• Sonuç bulunamadı

Koordinasyon’daki diğer arkadaşlarla birlikte kendışıyle güncel kriz üzerine sohbet ettikten sonra Ortadoğu ve Türkiye ile ilgili kendışıne sorduğumuz soruları cevaplandırdı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Koordinasyon’daki diğer arkadaşlarla birlikte kendışıyle güncel kriz üzerine sohbet ettikten sonra Ortadoğu ve Türkiye ile ilgili kendışıne sorduğumuz soruları cevaplandırdı"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

2007 yılında Chávez Hükümeti tarafından kamulaştırılarak Otel Alba adını alan eski Caracas Hilton Oteli, artık dünyanın pekçok yerinden gelen aydın, sanatçı ve sosyalistlerin kaldıkları ve çeşitli uluslararası toplantıları yaptıkları bir merkez durumunda. Bu toplantılardan birine katılmak üzere Caracas’a gelen ABD’li sosyalist aydın, Kıtasal Bolívar Koordinasyonu onursal başkanı James Petras’la sabah kahvaltısında buluştuk.

Koordinasyon’daki diğer arkadaşlarla birlikte kendışıyle güncel kriz üzerine sohbet ettikten sonra Ortadoğu ve Türkiye ile ilgili kendışıne sorduğumuz soruları cevaplandırdı. Bu röportaja geçmeden önce, son ekonomik krizle ilgili

değindiği önemli bir kaç noktayı vurgulamak istiyorum:

“Bundan sonraki dönemin iktidarları, popülist ancak muhafazakâr sağcı hükümetler olacaktır. Bunlar “anti-kapitalist”

bir duruş sergileyerek nasyonalizmin bayrağını yükselteceklerdir. Merkez-Sol hükümetler bugüne kadarki tarzlarını sürdürmeye devam edemeyeceklerdir, halk lehine ancak oldukça sinirli olarak yürüttükleri sosyal politikaların sonu gelmiştir. Bundan sonra doğal kaynakların ihracatına dayalı ekonomileri zarar görecektir. İthalatın sübvansiyonu, sağlık, konut, eğitim gibi kimi sosyal alanlarda yapılan harcamalar İyice kısılacaktır. Maaslar düşecek ve halk daha fazla issizlik tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bundan taşeronlar ve genç nüfuz çok ciddi bir şekilde etkilenecektir.

Önümüzdeki SÜREÇ, açıkça somut projeleri olan toplumsal hareketlere dönüşmediği SÜREçe hic de parlak gözükmemektedir.”

Canan Ateş: Sevgili James Petras, Baraçk Obama’nın başkanlığı devralmasıyla birlikte, Ortadoğu’da hangi olası gelişmeler söz konusudur? Bu durum ABD ile Türkiye arasındaki ilişkilerde değişikliğe yol açar mı?

James Petras: Öncelikle şunu belirtmem gerekir ki, Ortadoğu’daki savaşlar, Asya’nin güneyinde, Afganistan, Irak, İran, Lübnan ve Filistin’deki meseleler Obama Hükümetinin kendi öncelikleri. Ancak ben diyorum ki, bunlar ikincil öncelikleridir. Birinci öncelik ekonomik kriz, iç kırılma, ikincisi Ortadoğu’daki savaşlardır. Şimdi, diyebiliriz ki, Obama’nın, savaş yanlısı bir pozisyonu var, Afganistan’daki birliklerin sayısını artıracağını defalarca deklare etti, hem de ondan daha savaşçı bir pozisyon alarak Afganistan’daki asker yetersizliğinden dolayı Bush’u eleştirdi. 30 bin ya da en az 15 bin ek asker göndermeyi planlıyor. İlk olarak, birliklerin bir kısmını Irak’tan Afganistan’a kaydıracak.

Irak’a gelince önce birlikleri tamamen geri çekeceğini söyledi, sonra kampanya ilerledikçe, askerlerin çekilmesi için, Irak rejiminin güvenliğini sağlama derecesine bağlıdır demeye başladı. Üçüncü öne çıkan özellik olarak diyebiliriz ki, şimdi Obama’nın statüsünde önemli bir değişiklik ortaya çıktı ki, bu da ABD’nin Siyonistlerinin onu İyice avuçlarının içine almış olmasıdır. Daha önce de belirttiğim gibi, kabinenin kilit poziyonu, İsrail vatandaşı Rahm Emanuel adında bir Siyoniste teslim edildi. Beyaz Saray’ın bütün gündem ve ziyaretçilerini kontrol edecek ve belirleyebilecek. Bu kelimenin tam anlamıyla, İsrail Devleti’nin, Beyaz Saray’da gönderdiği bu aktif ajan tarafından resmi olarak temsil edilmesi demektir. Bu Irak’taki savaşta, İran’a yönelik savaş girişiminde vb. İsrail’in Beyaz Saray üzerinde etkisinin artacağı anlamına gelmektedir. Bunun ötesinde kaygı verici nokta, kabinedeki diğer Siyonist danışmanlardır.

