• Sonuç bulunamadı

BATI DAK SÜRGÜN DOEULU/YABANCI EDWARD SA D N GÖZÜYLE ORYANTAL ZM: - ÖTEK N N TANIMLANMASI -

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "BATI DAK SÜRGÜN DOEULU/YABANCI EDWARD SA D N GÖZÜYLE ORYANTAL ZM: - ÖTEK N N TANIMLANMASI -"

Copied!
29
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

BATI’DAK ‘SÜRGÜN’

DOEULU/YABANCI

EDWARD SA D’ N GÖZÜYLE ORYANTAL ZM:

-“ÖTEK ”N N TANIMLANMASI -

Bayram Ali ÇET-NKAYA*

“….Bir -ngiliz okul çocu&u gibi dü ünmek ve inanmak üzere yeti tirilseydim de, ayn zamanda üstleri taraf ndan bulun- du&u konumu, yani -ngiliz olmaya özenmeyecek ekilde e&itilen bir yabanc , Avrupal olmayan bir Öteki oldu&umu bilecek ekilde de yeti tirildim.“Biz’i Onlar’dan ay ran hat dilsel, kültürel, rksal ve etnik bir hatt . Anglikan Kilisesi içinde do&mu vaftiz edilmi ve cemaate kabul edilmi ol- mam i imi kolayla t rmad ; ‘H ristiyan Askerleri -leri’ ve

‘Grönland’ n Buzlu Da&lar ndan’ gibi kavga ilahileri söyle- nirken bana ayn zamanda hem sald rgan hem de sald r lan rolünü oynamak dü üyordu. Ayn zamanda ‘pis Arap’ hem de Anglikan olmak sürekli bir iç sava içinde olmak demek- ti.”

ÖZET

Edward Said, içinde ya#ad $ Bat ’n n ve Bat l ’n n ruh yap s n ve zihin dün- yas n n en karanl k mahrem alanlar n if#â eden Filistinli bir eylemci, bir “bilge”dir.

Yeri geldi$inde eline kalem yerine, Filistinli ve Do$ulular için, pasif bir sivil direni#

ve duru# tarz olarak ta# alarak atan bir akademisyendir. Tüm insanlar için özgürlü-

$ü ve ‘öteki’ yaratman n garabetini insanl $a hayk ran bir sestir, Edward Said. O, tüm hayat boyunca sürgündeki bir yabanc ve bir s ra d # entelektüeldir. Said’in hayat , bir aç dan, oryantalizmin tarihsel, sosyolojik ve felsefî geli#imiyle paralellik göstermektedir. Sömürülen toplumlar n ve ülkelerin çektikleri ac lar , çileleri ve zt raplar , benzer #ekilde sömürenlerin ülkesinde Edward Said, tüm yönleriyle ya-

#am #t r. Said, oryantalizmi ve oryantalistleri tüm cepheleriyle ele alm #, bir nevi on- lar n niyet, amaç, hedef ve icraatlar n n arka planlar n if#a etmi#tir. Oryantalizm ta- n m ve tarifleri, Edward Said’in dilinden, yeniden bir anlam kazanm #t r. Bu tan m- lar, onun taraf ndan #ekillenmi#, orijinal ve özgün dü#üncelerin verimli örneklerini olu#tururlar.

* Doç. Dr. Cumhuriyet Ü -lahiyat Fak. -slâm Felsefesi Anabilim Dal Ö&retim Üyesi, e-mail:

bacetinkaya@hotmail.com.

(2)

Anahtar Kelimeler: Edward Said, sürgün, yabanc , oryantalizm, öteki

ORIENTALISM IN THE EYE OF EDWARD SAID, EXILED EASTERN- ER/FOREIGNER IN THE WEST

Edward Said is Palestinian activist and scholar who disclosed the spiritual structure of the Westerners and the most intimate of their intellectual world. At the same time he is an academician who stages a passive and civil resistance for the Easterners. He is a crying voice to defend freedom for all humanity. That is why his life is parallel to the historical, sociological and philosophical development of Orien- talism. Edward Said suffered from the same pains, troubles and problems which have been lived in the countries of exploited peoples in all aspects. Edward Said took up and studied orientalism from all directions and so Orientalism has gained a new meaning in the tongue of Edward Said.

Key Word: Edward Said, exiled, foreigner, Orientalism, the other.

G R

Bat ’da iki k s m Do&ulu entelektüel vard r. Birinci k s m, onurlu, özgüveni tam, kendisinden emin ve kendisine birçok imkân kaybettirme pahas na ra&men sözlerini ve dü üncelerini cesaretle savunur (-smail Râci Farukî, Aliya -zzet Begoviç, Halil -nalc k vb.). Di&er k sm ise, Bat / Bat l de&er ve kültür kar s nda kompleks içinde, sürekli savunmac , ezik, ürkek; varl & n ve dü üncelerini muha- taplar na göre konumland ran bir psikolojik yap sergiler (Fazlurrahman, Mu- hammed Arkoun vb). Birinci k sma giren entelektüellerden birisi Edward Said’dir.

O, içinde ya ad & Bat ’n n ve Bat l ’n n ruh yap s n ve zihin dünyas n n en ka- ranl k mahrem alanlar n if â eden Filistinli bir eylemci, bir “bilge”dir. Yeri geldi-

&inde eline kalem yerine, Filistinli ve Do&ulular için, pasif bir sivil direni ve duru tarz olarak ta alarak atan bir akademisyendir. Tüm insanlar için özgürlü&ü ve

‘öteki’ yaratman n garabetini insanl &a hayk ran bir sestir, Edward Said. O, tüm hayat boyunca sürgündeki bir yabanc ve bir marjinal entelektüeldir.

Dünyan n kadîm ehirlerinden biri olan Kudüs’te H ristiyan Filistinli anne ve baban n çocu&u olarak dünyaya gelen Edward Said, gençlik y llar n 1948’den sonra ailesinin s & nmac olarak ya ad & M s r’da geçirdi. -lkö&renimini, -ngilizle- rin Britanya’yla tabiî ba&lar bulunan bir Arap nesli yeti tirmek amac yla açt &

elit sömürge okullar nda gördü. Onun Ortado&u’daki son okulu, Kahire’deki Vic- toria Koleji oldu. Sömürgecilerin (-ngilizlerin) yönetimi kendilerine devredecekleri yönetici s n fa mensup Araplara ve Levantenlere e&itim vermek maksad yla açt k- lar bu okul, çok renkli ve farkl ö&rencilere mekanl k yapm t r. Said, bu okulda sonralar Ürdün Kral olacak olan Hüseyin ve birçok bakan, ba bakan ve ba ar i adam konumlar na gelecek olan Ürdünlü, M s rl , Suriyeli ve Suudi erkek ö&- renciyle arkada olmu tur. Kendisinin anlatt & na göre, okulun ba gözetmeni ve ba i kencecisi olan, sineman n Hollywood’da zirveye ula m tek Ortado&ulusu olan Ömer Uerif (Michel Shalhoub) de, onun okulunun parlak ö&rencilerinden birisidir.1

1Said, “Dünyalar Aras nda”, 15.

(3)

Victoria Koleji’nde, Said, okul hayat n n her yönünü belirleyen kurallar n yaz l oldu&u bir el kitab ile muhatap olur. Kitapç & n ilk sayfas , en temel kural bildiriyordu: “Okulun dili -ngilizce’dir. Okulun dili -ngilizce’dir; ba ka bir dil konu urken yakalanan ö&renciler cezaland r lacakt r.” -lginç olan Kolej’deki hiçbir ö&rencinin dili -ngilizce de&ildi. -ngiliz ö&retmenlerden ba ka ö&reticinin bulun- mad & okulda, Arap, Ermeni, Yunan, -talyan, Yahudi ve Türklerden meydana gelen kozmopolit bir yap bulunmaktad r. Herkes Arapça ve Frans zca bilmesine ra&men, Edward Said ve di&er ö&renciler bu kat sömürgeci k s tlamayla kar ç kararak ortak bir dile s & nmaktad r.2

Nâs ral bir anne ve Kudüslü bir baban n çocu&u olan Said, babas , önad ve anadili için, karma k zihin yap s yla u ironik sözleri söylemekten kendini ala- maz:

“…Babam n bir de Birinci Dünya Sava s ras nda, askerli&ini Fransa’da Pershing’in komutas nda Amerikan Ke if Kuvvetlerinde yaparken kazan- d & ABD vatanda l & vard . Babam 1911’de, 16 ya ndayken, o zamanlar bir Osmanl eyaleti olan Filistin’de, Bulgaristan’daki sava yüzünden as- kere al nmamak için ayr lm . ABD’ye gitmi , orada birkaç y l okumu ve çal m , sonra da 1919’da kuzeniyle birlikte i kurmak için Filistin’e dönmü , Bunlar n yan nda, Said gibi apaç k bir Arap soyad n n ba ndaki beklenmedik önad mla (do&du&um y l olan 1935’te annem Galler Pren- si’ne çok hayranm ), çocukluk y llar m boyunca rahats zl k verici ölçüde kurald bir ö&renciydim; M s r’da okula giden, -ngiliz önadl , Amerikan pasaportlu ve kesin hiçbir kimli&i olmayan bir Filistinli. Daha da beteri, anadilim olan Arapça ile okul dilim olan -ngilizce ayr lmaz biçimde iç içe girmi ti: Hangisinin ilk dilim oldu&unu hiçbir zaman bilemedim ve her ikisinde de rüya görmeme ra&men ikisinde de kendimi tam anlam yla evimde hissetmedim. Ne zaman -ngilizce bir cümle söylesem, içimde onun Arapças da yank lan r ya da tam tersi olur bunun.”3

