• Sonuç bulunamadı

RESTORASYON RESTORASYON İŞLEMLERİ VE İŞLEMLERİ VE MATERYALLERİNİN MATERYALLERİNİN PULPAPULPAYAYA ETKİLERİETKİLERİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "RESTORASYON RESTORASYON İŞLEMLERİ VE İŞLEMLERİ VE MATERYALLERİNİN MATERYALLERİNİN PULPAPULPAYAYA ETKİLERİETKİLERİ"

Copied!
37
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

RESTORASYON RESTORASYON

İŞLEMLERİ VE İŞLEMLERİ VE

MATERYALLERİNİN MATERYALLERİNİN

PULPA

PULPA YA YA ETKİLERİ ETKİLERİ

Prof. Dr. Feridun Şaklar

(2)

Pulpanın canlı olduğu dişlerde,

kavite preperasyonu, diş kesimi gibi işlemlere ve uygulanan restorasyon maddelerine karşı her zaman

değişik düzeyde reaksiyon gelişir.

Reaksiyonlar irritasyonun şiddetine bağlı olarak odontoblast

tabakasında hücreden fakir (weil)

tabakasında ve hücreden zengin

tabakalarda gelişebilir.

(3)

Pulpa reaksiyonlarının başlaması ve kaybolması:

1-Akut safha:

Lökosit infiltrasyonu

Odontoblastların kaybı

Abse oluşumu

Pulpitis

2-İyileşme safhası:

Odontoblastların rejenerasyonu

Tamir dentini oluşumu

(4)

DENTAL RESTORATİF DENTAL RESTORATİF

İŞLEMLERDE PULPA HASARI İŞLEMLERDE PULPA HASARI

Kavite açımı veya diş kesimi işlemleri esnasındaki mekanik preparasyonla,

Tedavi ve restorasyon için kullanılan dental materyallerin potansiyel

toksik tesirleriyle,

Diş yapılarına zayıf uyum gösteren

restorasyonların kenarlarından oral

bakteri veya ürünlerinin sızmasıyla

oluşmaktadır.

(5)

KALAN DENTİN

KALAN DENTİN KALINLIĞI KALINLIĞI

Restorasyon işlemlerinde, kavite tabanı veya kesimin son hududu ile pulpa dokusunun

tabana olan en yakın noktası arasındaki

dentin dokusuna kalan dentin kalınlığı denir.

Kalan dentin kalınlığı, dişin hacimsel

büyüklüğüne göre değişiklik gösterebilir.

Hacmi küçük olan bir dişte küçük bir kavite açılsa bile, hacmi büyük olan bir dişte açılan büyük bir kavite ile kıyaslandığında taban

pulpa dokusuna yakın olabilir. Diş gövdesinin şekline göre de kalan dentin kalınlığı

değişiklikler gösterebilir.

(6)

Genellikle 2 mm'lik kalan dentin

kalınlığının operatif işlemlere ve restoratif materyallere karşı pulpayı korumak için

yeterli olduğu yapılan histolojik çalışmalarda gösterilmiştir. Ancak

özellikle süt dişlerinde ve ön grup dişlerde toplam dentin kalınlığı 2.5 mm'yi

geçmemektedir. İşte bu nedenle 2 mm'lik bu mesafe, kritik bir mesafedir. Yine

yapılmış histopatolojik çalışmalarda 2 mm kalınlığındaki primer dentine rağmen

özellikle kompozit dolguların bu mesafeyi geçip pulpa dokusunu etkileyebildikleri gösterilmiştir. Kalan dentin kalınlığı

azaldıkça pulpa dokusundaki reaksiyonun

şiddeti de o oranda artar.

(7)

Yapılan bir çalışmada 0,5 mm kalınlığında dentin materyalinin toksisite düzeyini %75, 1 mm kalınlığındaki dentinin ise %90

azalttığı gösterilmiştir. Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta vardır, o da

pulpal reaksiyonların taze kesilmiş dentin dokusu altında geliştiğidir. Tamir dentini veya irregüller dentin altında oluşmaz.

