journals.uoz.edu.krd
وخاز ةعماجل ةیناسنلاا مولعلا ةلجم
Humanities Journal of University of Zakho (HJUOZ) Vol. 9, No. 2, pp. 352– 363, June-2021
hjuoz.uoz.edu.krd
p-ISSN: 2664-4673 e-ISSN: 2664-4681
Ahmet Haşim᾿in Şiirlerinde Farsça Unsurlar
Faik Şükür Abbas1*, Cuma Kadir Mehmet2
1 Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Sosyal ve İnsani Bilimler Fakültesi, Koya Üniversitesi, Kürdistan Bölgesi – Irak.
2 Türk Dili Bölümü, İnsani Bilimler Fakültesi, Zaho Üniversitesi, Kürdistan Bölgesi – Irak.
Received: 03. 2021 / Accepted: 05. 2021 / Published: 06. 2021 https://doi.org/10.26436/hjuoz.2021.9.2.686
Özet:
Kültürel değerlerin en güçlü ve sağlıklı paylaşımı, kuşkusuz dil aracılığıyla gerçekleşmektedir. Dil olgusu, diğer olgular gibi dinamik bir yapıya sahip olarak her zaman başka diller ve siyasal-toplumsal değişimlerden etkilenmiştir.
Bu çalışmada milli dili kendilerine has bir özellikte kullandıkları 20. yüzyılın Türk şiirinde önemli bir isim olan Ahmet Haşim’in tüm şiirlerinde kullanılan Farsça unsurlara dair bir deneme yaptık. Çalışmada Ahmet Haşim’in bütün şiirlerinde kaç unsur türü kullanılmıştır. Kullanılan unsurların tekrar sıklığı ne durumdadır, en çok ve en az kullanılmış unsurlar hangileridir, fiil çeşitleri , isim ve türleri hangi sıklıkta kullanılmıştır. Ön ekler, son ekler, birleşik isim, birleşik sıfat, isim tamlaması, sıfat tamlaması, zarf, ünlem edatları gibi kullanılan Farsça unsurları tek tek ele alınmaktadır.
Haşim’in şiirinde geçtikleri unsurları manaları dikkate alınarak izahat verilmiştir. Böylece Haşim’in fikir ve sanat dünyasına dair ipuçlarına ulaşılarak, kullandığı Farsça unsurlarla Türkçeyi zenginleştirmiştir.
Anahta Kelimeler: Ahmet Haşim, sembolist, unsurlar, zarf, Farsça.
Ön Söz
Diller arasındaki ilişkiler kaçınılmazdır. Bütün diller, ilişkide bulundukları diğer dillerle etkileşim içindedirler.
Birbirlerinden dil unsurları alırlar ve birbirlerine verirler.
Tarihin en eski dönemlerinden beri bu doğal alışverişlerin olduğu bilinmektedir. Özellikle Türkçe - Farsça için durum böyledir, çünkü Bu iki dil arasında ilişki çok eskidir. Bu Türkçe - Farsça ilişkilerine çok enterasan bir örnek, Şah İsmail Safavî ile Osmanlı imparatoru Yavuz sultan Selim’in durumudur. Şah İsmail, İran hükümdarı olduğu halde şiirlerini türkçe yazmış , Yavuz Sultan Selim Türk hükümdarı olduğu halde Farsça divan yazmıştır. Bu bağlamda Türk dilinin Anadolu coğrafyasındaki geçmiş devirleri gözden geçirildiğinde dilin ekonomik, siyasi, sosyal ve bilim ilişkiler ya da kültürel etkileşimlerde bulunduğu dillerden başta kelime olmak üzere diğer yabancı dil unsurlarını aldığı görülür.
Dildeki yabancı unsurlar, sadece sözcük düzeyinde düşünülmemiş; gramer unsurları, yabancı dil kalıplarının tercümesi, yabancı sözcüklerin yazım özellikleri şeklinde değerlendirilmiştir.
Türklerin Ortadoğuda yaşadıkları coğrafyada bölgenin en güçlü kültürel, dinsel ve bilimsel gelişmeleri ifade eden diller Türkçe, Arapça ve Farsça olmuştur. Bu üç dil çeşitli tarihsel evrelerde birbirinden etkilenmiştir. Özellikle Arapça İslam dininin dili olarak hem Türkçeyi hem de Farsçayı daha çok etkilemiştir. Her ne kadar 20. yüzyılın başında ulus devletlerin kurulmasıyla birlikte söz konusu diller üzerinde bir arındırma politikası yürütülmüş olsa da fakat etkileşimlerin boyutunun derinliği nedeniyle bu politikaların çok da başarılı olduğu söylenemez. Çünkü günümüzde zikredilen her üç dilde birbirlerinden alınan unsurlar varlığını sürdürmektedir. Bu çalışmada Ahmet Haşimin şiirlerinde yoğunlukla ve devamında kullanılan Farsça unsurlar üzerinde durulmuştur.
Osmanlı Türkçesi her ne kadar gramer ve söz dizimi olarak Türkçe olsa da kelime, sıfat, zarf, tamlama gibi unsurlar konusunda Arapça ve Farsçadan çok etkilendiği de bilindik bir gerçektir. Bu çalışma olabildiğince Ahmet Haşimin şiirlerinde kullanılan Farsça unsurların açıklaması üzerine durmuştur.
* Corresponding author.
Giriş
Modern Türk şiirinin kurucularından kabul edilen Ahmet Haşim Bağdat’ta doğdu. Doğum tarihi olarak yakın zamanlara kadar 1883 ile 1887 arasında değişik tarihler gösterilmiştir.
Ama bu tarihin hicrî 1304, rûmî 1303 (1887) olduğu kesinlik kazanmıştır (Bilgegil, 1980, s. 483-494). Baba tarafından Bağdatlı Âlûsîzâdeler’e, anne tarafından da Kâhyazâdeler’e mensuptur. Her iki aileden de müfessir, fakih ve din adamları yetişmiştir. Babasının Arabistan vilâyetlerindeki görevleri nedeniyle düzensiz bir tahsil gördü. Çocukluğu Bağdat'ta geçti.
12 yaşında annesinin ölümü üzerine babasıyla birlikte İstanbul'a geldi. Bir yıl Numûne-i Terakkî Mektebi’ne devam ettikten sonra (1896), Mektebe-i Sultani'de (Galatasaray Lisesi) yatılı okudu. Tevfik Fikret ve Ahmed Hikmet Müftüoğlu'nun öğrencisiydi. 1907'de mezun olduktan sonra Reji İdaresi’ne memur oldu, bir taraftan da Mekteb-i Hukuk’a devam etti. İzmir Sultânîsi’nde Fransızca ve edebiyat öğretmenliği (1910-1914), daha sonra Maliye Nezâreti mütercimliği yaptı. I. Dünya Savaşı’ndaki askerliğinde Anadolu’nun çeşitli yerlerini görmek fırsatını buldu. Askerlik sonrasında bir müddet İâşe Nezâreti’nde ve Düyûn-ı Umûmiyye’de (1922-1924) çalıştı. Bu arada Sanâyi-i Nefîse Mektebi’nde (Güzel Sanatlar Akademisi) mitoloji dersleri verdi. Daha sonra tayin edildiği Mülkiye Mektebi Fransızca öretmenliğiyle beraber akademideki kürsüsünü ölünceye kadar muhafaza etti (Hisar, 1963, s. 23) ve (NABİ, 1968, s. 102). 4 Haziran 1933’te Kadıköy’deki evinde öldü. Mezarı Eyüp’tedir (KOLCU, 2009, s. 28-29)
Babasının memuriyeti gereği yer değiştirmesi dolayısıyla Hâşim’in İstanbul’a geldiği zaman Türkçe’yi iyi bilmemiştir.
Onun sanat ve edebiyat meseleleri ile ilgilenmeye başlaması Galatasaray’daki öğrencilik yıllarına rastlar. Sanata ve edebiyata meraklı bu çevre içinde şiirle uğraşan Haşim’in bilinen ilk manzumesi “Hayâl-i Aşkım”, 7 Mart 1901 tarihli Mecmûa-i Edebiyye’de neşredilmiştir.
Ahmed Hâşim, Galatasaray’daki öğrenciliğinin son yıllarında Fransız şiirini, özellikle Fransız ve Belçikalı sembolistleri, bu
yolla da Batı edebiyatının estetik ve poetik temelini yakından tanımaya çalışmıştır. Halit Ziya Kırk Yıl’da, onun kendi nesli içinde Batı şiirini en iyi araştıran ve bilen bir sanatkâr olduğunu söyler. 1906’da Galatasaray Sultânîsi’nin son sınıfında iken tamamlayıp 1908-1909 yıllarında neşrettiği “Şi‘r-i Kamer”lerde şahsiyeti ve orijinalliği belirmeye başlar. 1909’da aralarına katıldığı Fecr-i Âtî çevresindeki yazıları, topluluğun yayın organı olan Servet-i Fünûn dergisindeki on beş kadar şiir ve Edebiyât-ı Cedîdeciler’i tenkit eden bir makaleden ibarettir.