Kahire’yi sevmeyen Edward Said için, yazlar gittikleri Lübnan da& köyü Dur al Suveyr doyumsuz an lar ya and & bir mekân olarak zihnindeki yerini hayat boyunca korur. O, her zaman sabit bir co&rafyada ya ayamaman n ac s ve hüznünü ya ar, bulundu&u yerleri ayaklar n n her an kayabilece&i topraklar ola- rak görür. Çekti&i s k nt lardan kurtulman n özlemini çekti&ini u ifadeler tüm ç plakl & yla ortaya koyar:

“Daha basit bir geçmi im olamaz m yd , tamamen M s rl ya da ba ka bir ey olup da insan sabit bir kökenden yoksun görünen kelimelere geri gö- türen sorular yüzünden her gün ayn s k nt lar ya amasam olmaz m y- d ? -çinde bulundu&um durumun zamanla daha da beter bir hal alan en kötü yan , -ngilizce ile Arapça aras ndaki sava ili kisiydi.”4

2Said, “Dünyalar Aras nda”, 15-16.

3Said, “Dünyalar Aras nda”, 16; kr . Edward W. Said, Yersiz Yurtsuz, çev: Aylin Ülçer, III. bask , -stan- bul 2005, 15.

4Said, “Dünyalar Aras nda”, 16-17

(4)

Sömürgeci bir milletin, yani -ngiliz-merkezli bir e&itim almak, Said için, zd rap verici ve s k c bir halin ya anmas d r. Öyle ki, onun -ngiliz hatta Hindis- tan tarih ve co&rafyas (ki bunlar al nmas zorunlu dersler aras ndad r) hakk ndaki bilgileri, Arap dünyas ve toplumu hakk nda bilgilerinden fazla bir seviyeye ula - m t . Ancak onun asla unutmayaca& hususlar, zihnine kaz nm t :

“Ama bir -ngiliz okul çocu&u gibi dü ünmek ve inanmak üzere yeti tiril- seydim de, ayn zamanda üstleri taraf ndan bulundu&u konumu, yani -ngiliz olmaya özenmeyecek ekilde e&itilen bir yabanc , Avrupal olma- yan bir Öteki oldu&umu bilecek ekilde de yeti tirildim.”5

Edward Said’in Anglikan kilisesinde vaftiz edilmesi ve o kültürün içinden yeti mi biri olmas da, Bat l lar nezdinde, onun kimli&ini de&i tirmez. Çünkü o, öncelikle bir Do&uluydu ve hep öyle kalmas gerekmekteydi:

“Biz’i Onlar’dan ay ran hat dilsel, kültürel, rksal ve etnik bir hatt . Ang- likan Kilesesi içinde do&mu vaftiz edilmi ve cemaate kabul edilmi ol- mam i imi kolayla t rmad ; ‘H ristiyan Askerleri -leri’ ve ‘Grönland’ n Buzlu Da&lar ndan’ gibi kavga ilahileri söylenirken bana ayn zamanda hem sald rgan hem de sald r lan rolünü oynamak dü üyordu. Ayn za- manda ‘pis Arap’ hem de Anglikan olmak sürekli bir iç sava içinde ol- mak demekti.”6

Nihayetinde kimlik, doku ve zihin uyu mazl & ndan, Said, Victoria Kole- ji’nden at l r (1951 Bahar ). Zira onun, tamam -ngiliz olan ö&retmenleriyle girdi&i tart malar, di&er ö&rencilerden daha fazla dikkat çekiyordu.7

Kendisinin ifadesiyle “köksüz insan” olarak, Said için gelecek belirsizdir.

Babas karar verir, onu Massachusetts’ n kuzeybat kö esinde kat , püriten bir okula yerle tirir. Bu olay ve günü, Said’in en kötü hat ralar aras nda yerini al r.

Okulun kat ve a r ahlâkç olmas onun için bir sorun te kil etmez, ancak Said’in kayg s farkl d r: Zira, Amerika’da do&mad & gibi, istenen bir aksanla konu ma- yan, beysbol, basketbol ve Amerikan futbolu ile büyümemi tek çocuk odur. Ba- t ’da ya ayan her Do&ulu gibi Edward Said’in de günlük hayat gayet zor dairesel bir çizgi izler. O, mevcut hali hüzünlü ve iç ac t c bir ekilde özetler:

“Dilleri benim dilim olmayan ve benim a a& ya da bir ekilde onaylan- mayan bir rka ait oldu&umu yüzüme vurmaktan çekinmeyen Anglosak- sonlar n dü manl klar na kar bir seçenek olarak s & nd & m dil ortam n- dan hayat mda ilk defa yoksun kal yordum. Sömürge ortam n n gündelik s k nt lar n ya am olan herkes neden bahsetti&imi anlayacakt r. -lk yapt & m i lerden biri, ad n Kahire’deki bir aile dostumuzdan ald & m M s r kökenli bir ö&retmeni aramak oldu. ‘Ned’le konu ’ demi ti arkada- m z, ‘o hemen kendini evinde hissetmeni sa&lar.’ Güne li bir Cumartesi günü ö&leden sonra ayaklar m geri gide gide Ned’in evine vard m; ayn zamanda tenis antrenörlü&ü de yapan o s r m gibi, esmer adama kendimi

5Said, “Dünyalar Aras nda”, 17.

6Said, “Dünyalar Aras nda”, 17.

7Said, “Dünyalar Aras nda”, 17.

(5)

tan t p Kahire’den Freddie Malouf’un onu aramam söyledi&ini anlatt m.

‘Haa evet’ dedi tenis antrenörü biraz so&uk bir tav rla, “Freddie.” Hemen Arapça’ya geçtim, ama Ned elini uzat p beni durdurdu. ‘Hay r, karde im, burada Arapça konu ulmaz. Amerika’ya geldi&im zaman bütün bunlar geride b rakt m.’ Bu da son görü memiz oldu.”8

Victoria Koleji’nde ald & iyi bir e&itimle, Said, Massachusetts’teki yat l okulda ba ar l bir grafik çizer ve yüz altm ki ilik s n fta birinci olmay ba ar r.

Ancak hayat boyunca onar lmaz bir yara olacak kalacak bir olay gerçekle ir:

“Ama sanki bende bir eyler gizemli bir ekilde ters gidiyormu gibi, ah- lâkî aç dan yetersiz biri oldu&um da dü ünülüyordu. Mesela mezun ol- du&unda, aç l ya da veda konu mas yapma hakk bu erefe lay k olma- d & m gerekçesiyle benden esirgendi; o zamandan beri hâlâ anlamakta da affetmekte de zorland & m bir ahlâkî yarg d r bu.” 9

Tam bir Bat l gibi olmay içine sindiremeyen Said, lisansüstü e&itimi süre- cince edebiyat, müzik ve felsefe dersleri al r. Ancak gördü&ü derslerin, onun gele- ne&iyle hiçbir ba&lant s bulunmamaktad r. Onun haber verdi&ine göre, 50’lerde ve 60’l lar n ba lar nda, Arap dünyas ndan gelen ö&renciler, bilim adam , doktor, mühendis veya Ortado&u uzman olarak ülkelerine dönerler. Princeton ve Harvard mezunu olan bu insanlar, vatanlar na döndüklerinde, genellikle ö&ret- menlik yaparlar. Ancak Said’in onlarla ortak noktalar fazla bulunmamaktad r.

Bunun zorunlu bir sonucu olarak dili ve geçmi i, onda tecrit edilmi lik duygusu- nu art rmaktad r. Columbia’dan New York’a geldi&inde, Bat ’daki yabanc l & n unutmas na, hiçbir zaman f rsat verilmez:

“1963 sonbahar nda Columbia’da ders vermek üzere New York’a geldi-

&imde, egzotik ama özel bir dikkat gösterilmesi gerekmeyen Arap kökenli biri olarak görülüyordum- hatta arkada lar m n ve meslekta lar m n ço-

&unun ‘Arap’, hele hele ‘Filistinli’ sözcü&ünü kullanmaktansa hiç kimseyi incitmeyen, çok daha kolay ve daha belirsiz bir terim olan ‘Ortado&u- lu’yu kullanmay tercih ettiklerini hat rl yorum. Columbia ‘da çoktand r ders vermekte olan bir arkada sonralar , i e al n rken bölümdekilere -s- kenderiyeli bir Yahudi olarak sunuldu&umu söyledi. Columbia’da benden k demli meslekta lar m taraf ndan kabullendi&im, hatta pohpohland & m hissine kap ld & m hat rl yorum; bir iki istisna d nda hepsi beni ‘bizim’

kültürümüzden, ümit vaat eden, hatta çok ümit vaat eden bir akademis- yen olarak görüyorlard . O zamanlar Arap dünyas üzerinde odaklanan hiçbir siyasî faaliyet olmad & için, verdi&im dersler ve yapt & m ara t r- malarda güttü&üm, bazen hafifçe d na ç kmakla birlikte ana ak ma uy- gun kayg lar m beni bölümün s n rlar içinde tuttu&unu fark ettim.”10 Edward Said’in savundu&u siyasî dü ünceler, hem sava kar t hem de Martin Luther King taraftarlar nca a r tepkileri sebep olur. -lk kez, geçmi i ve

8Said, “Dünyalar Aras nda”, 18.

