RESTORASYON RESTORASYON
İŞLEMLERİ VE İŞLEMLERİ VE
MATERYALLERİNİN MATERYALLERİNİN
PULPA
PULPA YA YA ETKİLERİ ETKİLERİ
Prof. Dr. Feridun Şaklar
Pulpanın canlı olduğu dişlerde,
kavite preperasyonu, diş kesimi gibi işlemlere ve uygulanan restorasyon maddelerine karşı her zaman
değişik düzeyde reaksiyon gelişir.
Reaksiyonlar irritasyonun şiddetine bağlı olarak odontoblast
tabakasında hücreden fakir (weil)
tabakasında ve hücreden zengin
tabakalarda gelişebilir.
Pulpa reaksiyonlarının başlaması ve kaybolması:
1-Akut safha:
Lökosit infiltrasyonu
Odontoblastların kaybı
Abse oluşumu
Pulpitis
2-İyileşme safhası:
Odontoblastların rejenerasyonu
Tamir dentini oluşumu
DENTAL RESTORATİF DENTAL RESTORATİF
İŞLEMLERDE PULPA HASARI İŞLEMLERDE PULPA HASARI
Kavite açımı veya diş kesimi işlemleri esnasındaki mekanik preparasyonla,
Tedavi ve restorasyon için kullanılan dental materyallerin potansiyel
toksik tesirleriyle,
Diş yapılarına zayıf uyum gösteren
restorasyonların kenarlarından oral
bakteri veya ürünlerinin sızmasıyla
oluşmaktadır.
KALAN DENTİN
KALAN DENTİN KALINLIĞI KALINLIĞI
Restorasyon işlemlerinde, kavite tabanı veya kesimin son hududu ile pulpa dokusunun
tabana olan en yakın noktası arasındaki
dentin dokusuna kalan dentin kalınlığı denir.
Kalan dentin kalınlığı, dişin hacimsel
büyüklüğüne göre değişiklik gösterebilir.
Hacmi küçük olan bir dişte küçük bir kavite açılsa bile, hacmi büyük olan bir dişte açılan büyük bir kavite ile kıyaslandığında taban
pulpa dokusuna yakın olabilir. Diş gövdesinin şekline göre de kalan dentin kalınlığı
değişiklikler gösterebilir.
Genellikle 2 mm'lik kalan dentin
kalınlığının operatif işlemlere ve restoratif materyallere karşı pulpayı korumak için
yeterli olduğu yapılan histolojik çalışmalarda gösterilmiştir. Ancak
özellikle süt dişlerinde ve ön grup dişlerde toplam dentin kalınlığı 2.5 mm'yi
geçmemektedir. İşte bu nedenle 2 mm'lik bu mesafe, kritik bir mesafedir. Yine
yapılmış histopatolojik çalışmalarda 2 mm kalınlığındaki primer dentine rağmen
özellikle kompozit dolguların bu mesafeyi geçip pulpa dokusunu etkileyebildikleri gösterilmiştir. Kalan dentin kalınlığı
azaldıkça pulpa dokusundaki reaksiyonun
şiddeti de o oranda artar.
Yapılan bir çalışmada 0,5 mm kalınlığında dentin materyalinin toksisite düzeyini %75, 1 mm kalınlığındaki dentinin ise %90
azalttığı gösterilmiştir. Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır, o da
pulpal reaksiyonların taze kesilmiş dentin dokusu altında geliştiğidir. Tamir dentini veya irregüller dentin altında oluşmaz.
Operatif işlemler dediğimizde kavite açmak ve protetik amaçla kron yapılacak dişlerin kesilmesi anlaşılır. Genellikle diş
kesimlerinde pulpa üzerinde 2 mm'den fazla dentin dokusu kalabilir. Yalnızca
çapraşık dişleri düzeltmek için yapılan fazla
kron kesimlerinde derin dentin kavitesi gibi
pulpaya yaklaşılabilinir.
