• Sonuç bulunamadı

Yusufeli'nde yaşamını sürdüren insanlar bir süredir ülke gündeminden farklı sorunlarla uğraşıyorlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yusufeli'nde yaşamını sürdüren insanlar bir süredir ülke gündeminden farklı sorunlarla uğraşıyorlar"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Yer: İstanbul'ın Kartal İlçesi Konu: Yusufeli Dosyası

Konuşmacılar: Van YYÜ EDU Enerji Ulusal çalışma Gurubu Başkanı Prof Dr.İlyas Yılmazer, Araştırmacı Yazar Mustafa Çınkı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Teknik Danışmanı İnş.Müh. Naci Özen

İddialar : Göç, ihmalkarlık ve soygun Sanık : TC vatandaşı olan herkes

Yusufeli'nde yaşamını sürdüren insanlar, bir süredir ülke gündeminden farklı sorunlarla uğraşıyorlar. Onlar atalarının yüzyıllardır yaşadıkları toprakları, doğdukları evlerini, bir yaşamı beraber sürdürdükleri komşularını, sevdiklerini ve ekmek kapıları olan topraklarını kaybetmemek için savaşıyorlar.

Seçim otobüsleriyle ülkemizin dört bir yanına seferlere hazırlanan siyasi parti liderlerimizi, bu sene Artvin'in Yusufeli İlçesi'ne ne vaatlerle gideceği herkesin merak konusu. Bunun nedeni; yaklaşan seçim sürecinde gerçekleştirecekleri mitinglerde karşılarında ne ekonomik sorunlarının çözülmesini bekleyen bir halk, ne de yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimleri hakkında yapılan tartışmalara taraf olan insanlar bulamayacak olmalarından kaynaklanıyor.

Yusufeli'nde yaşamını sürdüren insanlar bir süredir ülke gündeminden farklı sorunlarla uğraşıyorlar. Onlar atalarının yüzyıllardır yaşadıkları toprakları, doğdukları evlerini, bir yaşamı beraber sürdürdükleri komşularını, sevdiklerini ve ekmek kapıları olan topraklarını kaybetmemek için savaşıyorlar. Yusufeli'ne baraj kurulması amacıyla bölgede yaşayan halktan yaşadıkları yerleri terk etmeleri isteniyor. Nereye gidecekleri belli değil, hayatları boyunca

hayvancılık ve tarımla uğraşmış bu insanların yaşamlarının geri kalanını nasıl sürdürecekleri de muamma, belli olan tek şey, eğer bir mucize olmazsa kendine özgü doğal zenginlikleriyle ülkemizin eşsiz köşelerinden biri olan Çoruh Vadisi'nin sular altında kalacak olması. Bu noktada insan, bu konudan daha önemli ne olabilir, diye kendine sormadan edemiyor. Ne yazık ki olumsuzluklar bununla bitmiyor.

Yusufeli'nde neler oluyor

Toprağıyla, insanıyla ve diğer canlılarıyla varolma savaşı veren bu yörenin mücadelesi sırasında, Yusufeli cephesine katılan akademisyenler, uzmanlar, devlet memurları, sivil toplum kuruluşları ve konuyla ilgilenen tüm kurumların uğraşları sonucunda, yaşanan olumsuzlukların sadece buz dağının su üstünde kalan tarafı olduğunun ortaya çıkmasının üstünden on yıldan fazla olmadı. Meselenin boyutu değişti. Etkilenenleri farklılaştı. Şimdileri konu hakkında her gün başka bir iddia ortaya atılıyor. Olay insanların evsiz kalmasından baraj yapılması sırasında yapılan yanlış hesaplamalarla devletin bilinçli bir şekilde zarara uğratılmasına, baraj yapılarak boşaltılan yerlerin çevredeki maden yataklarının sermaye gruplarının yağmasına bırakıld ığından birçok değerli maden yatağının sulara

gömülmesine, bu güne kadar tanımadığımız Güney Kıbrıs Rum Kesimi'nin bu bölgede faaliyetlere nasıl katıldığından çevredeki iklimin geri dönülemez biçimde değişmesiyle bir çok fauna (hayvan) ve floranın (bitki) yok olacağına kadar vardı. Yusufeli halkı başlangıçta mücadelelerinin bu noktaya varacağını tahmin etmiyorlardı elbette ancak bugün gelinen nokta olayın bu kadarla kalmayacağını yönünde.