9Said, “Dünyalar Aras nda”, 18.

10 Said, “Dünyalar Aras nda”, 18-19.

(6)

diliyle Filistin aras ndaki ba&lant , Said’in Nazi ve Yahudi dü man olarak damga- lanmas için gerekçe olu turur. Bu durum da onun bölünmü lük hissini peki tir- mektedir.11

Edward Said, 1972 y l nda üniversiteden izin al p Beyrut’ta bir y l kal r, amac Arap dili ve edebiyat çal makt r. Bunu özellikle kendini, varl & n , ruhunu ve köklerini/kökenlerini ke fetmek amac yla yapar. Aksi takdirde kökleri ve ya a- d & kültür onda derin k r lma ve krizlere sebebiyet vermektedir.

“Bir benli&imi di&eriyle uyumlu hale getirmeye yönelik hem siyasî hem de varolu sal bir ihtiyaç hissediyorum; zira bir zamanlar “Ortado&u” ad verilen ey üzerindeki tart ma -srailler ile Filistinliler aras ndaki (19) bir tart maya dönü ürken, Amerikal bir akademisyen ve entelektüel olarak söz alabilme kapasitesine sahip olmam n yan s ra rastlant eseri oralarda do&du&um için ben de tart man n içine çekilmi tim ironik bir biçimde.

1970’lilerin ortalar na gelindi&inde, birbirlerine taban tabana z t iki taraf ad na, hem Bat hem de Araplar ad na konu mak gibi ilginç ama pek özenilecek yan olmayan bir konumdayd m.”12

Ya ad klar ve edindi&i faturas a& r tecrübeler, Said’in inatç uyumsuz en- telektüellerde kendisini bulmas na f rsat verir. Bu çerçevede Conrad, Vico, Adorno, Swift, Adonis, Hopkins, Auerbach, Glenn Gould gibi dü ünür ve sanatç - lar n üslûbu ya da dü ünme tarz , onun için özgün ve taklidi imkâns z birer mo- dele dönü ür. Bu entelektüellerin sanat ve dü ünceleri iyi rafine edilmi seviyeli ve özbilinç i aretlerini ta maktad r. Said’de, onlar çekici k lan husus; “sadece kendi kendilerini yaratm olmalar de&il, bu kendini yaratma giri imini kasten ve titizlikle, kökenlere inerek ortaya ç kard klar bir genel tarihin içinde konumlan- d rm olmalar yd .”13

Said’in en büyük ukdesi -ki bu otuz y ll k bir özlemdir- Vico ile 14. yüzy l n önemli tarih filozofu -bn Haldun hakk nda bir seminer gerçekle tirmektir. Ancak onun bir s k nt s vard r: Bat edebiyat ö&reten biri olarak sahip oldu&u kimlik, çal malar n n di&er yönünü s n f n d na ç kard :

“Kendi konumda yazmay ve ders vermeyi sürdürmem, ironik bir biçim- de, üniversitelerde konu ma yapmaya davet edildi&im seminerlerin spon- sorlar na ve düzenleyicilerine, benden özellikle edebî bir konu hakk nda konu mam isteyerek utanç verici siyasî faaliyetlerimi göz ard etmeleri için bir bahane sunuyordu. Bir de “halk m” ad na harcad & m çabalardan bahsettikleri halde, o halk n ad n bir kez olsun anmayanlar vard . ‘Filis- tin’ hâlâ kaç n lmas gereken bir sözcüktü.”

Edward Said ne Arap dünyas na ne Filistin’e ne de Bat dünyas na yarana- mayan yaln z bir entelektüeldir. Yahudi Savunma Konseyi, onu Nazi ilan eder (1985). Akabinde üniversitedeki bürosu kundaklan r; kendisi ve ailesi ölüm teh- ditlerine maruz kal r. Ancak Enver Sedat ve Yaser Arafat, kendisine dan madan,

11 Said, “Dünyalar Aras nda”, 19.

12 Said, “Dünyalar Aras nda”, 20.

13 Said, “Dünyalar Aras nda”, 20.

(7)

onu bar müzakerelerinde Filistin temsilcisi olarak tayin ederler. Bu atama, onun bas n yoluyla daha geni çevrelerce takip edilmesini beraberinde getirir. A r sol milliyetçili&in hedefi olur. Çünkü o, Filistin meselesinde ve -srailli Yahudilerle Filistinli Araplar n ayn co&rafyada bar içinde ya amalar hususunda a r liberal kabul edilmektedir.14 Said, slogan ve macera adam de&ildir, u sözleri kendisi gayet güzel tasvir etmektedir:

“Silahl mücadele” gibi kli e sloganlara ve masum insanlar n ölmesine yol açm , Filistin davas na siyasî olarak hiçbir katk da bulunmam devrimci macerac l klara kar her zaman son derece ele tirel bir tutum tak nd m.”

“Bense, ba&lanmam ya da ask da b rakan bir hayat ya amay becereme- dim: Son derece kötü bir ünü olan bir davaya ba&l oldu&umu ilan etmek- ten çekinmedim. Öte yandan, ele tiri dayan mayla ya da ba kalar n n ulusal ba&l l k ad na sizden bekledikleriyle çat t & zaman bile ele tirel olma hakk m her zaman korudum. Böylesi bir konumun getirdi&i kesin, neredeyse elle tutulur bir rahats zl k vard r; özellikle de iki taraf n ve bunlar n gerektirdi&i iki hayat n birbiriyle uzla amayaca& göz önünde bulundurulursa.”15

Oryantalizm, Kültür ve Emperyalizm ve di&er kitaplar n cesaretli yazar ola- rak Said, gizli kalm ve hiç tart lmam konular ele alarak Bat l okurlar için bir benlik olu turdu&unun fark ndad r. Do&u hakk nda konu urken, Avrupa’n n kendini onun z tt olarak tan mlamas na yard mc olmu ; uzak, ço&unlukla ula - lamaz bir dünyaya yönelik çok çe itlilikler göstermi co&rafî tak nt y if a etmi ve insanlar n zihin dünyas na açm t r.16

A a& lanma ve tahkirin birçok türüyle, hem akademik hem de entelektüel hem de halk düzeyinde kar la m olan Edward Said’in Amerikal bir psikologla ya ad & anekdot, gerçekten iç ac t c ve onur k r c referanslar içinde bar nd r- maktad r:

“Çat ma çözümü konusunda uzmanla m ve Filistinlilerle -srailleri ilgi- lendiren birçok seminerde kar la t & m Boston’l bir psikolog bir keresin- de Greenwich Village’den beni telefonla arayarak ehre gelip beni ziyaret edip edemeyece&ini sordu. Kad n gelip eve girdi&inde, gözlerine inanama- yan bir ifadeyle piyanoma bakt –sesinde ku kulu bir tonla ‘Demek ger- çekten piyono çal yormu sunuz’ dedi- sonra da geri dönüp d ar do&ru yürümeye ba lad . Ayr lmadan önce bir fincan çay içmek isteyip isteme- di&ini sordu&umda ( bu kadar k sa bir ziyaret için hayli uzun bir yoldan geldiniz, dedim), zaman olmad & n söyledi. ‘Sadece nas l ya ad & n z görmek için gelmi tim’ dedi ki hiç de alay ediyormu gibi bir hali yoktu.

Bir keresinde de, ba ka bir ehirde ya ayan bir yay nc onunla yeme&e ç - kana kadar sözle memi imzalamay reddetti. Yard mc s na benimle ye- mek yemenin niye bu kadar önemli oldu&unu sorunca, beyefendinin sof-

14 Said, “Dünyalar Aras nda”, 23.

15 Said, “Dünyalar Aras nda”, 23.

16 Said, “Dünyalar Aras nda”, 24.

(8)

ra adab m n nas l oldu&unu görmek istedi&ini söyledi. Neyse ki bu dene- yimlerin hiçbiri beni uzun süre etkilemedi, yolumdan al koymad : Her zaman bir s n fa ya da bir metin teslim tarihine yeti ebilmek için ko tu- rup duruyordum ve beni ölümcül bir depresyona sokabilecek bir kendi kendini sorgulamadan kasten uzak duruyordum.”17

Sürekli öteki olmaya ve marjinalle tirilmeye maruz kalan Do&ulu Entelek- tüel için, her eye ra&men “kimlik” konusunu ele almak, konu mak ve tart mak;

s k c , iç karart c ve anlams z bir alan olarak gözükür. Ancak o unu da kabul eder: Bugün bir çok yerde kimlik siyaseti, etnik çal malar, köklerin olumlamas , kültürel gurur ya da ç & rtkan milliyetçilik gibi konular, narsist benlik incelemele- rinden ba ka bir ey de&ildir. Bundan dolay Said, hakir görülen ve tahakküm alt nda inleyenlerin hak ve kimliklerinin müdafaas n bir zorunluluk olarak görür.