Göl Saatleri ve Piyâle adını taşıyan kitaplarıyla bunun dışındaki şiirlerinin toplamı doksan beş civarında olan Hâşim için verimsiz olmaktan ziyade, titiz ve “saf şiir” peşinde bir şair hükmünü vermek daha doğru olur. Bir mukaddime kıtası ve iki küçük şiirin ilâvesiyle on iki parçadan ibaret olan “Şi‘r-i Kamer”ler, Bağdat’ta geçen çocukluğuna ait hâtıralar ve intibaları kapsamaktadır
1921’de Dergâh mecmuasında çıkan “Bir Günün Sonunda Arzu” adlı şiirinin fazla müphem bulunarak tenkit edilmesi üzerine kaleme aldığı “Şiirde Mâna ve Vuzuh” adlı yazısı, Türk edebiyatında şiir üzerine yazılan önemli makalelerdendir. Daha sonra Piyâle’nin mukaddimesi olarak “Şiir Hakkında Bazı Mülâhazalar” adıyla neşredilen bu yazıda Hâşim, şiirde mâna ve anlaşılabilirlik aranmayacağını, şiirin didaktik, fikrî ve belâgatçı değil, “resullerin sözleri gibi” çeşitli yorumlara müsait, sözden çok mûsikiye yakın ifade sanatı olması gerektiğini ileri sürer. sembolist mi, empresyonist mi olduu konusundaki tartışma eskilere dayanır. Ahmet Haşim’in, Avrupaî anlamda bir simgeci olmaması kimi zaman Fransız simgeciliğini yanlı anladı noktasında eleştirilere maruz kalmasına yol açmıştır (AYVAZOĞLU, 2006, s. 30).
Hâşim’in nesir yazıları, şiirinden farklı bir karakter gösterir. Bu yazıların açık, berrak, nisbeten sade, nükteli hatta müstehzi bir ifadesi vardır. Nesirlerinde de şiirlerindeki kadar kelime seçiminde titiz olan Hâşim, küçük obje ve vak‘alardan hareket ederek, fazla derinliği olmayan bir perspektiften yakaladığı dış dünya intibalarını nakleder.
Hâşim, son devir Türk edebiyatının cemiyet meseleleri ile en ilgisiz şairidir. özellikle şöhretini yaptığı yıllarda, Türk toplumunun içinde bulunduğu çalkantılar ve çağdaşları olan diğer şairlerin katıldıkları siyasî-fikrî akımlar göz önüne alınırsa, onun bu tarafı daha da dikkati çeker. (YAVUZ, 2003, s. 94-97).
Ahmet Haşim᾿ in Döneminde Türk Dilinin Durumu ve Sadeleştirme Çabaları
Osmanlı Devleti’nin çökmeye başlamasıyla, bozulan düzeni yeniden kurmak ve düşünce hayatında batıya dönerek yeni uygarlığın gidişine ayak uydurmak amacıyla bir takım ıslahat hareketlerine başlanılmıştır. Tanzimatın getirdiği yeni düzenlemeler içerisinde batı kültürünü tanıyan Osmanlı aydınları tarafından özellikle edebiyat çevrelerinde Osmanlıca’ya karşı tepkiler dile getirilmiştir. Tanzimat dönemi sonrasında Servet-i Fünun ve Meşrutiyet dönemlerinde edebiyatçıların çoğu ağırlaşan Osmanlıca’ya karşı yeni bir dil uslup arayışlarına girmişlerdir. Şinasi, Muallim Naci, Ahmet Cevdet Paşa gibi şahsiyetler yazı dilinin sadeleşmesini söyleyen şahsiyetlerdir. Ancak Tanzimat’tan Cumhuriyet’e gelene dek dil ve alfabenin ıslah edilmesi gerektiği söylenilmiş, fakat pek yol alınamamıştır. 20. yy’a gelindiğinde çağın milliyetler çağı olması dolayısıyla toplumunda bir milliyet şuuru uyanmaya başlamış bunun neticesinde de dilde Türkçeleşme akımı hızlanmıştır (Aktaş, 2004, s. 339).
Cumhuriyete kadar, Arap kültürü etkisiyle, Arap dili ve grameri ile türetilmiş uzmanlık terminolojiler kullanılırdı.
(Olcayto, 1998, s. 111-112)Dinin etkisiyle Arapça, edebiyatın etkisiyle de Farsça kullanılması sonucu gelişen Osmanlıca’nın yazı diline tamamen hakim olması, Türk yazı dilinin doğal gelişmesini engellemiş sadece konuşma dili olarak kalmasına sebep olmuştur. Osmanlıca denilen bu karma dilin, edebi yazı dilinde, nesir dilinde, bilim dilinde yaygınlaşmasına karşılık
şikayetler başlamış, Osmanlıların batıya açılmasından sonra da artmıştır. Dildeki sadeleşme akımına etkili olan bir başka hareket, Türkoloji alanındaki çalışmaların önem kazanması ve diğer Türk kültür merkezlerindeki meydana gelen “Sadeleşme ve Türkçe’nin ıslahı” gibi akımlardır. Bütün Türk dünyasında anlaşılabilecek ortak bir yazı dilinin kullanılması ve dilde birlik sağlanabilmesi gayesi ile İsmail Gaspıralı’nın 1883 yılında Kırım’da çıkardığı “Tercüman” adlı gazete dilde Türkçe kullanma akımını hızlandırmıştır. Devam eden dönemlerde 2.
Meşrutiyet’in ilan edilmesiyle milli şuurun yayılmak istenmesi Türkçe kullanma taraftarlarını çoğaltmıştır. “Türk Derneği”,
“Genç Kalemler”, “Yeni Lisan” gibi adlar altında toplanan yayınlarda İstanbul ağzının esas alındığı bir dilin kullanılması gerektiği söylenilmiştir (Aktaş, 2004, s. 342) ve (Seyfettin, 1999, s. 13-14).
Tanzimat döneminde “Dilde sadeleşme” olarak başlayan hareket 20.yy başında Türkçeleşme olarak kendini göstermiştir. İkinci Meşrutiyet dönemine gelindiğinde, Türk alfabesi konusunda kuvvetli tartışma ve girişimlerle karşılaşılmaktadır. Önemli bir gelişme, bu dönemde artık uygulamaya yönelik girişimlerin de başlamasıdır. 20. yüzyıl başlarındaki Türkiye, bir grupta imla ıslahatçılarının ve bir yandan da Latin harflerini isteyenlerin tartışmasına sahne olmaktadır.
Bütün bu sadeleşme ve Türkçeleşme çabalarına rağmen Cumhuriyet devrine gelindiğinde Türk dilinin sadeleşmesinde henüz istenilen seviyeye ulaşılamamıştı. Kullanılan yazı dili yine halkın kolayca anlayabileceği bir biçimde değildir. Türk dilinin tarihi ve sosyal gelişmesi içinde normal gibi görünen bu duruma Atatürk dil inkılabı ile son vermiş, yazı dili ile konuşma dili arasındaki farkın mümkün mertebe kapatılmasını sağlamıştır (Aktaş, 2004, s. 342-343).
Türkler, Arapça ve Farsça konuşan milletler ile münasebete girdiklerinde kendi dillerinde bulunmayan sözcükleri almışlardı. Ancak bulunmayan sözcüklerin yanında Türkçe sözcükler de zaman içinde işlerliğini yitirmiş ve yerlerini Arapça ve Farsça sözcüklere bırakmıştı. Sadece sözcükler değil her iki dilden de tamlamalar ve bazı yapılar ve bunun yanında dil bilgisi kuralları da alınmıştı. Fakat esasen dilin kalbinde yine Türkçe çekimler ve dil bilgisi kuralları kullanılıyordu.
Osmanlı Devleti, Bâb-ı Âlî'den idare ediliyordu. Arapça kapı anlamındaki bâb ile Farsça -ı tamlaması Farsça yüce anlamındaki âlî ile birleşmişti ve Osmanlıca yeni bir sözcük türemişti.
Tanzimat döneminden sonra Edebiyât-ı cedîdeciler (Servet-i fünûncular) geliyor. Edebiyât-ı cedîde devrinde şair ve edip geçinenlerden hemen hiçbiri, dilde sadeliği gerçekten istemiş ve benimsemiş değildir. Servet-i fünûncuları dil ve üslûp bakımından kınayanlar da, Osmanlıcaya sımsıkı bağlanmakla onlarla birleşmiş bulunuyorlardı. Edebiyât-ı cedîde devrinde, Arap ve Fars dillerinin etkisinden mümkün olduğu kadar kurtulmuş sade bir Türkçe fikrini güden başlıca üç kişi görülür.
