NÖROBİYOLOJİK GELİŞİME ETKİSİ
Ilgın Gökler*
ÖZET
Amaç: B u y a zıd a ç o c u k is tism a r ı ve ih m a lin in b eyin ü ze r in d e k i e tk ile rin e iliş k in ç a lışm a la r g ö zd en geçirilm iş, is tis m a r ve ih m a l ile ilişkili bazı p s ik o lo jik sü r e ç le r v e b u n la r ın n ö ro b iyo lo jik eşdeğerleri ü ze r in d e d u r u lm u ş tu r . Yöntem: S o n 15 yıld a , is tis m a r ve ih m a ld e n k a y n a k la n a n e rk e n d ö n em str e sin b eyin g e lişim i ü ze r in d e k i e tk ile rin i in celeyen ç a lışm a la r ta ra n m ıştır. Sonuçlar: Y a şa m ın e rken d ö n e m le rin d e gelişim , çevresel etkilere o ld u k ç a a ç ık d u ru m d a d ır . K ritik b ir g elişim d ö n em in d e, is tis m a r ve ih m a l gibi, g e n e tik o lm a ya n b ir r i s k e tm e n iy le k a rş ıla ş m a , n ö ro g elişim sel so ru n la rın ortaya ç ık m a sın a n e d e n olabilir. Tartışma: E r k e n d ö n e m d e y a ş a n a n stre sin p s ik o s o s y a l so n u çla rın ı, n ö ro biyolojik etkilerle b irlikte ele a lm a k, ç o c u k is tism a r ı ve ih m a li s o r u n u n u n d a h a b ü tü n c ü l b ir çerçeve iç e risin d e in c e le n m e s in i sağlayacaktır.
Anahtar sözcükler: Ç o c u k is tism a r ı ve ih m a li, n ö ro b iyo lo jik gelişim , e rk e n d ö n em stre s
SUMMARY: CHILD ABUSE A N D NEGLECT: EFFECT O F E A R LY STRESS O N NEUROBIOLOGICAL DEVELOPMENT
Objective: In th e p r e s e n t article, th e lite r a tu re w as review ed w ith regard to th e effects o f ch ild a b u s e a n d n e g le c t on brain d evelo p m en t, w ith a fo c u s on a b u s e a n d n e g le c t re la te d p sych o lo g ica l p r o c e ss e s a n d th e ir neurobiological eq u iva len ts. Method: T h e s tu d ie s on th e effects o f ea rly str e s s on brain d e v e lo p m e n t in th e la s t 15 y e a r s h a v e b e e n review ed. Results: In th e ea rly sta g es o f life, bra
in d e v e lo p m e n t is v e ry s e n s itiv e to e n v ir o n m e n ta l in flu e n c e s . D u rin g a critical period, a n o n -g e n e tic r i s k factor, s u c h a s a b u s e a n d /o r neglect, m a y c a u s e n e u ro d e v e lo p m e n ta l p ro b le m s. Discussion: In o rd er to o b ta in a m o re c o m p re h e n siv e fra m e w o rk to e x a m in e ch ild a b u s e a n d neglect, i t is o f sig
n ific a n t im p o rta n c e to c o n sid e r th e p sy c h o s o c ia l c o n se q u e n c e s o f ea rly ch ild h o o d str e s s a lo n g w ith its neurobiological a sp ects.
K ey words: C hild a b u s e a n d neglect, neurobiological d evelo p m en t, ea rly ch ild h o o d stre ss
GIRIŞ
Çocuk istismarı ve ihmali, yaşam ın erken dö
nem lerinde karşı karşıya kalm an önemli bir stres kaynağıdır ve çocuğun sağlıklı gelişimini engel
leyerek bedensel zararlara ve psikolojik sorunla
ra yol açmaktadır. Gerek çocuklukta gerekse ye
tişkinlikte sosyal, duygusal, davranışsal ve biliş
sel uyum sorunları ve psikopatolojilerin ortaya çıkmasına neden olm aktadır (Clausen ve Crit
tenden 1991).
Erken dönem stresin psikolojik etkilerini incele
yen oldukça fazla sayıda çalışma olmasına kar
şın beyin üzerindeki etkileri son dönem lerde araştırılmaya başlanmıştır. Yaşanan psikolojik travm anın yalnızca ru h sağlığını değil, beyni de etkilediğine yönelik görüşün yaygınlaşması ve bu görüşü destekleyen araştırm a bulgularının elde edilmesi, istismar ve ihmalin nörobiyolojik tablosu ve döngüsü konusundaki araştırmaları hızlandırmıştır. Erken dönem beyin gelişimi sü
recinde çevresel etkenlerin önemli rolü vardır.
*Uzm. P sk., A n k a r a Üniv. DTCF Psikoloji Bl., A n ka ra .
Çocuk istismarı ve ihmali bu çevresel etkenler arasındadır ve olgunlaşm akta olan çocuk beyni
nin ileriki gelişim sürecini ve işlevlerini etkileye
cek olum suz yaşantılar içerir (Glaser 2000).
Çocuk istismarı ve ihm alinin yol açtığı söz konu
su çevresel etkileri gözden geçirirken, öncelikle bebeklik ve erken çocukluk dönem indeki nöro- gelişimsel sürece ilişkin güncel literatüre değin
mekte yarar bulunm aktadır.
BEYİN GELİŞİMİ VE KRİTİK DÖNEMLER Beyin gelişimi, en az erken çocukluğa kadar gi
den uzun bir süreçtir. Beynin birincil bileşenleri olan nöronlar doğar, göç eder ve diğer nöronlar
la bağlantısal ilişkiler kurarlar. Çocuğun beyni
nin anatom ik gelişimi; nöronların çoğalması ve göç etmesini, akson ve dendritlerin büyüm esini, sinaps oluşum unu ve kaybını kapsar. Bu süreç
ler embriyolojik gelişimin erken dönem lerinde başlayıp, geç ergenlik dönem ine kadar devam eder (Korkmaz 2000).
Ç ocuk ve G ençlik R u h Sağlığı Dergisi : 9(1) 2 0 0 2
47
Doğum öncesi ve doğum dan hem en sonraki dö
nem lerde beyin gelişimi büyük ölçüde genetik program larla belirlenmiş olmakla birlikte, post
natal beyin gelişiminde yaşantıların da oldukça kritik rolü bulunm aktadır (Nelson ve Bloom 1997). Uygun düzeydeki yaşantılar yoluyla be
yin, esnek ve çok çeşitli kapasitelere sahip olarak sağlıklı biçimde gelişebilir. Ancak, normal geli
şimsel yaşantıların zamanlaması, yoğunluğu, ni
teliği ya da niceliğinde bozulm alar ya da aksa
m alar olursa nörogelişim, dolayısıyla beyin iş
levleri zarar görür. N öronlar ve nöronal bağlan
tılar, kullanım a bağlı olarak gelişirler ve bu d u rum , istism ar ve ihmalin çocuk beyni üzerindeki etkisini anlam ada önemlidir (Perry ve Marcellus 2001).
Erken beyin gelişiminde, belirli bazı yaşantıların beyin olgunlaşmasını etkilediği, "kritik dönem ler" bulunm aktadır. Bazı yaşantılar beyin gelişi
m inin düzenli ilerlemesi için gerekliyken bazı olum suz yaşantılar gelişen organizm aya zarar verebilmektedir.