Kendisini Amerikal bir entelektüel olarak gören – bunu bilinçli olarak kulland &

dü ünülebilir- Said’in formülü gayet aç k ve nettir:

“Biz Amerikal entelüktüellerin ülkemize bir borcumuz var: onun son süper güç olarak kariyerini çirkinle tiren kaba anti-entelektüalizme, zor- bal &a, adaletsizli&e ve ta ral l &a kar sava mak. -deolojik anlamda Ame- rikal olman n erdemleri üzerinde srar etmektense, kendini ba ka bir e- ye dönü türmeye çal mak çok daha çetin bir görev. Ben ahsen bir ülke- yi kaybetmi oldu&um ve yak n bir zamanda onu tekrar elde etme gibi bir umudum olmad & için, yeni bir bahçe i lemek ya da kat lacak ba ka bir kurum aramak bana pek huzur vermiyor. Adorno’dan bask alt nda uz- la man n hem korkakça hem de sahtekârca bir ey oldu&unu ö&rendim:

Kaybedilmi bir davay savunmak zafer kazanan bir davay savunmaktan iyidir; geçicilik ve olumsall k hissi –örne&in, kiral k bir ev- sürekli mülki- yetin verdi&i sa&laml k hissinden daha tatmin edicidir.”18

-fadelere dikkat edildi&inde, görülecektir ki, Edward Said, kendisini ya ad -

& Birle ik Devletler co&rafyas n n bir ferdi olarak tan mlar ve ‘öteki’ aray içine girmekten özenle ve iddetle kaç n r. Bu anlamda onun yapt & içten bir ele tiri- dir. Belki de o, “yeni bahçe(ler)” aramaktan b km t r.

Adalet ve hakkaniyeti herkes için dü ünen Said’in birbirinden farkl etnik ve dini kimliklerin savunucu olmas a rt c de&ildir. O, psikolojik kavramlarla ifade edecek olursak empati yaparak ‘öteki’lerin rollerine sahip ç kar. Bu çerçevede her grup ve cemaat, onu kendinden biri olarak alg lar ve kabullenir:

“Son be y ld r Arap bas n için ayda iki makale yaz yorum; son derece din-kar t bir siyasetten yana olmama ra&men, -slâm dünyas nda s k s k övgüyle -slâmiyet’i savunan biri olarak betimleniyorum ve baz -slâmc partiler beni kendi taraftarlar ndan biri olarak görüyor. Hiçbir ey do&ru- luktan bu kadar uzak olamaz; terörizm savunucusu oldu&um ne kadar do&ruysa bu da o kadar do&ru. Herhangi bir kampa bütünüyle ait olma-

17 Said, “Dünyalar Aras nda”, 25.

18 Said, “Dünyalar Aras nda”, 25-26.

(9)

yan ya da herhangi bir davan n tam anlam yla partizan olmayan ki inin yaz s n n prizmatik niteli&iyle ba a ç kmak zordur; ama burada da, y llar içinde birike birike temsil eder gibi göründü&üm eyin birbiriyle çat an ya da en az ndan birbirlerine bütünüyle uydurulmayan çe itli yönlerinin uzla t r lamaz oldu&unu kabul etmi durumday m.”19

Akademik dünyada önemli bir konuma ve kariyere sahip olan Said, buna ra&men, huzurlu ve rahat de&ildir. Filistin, Ortado&u, -slâm ve emperyalizm kar-

t gibi mevzularda yazd & , konu tu&u ve aktif olarak müdahil oldu&u için, ente- lektüel için çok a& r bir ithamla muhatap olur: “ Terör Profesörü”. Ancak onu çal madan ve üretmeden geri b rakacak ve durduracak hiçbir engel yoktur:

“Tam bir çal ma delisiydim, tatilleri sevmezdim, zaten pek de tatile ç kmazd m; bütün yapt klar m yazar n t kanmas , s k nt ya dü mesi ya da kuruyup kalmas gibi dertlere (hiç de&ilse bile) fazla dü ünmeden yap- t m.”20

“-nsan olsa olsa geçici bir tatmine ula abilir ki o da h zla üphenin ve metni içinde ya an lamaz k lan bir yeniden yazma ve yeniden yazma ve yeniden yapma ihtiyac n n pususuna dü er. Yine de bu, kendinden memnun olma uykusundan ve ölümün nihaili&inden evlad r.”21

B R ÖTEK LE T RME YOLU OLARAK SÜRGÜN

Bat ’da ya aman n Bat l olmayan bir ki i için zorlu&unu bizzat ya ayan Edward Said, için, bu hal bir sürgünde yabanc olmaktan ba ka bir ey de&ildir.

Bu psikoloji, onu hem sürgün konusunda hem de sürgünde ba öne e&ik olma- yan, kalemini ve dilini k rmayan hakikati her ortamda hayk ran entelektüel hak- k nda yazmaya sevkeder. Sürgünü ve entelektüeli öyle bir tasvir eder ki, onunla sürgünde bir yabanc olma halinin st rab n ya amak mümkündür.

Said için, sürgün hakk nda dü ünmek ironik bir hali ya at r. Çünkü sürgün hem davetkârd r hem de k k rt c d r; ancak her halükarda sürgünde ya amak korkunç bir travma deneyimidir. Sürgün, insan ile do&up büyüdü&ü yer aras nda, benlik ile benli&in hakiki yuvas aras na konulmu derin ve kapanmayan bir hen- dektir. Ondaki keder ve hüznün tarifi yap lamaz. Tarih ve edebiyat, her ne kadar sürgünü kahramanl k, romantik, erefli ve onurlu ufuklar açan bir olgu olarak tasvir etseler de; tüm anlat lanlar, hikayeden, yabanc la man n ve yaln zla man n kötürümle tirici ac s n hafifletme gayretinden ba ka bir amaç ta maz. “Sürgün- de elde edilen kazan mlar sonsuza dek arkada b rak lm bir eyin kaybedilmesiyle sürekli olarak baltalan r.”22

Sürgün, e&er nihâi bir kay p hal ise, Edward Said u soruyu sorar: Bu kay p neden bu denli kolayca modern kültürün güçlü, hatta zenginle tirici bir motifi haline gelmi tir? Ona göre, bunun sebeplerinden biri, modern dönemi, manevî

19 Said, “Dünyalar Aras nda”, 26.

20 Said, “Dünyalar Aras nda”, 14-15

21 Said, “Dünyalar Aras nda”, 27.

22 Said, K Ruhu-Sürgün Üzerine Dü ünceler-, çev: Tuncay Birkan, II. bask , -stanbul 2006, 28.

(10)

anlamda öksüz ve yabanc la m bir zaman dilimi olarak, endi e ve yaln z kalaba- l klar ça& olarak görmemizdir. Nietzsche, gelenekten rahats zl k duymay ; Freud ise aile içi mahremiyeti baba katli ve ensestin ürünü olan öfkeyle kamufle etmek için çekilmi bir cila olarak zihinlere i lemektedir.23

Edward Said, önceki sürgünlerle, günümüz sürgünlerini birbirinden ay r r.

Ona göre, modern sava lar, emperyalizm ve bask c /zorba yöneticilerin yar - teolojik ihtiraslar bu ayr t rmada önemli bir rol oynamaktad r. Bu aç dan ya an - lan as r, gerçek anlamda bir mülteciler ça& , yerinden edilmi ki i ça& ve kitlesel göç ça& d r. Dolay s yla her ortamda sürgün, Said’in bak aç s yla, insana zinde- lik kazand rmaz:

“Yirminci yüzy l ölçe&inde sürgün ne estetik aç dan ne de hümanist aç - dan kavranabilecek bir ey de&ildir: Süngünü konu alan edebiyat, ço&u insan n nadiren birinci elden ya ad & bir kaderi ve mü kül durumu nes- nelle tirir olsa olsa; ama bu edebiyat biçimleyen sürgün, hümanizmi ya da yarat c l & mahmuzlayan faydal bir ey olarak görmek onun yaratt &

sakatl klar , onu ya ayanlar n hayatlar na getirdi&i kay plar ve onu ‘bizim için iyi’ bir ey olarak kavramaya çal an her giri im kar s ndaki dilsizli-

&ini s radanla t rmak demek olur.” 24

Edebiyattaki ve dindeki sürgün anlay lar , Said’i u sorular sormaya zor- lar:

“Edebiyattaki ve dindeki sürgün anlay lar asl nda korkunç bir eyi bula- n kla t rm yor mu? Sürgün iflah olmaz ölçüde seküler ve dayan lmaz öl- çüde tarihsel bir ey, insanlar taraf ndan ba ka insanlar için üretilmi bir

ey de&il midir; t pk ölüm gibi, ama ölümün nihaî merhametini de sun- madan milyonlarca insan gelene&in, ailenin ve co&rafyan n verdi&i be- sinden koparan bir ey de&il midir?”25

Hakikatte sürgün, milliyetçili&in aksine, temelde süreksiz bir varl k halidir.