Operatif işlemler dediğimizde kavite açmak ve protetik amaçla kron yapılacak dişlerin kesilmesi anlaşılır. Genellikle diş

kesimlerinde pulpa üzerinde 2 mm'den fazla dentin dokusu kalabilir. Yalnızca

çapraşık dişleri düzeltmek için yapılan fazla

kron kesimlerinde derin dentin kavitesi gibi

pulpaya yaklaşılabilinir.

(8)

DİŞ KESİMİ VE KAVİTE DİŞ KESİMİ VE KAVİTE PREPERASYONLARININ PREPERASYONLARININ

PULPAYA ETKİLERİ PULPAYA ETKİLERİ

Diş kesimi işlemlerine karşı pulpada bazı reaksiyonlar gelişir. Yukarıda

belirtildiği gibi diş kesimi esnasında 2 mm dentin kalınlığına ulaşıldığında

pulpa reaksiyonları başlar ve kalan

dentin kalınlığı azaldıkça reaksiyon

şiddetinde artış gözlenir.

(9)

Diş kesimi sırasında kullanılan aletlerin

devirleri, su veya hava ile soğutulmaları pulpa reaksiyonlarının derecesini etkiler. Örneğin

kalan dentin kalınlığı 1,1 mm olduğu ve 20 bin devirle çalışan su ile soğutulan aletlerin

pulpada etki yaptığı, odontoblast hücrelerinin çoğunun dentin kanallarının içine doğru yer değiştirdikleri bir çalışmada gösterilmiştir.

Gene bu konuda yapılan çalışmalar ile yüksek devirli turlar (50–400 bin) kullanılarak yapılan diş kesimlerinde dişlerin yarısından çoğunda odontoblast tabakası, weil tabakası ve

hücreden zengin tabaka gibi pulpanın yüzeyel

tabakalarında ciddi bir iltahabi enflamasyona

rastlanmazken, gözlenen lökosit infitrasyonu

ise hafif pulpa reaksiyonunun belirtisi olarak

yorumlanmıştır.

(10)

Kavite preparasyonu da pulpa dokusunda travmatik bir etki yaratmaktadır. Kavitenin

açılması sırasında basınç, vibrasyon ve ısı gibi 3 önemli etken dentin yolu ile pulpa dokusuna

iletilmektedir. Dikkatli çalışılmadığı takdirde bu 3 etkenden bir tanesi bile pulpa sınırında histolojik görünümü değiştirebilmektedir. Kavite

preparasyonunda yüksek devirli hava ve su

soğutmalı turların kullanılması suyun ise mümkün olduğunca ılık olması pulpa reaksiyonların en aza indirmektedir. Ayrıca kavitenin çok kuvvetli hava ile kurutulmaması gerektiği belirtilmiştir. Çünkü kuvvetli hava dentin sıvısının kaybına ve dentinin kurumasına yol açabilmektedir. Bu durum çok

sayıda odontoblast çekirdeklerinin dentin tübülleri içine göç etmesine neden olur. Kavite açarken

oluşan ısı, devir ve hava-su soğutması ile elimine edilse bile el ile yapılan basıncın pulpadaki

reaksiyonunun şiddetine oldukça fazla etki ettiği gösterilmiştir. Basınç nedeni ile özellikle derin

dentin kavitelerinde pulpadaki reaksiyonun şiddeti oldukça fazla olmaktadır.

(11)

RESTORATİF MATERYALLERE RESTORATİF MATERYALLERE

PULPANIN REAKSİYONLARI PULPANIN REAKSİYONLARI

Ağızda ve özellikle dişler üzerinde kullanılacak olan materyallerin belirli biyolojik özelliklerinin bilinmesi gerekmekledir. Eğer bir materyal pulpa ve yumuşak dokularda istenmeyen reaksiyonlar oluşturuyorsa bu maddenin diğer özelliklerinin fazlaca önemi kalmaz.