Kritik dönemler, yatkınlık/incinebilirliğin, ge
reksinim lerin ve aynı zam anda gelişim açısın
d an olanakların üst düzeyde olduğu dönem ler olarak tanımlanabilir. Kritik dönem lerin evrim sel anlamını açıklamak üzere iki bakış açısı bu
lunm aktadır. Bunlardan ilki olum lu ve yapıcıdır.
Kritik dönemlerin, bu dönemleri uygun koşullar altında, uygun uyaranlarla geçiren çocukların olum lu beyin gelişimi açısından yüksek potansi
yele sahip olduğunu öne sürer. Diğer bakış açısı ise, kritik dönem lerin yatkınlık ve incinebilirli- ğin arttığı dönem ler olması üzerine yoğunlaş
mıştır. Bu dönem deki kısa süreli olum suz yaşan
tıların bile organizm aya kalıcı zararları olabilir (Bornstein 1989).
Kritik dönem ler yaşam ın sonraki yıllarında da kendini göstermekle birlikte daha çok erken ge
lişim basam akları için söz konusudur. Kritik dö
nemleri incelerken üç nokta üzerinde durulm ası gerekmektedir: (1) Kritik dönem de yaşantıların hangi yolla değişime yol açtığı; (2) Kritik dönem de yapısı ve işleyişi etkilenen vücut sistemine ilişkin ayrıntılar; (3) Ortaya çıkan değişimin do
ğası ve özelliklerinin tanımlanması.
Glaser (2000), bu kavram sallaştırmayı çocukluk dönem ine uyarlamıştır. Bu uyarlam aya göre; (1) çocukluk dönem inde birincil bakım ortam ının sağladığı hem olumlu, hem de istenm edik/za- rarlı sosyal ve kişilerarası etkileşimler kritik dö
nem de değişime neden olan yolları oluşturm ak
tadır; (2) ilgilenilen sistem ”beyin”dir; (3) tanım lanması gereken gerçek değişim ise sinaptik bağ
lantıları, nörohorm onal salgıları ve bunlara iliş
kin alıcıları kapsam aktadır.
Beynin değişik bölgeleri, olgunlaşma süreci için
deki kritik dönem ler açısından farklı zam anlara sahiptir. Bu farklı beyin bölgeleri arasındaki kar
m aşık bağlantılar çeşitli sonuçlara ve erken dö
nem zarar verici yaşantılara ilişkin gelişimsel so
runlara neden olur.
G reenenough ve arkadaşları (1992), yaşantıya bağlı beyin gelişimini açıklamak üzere beyin- çevre m odelini öne sürm ektedirler. Bu modelde, yaşantıların iki m ekanizm a aracılığıyla, nöral bağlantılar (sinapslar) kurulm asına katkıda bu lunduğu aktarılmaktadır. Bu m ekanizm alardan ilki olan, "yaşantı-bekleyen" sinaptogenez, si- napsların oluşum unda minimal düzeyde yaşan
tıya gereksinim duyulan süreçleri tanım lar (ak
taran Nelson ve Bloom 1997).
Yaşamın erken dönem lerinde gelişim çevresel etkilere oldukça açık durum dadır. Kritik dö
nem de belli yaşantılar ortaya çıkmazsa gelişim ilerleyemez. Bu erken dönem yaşantılar evrim süreci içinde elenerek seçilmiştir ve belli türler
de, gelişimin belli aşam alarında tutarlı olarak or
taya çıkmaları beklenir. Bu türe özgü gelişim, ge
netik olarak program lanm ıştır ve gelişmekte olan beyni, çeşitli çevresel etkiler karşısında d ü zenleyici ve sıralı bir gelişim içinde korum ak üzere yapılanmıştır. insan yavrusu söz konusu olduğunda, sunulan yeni uyaranların "güvenli, yineleyici, aşamalı ve bebeğin/çocuğun gelişim
sel basam ağına göre ayarlanm ış" olması gerek
m ektedir (Perry 1993).
Bebekleri kucaklamak, onlarla konuşmak, göz teması kurm ak gibi etkileşimlerin olmaması ge
lişim açısından alışılmadık bir d u ru m d u r ve kul
lanılm adıkları için sinaptik bağlantıların ortadan kalkmasına neden olur. Beyin gelişiminin kritik
dönem lerinde ihmal ve ihmale bağlı olarak ye
terli çevresel uyaranın verilmemesi, bilişsel yeti
lerde kalıcı hasarlara neden olabilmektedir (Gla
ser 2000).
G reenenough ve Black'in (1992) beyin-çevre mo
delinde, beyin olgunlaşm asının diğer bir yönü
"yaşantı-bağımlı" olarak tanımlanır. Yaşantı-ba- ğımlı sinaptogenez, çocuğun, çevrenin kendine özgü belli özelliklerine uyum yapm asına yar
dımcı olur. Burada da, çevresel girdiler beyin ya
pısının şekillenmesinde etkin katkı sağlar. An
cak, yaşantı-bekleyen sinaptogenezden farklı olarak, söz konusu çevresel yaşantılar önceden belirlenmemiştir. Yaşantı bağımlı süreçler, her birey için farklılık gösterebilecek çevresel yaşan
tılar karşısında yeni sinapslar oluştururlar. Hi- pokam pusun yaşantı-bağımlı tepkileri, yeni nö
ronların üretilm esinden çok, üretilmiş olan nö
ronların hayatta kalmasını destekler. Desteklen
m eyen ya da sabitlenm eyen nöral bağlar gerile
me gösterir. Esnekliğin yaşantı-bağımlı olduğu dönem de, çocuğun belli duygusal etkileşimlerle karşı karşıya kalması, beyinde, sonraki davranış ve duygular açısından anlamlı sonuçları olacak, yapısal ve uzun süreli değişimlere yol açabil
m ektedir (aktaran Nelson ve Bloom 1997).
Nöral esneklik (plastisite); gelişim sırasında, ye
ni yaşantılar sonucunda beynin kendini yeniden düzenlem e yeteneğini tanım lar (Korkmaz 2000).
Beynin dış uyarıcılara en açık olduğu dönem, yani en esnek olduğu dönem erken çocukluk dö
nemidir. Nöral esneklik süreci, öğrenm e ve yeni deneyim lerin kazanılması ile birlikte tüm çocuk
luk dönem i boyunca kendini gösterir, çevresel uyaranlar ve organizm anın gereksinimleri doğ
rultusunda beynin yapısı ve işlevlerinde yeni düzenlem elere olanak tanır; ancak, artan yaşla birlikte esneklikten kalıcılığa doğru bir gidiş olur. insanlarda, kritik dönem ler ve nöral esnek
liğin görece daha uzun sürmesi, bir yandan yük
sek düzeyde öğrenm e kapasitesine olanak tanır
ken, bir yandan da gelişmekte olan çocuk beyni
nin yatkınlık/incinebilirlik süresinin uzam asına neden olur (Nelson ve Bloom 1997, Perry ve ark.
1995).