Sürgünler, köklerinden, topraklar ndan, geçmi lerinden ve ana s cakl & ndaki yurtlar ndan kopar larak at lm lar n s z lar ve zd raplar d r. Onlar n ordular ve devletleri bulunmamaktad r. “Bu yüzden sürgünler, ço&unlukla kendilerini mu- zaffer bir ideolojinin ya da itibar n yeniden kazanm bir halk n parças olarak görmeyi tercih ederek, parçalanm hayatlar n anlat formu içinde yeniden kur- maya yönelik acil bir ihtiyaç hissederler. - in can al c noktas , bu muzaffer ideo- lojiden kurtulmu – ve sürgünün parçalanm tarihini yeni bir bütün içinde yeni- den birle tirmek amac yla tasarlanm – bir sürgünlük durumunun, günümüz dünyas nda neredeyse katlan lmaz, neredeyse imkâns z olu udur.”26

Sürgünlük bazen geride kalmaktan veya ç kamamaktan daha iyidir, diyen Said, bunu “hiçbir eyin güven içinde bulunmad & ” sözleriyle gerekçelendirir.

Onun için özünde k skanç bir haldir, sürgünlük. Zira insan sahip olduklar n n

23 Said, “Sürgün Üzerine Dü ünceler”, K Ruhu, 28.

24 Said, K Ruhu, 29.

25 Said, K Ruhu, 29.

26 Said, K Ruhu, 32-33.

(11)

azl & kar s nda, elindekileri muhafaza etmek hususunda daha titiz bir gayret içine girer. Dolay s yla sürgünde kazan lan her ey de&erlidir, bölü ülmeye k y l- mayacak kadar k ymetlidir. Sürgün olman n en dayan lmaz yönü, kendinizin ve vatanda lar n z n çevresine yüksek duvarlar n örülmesidir. Bunu, Said’in ifadele- riyle söylersek: “Abart l bir grup dayan mas hissinin yan s ra yabanc lara, hatta sizinle ayn mü kül durumda olabilecek ki ilere bile duyulan tutkulu dü man- l k.”27

Sürgünler, sürgün olmayanlara anlaml bir hasetle bakarlar. Çünkü onlar, ya ad klar ortam n insanlar d r ve oraya aittirler. Halbuki sürgün hiçbir zaman as l vatan nda de&ildir ve olamazd . Bu çerçevede sürgün bir sorunun cevab n çok merak eder: “Bir yerde do&up orada az çok sonsuza kadar ya amak, oraya ait ol- du&unu bilmek nas l bir ey?”

Evinden zorla veya gönüllü kopar lan herkes sürgün ise, sürgünler, mülteci- ler, ba ka ülkeye yerle enler ve göçmenler aras nda birtak m ay r mlar yapmak mümkündür. Bu anlamda sürgün, as rl k ülke d nda sürme uygulamas ndan ne ’et etmi tir. Art k sürgün için çile ve ac ba lar. Bu a amada “Sürgün bir kere sürgün edildikten sonra üzerinde yabanc olma damgas ta yarak anormal ve sefil bir hayat ya ar.”28

Yabanc olma gibi bir damga ve yaftan n ömürlük sahibi olan Edward Said için, mülteciler, yirminci yüzy l devletinin yarat m d r. Asl nda ‘mülteci’ kavram , çok acil bir ekilde uluslar aras yard ma ihtiyaç duyan çok say da masum ve ser- semlemi durumda insan tan mlayan siyasî ve diplomatik bir sözcüktür. Gerçek- te ayn sözcük, Said’in zihin ve gönül dünyas nda, yaln zl k ve tinsellik çe nisinin tüm hallerini ça&r t r r. 29

Ba ka diyarlara yerle enler, ço&unlukla ferdî ve sosyal sebeplerle yabanc bir ülkede gönüllü olarak ya amay tercih ederler. Her eye ve zorlu&a ra&men, insanlar sürgünün yaln zl & n ve yabanc l k duygusunu payla abilirler, ama onun kat kurallar ndan zd rap duymazlar. Göçmenlerin ikircikli bir statüsü vard r, der Said. Ona göre teknik anlamda, yeni bir ülkeye hicret eden herkes göçmendir. Bu yer de&i tirme, gönüllü olarak da gerçekle ebilir. Hakikatte “sömürge memurlar , misyonerler, teknik uzmanlar, paral askerler ve kiral k askeri dan manlar da bir anlamda, sürgünde ya arlar, ama oralara sürülmü de&illerdir. Afrika’daki As- ya’n n baz k s mlar ndaki ve Avustralya’daki beyaz yerle imciler bir zamanlar sürgün olmu olabilirler, ama öncü ve millet kurucu olmalar s fat yla, ‘sürgün’

etiketi üzerlerinden dü mü tür.”30 Dolay s yla bir zamanlar n sürgünleri, yeni zamanlar n efendisi ve as l sahipleri olabilirler.

Sürgün olan n hayat n n bir k sm , yolunu yitirmesine sebep olan kayb , yönetilecek yeni bir dünyay in a etmekle geçirir. Romanc , satranç oyuncusu, siyasî eylemci ve entelektüelin sürgün olmas da, garip ve s ra d bir olgu de&il-

27 Said, K Ruhu-Sürgün Üzerine Dü ünceler-, 33.

28 Said, K Ruhu-Sürgün Üzerine Dü ünceler-, 36.

29 Said, K Ruhu-Sürgün Üzerine Dü ünceler-, 36.

30 Said, K Ruhu-Sürgün Üzerine Dü ünceler-, 36.

(12)

dir. Çünkü bu mesleklerin hepsi nesnelere asgari oranda yat r m yapmay gerekti- rir; hareketlilik ve yetenek ister.31

En derin sürgünü ya am ve bu hali her daim hissetmi biri olarak Edward Said, sürgünleri ac nacak hallerin sahibi insanlar olarak nitelendirir:

“Ne kadar iyi idare ederlerse etsinler, sürgünler farkl l klar n her zaman (hatta bu farkl l ktan yararlan rken bile) bir tür öksüzlük olarak hisseden egzantriklerdir. Gerçekten evsiz olan biri modern olan her eyde yabanc - l k görme al kanl & na bir yapmac kl k, bir modaya uyma gösterisi olarak bakar. Farkl l &a kaskat bir iradeyle kullan lacak bir silah gibi sar lan sür- gün, ait olmay reddetme hakk n k skançl kla savunur.”32

Said için, sürgün kimli&i, hatta hayat n kendisini daha dolu ve daha anlam- l k lmak için dayan lmas zorunlu bir tecrübedir. Ona göre, sürgün yoluyla kurtu- lu fikri, dinî bir karakter ta maktad r. Fakat birçok kültür, siyasî ideoloji, mito- loji ve gelenek bu dü ünceyi benimsemi gözükmektedir.

“Sürgün daha iyi bir durumun zorunlu ön ko ulu haline gelir. Bir milletin devlet olmadan önceki sürgününü, bir peygamberin zafer kazanarak geri dönmeden önce evinden sürgün edilmesini anlatan hikâyelerde bunu gö- rürüz. Musa, Muhammed, -sa.”33

Ya ad & m z dünyada sürgüne duyulan ilginin önemli k sm , Edward Said’e göre, kurtulu çu bir motif olarak sürgünün nimetlerinden sürgün olmayanlar n da yararlanabilecekleri eklindeki anlams z fikirden kaynaklan r. Gerçi bu dü ün- cenin belirli bir noktaya kadar do&ruluk pay vard r. Ortaça&’daki seyyah bilginler veya Roma -mparatorlu&u’ndaki okumu Yunan köleler gibi, sürgünler de çevre- lerini etkilerler. ‘Bizler’ do&al olarak, der Said, ‘onlar n’ çektikleri sefalet ve istekle- ri üzerinde de&il de, aram zdaki varl & n n bu ayd nlat c yönü üzerinde odaklan - r z. Ona göre “modern kitlesel yerinden etmelerin iç karart c siyasî perspektifin- den bak ld & nda, sürgün bireyler bizi, kalpsiz olmaya mecbur bir dünya evsizli&in trajik yazg s n dikkate almaya zorlar.”34

Sürgünü bir feti haline getiren kimse için, bu hal onu her türlü ba&lant ve ba&l l ktan uzakla t r r. Sürgünün üzerinde, partilere, milli hareketlere, devlete kat lma bask s kurulmas s k görülen olaylardand r. Bu öncüllerden hareketle Said, kendisine yeni bir yak nl klar kümesi tavsiye edilen sürgünün, yeni ba&l l k- lar ve ili kiler geli tirebilece&ini dü ünür. Ancak bu a amada sürgün, ele tirel bak aç n , fikrî ihtiyat n ve ahlâkî cesaretini yitirebilir. 35

Edward Said’in dü ünce dünyas nda “sürgünden bir millet olu turmak gibi ( bu yüzy lda Yahudiler ve Filistinlilerin yapt klar gibi) yeniden –kurucu projeler bir millî tarih in a etmeyi, kadim bir dili canland rmay , kütüphaneler ve üniver- siteler gibi millî kurumlar kurmay içerir. Bunlar da, bazen keskin etnik merkezci-

31 Said, K Ruhu-Sürgün Üzerine Dü ünceler-, 37

32 Said, K Ruhu-Sürgün Üzerine Dü ünceler-, 37

33 Said, K Ruhu-Sürgün Üzerine Dü ünceler-, 38.

34 Said, K Ruhu-Sürgün Üzerine Dü ünceler-, 39.

35 Said, K Ruhu-Sürgün Üzerine Dü ünceler-, 39.

(13)

likten öne ç karsalar bile, ayn zamanda kaç n lmaz olarak etnilik gibi basit ve pozitif olgular n çok ötesine giden benlik sorgulamalar na yol açarlar.”36