Günümüzde dentin adheziv bonding sistemli bazı restoratif materyaller ve bazı simanlar (Polikarboksilat. CIS)

haricinde geleneksel restoratif materyallerin hiç biri diş dokularına tam bir adezyon göstermez. Kısaca restoratif materyal ile hazırlanan kavite duvarları arasında mikro boşluklar bulunur. Bugüne kadar otoradyografi tekniği, boya tekniği, bakteriyolojik teknik, elektron mikroskop teknikleri gibi teknikler kullanılarak oral sıvıların ve debrisin dolgu ve kavite duvarına kolayca sızdığı

gösterilmiştir. Bu olaya mikrosızıntı denir. Mikrosızıntı miktarı çok ise kavite duvarı ve hatta dentin tübülleri içinde bakteriler kolayca üreyebilir. İşte bu bakteriyel

popülasyon ve bunların toksinleri dentin tübülleri vasıtası ile pulpada değişik irritasyonlar yaratabilmektedir.

(12)

Mikrosızıntının oluşum Mikrosızıntının oluşum nedenlerinden bazıları:

nedenlerinden bazıları:

Restoratif materyallerin termal Restoratif materyallerin termal ekspansiyon ve kontraksiyon

ekspansiyon ve kontraksiyon

katsayılarının diş yapılarından fazla katsayılarının diş yapılarından fazla

olduğundan ısıdaki anı düşmelerde olduğundan ısıdaki anı düşmelerde

kontraksiyon boşluklarının olması, kontraksiyon boşluklarının olması,

Diş yapılarında çiğneme kuvvetleri Diş yapılarında çiğneme kuvvetleri ile oluşturulan elastik deformasyon, ile oluşturulan elastik deformasyon,

Hekimin restoratif işlemler Hekimin restoratif işlemler

esnasındaki maniplasyon yeteneği

esnasındaki maniplasyon yeteneği

(13)

Mikrosızıntı ile oluşan pulpal

reaksiyonunun en erken belirtisi işlemlerden sonra ortaya çıkan postoperatif hassasiyettir. Belirli

materyaller ve teknikler ile daha az postoperatif hassasiyetin ortaya

çıkması ise; bunların diş dokularına iyi adhezyonu ve adaptasyonu ile

mikrosızıntının minimale indirilmesi şeklinde açıklanabilir. Mikrosızıntıdan başka restoratif maddelerle birlikte görülen pulpa reaksiyonlarının diğer nedeni de restoratif materyalin

biyolojik özelliğidir.

(14)

Günümüzde çok az sayıda materyal pulpa açısından inert'dir. Bunların birçoğu toksik ve irrite edici

bileşenleri içerir. Buna ek olarak sertleşme

esnasında meydana gelen kimyasal reaksiyonlarda pulpa üzerinde istenmeyen etkiler yaratabilir.

Kısaca bir dişin restorasyonu öncesinde, esnasında ve sonrasında pulpada değişik dokusal

reaksiyonlar gelişir. Klinisyen; irritasyonun

sebebini araştırıp bunları gidermek için gerekli tedbirleri almalıdır. Aksi takdirde dejenere edici pulpal reaksiyonlar sonucu hassasiyet artabileceği gibi dişin vitaliteside tehlikeye sokulabilir.

(15)

AMALGAM VE ALTIN AMALGAM VE ALTIN

DOLGULAR DOLGULAR

Günümüzde kayba uğramış diş dokularının restorasyonu için en çok kullanılan madde amalgamdır. Bu güne kadar yapılan

amalgamla ilgili klinik çalışmaların sonuçlan son derece başarılıdır. En önemli bulgu

marjinal sızıntının azlığıdır. Ayrıca amalgam dolgu ağızda eskidikçe sızıntı olayı da azalır.