DİŞ KESİMİ VE KAVİTE DİŞ KESİMİ VE KAVİTE PREPERASYONLARININ PREPERASYONLARININ
PULPAYA ETKİLERİ PULPAYA ETKİLERİ
Diş kesimi işlemlerine karşı pulpada bazı reaksiyonlar gelişir. Yukarıda
belirtildiği gibi diş kesimi esnasında 2 mm dentin kalınlığına ulaşıldığında
pulpa reaksiyonları başlar ve kalan
dentin kalınlığı azaldıkça reaksiyon
şiddetinde artış gözlenir.
Diş kesimi sırasında kullanılan aletlerin
devirleri, su veya hava ile soğutulmaları pulpa reaksiyonlarının derecesini etkiler. Örneğin
kalan dentin kalınlığı 1,1 mm olduğu ve 20 bin devirle çalışan su ile soğutulan aletlerin
pulpada etki yaptığı, odontoblast hücrelerinin çoğunun dentin kanallarının içine doğru yer değiştirdikleri bir çalışmada gösterilmiştir.
Gene bu konuda yapılan çalışmalar ile yüksek devirli turlar (50–400 bin) kullanılarak yapılan diş kesimlerinde dişlerin yarısından çoğunda odontoblast tabakası, weil tabakası ve
hücreden zengin tabaka gibi pulpanın yüzeyel
tabakalarında ciddi bir iltahabi enflamasyona
rastlanmazken, gözlenen lökosit infitrasyonu
ise hafif pulpa reaksiyonunun belirtisi olarak
yorumlanmıştır.
Kavite preparasyonu da pulpa dokusunda travmatik bir etki yaratmaktadır. Kavitenin
açılması sırasında basınç, vibrasyon ve ısı gibi 3 önemli etken dentin yolu ile pulpa dokusuna
iletilmektedir. Dikkatli çalışılmadığı takdirde bu 3 etkenden bir tanesi bile pulpa sınırında histolojik görünümü değiştirebilmektedir. Kavite
preparasyonunda yüksek devirli hava ve su
soğutmalı turların kullanılması suyun ise mümkün olduğunca ılık olması pulpa reaksiyonların en aza indirmektedir. Ayrıca kavitenin çok kuvvetli hava ile kurutulmaması gerektiği belirtilmiştir. Çünkü kuvvetli hava dentin sıvısının kaybına ve dentinin kurumasına yol açabilmektedir. Bu durum çok
sayıda odontoblast çekirdeklerinin dentin tübülleri içine göç etmesine neden olur. Kavite açarken
oluşan ısı, devir ve hava-su soğutması ile elimine edilse bile el ile yapılan basıncın pulpadaki
reaksiyonunun şiddetine oldukça fazla etki ettiği gösterilmiştir. Basınç nedeni ile özellikle derin
dentin kavitelerinde pulpadaki reaksiyonun şiddeti oldukça fazla olmaktadır.
RESTORATİF MATERYALLERE RESTORATİF MATERYALLERE
PULPANIN REAKSİYONLARI PULPANIN REAKSİYONLARI
Ağızda ve özellikle dişler üzerinde kullanılacak olan materyallerin belirli biyolojik özelliklerinin bilinmesi gerekmekledir. Eğer bir materyal pulpa ve yumuşak dokularda istenmeyen reaksiyonlar oluşturuyorsa bu maddenin diğer özelliklerinin fazlaca önemi kalmaz.
Günümüzde dentin adheziv bonding sistemli bazı restoratif materyaller ve bazı simanlar (Polikarboksilat. CIS)
haricinde geleneksel restoratif materyallerin hiç biri diş dokularına tam bir adezyon göstermez. Kısaca restoratif materyal ile hazırlanan kavite duvarları arasında mikro boşluklar bulunur. Bugüne kadar otoradyografi tekniği, boya tekniği, bakteriyolojik teknik, elektron mikroskop teknikleri gibi teknikler kullanılarak oral sıvıların ve debrisin dolgu ve kavite duvarına kolayca sızdığı
gösterilmiştir. Bu olaya mikrosızıntı denir. Mikrosızıntı miktarı çok ise kavite duvarı ve hatta dentin tübülleri içinde bakteriler kolayca üreyebilir. İşte bu bakteriyel
popülasyon ve bunların toksinleri dentin tübülleri vasıtası ile pulpada değişik irritasyonlar yaratabilmektedir.