ÇOCUK İSTİSMARI VE İHMALİ İLE İLGİLİ BAZI PSİKOLOJİK SÜREÇLER VE NÖROBİ- YOLOJİK EŞDEĞERLERİ
Gelişimsel psikoloji davranış, biliş ve duygunun gözlenmesi ve ölçümü ile ilgilenirken nörobiyo- loji beyindeki ve otonomik sinir sitemindeki hücresel, nörofizyolojik ve biyokimyasal süreçle
ri incelemektedir. Son dönem lerde, çeşitli nöro- fizyolojik ve beyin görüntülem e teknikleri aracı
lığıyla, gözlenen davranış ve bu davranışın altın
da yatan nörobiyolojik süreçleri eş zamanlı ola
rak inceleme olanağı giderek artm aktadır. Geli
şimsel psikoloji ve nörobiyoloji çalışmalarının bu şekilde bütünleştirilebilmesi, çocuk istismarı ve ihmali ile ilgili önemli psikolojik süreçler ve bunların nörobiyolojik eşdeğerlerinin anlaşılma
sına da katkı sağlamıştır..
Stres ve Stres Tepkisi
Stres, korku ve kontrolü kaybetme duygusunu da kapsayan olum suz duygusal tepkilere yol açan u y aran ve yaşantıları tanım lar (Glaser 2000). Çocukluk dönem ine ilişkin olası stres kay
nakları arasında aşırı derecede yoksunluk ve ih
mal, ebeveynler arası şiddete tanık olma ve istis
m ar (fiziksel, cinsel, duygusal) yer almaktadır.
Stres, çok temel ve değişmez bir m ekanizm aya bağlı biyokimyasal m addeler aracılığıyla, anato
m ik yapılar üzerinde çalışan fizyolojik bir başa çıkma tepkisidir (Baltaş ve Baltaş, 1990). Stres tepkisi, hipotalam ik-pitüiter-adrenal (HPA) ak
sı, sem patik sinir sistemi, nörotransm itter siste
mi ve bağışıklık sistemi gibi yapılar ve sistemle
ri kapsam aktadır.
HPA aksı beyin ile kortizol salgılayan adrenal korteksi birbirine bağlayan fizyolojik yoldur.
Kortizol belirli beyin merkezlerine ulaştığında, bu merkezler HPA aksı yoluyla kortizol salgılan
m a düzeyini azaltm ak ya da arttırm ak üzere m e
saj gönderirler. Akut stres karşısında vücudun gösterdiği başa çıkma tepkilerinden biri kandaki kortizol düzeyinin artm asıdır. Bu, erken bebek
lik dönem inden başlayarak kendini gösteren bir stres tepkisidir. Kandaki kortizol birkaç farklı şe
kilde dokular ve organlar üzerinde etkisini gös
4 9
terir. Bağışıklık tepkisini baskılar, dolanan gli
koz düzeyini arttırır ve hipokam pus üzerinde olum suz etki eder. Strese bağlı kortizol düzeyin
deki artış, vücudu, stres kaynağına karşı koru
m ak yerine, stres karşısında normal ve anında verdiği tepkiye - bu tepkilerin aşırılığını engelle
m ek amacıyla - karşı korur.
Stres karşısında hem sem patik sinir sistemi hem de katekolaminler harekete geçer. Am igdala ve hipokam pustan beyin sapına iletilen "korku"
mesajları ve stres sonucunda beyinde nöradre- nalin salgılanır. Mesajlar, ayrıca sem patik sinir
ler aracılığıyla beyin sapından adrenalin ve nö- radrenalin salgılayan adrenal bezine aktarılır. Bu horm onların etkisiyle kalp atışı hızlanır, kan ba
sıncı artar, terleme olur (Glaser 2000).
Stres karşısında ortaya çıkan periferal sempatik adrenalin ve merkezi nöradrenalin hareketleri arasında pek çok bağlantı bulunm aktadır. Bu da, stresle bağlantılı duygusal ve fiziksel yaşan
tıları açıklamakta yardımcı olur. Stres, prefrontal kortekste, strese karşı başa çıkma tepkisi üreten dopam in salgılanmasını arttırır (Charney ve ark.
1993). Yüksek düzeylerde nöradrenalin ve dopa
m in "işleyen bellek" yoluyla hareketlerin plan
lanması ve organize edilmesini sağlayan ve di
ğer yönetici işlevleri yürüten prefrontal kortek- sin işlevlerinde bozulm aya neden olur (Arnstein 1999).
Çok küçük bebeklerin strese verdikleri tepkiler kimi koşullarda uzayabilir, kimi koşullarda ise annenin davranışlarıyla giderilebilir. Çocuk, yi
neleyen ya da kronik stresle karşı karşıya kaldı
ğında stres tepkisinin baskılanması HPA aksı tepkisinin aşağı çekerek kortizol düzeyinin nor
mal sınırlar içinde yeniden ayarlanm asına neden olur. Ancak, kortizol akut tehlike anında korku yaratan uyarana etkin tepkide bulunm akla gö
revli am igdala üzerinde de etkilidir. Bu nedenle, kortizol düzeyindeki azalma pasif korku duygu
suna ve korku verici yaşantılara işlevsiz ya da yetersiz tepki vermeye yol açacaktır. Bu d u ru ma, uzun dönem ihmal ya da istismar yaşayan v e /v e y a düzensiz bağlanm a ilişkisine sahip be
beklerde sık rastlanır (Glaser 2000).
Bedensel düzeydeki stres tepkisinin özelliği, stres kaynaklarının türü n den bağımsız olarak ortaya çıkan sabit bir tepki olmasıdır. Bu tepki, organizmanın, dengesini bozma tehlikesi taşı
yan çevresel uyarana otonom sinir sistem inden yöneltilen "kaçma ya da savaşma" tepkisidir.
Organizma, karşı karşıya kaldığı tehdit içeren durum larla savaşm ak ya da bu durum lardan uzaklaşm ak yoluyla kendisini korum ak zorun
dadır (Baltaş ve Baltaş 1990).
Stres karşısında, bedensel düzeydeki değişiklik
lerin tüm insanlarda aynı aşam alardan geçmesi
ne karşın, psikolojik düzeydeki değişiklikler, ki
şilik ve çevre gibi bireysel koşullara bağlı birçok farklı nitelik gösterir. Stres tepkilerinde, mizaca ve önceki yaşantılara bağlı bireysel farklılıklar söz konusudur (Baltaş ve Baltaş 1990). Önceki yaşantılar, duyarlılık yaratarak, çocuğun bağlan
m a stilini belirleyerek, ve çocuğun herhangi bir yaşantıya verdiği anlamı şekillendirerek strese verilen tepkiyi etkiler. Bazı çocuklar stresin etki
lerine karşı daha incinebilir/yatkın olurlar. Bu çocuklar genellikle, bakım veren kişiler tarafın
dan zor mizaca sahip olarak algılanır ve tanım la
nırlar (Glaser 2000).
Stres, Yükselmiş Kortizol Düzeyi, Hipokam
pus ve Bellek
Yüksek düzeydeki kortizol strese karşı oldukça gerekli bir tepki olmakla birlikte, zarar verici de olabilir. Stres, reaktif HPA aksına bağlı olarak yükselen kortizol düzeyi ve hipokam pus hasarı arasında anlamlı bir ilişki olduğu bulunm uştur (Glaser 2000).