Ahmed Mithat, Şemseddin Sami ve Necib Asım. Bunlardan ilk ikisinin bu konudaki çalışmaları Tanzimat devrinden başlar.
Meşrutiyet devriminden sonra Servet-i fünûn dergisinde Fecr-i âtî adı altında toplanan gençler bu grubun başında gelir. Bunlar kullandıkları dil bakımından kendilerinden önceki kuşaktan farklı bir özellik göstermezler. Fecr-i âtîciler de Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalarla bileşik sıfatları bol bol kullanırlar. Deyişlerinde cümle yapısı bakımından da bir özellik yoktur. Arapça ve Farsçanın kurallarıyla yapılmış tamlamaların ve birleşik sıfatların Türkçeden atılamayacağına ve bu dillerin yardımı olmadan Türkçe edebî bir eser yazılamayacağına inanmışlardır. Türkçe onlar için de Osmanlıcadır.
Ahmet Haşim᾿ in Şiirlerinde Kullanılan Farsça Unsurlar Unsur dediğimiz dilin gramerini oluşturan kelimeler demektir.
Farsça dili gramerini oluşturan unsular da, ek (ön ek ve son ek), isim, sıfat, kinaye(zamir), aded, kayd(zarf), esvat(ünlemler),
يفاضإ بيكرت ∕ terkib-i izafi ∕ İsim Tamlaması , يفيصوت بيكرت ∕ terkib-i Tavsifî ∕ Sıfat Tamlaması)ve fiil şeklindedir. Şimdi şu unsurları açıklayalım.
A- Ekler
Farsça eklemeli bir dildir.Farsçada sadece son eklerle değil ön eklerle de kelime türetilebilir. Türkçede bilindiği gibi Farsça gibi ön ek yoktur ‚ ekler hep kelimenin sonuna gelir. Ahmet Haşimin şiirlerinde geçen veya kullanılan Farsça ön ekler şunlardır:
Ön Ekler
1- bî- ((يب:-sız ∕ -siz
Olumsuzluk ön ekidir. Bu ek, kelimeye eklendiği zaman sıfat veya birleşik sıfat yapar.
bî-kararî Kararsızlık, sabırsızlık kalb-i handan-ı bî- kararîsi 18
bî-kayd alakasız, şartsız bî-kaydî-yî leyale edernakl-i ıztırab 72
bî- kes kimsesiz böyle bî-kes, muhtazır, perâkende 16
bî-renk renksiz, taslak halinde Bir safha-i rü’yâ gibi bî-renk idi çehren 112
bî-sȗd boş, faydasız, neticesiz ağır ağır boğuyor bende ömr-ü bî-sȗdu 47
bî-şȗkȗh amatsız, ululuksuz bağır, bağır gam-ı afak-ı bî-şȗkȗha bağır 60
bî-tab bitkin, yorgun Senden alır ahengine bir girye-i bî-tab 103
bî- tenahiden bitmez, tükenmez, sonsuz gizli bir kavs-i bî-tenahiden 42
bî-ümid umutsuz, emelsiz uyur mekabir-i minada bî-ümid-i bahar 61
bî-vaad sözünde durmayan, üstüne almayan bana - bî-vaad olan bu yollar hep 47
bî-varak yapraksız munkesir, bî-vrak hep eşcarın 16
bî-vaye behresiz, nasibsiz, mahrum ey âşinâ-yı elem, ey hilal-i bî-vaye 30
bî-zevâl ebedi, sonu olmayan lebinin sürh-ü bî-zevâli benim 57
1- nâ (-sız , -siz, olmayan)anlamında
Olumsuz ön ekidir. Anlam bakımından , bî- (يب) ekinin anlamı vermektedir, ancak – bî ve –nâ eklerinin kullanılış ve anlamları biraz farklıdır, – bî eki, isimlere getirilir ve mutlak olarak sız , -siz anlamı verir; –nâ eki ise, genellikle sıfatlara ve fiilden türemiş kelimelerin başına gelir ve (olmayan) anlamı ifade eder (TİMURTAŞ, 2009, s. 282). Bu ek kelimeye eklendiği zaman sıfat veya birleşik sıfat yapar.
nâ- mahdȗd sınrsız, sınırı olmayan sükȗt-u nâ-mütenahi, sükȗt-u nâ-mahdud 45 nâ-mütenahi sonsuz, uçsuz, bucaksız, sonu olmayan duran o nâ-mütenahi ziya denizlerine 56 nâ-ümid umutsuz, umudu olmayan o dem ki kollar açar cism-i nâ-ümide adem 92 nâ-tüvan zayıf, kuvvetsiz, gücü olmayan o kadar nâ-tüvan ki, âh onlar.... 50
2- hem eki (aynı, dahi, -daş, -deş). Birlik, ortaklık ve yakınlık bildirir. Bu ekle sıfat ve bazan da zarf yapılmaktadır.
Hem-agȗş kucak kucağa olmuş denizen rȗhu semâlarla hem-agȗş 62 Hem-dil gönüldeş bu can-rüba, bu iki zühre, böyle hem-dil iken 20 Hem-rah yoldaş, yol arkadaşı bu savt-ı gaib ü hem-rahı isterim tutmak 67 Hem-raz sır arkadaşı hem-razı ruh-u bi-hazeri, nazlı zühreler 21 Hem-ser arkadaş, eş Bir hem-seri ulvi semavisi idin sen 113 Hem-sürüd Aynı nağmeli mübhemiyetle hem-sürüd-u visâl.... 18
3- der eki (-da, -de, içinde, içine) anlamında, bu ekle sıfat ve zarf yapılır.
Sayfa Cümle örnekleri
Türkiye Türkçesinde Anlamları Kelime örnekleri
70 mevt olmadan bu habına bî-çare mukteren
çaresiz, zavallı bî-çare
46 İşte leylin zalâm-ı bî-dâd
adaletsizlik, zalimlik bî-dadî
57 ne varsa aşk ile bî-dar-ı ra᾿şe yâ naim
uyanık, uykusuz bî-dar
Her şey o kadar gamlı, soluk, mübhem ü bî-fer 116 parlaksız, aydınlıksız
bî-fer
saçıp etrafa nur-u bî-ferini 16 hayırsız
bî-ferin
olmuş şeb-i sevdayine bî-hâb 99 uyanık, uykusuz
bî-hâb
30 Durur sevâhilin üstünde, bî-heves
isteksiz ‚ arzusuz bî-heves
gurub içinde bu eşkal-i bî-hudud-u zeheb 45 snırsız
bî- hudud
26 senin nurunla bî-huş-u teselli
şaşkın, sersem, deli bî-huş
Der-aguş kucaklama, sarma bâd anları eylerdi nevâzişle der-aguş 62 Son Ekler
1- âver
âver getiren, taşıyan Elhan-ı kevakib gibi, gayş-aver ü mehdi 118
2- dâr eki(sahip, mâlik, -lı,-li,...) anlamında (Develioğlu, 2004, s. 165) Kelimelerin sonuna eklenir. Eklendiği zaman sıfat ve zarf yapar.
Erîke-dâr tahtlı erike-dâr-ı zer-iklili olduğum âfâk 65 Girye-dâr ağlayışlı, ağlamış bad-ı pür-zehr-i girye-dâriyle 16 ra᾿şe-dâr titreyişli ,titreyen dest-i bitab ü ra᾿şe-dâriyle
Ziya-dâr ışıklı, aydın, parlak dudaklarında ziya-dâr ü muhteriz titrer 45
3- gâh eki : Farsçada yer ve zaman bildiren ek veya edattir (Develioğlu, 2004, s. 247)ve )252 ةحفص ،1981 ،يناساول(
Cilve- gâh cilve yeri, cilve edici yer bir cilve-gâh-ı encümü lerzan-ı şam iken 60
4- Kâr ∕ Farsçada bir ek veya edat ,hala Türkçede kullanılarak ve (-lı, -li, eden, edici)eklerinin karşılığdır. İsimleri sıfat yapar.
(Develioğlu, 2004, s. 488)
Dua-kâr dua edici, dua eden dallar kuru eller gibi mebhȗt ü dua-kâr 109 Sevda-kâr sevdalı O, bir sitare, o bir mihr-i şuh-u sevda-kâr 18 Velvele-kâr velvele edici, velvele eden esiyor gölgelerde velvele-kâr 119
5- Î eki: -lık, -lik,.... anlamında isimleri meydana getiren, sıfatlardan mana ismi ve yalın isimler yapar. (TİMURTAŞ, 2009, s.