Bunlardan biri, fanatik bir Siyonist olarak bilinen Maliye ve Hazine Bakanı Lawrence Summers’dir ki, bu adam mesela, daha önce Harward Üniversitesi’nin rektörüyken, öğrencilerin ve öğretim görevlilerinin İsrail’e yapılan yatırımları boykot ettikleri bir kampanyaya karşı, direkt rektörlük kurumundan bunun kötü bir şey olduğunu ve Harward’lıların İsrail’i protesto etmemeleri gerektiğini, bunun son derece anormal bir durum olacağını söyledi.

Hükümette daha birçok, kilit noktada bulunan Siyonist var. Yani anlamamız gereken nokta şu ki, Bush gibi Obama da en az onun kadar Siyonistlerin etkisi altındadır. Hiçbir zaman, Hiçbir şekilde Filistin ile ilgili tek bir kelime etmedi, uygulanan boykottan, ablukadan ve işgalden yana tavır aldı. Asil en tehlikelisi, Obama’nın en yetkili danışmanlarının İran’a yapılan ithalatı bloke etme önerisidir. Bu, savaş ilanı anlamına gelmektedir. Ayrıca Obama’nın danışmanlarının yazılı bir somut ambargo önerisi var. Kanımca bu bir baskı araçı olmaktan öteye, karşı tarafın bunu bir savaş

gerekçesi olarak kavrayıp reaksiyon gösterecek olmasıyla tüm Ortadoğu’yu kavuracak bir savaşın ateşlenmesi anlamına gelecektir ki, bu bir çatışma ya da askeri bir eylemle sınırlı kalmayacaktır. Maalesef bu durum Obama’nın başka özellikleri bir yana, Bush kadar Siyonist ve ondan daha fazla savaş yanlısı olduğunu gösteriyor. Dediğim gibi Afganistan’a daha fazla asker göndermeyi istemenin anlamı nedir? “İyi bir çocuk” ve “makul” imajının arkasında, Ortadoğu’ya daha güçlü bir militarizm uygulamak isteyen birinin varolduğunu unutmamak gerekiyor

Türkiye’ye gelirsek, İlk olarak ABD, İsrail, Türkiye arasındaki işbirliğini aynen devam ettirmeye çalışacaktır. Obama Hükümeti, bu konuda bir değişiklik yapmaz. İkincisi, Türkiye’yi İran konusunda daha fazla basınç altına alacaktır.

(2)

Başbakan Erdoğan’ı, İran, Irak, Afganistan’a herhangi bir saldırıyı istemeyen halkın yüzde 80’ini teşkil eden kesimi ve halk muhalefetini nötralize edebilmesi için destekleyecektir. Ve Obama’nın önemli bir meselesi- bu konuda nasıl davranacağı açık değil henüz-, o da Kürtler ile ilgili mesele. çünkü Kuzey Irak’ta Kürtler “beşinci destek güç”

durumundalar ve emperyalizm onları Felluca Katliamı gibi katliam yaptırma noktasında kullanmak isteyebilir, bu açıdan Kürtler ABD için anahtar bir role sahip.

Kuzey Amerika sömürgeciliğinin, Kürtlerin hemen hemen bütün kesimleriyle ilişkisi var, toleransı geniş, hatta

Kürdistan İşçi Partisi’ne bile resmi olarak değil ama faaliyetini yürütmesine izin veriyor. Bu ciddi bir problem Obama için, bir tarafta stratejik ittifakı, Türk Devleti, diğer tarafta da Kuzey Irak’taki “5. Güç” olarak Kürtler. Bunu yönetmek Obama için zor olacak. Son derece hassas olan bu problemi nasıl çözeceğine dair henüz bir açıklama yapmadı.

