• Sonuç bulunamadı

Toplumun alt kesimlerini mülksüzle

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Toplumun alt kesimlerini mülksüzle"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Toplumun alt kesimlerini mülksüzleştirip, hayatlarını ‘ipotek’ altına alan kentsel dönüşüm; birikimin motoru aniden durmasın diye, adi hırsızlığa nihayetinde yeniden başvurulmak zorunda kalınmasıdır

1980’lerde yeni bir kriz modeli olarak devreye sokulan küreselleşme, öncelikle “neoliberalizm” yoluyla işçi sınıfının geçmiş kazanımlarını hedef aldı. Sonra da sermayenin aşırı üretim ve birikim sorununa yanıt olarak, aşırı tüketimi ve buna bağlı finanslaşmayı destekleyen piyasaları oluşturdu. Bu sürecin ürettiği aşırı tüketim algıları devasa zenginlerle birlikte, yeni yoksulları da yarattı. Böylece kentlerde gökdelenlerle ve devasa alışveriş merkezleriyle birlikte teneke damlı mahalleler üretilerek hızla büyüyen “küresel kentler” oluşturuldu.

Öte yandan kapitalizm, uluslararası kurumsal düzenlemelerle merkez ülkelerin de yardımıyla, mübadele ilişkilerindeki eşitsizlikleri merkezin gücü yararına sürdürmek üzere kullanılan bir sistemdir. Nitekim, Harvey’in belirttiği gibi dünyanın diğer kesimlerinden bu yolla haraç alınmaktadır. Serbest ticaret ve dışa açık sermaye piyasaları, kapitalist dünya içindeki ticaret, üretim, hizmet ve finans sektörlerine hâkim olan ileri kapitalist ülkelerde üstlenen tekelci güçlerin çıkarına hizmet eden başlıca araçlar haline gelmişlerdir. Dolayısıyla, ABD’nin (ve daha az ölçüde

Avrupa’nın) gücünün arkasında olan IMF ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi örgütlerin kurumsal baskılarıyla tüm dünya piyasalarını dışa açılmaya zorlamak, korumacı duvarlarını yıkmak istemeyen ülkelere de kendi devasa pazarını kapamak, el koyarak birikimin başlıca aracına dönüşmüştür (1). Bu yapılanmayla birlikte kâr arayışına yönelen sermaye, ürettiği metanın mekânda dolaşım süresini kısaltmayı, metaların daha hızlı dolaşımını ve aşırı tüketim alanlarının oluşmasını sağlamak ister. Bu ise sonuçta, yollar, ulaşım ağları, limanlar, uydu kentlerin ve yeni mekânların yaratılmasını, yani “kentsel dönüşüm” projelerine gereksinimi kaçınılmaz kılar.

'YARATICI YIKIM' YOLU

Kentsel dönüşüm, kentlerin kısa sürelerde yapılandırılmış ve coğrafi olarak yeniden dönüştürülmüş halidir. Bu da kapitalizmin, kendi dünya, toplum ve insan algısında, yarattığı kriz ve eşitsizliklerine uygun bir şekilde coğrafyayı sürekli olarak yeniden inşa etme isteğiyle ilgilidir. Sermaye birikimi ya da artığın kentlerin dönüştürülmesi sonucunda yeniden yaratılması için, kentlerin dönüştürülmesi yoluyla emilmesine ve bu kentlerin “yaratıcı yıkım” yoluyla tekrar tekrar yeniden yapılanmasına yol açmıştır.

Günümüz tarihselliği içinde yaşanan bu süreçlerin sadece bugüne ait bir durummuş gibi algılanması yanlıştır. Başka bir ifadeyle günümüzde, Delhi, Seul, Bombay ve İstanbul’da yaşanan kent geliştirme süreçlerini kapitalizmin geçirdiği değişik tarihsel süreçlerde görmek mümkündür. Bu sürecin sadece günümüze ait bir olgu olmadığını, özellikle

Engels’in Salford ve Manchester kentlerine ilişkin gözlemlerinden yola çıkarak kaleme aldığı, İngiltere’de emekçi sınıfların durumu ve konut sorunu başlıklı çalışmalarında net bir şekilde görmekteyiz: “Büyük modern kentlerin büyümesi, belli bölgelerdeki, özellikle de merkezi konumda bulunan bölgelerdeki arsalara suni olarak ve devasa oranlarda artan bir değer kazandırır; bu arsalar üzerine dikilmiş binalar bu değeri artıracağına zora sokar, çünkü bu

binalar artık değişmiş koşullara ait değildir. Yıkılır ve yerlerini yenileri alır. Bu durum her yerden önce, merkezi konumlarda bulunan ve kiraları ne kadar kalabalık olunursa olunsun belli bir azami değerinin üstene hiç çıkamayacak ya da ancak yavaş yavaş çıkacak işçi evlerinde yaşanır. Bu evler yıkılır ve yerlerine mağazalar, depolar ve kamu binaları dikilir” (2).