Sürgün, bireyin kendisi hakk nda dü ünece&i bir yer olarak de&il, modern hayat n önemli bir bölüm üzerin heyula gibi çöken kitlesel kurumlara bir alterna- tiftir. Sürgün, Said’e göre, bir seçim meselesi de de&ildir. -çine do&rudan veya ba na gelen bir haldir. “Sürgün ki i, çabucak ele tirilmekten uzak bir sürüye uy- ma tavr n benimsemedi&i gibi bir kenarda oturup yaralar na merhem de sürme- yecekse, vicdan sahibi (müsamahakâr ya da as k suratl de&il) bir öznellik biçme- lidir kendine.”37

Edward Said’e göre sürgün, seküler ve olumsal bir dünyada, evlerin her zaman için geçici oldu&unun bilincindedir. -nsan n a ina oldu&u topra& n güven- lik içinde olmas na sa&layan s n rlar ve çitler, içindekiler için birer hapishaneye dönü ebilir. Böylece onlar ak l terazinden geçirmeden savunmaya ba lar z. Ancak sürgünler s n rlar içinde muhafaza edilemezler, dü ünce ve tecrübenin önündeki tüm engelleri y kar a arlar.38

Herkesin bir memleketi ve ülkesi oldu&unu varsayan sürgün, bu topra&a ait sevgi, ba&l l k ve hasret duygular bulundu&unu farzeder. Ancak her türlü sürgün için geçerli olan husus, yurdun ve yurt sevgisinin yitirilmi olmas de&il, bu kay- b n her ikisinin var olu una da içkin olmas d r.39

Sürgünü, hazlarla e ortama ta ma cesaretine giri en Said için, yurdunu ve topra& n terk etmek her zaman olumsuz olarak alg lanmamal d r. Ona göre sür- gün, tüm dünyay yabanc görmekten daha ehvendir:

“Sürgünün hazlar ndan bahsetmek belki tuhaf kaçabilir, ama sürgünün içinde bulundu&u baz durumlar hakk nda söylenebilecek birkaç olumlu ey vard r. ‘Bütün dünyay yabanc bir ülke gibi’ görmek özgün bir bak aç s na ula may mümkün k lar. -nsanlar n ço&u temelde tek bir kültü- rün, tek bir ortam n, tek bir yurdun fark ndad r; sürgünlerse en az ndan iki kültür, ortam ya da yurdun fark ndad rlar ki bu bak aç s ço&ullu&u, e zamanl di&er boyutlara dair bir fark ndal &a, -müzikten bir tabir ödünç alacak olursak- kontrapuntal (kontrpuana ait, iki yada daha fazla melo- dinin bir arada çal nmas ndan meydana gelen) bir fark ndal &a yol açar.

Bir sürgün için, yeni ortamdaki hayat, ifade ve faaliyet al kanl klar kaç - n lmaz olarak, bu al kanl klar n bir ba ka ortamdaki hallerini kaydetmi olan haf zan n arka plan önünde cereyan eder. Yani, yeni ortam da eski ortam da canl ve gerçektir; kontrapuntal bir biçimde bir arada bulunurlar. Bu kavray biçiminin verdi&i emsalsiz bir haz vard r, hele sürgün ki i Ortodoks yarg lar azalt p sempati ve takdir hislerine ço&altan di&er kontrapuntal yanyanal klar n bilincindeyse.

36 Said, K Ruhu-Sürgün Üzerine Dü ünceler-, 39-40.

37 Said, K Ruhu-Sürgün Üzerine Dü ünceler-, 40.

38 Said, K Ruhu-Sürgün Üzerine Dü ünceler-, 41.

39 Said, K Ruhu-Sürgün Üzerine Dü ünceler-, 41.

(14)

Nereden olursan ol evindeymi sin gibi davranmak da özel bir ba ar hissi verir insana.” 40

Her eye ra&men Edward Said için riskli bir eydir bu durum. Yani ba ka türü görme ve gösterme al kanl & , hem yorucu hem de sinirleri tahrip eden ma- razî bir haldir. Zira sürgün; hiçbir zaman memnun, uysal veya güvenli olmama halidir. “Wallace Stevens’in sözleriyle “bir k ruhu”dur sürgün; burada bahar olas l & kadar yazla güzün pathos’u da yak n ama ula lamaz bir yerdedir. Belki de, sürgün hayat n n farkl bir takvime göre hareket etti&ini ve ev hayat kadar mevsimlere ba&l ve yerle ik olmad & n söylemenin bir yoludur bu. Sürgün, al -

lm düzenin d nda sürdürülen hayatt r. Merkezsizdir, kontrapuntald r; ama ona al maya ba land & anda bozguncu gücü yeni ba tan f k r verir.”41

En hüzün verici yazg lar aras nda varl & n konumland ran sürgün, mo- dernlik önceki zamanlarda korkunç bir ceza yöntemiydi. Çünkü o, sadece aileden ve bildik co&rafyalardan amaçs z ve hedefsiz varl k bulma halinden daha öte bir olguydu. Bununla birlikte sürgün hiçbir zaman kendine ait evinde olmam t r.

Hüzün ve korkunçluk aras ndaki bu hal, “kendini hiçbir zaman evinde hissetme- yen, etraf na hiç uyum sa&layamayan, geçmi e yat t r lamaz bir ac yla, bugüne ve gelece&e ise buruklukla bakan biri, sürekli toplumd olan biri olmak anlam na da geliyordu. Sürgün fikri bir cüzzaml , toplumsal ve ahlâkî anlamda bir parya olmaktan duyulan korku ile ba&lant l olmu tur her zaman.”42

Sürgün olmak, her eyden/varl ktan kopuk, yal t lm , izole edilmi , marji- nalle tirilmi ana topraktan umutsuzca ve tahkir edilerek uzakla t r lm demek de&ildir, der Edward Said. Onun için ke ke bu varsay m n gerçekli&i olsayd ; o zaman geride b rak lanlar n, bir aç dan dü ünülemez ve hiçbir ekilde geri getiri- lemez oldu&unu bilmek gibi bir teselli hali ya an rd . Gerçekte, sürgünlerin ço&u için güçlük, sadece evinden ve vatan ndan uzak diyarlarda ya amak durumunda olmak de&ildir; “daha çok günümüz dünyas nda, sürgünde oldu&unuzu, yuvan - z n asl nda pek de uzakta olmad & n hat rlatan bir çok eyle birlikte ya amaktan, ça&da günlük hayat n normal ak n n sizi eski yerinizle sürekli ona ula acak gibi oldu&unuz ama bir türlü ula amad & n z bir temas halinde tutmas ndan kaynak- lan r. Bu yüzden sürgün bir arada kalma durumundad r, ne iyi ortam yla tama- men birle ebilir ne de eskisinden tamamen kopabilir, ne ba&lanm l klar tamd r ne de kopmu luklar , bir düzeyde nostaljik ve duygusalsa bir ba ka düzeyde bece- rikli bir taklitçi ya da gizlice toplum d na at lm bile tetikte durulmas gereken bir tehdit ç kar ortaya; fazla rahat ve güvenlikli olma tehlikesi.”43

Bir entelektüel için sürgün olan biri kadar marjinal ve yabanc olmak; oto- rite ve güç sahibine, gezgine, al kanl &a de&il geçicili&e ve rizikoya; otorite tara- f ndan tespit edilen statükoya de&il yenili&e ve deneye duyarl kalmak demektir.

40 Said, K Ruhu-Sürgün Üzerine Dü ünceler-, 42.

41 Said, K Ruhu-Sürgün Üzerine Dü ünceler-, 42.

42 Edward Said, Entelektüel (Sürgün, Marjinal, Yabanc ), çev: Tuncay Birkan, II. bask , 2004, 57.

43 Said, Entelektüel (Sürgün, Marjinal, Yabanc ), 58-59.

(15)

“Süngün, soylu entelektüel cüret ve küstahl &a aç kt r; al lm n mant & na de&il, de&i imi ve hareket halinde olmay temsil eder, yerinde saymay de&il.”44

Sürgünü en a& r bir ekilde ya ayan do&ulu entelektüel Edward Said için, hâlâ Bat Üniversitesi entelektüele, yeni bask ve k s tlamalar alt nda da olsa, dü ünmeyi ve ara t rmay gerçekle tirebilece&i yar -ütopik bir ortam verebilmek- tedir.45

ENTELEKTÜEL N “B LGEL E ”

Entelektüel, Edward Said’in de kat ld & ekliyle, kamusal alanda bir reçe- teye, slogana, Ortodoks parti çizgisine veya kat bir dogmaya uygun bir ekilde davranmaya mecbur b rak lamayan, davran lar hakk nda öngörüde bulunula- mayan ki idir. Yine entelektüel, bireyin hangi partiye yak nl k duyarsa duysun, hangi ülkeden gelirse gelsin ve kendini aslen neye ba&l hissederse hissetsin, insan- lar n ya ad & ac lar, s k nt lar ve bask lar hususunda, belli do&ruluk ilkelerinden ayr lmayan erdemli insand r. Konjonktüre göre tav r sergilemek, konu ulmas gerekli olan yerde susmak, rkç kabaday l klara, tantanal döneklik ve günah ç - karma seremonilerine ra&bet etmek bir entelektüelin kamusal ve bireysel rolüne en büyük darbeyi vuran ilkesizliklerdir.46

