Yayın Yönetmeni Savaş Özdemir Yayın Koordinatörü Tülay Öncü
Editör Cansev Ayanoğlu
Kapak Tasarım Esra Burak
İç Tasarım Nur Kayaalp
1. Baskı Aralık 2019
Uluslararası Seri No ISBN 978-605-08-3195-5
TİMAŞ YAYINLARI
Adres Cağaloğlu, Alemdar Mah. Alayköşkü Cad. No:5
Fatih/İstanbul
Telefon (0212) 511 24 24
E–posta bilgi@genctimas.com
Baskı ve Cilt Sistem Matbaacılık Sertifika No 16086
Adres Yılanlı Ayazma Sok. No: 8 Davutpaşa - Topkapı / İstanbul
Tel (0212) 482 11 01
TİMAŞ YAYINLARI / 4795
ÖZGÜR ROMANLAR / 27 10+ Roman Öykü
KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINCILIK SERTİFİKA NO: 12364
© 2019 Eserin her hakkı anlaşmalı olarak Timaş Basım Ticaret ve Sanayi Anonim şirketi’ne aittir. İzinsiz yayımlanamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.
GÖKTÜRK PRENSİ
İSTEMİ KAĞAN’IN BUYRUĞU
ÖTÜKEN’DE TEPÜK OYUNU
Bu bahar, İrtiş Nehri hiç akmadığı kadar hızlı akıyordu. Nehrin çağıltısı neredeyse yanından geçen at sürüsünün kişnemelerini bastırıyordu.
Atlar o kadar çoktu ki nehri geçmeleri saatler sürerdi. Oynaşan, kişneyen alaca atlar, doru at- lar, ak atlar, yağız atlar karlar erir erimez yaylaya götürülürdü.
İrtiş Nehri’nin çağıltısıyla, atların kişnemesini bastıran tek ses “Tepük! Tepük!” sesleriydi. Yer yer su birikintileriyle kaplı çayırda tepük oynayan çocukların neşeli çığlıkları etraftaki tüm sesleri bastırıyordu:
“Tepük! Tepük!”
Ötükende Tepük Oyunu
Çocuklar, yeşilin sarı çiçeklerle bezendiği taze kokulu çayırda, yuvarlak bir meşinin peşinde koş- turup duruyorlardı. Gün batımına kurulmuş yurt şeklindeki minik çadıra meşinin her girişinde
“Tepüük! Tepüüük!” diye sevinçle bağrışıyorlardı.
Kapısı gün doğumunda olan küçük çadırdan kırk adım ötede küçük taşlarla yapılmış bir çizgi vardı.
Yedişer kişilik iki takıma ayrılmış çocuklardan birinci takım bu çizgide sıralanır meşin topun or- tasında dururdu. Diğer yedi çocuk yurdun önünde meşinin çadıra girmesini engellemeye çalışırlardı.
Her tepükten sonra gruplar yer değiştirir ve oyun yeniden başlardı.
Bu oyun Göktürk’ün en çok sevdiği ikinci oyundu. Birinci oyunsa at üstünde ok atma oyu- nuydu. Kendi benliğini hatırladığı günden beri ok atmayı çok severdi. Koçların sırtına binerek başladığı bu oyunu atlarla sürdürmüştü. Yedi ya- şına geldiğinde babasının hediye ettiği atı o ka- dar sevmişti ki mümkün olsa gecelerini bile atın üstünde uyuyarak geçirecekti.
Göktürk, bu defa tepük oyununu kenardan iz- lemekle yetiniyordu. Başparmağı incinmişti. Ota- cı, tepük oynamasını üç gün yasaklamıştı. Kendisi
Göktürk Prensi
6
oynayamasa da arkadaşlarını seyrederken sanki kendisi oynuyormuş gibi hissediyordu. Hatta ken- dini oyuna o kadar kaptırıyordu ki, Barsık’ın meşi- ne her vuruşunda, kendisi vuruyormuş gibi ayağı- nı sallıyordu. Ancak parmağının sızısı Göktürk’ü hemen kendine getiriyordu.
Göktürk, çömeldiği yerden fırlayarak bağır- maya başladı:
“Aybala meşine vur! Meşine vur!”
Aybala’dan ses çıkmadı fakat Göktürk’ün ya- nında oturan Sungur avaz avaz bağırmaya başladı:
“Göktürk dikkat etsene! Elime bastın!”
Göktürk duymadı.