273)
Mestî sarhoşluk Geliyor, gözlerinde mestîler 41 Serdî soğukluk Karların serdî-i mematiyla münkesir 16
6- içe bazan da هج ̸ çe eki, Farsçda küçültme ekidir, isimlerden sıfat yapar. (Emre, 2004, s. 109)ve )159 ةحفص ،1993 ،هرمث(
Der-içe Pencere, küçük kapı kapat der-içe-yi mağmum-u fikr ü hulyanı 28
7- În eki: bu ek isme gelir, ondan yapılmış bir şeyi gösterir. Zaman isimlerine gelerek onları sıfat hâline getirir, veya isimden (- lı, -li) anlamında sıfat yapar (TİMURTAŞ, 2009, s. 277)
Sim-în gümüşten yapılmış vahşi karaltılardaki simîn kuşların 40 Zerr- în parlak, altından yapılmış bir ra᾿ş-i zerrîn karşıda yer yer 108 8- res eki: (yetişen, erişen, ulaşan, -lı, -li) anlamında birleşikler yapar.
ra᾿ş-e res titreyişli birden havaya savt-ı kıyam oldu ra᾿ş-e res 69 9- riz eki: (döken, akıtan, saçan) anlamlarında sıfat yapan bir ektir.
Hava-riz hava saçan leylin gezer esrarını bir şi᾿r-i hava-riz 114
10- Ver eki: ( sahip, mâlik olan, usta) anlamında sfat yapar. Buna bazan musahabet edatı veya eki denir (Kenan, 2004, s. 173) Hande-ver gülümseme ustası, gülümsemeye sahip bütün esir ü ziyasiyle hande-ver her bar 17
11- Zâr eki: isimlere eklenir, çokluk ifade eder ve yer ismi bildirir. Zehre-
Zehra-zâr gül yeri, çiçek yeri, güllük Sarar hayalimi bir Zehra-zâr-ı nur 24
12- Zede eki: ( vurulmuş, çarpılmış, tutulmuş, uğramış, yakalanmış) anlamlarında gelerek birleşikler yapar. (Develioğlu, 2004, s.
1174)
Firkat-zede firkata, ayrılmaya yakalanmış veya uğramış kimse Firkat-zede bülbül gibi yandım 99 Gam-zede gama, hüzne yakalanmış veya uğramış ufkunda tahassürler okur gam-zede bir kuş 107 B- İsimler
İsim, bütün dillerde aynı olan, zamana bağlı olmayarak madi ve manevi varlıkları ve kavramları kapsayan nesnelere verilen addır. Ahmet Haşimin şiirlerinde yalnız ek değil, diğer kelime türleri de kullanılmıştır. Bunlardan isim çeşidinden pek çok
kelime kullanılmıştır. İsim çeşidi dediğimiz zaman(isim, sıfat, zarf) fonksiyonuna sahip kelimeler demektir. Ancak bu başlık altında şiirlerinde yalnız isimleri ele alacağız. Kullanılan isimler basit(yalın) ve birleşik isimler şeklinde inceleyebiliriz:
yalın isimler
âb su sükûtundan akan âb 40,103
âhu ceylan, güzellerin gözü içer gümüş kıyılardan remide ahular
14
âvâz ses, seda Dağıldı cevfi havaliye bir garib
âvâz
41
bȗse öpüş, öpme dudaklarındaki giryende bûseler 50, 99
dȃrȃt debdebe, şan, büyük
gösteriş
ki celi lerze lerze dȃrȃt 41
dest el, organ ismidir Dest-i bî rahmi lehv ü lu´bunla 14
dem vakit, zaman Ah o dem görürüm 14
firaz yokuş, çıkış ömrün olurdu nesri maliyebir
firaz
70
girye ağlayış, ağlama demektir dudaklarındaki giryende bûseler 50
Hab uyku alemi tahayyul-u hab 38,70
hande gülüş demektir sanki mahmul-u hande keştiler 41
hun kan gûrub u hun ile
perverde
40
işve güzelin, gönül aldatan, gönül çelen, naz işveyle, fısıltıyla,
gülüşle
99
Keşti gemi sanki mahmul-u hande
keştiler
41
leb dudak Ey leb ki eder ateşi bir
cenneti tecviz
62
lerze titreyiş, titreme demektir ki celi lerze lerze dȃrȃt 41
mah ay mah-ı dûr sûkût 37, 91
mestî sarhoşluk, çok içmekten bayılma geliyor gözlerinde
mestiler
41
murgan kuşlar sükün içinde hep nühür
hep mürgan
15
nȗş içki, tatlı, bal mah eder suyu nuş 42
nab
katkısız, saf, arı olmuş güneşten birer kızıl
dürr-ü nâb
37
Nigah bakış, bakma şebi ömrümde nigah 62
nevaziş okşama, gönül alma, iltifat eylerdi
nevazişle der- aguş
62 Peri cinlerin çok güzel ve alımlı olarak farzedilen dişilerine
verilen bir ad) bu kelime bugüne kadar kullanılmaktadır
hande peri gözleri 114 , 116
Perverî besleyicilik, büyütücülük, seçme, sevme Hakayık zıllı hulya
perverinde
26
Pervaz uçuş,uçma, demektir koyulsun encum-ü
hulyaye doğru pervaza 30,42
Sine göğüs, ön ey sine ki alememi
tenvim edeceksin
31,62
Seyr görme, bakma seyr eyledim eşkali
hayatı
36
Serdî soğukluk, sertlik karların serd-î mematiyle
15
Ser baş , başkan onun böcekleri
nucumdur yek- ser
40,70
Saye gölge kapıyor bab-I vaadını
saye
30,46
Şeb gece mahmur, muzi derin bir
şeb-i nisan
62,120
Şitab acele etmek, süret, çabukluk eder havale-yi pür-nur mah-
taba şitab
37
Şiven matem, yas, inleme acı bir lavhayı şiven 111
zer altın, kuyum şimdi zer gözleriyle ta
öteden
46
Birleşik İsimler
der-agûş kucakta Bad anları eylerdi nevazişle der-agûş 62
reh- neverd yol tutan, yolcu, yola çıkan Bana ey reh- neverd-i fanî bak 65
mahtab veya bazan mehtab ay ışığı, on dört gecelik ay Mehtab kemer tazr belinde 66, 95 ser-be-zemin başı yere eğilmiş olan Dinliyor, gölgelerde ser-be-zemin 46 Şahbal kuş kanadının en uzun tüyü Açmış o yerde kin-î beşer şahbalını 71
şeb-engiz gece yaratan Ey dağınık, zülf-ü şeb-engiz 62
şeceristan ormanlık, ağaçlık yer Şeceristan-i kalb içinde revan 55 yezdan yüce Allah, tanrı O demde nur-u hidayet , sedayı yezdanî 15 Sıfatlar
Sıfatlar, her dilde isimlerin hȃl ve keyfiyetini bildiren, o isimleri belirten ve niteleyen kelimlerdir. Farsçada sıfatlar, Farsça isimlere bağlandıklarında Farsça kaidesi üzere kurulur, dolayısıyla Türkçenin tam tersi olur. Yanı Farsçada sıfatlar genellikle vasıflandıkları isimden sonra gelirler ve çokluk eki de almazlar (Paşa, 2000, s. 29). Örneğin: هايس بسا ∕ esb-i siyah(siyah at), هاشوك لد هناخ ∕ hane-i dilgȗşah(ferahlı hane) gibi.
Yalnız Farsçada da Türkçede olduğu gibi, isim gibi kullanıldıkları zaman çokluk eki alırlar (TİMURTAŞ, 2009, s.
265) ve (Bangi, 1971, s. 32). Örneğin: كين نادرم ∕ murdan-ı nik ( iyi insanlar), نابوخ ∕ huban(güzeller) gibi. Ahmet Haşim, şiirlerinde hembasit(yalın) hem de birleşik sıfatları kullanmıştır. Şimdi de kullandıkları Farsça sıfatları belirtelim.