Bunun nedeni diş ve restorasyon arasında ki boşluğu dolduran korozyon ürünleridir.

Amalgam ve altın pulpa dokusu için irritan maddeler değildirler. Fakat dolgu yapılırken kondenzasyon basıncı pulpada değişik

reaksiyonlar yapabilmektedir.

(16)

ÇİNKO FOSFAT SİMAN ÇİNKO FOSFAT SİMAN

Toz ve likitten oluşan bir materyaldir. Tozun esas kısmını çinko oksit oluşturur. Ayrıca toza magnezyum oksit, silisyum oksit, bizmut

trioksit ilave edilir. Likidi ise alüminyum ve bazen de çinko oksit veya diğer bileşenlerin ilave edildiği ortofosforik asit solüsyonudur.

Simanın kaviteye yerleştirildiği andaki asitliliği fosforik asitin varlığından dolayı

oldukça yüksektir. Karıştırmaya başladıktan

yaklaşık 3 dakika sonra çinko fosfat simanın

pH'ı yaklaşık 2 'dir. Bu pH değeri daha sonra

hızla artarak 24 saat sonra 5,5 daha sonra 48 saat

içinde nötral değere yaklaşır.

(17)

Bu bulgulara göre pulpa dokusunun çinko fosfat simanın asidik yapısından zarar

görebilmeleri ilk birkaç saat içinde

gerçekleşmektedir. Fosforik asitin dentin

kanalcıklarına nüfuzu radyoaktif çalışmalarla ortaya konmuştur. Çalışmada radyoaktif

fosforik asitli likit kullanılmış ve bu likitin bazı dişlerde 1.5 mm'den daha derinlere nüfuz

ettiği gösterilmiştir. Ayrıca kron ve köprülerin simantasyonu esnasında oluşan şiddetli

ağrıda tek neden karıştırma esnasında ortaya çıkan serbest asit değil aynı zamanda dentin tübülleri içindeki sıvının ozmotik hareketidir, daha önce belirtildiği gibi basınçta pulpal

hasarın en önemli nedenlerindendir. Bu

nedenle fazla kesim yapılmış ve derin açılmış kavitlerde dentin tübüllerinin ağzı özellikle asidin nüfuzunu engelleyecek koruyucu

materyallerle kapatılmaz ise pulpal

yaralanmaların oluşması kaçınılmaz bir durumdur.

(18)
(19)
(20)

SİLİKAT SİMAN SİLİKAT SİMAN

Uzun yıllar önce kullanılan ancak artık kullanımı yok denecek kadar az bu simanda bir toz likit sistemidir. Toz, asit de

çözülebilen cam olan ince şekilde öğütülmüş bir seramiktir. Likidi ise çinko fosfat simanın likitinden farklılık göstermeyip tek ayrıcalığı daha fazla su içermesidir.

Yapılan çalışmalarda antibakteriyel özelliği üzerinde

durulmuş ancak bu etkinin ilk 48 saat için geçerli olduğu gösterilmiştir, bu etki önceleri fosforik aside bağlanmış daha sonra esas antibakteriyel etkinin salman florun

enzim inhibitörü olduğu ve bakteri hücrelerinin metabolik faaliyetlerini önlediği şeklinde izah edilmiştir.

Silikat simanlarm karıştırma sonrası pH'ları 3'ün

altındadır. Yaklaşık olarak 1 ay sonra bile pH 7'niıı altında seyretmektedir. Bu siman çinko fosfat ve silikofosfat

simanlardan daha asidiktir.

(21)

Pulpal yalıtım açısından son derece irritandır ve asla kullanılmaz. ZnOE simanlar pulpayı rahatlatıcı ajanlar için bir standart olarak

kabul edilirken silikat siman da pulpayı irrite edici maddeler için bir standarttır.