Irak’taki durumun nereye evrileceğine bağlı biraz, eğer Kürtlere daha az bağımlı stabilize bir durum oluşursa, Türklere, Kuzey Irak’a saldırması için yeşil ışık yakabilir. Ancak, her durumda, Kürt Bölgesi’nde bir Türk işgali hoşuna gitmeyecektir, çünkü Güney’deki ittifakı olan kukla hükümeti zayıflatmış olur bu durum. Ve şunu net olarak görmek gerekiyor ki, Kuzey Amerika’nın Türkiye ile ilgili öncelikli konsantrasyonu, ekonomik, finansiyel ya da ticari değil. Bunlar daha çok Türkiye’yi Avrupa tarafında tutmak ve Ortadoğu’daki imparatorluğunu kurma aşamasında kendışıne yardımcı olmasını sağlamak için kullandığı ilişkiler. Ayni şekilde, Avrupa Birliği’ne Türkiye’yi alsın diye yaptığı basınç da onu, kendışınin fetihlerini kolaylaştırmaya hizmet edecek bir enstrüman olarak görmesinden

kaynaklanıyor. Bunu Türkiye’deki bazı ‘ilericiler’ de savunuyor, ancak bunun anlamı Türkiye’nin Ortadoğu’da İsrail ile birlikte çok daha saldırgan bir pozisyona girmesi demektir.

Canan Ateş: Bildiğiniz gibi, Türk Devleti ile ulusal hakları ve özgürlükleri için mücadele eden Kürtler arasında bir savaş sürmekte. Ayrıca Kürtler yalnızca Türkiye’de değil, Ortadoğu’da diğer üç ülkede de, İran, Irak ve Suriye’de de mücadele etmekteler. Bu mücadelenin Ortadoğu’daki önemi ve rolü üzerine düşünceniz nedir?

James Petras: Bu büyük oranda Kürtler’in yürüteceği politikanın sınıfsal içeriğine bağlı. Eğer Kürtler ulusal kurtuluş ve sosyal dönüşüm konusunda samimi bir şekilde mücadele ederlerse bu bölgeler açısından tercih edilen olur. Ancak Irak savaşıyla birlikte özellikle Irak’taki Kürtler, Kuzey Amerika emperyalizminin İran’a, Irak’taki direnişe ve Lübnan’daki Hizbullah’a karşı kullandığı araç hâline geldiğinden onların jeopolitik pozisyonu bizim açımızdan önemini kaybediyor. Çünkü basitçe tanımlarsak, ABD kukla hâline getirdiği Kürtleri Truva Atı olarak kullanıp İran’daki rejimi devirmek ve yerine batı yanlısı bir hükümet getirmek derdindedir. Bu durumda halkların kendi kaderini tayin etmesinden bahsedemeyiz, hayır, çünkü “Büyük Kürdistan”a dönüşüm, halkların dünyadaki sosyalizm mücadelesinde bir işleve sahip olacak ulusal kurtuluş mücadelesi kanalından yürümüyor. Benim düşünceme göre bugünkü koşullar altındaki Kürt devleti, ABD’nin bir müşterisi olarak hizmet görüyor. Bu açıdan bakıldığında, bir zaman önce Kürdistan İşçi Partisi’nden kişilerle yapmış olduğum bir görüşmede onlar bile ABD’nin Kuzey Irak’ta daha fazla özerklik ve hareket özgürlüğü tanıyan demokratik kolonyalizminden bahsediyorlardı. Bu noktada hatta kendilerine “maoist” ya da “marksist” diyen bazıları bile ABD şemsiyesi altında daha fazla otonomi kazanilabileceği düşüncesiyle bu yayılımcı politikalara oportünistçe ve sahtekârca destek vermişlerdir. ABD, onlara artık ihtiyaç duymadığında, onlarla işi bittiğinde, onları kullanılmış bir kondom gibi çöpe atacağını sanırım bilmiyorlar.

Canan Ateş: Türkiye ile Latin Amerika ülkeleri arasındaki politik açıdan ne gibi benzerlikler bulunmaktadır?

James Petras: Erdoğan’ı dinsel farklılıklarına rağmen dayandığı sosyal tabandan dolayı merkez sağcı Lula’ya

benzetebiliriz. Ancak uluslararası şirketler ve bankalarla kurduğu ilişkiden dolayı da Bachelet’e benzetebiliriz. Uribe ve Alan Garcia ile aynı frekanstalar diyemem, çünkü bu ikisinin herhangi bir sosyal içeriği bulunmamakta. Erdoğan, aynı Lula gibi popülist bir muhafazakârdır. Popülist olmak, bir yönetme biçimi, politika yapış tarzıdır. Fakat içerik, modern muhafazakârlıktan başka birşey değildir. Bu anlamda, muhafazakâr olmak, neo-liberalizmi geliştirmek demektir. Lula, daha radikal bir halk hareketinin önüne geçmek için İşçi, köylü ve kadınlara sınırlı bir hareket alanı açıyor. Ancak özünde o Wallstreet’in bir “posterboy”udur. Bence Erdoğan da Avrupa Birliği’nin “posterboy”udur. Bu açıdan bakıldığında, Kanımca bir merkez sağ hükümetin temsilcisidir. Ayni kendi çıkarlarını daha sorunsuz bir şekilde hayata geçirmek için kısmı baskıcı Lula ve Bachelet’inki gibi sağcı hükümetlere benzemektedir.

