• Sonuç bulunamadı

BUGU Dil ve Eğitim Dergisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "BUGU Dil ve Eğitim Dergisi"

Copied!
21
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BUGU Dil ve Eğitim Dergisi, 1(3), 2020, 230-250, TÜRKİYE

Dil ve Eğitim Dergisi

BUGU

Journal of Language and Education 1/3, 230-250

TÜRKİYE

www.bugudergisi.com Araştırma Makalesi Makale Geliş Tarihi: 16.09.2020 Makale Kabul Tarihi: 26.11.2020

Rahimi, F. (2020). Muhammed Mehdi Tebrizî’nin Fevaid-i Ahmedî (Kavaid-i Türkî-Lügât-Temsilat) adlı eseri üzerine. BUGU Dil ve Eğitim Dergisi, 1(3), 230-250. http://dx.doi.org/10.46321/bugu.32

MUHAMMED MEHDİ TEBRİZÎ’NİN FEVAİD-İ AHMEDÎ (KAVAİD-İ TÜRKÎ- LÜGÂT-TEMSİLAT) ADLI ESERİ ÜZERİNE

Dr. Farhad RAHİMİ

Tebriz Üniversitesi farhad_rahimi2007@yahoo.com Öz

Türkçenin çok eskiliğinden kaynaklanan sağlam yapısı ve güçlü dil bilgisi onu her zaman ilgi ve cazibe odağı kılmıştır. Tarih boyu bu dili başka dilli halklara öğretmek için çeşitli sözlükler ve dil bilgisi eserleri yaratıldığı gibi İran sahasında da birçok Türkçe dil bilgisi ve sözlük meydana getirilmiştir. Bunlardan Farhad Rahimi tarafından yayımlanan Abdurrahim Şirvanî’nin dil bilgisi ve sözlükten ibaret Mazharu’t-Türkî adlı eseri ve Kaçar Türk hâkimiyeti döneminden önceye ait olan Fevaid-i Ahmedî adlı eseri sayabiliriz. Fevaid- i Ahmedî Farsça ile yazılan Türkçe dil bilgisi ve Türkçe-Farsça sözlük ve Türkçe atasözlerinden ibaret bir eserdir. Fevaid-i Ahmedî, Muhammed Mehdi Tebrizî tarafından Seyyid Ahmed Ali Han Bahadırlı Bahadır adına 1784 yılında kaleme alınmıştır. Bu çalışmada kısa bir girişten sonra “Fevaid-i Ahmedî” başlığı altında verilen “Eserin Tanıtımı ve Düzeni”, “Eserin Yazma Nüshaları”, “Eserin Üzerinde Yapılan Çalışma”, “Eserin Sözcük Bilimi ve Sözlük Bilimi Açısından Değerlendirilmesi” alt başlıkları ile bu eser hakkında bilgi verilip incelenmiştir.

Anahtar Sözcükler: Azerbaycan Türkçesi, Azerbaycan Türkçesi Sözlüğü, sözcük bilimi, sözlük bilimi, Fevaid-i Ahmedî, Muhammed Mehdi Tebrizî, İran, 18. yüzyıl, dil bilgisi, atasözleri.

ON THE WORK OF MUHAMMED MEHDİ TEBRİZÎ TITLED FEVAİD-İ AHMEDÎ (KAVAİD-İ TÜRKÎ-LÜGÂT-TEMSİLAT)

Abstract

The strong structure of Turkish and its strong grammar which originated from the very old Turkish language, have always made it the center of attention and attraction.

Throughout history, various dictionaries and grammar works have been created to teach this language to people with other languages, and many Turkish grammar and dictionaries have been created in the Iranian area. Of these, is a work of Abdurrahim Shirvanî named Mazharu’t-Türkî that published by Farhad Rahimi, consisting of grammar and dictionary, and a work named Fevaid-i Ahmedî that belongs to before the period of Qajar Turkish domination that published by Farhad Rahimi. Fevaid-i Ahmedî is a work consisting of Turkish grammar written in Persian and Turkish-Persian dictionary and Turkish proverbs.

(2)

231 BUGU Dil ve Eğitim Dergisi, 1(3), 2020, 230-250, TÜRKİYE

Fevaid-i Ahmedî was written by Muhammed Mehdi Tebrizî in the name of Seyyid Ahmed Ali Han Bahadırlı Bahadır in 1784. In this study, after a short introduction, information has been given about this work and analyzed under the subheadings of “Presentation and Layout of the Work”, “Manuscripts Copies of the Work”, “Studies on the Work”,

“Evaluation of the Work In Terms of Lexicology And Lexicography” under the heading of

“Fevaid-i Ahmedî”.

Keywords: Azerbaijan Turkish, Azerbaijan Turkish Dictionary, lexicology, lexicography, Fevaid-i Ahmedî, Muhammed Mehdi Tebrizî, Iran, 18th century, grammar, proverbs.

1. Giriş

Türkçenin çok eskiliğinden kaynaklanan sağlam yapısı ve güçlü dil bilgisi onu her zaman ilgi ve cazibe odağı kılmıştır. Tarih boyu bu dili başka dilli halklara öğretmek için çeşitli sözlükler ve dil bilgisi eserleri yaratıldığı gibi İran sahasında da birçok Türkçe dil bilgisi ve sözlük meydana getirilmiştir. Bunlardan Kaçar Türk hâkimiyeti dönemine ait olan ve Hüseyin Muhammedzade Sadik tarafından bilim dünyasına tanıtılan Mirza Tabîb Aştiyanî’nin ve gene de Abdulali Halhalî’nin dil bilgisi eserlerini, Kaçar dönemine ait olan ve Farhad Rahimi tarafından yayımlanan Abdurrahim Şirvanî’nin Mazharu’t-Türkî adlı dil bilgisi ve sözlük eserini sayabiliriz. Bunlardan bir başkası Kaçar döneminden önceye ait olan Fevaid-i Ahmedî adlı bu eserdir.

2. Fevaid-i Ahmedî

2.1. Eserin Tanıtımı ve Düzeni

Fevaid-i Ahmedî Farsça ile yazılan Türkçe dil bilgisi ve Türkçe-Farsça sözlük ve Türkçe atasözlerinden ibaret bir eserdir. Fevaid-i Ahmedî, Muhammed Mehdi Tebrizî tarafından Seyyid Ahmed Ali Han Bahadırlı Bahadır adına H 1198 yılının sonlarında (1784) kaleme alınmaya başlanmış, H 1199 yılının başında (1784) bitirilmiştir.

Bu eser kısa bir giriş, mukaddime, fasıllar, baplar ve hatimeden ibarettir. Bu fasıllarda fiil-i mazi, fiil-i hâl, fiil-i müstakbel, fiil-i emir, fiil-i nehiy, ism-i fail, ism-i meful, ism-i zaman ve mekân, ism-i alet, zamirler ve işaret adları, zamirlerde kullanılan ekler ve edatlar, nispet eki, ses değişmeleri, yazı kuralları ve sayılar başlığı altında Türkçe dil bilgisi kısaca ele alındıktan sonra 19 baptan oluşan Türkçe-Farsça bir sözlük verilmiştir. Her bap Arap alfabesiyle ilk harfi gösterir. Her bap ise birkaç fasıldan oluşmaktadır. Fasıllar Arap alfabesiyle son harfe işaret etmektedir. Hatime bölümünde Temsilat-i Türkî yani Türkçe atasözlerine yer verilmiştir. Yazara göre bu atasözlerinin çoğu Türkçeden Farsçaya da geçmiştir. Hatimeden sonra gelen son söz ve bazı dil bilgisi açıklamaları ile eser sona ermiştir.

2.2. Eserin Yazma Nüshaları

Bu eserin İran kitaplıklarında iki yazma nüshası bulunmaktadır:

2.2.1. Tahran Milli Melik Kütüphanesi 379 / 2 (Fazlullah Han lügati ile birlikte bir mecmuadadır) numarada yerleşen bu eserin girişinden H 1198 yılının sonlarında yazıldığı, eserin sonundan ise Seyyid Muhammed Han Bahadır, Seyyid Ali Han Bahadır ve Seyyid Ahmed Ali Han Bahadırlı Bahadır adına H 1199 yılının muharreminde bitirildiği anlaşılmaktadır. Eserin sonundaki ketebe kaydından Fevaid-i Ahmedî adını taşıdığı ortaya çıkmaktadır. Eserin sayfa kenarlarında bazı açıklamalara rastlanmaktadır. Tirme kâğıtlı 64

(3)

232 BUGU Dil ve Eğitim Dergisi, 1(3), 2020, 230-250, TÜRKİYE

yapraktan oluşan bu eserin her sayfası 18 satır ve 22,8*16,2 boyutlarındadır. Kahverengi meşin ciltlidir (A).

2.2.2. Tahran Meclis Kütüphanesi 86990 numarada yerleşen bu eserin girişinden H 1198 yılının sonlarında yazıldığı anlaşılmaktadır. Eserin sayfa kenarlarında bazı açıklamalara rastlanmaktadır. Bu eser Muhyiddin Ahmed Hayruddin Han tarafından cuma günü 9 rebiyüssani H 1274’de Hindistan’da istinsah edilmiştir. 98 yapraktan oluşan bu eser nesih hat iledir ve her sayfası 14 satır ve 21*15 boyutlarındadır. Kırmızı meşin ciltlidir (B).

2.3. Eserin Üzerinde Yapılan Çalışma

Bu eser Farhad Rahimi tarafından 2020 yılında Tebriz’de yayımlanmıştır.

Rahimi, Farhad (2020). Muhammed Mehdi Tebrizî: Fevaid-i Ahmedî (Kavaid-i Türkî- Lügât- Temsilat). Tebriz: Ahter.

2.4. Eserin Sözcük Bilimi ve Sözlük Bilimi Açısından Değerlendirilmesi

Yazar dil bilgisi kısmını Kavaid-i Tirkî olarak adlandırmış, dil bilgisi ve sözlük açıklamalarının çeşitli yerlerinde bu dilin adını kullanırken Türkî terimini kullanmıştır. Yazar sözlük kısmının başında Türk dilinin çeşitliliğinden dolayı sadece İran ve Azerbaycan’da geçerli olan lügatlerin verilmesiyle yetinildiğini dile getirmiştir. Sözlükte birçok deyime de yer verilmiştir.

Eserde Türkî-yi Azerbaycan (Azerbaycan Türkçesi) terimi de kullanılmıştır: yuc (جُْی):

Türkî-yi Azerbaycan‟da uc (جُّا) “uç”, yud (صُْی): Türkî-yi Azerbaycan‟da ut/ud (صُّا-تُّا) “yut”, yėndir (عِضٌِی): Türkî-yi Azerbaycan‟da endir (عِضًَا) “indir”.