Mikrosızıntının oluşum Mikrosızıntının oluşum nedenlerinden bazıları:
nedenlerinden bazıları:
Restoratif materyallerin termal Restoratif materyallerin termal ekspansiyon ve kontraksiyon
ekspansiyon ve kontraksiyon
katsayılarının diş yapılarından fazla katsayılarının diş yapılarından fazla
olduğundan ısıdaki anı düşmelerde olduğundan ısıdaki anı düşmelerde
kontraksiyon boşluklarının olması, kontraksiyon boşluklarının olması,
Diş yapılarında çiğneme kuvvetleri Diş yapılarında çiğneme kuvvetleri ile oluşturulan elastik deformasyon, ile oluşturulan elastik deformasyon,
Hekimin restoratif işlemler Hekimin restoratif işlemler
esnasındaki maniplasyon yeteneği
esnasındaki maniplasyon yeteneği
Mikrosızıntı ile oluşan pulpal
reaksiyonunun en erken belirtisi işlemlerden sonra ortaya çıkan postoperatif hassasiyettir. Belirli
materyaller ve teknikler ile daha az postoperatif hassasiyetin ortaya
çıkması ise; bunların diş dokularına iyi adhezyonu ve adaptasyonu ile
mikrosızıntının minimale indirilmesi şeklinde açıklanabilir. Mikrosızıntıdan başka restoratif maddelerle birlikte görülen pulpa reaksiyonlarının diğer nedeni de restoratif materyalin
biyolojik özelliğidir.
Günümüzde çok az sayıda materyal pulpa açısından inert'dir. Bunların birçoğu toksik ve irrite edici
bileşenleri içerir. Buna ek olarak sertleşme
esnasında meydana gelen kimyasal reaksiyonlarda pulpa üzerinde istenmeyen etkiler yaratabilir.
Kısaca bir dişin restorasyonu öncesinde, esnasında ve sonrasında pulpada değişik dokusal
reaksiyonlar gelişir. Klinisyen; irritasyonun
sebebini araştırıp bunları gidermek için gerekli tedbirleri almalıdır. Aksi takdirde dejenere edici pulpal reaksiyonlar sonucu hassasiyet artabileceği gibi dişin vitaliteside tehlikeye sokulabilir.
AMALGAM VE ALTIN AMALGAM VE ALTIN
DOLGULAR DOLGULAR
Günümüzde kayba uğramış diş dokularının restorasyonu için en çok kullanılan madde amalgamdır. Bu güne kadar yapılan
amalgamla ilgili klinik çalışmaların sonuçlan son derece başarılıdır. En önemli bulgu
marjinal sızıntının azlığıdır. Ayrıca amalgam dolgu ağızda eskidikçe sızıntı olayı da azalır.
Bunun nedeni diş ve restorasyon arasında ki boşluğu dolduran korozyon ürünleridir.
Amalgam ve altın pulpa dokusu için irritan maddeler değildirler. Fakat dolgu yapılırken kondenzasyon basıncı pulpada değişik
reaksiyonlar yapabilmektedir.
ÇİNKO FOSFAT SİMAN ÇİNKO FOSFAT SİMAN
Toz ve likitten oluşan bir materyaldir. Tozun esas kısmını çinko oksit oluşturur. Ayrıca toza magnezyum oksit, silisyum oksit, bizmut
trioksit ilave edilir. Likidi ise alüminyum ve bazen de çinko oksit veya diğer bileşenlerin ilave edildiği ortofosforik asit solüsyonudur.
Simanın kaviteye yerleştirildiği andaki asitliliği fosforik asitin varlığından dolayı
oldukça yüksektir. Karıştırmaya başladıktan
yaklaşık 3 dakika sonra çinko fosfat simanın
pH'ı yaklaşık 2 'dir. Bu pH değeri daha sonra
hızla artarak 24 saat sonra 5,5 daha sonra 48 saat
içinde nötral değere yaklaşır.