“Aybala artık vur! Vur!”
Sungur bu sefer Göktürk’ün bacağını ittirerek bağırdı:
“Göktürk çek ayağını! Elime bastın diyorum sana!”
Göktürk, kulağını tırmalayan sese doğru dö- nünce Sungur’un acı içinde kıvrandığını gördü.
Durumu anlamıştı. Hemen ayağını Sungur’un elinin üstünden çekti.
Ötükende Tepük Oyunu
Sungur’un gözlerinden yaş geliyordu. Canı çok yanmıştı. Bir eliyle gözyaşlarını silerken Göktürk’ün bastığı elini sallayarak acısını din- dirmeye çalışıyordu.
Göktürk mahcubiyetle arkadaşının elini tut- maya çalıştı. Fakat Sungur buna izin vermeyip elini geri çekti. Göktürk’ün morali bozulmuştu.
“Çok üzgünüm Sungur! Çok acıyor mu?”
Sungur, acımıyor demeyi tercih ederdi. Fakat gerçek böyle değildi. Göktürk’e çıkıştı:
“Savaş çizmeni her zaman giymek zorunda mı- sın? Savaşta mıyız?”
Göktürk söyleyecek bir söz bulamadı. Çizmesi yerine başka bir pabuç giyseydi de basmış olacaktı.
O, savaş çizmesini her yerde giyerdi. Çizmesi ilk avladığı geyiğin derisindendi. Üstelik annesi onu kendi elleriyle dikmişti. Aklına annesinin seve- cen bakışları geldi. Göktürk’ün yüreği burkuldu.
Duygusallaştı. Oracıkta öylece kalakaldı.
Sungur yaptığı hatayı anlamıştı. Elinin acısını unutup, en yakın arkadaşını teselli etmeye çalıştı:
“Üzgünüm Göktürk! Çizmelerin annenin ar- mağanı olduğunu unuttum.”
Ötükende Tepük Oyunu
Göktürk’ün annesi iki yıl önceki Çin baskı- nından beri kayıptı.
Göktürk üzgün bir şekilde Sungur’a sordu:
“Elinde bir şey var mı?”
“Önemli değil, acısı geçti.”
“Sungur, üç gündür tepük oynamayınca kendi- mi kaptırmışım. Eline bastığımı görmedim. Çok üzgünüm!”
Sungur, Göktürk’ün omzuna hafifçe dokuna- rak tepük oynayanları işaret etti:
“Bak, Aybala meşini yurda attı!”
“Yaşasın! Yaşasın!”
“Tepüük! Tepüük!”
“Sen çok yaşa Aybala! Sen çok yaşa Aybala!”
Sungur, elinin acısını çoktan unutmuştu.
Göktürk’le beraber adeta büyülenmiş gibi tepük oyununu tekrar seyre koyulmuşlardı.
Oyun çok heyecanlı geçiyordu. İki takım kıya- sıya çekişiyor, yine de birbirlerine üstün gelemi- yorlardı. Bir Barslar, bir Börüler tepük atıyordu.
Göktürk Prensi
10
Börülerin oyuncusu Barsık, Barsların oyuncu- larını birer birer geçip tam meşini tepükleyecek- ken, nereden geldiğini anlamadığı Deli Yamtar meşine kuvvetlice vurunca, meşin yurda girdiği gibi yurdun keçesini yırtıp arkasından çıktı. Deli Yamtar o kadar şiddetli vurmuştu ki, hem yurt hem de meşin darmadağın olmuştu.
Barsık, dizini tutarak yerde yuvarlanıyordu.
Tepük oynayanlar da oyunu seyredenler de do- nakalmışlardı. Hiç kimse Deli Yamtar’ın geldiğini görmemişti. Koskoca adamın çocukların oyunu- nu bozması hiç doğru değildi. Deli Yamtar iyi bir savaşçıydı. Fakat böyle çılgınlıkları da vardı.
Umulmadık zamanlarda umulmadık şakalar yapa- rak herkesi güldürmekten keyif alırdı. Kağan’ın en sadık korumalarından biriydi. Onu herkes severdi.
Fakat bazen yaptığı yersiz şakalardan da rahatsızlık duyardı. O, bunu bildiği halde herkesin üstüne üstüne gider, şakalarını yapmaktan geri durmazdı.
Deli Yamtar şimdi de yapacağını yapmıştı.