Eserin sözlük kısmında Türkî-yi Çıġatayî, Lügat-i Çıġatayî veya lafz-i Çıġatayî terimleriyle bazen Türk dilinin bu lehçesinin söz varlığına da başvurulmuştur: toķuz/toķķuz (ػّْوُت-ػْهْت) “dokuz”, öte (اتُا) “öd”, arġa (اؿعآ) “ırmak”, arķa (اهعآ) “arka”, aġa (اؿآ) “harem hatunu”, uluġ (ؾُلُا) “ulu”, yıl (لیی) “yıl”, başaķ (مالَت) “temren”, böri (ی ِعُْت) “kurt”, barı (ی ِعات)

“hep, bütün”, toşķan (ىاوكُْت) “tavşan”, cücük (کْجْج) “tatlı”, saruġ (ؽّ ُعاؿ) “sarı”, savurmaķ (ماهع ُّاؿ) “savurmak”, sarı (یعاؿ) “taraf”, ķuyaş (فایُْه) “güneş”, köp (پُک) “çok”, kökeltaş (فاتلَکُْک) “süt kardeşi”, luy (یْل) “balina; timsah”, yasa (اؿای) “kısas”, yuc (جُْی) “uç”, yigid (ضیکِی)

“yiğit”, yaġmur (عُْوؿای) “yağmur”, yėndir (عِضٌِی) “indir”, yüz (ػُْی) “yüz, çehre”, yarlıġ (ؾیِلغَی)

“yarlık”, yaruġ (ؽّعای) “ışıklı”, yaruġluķ (مْلؿّعای) “aydınlık”, yalınçaķ (ماچٌِلای) “çıplak, yalıncak”, yıķlatmaķ (ماوتلاوِی) “ağlatmak”, yarumaķ (ماهّ ُع ) “ışıklanmak”, ای yarutmaķ (ماوتّ ُعای)

“ışıklandırmak”, yudmaķ (ماهصُْی) “yutmak”, yaşurmaķ (ماهعُْكای) “gizlemek”, yılan (ىلایی)

“yılan”, yėne (ٌََِی) “yine”.

Eserin sözlük kısmında Lügat-i Rumî veya Zeban-ı Rumî terimleriyle bazen Türk dilinin bu lehçesinin söz varlığına da başvurulmuştur: urba (اتعُّا) “giysi”, ėt (تِا) “et!”, uķçur (عُْچهُا) “uçkur”, aijmaķ (ماوکًَا) “anmak”, aramaķ (ماهاعآ) “aramak”, öylen (يَلیُّا) “öğlen”, ayaġ donu (ًُُْص ؽایَا) “don”, ėyi / iyi (یِئِا) “iyi”, üç tuġlı (یِلؿُْت چُّا) “üç tuğ taşıyan başkomutan”, bėgir (غِکِت) “at”, pėşkir (غیکلیپ) “peşkir”, boķ / poķ (مُْپ-مُْت) “bok”, bulmaķ (ماولُْت) “bulmak”, teres (ؽ َغَت) “dinsiz”, çocuĥ (رُْجُْچ) “çocuk”, çubuķ (مُْتُْچ) “çubuk”, çezgenmaķ (ماوٌَکؼَچ) “çevresini dolaşmak, çizginmek”, cizme (ََهؼ ِج) “çizme”, suç (چُْؿ) “suç”, sıcaĥ / sıcaķ (راجیؿ-ماجیؿ)

(4)

233 BUGU Dil ve Eğitim Dergisi, 1(3), 2020, 230-250, TÜRKİYE

“sıcak”, saçmaķ (ماوچاؿ) “saçmak”, sormaķ / ŝormaķ (ماهعُْص-ماهعُْؿ) “sormak”, şindi (یِضٌِك)

“şimdi”, ķalbur (عُْثلاه) “kalbur”, ķaldır (عِضلاه) “kaldır”, ķonaķ (ماًُْه) “konalım”, ķovuķ (م ُُّْه)

“kavuk, uzun başlık”, köle (لاُْک) “hizmetçi oğlan”, kez (ؼک) “kez”, kitlemaķ (ماهلاتِک) “kitlemek”, gendi (یِضٌَک) “kendi”, levend (ضً ََْل) “bir askerî sınıf”, mıncayı (یئاجٌِه) “manca”, nirgil (لِکغًِ)

“hokka, hile”, ne yapım (نِپای ًَ) “ne yapayım”, nėre / nere (ٍ َغًَ-ٍ َغًِ) “nere”, nėtdi / ne ėtdi ( یِضتًِ ًَ- یِضتیِا) “ne etti”, varmaķ (ماهعاّ) “gitmek”, yaġmur (عُْوؿای) “yağmur”, yėndir (عِضٌِی) “indir”, yüz (ػُْی) “yüz, çehre”, yėmiş (قِوِی) “yemiş, meyve”, yüklenmiş (قِوٌَلکُْی) “yüklemiş”, yapmaķ (ماوپای) “yapmak”, yaĥmaķ (ماوسای) “yakmak”, yudmaķ (ماهصُْی) “yutmak”, yabana sövlemaķ ( ًََاتای ماولُْؿ) “yabana söylemek”, yabana (ًََاتای) “yabana, boşa”, yovrum (مّ ُعُْی) “sevgilim; dostum”, yarın (ى ِعای) “yarın”, yataķan (ىاهاتای) “yatağan”, yėtdi (یِضتِی) “yetti”.

Eserin sözlük kısmında Zeban-ı Özbek terimleriyle bazen Türk dilinin bu lehçesinin söz varlığına da başvurulmuştur: mırtıĥ (زِتغِه) “tüfek”.

Eserin sözlük kısmında Zeban-ı Eramine terimleriyle bazen Ermeni dilinin söz varlığına de başvurulmuştur: ķamas (ؽاهاه) “aheste, yavaş”, ķamas ķamas (ؽاهاه) “aheste aheste, yavaş yavaş”.

Eserin sözlük kısmında Dehâkîn veya Dehât terimleriyle bazen köylülerin diline de başvurulmuştur: açdüg (کُضچآ) “açtık”, acdüg (کُضجآ) “acıktık”, oymaķ (ماویُّا) “aymak: ayılmak;

anlamak”, ėtmeg (کَوتِا) “etmek”, içmeg (کَوچیِا) “içmek”, incimeg (کَوی ِجًِا) “incimek”, ekmek (کَوکَا) “ekmek”, örtek (کَتعُّا) “örtelim”, emmek (کَوهَا) “emmek”, baġrur ( ْؿاتع ُغ ) “bağırır”, duy (یُّص) “duy, anla”, gede (ٍَضَک) “oğlan, erkek çocuk”, mövüz (ػ ُُْه) “kuru üzüm”, növüs (ؽ ًُُْ)

“nefis; erkeklik organı”, neyliyek (کَیِلیًَ) “ne edelim”, hoy (یُُْ) “seslenme sözü”.

Eserin sözlük kısmında Avam terimleriyle bazen alt tabakaların diline de başvurulmuştur: mege (َکه) “meğer”, bire (ٍ َغِت) “bire”, dızķırmaķ (ماهغِهػِص) “sıçmak”, zortla (لاتعّ ُػ) “tık!”, ķoz (ػُْه) “taşaklar”, gürgebaz / gürgevaz (ػاّ َکعْک-ػات َکعُْک) “eğlenmek amacıyla meydanda ağzı kapalı olan bir kurdun etrafını çevirip bağırarak şiirler okuyup kurdun etrafa saldırmasını sağlama”, gömmaķ (ماوهُْک) “sikmek”, yaraķ (م َغَی) “yarak, erkeklik organı”.

Eserin sözlük kısmında Ėlat terimleriyle bazen Yörüklerin diline de başvurulmuştur:

divit (تیِِّص) “kavat”, mövüz (ػ ُُْه) “kuru üzüm”.

Eserin sözlük kısmında Elvat ve Evbaş terimleriyle bazen ayak takımı ve serserilerin diline de başvurulmuştur: şişlim (نِللِك) “şişleyeyim, saplayayım”.

Eserin sözlük kısmında sözcük açıklanırken Tazî (Arabî) terimleriyle bazen maddenin bu dildeki karşılığı da verilmektedir: bit (تیِت) “bit” (~ لوه), bire (ٍ َغِت) “bire” (~ ثْؿغت), pineki (یِکٌَیِپ) “hafif uyku” (~ ٌََِؿ), duvar (عاُّص) “duvar” (~ عاضج), daz (ػاص) “kel” (~ عغها), dirsek (کَؿعِص)

“dirsek” (~ نكغه), degül (لُْکَص) “değil” (~ َؾیَل), dėrin (يی ِعِص) “derin” (~ نوػ), süt (تُْؿ) “süt” (~

يثل),şagird (صغِکاك) “şakirt, öğrenci” (~ ظیولت), şüşe (ََكُْك) “şişe” (~ جاجػ), ķurt (تعُْه) “kurt” (~

تاغلد

ضعلاا ), ķanat (تاًاه) “kanat” (~ حاٌج), ķarvaş (فاّاعاه) “cariye” (~ َیعاج), ķapuçı (ی ِچُْپاه)

“kapıcı” (~ ةجاد), ķonşı (یِلًُْه) “komşu” (~ عاج), kepek (کَپَک) “kepek” (~ َلاشً), kėçel (لَچِک)

(5)

234 BUGU Dil ve Eğitim Dergisi, 1(3), 2020, 230-250, TÜRKİYE

“kel” (~ عغها), kötel (لَتُک) “yedek at” (~ تثیٌج), gün (ىُْک) “gün” (~ مْی), yėl (لِی) “yel” (~ خیع), yol (لُْی) “yol” (~ نیغط), yüngül (لُکًُْی) “yeğni” (~ قیلس).

Eserin sözlük kısmında sözcük açıklanırken Hindî terimleriyle bazen maddenin bu dildeki karşılığı da verilmektedir: ocaķ (ماجُّا) “ocak” (~ َلْچ), oĥay (یَسُّا) “oh” (~ ٍغشً), boşķab (باوكُْت) “tabak” (~ یتاکع), biber (غَثِت) “biber” (~ چغه للا), bulġar (عاـلُت) “sahtiyan” (~ عاصْت), batış (قیتات) “gevşek çamur” (~ لَضلَص), bilezük / bilerzük (کّ ُػغَلِت-کّ ُؼَلِت) “bilezik” (~ یعْچ), buĥav (َْشُت)

“bukağı” (~ یغیت), tecir (غ ِجَت) “çığ, paravana” (~ ضًْلچ), çöb (بُْچ) “ince tahta, çöp” (~ َکٌِت), çarçı (یچعاچ) “tellal, çağırtmaç, çığırtkan” (~ ةیوً), çirk (کغ ِچ) “kir; pis; irin” (~ لیه), çölmek (کَولُچ)

“çömlek” (~ یضًاُ), çimdik (کِضو ِچ) “çimdik” (~ یکتچ), çük (کُچ) “çük” (~ یًًْ), ĥınna (ٌََّ ِس)

“kına” (~ یضٌِه), dıllaķ (م ّلاِص) “dılak” (~ ٌَت), degenek (کٌََکَص) “değnek” (~ یتلا), ruģ-ı tutya ( حّ ُع ایتْت) “çinko; sürme, tutya” (~ تـج), zopa (اپّ ُػ) “sopa” (~ یتلا), zaķ (ماػ) “zaç” (~ یغکتِپ), silli (یِّلِؿ) “sille” (~ اچاوط-َچاوط), şerit (ت ِغَك) “kurutmak için çamaşırların asıldığı ip” (~ یٌکتَا), ķantarla (لاعاتًاه) “gemle!” (~ ٍ َؼیَه), ķovut (ت ُُْه) “kavut” (~ ّْتؿ), ķoz (ػُْه) “koz, ceviz” (~ تّغسا), ķarpuz (ػُْپعاه) “karpuz” (~ ػْتغت), ķazmaķ (ماهػاه) “kazımık” (~ يچغک), ķurumsaķ (ماـه ُغُه)

“kaltaban” (~ اّغِت-یّغِت), ķayķanaķ (ماٌَویَه) “kaygana” (~ ٌَیگاس), ķın (يِه) “kın” (~ ىایه), ķapan (ىاپاه) “kapan” (~ جٌک), ķara çörek otı (یِتُّا ک َعُْچ ٍ َغَه) “çörek otu” (~ یجًْلک), kilbit (تِثلِک) “kibrit”

(~ یئلاص َییص), kuf (قُک) “salıncak” (~ یلْج), kėşik (کِلِک) “bekçilik” (~ یکْچ), kėçel (لَچِک) “kel”

(~ َجٌگ), legen (يَکَل) “leğen” (~ َچولچ), maşa (ََكاه) “maşa” (~ ٍاٌپ تؿص), hörük (ک ُغُُ) “örük” (~

یتْچ), hėl / hil (لُِ) “kakule” (~ یچلایا), yėyĥa / yėyĥala (لااشیِی-اشیِی) “yıka!” (~ ْلاص لاکٌک), yėrpik (کِپغِی) “yelpaze” (~ َکٌپ).