Entelektüel, Edward Said için, düzen adam olmad & gibi ovenist rkç l &a da f rsat vermeyen prensiplere sahip bir ‘bilge’dir:

“-ktidardaki bir avuç bilmi e güvenmeye te vik eden uzmanlar, e dost gruplar , profesyoneller, düzen adamlar d r. Düzenin adamlar belli ç kar- lar gözetirler, oysa entelektüeller ovenist milliyetçili&i, irketle mi dü- ünce müsvettelerini ve s n f, rk ve toplumsal cinsiyet imtiyazlar n sor- gulayan ki iler olmal d rlar.”47

Bu çerçevede entelektüel, realist ve rasyonalisttir. O, konumunu ve varl & - n n fark nda olan hayali zirvelerden haz duymaz ve ho lanmaz. Dü ünceleri, nereden iyi ve net i itilecekse, entelektüel sözlerini o seviyeden seslendirecek;

böyle davrand & müddet zarf nda, bar ve adaletin sözcüsü ve temsilcisi olacak- t r. Bulundu&u seviye itibariyle, o, yaln z konu ur, “ama ancak kendisini bir hare- ketin gerçekli&iyle, bir halk n özlemleriyle, mü terek bir idealin pe inde hep bera- ber ko anlarla birle ti&i bir yank bulur sesi.”48

Entelektüel için, iktidar güç ve sahiplerine hakikati söylemek bir idealizm de&ildir. Ona dü en görev: Tercihleri dikkatlice analiz edip seçmek; en faydal olan ve müspet anlamda de&i im, dönü üm ve geli ime aç k olan temsil etmek- tir.49

44 Said, Entelektüel (Sürgün, Marjinal, Yabanc ), 72.

45 Said, Entelektüel (Sürgün, Marjinal, Yabanc ), 88.

46 Said, Entelektüel (Sürgün, Marjinal, Yabanc ), 12.

47 Said, Entelektüel (Sürgün, Marjinal, Yabanc ),13.

48 Said, Entelektüel (Sürgün, Marjinal, Yabanc ), 104-105.

49 Said, Entelektüel (Sürgün, Marjinal, Yabanc ), 104-105b

(16)

ENTELEKTÜEL EVRENSEL OLMALIDIR

Entelektüelin en belirgin özelli&i, evrenselli&idir. Bu anlamda evrensellik:

“Yeti ti&imiz ortam n, sahip oldu&umuz dilin ve milliyetin sa&lad & , ço&unlukla da ba kalar n n gerçekli&ini görmemizi engelleyen birer perde i levi gören, ucuz kesinliklerin ötesine geçebilme riskini göze alabilmek demektir. Ayn zamanda d politika, toplumsal politika gibi meseleler söz konusu oldu&unda insan davran - lar için tek bir standart arama ve buna uyma çabas demektir.”50

Entelektüelin a& r ve ciddi vazife ve sorumlulu&unu her zaman için ya a- yan biri olarak Edward Said’e göre, onun görevini evrensel kriterler belirler. Buna göre, e&er bir dü man n haks z ve zalimane sald r s n ele tirip k n yorsak, ülke- mizin haks z güç kullan m na ba vurup zay f bir ülkeyi i gal giri imine de ayn tepkiyi göstermeliyiz. Bu anlamda entelektüellerin ne söylemeleri ve ne yapmala- r gerekti&ini tespit eden hiçbir kural bulunmamaktad r. Said, bunu “gerçekten laik bir entelektüel için tap lacak ve yan lmaz k lavuzlu&una güvenilecek herhangi bir tanr da yoktur” sözleriyle betimler.51

Said, entelektüellerin gülme özürlü, sürekli ikayet eden insanlar olarak ta- n mlanmas n ho kar lamaz. Böyle bir tan mlamay , Noam Chomsky veya Gore Vidal gibi ça&da enerjik muhalif entelektüeller yanl lamaktad r. 52

Entelektüel, Edward Said için, “tan kl k” makam ndad r. Tan kl & n sahip- lerinin, yani entelektüellerin, koruyacak makam ve mevkileri olmad & gibi, top- rak zengini de de&ildirler. Gurur ehveti içinde bulunan az say daki entelektüele ra&men, genellikle onlar, kendileriyle dalga geçerler, olaylar oldu&u gibi, mahrem haline dönü türmeden konu urlar ve tart rlar. Böyle bir halin faturas a& r ve zahmetlidir. Zira entelektüeller, bu a amada, yaln zd r. Ancak onlar n, gizli ve görünmeyen bir k s m takipçileri vard r. Entelektüellerin ‘müridleri”; hakikat, hikmet ve adalet aray c lar ndan ba kas de&ildir. Said’in kendi sözleri, söylenenle- ri daha da berrakla t rmaktad r:

“Ki inin de&i tirme gücüne sahip olmad & üzücü bir duruma tan kl k etmesi hiç de monoton, renksiz bir faaliyet de&ildir. Foucault’nun deyi- miyle ‘amans z bir vukuf’u, alternatif kaynaklar taramay , gömülmü belgeleri gün & na ç karmay , unutulmu ( ya da terk edilmi ) tarihleri diriltmeyi gerektirir tan kl k etmek. Dramatiklikten ve isyankârl ktan na- sibini alm olmay , çok nadir ele geçen konu ma f rsatlar n çok iyi kul- lan p dinleyicinin dikkatine çekebilmeyi, has mlar ndan daha iyi espriler yap p daha iyi tart may içerir. Ne koruyacak makamlar ne de ba nda nöbet tutup gücüne güç katacaklar topraklar olan entelektüellerde baz - lar n çok rahats z eden bir eyler vard r; kendini be&enenleri de yok de-

&ildir ama daha çok kendileriyle dalga geçerler mesela, laf eveleyip geve- lemektense dobra dobra konu urlar. Ama u gerçekten kaç yoktur; ken- dilerini böyle gören entelektüellerin ne yüksek mevkilerde e dostlar , ne

50 Said, Entelektüel (Sürgün, Marjinal, Yabanc ), 13.

51 Said, Entelektüel (Sürgün, Marjinal, Yabanc ), 13.

52 Said, Entelektüel (Sürgün, Marjinal, Yabanc ), 17.

(17)

de resmi makamlarda itibarlar olur. -nsan yaln z kal r, do&ru; ama her zaman sürüye uyup mevcut duruma ho görü göstermekten iyidir yal- n z.”53

Bu entelektüel tan m , bir bak ma, Edward Said’in kendisini, ya ad klar n ve tecrübelerini tasvir etmektedir. Ancak o, Bat ’daki sürgün entelektüeldir. Ente- lektüel olman n kriter ve k staslar n , o, bizzat kendisi deneyimleriyle gerçekle - tirmi tir. Elbette bu katlan lmas ve tahammül edilmesi zor ve güç bir ya am serüvenidir. Said, bu st rab çekmi tir, ancak dü ündüklerinden, konu tuklar n- dan, yapt klar ndan ve yazd klar ndan dolay , asla pi man ve ikayetçi de&ildir.

Hatta ölümünden (2003) önce, yak nlar na ifade etti&i sözler; ömrü boyunca mücadele etti&i kendi halk , Filistinliler için, fazla bir ey yapmaman n (!) üzün- tüsünden ba ka bir ey de&ildir.

Kudüs’te do&an, M s r’da -ngiliz sömürge kolejinde e&itim alan ve üniversi- te (ve ötesini) Amerika’da devam ettirmi bir Do&ulu bir entelektüel olan Edward Said, öncelikle ismiyle özde le mi olan Oryantalizm adl eseriyle tefekkür dün- yas na ad n duyurmu tur. Bu aç dan onun bu eserinde, dikkat çekici bir unsur olarak, oryantalizm tan mlar orijinal ve özgün tasvir ve tasavvurlar içinde ba- r nd rmaktad r. Makale, u andan itibaren, bahsi geçen hususu, Edward Said’in dü ünce atmosferi s n rlar içinde, oryantalizm ve oryantalist kavramlar çerçeve- sinde de&erlendirmek niyet ve amac n ta maktad r.