Tepük oyununu en heyecanlı yerinde bozduğu yetmezmiş gibi, hem yurdun keçesini yırtmış hem de meşini paramparça etmişti.
Ötükende Tepük Oyunu
Sahadakiler şaşkın şaşkın ne olduğunu anla- maya çalışırken Deli Yamtar’ın gür sesi işitildi:
“Barsık koçum! Amma güçsüzmüşsün sen de.
Ben topa dokundum, sen yuvarlandın. Sen nasıl tepükcüsün anlayamadım. Ya karşında bir Çinli olsaydı?”
Deli Yamtar’ın sözü bir ok gibi Barsık’a saplan- dı. Ansızın ayağa kalktı ve Deli Yamtar’a bir tek- me savurdu. Yamtar çevik bir hareketle Barsık’ı ayağından yakaladı:
“Bak hele şu soyka Barsık’a! Büyümüş de Yam- tar amcasına tekme savurur olmuş. Hah! Hah!
Hah!”
Barsık, Deli Yamtar’ın attığı her kahkahada biraz daha sinirleniyordu. Kaptırdığı bacağını bir kurtarabilirse, Deli Yamtar’a gününü gösterecekti.
Deli Yamtar, Barsık’ın hırsını kamçılamak için elinden geleni yapıyordu. Barsık, Deli Yamtar eğ- lendikçe daha da hırslanıyordu. Deli Yamtar için eğlenceli geçen her saniye Barsık’a bir yılmış gibi geliyordu. Etrafları tepük oyuncuları ve seyirci- lerle çevrilmişti. Birkaç kişi Deli Yamtar’ı dur- durmak istese de bunu başaramamışlardı. Savaş
Göktürk Prensi
12
meydanlarının çılgın kahramanı Deli Yamtar’ı kim durdurabilirdi ki!
Gürültü, patırtının ortasında kulakları zorla- yan keskin bir ses işitildi:
“Dikkat!”
Herkes olduğu yerde durdu. Ortamı bir sessiz- lik bürüdü. Bu ses İstemi Kağan’ın habercisinin sesiydi.
“Kağanlar kağanı, Göktürklerin ve Dünya’nın kağanı! İstemi Kağan!”
Herkes, sesin geldiği yöne döndü ve yere diz vurarak İstemi Kağanı selamladılar. İstemi Kağan generalleriyle birlikte, orduyu denetlemekten dö- nüyordu. Başında tolgası, göğsünde metal kakmalı deriden yapılmış zırhı ve silahlarıyla büyüleyici bir görünüme sahipti. Pirinçten yapılmış maskesi ve zırhıyla donanmış atı da, üzerinde taşıdığı Bumin Kağan gibi heybetli duruyordu. Bumin Kağan’ın generalleri de bir Göktürk generali olmanın onu- runu her hâlleriyle belli ediyorlardı.
Bumin Kağan’ın generallerinden biri, toplan- mış kalabalığa çıkıştı:
“Neler oluyor burada?”
Ötükende Tepük Oyunu
Bu Apa Tarkan idi.
Apa Tarkan’ın sesi o kadar sertti ki hiç kim- seden ses çıkmadı.
Yüzünün pembeleşmesinden sinirlendiği belli olan Apa Tarkan, yönünü Deli Yamtar’a dönerek sorusunu tekrarlardı. Bu defa sesi daha da sertti.
Deli Yamtar kekeleyerek konuştu:
“Şey, efendim! Tepük! Şey! Meşin!”
Apa Tarkan iyice sinirlenmişti. Doru atı huy- suzlanarak kişnemeye başladı. Apa Tarkan sesini iyice yükseltti:
“Soyka! Konuşsana! Dilini mi yuttun!”
Deli Yamtar’ın kalbi hızla çarpmaya başladı.
O da sinirlenmişti. Deli Yamtar’ın gözleri bir an İstemi Kağan’a takıldı. Kağan olmasaydı, Apa Tarkan’ı teke tek dövüşe davet edebilirdi. Elinin kılıcının kabzasına doğru kaydığının farkında bile değildi. Bunu gören Apa Tarkan, Kağan’a bakıp Deli Yamtar’a haddini bildirmek için izin istedi.
İstemi Kağan’ın bir göz işareti onun için yeterliy- di. Fakat İstemi Kağan bu işareti vermedi. Apa Tarkan’a durmasını işaret etti.
Göktürk Prensi
14
İstemi Kağan, Deli Yamtar’a emretti:
“Subaşı Yamtar, ayağa kalk!”