Eserin sözlük kısmında sözcük açıklanırken bazen Bengale dilinden karşılığı da verilmektedir: ķapan (ىاپاه) “kapan” (~ َلُْک).

Eserin sözlük kısmında sözcük açıklanırken bazen Irak dilindeki biçimi de verilmektedir: ķayšan (ىاطیَه) “kaytan” ~ ķayšun (ىْطیه), ķelyan (ىایلَه) “nargile” ~ ķeylun (ىْلیه).

Eserin sözlük kısmında sözcük açıklanırken Etrak-ı Kuhh ( ّخُه) terimleriyle bazen halis Türklerin dilindeki karşılığı da verilmektedir: ķelyan (ىایلَه) “nargile” ~ ķeylan (ىلایَه).

Eserin sözlük kısmında başka sözlüklerde olmayan, nadir bulunan veya ilgi çekici sözcükler vardır: öte (اتُا) “öd”, arġa (اؿعآ) “ırmak”, uvand (ضًاُّّا) “tehir, erteleme, gecikme”, eger (غَکَا) “hekimlikte kullanılan bir kök, [eğir]”, uķçur (عُْچهُا) “uçkur”, araz (ػاعَا) “gam, keder”, ülüş (قُلُا) “artakalan yemek, yemek artığı”, üküş (فُْکُّا) “iki üç”, üküş gün (ىُْک فُْکُّا) “iki üç gün”, indicaķ (ماجیضٌیِا) “şimdi”, ošaķ (ماطُّا) “ateş çıkarılan taş, çakmak”, oymaķ (ماویُّا)

“aymak: ayılmak; anlamak”, unumaķ (ماهًُُّْا) “unutulmak”, ulamlamaķ (ماهلاهلاُّا) “tahmin etmek, ölçmek”, itdirmaķ (ماهعِضتِا) “yitirmek”, emzek (ک َؼهَا) “emzik”, ençüçek (کَچُچًَا)

“kavrulup kabuğu soyularak yenilen bir çeşit hububat”, eldeng (کًَضلَا) “laftan anlamayan”, ilana aġu vėren (ى َغیِّ ُْؿآ ًََلایِا) “kertenkele, [yılana ağı veren]”, arman (ىاهعآ) “temenni, arzu”, oġlan aşı (یِكآ ىلاؿُّا) “ilaçlarda kullanılan kunduz taşağı”, badıç (چیِصات) “çakşır altından giyilen pamuklu kumaş”, bulġar (عاـلُت) “sahtiyan”, bėrevüz (ػ ُّ َغِت) “ariyet, ödünç”, begres (ؽ َغکَت) “bir tür kumaş”, badalış (قِلاصات) “kalelerin kuşatılmasında kullanılan bir top”, batış (قیتات) “gevşek

(6)

235 BUGU Dil ve Eğitim Dergisi, 1(3), 2020, 230-250, TÜRKİYE

çamur”, boyaķ (مایُْت) “kumaşa boya yapmak için kullanılan ağaç”, boyunçaķ (ماچًُْیُْت) “kızların boyunlarına taktıkları boncuklar”, baş açan (يَچآ فات) “bir tür kâğıt oyunu”, barca (َجعات) “hep, bütün; hepsi”, başı baķlu / başı baġlu (ُْلؿات یِكات-ُْلهات یِكات) “kertenkele”, pupu (ُْپُْپ) “hüthüt, ibibik”, tana (اًات) “kadınların burunlarına taktıkları halka”, tırna / turna (اًغُت-اًغِت) “kemer veya halatı örerek yapılan vurma aracı”, tip (پیِت) “askerî grup”, tımac (جاوِت) “bir tür gön, meşin”, tecir (غ ِجَت) “çığ, paravana”, taĥır (غ ِسات) “acı”, tes (ؾَت) “at tersi”, topçaķ (ماچپُْت) “soylu at”, tutunmaķ (ماوًُْتُْت) “tutuşmak: ateş almak”, tig (کیت) “diken”, tepecek (کَجَپَت) “tıkaç”, torġa (ََؿعُْت) “güzel öten bir kuş, turgay, toygar”, tünüke (ََکٌُُت) “pehlivan güreşçilerin giydiği kısa pantolon”, teleke (ََکَلَت) “bir şeyi elde etmek; çalmak, aşırmak”, tülüngi (یِکٌُلُت) “kapkaç”, cıġla / cıķla (لاو ِج-لاـ ِج)

“dans eden çocuklar, rakkas çocuklar”, çigid / çigit (تِک ِچ-ضِک ِچ) “olgunlaşmamış karpuz”, çimid (ضِو ِچ) “çimdik”, culunbur (غُثٌُلُج) “sefil, perişan”, çevr (عَْچ) “çevre”, çilis / kinis (ؾٌِِک-ؾِل ِچ)

“cimri, hasis”, çaķ (ماچ) “semiz ve sağ sağlam bedenli”, cov salmaķ / çov salmaķ ( ُْچ-ماولاؿ ُْج ماولاؿ) “ün salmak”, cütmaķ (ماوتُْج) “çift koşmak”, çoġan (ىاؿُْچ) “çöven, sabun otu”, çilsime (ََوِـل ِچ) “kış gecelerinde yenilen kuru yemiş”, ca„de (ٍَضؼَج) “cadde”, cıdav (َّض ِج) “omuz veya sırtı yaralı hayvan”, çarġatu (ُْتَؿغَچ) “kadınların yıkanmak için hamama götürdükleri tas”, çapav (َْپاچ) “çapul, akın”, çarĥçı (ی ِچسغَچ) “çarkacı”, çalçı (ی ِچلاچ) “alıcı kuş”, ciki ciki (یِک ِج یِک ِج)

“sevinç, beğenme, hayranlık duyguları belirten bir söz”, çarĥı (ی ِسغَچ) “tuvalet, hela”, divit (تیِِّص) “kavat”, deftin (يِتكَص) “dokumacı tarağı, kirkit”, dügdügi (یِکُضکُص) “[baltanın arkası, düğdüğü]”, diz gözi (ی ِػُْک ؼیِص) “diz kapağı”, dügüşi (یِكُْکُّص) “sepet”, rika (اکی ِع) “tellal, çağırtmaç”, ruvaķ (ماّ ُع) “ruķaķ: yufka ekmeği”, refide (ٍَضِك َع) “üzerine hamur açıp tandır duvarına yapıştırılan [yastığa benzer] nesne”, ray (یاع) “biat ve tebaiyet”, zort (تعّ ُػ) “tıkma”, zortlamaķ (ماهلاتعّ ُػ) “tıkmak, zorla sokmak”, zingile (ََلِکً ِػ) “üzümün büyük salkımından koparılan küçük salkım”, zıfav (َْك ِػ) “alay amacı ile söylenen bir söz”, serb (بغَؿ) “kulağı ve kuyruğu kesilmiş köpek”, suyuĥ / suyuġ (ؽُْیُؿ-رُْیُؿ) “sıvık, sulu”, saçaķ / saçek (کچاؿ-ماچاؿ)

“gelin çeyizi”, soĥlamaķ (ماهلاسُْؿ) “sokmak”, sövütmaķ (ماوت ُُْؿ) “sevindirmek”, sovaşmaķ (ماوكاُْؿ) “savaşmak”, sarışmaķ (ماوك ِغَؿ) “diken ilişmek”, sopaij (کًاپُْؿ) “sapan”, saġal (لاؿاؿ)

“sağlam”, savladum / sovladum (مُصلاُْؿ-مُضَلَْؿ) “taşa sürtüp keskinleştirmek, bilemek, zağlamak”, savķun (ىُْهَْؿ) “atı önemli işler için hazırlamak maksadıyla yürüyüşe çıkarmak”, sanma (ََوًاؿ)

“sayma”, serme / sarma (ََهغَؿ) “nefis tüfeklerin kundağının yapıldığı cevherli ağaç”, sayra (ٍغیَؿ) “güzel öten ve rengârenk olan bir tür bülbül”, saķķav (َّْوَؿ) “burnundan irin akan at”, sav (َْؿ) “taşla keskinleştirme, zağlama”, saĥlav (َْلساؿ) “sınırlarda koruma işinin yapan leşker”, savrı (ی ِعّاؿ) “hediye, armağan”, şallaķ (م ّلاك) “dövmek, dayak atmak”, şaķıldaķ (ماضلِهاك)

“koyunların yünlerine yapışan pislik”, şillik (کِّلِك) “top veya tüfek gibi silahların patlama sesi”, şing (کٌیِك) “yenilebilen bir ot”, şetel (لَتَك) “kumarbazdan alınan bahşiş payı”, şuġul (لُْـُك)

“şakul, çekül”, şalayın (يِیلاَك) “güzel, bakımlı”, şırķa (ََهغِك) “at donlarından biri”, şalaĥda (ٍَضشَلَك)

“koşuşturma, telaş, çaba”, şulumulu / şenderma„u (ْؼَهعَضٌَك-ُْلُْهُْلُْك) “hercümerç”, fülgüc (جُْکلُك)

“kaftan yeninin başında çıkarılan uç”, ķana (اًاه) “üzerine üzüm asmalarının yatırıldığı tepecikler”, ķovala (لااُْه) “yünden yapılan ince ip”, ķantar (غَتٌَه) “at gemi, yular, dizgin”, ķor (عُْه) “bekçilik, koruma”, ķorçı (ی ِچعُْه) “muhafız, korumacı”, ķamız (ؼیِوَه) “genelde Özbekleri içtiği at sütü”, ķapuķ (مُْپاه) “ok meydanında uzun ağaç başına bakırdan tepsi takılıp atlı okçular

(7)

236 BUGU Dil ve Eğitim Dergisi, 1(3), 2020, 230-250, TÜRKİYE

tarafından bu nişanın vurulması”, ķazzaķ (ما ّؼَه) “yolkesen”, ķıcırmaķ (ماهغ ِجِه) “un ekşimek, mayalanmak”, ķıcırtmaķ (ماوتغ ِجِه) “ekşitmek, mayalamak; göz dikmek”, ķuruldamaķ (ماهاضلّ ُعُْه)