Bu bulgulara göre pulpa dokusunun çinko fosfat simanın asidik yapısından zarar
görebilmeleri ilk birkaç saat içinde
gerçekleşmektedir. Fosforik asitin dentin
kanalcıklarına nüfuzu radyoaktif çalışmalarla ortaya konmuştur. Çalışmada radyoaktif
fosforik asitli likit kullanılmış ve bu likitin bazı dişlerde 1.5 mm'den daha derinlere nüfuz
ettiği gösterilmiştir. Ayrıca kron ve köprülerin simantasyonu esnasında oluşan şiddetli
ağrıda tek neden karıştırma esnasında ortaya çıkan serbest asit değil aynı zamanda dentin tübülleri içindeki sıvının ozmotik hareketidir, daha önce belirtildiği gibi basınçta pulpal
hasarın en önemli nedenlerindendir. Bu
nedenle fazla kesim yapılmış ve derin açılmış kavitlerde dentin tübüllerinin ağzı özellikle asidin nüfuzunu engelleyecek koruyucu
materyallerle kapatılmaz ise pulpal
yaralanmaların oluşması kaçınılmaz bir durumdur.
SİLİKAT SİMAN SİLİKAT SİMAN
Uzun yıllar önce kullanılan ancak artık kullanımı yok denecek kadar az bu simanda bir toz likit sistemidir. Toz, asit de
çözülebilen cam olan ince şekilde öğütülmüş bir seramiktir. Likidi ise çinko fosfat simanın likitinden farklılık göstermeyip tek ayrıcalığı daha fazla su içermesidir.
Yapılan çalışmalarda antibakteriyel özelliği üzerinde
durulmuş ancak bu etkinin ilk 48 saat için geçerli olduğu gösterilmiştir, bu etki önceleri fosforik aside bağlanmış daha sonra esas antibakteriyel etkinin salman florun
enzim inhibitörü olduğu ve bakteri hücrelerinin metabolik faaliyetlerini önlediği şeklinde izah edilmiştir.
Silikat simanlarm karıştırma sonrası pH'ları 3'ün
altındadır. Yaklaşık olarak 1 ay sonra bile pH 7'niıı altında seyretmektedir. Bu siman çinko fosfat ve silikofosfat
simanlardan daha asidiktir.
Pulpal yalıtım açısından son derece irritandır ve asla kullanılmaz. ZnOE simanlar pulpayı rahatlatıcı ajanlar için bir standart olarak
kabul edilirken silikat siman da pulpayı irrite edici maddeler için bir standarttır.
Bu siman kullanılacağı vakit pulpayı korumak için gerekli tedbirler alınmalıdır. Bu koruma ZnOE ve kalsiyum hidroksitli bir siman veya kavite lakları ile tüm dentin duvarlarının
örtülmesi şeklindedir. Ancak kavite verniği kullanıldığında minenin simandan flor
alımımın engellememek için bu verniğin dentin ile sınırlı kalması gereklidir. Silikat sunanların kompozit dolguların piyasada
olmadığı, ön grup dişlerin restorasyonunda en yoğun kullanıldığı 1970 ve 1980'li yıllarda klinisyenlerin en çok karşılaştıkları
komplikasyon pulpa nekrozuydu.
ÇİNKO OKSİT ÖJENOL SİMAN ÇİNKO OKSİT ÖJENOL SİMAN
Bu madde isminden anlaşılacağı üzere kısaca çinko oksit ve öjenol
kombinasyonundan oluşmuştur. Diş
hekimliğinde derin kavitelerde örtücü olarak geçici dolgu materyali olarak ve kron köprü restorasyonların geçici
simantasyonunda kullanılan bir
materyaldir. Klinik şartlarda sertleşen simandaki serbest öjenolün varlığı
Özellikle derin kavitelerde pulpa
üzerinde rahatlatıcı ve sedatif etki
yaratır.
Ayrıca kenar sızıntısına karşı direnci klasik kitaplarda çok başarılı olarak gösterilmiştir.