Canan Ateş: Türkiye’deki sol sizin makalelerinizi ilgi ile takip ediyor. Türkiyeli okuyucu ve devrimcilere bir mesajınız var mı?

(3)

James Petras: Kanımca işçi mücadelesi ve eylemsel hatta bütünlüklü olarak hareket etmeleri gerekir. Kitle mücadelesi içerisinde kitleyi eğiterek özellikle varoşlarda örgütlü mücadeleyi derinleştirmeleri gerekir. Mücadelenin hedefini iyice aşağılara çeken bölünme ve ayrılma çizgisinden vazgeçmeleri gerekiyor. Bütün Türkiye halklarının aktüel krize karşı durmaları gerekmektedir. Erdoğan’ın ekonomik projesinin geleceği olmadığı kesin. Bu yalnızca marksist bir düşünce ya da Kapital’den çıkan bir ders değil, bu Türkiye’nin çok daha derin bir krize doğru gideceği, işçi sınıfına daha fazla kemer sıkmayı dayatacağı, kamu hizmetlerini çok ciddi bir şekilde etkileyeceği, maaşların düşürülüp işten

çıkarmaların artacağı, hükümetin dış borçları ödemek için sosyal hakları iyice kısacağına dair ampirik bir gözlemdir.

IMF’nin ayrıcalıklı üyesi ve “örnek öğrencisi” olarak gösterilen Türkiye’de bir karşı duruşu örgütleme açısından, geniş kitlelere dayanan hareketin yükseltilmesi, yerel halk örgütlenmeleri, barış için mücadele eden organizasyonlar, vb. geniş kitlelere dayanan bir parti kurma noktasında sıçrama tahtası görevi görürler. Benim düşünceme göre dar marksist-leninist gruplarla geniş kitleleri harekete geçirebilecek organizasyonları gerçekleştirmek pek mümkün gözükmüyor. Bu gruplar, kitleye öncülük edecek parti vasıflarını taşımıyorlar. Kanımca, geniş kitlelere dayanan bir partiyi, ancak sosyal hareketlerin örgütlenmeleri ile inşa etmek mümkündür.

Canan Ateş: Çok teşekkürler, sevgili James Petras. Sizinle tanışmak bir mutluluktu.

James Petras: Teşekkürler, Ben de çok memnun oldum. Umarım bir sonraki sefer Türkiye’de, Taksim Meydanı’nda buluşuruz. (Caracas, 12 Kasım 2008 çarşamba.)

Çev: Canan Ateş

Referanslar

Benzer Belgeler

• Sünni Arap gruplar arasındaki ittifakın sürmesi için başlatılan süreç devam ettirilmelidir. Zira bu hem Irak’ın istikrarı hem de Kerkük’ün statüsü gibi konular

ABD’nin Irak’tan çekilmesinin İran’ın işine ne kadar yaradığı tartışma konusudur Bu durum İran’ın Irak’a ve bölgeye bakışı ile doğrudan ve ABD’nin İran’a

PKK terör örgütü, Türkiye’ye karşı bir tehdit oluşturduğu, zarar verdiği, ayrıca sözde Büyük Kürdistan’ın Türkiye ayağını oluşturmasına hizmet ettiği,

Çalışmamızda, aktüel IŞİD faaliyetleri kapsam dışında tutulmak suretiyle, Kuzey Irak’ta Amerikan işgali sonrası dönemde Kürdistan Demokratik Partisi ve

Bayram Sinkaya ORSAM Advisor, Middle East - Yıldırım Beyazıt University Department of International Relations Dr. Süreyya Yiğit ORSAM

KUZEY IRAK’IN TOPLUMSAL SİYASAL YAPISI VE KÜRT BÖLGESEL YÖNETİMİ’NİN TÜRKİYE İLE İLİŞKİLERİ

Bayram Sinkaya ORSAM Advisor, Middle East - Yıldırım Beyazıt University Department of International Relations Dr. Süreyya Yiğit ORSAM

Birçoğu Irak’ta tartışmalı bölgeler olarak kabul edilen bu ilçe, kasaba ve daha küçük yerleşim birimlerinin yeni anayasa taslağında Kürt bölgesi içinde kabul