“gök gürlemek”, ķantarlamaķ (ماهلاعاتًاه) “atı gemlemek”, ķoşalmaķ (ماولَكُْه) “koşulmak, yanına katılmak”, ķıya (ََیِه) “feryat, bağırtı, haykırış”, ķıya çekmaķ (ماوکَچ ََیِه) “feryat koparmak, bağırmak, haykırmak”, ķurdeşen (يَكَصغُه) “zalim; kaba, terbiyesiz”, ķaçķan (ىاوچاه) “çok kaçan”, ķoluķa (ََهُْلُْه) “kıça çivi çakmak”, ķoşa (ََكُْه) “kötülük, fenalık”, ķulluķçı (ی ِچهُّْلُْه) “sazavul:

tahsildar, vergici; sefil ve perişan bir ordu”, ķazķanı (یًاهػاه) “serserilerin giydiği bir tür ayakkabı”, ķatı (یِتاه) “yüksek ses”, ķaz begi / ġaz begi (یِکَتػاؿ-یِکَتؼَه) “bakır sikke”, kipe / küpe ( اپِکاپُک- ) “koyunun ince bağırsakları temizlenip içine harç konularak pişirilen bir yemek”, gömeç (چاهُْک) “ağzı kapalı demir kap içinde pişirilen bir tür ekmek”, köç (چُْک) “ayal ve çocuklar, çoluk çocuk”, girdebaz (ػات ٍصغِک) “oğlancı”, gürgavaz (ػاّآ کغُک) “gürgebaz / gürgevaz: eğlenmek amacıyla meydanda ağzı kapalı olan bir kurdun etrafını çevirip bağırarak şiirler okuyup kurdun etrafa saldırmasını sağlama”, günbeź ėyledi (یضلیا ظَثٌُک) “domaldı” körnüş (قًُغُک) “sultanların önünde eğilip selam vermek”, gögeş (قَکُْک) “göz gözlü”, kenef (قٌََک) “çok eskimiş ve yıpranmış nesne”, gülüf (قُلُک) “su gideri”, getirdirmaķ (ماهعِصغ ) “getirtmek”, ِتَک gėdürmaķ (ماهعُّضِک)

“götürmek”, kükrimaķ (ماوی ِغکُْک) “sıkıntıdan perişan olmak”, gömmaķ (ماوهُْک) “sikmek”, kelek (کَلَک) “kargaşa, gürültü”, gezme kėşik (کِلِک ََهؼَک) “gece bekçisi”, gėcim (ن ِجِک) “savaşta giyilen zırh”, gögçe (ََچکُْک) “bir tür erik”, külüçe (ََچُلُک) “bir tür ekmek”, ketirge (ََکغِتَک) “zamk, reçine”, gözellü (ُْل ل َػُْک) “güzel”, kevli (یِلَْک) “fahişe”, lam elif la (لا قِلَا ملا) “kemer şalına atılan düğüm”, lop (پُْل) “hile, aldatma”, lekke (ََّکَل) “sünger parçası”, lüke (ََکُل) “atılmamış pamuk”, leçeke (ََکَچلا) “duvar sobası, duvar dolabı veya kapı kemerinin etrafı, takın etrafı”, moda (اصُْه)

“Yörüklerin evi”, malaźa (اطلاَه) “sıpa tersi”, mat (تاه) “çocukların oyunda atmak için yaptığı gürültü”, muĥ ( ُهرْ ) “şakın, hayran”, miyiz (ؼِیِه) “kuru üzüm”, mamış / mamuş (فُْهاه-قِهاه)

“ferç, am”, mılaķ (ملاِه) “üzümlerin takılıp tavandan asıldığı ip”, müşek (کَلُه) “havai fişek;

fişek”, mövre (ٍ َعُْه) “üzüm ağacından kesilmiş kuru ağaç”, möv (ُْه) “üzüm ağacı”, mav (َْه)

“miyav”, micmici (ی ِجِوجِه) “kimseye söz geçiremeyen gevşek ağızlı kimsde”, mıncayı (یئاجٌِه)

“manca”, nuĥala (لااسًُْ) “gece el veya ayağa konulup sabah kaldırılan kına”, nıġ nıġ (ؾًِ ؾًِ)

“gam, keder veya sevdadan kendi kendine veya başkasıyla çok konuşmak”, nasaķ (نَـًَ) “kısas, ceza”, nargil (لِکعاً) “narcıl, Hindistan cevizi”, nirgil (لِکغًِ) “hokka, hile”, nişin (يیِلًِ) “basur”, nevçe (ََچًَْ) “güreş öğrencisi, güreşçi çırağı”, havlamaķ / hovlamaķ (ماهلاُُْ-ماهلاَُْ) “hohlamak, soluk vererek elleri ısıtmak”, hörle (لاعُُْ) “yoksulların su ile pişirdiği yiyecek, [hürle]”, höt (تُُ) “deveyi sürerken kullanılan bir söz”, hort (تعُُْ) “birden içmek”, högür (غُکُُ) “alışma, ünsiyet”, högürlenmaķ (ماوٌَلغُکُُ) “alışmak, öğür olmak”, hor (عُُْ) “bir şeyin birdenbire dökülmesi veya yüreğin birdenbire çarpması”, hiz (ؼیُِ) “ibne ve namert”, homurmaķ (ماهعُْوُُ)

“torbanın ağzını çevirerek dikmek”, hök (کُُ) “devenin kalkması için söylenen bir söz”, hennühün (يُُ ُّيَُ) “bir işi erteleyerek savsaklamak”, hav hav (َُْ َُْ) “bir kalabalığın toplanıp yersiz bağrışmalar yapması”, hėrri (ی ِّغُِ) “birini kovarken söylenen bir söz”, vızvıza (اػِّػِّ)

“soğuk havalarda uçamayan mor renkli bir böcek”, verciş (ق ِجع َّ) “pehlivanlık sporu”, vırıldamaķ (ماهاضل ِعِّ) “taş veya şeşper gibi nesnelerin zorla yere atılıp ses çıkarması”, vėregen (يَک َغیِّ) “ibne; fahişe”, yovut- / yavutmaķ (ماوت ُّای-ت ُُْی) “haber sormak, yoklamak, bakıp hizmet

(8)

237 BUGU Dil ve Eğitim Dergisi, 1(3), 2020, 230-250, TÜRKİYE

etmek, ilgilenmek”, yovumaz (ػاهّ ُُْی) “bir araya gelmez”, yorma (اهعُْی) “sırma dikme, nakış işleme”, yallı yalana (اٌَلَی یِّلَی) “müzik ahengi, nağme, ezgi”, yortlamaķ (ماهلاتعُْی) “at adım atarak koşmak”, yortlatmaķ (ماوتلاتعُْی) “atı adım attırarak koşturmak”, yortala (لااتعُْی) “atı adım attırarak koştur!”, yapalaķ (ملااپای) “yassı, yayvan, yalpık”, yuĥulanmaķ (ماوًلاُْسُْی) “uykuya yenilmek, uyku bastırmak”, yorķun almaķ (ماولآ ىُْهعُْی) “dinlenmek”, yorķalanmaķ (ماوًلااهعُْی)

“hızlı yürümek”, yal baġlamaķ (ماهلاؿات لای) “kibirlenmek”, yėlken (يَکلِی) “güzel ve rengârenk bir kuş”, yėrri ha yėrri (ی ِّغِی اُ ی ِّغِی) “korku salmak için söylenen bir söz”.

Azerbaycan maddesinde bu adın aslının Azerbaygan olup eski zamanlarda sakinlerinin ateşe tapar olduğu ve İran‟ın bir bölgesi olan bu ülkenin sakinlerinin Türkler olup başkentinin Tebriz olduğu, Oġuz maddesinde bu eski boyun Azerbaycan‟da yaşamış olduğu, Aras maddesinde Azerbaycan sınırlarında akan bir ırmak olduğu, Savalan maddesinde Azerbaycan‟da ünlü bir dağ olduğu, Ķızılbaş maddesinde İran‟ın ordusu olduğu dile getirilmiştir.

Tat maddesinde Türklerin Fars dilli toplumlara Tat dedikleri, Talış Türklerin bir boyu olduğu, Tacik maddesinde Taciklerin Fars olduğu, Türk maddesinde Türklerin mensubu olduğu Nuh‟un oğlanlarından biri olduğu, Çerkes maddesinde Gürcüler gibi kâfir topluluklardan olup onlardan köle ve cariye satıldığı kaydedilmiştir.

Toĥat maddesinde Rum şehirlerinden biri olduğu, Van maddesinde Erzenerum ve Azerbaycan arasında bulunan bir Rum şehri olduğu anlatılmıştır.

Bazı maddelere Türkçe şiir örneği de verilmiştir: üzre (Mirza Abdurrezzak Nişa‟-ı Cihanşahî), maç (Mirza Vâfî), Heri.

Bazı maddelere Farsça şiir örneği de verilmiştir: şehre (Mevlevî), kelle (Sadî), lėve, huma (Sadî).

Bazı maddelere muamma örneği de verilmiştir: düdük.

Eserin sözlük kısmında Moğolca ya da Moğolca ile ortak sözcükler bulunmaktadır:

itelgü (ُْکلاتیِا) “bir tür avcı kuş. Çarĥ da denir”, tüşmel (لاوكُْت) “bekevül, çeşnici”, tabun (ىُْتات)

“başkumandanın emrinde olan onbaşı, yüzbaşı ve binbaşı vs.; başkumandanın emrinde olanlar”, tebene (ٌَََثَت) “çuvaldız, büyük iğne”, dabulġa (ََـلُتَص) “tolga, miğfer”, tegeltü / tekeltü (ُْتلَکَت)

“teğelti”, cıda (اض ِج) “mızrak”, çandavul (ل ُّاضٌَچ) “geceler ordunun etrafını kollayan”, ceyran (ىاغیَج) “ahu, ceren, ceylan”, cerge (ََکغَج) “sıra, dizi; bölük”, cülge (ََکلُج) “yeşillik alan”, cebbe (اّثَج) “cebe, silah”, cılav (َْل ِج) “atın dizgini, at yuları, çılbır”, savġat (تاؿَْؿ) “armağan, hediye”, şügün (يُکُك) “uğur”, dalda (اضلاص) “dayanak”, sibe (ََثیِؿ) “orduyu korumak amacıyla hareket ettirilebilen duvar kalkan”, şonķar (عاوًُْك) “bir avcı kuş, sungur”, şıltaķ (ماتلِك) “bahane bulma, bahane etme”, şilan (ىلاِك) “yemek şöleni, bayramlarda verilen ziyafet”, ķancuķa (اهُْجًاه) “terki kayışı, terki bağı, eyerin ardındaki tasma”, ķamurġa (ََؿغُوَه) “av kuşatılarak yapılan avlama, sürek avı, sürgün avı”, ķarçıġay (یاـچعاه) “doğan denen avcı ve yırtıcı bir kuş”, ķurultay (یاتل ُعُْه)

“padişahın konuşma yaptığı devlet kurultayı; büyük şölen”, kötel (لَتُک) “yedek at”, kekül (لُکاک)

“kâkül, perçem, tepede bırakılan saç tutamı”, küreken (يَک ٍ َغُک) “damat, güveyi”, köke (ََکُْک) “süt

(9)

238 BUGU Dil ve Eğitim Dergisi, 1(3), 2020, 230-250, TÜRKİYE

kardeşi”, maral (لاعاه) “maral, geyik”, mandav (َّضٌَه) “omuzu yaralı at”, nöker (غَکًُ) “uşak, hizmetçi”.