Konferansı sırasında Yusufeli'ne baraj yapılmasını engelleme mücadelesinin göründüğünden daha fazla değişkeni kendi içinde barındırdığının ayırdına insan ancak bu konuya hayatını adamış insanları tanıdıktan sonra fark

edebiliyor. ''Yusufeli cephesi''nin önde gelen isimlerinden Van YYÜ EDU Enerji Ulusal çalışma Gurubu Başkanı Prof.

Dr. İlyas Yılmazer, Araştırmacı Yazar Mustafa Çınkı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Teknik Danışmanı Naci Özen bu işe gönül vermiş insanlardan sadece birkaçı.

Kısa bir süre, Artvin ve Yusufeli derneklerinin Kartal'da düzenlediği Yusufeli konferansına konuşmacı olarak katılan bu üç kişiyi dinlemeye ülkemizin önemli yazarlarından eski bürokratlara, eski bakanlardan iş dünyasının önemli simalarına kadar birçok önemli isim katıldı. Konferans sonunda anlatılanlara kulak veren katılımcıların yüz

ifadelerinden sadece şaşırmakla kalmadıkları, hayıflandıkları, bugüne kadar bu mücadelenin dışında nasıl kaldıkları için kendilerine kızdıkları okunuyordu.

'Devletimiz zarara sokuluyor'

Baraj yapımına karşı çıkanlara vatan haini dediler. Hiçbir parti ve grubun elemanları değiliz diyerek söze başladı,

(2)

Yusufeli konferanslarının sivri dilli konuşmacısı Prof Dr. İlyas Yılmazer ve sözü alır almaz içinde ne varsa döktü ortaya: Gerçekten susmak insanın ağrına gidiyor. Yıllardır mahkemelerde sürünüyorum.

Benden, burada diğer profesörler gibi süslü laflar bekliyorsunuz. Halkın dilinden uzak. Anlaşılmadan kıvırtacağım, bu mu istediğiniz? Biz aydınız.

Yusufeli Barajı'nın ülkemize katkısının ne olacağı konusunda bir değerlendirmeyle konuşmasına başlayan Yılmazer, barajın sadece yapım maliyeti 300 milyar doların üzerinde seyrederken, baraj sonunda elde edilmesi planlanan elektrik gelirinin ise sadece 30 milyar dolar olduğunu söyledi ve konferans salonu aniden homurdanmaya başladı.

Salona bomba gibi düşen bu sözlerin arkasından sessizliğin sağlanması kolay olmadı ancak Yılmazer bunlara aldırmadı ve hazırladığı konuşmasına devam etti: "Baraj problemleri tam anlamıyla bir katliamdır. Yukarı Mezopotamya ovaları ve bu ovalardan beslenen medeniyetlerin mirasları birer birer sonsuza dek yok edildi.

Bir projede;

-yüzde 20 yanılma kabul edilir,

-yüzde 50 yanılma ehliyetsiz mühendisin işidir. İşi elinden alınmalıdır, -yüzde 100 yanılma etik çürümektedir. Adli kavuşturma yapılmalıdır.

-yüzde 200 yanılma işin sahibine ihanet vardır. Yüce divan kurulmalıdır.

Barajlı çözüm çözümsüzlüğün kendisidir

Katılımcılar arasından gelen, "Yusufeli'ne yapılması düşünülen barajın, Türkiye'nin elektrik ihtiyacının yüzde kaçını karşılar ve senelik getirisi ne olur" sorusuna Yılmazer, Yüzde birini

bile karşılamaz ayrıca 40 yıl sonra bu proje zaten elektrik vermeyecek çünkü dolacak cevabını verdiğinde salon hayretler içinde kaldı.

Hızını alamayan Yılmazer, barajlı çözümün çözümsüzlük olduğunu, yüksek faizlerle dışarıdan kredi alarak baraj kurmaya çalışanların, başka amaçların olduğunu iddia etti. Devlet tek kuruş harcamadan yeraltı barajı, boru hattı ve tünel sistemleriyle şahıslara ihale eder, hatta para da kazanır. Böylece ülkemizin ulusal servetleri de korunmuş olur diyerek sorun karşısında çözüm önerileri sunan Yılmazer, konuşmasını şaşkın bakışlar altında şöyle sürdürdü:

Barajları sadece yatırım alanları olarak belirlemek yanlıştır.