Bu siman kullanılacağı vakit pulpayı korumak için gerekli tedbirler alınmalıdır. Bu koruma ZnOE ve kalsiyum hidroksitli bir siman veya kavite lakları ile tüm dentin duvarlarının

örtülmesi şeklindedir. Ancak kavite verniği kullanıldığında minenin simandan flor

alımımın engellememek için bu verniğin dentin ile sınırlı kalması gereklidir. Silikat sunanların kompozit dolguların piyasada

olmadığı, ön grup dişlerin restorasyonunda en yoğun kullanıldığı 1970 ve 1980'li yıllarda klinisyenlerin en çok karşılaştıkları

komplikasyon pulpa nekrozuydu.

(22)

ÇİNKO OKSİT ÖJENOL SİMAN ÇİNKO OKSİT ÖJENOL SİMAN

Bu madde isminden anlaşılacağı üzere kısaca çinko oksit ve öjenol

kombinasyonundan oluşmuştur. Diş

hekimliğinde derin kavitelerde örtücü olarak geçici dolgu materyali olarak ve kron köprü restorasyonların geçici

simantasyonunda kullanılan bir

materyaldir. Klinik şartlarda sertleşen simandaki serbest öjenolün varlığı

Özellikle derin kavitelerde pulpa

üzerinde rahatlatıcı ve sedatif etki

yaratır.

(23)

Ayrıca kenar sızıntısına karşı direnci klasik kitaplarda çok başarılı olarak gösterilmiştir.

Buna karşın kendi, kliniğimizde yaptığımız birçok çalışmada geçici dolgu materyalleri içinde çinko fosfat simandan sonra en fazla sızıntı ZnOE simanda gözlenmiştir. Ancak pulpa üzerindeki sedatif etkisine karşın direkt olarak pulpa üzerine

yerleştirildiğinde bu madde pulpa

dokusunda irritasyon yaratmakta ve kronik iltihabi reaksiyonlara neden olabilmektedir Ayrıca öjenol potansiyel olarak allerjen bir maddedir. Pulpa perforasyonlarında tamir dentini oluşumunu sağladığı ise

tartışmalıdır. Avantajları yanına düşük

dayanıklılık, abrazyona karşı düşük direnç, ağız sıvılarında eriyebilirlik ve düşük

antikaryojenik aktivite ise bu materyalin

dezavantajlarını teşkil eder.

(24)
(25)

KALSİYUM HİDROKSİT ŞELAT KALSİYUM HİDROKSİT ŞELAT

SİMANLAR SİMANLAR

Kalsiyum hidroksit hala günümüzde en ideal pulpa kapaklama materyali olarak kullanılmaktadır. Bunun yüksek alkali bir pH'a sahip olmasıyla ortaya koyar.

Ayrıca yüksek bir antibakteriyel özelliğe de sahiptir.

Kalsiyum hidroksit ile salisilat esterler arasında

sertleşme reaksiyonu sağlanarak fenolat esaslı simanlar elde edilmiştir. Piyasadaki ticari isimleri Life, dycle,

calic. . vs olan preperatlar aslen kalsiyum fenolat simanlardır. Özellikle kalsiyum hidroksit iyonları

saldığından yumuşamış dentinin remineralizasyonunada yardımcı olurlar. Ayrıca pulpa perforasyonlarında pulpa kapaklama materyali olarak kullanımı tamir dentini

oluşumunu stimüle ederler. Kavite örtücü olarak derin dentin kavitelerinde kullanılarak, kaide materyali olarak kullanılan örneğin çinko fosfat simanın asidik özelliğini nötralize ederek pulpaya olan olumsuzluk etkilerini

elimine etmeye çalışırlar.

(26)

ÇİNKO POLİKARBOKSİLAT ÇİNKO POLİKARBOKSİLAT

SİMAN SİMAN

Bu materyal çinko oksit öjenol simanın olumlu biyolojik özellikleriyle adezyon özelliği yüksek fosfat simanların dayanıklılıklarının ortaya konulması için geliştirilmiştir.