Eserin sözlük kısmında Arapça ya da Arapça ile ortak sözcükler bulunmaktadır: eda (اصا)

“tavır”, almas (ؽاولَا) “elmas”, aĥmaķ ( َوسَان ) “< نودَا: ahmak”, budala (لاَصُْت) “< لاَضُت: laubali, deli”, paĥla (لاساپ) “< لاهات: bakla”, bab (بات) “uygun; denk”, belut (تُْلَت) “< طْلَت: kömürü yapılan bir ağacın meyvesi”, barat (تاعات) “< تاغَت: çek, poliçe; Berat gecesi”, burc (جغُت) “burç”, pilte (َتلپ) “< َلیتك: fitil”, tendür / tendir (عِضٌَت-عُضٌَت) “< عٌَْت: tandır”, cib (ة ِج) “< ةیج: cep”, cin (ي ِج) “<

ّي ِج: cin”, ce„be (ََثؼَج) “kutu; ok kuburu, sadak, okluk”, ca„de (ٍَضؼَج) “cadde”, ĥınna (ٌََّ ِس) “kına”, dabbaġ (ؽاّتَص) “debbağ, tabak, sepici”, dėm (نیِص) “rutubetten ekin yapılan susuz yer”, dere (ٍ َعَص)

“vadi, dere”, ruģ-ı tutya (ایتْت حّ ُع) “çinko; sürme, tutya”, ref (ف َع) “raf”, ruķaķ (ماه ُع) “yufka ekmeği”, rėyhan (ىاذیع) “reyhan”, refide (ٍَضِك َع) “< ٍضیك َع: üzerine hamur açıp tandır duvarına yapıştırılan [yastığa benzer] nesne”, reze (ٍ َػ َع) “kapıya vurulan zincir, reze”, ray (یاع) “biat ve tebaiyet”, zad (صاػ) “< تاط: şey”, zevad (صاّ َػ) “< تاَّط: şeyler”, zanbaķ (نَثً َػ) “zambak”, zenbül (لُثً َػ) “< لیثً َػ: zembil”, sevda (اصَْؿ) “alış veriş”, sallaĥ (ر ّلاَؿ) “koyunları kesen, kesici”, sašıl (لِطَؿ) “< لطَؿ: ata su vermek için kullanılan üstünden kulplu kap, kova”, şamama (اهاوَك) “<

َهاوَك: şamama”, şerit (ت ِغَك) “< ظیغَك: “kurutmak için çamaşırların asıldığı ip”, şil (لِك) “< لَك:

çolak; topal”, şekil (لِکَك) “< لکَك: şekil”, şum (مُْك) “şom, uğursuz, menhus”, şebeke (ََکَثَك)

“[şebeke]”, şehre (ٍ َغَِك) “< َدغَك: et ve yağ dilimi, şerha”, şemle (ََلوَك) “sarık”, ķada (اضَه) “< اضَه:

afet, bela, kaza”, ķalbur (عُْثلاه) “< لاتغ : kalbur”, َؿ ķovum (م ُُْه) “< مَْه: kavim”, ķayım (نِیاه) “< نئاه:

muhkem, sağlam, katı, sıkı, sert”, ķehķehe (َََِوَِه) “kahkaha”, kasa (اؿاک) “< َؿاک: kâse, kadeh”, kebada (اصاثَک) “< ٍصاثَک: sporcuların kullandığı talim yayı”, kilbit (تِثلِک) “< تیغثِک: kibrit”, kėf (قِک)

“< قیَک: neşe”, kere (ٍ َغَک) “kere, kez”, kise (ََـیِک) “kese, torba”, labada (اصاتلا) “< ٍصاثَل: aba, hırka”, lec (جَل) “inatçılık”, lövüz (ػ ُُْل) “< ػَْل: meşhur bir helva”, loġaz (ػاـُل) “< ؼُـُل: kinayeli söz”, lif (قِل) “< لقی : hamam lifi, içine sabun konan hamam kesesi”, muşaša (اطاكُْه) “< َطالَه: gelini süsleyen, bezekçi”, malla ( ّلااه) “< ّلاُه: molla, hoca”, muşamma (اّهاكُْه) “< غَّوَلُه: muşamba”, meçid (ض ِچَه) “< ضجـه: mescit”, manķal (لَوٌَه) “mangal”, mendil (لِضٌَه) “< لیضٌه: mendil; sarık”, maymun (ىُْویَه) “[maymun]”, meģfeze (ٍ َؼَلذَه) “< َظلذه: gönden yapılmış kutu, mahfaza”, naķara (اعاهاً) “< ٍعاّوًَ: nakkare”, nasnas (ؽاٌؿاً) “< ؽاٌـًَ: dev; insana benzeyen maymun”, növüs (ؽ ًُُْ) “< ؾلً: nefis”, naķıl (لِوًَ) “< لوًَ: nakil”, nal (لاً) “< لؼً: nal”, nisiye (ََیِـًِ) “< ََیـًِ:

veresiye”, naşı (یِكاً) “acemi, toy, çaylak”, hava (اّاُ) “< اَُْ: hava”, heves (ؽ ََُْ) “[heves]”, hevl (لَُْ) “korku; telaş, heyecan”, hele (ََلَُ) “< لااد: hâlâ, daha, henüz”, vasvas (ؽاْؿاّ) “< ؽاْؿ َّ:

titizlik, şüphe”, varaķ (م َع َّ) “varak”, verem (م َع َّ) “şiş, şişme”, yėssir (غِّـِی) “< غیؿَا: esir, tutsak”, yahu (ُُْای) “ev güvercini”, yanı (یًِای) “< یٌؼَی: yani”.

Eserin sözlük kısmında Farsça ya da Farsça ile ortak sözcükler bulunmaktadır: oruc (جّ ُعُا) “< ٍػّع: oruç”, ejdeha (اُصژَا) “ejder, ejderha”, enbür (غُثًَا) “maşa, kıskaç”, erde (ٍَصعَا) “bir çeşit helva”, baha (اَِت) “paha”, baha (اُات) “< اَِت: pahalı”, puç (چُْپ) “içi boş”, puk (کُْپ) “içi çürük”, bes (ؾَت) “yeter, kâfi”, paçal (لاچاپ) “çulha çukuru”, pėhin (يِِِپ) “at tersi”, badıya (ََیِصات)

“büyük tas”, büdev / bidev (َّضِت-َّضُت) “hızlı at”, telid (ضیِلَت) “< ضیغَت: tirit, et suyuna ekmek doğranarak yapılan yemek”, tunban (ىاثٌُت) “tuman”, teverzin (يی ِػع ََْت) “< يیػغَثَت: eyere asılan savaş baltası”, tarĥun (ىُْسغَت) “tarhun”, taza (ٍػات) “taze”, teberze (ٍ َػغَثَت) “< صػغثت: bir tür tatlı

(10)

239 BUGU Dil ve Eğitim Dergisi, 1(3), 2020, 230-250, TÜRKİYE

üzüm”, tarazu (ّ ُػاغَت) “terazi”, cında (اضٌ ِج) “< ٍضٌ ِج: paçavra; eski; yırtık”, cüt (تُج) “< تلج: çift”, çemuş (فُْوَچ) “hareketli ve kıvrak katır”, çerek (ک َعاچ) “< کیعاِچ: bir ağırlık ölçüsü, Tebriz batmanının çeyreği”, çin (يی ِچ) “defa, kez”, ĥamyaza (اػایوَس) “< ٍػایوَس: esneme”, ĥara (اعاس) “bir kumaş çeşidi, hara, hare”, ĥama (اهاس) “< َهاس: çiğ sütün üzerindeki kaymak”, dad (صاص) “feryat, figan, nale, inilti”, duvar (عاُّص) “< عاْیص: duvar”, dėhliz (ؼیِلُِص) “dehliz, evin eşiği”, desmal (لاوؿَص)

“< لاوتؿَص: mendil, peçete, yağlık”, deste (ََتؿَص) “deste”, dügüşi (یِكُْکُّص) “< یكْگّص: sepet”, dėmi (یِویِص) “< یهص: çubuk; nargile”, rika (اکی ِع) “tellal, çağırtmaç”, rende (ٍَضً َع) “rende”, zuza (اػّ ُػ) “<

ٍػّػ: ağlama, inleme”, zabun (ىُْتاػ) “< ىْت َػ: kötü, fena”, zaķ (ماػ) “zaç”, zumuķ / zumuĥ (رُْه ُػ-مُْهّ ُػ) “< تشُه ُػ: kaba, çalımsız”, zenbürek (کعُْثً َػ) “deve sırtında taşınabilen küçük top, zemberek”, siriş (قی ِغِؿ) “çiriş”, suvhan (ىاُْؿ) “törpü”, sindan (ىاضٌِؿ) “[örs]”, sevzi (ی ِػَْؿ) “<

یؼثَؿ: pırasa”,şagird (صغِکاك) “< صغِگاك: şakirt, öğrenci”, şol (لُْك) “< لُك: gevşek”, şirin (يی ِغِك) “<

يیغیك: şirin, tatlı”, şeve (ٍ ََْك) “nazarlık için kullanılan siyah ve şeffaf bir taş”, şükufe (ََكْکُك)

“[tomurcuk, gonca; meyveli ağacın çiçeği]”, kovĥa (اسُْک) “< اضسضَک: köy muhtarı”, kedĥuda (اضسضَک) “mahalle muhtarı”, kalava (اّلاَک) “< َكلاَک: harabe”, kaġala (لااؿاک) “< َلاؿاک: aspur, yalancı safran”, kecava (اّاجَک) “< ٍّاجَک: mahfe”, gat (تاک) “< تاک: tembul ağacının yaprağı ile birlikte yenilir”, gec (جَک) “< چَگ: alçı”, künd (ضٌُک) “küt, kör, keskin olmayan”, gügürd (صغُکُک) “< صغگْگ:

kükürt”, kemend (ضٌَوَک) “[kement]”, kar (عاک) “< غَک: sağır”, kor (عُْک) “kör”, gürgavaz (ػاّآ کغُک)

“< ػاّآ گغُگ: eğlenmek amacıyla meydanda ağzı kapalı olan bir kurdun etrafını çevirip bağırarak şiirler okuyup kurdun etrafa saldırmasını sağlama”, günbeź (ظَثٌُک) “< ضثٌُگ: kümbet”, kös (ؽُْک)

“kös”, gamuş / gamış (قِهاک-فُْهاک) “< قیهّاگ: camız”, kelef (قَلَک) “< فلاَک: iplik yumağı, kelep”, germek (کَهغَک) “turfanda kavunu, topatan”, gevahen (يَُاَْک) “< يُآّاگ: saban demiri”, keşkeşan (ىالکلک) “< ىالکَِک: Kehkeşan, Samanyolu”, kenken (يَک يَک) “< يَک ىاک: kuyu kazan, kuyucu”, kelle (ََّلَک) “kelle, kafa, baş”, küze (ٍ َؼُک) “< ٍػْک: testi”, girde (ٍَصغِک) “< صغِگ: müdevver, yuvarlak”, levend (ضً ََْل) “ibne; ayak takımı, serseriler, külhanbeyleri”, lėve (ٍ َِْل) “< ٍْیل: herze yiyen, saçma konuşan, boş konuşan; yersiz gülen, beyhude yere gülen”, murdar (عاصعُْه) “< عاصغُه: murdar”, mėşin (يیِلِه) “< يیلیه: meşin, telatin”, maya (ََیاه) “dişi deve; sermaye”, nėşder (عَضلًِ) “< غتلًِ:

neşter”, naz (ػاً) “naz”, namaz (ػاهاً) “< ػاوًَ: namaz”, nişin (يیِلًِ) “basur”, nişan (ىالًِ) “alamet, nişan”, hüngüft (تلُکٌُُ) “beklenmeyecek kadar çok, aşırı”, hėç (چیُِ) “hiç”, hiş (قُِ) “< قیس:

saban”, huş (فُُْ) “[akıl, fikir, düşünce; zekâ; şuur, bilinç]”, hemeşe (ََلَوَُ) “< َلیوَُ: her zaman, daima”, velenge vaz (ػاّ ََکٌَل َّ) “< ػاّ ّ گٌلِّ: çok geniş ve ferah”, verciş (ق ِجع َّ) “< ف ِػع َّ:

pehlivanlık sporu”, yad (صای) “hafıza”, yar (عای) “yâr, sevgili; dost, arkadaş, yoldaş, musahip”.