Bunun sosyal, ekonomik ve hukuksal boyutu da vardır. Bu kapsam içerisinde konuya bakmak bizi doğru bir sonuca götürecek. Yapılan yatırımlar ülkemizi borç batağına sürüklüyor. Barajlardan üretilmesi amaçlanan elektrik maliyeti bile karşılamıyor. Bu ülkeyi yok etmek yerine bu ülkeyi örnek olacak bir hale getirelim. Bu konuda alternatif

çözümlerimiz var. Avrupa'nın terk ettiği yöntemleri uygulamaktan vazgeçelim. Bu barajlarda insan unsuru

gözetilmiyor. Sosyal devlet anlayışına aykırı bir durum var. İnsanların olmadığı yerde tiyatro olmasının bir anlamı yok. Birçok insanımız yerinden yurdundan olacak. İstimlak parası istenen yerlerin değeri daha sonra kat be kat artacak. İstimlak parasını almak isteyen vatandaşlar ise 15 yıl bekleyecek. Birçok insan alacağı parayla hayatlarını şekillendirmek istiyor ama bu insanlara 5 kat daha değerli olacak yerlerin ucuz bir fiyatla verilmesi söz konusu.

Sonuçta düşük istimlak paralarıyla sosyal dayanışma azalacak. Oysa köyler rehabilite edilmeli.

Barajlar, termik santraller ve bunun gibi geniş kapsamlı projelerler hem iş alanı yaratması hem de çevreyi

güzelleştirmesi gerek. Politika, ülke sorunlarını savunmalıdır ama sorunlarımızı milletvekilleriyle paylaştığımızda onların bu konuyu meclise taşıyamadıklarını görüyoruz. Bir politika belirsizliği var, siyasi iradenin yolları tıkanmış durumda.

Mücadele sürecek

2000 yılından itibaren bu yana etkinliklerini arttırdıklarını, olayın gazetelere yansımasına rağmen siyasilere yansımamasından veryansın eden Yılmazer, 16 milyarlık bir proje 107 milyara mal edildiğini, barajların ihalesiz

(3)

verildiğini ve maliyetlerin yükseldiğinden şikayet etti. Bölgeden toplanan vergiler kadar bölgeye yatırım

yapılmadığına dikkat çeken Yılmazer, turistlerin ilgisini çeken Yusufeli'nin, barajla birlikte rafting, inanç ve doğa turizmi gibi alternatif turizm olanaklarının da ortadan kalktığını vurguladı.

Konuşması sırasında dünyada ilk ameliyatın yapıldığı yere inşa edilen Alianoi Barajı'na da değinen Yılmazer, Ben nasıl Yusufelinin zeytinine paha biçemiyorsam, pirincine paha biçemiyorsam, kalesine paha biçemiyorsam, bunlara değer biçemezsiniz. Bunların değeri şudur, diyemezsiniz. Dönemin kültür bakanının dediği gibi bunlar zaten toprağın altında, bunun değeri şudur diyemezsiniz. Hasankeyf 12 binlik bir medeniyet tarihin en eski medeniyetlerinden biri.

Korunma altına alınması gereken 100 medeniyetin en başında geliyor. Peki sormak gerek neden hâlâ yerin altındalar dedi.

Yusufeli'ni kurtarmanın bir insanlık mücadelesi olduğunu söyleyen Yılmazer, bölgeyi kurtaracak bir proje hazırladıklarını söyleyerek sözlerini tamamladı.

Özen: çoruh Enerji Planı asla bir elektrik üretim planı değildir

Yusufeli konferansı'nın 2. bölümünde söz alan İstanbul Belediye Başkanı Teknik Danışmanı Naci Özen ise, 24 aydır konuyla ilgilendiğini ve Yusufeli meselesinin alçakça bir iş olduğunu söyledi.

Normalde bir projede hedeflenen ürünün alternatiflerinden yüzde 50 -100 pahalı üretiyorsa bunun bir ihanet rakamı olarak benimsenmesi gerektiğini iddia eden Özen, çoruh nehrinin revize edilmesi için projesi kesinleşmiş15 barajın, brüt hacmi 7,8 milyar metreküp, aktif hacmi 4 milyar küsur metreküp. Bütün Çoruh Nehrinin, Gürcistan'a akıttığı su 5,6 milyar metreküp, size soruyorum: Bu değerin akışını düzenlemek için bu değerin bir sene akıttığı su bunu dolduramıyor. Bu nehrin neyini düzenliyorsunuz diye konuştu.

Çoruh Nehrinin kontrol altına alınmak istenen suyun hacminin 700 milyon-1 milyar metreküp olduğunu ifade eden Özen, Baraj aktif hacmi elde etmek için gereken hacim maksimum 2 milyar metreküptür. Siz şu an kesinleşmiş projelere göre hacim alıyorsunuz. Bana anlatamazsınız bu projelerin memleket hayrına olduğunu diye konuştu.

