 25 Karlı Dağdan Ses(AB. Djevdetin Şi‘irleri)100 Harb ve sözde İyilikleri (Eski harflerle)

219 salıifelik 100

Asırların Panoraması (Eski harflerle,

resimli). 246 sahifelik 100

Felsefe'i istibdad ( Eski harf )Alfieri nin,

resimli 272 sahifeli 50

Ruba'iyyatı Khayyam ve Türkceye - tercümeleri. (Eski harflerle) resimli, 150 Persefon-Esatiri nefis bir menzume 75 Avrupa harbinin Psikolocyası (Eski harflerle)

resimli, 708 sahifelik 150

Bankalar ve muamelâtı (Eski harflerle) 50

Yollar ve İzler 50

‘Ameli Ruhiyyat 100

İngiliz Kavmi 150

Dimağ ve Melekâti 'akliye [Resimli] 200

Cum huriyet M ücellithanesi

Babıâli caddesinde « Karagöz » ittisalinde. Ki­

taplarını hem metin bir suretde, hem mu'tedil fiatla ciltletmek isteyenlerin mücellithanesi dir.

M. Ü tüciyan

Çinkoğrafhanesi

Fincancılar da Kalifidi Hanında

(16)

İ P İ ? * Bütün « classique » kitaplarla diğer neşriyyatı ve mektep levazımınızı atmak için İsla n h u ld u R eyocjlıı İstik lâ l ca d d e sin d e 4(>i> numarada :

LA GRANDE LİBRAİRÎE MONDIALE

Miiessesesine müraca'at ediniz

Ş a r k i k a rib iıı en b ü y ü k v c çégidlcri en iyi iıılilıa b e d ilm iş k ila b h n n c sid ir . Telefon: Beyoğlu: 2710

» 4 ^ 4 ^ 4 4 44 4 4 4 4 44 -44- 4 4 44 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 4 44 4 4 4 4 4 4 4 4 44 4 4 4 4 4 4 4 4 44- 44- 44 44 44 4 4 44 4

T ü r k iy e SANAYİ* v e M A‘A I)İN B A N K A SI

Fabrikalarına ait

Y E R L İ M A L L A R ' P A Z A R I

İstanbul, Bahçe kapu Birinci Vakıf han Telefon : İstanbul : 517

Mağazada münhasiren bankaya merbut fabrikalar mâ'mulâtından ipekliler ve döşemelikler yünlüler, battaniyeler, kostümlük kumaşlar, şallar, ipekli mendiller, ince ve kalın bezler, metin ve zarif bavul, çanta, kunduralar ve saire topdan ve perakende olarak satılır.

HEREKE MENSUCAT FABRİKALARI MA'MULÂTI

Satış mahalleri:

Yalnız topdan Herekede Fabrika merkezi, İstanbul ve Ankara da

YERLİ MALLAR PAZARLARI

Perakende için Istanbıılda Bahçe kapıda birinci vakıf han altında

YERLİ MALLAR PAZARI

A n k a r a d a Ç o c u k S a r a y ı c a d d e s in d e

Yerli mallar pazarile İstanbul ve sa’ir vilâyetlerdeki bilumum kumaşçı mağazalarından ve terzilerden talep ediniz-

O s m a n l ı B a n k a s ı

b a n q u e o t t o m a n e

Sermayesi 10 milyon İngiliz lirası.

Umumî merkez : Galata Telefon : B. 36 Tiirkiyenin her şehrinde şu‘beleri vardır.

Dr. Yorği Fotaki M avromatis

E m r a zı d a h iliy e

Beyoğlu Venedik Sokağı M 5

Cuma ve cumartesinden başka fıergün 2,5 dan 7 ye kadar.

Çarşanba günleri parasızdır.

Telefon : B. 4707

K e p h a l g i n e

Kaşeleri baş ağrısı ve her nevi* ağrı için müessirdir.

Öksürük ve boğaz hastalıkları

O x y m e n t h o l

P E R R A U D İN Pastillerini alınız A p r a lı a in E k ş i y a ıı

Kerestecilerde No- 412

Depot de bois de construction en tous genres Telefon : Stamboul : 2827

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

lililí İlil I :1i I II ! I II İlli IHI II: ıı

" ■ 0 0 1 5 0 6 ^ 8 7 0 0 6

Referanslar

Benzer Belgeler

DDY- Tülomsafl Yerleflkesi lojman konutlar› da fabrikan›n kuruldu¤u 1925 y›l›ndan bafllayarak infla edilmeye bafllanm›fl (bu dönem Erken Cumhuriyet Dönemi

Consequently, according to pyrolysis yields (Table 2) and elementel composition (Table 3) results, WT- HDPE waste mixtures in co-pyrolysis showed higher elementel

Bu çalışmanın amacı, uçucu kül ve silis dumanının farklı oranlarda mineral katkı olarak kullanıldığı kendiliğinden yerleşen harçların mekanik ve

Cep telefonlar ı ve baz istasyonlarının sağlığa zararları: Cep telefonları ve baz istasyonları ile tv ve radyo verici antenleri, uydu iletişim istasyonları, mikrodalga

Nasr Hamid Ebu Zeyd, Kutsal Metin Otorite ve Hakikat, Mana Yayınları, İstanbul 2015. Nasr Hamid Ebu Zeyd, Söylem ve Yorum, Mana Yayınları,

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

En az yüz yıllık perspektifi olan; Bir Kuşak - Bir Yol Projesinin, Asya, Afrika ve Avrupa’yı kara deniz ve demiryolları ile entegre edeceği, projenin hat üzerinde bulunan

Si je vous vois un instant sans votre mère ou sans votre cousine, vous changez tout à coup de maintien ; vous prenez un air si sérieux, si froid, si glacé, que le respect et la