Beynin tem poral lobunun bir parçası olan hipo
kam pus hem u zun süreli bellek hem kısa süreli bellek hem de işleyen bellek oluşum unda görev alm aktadır. Aylar ve haftalar süresince öğreni
len yeni bilgiyi işler ve u zun süreli saklanması için serebral korteksin ilgili bölümlerine gönde
rir. Bu bilginin hatırlanıp yeniden kullanılması gerektiğinde işleyen bellek devreye girer. Hipo- kam pusun sağ tarafı görsel-mekansal bellek ile ilgiliyken, sol tarafı sözel bellek ile ilgili işlev gö
rü r (Korkmaz 2000). Yüksek düzeyde kortizol
çocuklarda belleği olumsuz yönde etkiler.
H ipokam pusta oldukça yoğun m iktarda kortizol alıcısı bulunm aktadır. Bu alıcılar tarafından alı
nan yüksek düzeyde kortizol hipokam pal nö
ronların erken dejenerasyonuna neden olur.
U zun süren yoğun stres sonrasında piram idal nöronlar ölebilirler (McEwen 1999).
N örogörüntülem e çalışmaları, travm a sonrası stres bozukluğu (TSSB) tanısı alan hastalarda bellek ile ilişkili beyin bölgelerinde anorm allik
ler olduğunu ortaya koym aktadır. Bremner ve arkadaşları (1999), cinsel istism ara uğram ış, TSSB tanısı alan ve alm ayan kadınlarda çocuk
luk dönem inde yaşanan istismar belleğinin nö- ral bağlantılarını incelemişlerdir. Çocuklukta ya
şanan istism ara ilişkin anıların, anterior frontal korteks, posterior singulat ve m otor kortekste, artan kan dolaşımıyla ilişkili olduğu, bu ilişkinin TSSB tanısı almış kadınlarda daha yüksek oldu
ğu bulunm uştur. istism ar anıları, aynı zam anda m edial prefrontal korteksteki kan dolaşım ında değişikliklerle bağlantılıdır.
Stresin yol açtığı işleyen bellek hasarları prefron
tal korteksteki nöronlar üzerindeki katekolamin alıcılarının yüksek d ü zeyd e uyarılm asından kaynaklanm aktadır. Stres sırasında işleyen bel
lekteki hasarlar katekolamin salgılanmasını en
gelleyen ya da katekolam in alıcılarını tıkayan ajanlar tarafından giderilebilir (Arnstein 1999).
Bağlanma ve İlişkili Nörobiyolojik Değişkenler
Bağlanma, çocuk gelişiminin temelini oluşturur.
Çocuk istismarı ve ihm alinin bağlanm a süreci üzerinde önemli etkileri bulunm aktadır.
Bağlanma kuram ı, çocuğun kendisi için önemli olan diğerleri ile güçlü duygusal bağlar kurm a gereksinim inin nedenlerini açıklarken, bu bağın yenidoğanların yaşam larını sürdürebilm eleri için gerekli ve gelişimsel açıdan işlevsel olduğu
nu vurgular. Bağlanma, çocukla birincil bakım veren kişi arasındaki fiziksel yakınlığı sağlaya
rak, çocuğun hem dış tehlikelerden korunm ası
na yardım eder, hem de onun çevreyi araştırm a
sı ve keşfetmesi için uygun koşulları yaratır. Ya
kınlık, çocuğun çevresini keşfetmede kullanabi
leceği güvenli bir temel ve tehlike karşısında ko
runabileceği 'sağlam bir sığınak' işlevi görür (Sü
m er ve G üngör 1999).
Çocuk herhangi bir rahatsızlık (acı, korku, açlık, üşüm e vb.) hissettiğinde, bağlanm a nesnesine yakınlaşarak rahatsızlığının giderilmesini ve ya- tıştırılmayı bekler. Bu biyolojik bir içgüdüdür.
Çocuğun bağlanm a gereksinimine birincil ba
kim veren kişinin yanıt verme biçimine bağlı olarak benlik, başkaları ve sosyal ilişkilere yöne
lik bilgileri bütünleştiren ve işlemleyen içsel ça
lışan m odeller şekillenir (Glaser 2000, Sümer ve G üngör 1999).
Bağlanma stilleri, güvenli, kaygılı/kararsız, ka
çınan ve düzensiz olarak sınıflandırılmıştır. İstis
m ar ve ihmal etkisinde kalan çocukların büyük çoğunluğunda düzensiz bağlanm a gözlemlen
m ektedir (Carlson ve ark. 1989).
Güvenli bağlanm a ilişkisinin önemli işlevlerin
den biri gelişmekte olan beyni, doğum sonrası devam eden beyin gelişimi sırasındaki artan kor
tizol düzeyinin olası yıkıcı etkilerine karşı koru
m aktır (Glaser 2000). Bebeklerde, birincil bakım veren kişiyle bağlanm a ilişkisi, HPA aksı aktivi- tesine karşı tam pon görevi yapar. Nachmias ve arkadaşlarının (1996) yaptığı bir çalışmada, an
neleriyle güvenli bağlanm a ilişkisi olan 18 aylık çocukların, annelerinin yanındayken bir yaban
cının yaklaşmasına korku tepkisi vermelerine karşın kortizol düzeylerinde artış olmadığı sap
tanmıştır. Tersine, güvensiz bağlanmış çocukla
rın kortizol düzeyinde anlamlı bir artış görül
m üştür. Bu çocuklarda, annenin aşırı m üdahale
leri ve çocuğu yabancıya yaklaşmak üzere d u yarsızca zorlaması yükselmiş kortizol tepkisine katkıda bulunm aktadır. Yabancı d uru m testin
de, düzensiz bağlanmış çocukların en yüksek kortizol düzeyine sahip oldukları gözlenmiştir.
Kreamer (1992), tarafından öne sürülen psikobi- yolojik kuram a göre biyojenik aminler güvenli ya da güvensiz bağlanm ada aracı rol oynam ak
tadırlar. Ayrıca, bağlanm a stili ile bebeğin kardi- yak tepkileri arasında karm aşık bir ilişki söz ko
nusudur. Güvensiz bağlanm a ilişkisi olan bebek
51
lerde/çocuklarda, kalp atışında yüksek düzeyde iniş çıkışlar saptanm ıştır. Bağlanma sorunları, sağ beynin erken dönem de gelişen stresle baş et
m e sistem ini olum suz yönde etkilem ektedir (Schore 2001).
ÇOCUK İSTİSMARI VE İHMALİNİN BEYİN ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ VE NÖROBİYOLOJİK STRES TEPKİLERİ
Beyin gelişiminin erken dönem lerinde yaşanan stres beyin üzerinde olum suz etkiler bırakır. Ço
cuk istismarı ve ihmali, erken dönem deki en önemli stres kaynaklarından biridir. Dolayısıyla, ihmal ve istism ar ile nörobiyoloji ilişkisini ince
leyen araştırmalar, stresin beyin üzerindeki etki
sine odaklanmıştır.
İhmal, "yaşantı-bekleyen" olgunlaşma aşam ala
rında, çocuk beyninin gereksinim d u y d uğ u uya
ranlardan yoksun kalmasına neden olur. İhm a
lin yol açtığı yoksunluk, hem stres tepkisine, hem de gelişimsel geriliklere neden olmaktadır.