1960’lı yıllardan günümüze kadar bu simanlar

üzerinde çok çalışma yapılmış ve geliştirilmiştir. Kaide materyalinden çok kron ve köprülerin simantasyonu amacı ile kullanılmışlardır. Toz ve likitten oluşan bir sistemdir. Tozu çinko fosfat siman ile aynıdır. Likiti ise poliakrilik asit ile kopolimerlerin sıvı çözeltisidir. Likitin pH'ı yaklaşık 1. 7'dir. Ancak likit toz ile karıştırıldığında hızla nötr hale gelir. Dolayısıyla karışımın pH'ı

sertleşme reaksiyonu ilerledikçe artış gösterir. Bu simanın yüksek asiditesine rağmen pulpada minimal dokusal reaksiyonlar gösterir. Başlangıçta benzer pH değerlerine sahip olmasına karşın çinkofosfat

simandan farklı olarak pulpada irritasyon yaratmaması bu konuda çeşitli teoriler üretilmesine neden olmuştur.

(27)

Karıştırma esnasında hızla nötral pH'a ulaşması.

Poliakrilik asit molekülünün büyük olması veya protein ile kompleks bir yapı oluşturma eğilimi muhtemelen dentin tübüllerine olan

difüzyonunu engellemektedir.

Bu siman dentin tübülleri içindeki dentinal sıvının hareketine en az düzeyde imkân

vermektedir. Bu simanların popularitisindeki en büyük faktör pulpaya gösterdiği mükemmel biyouyumluluktur. Kaide materyali veya

yapıştırma simanı olarak kullanıldığında ihmal edilebilecek kadar bir postoperatif hassasiyete neden olur.

(28)

CAM İYONOMER SİMANLAR CAM İYONOMER SİMANLAR

İlk kez 1972 yılında Wilson ve Kent tarafından silikat simanların, kompozit rezinlerin ve polikarboksilat

simanların en İyi özelliklerinin birleştirilmesi amaçlanarak üretilmişlerdir. Yarı şeffaf görünüşü ve yapışma

özelliğinden dolayı ilk olarak ön dişlerin restorasyonu

amacı ile geliştirilmişlerdir. Günümüzde CİS polikarboksilat simanlar gibi mine ve dentine fizikokimyasal olarak

bağlanabilen yegane dolgu maddesidir. Bu siman yapıştırma, kaide ve daimi restorasyon amacı ile

geliştirilmiş tipleri mevcuttur. Yapıştırma maddesi olarak kullanımı durumunda ClS'ın biyolojik açıdan uyumlu bir madde olduğu gösterilmiştir. Direkt pulpa dokusu üzerine konulmadığı sürece herhangi bir pulpa koruyucu maddenin kullanılması gerekmemektedir. Ancak bazı çalışmalarda

CIS, ZnOE ve silikat siman ile kıyaslanmış ve en fazla reaksiyon silikat simanda gözlenirken, en az reaksiyon ZnOE'de tespit edilmiştir. CIS ise orta derecede pulpal reaksiyon oluşturmuştur.

(29)
(30)

KAVİTE KAPLAYICILARI KAVİTE KAPLAYICILARI

Diş pulpası, çürük ve kavite hazırlanması

esnasında çeşitli sebeplerden dolayı görmüş

olabilir. Ayrıca daimi restoratif maddelerin fiziksel ve kimyasal özelliklerinden dolayı irritasyon

meydana gelebilir ki bu durum mevcut sorunlara yenilerini katabilir. Restoratif maddelerden dolayı meydana gelen irritasyonlar çeşitli sebeplerden kaynaklanabilir. Özellikle metalik restorasyonlar mükemmel termal iletkenler olduğundan sıcak

veya soğuk gıda ve içecekler pulpada şok meydana getirebilir. Fosforik asit içeren simanlar(Çinko

fosfat, silikat, silikofosfat. . vs. ) ve rezin içerikli materyaller kimyasal irritasyon oluşturabilir. Ayrıca tüm restoratif materyallerin mikrosızıntı yolu ile ek bir irritasyon kaynağı oluşturduğu bilinmektedir.