Buna karşın kendi, kliniğimizde yaptığımız birçok çalışmada geçici dolgu materyalleri içinde çinko fosfat simandan sonra en fazla sızıntı ZnOE simanda gözlenmiştir. Ancak pulpa üzerindeki sedatif etkisine karşın direkt olarak pulpa üzerine
yerleştirildiğinde bu madde pulpa
dokusunda irritasyon yaratmakta ve kronik iltihabi reaksiyonlara neden olabilmektedir Ayrıca öjenol potansiyel olarak allerjen bir maddedir. Pulpa perforasyonlarında tamir dentini oluşumunu sağladığı ise
tartışmalıdır. Avantajları yanına düşük
dayanıklılık, abrazyona karşı düşük direnç, ağız sıvılarında eriyebilirlik ve düşük
antikaryojenik aktivite ise bu materyalin
dezavantajlarını teşkil eder.
KALSİYUM HİDROKSİT ŞELAT KALSİYUM HİDROKSİT ŞELAT
SİMANLAR SİMANLAR
Kalsiyum hidroksit hala günümüzde en ideal pulpa kapaklama materyali olarak kullanılmaktadır. Bunun yüksek alkali bir pH'a sahip olmasıyla ortaya koyar.
Ayrıca yüksek bir antibakteriyel özelliğe de sahiptir.
Kalsiyum hidroksit ile salisilat esterler arasında
sertleşme reaksiyonu sağlanarak fenolat esaslı simanlar elde edilmiştir. Piyasadaki ticari isimleri Life, dycle,
calic. . vs olan preperatlar aslen kalsiyum fenolat simanlardır. Özellikle kalsiyum hidroksit iyonları
saldığından yumuşamış dentinin remineralizasyonunada yardımcı olurlar. Ayrıca pulpa perforasyonlarında pulpa kapaklama materyali olarak kullanımı tamir dentini
oluşumunu stimüle ederler. Kavite örtücü olarak derin dentin kavitelerinde kullanılarak, kaide materyali olarak kullanılan örneğin çinko fosfat simanın asidik özelliğini nötralize ederek pulpaya olan olumsuzluk etkilerini
elimine etmeye çalışırlar.
ÇİNKO POLİKARBOKSİLAT ÇİNKO POLİKARBOKSİLAT
SİMAN SİMAN
Bu materyal çinko oksit öjenol simanın olumlu biyolojik özellikleriyle adezyon özelliği yüksek fosfat simanların dayanıklılıklarının ortaya konulması için geliştirilmiştir.
1960’lı yıllardan günümüze kadar bu simanlar
üzerinde çok çalışma yapılmış ve geliştirilmiştir. Kaide materyalinden çok kron ve köprülerin simantasyonu amacı ile kullanılmışlardır. Toz ve likitten oluşan bir sistemdir. Tozu çinko fosfat siman ile aynıdır. Likiti ise poliakrilik asit ile kopolimerlerin sıvı çözeltisidir. Likitin pH'ı yaklaşık 1. 7'dir. Ancak likit toz ile karıştırıldığında hızla nötr hale gelir. Dolayısıyla karışımın pH'ı
sertleşme reaksiyonu ilerledikçe artış gösterir. Bu simanın yüksek asiditesine rağmen pulpada minimal dokusal reaksiyonlar gösterir. Başlangıçta benzer pH değerlerine sahip olmasına karşın çinkofosfat
simandan farklı olarak pulpada irritasyon yaratmaması bu konuda çeşitli teoriler üretilmesine neden olmuştur.
Karıştırma esnasında hızla nötral pH'a ulaşması.
Poliakrilik asit molekülünün büyük olması veya protein ile kompleks bir yapı oluşturma eğilimi muhtemelen dentin tübüllerine olan
difüzyonunu engellemektedir.
Bu siman dentin tübülleri içindeki dentinal sıvının hareketine en az düzeyde imkân
vermektedir. Bu simanların popularitisindeki en büyük faktör pulpaya gösterdiği mükemmel biyouyumluluktur. Kaide materyali veya
yapıştırma simanı olarak kullanıldığında ihmal edilebilecek kadar bir postoperatif hassasiyete neden olur.