İstism ara uğram a ise, beyin gelişimini "yaşantı- bağımlı" basam aklarda etkiler. Bu nedenle, er
ken bebeklik ve çocukluk dönem lerinde ihmal edilme ve örselenme, sonraki beyin işlevleri üze
rinde potansiyel olum suz etkiye sahiptir. İhmal ve istismar, çoğunlukla bir arada gitm ektedir ve bu durum , çocuk için karşılaşabileceği en olum suz koşuldur (Glaser 2000).
HPA Aksı Tepkileri
U zun süre devam eden istism ar ve ihmal yaşan
tıları sırasında HPA aksında bozulm alar m eyda
na gelir. Bu bozulm aların bir kısmı kortizol d ü zeyinde yükselme olarak, bir kısmı da normal kortizol düzeyinin korunm ası şeklinde ortaya çı
kan koruyucu adaptasyon olarak kendini göste
rir (Weiss ve ark. 1999).
Weiss ve arkadaşları (1999), çocukluk dönem in
de cinsel istism ar yaşantısına ilişkin psikososyal ve nörobiyoljik etkenleri ele alan derleme çalış
m alarında, erken dönem stresin HPA aksı üze
rindeki etkisini özetlemişlerdir. Stres karşısında ortaya çıkan en belirgin fizyolojik tepki CRH
üretim i ve salgılanm asındaki artıştır. A rtan CRH üretim i ve salgılanması, ACTH ve kortizol düze
yinin yükselmesine neden olur. Bu artışlar ge
nelde kısa süreli ve geçici olur. Ancak, yaşam ın erken dönem lerinde birey üzerinde etki eden akut stres kaynakları, adrenal ve pitüiter hipert- rofinin eşlik ettiği, CRH ve ACTH'nin kronik olarak aşırı salgılanmasına neden olur.
Heim ve arkadaşları (2000), çocukluk dönem in
de yaşanan istism arın sonucu olarak HPA aksın
da ve otonomik sinir sisteminde, büyük olasılık
la CRH'nin aşırı salgılanmasına bağlı olarak, aşı
rı reaktivite oluştuğunu aktarmışlardır.
De Bellis ve arkadaşları (1994a), cinsel istismara uğram ış 7-15 yaşları arasındaki kız çocukları üzerinde yaptıkları araştırm ada, bu çocukların HPA aksında düzenlem e bozukluğu olduğunu saptam ışlardır. Bu bozukluk, norm al kortizol salgılanması ve ekzojen CRH'ye karşı aşırı pitü
iter tepkiyle ilişkili bulunm uştur. Bu sonuçlar doğrultusunda, yazarlar varsayımsal bir m eka
nizm a öne sürm ektedirler. Bu m ekanizm aya gö
re önceki istismar yaşantılarından kaynaklanan stres, CRH'nin aşırı salgılanmasına yol açar ve bu durum a uyum sağlam ak amacıyla HPA aksı
nın etkinliği daha alt düzeye çekilecek şekilde yeniden düzenlenir.
De Bellis ve arkadaşlarının (1999), kötü m uam e
leyle karşı karşıya kalan 18 çocuk üzerinde yü
rüttükleri çalışmadan elde edilen bulgular, örse
lenm e nedeni ile TSSB gösteren çocuklarda, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, idrardaki serbest kortizol düzeyinin yükselmiş olduğuna işaret etmektedir.
Hipokampal Hacim
Travmatik stres, beyindeki kortizolün birincil hedef organı olan hipokam pusun yapısını ve iş
levlerini etkiler (Stein ve ark. 1997). Stres sırasın
da salgılanan kortizol hipokam pal zedelenmeye neden olmaktadır. D oğrudan kortizol etkisi so
nucunda, dendritik dallanm ada azalma ve nö
ron kaybı m eydana gelir. Kortizol, hücresel m e
tabolizmayı aksam aya uğratarak etkisini göste
rir ve hipokam pal nöronların incinebilirliğini
arttırır. Ayrıca, artan m iktarda ekstraselular (ör:
glutamat) birikimine neden olur.
Erken gelişim dönem lerinde istism ara bağlı travm atik stres sonucunda bazı beyin bölgeleri
nin hacminde norm alin altında ya da üstünde sapm alar görülür. Dolayısıyla o beyin bölgesi ta
rafından yerine getirilen işlevlerde bozulm a ve beyin gelişiminin olum suz yönde etkilenmesi söz konusu olur (Bremner ve ark.1997).
Bremner ve arkadaşları (1997), m agnetik rezo
nans görüntülem esine dayalı ölçümler kullana
rak, çocukluk dönem inde fiziksel ya da cinsel ör
selenme sonucunda TSSB gösteren bireylerde hi- pokam pal hacimdeki değişiklikleri incelemişler
dir. Çalışmanın sonucunda, erken çocukluk dö
nem inde istismara uğram ış ve TSSB tanılı yetiş
kinlerde, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, sol hipokam pal hacmin %12 oranında daha kü
çük olduğu saptanm ıştır. Sol hipokam pal hac
m in küçük olması ile istismara ilişkin TSSB ara
sında anlamlı bir ilişki söz konusudur. Ayrıca, sol hipokam pal hacim ile çocukluk dönem indeki örselenmenin süresi arasında korelasyon bulun
m uştur. istatistiksel olarak anlamlı bulunm a
makla birlikte, bu bireylerde kontrol grubuna göre, sağ hipokam pal hacim de %5 oranında kü
çüktür. Kontrol grubu ve TSSB tanılı bireyler arasında, hacim büyüklüğü açısından karşılaştı
rılan diğer beyin bölgelerinde (kaudat, amigda- la, sağ tem poral lob) fark gözlenmemiştir.
Stein ve arkadaşları (1997), erken dönem trav
m atik yaşantılara bağlı olarak hipokam pal hac
m in küçülmesine ilişkin bulguların, çocukluk dönem inde cinsel tacize uğram ış kadınlar için geçerli olup olmadığını saptam ak üzere bir çalış
m a yürütm üşler ve benzer sonuçlar elde etmiş
lerdir. Cinsel istism ara uğram ış kadınlarda, özellikle sol hipokam pal hacmin daha küçük (%5 oranında) olduğu saptanm ıştır. Ayrıca, di- sosiyasyon ve TSSB ile ilişkili diğer belirtilerin şiddeti ile sol hipokam pal hacim arasında bulu
nan ilişki anlamlı düzeydedir.
Bu bulgular, hipokam pal hacim ile istismara bağlı travm a sonrası psikiyatrik belirtiler arasın
daki ilişkiyi destekler niteliktedir.
Katekolamin Tepkisi
Kandaki dopamin-beta-hidroksilaz (DBH) akti- vitesi çocuklarda yaşla birlikte, özellikle de 2-3 yaşlarında, artış gösterir; 6 yaşından sonra pek artış görülm emektedir. ihm al ve istism arın za
m anlaması (başlangıç dönem i ve süresi) kritik bir etm en olabilm ektedir. Yaşamın ikinci ve üçüncü yılları, DBH aktivitesinde gerçekleşen değişiklikler açısından gelişimsel olarak kritik dönemlerdir.