Eserin sözlük kısmında birçok eskicil öge bulunmaktadır: ėv barĥ (رغَت ْیِا) “ev barak, ev ve onun eşyası”, aġruķ (م ُغؿآ) “yük”, işke sal (لاؿ اکلیِا) “işlet!”, tamġa (اـوَت) “dağ, hayvana vurulan damga”, tüzük (کّ ُؼُت) “düzen, nizam”, toijuz yıl (لیئ ػُْکٌُت) “domuz yılı”, toşķan yıl (لیئ ىاوكُْت) “tavşan yılı”, tün / dün (ىُّص-ىُْت) “tün, gece”, dışķarı (ی ِعاولیِص) “dışarı”, saġınmaķ (ماوٌِؿاؿ) “düşünmek”, ķıya (ایِه) “sevgilinin eğri ve gözün ucuyla yandan bakması”, ķaranķuluķ (مُْلُْه ىاعاه) “karanlık”, ķaranķu (ُْوً َغَه) “karanlık”, ķatla (َلتاه) “kez, kere”, göymaķ (ماویُْک)

“yanmak”, göydürmaķ (ماهعّضیْک) “yandırmak, yakmak”, geleci (ی ِجَلَک) “sohbet, karşılıklı konuşma”, neste (ََتـًَ) “nesne, şey”, yayaĥ / yayaġ / yayaķ (مایَی-ؽایَی-رایَی) “yaya, piyade”, yıķlamaķ (ماهلاوِی) “ağlamak”, yüzlenmaķ (ماوًلاػْی) “bir şeye doğru yüz dönmek, bir şeye doğru

(11)

240 BUGU Dil ve Eğitim Dergisi, 1(3), 2020, 230-250, TÜRKİYE

yüz çevirmek, yüz tutmak, yönelmek”, yorultmaķ (ماوتلّ ُعُْی) “yormak”, yasal (لاـَی) “sıra hâlinde dizilmiş ordu”.

Eserin sözlük kısmında yalnız sözlü dildeki sözcüklere değil yazılı kaynaklarda bulunan sözcüklere de yer verildiği anlaşılmaktadır.

Eserin sözlük kısmında birçok ağza özellikle Tebriz ağzına ait sözcüklere yer verilmiştir: al-a (آ لآ) “al!. A pekiştirme için kullanılır”, iyer (غَیِا) “eyer”, elünz ( ٌُْلَاؼ ) “eliniz”, atunz ( ٌُْتآؼ ) “atınız”, ısbanaķ (نٌََثؿِا) “ıspanak”, ülkmaķ (ماوکلُّا) “ürkmek”, örgetmaķ (ماوتکعّا)

“öğretmek”, örgenmaķ (ماوٌکعُّا) “öğrenmek”, eleg (کَلَا) “elek”, ög (کُّا) “ön”, ann ( ّىآ) “alın”, arsalan (ىلاَؿعَا) “aslan, arslan”, oturginen (يٌَِکعُْتُّا) “oturgilen: otur!”, öpke (َکپُا) “akciğer”, eye (ََیَا) “iye, sahip, malik”, ititmaķ / itidmaķ (ماهضِتیِا-ماوتِتیِا) “itilemek: keskinletmek, keskinleştirmek”, inçe / işke (ََکكِا-ََچًِا) “ince”, alcı ( ْلآی ِج ) “alıcı”, eylemenem (نٌََوَلیَا) “eylemem, etmem”, eyran (ىاغیَا) “ayran”, baĥ-a (آ رات) “bak!. A pekiştirme için kullanılır”, bülüp (پُْلُْت)

“bilip”, almas (ؽاولآ) “almaz”, pıçaķ (ماچیِپ) “bıçak”, baķarsuķ (مُْؿعاهات) “bağırsak”, baydaķ (ماضیات) “bayrak”, böütmaķ (ماوتُؤُت) “büyütmek”, böük (کُؤُت) “büyük”, bülevlemaķ (ماه ََلَْلُت)

“bileylemek”, pitmaķ (ماوتیِپ) “bitmek, çıkıp yetişmek”, bürçek (کَچغُت) “zülüf, saç”, biz inen ( ؼِت يٌَیِا) “biz ilen: bizimle”, piçün (ىُْچیِپ) “biçin!”, böve (ٍ َُْت) “böğ”, burya (ََیعُْت) “buraya”, bilev (َْلیِت) “bileği”, pıspıslu / pıspıslı (یِل ؾِپ ؾِپ-ُْل ؾِپ ؾِپ) “bok böceği”, busķu (ُْوؿُْت) “pusu”, pipi ( یِپ یِپ) “bibi, hala”, besdi (یِضـَت) “betsi: testi”, tenig (کٌَِت) “dar”, tüng (کٌُت) “testi”, tebbe (ََّثَت)

“teppe: tepe”, terpenmaķ (ماوٌَپغَت) “teprenmaķ: deprenmek”, tünbek (کَثٌُت) “dünbek: dümbelek”, çöb (بُْچ) “ince tahta, çöp”, çaĥardup (پُّصعاشَچ) “çıkartıp”, çomur (عُْوُچ) “çamur”, çındır (عِضٌ ِچ)

“damarlı ve sinirli et parçası”, çarçı (یچعاچ) “carçı: tellal, çağırtmaç, çığırtkan”, çarĥalar (علااسعاچ) “çalĥalar: çalkalar”, çurġalamaķ (ماهلااؿعُْچ) “çulġalamaķ: sarmak, bürümek”, çurġaşmaķ (ماوكاؿعُْچ) “sarınmak, bürünmek”, çapalamaķ (ماهلااپاچ) “çırpınmak”, çiyrimaķ (ماه ِغی ِچ) “bıkmak”, çımramaķ (ماه ٍ َغو ِچ) “çırmamaķ: çemremek”, çölmek (کَولُچ) “çömlek”, çallam (نَّلاچ) “çalaram: çalarım”, ĥırtlaķ (ملاتغ ِس) “gırtlak”, ĥırĥıra (ٍ َغ ِسغ ِس) “hançere, gırtlak”, dırna (اًعِص) “durna: turna”, diş (فِص) “düş, rüya”, donķuz (ػُْوًُّص) “domuz”, dėş (قیِص) “dėk: dek, değin”, dėk (کیِص) “tek: gibi”, damu (ُْهاص) “tamu, cehennem”, dalbunmaķ (ماوًُْثلاص) “çırpınmak, çabalamak”, sal-a (آ لاؿ) “sal!. A pekiştirme için kullanılır”, sovsar (عاؿُْؿ) “sansar”, sunur (عٌُُْؿ) “sınır”, sėvler / sövler (غَلُْؿ-غَلْیِؿ) “söyler”, salmaş (فاولاؿ) “sarmaş!”, savuġ / sovuġ (ؽ ُُْؿ-ؽ ُّاؿ) “soğuk”, sıķnaķ (ماٌوِؿ) “sığınak, istihkâm”, sövünmaķ (ماوًُْؿ) “sevinmek”, sövmaķ (ماهُْؿ) “sevmek”, sıġarlamaķ (ماهلاعاـِؿ) “sıġallamaķ: sıvazlamak, sıvamak”, şovra (اعْك)

“şorba: çorba”, şevit (تَِْك) “şibid: dereotu”, ķėyin ata (اتآ يِیِه) “ķayın ata: kaynata”, ķėyin ana (اًآ يِیِه) “ķayın ana: kaynana”, ķėyin (يِیِه) “kayın”, ķorĥ-a (آ رعُْه) “kork!. A pekiştirme için kullanılır”, ķırp (پغِه) “kulp”, ķėynet (تٌَیِه) “kaynat!”, ķarlanķuc (جُْوًلاعاه) “kırlangıç”, ķayķaç (چاویَه) “ķıyķaç: at koşarken üzerinden nişana doğru dönme”, ķayķaç (چاویَه) “ķıyķaç: üç köşeli kadın başörtüsü”, ķanşar (عالًاه) “karşı”, ķışlar (علالِه) “kıçlar, bacaklar”, ķėyiş (قِیِه) “kayış”, ķėyriş (ف ِغیِه) “ķayırış: yapıl!”, ķėymaķ (ماویِه) “kaymak”, ķolçaķ (ماچلُْه) “ķorçaķ: oyuncak bebek”, ķarannuķ (مًُّْاعاه) “karanlık”, ķėyitmaķ (ماوتِیِه) “kayıtmak, dönmek”, ķėyirmaķ (ماهغِیِه)

“ķayırmaķ: yapmak”, ķėyçi (ی ِچیِه) “ķayçı: makas”, ķėyçilemaķ (ماوَلی ِچیِه) “ķayçılamaķ:

makaslamak”, ķurķuşum (نُكُْهعُْه) “ķurķuşun: kurşun”, ķovum (م ُُْه) “ķovm: kavim”, kilbit (تِثلِک)

(12)

241 BUGU Dil ve Eğitim Dergisi, 1(3), 2020, 230-250, TÜRKİYE

“kibrit”, gügürd (صغُکُک) “kükürt”, kelecoş (فُْجلااک) “doğranmış ekmek üzerine yağda kavrulmuş soğan ve ceviz döküldükten sonra üzerine yoğurt veya kurut ilave edilen bir çeşit yemek”, kuf (قُک) “salıncak”, kiprik (ک ِغپِک) “kirpik”, legleg (کَلکَل) “leylek”, lav (َْل) “lov: afet, bela”, malla ( ّلااه) “molla, hoca”, meçid (ض ِچَه) “mescit”, mölçek / mülçek / möçek (کَچُه-کَچلُه) “milçek / böcek: sivrisinek”, mekke (ََّکَه) “meke: mısır”, meryemlü (ُْل نَیغَه) “bir tür yer kurdu”, novala (لااًُْ) “nevale: deveye yedirilen hamur topağı; lokma”, na ķada (اصاهاً) “ne kadar”, növüs (ؽ ًُُْ)

“nefis; erkeklik organı”, nemne (ٌَََوًَ-ٌََوًَ) “nemene: ne”, vur-a (اع ُّ) “vur!. A pekiştirme için kullanılır”, varıdur (عُضی ِعاّ) “onda var”, varundur (عُص ى ُعاّ) “sende var”, varunzdur (عُصؼ ًْ ُعاّ)