yalın Sıfatlar
âteş-în ateşli, canlı, ateşten Suya bir hun-u âteş-în akıyor 42
ȃsȗmanî göğe, semaya mensup, açık mavi ma´ni hüsn-ü asumanisi 18
ȃsude rahat, dinç, gailesiz Kalbim isimsiz âsude 55
Aşiyan-
sız bu kelime ( Far.) Aşiyan ismi +( Tür.) Siz olumsuz ekinden
oluşmuştur.(yuvasız, meskensiz, evsiz) Âşiyansız tuyur-u pür nâliş 54
ȃmade hazır, hazırlanmak Âmade dir cunununu takdise
ihtiram
69
ȃheste yavaş yavaş, ağır Simayı âbı ra´şeler âheste
meşy-i şeb
68 Avare serseri, boş gezen, işsiz güçsüz, dağınık, perişan Pür hande leyalin, bütün âvâre
ve berrak
23
Befr-în karlı Solmuştu onun hüzn ile semay-
ı befrin
116
Câvid daimi kalacak olan, sorasız, ebedî Ey şebabın hayali cavidi 56
Cȗda ayrı, ayrılmış, ayrı düşmüş Gölgeli bir beldeden cuda
kalarak
48 , 49, 50
Dȗr uzak Hangi bir nehri dûr ile madud 50
Habide uyumuş, uykuya dalmış Hangi bir nehri dûr ile mahdud
Ki miyah illerinde habide
15, 42 Fersude
yıpranmış, eskimiş Rengi eşcar u abı fersude 55
Mest sarhoş, fazla sarhoş, sarkıntılık eden sarhoş Gayz ü kin ile mestidedir serim
71 Nazenin cilveli, oynak, şımarık, çok nazlı yetiştirilmiş Bir nazenin çiçek ki,sema
mahremi garam
19
Nerm-în yumuşak, kadın adı Ne bu akşamda bir gami
nermin
49
Nihan gizli, saklı, görünmeyen Kadın çiçek, o da bir hande-I
nihandır
39
Perran uçan, uçucu Ey hande-I ezel perran 18
Pehna
geniş, enli, yaygın Açan her hisse, pehnayı
ebedden
26
Remide ürkmüş, korkmu Içer gümüş kıyılarında remide
ahular
36 Revan
yürüyen, giden, akan Ve gölgelerde revan 55
Serserî ötede beride başı boş gezen, boş beyhude söz Yine yollarda serserî dolaşan 54
Sim-în gümüş gibi, gümüşten yapılmış Vahşi karaltılardaki simîn
kuşların
40
Târ karanlık Arayı umk-u târ-ı maziden 22
Tehî bu kelime aslında sıfattır (boş) anlamında, bazan da zarf olarak (boşuna, boşu boşuna, hünersiz ve bilgisiz) anlamlarda kullanılır
Ki gider kisesiz , tehi, ebedi yollar
44, 70
Ter ıslak, yaş, taze Saçın nucum ile meşbu ve
müştail yine ter
48 yegȃne
biricik, tek, kadın adı O sensin yegane sen 70
Zerr-în
altından yapılmış, altın gibi sarı, parlak Sanki zerrin safir ü
elmasın
16
Ziba güzel, yakışıklı, süslü Ey heykeli zibayı rikkat 26
Birleşik Sıfatlar
asuman-efken gök düşüren, yıkan Ağır, soğuk geceler, badi asuman efken 66
beste-leb dudağı kapalı, tutuk Hayal uyuşur dilde, beste- leb 68
beyhude veya bî-hude boşuna, boş yere Dağıtırken sûkutu beyhude 55
can-rȗba gönül kapan, dilber Bu can- rȗba, bu iki zühre 20
cȗşȃcȗş çok coşkun, taşkın Gürültüler, asabi sayhalarla cȗşȃcȗş 42
dil-ber gönlü alıp götüren güzel Etme dil-ber bu ömrü fatirimi 22, 27
dîl- deride gönlü yırtılmış, gönlü kırılmış kimse Sular onunla olur dîl- deride , rencide 67 dîl- rencide gönlü incinmiş, kırılmış Sular onunla olur dîl- deride , rencide 67 dîl-tenk kederli, sıkıntılı, içi,yüreği dar Bir reng-i kudret ki eder bizleri dîl-tenk 112
emel-efza ümit artıran,çoğaltan Gözünde münevver, emel-efza 21
ezel-perran daima uçan Evet , ey hande-i ezel-perran 18
fecr-aşina şafağı bilen, tanıyan fecr-aşina melikelerin muğber elleri 40 firȗze-fam mavi renkli, gök renkli Bî- had iken sema gibi, firȗze-fam iken 60
gam-nisar tasa, kaygı, keder veren Gird badi-yi gam-nisarında 14
girye nihan gizli, saklı ağlama veya ağlayan Üstünde esen nehada bir girye nihandır 103 gül-fam gül gibi, gül renkli, kızıl Bir hasta çocuk gezdirerek, çöllere gül-fam 107
gül-gun gül renkli, penbe Sema-tı sakin ü gül-gunu inkişaf etmiş 29
hem-raz sır arkadaşı, sıkı sıkı arkadaş hem-raz-I ruh-u bi hazeri, nazlı zühreler 21 hȗlya-perver kuruntu, hayal besleyici, terbiye edici Hakayık zıllı hȗlya-perverinden 26 keder alud. keder, tasaya bulaşmış Bir lahza sevilmiş, unutulmuş, keder alud 105
mahmur dide baygın, uyku basmış göz Soluk semadaki mahmur dide-i elmas 28
melek çehre melek yüzlü O penbe tıflı melek çehre nerdedir 64
pejmürde eski püskü, dağınık, perişan Sarı, pejmürde bir soluk zühre 14
pür-avaz seda, beste ile dolu pür-aheng ü pür-avaz döküldü 25
pȗr-huruş coşma, çağıltı dolu deniz Çarparken ufk-u zulmete bir bahri pȗr-huruş 60
saye-zar gölgelik, gölgelik yer O tehi saye-zar-I mesdude 55
sema-pirȃ göğü süsleyen, donatan Güneş, ol dilberi sema-pirȃ 16
sine-gȗşa göğüs açan Kuğular leyl içinde sine-gȗşa 41
şeb-alud geceye bulaşmış, kapılmış Reng-i şeb-alud-u zülf-ü mağmumum 65 şifa-bahş şifa verici, şifa veren, iyileştiren Bir el ki onun dest-I şifa-bahşına benzer 118
ümid-res ümidine ulaşan, isteğine ulaşan Bu soluk lamai ümid-resi 28
yek pare tek parça, bütün Esrar ile yek pare münevver 102
fiil
Ahmet Haşimin şiirlerinde yalnız tek bir fiil geçmiştir.
- hârelenir fiili (sertleşir, kayalaşır, kayaya dönüşmek) anlamında. (Develioğlu, 2004, s. 328).
hârelenir sertleşir, kayalaşır, kayaya dönüşmek Önümde nağme-yi mestan-ı şeble hârelenir 66
Zarf
Sıfatın, Fiilin ve Zarfın başına gelerek onların anlamlarında değişiklik yapar , fiillerin yapılış veya oluşları hakkında bilgi veren kelimelerdir. Farsçada zarfın bölümleri çoktur, fakat bütün bu bölümleri iki ana türde toplayabiliriz. Bunlar:
1- صتخم ديق (Özel Zarf) ̸ Bunlar daima zarf olarak kullanılan kelimelerdir. زونه(hȃlȃ), زكره(asla), يليخ(çok) ... gibi.
2- كرتشم ديق (müşterek, ortak zarf) ̸ Bunlar sadece zarf değil, hem isim, hem sıfat, hem de zarf olarak kullanılan
kelimlerdir. Yanı cümledeki kullanılışına göre değişirler. بوخ (iyi), دب (kötü), تشز (çirkin) ... gibi.
Şair Ahmet Haşim, şiirlerinde kullandığı zarflar, isim ve sıfatlara göre sayıca azdır. Kullandığı zarflar şunlardır:
âheste yavaş yavaş, ağır. Farsçada buna ىكنوكج ىاهديق (nasıllık zarfları)denilir Sima-yı âbı ra´şeler âheste
meşy-i şeb 68
deste deste
demet demet, tutam tutam, takım takım Farsçada buna بيترت ىاهديق (tertip
zarfları) denilir. Havuzlarında açar deste
deste nilüfer…
64 dȗr uzak . Farsçada buna يناكم ىاهديق (yer zarfları) denilir Hangi bir nehr-i dȗr ile
mahdut
50 dûradûr uzaktan uzağa . Farsçada buna يكنوكج ىاهديق (nasıllık zarfları) denilir O lams-i hâr-ı samiminde
…. Oh dûradûr
17 handan Gülerek. Farsçada buna يكنوكج ىاهديق (nasıllık zarfları) denilir. Kalb-ı handan-ı bî-kararisi 18 Lerze
lerze
titreye titreye Türkçedeki zarf-fiili yapan (-a, -e) ekinin karşılığıdır.
Farsçada buna بيترت ىاهديق (tertip zarfları) denilir
Ki celi, lerze lerze, dârâtı 41 nȃlȃn Inleyerek. Farsçada buna يكنوكج ىاهديق (nasıllık zarfları) denilir. Bu ruh-u samiti etmez
mühayyeç ü nȃlȃn
15 pişinde önden, önce, ileride, ön tarafta. Far. Piş ve Tük. –de bulunma ekinden
yapılmış يناكم ىاهديق(yer zarfı)dır.
Olur pişinde rû-mal-ı tzellül 26 tehî . bu kelime aslında sıfattır (boş) anlamında, bazan da zarf olarak (boşuna,
boşu boşuna, hünersiz ve bilgisiz) anlamlarda kullanılır.