(31)

Pulpayı bu tip sorunlara karşı korumak amacı ile restoratif

materyallerin altnda hatta bazı kaide maddelerinin altında kavite vernikleri ve örtücüleri kullanılır. Bu kavite

kaplayıcıları termal değişikliklere

fazlaca olmasa bile dişe veya kaviteye yerleştirilen maddelerin irritanlara ve marjinal sızıntıya karşı bir koruyucu oluşturmalarının yanında doku dostu maddeler olarak pulpanın sağlığına tekrar kavuşması yönünde etkileri

vardır. Copal verniğin 6 ay boyunca dentin geçirgenliğini %70 oranında azalttığı ve sızıntı miktarını

düşürdüğü gösterilmiştir.

(32)

Teknik olarak kavite vernikleri ve örtücüleri kavite kaplama maddeleri olarak

isimlendirilirler. Çünkü her ikisinin de hazırlanan kaviteyi veya kesilmiş diş yapısını örtücü özelliği vardır. Bu maddeler 2 gruba ayrılır:

1- Kavite verniği: Aseton, kloroform ve eter gibi organik çözücüler içinde çözünmüş kopal rezin ve sentetik rezin gibi doğal reçinelerdir.

2- Kavite Örtücüleri: Doğal veya sentetik rezin çözeltileri içinde dağılmış olan kalsiyum

hidroksit veya çinkooksittir. Daha Önce bahsedilmiş olan kalsiyum hidroksit şelat simanlar tipik bir kavite örtücüsüdürler.

(33)

Hem kavite vernikleri hemde örtücüler hazırlanan kavite üzerine kolaylıkla

sürülebilen sıvı şeklinde formüle

edilmişlerdir. Çözücü uçunca alttaki dentin dokusunu koruyan bir film tabakası meydana gelir.

Bu materyaller pulpa üzerinde hemen hemen hiçbir irritasyon özelliği

taşımamaktadırlar. Aksine pulpayı zararlı etkilerden korumak amacı ile imal

edilmişlerdir.

(34)

RESTORATİF REZİNLER RESTORATİF REZİNLER

Bu materyaller doldurucusuz ve dolduruculu kompozit

rezinler diye 2 ana gruba ayrılır. Günümüzde restoratif diş hekimliğinde daha çok dolduruculu kompozit rezinler

kullanılmaktadır. Her iki tip restoratif rezinlerde çürük dişlerin restorasyonlarında kullanılan tüm maddeler gibi istenmeyen pulpal reaksiyonlar meydana getirirler. Uzun yıllar boyunca kompozitlerin polimerizasyonu sonucu kalan artık monomerin pulpa için son derece toksik olduğu

düşünülmüştür. Bu toksik bileşenler korumasız kavitelerde iltihabi değişimin ve nekrozun direkt nedeni olarak

görülmüştür. Son yıllarda bu görüş fazlaca kabul

görmemektedir. Daha çok bakteri ve bakteri ürünlerinin dolgu-diş arasındaki sızıntı bölgesinden pulpal

reaksiyonlara neden olduğu iddia edilmektedir. Ancak pulpa dokusunda ki hasarın derecesi materyaller

üzerindeki yapısal gelişmeler ve özellikle kenar sızıntısını azaltan doldurma tekniklerindeki ilerlemeler sayesinde oldukça azalmıştır..