CAM İYONOMER SİMANLAR CAM İYONOMER SİMANLAR
İlk kez 1972 yılında Wilson ve Kent tarafından silikat simanların, kompozit rezinlerin ve polikarboksilat
simanların en İyi özelliklerinin birleştirilmesi amaçlanarak üretilmişlerdir. Yarı şeffaf görünüşü ve yapışma
özelliğinden dolayı ilk olarak ön dişlerin restorasyonu
amacı ile geliştirilmişlerdir. Günümüzde CİS polikarboksilat simanlar gibi mine ve dentine fizikokimyasal olarak
bağlanabilen yegane dolgu maddesidir. Bu siman yapıştırma, kaide ve daimi restorasyon amacı ile
geliştirilmiş tipleri mevcuttur. Yapıştırma maddesi olarak kullanımı durumunda ClS'ın biyolojik açıdan uyumlu bir madde olduğu gösterilmiştir. Direkt pulpa dokusu üzerine konulmadığı sürece herhangi bir pulpa koruyucu maddenin kullanılması gerekmemektedir. Ancak bazı çalışmalarda
CIS, ZnOE ve silikat siman ile kıyaslanmış ve en fazla reaksiyon silikat simanda gözlenirken, en az reaksiyon ZnOE'de tespit edilmiştir. CIS ise orta derecede pulpal reaksiyon oluşturmuştur.
KAVİTE KAPLAYICILARI KAVİTE KAPLAYICILARI
Diş pulpası, çürük ve kavite hazırlanması
esnasında çeşitli sebeplerden dolayı görmüş
olabilir. Ayrıca daimi restoratif maddelerin fiziksel ve kimyasal özelliklerinden dolayı irritasyon
meydana gelebilir ki bu durum mevcut sorunlara yenilerini katabilir. Restoratif maddelerden dolayı meydana gelen irritasyonlar çeşitli sebeplerden kaynaklanabilir. Özellikle metalik restorasyonlar mükemmel termal iletkenler olduğundan sıcak
veya soğuk gıda ve içecekler pulpada şok meydana getirebilir. Fosforik asit içeren simanlar(Çinko
fosfat, silikat, silikofosfat. . vs. ) ve rezin içerikli materyaller kimyasal irritasyon oluşturabilir. Ayrıca tüm restoratif materyallerin mikrosızıntı yolu ile ek bir irritasyon kaynağı oluşturduğu bilinmektedir.
Pulpayı bu tip sorunlara karşı korumak amacı ile restoratif
materyallerin altnda hatta bazı kaide maddelerinin altında kavite vernikleri ve örtücüleri kullanılır. Bu kavite
kaplayıcıları termal değişikliklere
fazlaca olmasa bile dişe veya kaviteye yerleştirilen maddelerin irritanlara ve marjinal sızıntıya karşı bir koruyucu oluşturmalarının yanında doku dostu maddeler olarak pulpanın sağlığına tekrar kavuşması yönünde etkileri
vardır. Copal verniğin 6 ay boyunca dentin geçirgenliğini %70 oranında azalttığı ve sızıntı miktarını
düşürdüğü gösterilmiştir.
Teknik olarak kavite vernikleri ve örtücüleri kavite kaplama maddeleri olarak
isimlendirilirler. Çünkü her ikisinin de hazırlanan kaviteyi veya kesilmiş diş yapısını örtücü özelliği vardır. Bu maddeler 2 gruba ayrılır:
1- Kavite verniği: Aseton, kloroform ve eter gibi organik çözücüler içinde çözünmüş kopal rezin ve sentetik rezin gibi doğal reçinelerdir.
2- Kavite Örtücüleri: Doğal veya sentetik rezin çözeltileri içinde dağılmış olan kalsiyum
hidroksit veya çinkooksittir. Daha Önce bahsedilmiş olan kalsiyum hidroksit şelat simanlar tipik bir kavite örtücüsüdürler.
Hem kavite vernikleri hemde örtücüler hazırlanan kavite üzerine kolaylıkla
sürülebilen sıvı şeklinde formüle
edilmişlerdir. Çözücü uçunca alttaki dentin dokusunu koruyan bir film tabakası meydana gelir.