Ki gider kimsesiz, tehî ebedî 44 , 70 yek-ser Ansızın. Farsçada buna ينامز ىاهديق (zaman zarfları) denilir Evet, o el ki şemiminde
yek-ser rih-i bahar
17, 40 zîr alt, aşağı. Farsçada buna يناكم ىاهديق (yer zarfları) denilir Dağıt menazırı bâlâlyı ,
sonar zîr e dökül
72
E - Ünlem Edatları
Farsçada ünlemler veya ünlem edatları çoktur, bunlardan نيسحت (beğenme), سوسفا(yazık), هب هب(ne güzel), ايوك(gȗya)(sanki, diyelim ki) , نيرفا (aferin), اتفكش(acaba), ادنج (ne kadar), ياو (vay), يا (ey), ات (tȃ), راهنيز zinhar(sakın)...edatlarıdır. Fakat
şairimiz şiirlerinde bu ünleme edatlarından sadece üç taneyi kullanmıştır. Kullanılanlar:
1- ey ̸ isimde önce gelir(hey, yahu, bana bak)
anlamlarında gelir )270 ةحفص ،1981 ،يناساول(. nida için, nidaya cevap olarak kullanılır.
Ey aşina hey, yahu, bana bak Ey aşinayi elem 30
Ey bad hey, yahu, bana bak Ey bad-I hasta, bad-ıkeder 53
Ey hande hey, yahu, bana bak Senin ey hande 26
Ey sine hey, yahu, bana bak Ey sine ki âlâmımı tenvim edeceksin 62
2- gȗya (sanki, diyelim ki)
gȗya sanki, diyelim ki gȗya ki ölür hüznü sevahilinde periler 116 gȗya sanki, diyelim ki gȗya o zaman bildiğimiz yerdeki yollar 109 gȗya sanki, diyelim ki Bana gȗya ki içimden bakıyor 96 - (31, 40, 45, 46, 48, 96, 109, 116) ve daha çok sayfalarda kullanılmıştır.
3- tȃ ∕ (kadar, dek, değin veya son, nihayet) manalarını ifade eder.
tȃ kadar, dek, değin veya son, nihayet tȃ ufka asılmış sarı bir lem´a-yı muğber 110 tȃ kadar, dek, değin veya son, nihayet tȃ önde gider gölgeli bir şekli mükedder 114 - (40, 103, 109) ve diğer bazı sayfalarda kullanılmıştır.
F- يفاضإ بيكرت ∕ terkib-i izafi ∕ İsim Tamlaması Farsçada iki isim, bir isim ile bir sıfat, bir isim ile bir masdar, bir isim ile bir ortaç arasındaki anlam bağlılığı tamlamanın esasını oluşturur. Farsçada, يفاضإ بيكرت ∕ terkib-i izafi(isim
tamlaması), Türkçedekinin tersine yapılır. فاضم ∕ muzaf(tamlanan) önce, هيلإ فاضم ∕ muzafun ileyh(tamlayan)sonra gelir. tamlama birinci kelimenin sonunda telaffuz edilen bir “i” sesiyle ifade edilir. İzafet esresi morfolojik unsurdur. Farsçada isim ve sıfat tamlamasını diğer kelime gruplarından ayırt etmemizi sağlayan izafet esresidir.
Farsça yapılı tamlamada baştaki kelime, yani tamlanan ünlü ile bitiyorsa izafet esresi hemze “ ء” veya ye “ ی” harfi ile mutlaka gösterilir.
Tamlanan kelime /a/ veya /e/ okunan güzel he “٥” ile bitiyorsa sondaki güzel he’nin üstüne hemze işareti konur.
نايرک ٴهديد / dîde-i giryân (ağlayan göz) ردق ٴهليل / leyle-i kadr (kadir gecesi)
Tamlanan kelime /î/ okunan “ ی” ile bitiyorsa izafet esresi yine hemze ء“ ” ile gösterilir.
حون ئتشك / keştî-i Nûh (Nuh’un gemisi)
انلاوم ئونثم / Mesnevî-i Mevlânâ (Mevlânâ’nın Mesnevi’si) Tamlanan kelime /â/ okunan elif “ ا” ve /û/ okunan vav “ و”
ile bitiyorsa izafet esresi yerine ye “ ی” yazılır izafet esresi – yı biçiminde okunur.
هينامثع ىارعش / şu’arâ-yı Osmâniyye (Osmanlı şairleri)
Şairimiz Ahmet Haşim şiirlerinde isim tamlamasını büyük bir şekilde kullanmıştır. Şöyle gösterebiliriz:
ȃb-i zerin altın suyu Bir feyz-i ziya haşrederek ȃb-i zerinde 110
ȃguş-u ufk ufkun kucağı Sonar ȃguş-u ufk içinde olür 44
aheng-i dua-kȃr dua edicini ahengi, düzeni Her nefhayı safında bir aheng-i dua-kȃr 115 bahş-i raz sır bağışı , afetmesi Ettin mefadi samti temasile bahş-i raz 70
buse-i hurmet hürmet öpüşü Gönderdi bu hummalara bir buse-i hurmet 118
bu-yu ruh ruhun kokusu Topluyor bu-yu ruhunu gûya 49
damen-i şeb gecenin eteği, setri damen-i şeb her şeyi saklar 107
dem-i ȃlayış-zeval. hişmet gitme anı Ve bir günün dem-i ȃlayış-zevalinde 92 dide-yi ȃti geleceğin gözü veya geleceği gören göz Et sen rumuz-u dide-yi ȃti rabt-I dil 69 girift-i sîm ü zer altın ve gümüş karışımı Nakşı girift-i sîm ü zerinden hayalimin 71 hazan-ı nȃlȃn inleme sonbaharı veya inleyen sonbahar Münkeşif bir hazan-ı nȃlȃnın 14 leb-i şefkat şafket dudağı Çehrende gülen bir mutefekkir leb-i şefkat 118
lerze-yi nigah bakış, bakma titreyişi Encumun lerze-yi nigahından 22
leyl-i girye ağlama gecesi Görünmeden sönecek leyl-i girye leyl-i melul 64 mesti-yi hulya hayal sarhoşluğu Bir mesti-yi hulya ü ziya gözleri süsler 106 nȃle-yi herem yaşlılık iniltisi Endişey-I hazan ki, uzak nȃle-yi herem 21 neşide-yi hab uyku şiiri , manzum Gümüş böcekler okur aba bir neşide-yi hab 36 perstide-yi kalb gönül sevgilisi Bir cismi perstide-yi kalb üstüne sarmak 62
reng-i şam akşamın rengi Yükselen reng-i şamın altında 52
reng-i şeb gecenin rengi Reng-i şeb-alud-u zülf-ü mağmumum 65
sȃye-i şeb gecenin gölgesi Ey kalb seni öldürmesin bir sȃye-i şeb 44
semȃ-yı giryȃn ağlama göğü veya ağlayan gök Munfail bir semȃ-yı giryȃnın 14 terane-yi ney ney aletinin ahengi, nağmesi Ne bir sedayı teessür, Ne bir terane-yi ney 15 vakf-ı gȗş dinleme veya işitmenin durdurması Isyan-I mevc-i zahire ettinse vakf-ı gȗş 60 zerdî-yi iğbirar kırılma veya gücenme sarılığı) zerdî-yi iğbirarı altında 14
Zincirleme İsim Tamlaması
ebr-i rengin-i ufk-u fecr-i bahar
güneş doğmadan önce ufkunun renkli , parlak bulutu
ebr-i rengin-i ufk-u fecr-i bahar 22
firaz-ı zirve-i sina-yı kahr
çok üzüntü duyma gönlümün doruk yokuş- çıkışı
firaz-ı zirve-i sina-yı kahr Yükselerek oradan 92
gird-badi-yi gam-nisar tasa, keder veren kasırgası veya hortumu
gird-badi-yi gam-nisarıda 14
gül-hande-yi taban-ı leb ışıklı, parlaklı dudağının gülüşü
gül-hande-yi taban-ı lebin şimdi saçıldı 25 hab-i şeb-ȃvez-i semȃ gecelerde baş aşağı asılı
olan veya asılı bulunan uykusu, ishak kuşu benzeri
Feyzinde dalar hab-i şeb-ȃvez-i semȃye 104
sirişk-i renc-i firak ayrılma zahmetinin, ağrısının gözyaşı
dökeceksin sirişk-i renc-i firak 22
tȗde-i eşcar-ı sebz-gun-u bahar
baharın yeşil renkli ağaçlar yığını veya kümesi
Sularda, tȗde-i eşcar-ı sebz-gun-u bahar 29 ufk-u uryan-ı ömr-ü tȃr karanlık ömrümün çıplak
ufku
ufk-u uryan-ı ömr-ü tȃrıda 14
Terkib-i Tavsifî ∕ Sıfat Tamlaması
Farsçada Terkib-i Tavsifi (isim tamlaması), nitelenen bir isimle ve onu niteleyen bir sıfatın birleşmesinden meydana gelen bir terkip(tamlama)dır. Bu tamlamada mevsuf(nitelenen) önce, niteleyen sıfat sonra gelir. mevsuf(nitelenen) isim ile niteleyen sıfat
kesre-i tavsifiyye vastasıyla birbirine bağlanır. Farsça terkib-i tavsifinde mevsuf ve sıfat her ikisi Farsça veya Arapça olduğu gibi, bazan biri Arapça öbürü de Farsça olabilir.