Bu kritik dönem i göz önünde bulundurarak Gal
vin ve arkadaşları (1991), istismar ve ihmalin bi
yolojik bir sonucu olarak DBH düzeyindeki azal
m a varsayımını test etmişlerdir. DBH düzeyinde 6 yaşından sonra çok az değişim kaydedildiği için, örneklem 7-17 yaş aralığındaki erkek çocuk
lar arasından seçilmiş ve istism ara/ihm ale m a
ruz kalınan dönem için kesme noktası olarak 36'ıncı ay alınmıştır. Otuzaltıncı aydan önce m a
ruz kalınan ihmal v e/v ey a istismarın, düşük DBH aktivitesi ile istatistiksel olarak anlamlı iliş
kide olduğu bulunm uştur. Otuzaltıncı ayda ya
şanan ihmalin, DBH aktivitesi ile korelasyonu
nu n istismara kıyasla daha yüksek olduğu belir
tilmiştir.
Stres, kontrol edilemediğinde, korku ve kaygı yaratır. Stres durum un da tepkilerin, bellek ve duyuların düzenlenm esinde görev yapan belirli beyin bölgelerinde (lokus seruleus, hipotalam us, hipokam pus, amigdala, serebral korteks) norepi- nefrin (NE) m iktarı artar. NE m iktarındaki artış periferal sem patik sistem aktivitesini arttırır.
Norepinefrin, epinefrin ve dopam in gibi kateko- lam inlerin yoğunluğu idrarda ölçülebilmekte
dir. NE ve metabolitleri hem periferal sempatik sistemin, hem de merkezi aminerjik sistemin iş
levsel etkinliğini yansıtır. Bu bilgileri temel ala
rak, cinsel istismara m aruz kalmış kız çocukla
rında, işlevsel katekolam in aktivitesi ölçümlerini veren ilk araştırm a De Bellis ve arkadaşları (1994b), tarafından yapılmıştır. Söz konusu araş
tırm ada, yaşları 8-15 arasında değişen cinsel is
tism ara uğram ış kız çocukları (n=12) ve kontrol grubuna (n=9) ilişkin 24 saatlik üriner katekola
m in ölçüm ü alınmıştır. Kontrol grubu ile karşı
laştırıldığında cinsel istismara m aruz kalan kız
5 3
larda anlamlı olarak daha yüksek toplam kate- kolam in sentezi (E, NE, DA ve metabolitlerinin toplam ı alındığında) olduğu görülm üştür.
Diğer Nörobiyolojik Tepkiler
De Bellis ve arkadaşları (1994a), m agnetik rezo
nans görüntülem e yöntemiyle istismar öyküsü olan TSSB tanısı konm uş çocukların lateral vent- riküllerinin ve çeşitli beyin yapılarının büyüklü
ğünü ölçmüşlerdir. Kontrol grubuna kıyasla, TSSB tanısı konm uş çocuklarda %7 oranında da
ha küçük serebral hacim olduğu görülm üştür.
Korpus kollozum un özellikle posterior ve orta bölgelerinin daha küçük, lateral ventriküllerinin ve kortikal ve prefrontal kortikal serebrospinal sıvı hacminin daha geniş olduğu saptanmıştır.
istism ar süresi ile lateral ventrikül hacminin olum lu yönde, toplam korpus kallozum alanının ise olum suz yönde ilişkili olduğu da belirtilmiş
tir.
De Bellis ve arkadaşları (2000), istism ar sonu
cunda TSSB tanısı konm uş çocuklar ve karşılaş
tırm a grubu üzerinde anterior singulatta nöral bütünlükteki değişimi m agnetik rezonans öl
çümlerine dayanarak incelemişlerdir. Magnetik rezonansta toplam N-asetilaspartat uyarısı nöral bütünlüğün işareti olarak ele alınır. N-asetilas- partat yoğunluğundaki azalm a artan metaboliz
m a ve nöron kaybıyla ilişkilidir. Travma sonrası stres bozukluğu tanısı almış çocuklarda, kontrol grubu ile karşılaştırıldığında, anterior singulat bölgede N-asetilaspartat düzeyinin düşük oldu
ğ u n u saptam ışlardır. D üşük N -asetilaspartat oranları anterior singulatta nöronal kayıp oldu
ğunu düşündürm ektedir. Elde edilen bulgular, çocukluk dönem i travm a sonrası stres bozuklu
ğunda nöronal kayıp olduğuna ilişkin bilgi veri
cidir. Ayrıca, istismara uğram ış çocuklarda daha küçük serebral hacim bulunduğuna yönelik bul
gular desteklenmektedir.
ERKEN DÖNEM STRES VE DEPRESYON İLİŞKİSİ
Erken dönem de m aruz kalm an olum suz yaşantı
ların, yetişkinlikte ortaya çıkan kaygı ve duygu- du ru m bozukluklarının gelişiminde önemli rol oynadığı ileri sürülm ektedir (Heim ve ark. 2000).
Yaşamın erken dönem lerinde yaşanan stres, m a
jor depresyonun etiyolojisinde rol oynayan nö- rotransm iter sistem ler ve beyin yapılarında uzun-dönem li değişimler yaratm aktadır (Kauf
m an ve ark. 2000). Çocukluk dönem inde yaşa
nan stres ile yetişkinlikte kendini gösteren pato
lojik durum lar arasındaki ilişkide merkezi sinir sistemi (MSS) CRF sistemlerinin aracı olduğuna yönelik kanıtlar elde edilmiştir. CRF nöronları, yalnızca hipotalam usta değil, aynı zam anda bi
lişsel ve duygusal süreçlerde de etkisi olan ne- okorteks ve am igdalada da bulunm aktadır. Er
ken dönem stres sonucunda aşırı hareketlenen ve duyarlık kazanan MSS CRF sisteminin, yetiş
kinlik dönem inde oldukça hafif düzeydeki bir stres kaynağına bile yoğun tepki verir durum a gelmesi, kaygı ve duygudurum bozukluklarının ortaya çıkma riskini arttırır (Heim ve ark. 2000).
Çocuklukta yaşanan stresin nörobiyolojik etkile
ri konusundaki çalışmalar, ileriki dönem lerde görülen depresyonun patofizyolojisini anlam ak açısından da önem taşımaktadır. Çocukluk dö
nem inde travm aya (fiziksel/cinsel istismar) m a
ruz kalmış yetişkinlerin stres tepkilerinde süre giden kalıcı değişimleri insanlar üzerinde incele
yen ilk araştırm a Heim ve arkadaşları (2000) ta
rafından yapılmıştır. Araştırm ada, yaşları 18-45 arasında değişen 4 grup kadının (kontrol grubu / n1=12; çocukluğunda cinsel/fiziksel istismara uğram ış, major depresyon tanısı alan k ad ın lar/
n2=13; çocukluğunda cinsel/fiziksel istismara uğram ış, major depresyon tanısı alm ayan kadın
la r / n3=14; çocukluğunda istism ar öyküsü ol
mayan, major depresyon tanısı alan kadınlar, n4=10), pitüiter-adrenal ve otonomik tepkileri incelenmiştir. Kontrol grubuyla karşılaştırıldı
ğında, çocukluk dönem inde travm aya m aruz kalan kadınların stres karşısında daha yüksek düzeyde pitüiter ve adrenal tepki gösterdikleri bulunm uştur. Bu etki, özellikle major depresyon tanısı almış olan kadınlar için daha belirgindir.