“sizde var”, varlarıdur (عُضی ِعلاعاّ) “onlarda var”, varumdur (عُص م ُعاّ) “bende var”, varumızdur (عُصؼِهّ ُعاّ) “bizde var”, vurmunz ( ًُْْهعّ ُّؼ ) “vurmayınız”, vurram (ما ّعّ ُّ) “vuraram: vururum”, vėrmün (ىُْهغیِّ) “vermeyin”, yėyĥa / yėyĥala (لااشیِی-اشیِی) “yayĥa / yayĥala: yıka!”, yan-a (آ ىای)

“yan!. A pekiştirme için kullanılır”, yon-a (آ ىُْی) “yon!, yont!. A pekiştirme için kullanılır”, yırt- a (آ تغِی) “yırt!. A pekiştirme için kullanılır”, yatırıt (ت ِغِتای) “yatırt: yatır!”, yalavanc (جًاّلاای)

“yalavac: çıplak, yoksul”, yaijalmaķ (ماولاکًای) “yaijılmaķ: yanılmak”, yaijaltmac (جاوتلاکًای)

“yaijıltmac: yanıltmaç”, yėssir (غِّـِی) “yesir: esir, tutsak”, yuvar (عاُْی) “yuyar: yıkar”, yuvunmaķ (ماوً ) “yuyunmaķ: yıkanmak”, ُُّْی yovuz (ػ ُُْی) “yavuz: acayip”, yėylaķ (ملایِی) “yaylaķ: yayla”, yėrpik (کِپغِی) “yėlpik: yelpaze”, yėrpiklemaķ (ماوَلکِپغِی) “yėlpiklemaķ: yelpazelemek”, yayıltmaķ (ماوتلِیای) “yaydırmak”, yumultmaķ (ماوتلُْهُْی) “yumdurmak”, yunbalanmaķ (ماوًلااثًُْی)

“yumbalanmaķ: yuvarlanmak”, yurķun (ىُْهعُْی) “yulķun: ılgın ağacı”, yanı (یًِای) “yani”.

Eserin birçok yerinde /y/ sesinin yanındaki ünlü değişime uğrayıp daralmıştır (ıy / iy <

ay / ey): gelmiyüp (پْیِولک) <gelmeyüp “gelmeyip”, gelmiyecaķdur (عّضهاجَیِولک) <gelmeyecaķdur

“gelmeyecektir”, gelmiyünz ( ًْْیِولکؼ ) fakat gelmeyünz ( ًْْیَولکؼ ) “gelmeyiniz” de var, gelmiyün (ىْیِولک) <gelmeyün “gelmeyin”, gelmiyen (يَیِولک) <gelmeyen,niye (ََیًِ) fakatneye (ََیًَ) “niye”

de var, eyliyünz ( ًْْیِلیَاؼ ) < eyleyünz “eyleyiniz, ediniz”, istiyek (کَیِتـیِا) < isteyek “isteyelim”, ucıya (ََی ِجُّا) < ucaya, orıya (ََی ِعُّا) < oraya, boşıyup (پُیِكُْت) < boşayup “boşayıp”, boşıyun (ىُْیِكُْت) <boşayun “boşayın”, tovlıyup (پُیِلُْت) <tovlayup “tavlayıp; dolayıp”, çatlıyıp (پِیِلتاچ) <

çatlayıp, saĥlıyunz ( ًُْْیِلساؿؼ ) fakat saĥlayunz ( ًُْْیلاساؿؼ ) “saklayınız” da var, saĥlıyun (يُیِلساؿ) <

saĥlayun “saklayın”, ķayırmıyunz ( ًُْْیِهغِیاهؼ ) < ķayırmayunz “yapmayınız”, modıya (ََیِصُْه) <

modaya “Yörük evine”, yükliyün (ىُْیِلکُْی) <yükleyün “yükleyin”, yollıyun (ىُْیِّلُْی) < yollayun

“yollayın” gibi.

Eserde öğrenilen geçmiş zaman ve fiil zarfı için -ıp / -ip / -up / -üp eki kullanılır:

çekilüp (پُْلیِکَچ) “çekilip”, çekilip (پِلیِکَچ), çimip (پِو ِچ) gibi. Fiilin son sesi ünlü ise bu eklerden önce /y/ sesi getirilir, fiilin son sesi açıksa daralır: tanıyup (پُْیًِات) “tanıyıp”, diyip (پِیِص) < dėyip

“deyip”, çatlıyıp (پِیِلتاچ) < çatlayıp, ķarıyıp (پِی ِعاه) “karıyıp, kocayıp” gibi. Ünlülerden sonra bazen direkt -p eki getirilir: eprip (پی ِغپَا) < epriyip, çiyrip (پ ِغی ِچ) < çiyriyip “bıkıp”, ķurıp (پی ِعُْه) < ķurıyıp “kuruyup” gibi. Ancak bazen fiilin son sesi değişime uğrar: başlıp (پیِلكات) <

başlayıp, tanup (پًُات) < tanıyup “tanıyıp”, titrüp (پّ ُغتیِت) < titreyüp “titreyip”, titrip (پی ِغتیِت) <

titreyip, çeynip (پٌِیَچ) < çeyneyip “çiğneyip”, ėylip (پِلیِا) < ėyleyip “eyleyip, edip” gibi.

(13)

242 BUGU Dil ve Eğitim Dergisi, 1(3), 2020, 230-250, TÜRKİYE

Eserde zaman çekimlerinde fiilin son sesi ünsüz ise -ır / -ir / -ur / -ür eki kullanılır: alur (عُْلآ) “alır”, terpenür (عٌَُْپغَت) “deprenir”, terpenir (غٌَِپغَت) “deprenir” gibi. Fiilin son sesi ünlü ise direkt -r eki getirilir: eprür (ع ُغپَا) “eprir, çürür”, tanır (غیًِات), toĥur (عُْسُْت) “dokur”, toĥır (غی ِسُْت)

“dokur”, sular (علاُْؿ), ķoĥur (عُْسُْه) “kokar”, ķarır (غی ِعاه) “karır, kocar”, yarur (ع ُعای) “ışıklanır”, yamar (عاهای), yėrir (غی ِغِی) “yürür” gibi. Ancak bazen fiilin son sesi değişime uğrar: tanur (عًُْات) <

tanır, yėrür (عّ ُغِی) < yėrir “yürür” gibi.

Eserde bazen hece düşmesi görülür: aġlır (غیِلؿآ) < ağlayır “ağlıyor”, sulır (غیِلُْؿ) <

sulayır “suluyor”, şişlim (نِللِك) < şişleyim “şişleyeyim”, ķuruldır (غیِضلّ ُعُْه) < ķuruldayır “gök gürlüyor”, mırıldır (عِضل ِغِه) < mırıldayır “köpek hırlıyor”, neylirsen (يَؿغِلیًَ) < neyleyirsen “ne yapıyorsun”, vurmunz ( ًُْْهعّ ُّؼ ) < vurmayunz “vurmayınız”, vurram (ما ّعّ ُّ) < vuraram

“vururum”, vėrmün (ىُْهغیِّ) < vėrmeyün “vermeyin” gibi.

Eserin sözlük kısmında ses bilgisi açısından ikili biçimler görülmektedir: arĥa (اسعآ) ~ arķa (اهعآ) “arka”, oija (اکًُّا) ~ ona (ًَّا) “ona”, uçurd- (صعُْچُّا) ~ uçurt- (تغُچُا) “uçurtmak”, endir- (عِضًَا) ~ endür- (عُّضًَا) ~ yėndir- (عِضٌِی) “indirmek”, enmaķ (ماوًَا) ~ enmek (کَوًَا) “inmek”, üz (ػُا) ~ yüz ( ُیػْ ) “yüz, çehre”, açduķ (مُّضچآ) ~ açdüg (کُضچآ) “açtık”, acduķ (مُّضجآ) ~ acdüg (کُضجآ) “acıktık”, eprü- ( ُغپَاّ )~ epri- (ی ِغپَا) “eprimek”, uluġ (ؾُلُا) ~ ulu (ُْلُا) “ulu”, ititmaķ (ماوتِتیِا)

~ itidmaķ (ماهضِتیِا) “keskinletmek, keskinleştirmek”, ud- (صُّا) ~ ut- (تُّا) ~ yud- ( ُیصْ ) “yutmak”, oĥu- (ُْسُّا) ~ oĥı- (ی ِسُّا) “okumak”, oĥutmaķ (ماوتُْسُّا) ~ oĥudmaķ (ماهصُْسُّا) “okutmak”, ıslad- (صلاؿِا)~ ıslat- (تلاؿِا) “ıslatmak”, aldadmaķ (ماهصاضلآ) ~ aldatmaķ (ماوتاضلآ) “aldatmak”, ėvlendür- (عُضٌَلْیِا) ~ ėvlendir- (عِضٌَلْیِا) “evlendirmek”, utandur- (عُضًاتُّا) ~ utandır- (عِضًاتُّا) “utandırmak”, ayaġ (ؽایَا) ~ ayaķ (مایَا) “ayak”, uşaġ (ؽاكُا) ~ uşaķ (ماكُّا) “çocuk”, ėtmaķ (ماوتیِا) ~ ėtmeg (کَوتِا)

“etmek”, içmaķ (ماوچیِا) ~ içmeg (کَوچیِا) “içmek”, incimaķ (ماو ِجًِا) ~ incimeg (کَوی ِجًِا)

“incinmek”, örtaķ (ماتعُّا) ~ örtek (کَتعُّا) “örtelim”, emmaķ (ماوهَا) ~ emmek (کَوهَا) “emmek”, il (لیِا) ~ yıl (لیی) “yıl”, aşaķa (ََهاكَا) ~ aşaġa (ََؿاكَا) “aşağı”, aijla- (لاکًَا) ~ anla- (ََلًَا) “anlamak”, aru (ّ ُعَا) ~ arı (ی ِعآ) “böcek olan arı”, üzengü (ُْکً َػُّا) ~ üzengi (یِکً َػُّا) “üzengi”, oy- (یُّا) ~ ay- (یَا) “aymak: ayılmak; anlamak”, aġur (عُْؿآ) ~ aġır (غیِؿآ) “ağır”, eyleş- (قَلیَا) ~ egleş- (قَلکَا)

“oturmak”, aġuz (ػُْؿآ) ~ aġız (ؼیِؿآ) “ağız”, acıķ (ن ِجآ) ~ acuķ (مُْجآ) “hüzün, keder, acı; öfke, hışım, kızgınlık”, ėşidmaķ (ماهضِكِا) ~ ėşitmaķ (ماوتِكِا) “işitmek”, erük (کّ ُعَا) ~ erik (ک ِعَا)

“zerdali, bir tür kayısı”, eksük (کُْـکَا) ~ eksik (کِـکَا) “eksik”, ėrkek (کَکعِا) ~ erkek (کَکعَا)

“erkek”, ėn (ىِا) ~ en (ىَا) “en, genişlik”, iyer (غَیِا) ~ eyer (غَیَا) “eyer”, ülk- (کلُّا) ~ ürk- (کعُّا)