Bu materyaller pulpa üzerinde hemen hemen hiçbir irritasyon özelliği
taşımamaktadırlar. Aksine pulpayı zararlı etkilerden korumak amacı ile imal
edilmişlerdir.
RESTORATİF REZİNLER RESTORATİF REZİNLER
Bu materyaller doldurucusuz ve dolduruculu kompozit
rezinler diye 2 ana gruba ayrılır. Günümüzde restoratif diş hekimliğinde daha çok dolduruculu kompozit rezinler
kullanılmaktadır. Her iki tip restoratif rezinlerde çürük dişlerin restorasyonlarında kullanılan tüm maddeler gibi istenmeyen pulpal reaksiyonlar meydana getirirler. Uzun yıllar boyunca kompozitlerin polimerizasyonu sonucu kalan artık monomerin pulpa için son derece toksik olduğu
düşünülmüştür. Bu toksik bileşenler korumasız kavitelerde iltihabi değişimin ve nekrozun direkt nedeni olarak
görülmüştür. Son yıllarda bu görüş fazlaca kabul
görmemektedir. Daha çok bakteri ve bakteri ürünlerinin dolgu-diş arasındaki sızıntı bölgesinden pulpal
reaksiyonlara neden olduğu iddia edilmektedir. Ancak pulpa dokusunda ki hasarın derecesi materyaller
üzerindeki yapısal gelişmeler ve özellikle kenar sızıntısını azaltan doldurma tekniklerindeki ilerlemeler sayesinde oldukça azalmıştır..
Restoratif rezinler pulpada hasar
oluşturduğundan dolayı özellikle derin kavite preperasyonlarında tüm dentin duvarlarının özellikle pulpal duvarın biyolojik uyumlu bir kavite örtücüsü
(kalsiyum hidroksit içerikli olanları tercih edilir.) ile korunması tavsiye edilir. ZnOE içerikli siman veya örtücüler ile kavite
vernikleri polimerizasyonu engellediğinden dolayı kullanılmamaları gerekir. Çünkü
Öjenol ve kavite verniklerin deki çözücü ara yüzeydeki rezinin yumuşamasına neden
olur.
Restoratif rezinlerin uygulanması esnasında
asitleme işlemi yapılmaktadır. Bu asitleme işlemi çok önemlidir. İşlem esnasında asit eğer dentin dokusuna temas ettirilirse pulpada istenmeyen reaksiyonlar gelişir. Birçok çalışma ile asitlerin direkt dentine uygulanması (fosforik asit, sitrik asit) sonucu pulpa dokusunda reaksiyonlar
oluşturmadığı iddia edilse de smear tabakasının kaldırılması işleminin dentin sıvısının akışını
önemli ölçüde değiştirerek sinirlerin uyarıldığı vede bakterilerin dentin kanalcıkları içine daha kuvvetli bir şekilde infiltrasyonuna neden olmaktadır. Gene yapılan bir başka çalışmada kompozitler için açılan kavitede %30'luk fosforik asit dentin yüzeyine
sürülmüş ve 1 dakika beklediğinde pulpada şiddetli reaksiyonlar oluştuğu gözlenmiştir.
SONUÇ SONUÇ
Genellikle daha önceden üzerinde tamir dentini oluşmuş pulpa dokusu yapılacak olan restoratif işlemlere karşı daha az reaksiyon gösterir.
Ancak pratikte önceden tamir dentinin uyarma
olanağı bulunmamaktadır. Dolgu veya kron yapılacak dişler daha önce tamir dentini oluşmadığından
kimyasal duyarlıdır. Çünkü dentin kanalcıkları açıktır.
Taze kesilen dentin dokusu mutlaka kavite kaplayıcılar ile örtülmeli ve kavitelere kaide materyalleri konulmalıdır.
Gerçi pulpanın üzerindeki 2mm kalınlığındaki dentin tabakasının pulpayı korumak için yeterli olduğu
bildirilmemişse de amalgam dolgunun basınçla kaviteye konması siman ve rezin esaslı dolgu maddelerinin kimyasal etkileri bu savunma tabakasını aşabilmektedir..