Bu bulgular, çocukluk dönem i travm asına bağlı olarak HPA aksı ve otonomik sinir sisteminin aşırı düzeyde aktive olmasının, yetişkinlikte
kendini gösteren psikopatolojilere yönelik "yat
kınlık"! açıklamadaki önemini göstermektedir.
Gerek klinik, gerekse klinik olm ayan örneklem- ler üzerinde yapılan araştırmalar, istism ar öykü
sü bulunan çocukların, diğer çocuklara kıyasla depresif belirtiler gösterm e olasılığının daha yüksek olduğuna işaret etmektedir.
Bu araştırm alara güzel bir örnek, K aufm an'ın (1991), istismar yaşantısı olan 7-12 yaşları arasın
daki çocuklarda (n=56), depresif bozuklukların sıklığını incelediği çalışmadır. Depresif bozuk
lukların, çocuk ve yetişkinlerde bilişsel ve nöro- fizyolojik anormalliklerle ilişkili olduğu bilindi
ğinden, örneklemde yer alan çocuklardan korti- zol ölçüm ü alınmıştır. Araştırm a sonucunda ör- neklem in %18'inin major depresyon, %25'inin ise distimi tanı ölçütlerini karşıladığı bulunm uş
tur. Ayrıca, depresyon tanısı konan çocukların büyük oranının, aynı zam anda distimi tanı öl
çütlerini de karşıladığı gözlenmiştir. Major dep
resyon v e/v ey a distimi tanısı konan çocukların fiziksel ve duygusal istismar puanlarının daha yüksek olduğu görülm üştür. Kortizol ölçüm ü
n ün de, çocuklarda depreyonun değerlendiril
m esinde ilişkili bir etm en olduğu bulunm uştur.
Beklendiği üzere depresif bozukluk tanısı alan çocuklar kortizol salınımı ve düzenlem e bozuk
lukları göstermektedirler. Depresif bozukluklar için tanı ölçütlerini karşılayan çocukların, korti
zol düzeylerinde olması gereken normal günlük düşüş gözlenmemiştir.
istism ar öyküsü olan depresif çocuklarda HPA aksı işleyişinde farklılıklar söz konusudur. Kauf
m an ve arkadaşları (1997), istismar geçmişi olan depresif çocuklarda HPA aksındaki bozulm aları incelemişlerdir. Bu çocuklarda, istism ar öyküsü bulunm ayan depresif çocuklar ve kontrol gru
bundaki akranlarına göre daha fazla ACTH salı- nımı olduğu bulunm uştur. Elde edilen bulgular doğrultusunda, erken dönem olumsuz yaşantı
ların major depresyonla ilişkili psikobiyolojik bir değişken olarak ele alınabileceği vurgulanm ak
tadır.
Yaşamın erken dönem lerinde karşı karşıya kalı
nan örselenmenin sonucu olarak ortaya çıkan
nörobiyolojik değişimler, çocuklukta olduğu ka
d ar yetişkinlik dönem inde de depresif bozuk
lukların görülm esinde rol oynamaktadır. Weiss ve arkadaşlarının (1999) yaptıkları derleme çalış
m asında, erken dönem stresin (cinsel istismar), kadınlarda yetişkinlik dönem inde kendini göste
ren depresyon için risk oluşturm asında rol oyna
yan biyolojik ve psikolojik m ekanizm alara deği
nilmektedir. Çalışmada özellikle, erken dönem stresin HPA aksı işlevleri üzerindeki uzun-dö- nem etkileri ele alınmıştır.
Erken dönem stresin beyindeki etkilerinin çalı
şılm asında sinir sistemi görüntülem e yöntem le
rinin önemi giderek artm aktadır. Çocukluk dö
nemi istismar ve ihmalin nörobiyolojik etkileri
nin görüntülenm esinden sağlanacak en önemli bilgilenme beyin yapısı ve işlevine ilişkin boy
lamsal çalışmalarından elde edilecektir (Chen ve ark. 1999, Şenol 1996).
SONUÇ VE TARTIŞMA
Çocuk istismarı ve ihmali sosyal, psikolojik ve nörobiyolojik olmak üzere pek çok boyutu bir arada içeren bir sorundur ve bu nedenle de bu farklı boyutlar açısından araştırılmalı ve değer
lendirilmelidir. Gelişimsel nöropsikolojinin te
mel ilkeleri, çocuklarda, istism ar ya da ihmale bağlı olarak yaşanan travm ayı anlam ak açısın
dan yol gösterici bir işleve sahiptir.
Duyusal ve algısal yaşantıları belirleyen dış uya
ranlar, gelişimsel süreç içerisinde beynin yapı
lanm asında önemli rol oynarlar. Yaşamın erken dönem lerinde, beyin gelişimi, çevresel uyaranla
rın etkisine oldukça açıktır. Dolayısıyla, nörobi
yolojik gelişim, olası olum suz çevresel etkenler nedeniyle tehdit altındadır. Kritik bir gelişim dö
neminde, istism ar ve ihmal gibi, genetik olma
yan bir risk etmeniyle karşılaşma, nörogelişim- sel sorunların ortaya çıkmasına neden olabilir.
istism ar ve ihmale m aruz kalan çocukların d u yusal ve algısal deneyimleri, çoğu zaman, korku, tehdit, ketlenme ya da yoksunluk içerdiğinden, beyin yapılanması da bu deneyim lerin bir yansı
ması olacak ve bu çocuklarda, stres tepkisini or
taya çıkaran uyarılm a sistemi aşırı etkin durum a
5 5
gelecektir. Travmatik stres nedeniyle, normal dı
şı düzeyde nörotransm iter ve horm on salınımı beyni kalıcı hasarlara yatkın d urum a getirmek
tedir. Ergenlik ve yetişkinlik dönemlerine doğru da uzayan ve devam eden beyindeki bu değişi
min, duygusal, bilişsel ve davranışsal işlevler üzerinde olası olumsuz etkileri söz konusudur.
Bu nedenlerle, erken dönem de yaşanan stresin psikososyal sonuçlarını, nörobiyolojik etkilerle birlikte ele almak, çocuk istismarı ve ihmali so
run u n u n daha bütüncül bir çerçeve içerisinde in
celenmesini sağlayacaktır.
Ülkemizde, çocuk istismarı ve ihm alinin nöroge- lişimsel boyutları üzerine yapılmış olan herhan
gi bir çalışmaya ulaşılamamıştır. Erken çocukluk dönem inde karşı karşıya kalınan bu stres etme
ninin biyopsikososyal gelişim üzerindeki etkile
rini inceleyen nöropsikolojik çalışmalar, çocuk istismarı ve ihmali sorununa yönelik gerek koru
yucu gerekse sağaltıcı yaklaşımların belirlenme
si açısından değer taşıyacaktır.
KAYNAKLAR
A rn ste in A E (1999) D evelo p m en t o f th e cerabral cortex:
XV. S tr e s s im pairs prefrontal cortical fu n c tio n . J A m A c a d Child A d o lesc P sych ia try 38(2):220-222.
B a lta ş A, B a lta ş Z (1990) S tr e s ve b a ş a ç ık m a Yolları.
R e m z i K itabevi, İsta n b u l.
B o rn stein M H (1989) S e n sitiv e p erio d s in developm ent:
Structural characteristics a n d c a u sa l interpretations.
P sychol B ull 105(2):179-197.