Yamtar, bir ok gibi fırlayarak ayağa kalktı.
“Emret Kağanım!”
“Burada neler oluyor? Apa Tarkan’a anlat.”
Deli Yamtar’ın dili çözülmüştü. Aslında Apa Tarkan’ın karşısında neden konuşamadığını kendisi de bilmiyordu. Apa Tarkan’a saygısızlık etmek yapacağı en son işti. Ancak Yabgu’nun em- riyle dili çözülmüştü. Deli Yamtar, Apa Tarkan’ı saygıyla selamladıktan sonra konuşmaya başladı:
“Komutanım, önemli bir konu değil. Çocuk- ların meşinine tepük vurdum.”
Deli Yamtar utanarak başını öne eğdi:
“Sizden de af diliyorum. Ne diyeceğimi bile- medim.”
Apa Tarkan’ın kaşları çatıldı:
“Deli Yamtar, savaş eğitimi yapacağına çocuk- larla tepük mü oynuyorsun?”
“Ha! Ha! Hayır Komutanım!”
Ötükende Tepük Oyunu
“Bre Deli! Meşine neden vurdun o hâlde? Söy- lesene!”
“Şaka yapmak için.”
“Şaka mı?”
“Evet Komutanım!”
Apa Tarkan haykıracakken Barsık’ın sesi işi- tildi:
“Yüce İstemi Kağan’ın Tarkan’ı, Apa Tarkan Bey’imiz, Yamtar Bey’imiz benimle alay ettiği gibi, meşinimizi de yırttı.”
“Ne! Meşininizi mi yırttı?”
Apa Tarkan hızla başını Deli Yamtar’a çevirdi:
“Bu çocuklar ne diyor Deli Yamtar?”
Apa Tarkan’ın yüz renginin pembeden kırmı- zıya çalması, gözlerini kıstırarak bakması ve ses tonu bu konuşmanın kötü sonuçlanacağına işaret ediyordu.
Deli Yamtar, Barsık’a ters ters bakarak cevap verdi:
“Şey! Evet! Meşin, tepük atınca yırtıldı fakat kazayla oldu.”
Göktürk Prensi
16
“Ne kazası?”
“Beyim tepüğü vurunca yırtıldı işte! Irkıl Koca demek ki iyi meşin yapamıyor.”
“Hele bak soykaya, bir de Irkıl Koca’ya laf edi- yor.”
İstemi Kağan’ın sarkık bıyıkları hafifçe gevşe- di. Ortada ciddi bir durum olmadığını anlamıştı.
Miğferinin altından rüzgârla dalgalanan uzun saç- larını düzelterek emrini verdi:
“Deli Yamtar, mademki Irkıl Koca’nın sanatı- nı beğenmiyorsun, çocuklara güzel bir meşin yap bakalım. Çocuklar belki seni affeder.”
Deli Yamtar, yere diz vurarak İstemi Kağan’ı yeniden selamladı:
“Buyruk senindir ulu Kağanım.”
İstemi Kağan, atını mahmuzlayarak hareket etmeden önce Göktürk’e “Yarın kuşlukta seni otağımda bekliyorum,” diyerek uzaklaştı. Beyleri de onu takip etti.
İstemi Kağan, biraz geriden at süren Apa Tarkan’a, yanına gelmesi için işaret etti. Apa
Ötükende Tepük Oyunu
Tarkan’ın atı adeta ok gibi fırlayarak İstemi Kağan’a yetişti.
“Buyurun Kağanım.”
İstemi Kağan atının gemini hafifçe çekerek yavaşladı ve yumuşak bir ses tonuyla konuştu:
“Apa Tarkan, bu tepük oyununu en son ne zaman oynamıştın?”
Apa Tarkan böyle bir soru beklemiyordu. Te- reddütle cevap verdi. Kağanı da yanıltmak iste- miyordu doğrusu:
“Kağanım, en az yirmi yıl olmuştur. Bilirsiniz ki bu tepük oyununu iyi oynardım.”
İstemi Kağan bunu zaten biliyordu. Çocukken amansız rakiptiler. İstemi Kağan gülümseyerek sordu:
“Hiç canın çekmiyor mu?”
“Şey, Kağanım, tepük oyununu çocuklar sever.
Hiç aklıma tepük oynamak gelmedi.”
“Töremiz büyüklerin tepük oynamasını yasak- lar mı?”
Göktürk Prensi
18