O halde, 19. yüzyılın üçüncü çeyreğinde yazılan yukarıdaki metinin günümüzdeki süreçlere referans olması, yaşadığımız kentsel dönüşüm süreçlerinin sadece günümüze ait olmadığının bir göstergesidir. Sorun, uluslararası kapitalizmin bölgesel krizler ve çöküşler tünelinde sürekli düşüp kalkıyor olmasıyla ve tünelden çıkış arayışlarıyla ilgilidir. Nitekim kentler var oldukları andan itibaren, artık ürünün coğrafi ve toplumsal bakımdan yoğunlaşmasına bağlı oluşmuştur. “Dolayısıyla kentleşme her zaman bir sınıf olgusu niteliği taşımıştır, çünkü artık-ürün bir yerlerden ve birilerinden alınır, dağıtımın denetimiyse genelde birkaç elde tutulur. Bu genel durum tabii kapitalizm çerçevesinde de varlığını sürdürmektedir; fakat kentleşme, artık-ürünün bir yerden diğerine götürülmesine dayandığından,

kapitalizmin gelişmesi ile kentleşme arasında çok yakın bir bağ olduğu ortaya çıkar. Kapitalistlerin artık-değer elde etmek için artık-ürün üretmeleri gerekir; bu artık-ürün de daha fazla artık-değer üretmek için yeniden yatırıma çevrilebilmelidir. Sürekli olarak yeniden yatırım yapılması sonucu, artık-üretimin tarihine, dolayısıyla sermaye birikiminin tarihine bağlı olan mantıksal eğriler (para, ürün ve nüfus), kapitalizmin çevresinde kentleşmenin izlediği büyüme yoluna paralel olarak ilerlerler” (3).

(2)

TOKİ'YE BİRİKİM SAĞLAMA

Son otuz yıldır sermayenin içinde bulunduğu krizlerin aşabilmesi için, yapısal dönüşümlerle devlet yapısında ve toplumsal yaşamda “büyük projeler” etrafında ve büyük dönüşümlerle aşmaya çalışan hükümetlerin başvurduğu yöntemlerden birisi hiç kuşkusuz “kentsel dönüşüm” projeleri olmuştur. Bu projelerin kalkınma hamleleri olarak sunulması yanında hem ulusal sermayenin hem de küresel sermayenin kentsel ranttan yüklüce pay almalarını sağlayacak uygulamaları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bütün bu yapılanlardaki amaç, kentin kullanım değeri üzerinden değil tamamen değişim değeri üzerinden anlamlandırılması ile ilgilidir.

Kentsel dönüşüm projeleri adı altında yürütülmekte olan uygulamalar, özünde birçok yerleşim yerinin tahliye edilmesine yol açan, yerleşim sakinlerinin proje sürecine taraf olarak katılmasına imkân vermeyen ve yerleşim yerlerini kapalı karar alma süreçlerinden alınan kararlarla yıkılarak bölge halkını zorla tahliye eden uygulamalardır. Bu süreç, düzenlenen mekânların üst gelir gruplarına pazarlanarak kamu ve özel sektör kesimlerinin kâr etmesini, toplumun alt kesimlerine ise göstermelik çözüm önerileriyle ucuz konut edindirme vaatlerini ve zorla evlerinden çıkarılan insanlara da üzerlerinden rant sağlanmasına rağmen TOKİ’ye on beş-yirmi yıllığına borçlandırılmasını kapsamaktadır. Başka bir ifadeyle bu süreç, kapitalizmin mülksüzleştirme yoluyla birikim sağlama sürecidir. 'DEVRİM, KENTLİ OLMAK ZORUNDA'

Yazımızı Harvey’in “Kapitalist Kent” adlı makalesinin oldukça çarpıcı son kısmıyla bitirelim: Kent hakkının demokratikleştirilmesi ve onun iradesini uygulayacak daha geniş çaplı toplumsal bir hareketin inşası, evsiz bırakılanların, uzun zamandır onların kontrolüne verilmeyen denetimi geri alabilmeleri ve yeni kentleşme tarzları kurabilmeleri için zorunludur. Lefebvre, devrimin -kelimenin en geniş anlamıyla- kentli olması gerektiğinde, yoksa hiçbir şey olmayacağında ısrar etmekte haklıydı.

(1) Harvey, D. Yeni Emperyalizm, Everest Yayınları, 2008. (2) Harvey, D. “Kapitalist Kent”, New Left Review,

Agora Kitaplığı, 2008, s.195.

(3) Harvey, D. “Kapitalist Kent”, s.182. İRFAN MUKUL

Yrd. Doç. Dr.

Referanslar

Benzer Belgeler

C OG 2 3 7 KENT SE L C OĞRAF YA.. • Kentler tarım dışında uzmanlaşmış bir nüfusu desteklemek için yetecek miktarda gıdaya gereksinim duyuyordu. Uzmanlaşma, yeterli

23 Nisan haftası nedeniyle 6 gün boyunca Sarıyer Belediyesi tarafından misafir edilen çocuklar, 23 Nisan’da kutlamalara organik pazar alanından, Sarıyer merkeze kadar devam

“Bizim şu anda yaşadığı­ mız Türkiye’de, çamaşır yı­ kamak için artık dere kenar­ larına, çay k enarlarına git­ memize gerek duyulmayıp, çam aşırlarım

Günümüz dünya ekonomisi bilgi ekonomisine dayalı, bilgi teknolojilerini yoğun olarak kullanan bir ekonomiye dönüşmüştür.. Bu dönüşüm ülkelerin sosyal ve eko-

Bu çalışmada el bileği veya parmak düzeyinde yaralanması olan hastalarda el fonksiyon testlerinin hasta tarafından yanıtlanan fonksiyonel değerlendirme anketleri ve muayeneyle

Anketin birinci bölümünü oluşturan özel sektörde ve kamuda çalışan harita mühendislerinin harita ve kadastro programı mezunları hakkındaki görüş ve

Komitenin 22 Haziran’daki bu kararı, bölgenin tarihi ve kültürel değerini bir kez daha gündeme getirdiği gibi, iki yıldır aynı tarihte Bursa’da çeşitli

Sonuç: Dokuma fabrikası alanı için yerel toplulukların ve sanat gruplarının ihtiyaçlarına cevap veren kültürel bir alan, herkesin toplanma hakkının olduğu tarafsız