B rem n er JD, N a ra y a n M, S ta ib L H ve ark. (1999) N eural correlates o f m em ories o f childhood se x u a l a b u s e in w o m e n w ith a n d w ith o u t p o sttra u m a tic s tr e s s disorder.
A m J P sych ia try 156(11):1787-1795.
B rem n er JD, R a n d a ll P, V erm etten E ve ark. (1997) M agnetic reso n a n ce im a g in g -b a sed m e a su re m e n t o f hip- p c a m p a l volum e in p o sttra u m a tic s tr e s s d iso rd er related to childhood p y h s ic a l a n d se x u a l a b u s e - A prelim inary report. Biol P sych ia try 41:23-32.
C a rlson V, C icchetti D, B a r n e tt D ve ark. (1989) D iso rg a n ize d /d iso rie n te d a tta c h m e n t relationships in m a ltrea ted in fa n ts. D evel P sc y h 25(4):525-531.
C h a rn e y D, D e u tc h A , K r y s ta l J v e a rk . (1993) Psychobiological m e c h a n ism s o f p o st-tra u m a tic s tr e s s disorder. A rch G en P sych ia try 50:294-305.
C h e n CY, Z im m e r m a n RA, R o rk e LB (1999) N eu ro im a g in g in c h ild a b u s e : M e c h a n is m -b a s e d approach. Neuroradiology 41:711-722.
C la u se n AH , C rittenden PM (1991) P hysical a n d p s y
chological m altreatm ent: R elations a m ong ty p e s o f m al
treatm ent. C hild A b u s e N egl 15:5-18.
D e B ellis MD, B a u m A S , B irm a h er B ve ark. (1999) D evelopm ental traum atology p a r t I: Biological s tr e s s sy m p to m s. Biol P sych ia try 4 5 :1 259-1270.
D e B ellis MD, C hrousos GP, Dorn LD ve ark. (1994a) H ypothalam ic-pituitary-adrenal a x is d ysreg u la tio n in s e x u a lly a b u s e d g irls. J C linical E n d o crin o lo g y M etabolism 78: 249-2 5 5 .
D e B ellis MD, K e s h a v a n MS, S p en cer J ve ark. (2000) N- A c e ty la sp a rta te concentration in th e anterior sin g u la t o f m a ltrea ted children a n d a d o le s c e n t w irh PTSD. A m J P sych ia try 157:1175-1177.
D e B ellis MD, L efter L, T rickett PK ve ark. (1994b) Urinary catecholam ine excretion in se x u a lly a b u s e girls.
J A m A c a d Child A d o le sc P sych ia try 33(3):320-327.
G alvin M, S h e k h a r A , S im o n J ve ark. (1991) Low d o p a m in e -b e ta -h y d ro x ila se : A biological s e q u e la o f a b u s e a n d neglect. P sych ia try R e se a rc h 39:1-11.
G laser D (2000) Child a b u s e a n d neglect a n d th e brain- A review . J C hild P sychol P sych ia tr 41(1):97-116.
H eim C, N ew p o rt DJ, H eit S ve ark. (2000) Pituitary- a d re n a l a n d autonom ic re s p o n se s to s tr e s s in w o m e n a fte r se x u a l a n d p h y s ic a l a b u s e in childhood. JAM A 284(5):692-597.
K a u fm a n J (1991) D ep ressive d iso rd ers in m a ltrea ted children. J A m A c a d Child A d o lesc P sych ia try 30(2):257- 265.
K a u fm a n J, B irm a h er B, Perel J ve ark. (1997) T he cor- ticotrpin-releasing h o rm o n e c h a llen g e in d e p r e s s e d a b u se d , d e p r e s s e d n o n a b u se d , a n d norm al control chil
dren. Biol P sych ia try 42:669-679.
K a u fm a n J , P lotsky PM, N e m e r o ff CB ve ark. (2000) E ffe c ts o f ea rly a d v e rs e exp erien ces o n brain structure a n d fu n c tio n : Clinical im plications. B iol P sy c h ia try 48:778-790.
K o rkm a z B (2000) P ediatrik D avranış Nörolojisi. E m e k M atbaacılık, İsta n b u l.
K raem er G (1992) A psychobiological theory o f a tta c h m ent. B ehavioral a n d B ra in S cien c es 15:493-541.
M cE w en B (1999) D evelo p m en t o f th e cerebral cortex:
XIII. S tr e s s a n d brain developm ent:II. J A m A c a d Child A d o lesc P sych ia try 38(1):101-103.
N elso n CA, B loom FE (1997) Child d e v e lo p m e n t a n d neuroscience. Child D ev 68(5):970-987.
Perry BD (1993) N eu ro d evelo p m en t a n d neurophysiolo
g y o f tra u m a I: C onceptual considerations fo r clinical w o rk w ith m a ltrea ted children. APSA C A d v iso r 6(1):1- 18.
Perry BD, Pollard RA, B la k le y TL v e a rk. (1995) C hildhood traum a, th e neurobiology o f a d a p ta tio n , a n d u se -d e p e n d e n t d e v e lo p m e n t o f th e brain: H o w s ta te s becom e traits. In fa n t M ental H ea lth Jo u rn a l 16(4):271- 291.
Perry BD, M arcellus J (2001) T he im p a ct o f a b u s e a n d neglect on th e developing brain. C olleagues fo r C hildren 7: 1-4.
Sh o re A N (2001) T he e ffe c ts o f early relational tra u m a on right brain develo p m en t, a ffe c t regulation, a n d in fa n t m en ta l health. In fa n t J M ental H e a lth 22:201-269.
S te in MB, K o vero la C, H a n n a C v e a rk .(1 9 9 7 ) H ippocam pal volum e in w o m e n victim ized b y childhood se x u a l a b u se . P sychol M ed 27:951-959.
S ü m e r N, G üngör D (1999) Ç ocuk yetiştirm e stillerinin b a ğ la n m a stilleri, b en lik değerlendirm eleri ve y a k ın iliş k ile r ü z e r in d e k i e tk is i. T ü rk P siko lo ji D erg isi 14(44):35-60.
Ş en o l S (1996) Ç ocuk ve erg en lerd eki nöropsikiyatrik b o zu k lu k la rd a sin ir s is te m i görüntülem esi. Ç ocuk ve G ençlik R u h Sağlığı D ergisi 3(1):46-51.
W e iss EL, L o n g h u rst JG , M azure CM (1999) C hildhood se x u a l a b u s e a s a risk fa c to r fo r d e p re ssio n in w om en:
P sych o so cia l a n d neurobiological correlates. A m J P sych ia try 156:816-828.
ÇOCUK VE ERGEN PSİKİYATRİSİ
7. ERgEN sempozyumu
"TRAVMA VE GENÇLİK"
TARİH: 17-19 EKİM 2002 YER: İzmiî K
ocaeI
îGRANd O
îeI MARmARA DÜZENLEME:
KoCAEli Ü
lNİVERSİîESİ Tip FAkülîESİ
Çocuk Ruh SAglığı
vehAstAlıklARi ANAbilim D
aI
iÇocuk
veGENçlik Ruh SAglığı DERNEgi ERgEN Komisyonu BİLGİ İÇİN:
Tel: 0 26 2 233 59 80 - 256
F
ax: 0 2 6 2 23 3 59 61
E-mail: atkarakaya@veezy.com
5 7