Şimdi de şair Ahmet Haşimin , şiirlerinde kullandığı sıfat tamlamasını gösterelim:
ȃlem-i dȗr uzak alem, dünya veya görünmeyen dinya
Oklar indikçe aks-i ȃlem-i dȗr 42
aşk-ı bî-tenahi bitmez, tükenmez aşk Ah, o bir aşk-ı bî-tenahi mi? 119
aşk-ı bî-vefa vefasız aşk Kalbe bir aşk-ı bî-vefa yetmez 1119
bî-kes ev kimsesiz ev Soğuk kalacaktım zavallı, bî-kes ev 64
çetin rah zor yol, zahmet yol Diken ve taşları üstünde bir çetin rahın 47
dest-i bîtab yorgun, bitkin el dest-i bîtab ü ra´şe- dariyle 14
hun-u ateşin ateşli kan veya ateş gibi kırmızı kan
Suya bir hun-u ateşin akıyor 42
huzn-u bî- sebeb nedensiz üzüntü Öter cebini neş´eyi bir huzn-u bî- sebeb 68
mah-i dȗr uzak ay Ve ansızın suya etmekle mah-i dȗr sukût 37
leyl-i tȃrik karanlık gece Ruhumda benim korku, ölüm, leyl-i tȃrik 110
miyah-i dȗr uzak sular, eller Nisfi leylin miyah-i dȗruda 42
raz-ı hafi saklı, gizli sır Göklerden inen raz-ı hafi, raz-ı münevver 114
vahşet-i hunin kanlı vahşetlik, ıssızlık,yalnızlık
Gözümde vahşet-i hunin-I şems-I garibe bak 64 zülf-ü zerîn altın zülf, sevgilinin saç Bir ince tül altına duran zülf-ü zerîni 116 Diğer Tamlamalar
Farsçada bazan atıf (bağlama, ulama) edatı و (u-ü) ile bir çeşit tamlama veya terkip meydana gelir. Bu edatla yapılan tamlama
ve terkip, çoğu zaman birleşik isim ve birleşik sıfattan ibarettir.
Şair Ahmet Haşim, şiirlerinde bu tür tamlama ve terkipleri geniş bir şekilde kullanmıştır. Aşağıda bunları gösterelim:
ȃsuman ü nȗcum (Birleşik isim) gök ve yıldızlar Ve böyle kaç gece iklili ȃsuman ü nȗcum 666
bȗsiş ü hȃhiş (Birleşik isim) Şapırtılı opus arzusu, isteyişi Sarmış dil-I eşyayı heves , bȗsiş ü hȃhiş 663 Cȗş u huruş (Birleşik isim) taşıp coşma Neden bu korku, neden ansızın bu cȗş u
huruş 42 dȗr ü mȗnhezim (Birleşik sıfat) uzak ve bozgun, inhizam eden,
kaçan
Gülen bir ince sesin aks-ı dȗr ü mȗnhezim 66 enin ü girye ( Birleşik isim) Inleme ve ağlama Ukus-u berkin ulurken , enin ü girye nedir? 72 fikir ü hȗlya (Birleşik isim) fikir, düşünce ve hayal, kuruntu Kapat deriçe-I mağmum-u fikir ü hȗlyam 28 harab ü tehî (Birleşik sıfat) yıkık, viran ve nȃfile, boşu boşuna Ocak harab ü tehî , lamba kisesiz 61 kavs-i sîm ü harir (Birleşik isim) gümüş ve ipek yayı Bu kavs-i sîm ü haririn ki altı asır evvel 30 mebhut ü duakȃr (Birleşik sıfat) şaşmış ve dua edici Dallar kuru eller gibi mebhut ü duakȃr 109 mest ü avare (Birleşik sıfat) sarhoş ve dağınık, perişan Uzak ufukların üstünde mest ü avare 33 muheyyic ü nȃlan (Birleşik sıfat) heyecan verici ve inleyici Bu ruh-u samiti etmez muheyyic ü nȃlan 15 Perişan ü mukedder (Birleşik
sıfat)
dağınık ve keder verici Durgun sular üstünde Perişan ü mukedder 111 piş ü pey (Birleşik isim) ön, ileri, ön taraf ve iz, işaret piş ü pey seyrinde koşar muzlim ü dair 110 renc ü melȃl (Birleşik isim) ağrı, zahmet ve bıkma, sıkılma Kalbimde söner giryelerim, renc ü melȃl 23 sîm ü semen (Birleşik isim) gümüş ve yasemin Tülden ve buluttan ve bütün sîm ü semen
den
103
sîm ü zer (Birleşik isim) gümüş ve altın Nakşı sîm ü zerinde hayalimin 70
şuh u sehhar (Birleşik sıfat) şen, oynak ve pek büyücü ipekli örtüsü bir hüsn-ü şuh u sehharın 29
tȃr ü sakit (Birleşik sıfat) karanlık ve sessiz O harabat-ı tȃr ü sakiteye 27
ter ü tȃb (Birleşik sıfat) pek güçlü ve kuvvetli Bütün elemlerin üstünde münceli ter ü tȃb 37
yȃl ü bal (Birleşik isim) boy bos düzgünlüğ Sanki meclub-u yȃl ü balındır 22
zȃr ü hasir (Birleşik sıfat) sesle ağlayan, inleyen ve hasret çeken
altında zȃr ü hasir iken acz-I muzmahil 69
Sonuç
Modern Türk şiirinin kurucularından kabul edilen Ahmet Haşim’in sembolist olduğu bilinmektedir. Ahmet Haşim’in, Avrupaî anlamda bir simgeci olmaması kimi zaman Fransız simgeciliğini yanlış anladığı noktasında eleştirilere maruz kalmasına yol açmıştır; ancak aslında Haşim, bu Batılı edebiyat akımına eleştirel yaklaşıp bu yaklaşımı kendi kültüründe özellikle de Şeyh Galib’in şiirindeki imgelere dayanarak temellük etmiştir.
Ahmet Haşim’in, “çocukluğunu her halde hastalıklı bir anne ile, bu hastalığından daima üzüntü duyan bir babanın hüzünlü şefkatleri arasında karanlık ve sessiz olarak geçirdiği tahmin edilebilir. Öte yandan erken yaşta annesini kaybeden Haşim’i, bir ömür boyu rahatsız eden bir başka hakikat de kendisini beğenmemesidir. Belki de bu nedenlerle Haşim, aydınlık ortamlardan ve güneşten hoşlanmaz. Arkasına gizlenebileceği
“karanlık”ları tercih eder. Onun için şiirlerinde hep kötümser ve (karanlık, yalnızlık, gurbet , ...) gibi duyguları kullanmıştır.
Ahmet Haşim’in döneminde, Türkiyde dili sadeleştirme ve türkçeleştirme çalışmalarına rağman Türkçede (Farsça, Arapça)dan yabancı unsurlar kullanılmaya devam etmiştir ve de bu çalışmalar bir bütün olarak alınmamıştır.
Ahmet Haşim, şiirlerinde Farsça unsurlardan oldukça fazla kullanılmış olan isim ve sıfatların yalın şekillerini kullanıldığı gibi, birleşik (birleşik isim, birleşik sıfat) şekillerine de yer vermiştir. Daha sonra diğer gramer unsurları (ek, zarf, ünlem ve bağlama edatları) da pek kullanmıştır.
Ahmet Haşim, şiirlerinde Farsça ةينيعت تافص / belirtme sıfatları(işaret sıfatlaı, sayı sıfatları, ...) pek çok kullanmamıştır.
ةيفيصوت تافص / niteleme sıfatları geniş bir ölçüde kullanmıştır.
Ahmet Haşim, şiirlerinde Farsça gramerine bağlı kalarak cem֫
(çokluk bildiren, canlılara (insan) نا /ân, cansızları gösteren isimlere اه /ha eki getirmek suretiyle yapmıştır.
Ahmet Haşim, şiirlerinde Farsça fiileri kullanmamış diyebiliriz, yalnız tek bir yerde hârelenir fiili (sertleşir, kayalaşır, kayaya dönüşmek) anlamında kullanmıştır. Bu da aslında:
Hâre (isim)+ -la (isimden fiil yapım eki)nden meydana gelmiştir.
Kaynakça
AKTAŞ, A. Ö. (2004). Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi. Ankara: siyasal kitabevi.
AYVAZOĞLU, Beşir (2006). ömrüm benim bir ateşti-Ahmet Haşimi hayatı, sanatı, dramı. İstanbul: kapı yayınları.
BANGİ, İsmail. (1971). Farsça dil bilgisi. Ankara: Ankara üniversitesi ilahiyat fakültesi yayınları.
BİLGEGİL,Mehmetkaya. (1980). Ahmet Haşime dair bazı vasikalar. Erzurum: Yakın Çağ.
DEVELİOĞLU, Ferit (2004). Osmanlıca- Türkçe Lugat.
Ankara: Aydın kitapevi.