“ürkmek”, örgetmaķ (ماوتکعّا) ~ ögretmaķ (ماوت َغکُا) “öğretmek”, örgenmaķ (ماوٌکعُّا) ~ ögrenmaķ (ماوً َغکُا) “öğrenmek”, eyran (ىاغیَا) ~ ayran (ىاغیآ) “ayran”, arsalan (ىلاَؿعَا) ~ aslan (ىلاؿآ) “aslan”, oturginen (يٌَِکعُْتُّا) ~ oturgilen (يَلِکعُْتُّا) “otur!”, eye (ََیَا) ~ iye (ََیِا) “iye”, ėylemaķ (ماوَلیِا) ~ eylemaķ (ماوَلیَا) “eylemek, etmek”, işke (ََکكِا) ~ inçe (ََچًِا) “ince”, almas (ؽاولآ) ~ almaz (ػاولآ) “almaz”, puç (چُْپ) ~ puk (کُْپ) “içi boş; içi çürük”, basdur- (عُّضؿات) ~ basdır- (عِضؿات) “bastırmak, zorla itmek; yere düşürüp çiğnetmek veya dövmek; örtmek”, bulaġ (ؽلاُْت) ~ bulaķ (ملاُْت) “bulak, pınar”, budaġ (ؽاصُْت) ~ budaķ (ماصُْت) “budak”, böyrek (ک َغیُْت) ~ bögreg (ک َغکُت) “böbrek”, büri- (ی ِغُت) ~ bürü- ( ُغُتّ ) “bürümek”, bül- (لُْت) ~ bil- (لیِت) “bilmek”, pıçaķ (ماچیِپ) ~ bıçaķ (ماچِت) “bıçak”, baydaķ (ماضیات) ~ bayraķ (م َغیَت) “bayrak”, böüt- (تُؤُت) ~ böyüt- (تُیُْت) ~ böyit- (تِیُْت) “büyütmek”, böük (کُؤُت) ~ böyük (کُْیُْت) “büyük”, bülevle- (ََلَْلُت) ~

(14)

243 BUGU Dil ve Eğitim Dergisi, 1(3), 2020, 230-250, TÜRKİYE

bilevle- (ََلَْلِت) “bileylemek”, pitmaķ (ماوتیِپ) ~ bitmaķ (ماوتیِت) “bitmek, çıkıp yetişmek”, bilerzük (کّ ُػغَلِت) ~ bilezük (کّ ُؼَلِت) “bilezik”, biz inen (يٌَیِا ؼِت) ~ biz ilen (يَلیِا ؼِت) “bizimle”, piç- (چیِپ) ~ biç- (چیِت) “biçmek”, büdev (َّضُت) ~ bidev (َّضِت) “hızlı at”, burya (ََیعُْت) ~ buraya (ََیاعُْت) “buraya”, pipi (یِپ یِپ) ~ bibi (یِت یِت) “bibi, hala”, baluĥ (رُْلات) ~ baluġ (ؽُْلات) ~ balıġ (ؾیِلات) “balık”, poķ (مُْپ)

~ boķ (مُْت) “bok”, batur- (عُْتات) ~ batır- (غِتات) “batırmak”, palçıĥ (ز ِچلاپ) ~ palçuķ (مُْچلاپ) ~ balçuķ (مُْچلات) “balçık”, başı baķlu (ُْلهات یِكات) ~ başı baġlu (ُْلؿات یِكات) “kertenkele”, pıspıslu ( ؾِپ

ُْل ؾِپ) ~ pıspıslı (یِل ؾِپ ؾِپ) “bok böceği”, tanup (پًُات) ~ tanıyup (پُْیًِات) “tanıyıp”, tanur (عًُْات) ~ tanır (غیًِات) “tanır”, tanımek (کَویًِات) ~ tanımaķ (ماویًِات) “tanımak”, tanıdum (مُضیًِات) ~ tanıdım (مِضیًِات) “tanıdım”, toĥımaķ (ماوی ِسُْت) ~ toĥumaķ (ماهُْسُْت) “dokumak”, terpenür (عٌَُْپغَت) ~ terpenir (غٌَِپغَت) “deprenir”, terpenmaķ (ماوٌَپغَت) ~ teprenmaķ (ماوً َغپَت) “deprenmek”, topuġ (ؽُْپُْت) ~ topuķ (مُْپُْت) “topuk”, tuluġ (ؽُْلُْت) ~ tuluķ (مُْلُْت) “tuluk, tulum”, tökmaķ (ماوکُْت) ~ tökmek (کَوکُت)

“dökmek”, tökülmaķ (ماولُکُْت) ~ tökülmek (کَولُکُْت) “dökülmek”, tükli (یِلکُت) ~ tüklü (ُْلکُت) “tüylü, kıllı”, Tarı (ی ِعات) ~ Taijrı (یغکٌت) “Tanrı”, baķa ( هاتا ) ~ baġa (اؿات) “bağa”, tovla- (لاُْت) ~ tavla- (لاَْت) “tavlamak; dolamak”, toyuġ (ؽُْیُت) ~ tovuġ (ؽ ُُْت) ~ tavuġ (ؽ ُّات) “tavuk”, tebbe (ََّثَت) ~ teppe (ََّپَت) ~ tepe (ََپَت) “tepe”, tünbek (کَثٌُت) ~ dünbek (کَثًُص) “dümbelek”, tamġa (اـوَت) ~ damġa (اـهاص)

“dağ, hayvana vurulan damga”, dün (ىُّص) ~ tün (ىُْت) “tün, gece”, tırna (اًغِت) ~ turna (اًغُت) “kemer veya halatı örerek yapılan vurma aracı”, titrüp (پّ ُغتیِت) ~ titrip (پی ِغتیِت) “titreyip”, tendür (عُضٌَت) ~ tendir (عِضٌَت) “tandır”, torpaķ (ماپعُْت) ~ topraķ (ماغپُْت) “toprak”, çoĥ (رُْچ) ~ çoķ (مُْچ) “çok”, çolaĥ (رلاُْچ) ~ çolaķ (ملاُْچ) “topal, aksak”, çigid (ضِک ِچ) ~ çigit (تِک ِچ) “olgunlaşmamış karpuz”, çėz- (ؼ ِچ) ~ çez- (ؼَچ) “osurmak, yellenmek”, çövürmaķ (ماهع ُُْچ) “çevirmek” ~ çevr (عَْچ)

“çevre”, cıġla (لاـ ِج) ~ cıķla (لاو ِج) “dans eden çocuklar, rakkas çocuklar”, çekilüp (پُْلیِکَچ) ~ çekilip (پِلیِکَچ) “çekilip”, çekdürmaķ (ماهعُّضکَچ) ~ çekdirmaķ (ماهعِضکَچ) “çektirmek”, çeltük (کُتلَچ) ~ çeltik (کِتلَچ) “çeltik”, çeyne- (ٌََیَچ) ~ çėyne- (ٌََی ِچ) “çiğnemek”, çaĥard- (صعاشَچ) ~ çıĥard- (صعاش ِچ) ~ çıĥart- (تعاش ِچ) “çıkartmak”, cov (ُْج) ~ çov (ُْچ) çav (َْچ) “çav, ün”, çarçı (یچعاچ) ~ carçı (ی ِچعاج) “tellal, çağırtmaç, çığırtkan”, çarĥala- (لااسعاچ) ~ çalĥala- (لااشلاچ)

“çalkalamak”, çallam (نَّلاچ) ~ çalaram (م َعلااچ) “çalarım”, döşürd- (صعُْكُّص) ~ döşürt- (تعُْكُّص)

“devşirtmek; yerden tahıl tanelerini toplatmak”, doķķuz (ػُّْهُّص) ~ toķķuz (ػّْوُت) ~ toķuz (ػْهْت)

“dokuz”, daya (ََیاص) ~ taya (َیات) “taya, dadı, daye”, delü (ُْلَص) ~ deli (یِلَص) “deli”, dolı (یِلُّص) ~ dolu (ُْلُّص) “dolu”, doġrı (ی ِغؿُّص) ~ doġru (ّ ُغؿُّص) “doğru”, dırna (اًعِص) ~ durna (اًعُص) “turna”, toijuz (ػُْکٌُت) ~ donķuz (ػُْوًُّص) ~ donuz (ؼًُُّص) “domuz”, toşķan (ىاوكُْت) ~ dovşan (ىاكُّص) “tavşan”, dėş (قیِص) ~ dėk (کیِص) “dek, değin”, tek (کَت) ~ dėk (کیِص) “gibi”, dadlu (ُْلصاص) ~ datlu (ُْلتاص) “tatlı”, dışķarı (ی ِعاولیِص) ~ dışarı (ی ِعالیِص) “dışarı”, zart (تع َػ) ~ zırt (تع ِػ) “osuruk”, zumuķ (مُْهّ ُػ) ~ zumuĥ (رُْه ُػ) “kaba, çalımsız”, saç (چاؿ) ~ sac (جاؿ) “sac”, saķ- (ماؿ) ~ saġ- (ؽاؿ) “sağmak”, suyuĥ (رُْیُؿ) ~ suyuġ (ؽُْیُؿ) “sıvık, sulu”, sıcaĥ (راجیؿ) ~ sıcaķ (ماجیؿ) “sıcak”, sataĥ (راتاؿ) ~ sataķ (ماتاؿ) “satalım”, saruġ (ؽّ ُعاؿ) ~ saruķ (مّ ُعاؿ) “sarık”, saruġ (ؽّ ُعاؿ) ~ saru (ّ ُعاؿ) ~ sarı (ی ِعاؿ) “sarı”, sınıĥ (زٌِِؿ) ~ sınıķ (نٌِِؿ) “sınık, kırık”, saçek (کچاؿ) ~ saçaķ (ماچاؿ) “gelin çeyizi”, süri- (ی ِعُْؿ) ~ sürü- (ّ ُعُْؿ) “sürümek”, soncuĥ (رُْجٌُؿ) ~ soncuķ (مُْجًُْؿ) “çifte, tekme”, serimaķ / sarımaķ (ماوی ِغَؿ) ~ sermaķ / sarmaķ (ماهغَؿ) “sarmak”, savut- (ت ُّاؿ) ~ sovut- (ت ُُْؿ) “soğutmak”, savuġ (ؽ ُّاؿ) ~ sovuġ (ؽ ُُْؿ) “soğuk”, sıķır (غِوِؿ) ~ sıġır (غِـِؿ) “yaşlı erkek sığır”, semüz (ؼُوَؿ) ~ semiz (ؼِوَؿ) “semiz”, saĥlıyunz (ؼًُْْیِلساؿ) ~ saĥlayunz (ؼًُْْیلاساؿ)

Referanslar

Benzer Belgeler

bu katkl maddelerinin bUyumeyi te~vik etmeleri ya- nlnda insan ve hayvan sagllglnl ciddi olarak tehdit eden bazl Van etkileri de ortaya ~lkml~llr (Teller ve

Zoological vocabulary of the Swahili has its peculiarities like the huge amount of names that denote living organisms, which are based on descriptive characteristics

Comparison of the Tatar language with other Turkic languages makes it possible to explain the origin of many lexical units of the subject under study, etymology of which

analytical method – in the analysis of scientific and scientific-methodological literature on the research topic; descriptive method – for the presentation of Bashkir

Based on the material from the Great Academic Dictionary of the Yakut Language, we made a structural-semantic analysis of figurative verbs of visual perception

Zuhra: As I told you it wasn't helpful because in my opinion I can't just remember this word when I write or add it in a list or even like this way it may be

Since the present study aims at exploring whether using a wordlist in the class through a word wall is an effective vocabulary learning strategy to improve their repertoire of

The Effect Of Using Caricatures On Vocabulary Retention In Foreign Language Teaching, International Journal Of Eurasia Social Sciences, Vol: 9, Issue: 31, pp..