(35)

Restoratif rezinler pulpada hasar

oluşturduğundan dolayı özellikle derin kavite preperasyonlarında tüm dentin duvarlarının özellikle pulpal duvarın biyolojik uyumlu bir kavite örtücüsü

(kalsiyum hidroksit içerikli olanları tercih edilir.) ile korunması tavsiye edilir. ZnOE içerikli siman veya örtücüler ile kavite

vernikleri polimerizasyonu engellediğinden dolayı kullanılmamaları gerekir. Çünkü

Öjenol ve kavite verniklerin deki çözücü ara yüzeydeki rezinin yumuşamasına neden

olur.

(36)

Restoratif rezinlerin uygulanması esnasında

asitleme işlemi yapılmaktadır. Bu asitleme işlemi çok önemlidir. İşlem esnasında asit eğer dentin dokusuna temas ettirilirse pulpada istenmeyen reaksiyonlar gelişir. Birçok çalışma ile asitlerin direkt dentine uygulanması (fosforik asit, sitrik asit) sonucu pulpa dokusunda reaksiyonlar

oluşturmadığı iddia edilse de smear tabakasının kaldırılması işleminin dentin sıvısının akışını

önemli ölçüde değiştirerek sinirlerin uyarıldığı vede bakterilerin dentin kanalcıkları içine daha kuvvetli bir şekilde infiltrasyonuna neden olmaktadır. Gene yapılan bir başka çalışmada kompozitler için açılan kavitede %30'luk fosforik asit dentin yüzeyine

sürülmüş ve 1 dakika beklediğinde pulpada şiddetli reaksiyonlar oluştuğu gözlenmiştir.

(37)

SONUÇ SONUÇ

Genellikle daha önceden üzerinde tamir dentini oluşmuş pulpa dokusu yapılacak olan restoratif işlemlere karşı daha az reaksiyon gösterir.

Ancak pratikte önceden tamir dentinin uyarma

olanağı bulunmamaktadır. Dolgu veya kron yapılacak dişler daha önce tamir dentini oluşmadığından

kimyasal duyarlıdır. Çünkü dentin kanalcıkları açıktır.

Taze kesilen dentin dokusu mutlaka kavite kaplayıcılar ile örtülmeli ve kavitelere kaide materyalleri konulmalıdır.

Gerçi pulpanın üzerindeki 2mm kalınlığındaki dentin tabakasının pulpayı korumak için yeterli olduğu

bildirilmemişse de amalgam dolgunun basınçla kaviteye konması siman ve rezin esaslı dolgu maddelerinin kimyasal etkileri bu savunma tabakasını aşabilmektedir..

Referanslar

Benzer Belgeler

Rölöve , bir yapının, kent dokusunun, arkeolojik kalıntının veya algılanabilen görsel çevrenin yakından incelenmesi, belgelenmesi, mimarlık tarihi açısından

maddesine aykırı olduğu, kamu görevlileri örgütlerinin kamu makamlarından tamamen bağımsız olması gerekirken itiraz konusu kuralla kamu işvereninin mali yolla

Dava konusu olayda olduğu gibi, işçinin ebeveyn izini kullanması sebebiyle tam gün süreli çalışmadan kısmı süreli istihdama geçmesi durumunda ve ardından iş ilişkisinin

Жырға арқау болған, тарихта болған Тоқтамыс пен Едігенің тартысы туралы Қ.Сәтбаев: «Тоқтамыс хан мен Едіге бидің тартысы да

Ultime tentative de l’in­ venteur m alchanceux que fut Denis Papin

İncelenen özelliklerden, başaklanma süresi (gün), bitki boyu (cm), başak uzunluğu (cm), başakta dane sayısı (adet), başakta dane ağırlığı (g), biyolojik

We designed the ELC method using three types of machine learning methods, such as gradient boosting decision tree (GBDT), random forest (RF) and support vector

Daha sonra, gü- nümüzde özgün işlevini kaybeden Trabzon Bedes- ten’inin benzer bir işlevle yeniden kullanımı için 2000 yılında gerçekleştirilen restorasyon