Yusufeli projesinin oldukça kötü planlandığını vurgulayan Özen, Ülkemize enerji politikası diye yutturulan Çoruh planı ile ilgili birkaç rakam vermek gerekirse, 6-7 sene önce 850 milyon dolar olan Yusufeli projesinin 6-7 ay içerisinde kadar maliyetinin 1 milyar 100 milyon dolara çıktığını görüyoruz. İktisatçı ve mühendis arkadaşlarımın hesaplamalarına göre ise, söz konusu projenin 3.5 milyar dolardan aşağı çıkması mümkün değil. Bunun üzerine kamulaştırma bedelini de koyarsak rakam 5.5 milyar dolara yaklaşıyor. Diğer maliyetler ile birlikte 7.5 milyar dolara çıkması beklenen proje tutarı 15 sene sonra kaça mal olur diye sorduğumuzda, paranın kullanım maliyetinin yüzde 12- 13 olduğunu da gözetirsek, 16-17 milyar civarında bir yük getireceğini görüyoruz. Yusufeli Barajı'nın senelik elektrik üretimi 1 milyar 700 milyon kilowatt saattir. Bunun getirisi ise 100 milyon doları geçmez. 20 milyon dolar işletme giderini de düşersek, geriye kalan 80 milyon doları da borç ödemek için kullanırız. Kısacası Çoruh Enerji Planı asla bir elektrik üretim planı değildir diye konuştu.

Çınkı: Kim kullanacak bu barajı, kullanacak insan yok

Bir diğer katılımcı olan Araştırmacı Yazar Mustafa Çınkı ise kurulması düşünülen barajları kimin kullanacağını merak ettiğini söyledi.

Ortada çok ciddi bir sorun olduğunu kaydeden Çınkı, Yusufelililer için bir fayda olmadığı, kamusal ve ulusal çıkarlar tarafından bakıldığında da olumlu bir sonuç görülmediğini sözlerine ekledi. 1980'lerden beri yapılan işlemlerde ulusal faydanın gözetilmemesinden yakınan Çınkı, Peki bu barajlar ne olacak? Oraya barajlar yapılıyor. Toplumun elinden arazisini alıyorsun, ona el koyuyorsun, oradaki tarihi yok ediyorsun. Sanırım orda bir küresel plan işleme konulmuş.

Buradan o anlaşılıyor dedi.

AKP gelmesiyle 450 bin kilometrekare artış gösteren ticari işgali 600 bin kilometrekareye ulaştığını dile getiren Çınkı, geçen yıl 11 bin maden ruhsatı satışa çıkarıldığını ve devletin büyük bir tehlikeyle karşı karşıya olduğunu anlattı.

(4)

Yusufeli'nin Türkiye'nin diğer bölgelerinden bir farkı olmadığını ve ortak bir kaderi paylaştığımızı dile getiren Çınkı, Doğrudan yabancı yatırım, demokratik işleyişin zarar görmesi pahasına bir ülkeye gelir. Bu özellikle yabancıların haklarını düşük fiyattan almak için gerçek bir ölçeğe sahip olduğu madencilik, petrol ve diğer yeraltı kaynaklarındaki yatırımlar için geçerlidir. Biz neyi tartışıyoruz? Maliyeti çok mu önemli? İlkokul talebesinin yani bunu okumasına gerek yok. O halde bu da bir işleyiş bozulmasıdır. Demokrasinin asli unsurunu bağlıyorsunuz. Git, diyorsunuz, buradan halkı kovuyorsunuz. Devlet zorunu kullanarak kamulaştırma yapıyorsunuz. Egemenlik hakkını kullanarak tam aksini yapıyorsunuz.

Maliyet fayda kısmına bakınca maliyeti ağır basan faydası olsa koymayacak. Burada akıl yok. Ulusal aklın zerresi yok diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in yaptığı bir konuşmadan alıntılar yapan Çınkı, Cumhurbaşkanı Sezer'in;

Küresel sistemin üzerine durduğu bir başka alan Türkiye'nin doğal kaynaklarıdır. Yani suyudur, nehridir, ormanıdır yani toprağın altındaki madenleridir.

Sistem özelleştirme yoluyla ülkelerin doğal kaynaklarına ve üretim araçlarına el koymaktadır. Üretim araçları nelerdir? Nüfus, emek, sermaye, ve toprak. Türkiye'nin son 25 yılına baktığımızda emeğimizin yabancılaştığını görüyoruz. Sermayemizin yabancılaştığını görüyoruz. Üretim araçlarının yabancılaştığını görüyoruz. 2003 yılından beri topraklarımızın yabancılaştığını görüyoruz. Doğal kaynaklarımızın, girişimcilerimizin yabancılaştığını

görüyoruz. ABD, İngiltere ve Fransa gibi gelişmiş ülkelerin ulusal çıkarları doğrudan ya da dolaylı olarak ilgilendiren işletmelerinin yabancı şirketler tarafından alınmasını engellemek için yoğun bir çaba sarf etmektedir. Türkiye'de stratejik kurul ve kuruluşların özelleştirilmesinin önüne geçilmelidir sözlerine dikkat çekti.