EMRE, Ahmet Cevat. (2004). Türkçe Sarf ve Nahiv. Haz:
Gülden Sağol. Ankara: TDK yayınları.
HİSAR, Abdülhak Şinası. (1963). Ahmet Haşim şiiri ve hayatı. İstanbul.
KANAR, Yüksel (1992). Ahmet Haşim- eserlerinden seçmeler. İstanbul: Moroa kültür yayınları.
KENAN, Tahir. (2004). Kavaid-i Lisan-ı Türki. Haz: Leyla Karahan. Ankara: TDK yayınları.
KOLCU, Ali İhsan. (2009). Ahmet Haşimin Peotikası.
Erzurum: salkım söğüt yayınevi.
NABİ, Yaşar. (1968). Ahmet Haşim:hayatı,sanatı, eserleri.
varlık yayınevi.
OLCAYTO, Turhan. (1998). Dinimiz neyi Emrediyor.
Ankara: Ajans-Türk.
PAŞA,Ahmet Cevdet. (2000). Madhal-i Kavaid. Haz: Nevzat Özkan. Ankara: TDK yayınları.
SEYFETTİN, Ömer. (1999). Dil konusunda yazılar. Ankara:
Bilgi yayınevi.
TİMURTAŞ, Faruk Kadri (2009). Osmanlı Türkçesi Grameri.
İstanbul: Melisa matbaacılık.
YAVUZ, Hilmi. (2003). Ahmet Haşim ve İslam. İstanbul: can yayınları.
( .اللهدي ,هرمث 1993
ىدهلا :ناريا .ىسراف نابز شزوما .) . ( .دمحا,يناساول 1981
ريما ةعبطم :توريب .ةيسرافلا ةغللا ىلا لخدم .) .
ةيسرافلا رصانعلا راعشا في
مشاه دحمأ
لما صخل : نأ كش لا لااو ةيسايسلا تايرغتلاو ىرخلأا تاغللاب ةغللا ةرهاظ ترثأت الماطل .ةغللا للاخ نم متت ةيفاقثلا ميقلل ةحص رثكلأاو ىوقلأا ةكراشلما ىرخلأا رهاوظلا لثم ةيكيمانيد ةينب اله ، ةيعامتج
.
لا مشاه دحمأ دئاصق عيجم في ةمدختسلما ةيسرافلا رصانعلا ةساردب انمق ، ةساردلا هذه في .ةديرف ةزيبم ةيكترلا ةغللا مدختسا ثيح ، نيرشعلا نرقلا في يكترلا رعشلا في اًمهم اًسما ناك يذ
و في
ةساردلا انيب هذه هذه يه ام امو ، مشاه دحمأ دئاصق عيجم في اهمادختسا تم تيلا رصانعلا هذه ماختسإ ةجرد يه
، اًمادختسا لقلأاو اًمادختسا رثكلأا رصانعلا يه امو ، رصانعلا اضيا انيبو
، قحاوللا لأا ءاسم ، تافصلا
، ةبكرلما تافصلا ، ةبكرلما ءاسملأا ، نمو
لثم ةيسرافلا رصانعلا ةممتم
، مسلاا ةممتم ، ةفصلا ديق رلجا فورح ، )فرظلا(
و لا ولت ةدحاو اهتشقانم تتم بجعت
دقو .ىرخلأا يناعم ةاعارم للاخ نم كلذ حرش تم لا هذه
رصانع في ةمدختسلما دحما راعشا
، اذكهو .مشاه و
للاخ نم انلصوت انثبح لىإ
مشاه دحما رعاشلا نأ ةيسرافلا نم عافتنلإا عاطتسا
ف ماق
اهمدختسا تيلا ةيسرافلا رصانعلاب ةيكترلا ةغللا ءارثإب .
تاملكلا ةلادلا : ةيسرافلا ةغللا ، فرظلا ، رصانع ، ةيزمرلا ، مشاه دحمأ .
اديشماه دةحمةئ نَينازوه ظان د ىسراف نَيي ىنامزَير نَيظيةث
ةتخوث : ىروتلةك نَيياهب انتساهوطةظ َوب كَير نيترتسورد و نيرتزَيه ب ناموط َىب ىتةيلاةموك و
.ةنامز ىذ نامز اديراوب ىظ د ىكةو
نَيي ىد نَيكَير ىمةه .ةيكيمانيد اكةطنةس نادوخ َىنتساهوطةظ
وةئ و ىسايس و ىكاظج نَيرةطةئ رةبذ نا
كةنامز رةسل َىكةنامز ايرةطيراك نَينيبد مةئ نبد اديةث َىرةظةد ل ىماوةدرةب ب نَينيروهط ةيايوخ اي ىد َى
.
,ادَينيلوكةظ َىظد ادَينيلوكةظ د .ىرك ىشماه دةحمةئ نزةم َىناظنازوه رةسل َىراك ةم
ناوةئ ب ايةذامائ ةم اي ىسراف نَيي ىنامزَير نَيظيةث
زوه اندناهةظ د ةووبةه لور َوك نَيوةئ ىاد ا
.اديو نَين
يتاه رتةدَيز ناي ترمَييك ظيةث شيك و ةنض ةظيةث وةئ اك نركرايد ىاد اي ةم ناسيد ن
َىرةكمامةت ,ىظان َىرةكمامةت ,راكلاظةه ,راك ,ظانلاظةه ,ظان ىكةو نانَيهراك ب ة ىظانلاظةه
لةطد و
افم ةيايش اوةض اك نركرايد ةنيةدب ىناظنازوه ىظ نَييرب ورزه مةئ ايش ةم ىةوَيش ىظب .ىكروت َىنامز ب ناظيةث ناوةئ انامار انركةظورش نَينازوه انركنيطنةز َوب تيرطبرةو ىسراف نَيظيةث ذ ى
.ىكروت نَيي َوخ :ىكةرةس نَيظيةث مشاه دةحمةئ
، ىرةطلوبميس ، ىساننامز ، راكلاظةه
، َىنامز ىسراف .
ير ةشوو ةرعيش وان ةل ناكةييسراف ةيينامز حمةئ ىناك
ة ادشماه د
ةتخوث : اخ ىرت ىةكيد ىناكةطيث وكةو شنامز ىةطيث .ةنامز ناكةييروتلةك اهةب ىةوةنتساوط ؤب ناكاطير نيترتسورد و نيرتزيهةب ةك ةين ىناموط
، ىتةيؤخ يكيمانيد ىداينوب ىنةو و
ماوةدرةب
.تيبةد رةس ةل ىرت ىناكاطلةمؤك ىناكةنامز ىرةطيراك اب ةيةوةنيذيوت مةل ةميئ ناسم
ؤر ةك ةوودرك نانماكةييسراف ةيينامزير ةشوو وةئ يساب ادكةوةنذيؤت ةل .ةشماه دةحمةئ شيوةئ ةوودرك متسيب ىةدةس ىةروةط يكييرعاش ةل ةل ةووبةه لى
اديناكةرعيش يندرك تسورد ، وانلوائ ، وان وكةو نووتاه راك ةب ترمةك نايةماك و رؤز نايةماك و ينض ةناشوو وةئ ةك ةوودرك ةوةل ناسماب اه ةورةه ةو ،
، نامرف لوائ ،نامرف
كشيت نامييناوت شةيةويش مةبو .ىكروت ينامز ةب يناكاتاو ىةوةندركنوور لةط ةل وانلوائ ىرةكواوةت ، وان ىرةكواوةت نؤض و ةي ةروةط ةيرعاش مةئ تيسةه و يرب رةس ةنيةبخ
تيرطبرةو ةناييسراف ةشوو ةل دوس ىتةييناوت . تاكب دنةمةلةد ىيث يكروت ىنامز و
: ناكةيليلك ةشوو ، مشاه دةحمةئ
ييارةط لوبميس
. يسراف ىنامز ، نامرف لوائ ، نامز يناكةشةب ،
Persian Elements in the Formation of Ahmet Haşim's Poetry Abstract:
The most powerful and healthy sharing of cultural values is undoubtedly through language. The phenomenon of language has always been affected by other languages and political-social changes, having a dynamic structure like other phenomena.
In this study, we made a study on the Persian elements used in all the poems of Ahmet Haşim, who was an important name in Turkish poetry of the 20th century, in which they used the national language with a unique feature. In the study, how many types of elements have been used in all of Ahmet Haşim's poems, what is the frequency of the elements used, what are the most and least used elements, the types of verbs and the frequency of their nouns and types, prefixes, suffixes, compound nouns, compound adjectives, Persian elements such as noun clause, adjective clause, record (adverb), exclamation prepositions are discussed one by one. An explanation has been given by taking into account the meanings of the elements of Hashim's poem. Thus, by reaching clues about Haşim's world of ideas and art, he enriched Turkish with the Persian elements he used.
Key Words: Ahmet Haşim, symbolist, elements, record, Persian.