Yusufeli'nin Hikayesi böyle başladı

Artvin, Bayburt ve Erzurum illerini kapsayan Çoruh Havzası, eşsiz doğal özellikler içeren bir bölgemiz. Akdeniz, Karadeniz ve özellikle yükseklere çıkıldıkça Karasal iklime de rastlamak mümkün. Bu geniş iklim yelpazesi sayesinde, Çoruh Havzası kendine özgü bitki ve hayvan topluluklarına yüzyıllardır ev sahipliği yapıyor.

Ayrıca bu bölge tarım açısından; çeltik tarlalarından üzüm bağlarına, zeytininden narenciyesine kadar zengin bir ürün çeşitliliğine sahip. Organik tarım için ülkemizin en uygun bölgelerinden olduğu da bir çok uzman tarafından ortaya konulmuş durumda.

Mahkeme süreci

Ancak tüm bunlar, 1982 yılında Çoruh Vadisi'nde bulunan Çoruh Nehri'nin ana kolları üzerine 5, havzanın geri kalanına da toplamda 15 baraj yapılmasıyla yok olma tehlikesiyle karşı karşıya geldi.1 Temmuz 2005 tarihinde Yusufeli-Artvin baraj ve HES(Hidroelektrik santralleri)'lerin, Yusufeli ve doğal-kültürel-sosyal çevresini yok

edeceğini anlayan yurtsever Yusufeliler, Danıştay 10. Dairesi'ne bu projelerin durdurulması için dava açıp kazandılar.

Bunun üzerine Başbakanlık ve Enerji Bakanlığı, bu kararın bozulması için karşı dava açtı. Danıştay İdari Davalar Kurulu toplantısında 12 değerli yargıç bu konuda Danıştay'ın 10. ve 6. Dairelerinin karar vermesini istedi. Bu istek 29 yargıcın 17'sinin oyuyla reddedildi. Bunun üzerine 23 Şubat 2006 tarihinde, Çoruh Vadisi'ni ve çevresini sonsuza dek

yok edilmesi için 6 değerli yargıcın red oyu kullanmasına karşın, 23 yargıcın oyuyla karar verildi ve 10. Daire'nin tarihi kararı bozuldu. 25 Ocak 2007'de açılan karşı dava da aynı kabul ve red oylarıyla reddedildi ve Yusufeli kaderiyle baş başa bırakıldı

Cumhuriyet Gazetesi 09.06 2007 ENERJİ / 15.sayfa Neriman ÖZCAN /Uğur KUTLUKAYA

Referanslar

Benzer Belgeler

Yusufeli İlçesini ve Kültür Varlıklarını Koruma ve Güzelleştirme Derneği Başkanı Recep Akyürek, projenin Çevre Etki De ğerlendirme (ÇED) raporundan muaf bir

Büyük boyutta bir bezoar olduğunda, Rapunzel sendromunda çok büyük ya da solit bir bezoarın neden olduğu perforasyon ya da kanama olduğunda; cerrahi endikasyon vardır

Sürdürülebilir turizm göstergeleri destinasyonlarda turizmin etkilerinin belirlenmesi, turizm kaynaklı tahribatların ölçülmesi ve düzeltici önlemlerin alınması

“Yapılan araştırmalarda kanser hastalarının çoğunun konulan tanıyı ve durumun ciddiyetini bilmek istediğini göstermektedir… Başka araştırmalar teşhis hakkında

Kiklop, Titan gibi eski Yunan destan kahramanı olan devler yanında, Elfler, Gorgoroth, Taşdevler, Dağdevler, Belgermer gibi tipler, anlatı türlerinin tozlu sayfalarından

Moreover, recent molecular genetic approaches provide more and more powerful tools for unravelling the molecular basis of phenotypic diversity in genomes of farm animals.Future

Yansıtıcılar’ın, mevcut Yusufeli ilçe merkezine çok yakın ol- ması, 3 km’lik kıyı şeridinin olması, deniz seviyesinden çok yüksek olmaması, dağ eteklerinin

Bu durumun tam tersine, her ne kadar daha az sıklıkla tespit edilseler de, organik yabancı cisimler genellikle enflamatuar cevap oluştururlar ve eğer vücuttan