DOEUYU OLDUEU YERDE ÖTEK LE T RME YOLU: ORYANTA- L ZM

Edward Said, Bat ’n n Do&u hakk nda görü lerini ortaya koyabilmek ama- c yla oryantalizm ifadesini/kavram n kulland & n , pe inen ilan etmektedir. Ona göre bu husus Do&u’nun sistematik bir ara t rma, bulu ve pratik fayda olu unun

‘bilim disiplinidir’. Said, ayn zamanda bu sözcü&ü, “ayr m çizgisinin di&er tara- f nda neler bulundu&unu ara t rmaya çal an ki inin rüyalar , hayalleri ve sözcük- lerinin bir araya geli inden do&an koleksiyonu tan tmak için kulland & n söyle- meyi ilave eder. Onun için oryantalizmin bu iki yönü birbiriyle ba&da abilir. Bat , baz zamanlar birini baz zamanlar da di&erini kullanarak Do&u’da oldukça sa&- lam bir yol açm t r. Said’in amac : Bu yolun i aret ta lar n tespit ve tahlil et- mektir.54

Bat ’y , Said’in deyimiyle, oryantalizm yöntem ve teknikleri aç s ndan yekpare dü ünmek gerçekçi de&ildir. Zira yeni dünyan n sakinleri, yani Amerikal - lar n gayreti, Do&u’yu Çin ve Japonya’n n ana aktör oldu&u Uzakdo&u ile birle - tirmektir. Kadim sömürgeciler olan Frans zlar ve -ngilizler, (bunlara Ruslar, Por- tekizliler, -talyanlar ve -sveçlileri de eklemleyebiliriz), “Do&ubilim” denen Oryan- talizm/Uarkiyatç l k içinde uzun süren tecrübelere sahiptirler. Say lan bu ülkeler, Do&u’yu, Bat Avrupa’n n gördü&ü ekilde dü ünmü ler, anlam lar, tan mlam - lar ve tasvir edip kodlam lard r. Bu giri ten sonra, Said, Do&u’yu kendince öyle

53 Said, Entelektüel (Sürgün, Marjinal, Yabanc ), 17.

54 Edward W. Said, Oryantalizm, çev: Nezih Uzel, IV. bask , -stanbul 1998, 111-112.

(18)

takdim eder: “Do&u sadece Bat ’n n yak n kom usu de&ildir, bu alan ayn zaman- da Avrupa’n n en geni , en zengin ve en eski sömürgelerini kurdu&u bir bölge ve uygarl & n n ve dillerinin temelidir.”55

Edward Said, kulland & oryantalizm kavram na o kadar geni anlamlar ve konular yüklüyor ki, alan n kapsay c l & ürkütücü tepkiler vermeye müsait hale gelmektedir:

“Oryantalizmden söz açmak genelde -ngiliz ve Frans z uygarl & n n bir hareketi, zaman zaman insanlar n hayal güçlerini dahi a abilen davran - lar, Hind ve tüm Do&u ülkelerinin ya ad klar ça&lar, kutsal kitaplarda ad geçen ülkeler, baharat ticareti, sömürgelerde kullan lan silahlar ve uzun sömürgecilik yüzy llar , a rt c bir bilimsel ara t rmalar kitapl & , oryantalizm konular nda say s z bilim adam , profesyonel oryantalistler toplulu&u, “Do&u” fikirlerinin bir araya geli inden do&an kar k bir dü- zen, Do&u despotizmi, Do&u’nun duyarl l & gibi çeli kili kavramlar, say - s z tarikat ve yollar, felsefe ak mlar , Avrupa’n n günlük ya am içinde faydalan lmaya çal lan Do&u hikmeti ve dü üncesi gibi konulardan söz açmak demektir.” 56

Oryantalizm, Said için, her eyden önce -ngiltere ve Fransa’n n Do&u’ya kar ince bir duyarl l & , ilgisi ve sorumlulu&udur(!). Ba ka ülkeleri, oryantalizmle do&rudan fazla alakaland rmad & için ele tirilere de maruz kalan Said, her iki sömürgeci gücü onsekinci yüzy l ba lar na kadar Hind k tas n ve -ncil’de ismi geçen Do&u’nun ve Do&uculu&un tek hâkimleri olarak görür. Amerika’n n malum co&rafyayla yak n alakas da, seleflerinin geleneksel bak aç lar ndan farkl l k göstermez. Edward Said, bu noktada, ikisi eski ve biri yeni emperyal ülkenin, dolay s yla Bat ’n n tüm güçlerinin olu turdu&u ve büyük bir h rs ve i tahla üre- time devam eden birlikteli&in ortak olarak gerçekle tirdi&i eserlerin tamam na,

‘oryantalist yap tlar’ ismini vermektedir.57

Onsekizinci yüzy l n sonunda oryantalizm; Do&u’yu nesne olarak ele alan kurumlar n tamam , verilen beyanatlar, tak n lan tav rlar, yap lan benzetmeler, bir cins ö&reti, yönetim ekli veya hükümet biçimi olarak tezâhür eder. Bu an- lamda oryantalizm, Bat ’n n üstünlü&ünü devam ettirme ve Do&u üzerinde otori- te ve egemenlik kurma giri imidir.58

Oryantalizm, kültür, bilim ve kurumlar n müdahalesiyle te ekkül ettiril- mi basit bir konu ve siyasî saha de&ildir. Bununla birlikte Said, onu Do&u üze- rinde telif edilmi kapsaml ve yayg n bir koleksiyondan da ibaret olarak de&er- lendirmez. Bu aç dan oryantalizm, Bat ’n n Do&u co&rafyas n ezmeye matuf hain bir “emperyalist komplosu” da de&ildir. Hâs l “Oryantalizm estetik, bilim- sel, ekonomik, sosyolojik, tarihe ait ve filolojik metinler arac l & ile “aktar lmaya”

çal lan bir cins jeo-ekonomik görü ler bütünüdür. Oryantalizm co&rafî bir ay -

55 Said, Oryantalizm, 12.

56 Said, Oryantalizm, 15.

57 Said, Oryantalizm, 15-16.

58 Said, Oryantalizm, 14.

(19)

r m de&il –dünya Do&u ve Bat olmak üzere e it olmayan iki bölüme ayr lm t r- bir seri ‘ç karlar’ toplam d r.”59

Pragmatik önceliklerin hakim oldu&u oryantalizm, kültürel ve siyasî bir varl k olmas n n zorunlu bir sonucu olarak ar iv hazinesine ve külliyât na (ki 1800 ile 1950 y llar aras nda Bat ’da Do&u ile ilgili olarak 60-65 milyon eserin varl k bulmas söz konusudur) mâlik bir sektördür. Bu anlamda oryantalizm, sistematik bir çal ma ve yöntemi kendisine ilke olarak benimser. Nihayetinde Do&u ile ilgili dü ünülmü , söylenmi ve yaz lm her ey entelektüel bir yakla m çerçevesinde ele al n p belirli kal plara yerle tirilmi tir.60

Oryantalizmin bak aç s yla Do&u, Bat bilimi ile getirilen, Bat bilinç ve uurunda te ükkül eden ve nihaî a amada, Bat ’n n imparatorlu&u ile ortaya ç ka- r lan bir seri kuvvet ögeleriyle ambalajlanm bir takdim projesidir. Said’e göre, oryantalizmin bu tarifi, siyasî rengi fazla olsa da izah basittir. Onun için oryan- talizm, baz siyasî güçler ve politik hareketlerin mahsulüdür. “Oryantalizm, ham maddesi Do&u uygarl & , Do&u halk ve topra& olan bir yorum mektebidir. Bu mektebin objektif bulgular , yetenekli bilginlerin ortaya koyduklar say s z eserler, yay nlanan ve tercüme edilen kitaplar, s raya konan gramer bilgileri, sözcükler, ölmü devirlerin yeniden canland r lan eserleri, ak lc bir görü le insanlar n fayda- s na sunulan pek çok metin, asl nda konu ma dillerinin içinden ç kar lm ölüm- süz gerçeklerdir.”61

Edward Said için, fikirler toplam , inançlar halkas ve Do&u hakk nda edi- nilmi bilgiler kli esi olarak oryantalizm ile kültür ve farkl dü ünce okullar ara- s ndaki ili ki önemli bir olayd r.62 Dolay s yla ortak bir akademik ürün olan oryan- talizm, Do&u ile ilgili ön yarg l ve belirli bir misyonla harekete geçen bürokratik bir müessesedir.63

Oryantalizm, ondokuzuncu yüzy l kültürü içinde, Do&u’da ya ayan insan- l & n bir k sm n Bat için yeniden ke fetmeye gayret eden bir çal man n ad d r.

Yirminci yüzy lda ise bu çal ma, bir politika vas tas oldu&u gibi ayn zamanda, çok daha önemli ölçülerde Bat ’n n Do&u’yu kendi menfaatleri yönünde analiz etme ve yorumlama kural haline dönü tü. Bu çerçevede modern oryantalizm, Bat ’n n -slâm kar s nda duydu&u büyük korku ve çekingenli&ini ifade etmekte- dir.64

Bat kültürü içinde oryantalizmin sunumu, Said’e göre ‘ak ll denge’ denen eye yakla maktad r. Dolay s yla bu durum sadece bir tarih olmaktan ç karak maddî bir varl k ta yan olguya dönü ür. “Bu denge yeni bir kültürel hareket ve Do&u konusunda söylenecek eyleri belirtmek için bir sistemdir.”65

59 Said, Oryantalizm, 26.

60 Said, Oryantalizm, 27.

61 Said, Oryantalizm, 277-278.

62 Said, Oryantalizm, 280.

63 Said, Oryantalizm, 326.

64 Said, Oryantalizm, 343.

65 Said, Oryantalizm, 368.

(20)

Çok soyut ve uzmanca bir gelenek olan oryantalizmin,66geli tirdi&i analiz yöntemleri kendi içinde kendi kendine yarar de&erleri var k lm t r. Hakikatte oryantalizm, kendi anti tezini kendi içinde bar nd rmaktad r.67

Edward Said’e göre, oryantalizm tarihi boyunca tart lmayacak ‘gerçek- ler’in varl k nedeni olmu tur. Bu gerçeklerin en tart lmaz ve en garip olan , belki Arap dilinin tehlikeli bir ideolojiye arac l k yapt & ile ilgili iddiada toplanmakta- d r.68 Nitekim Said, kendisinin fikirsel varsay m sistemi olarak nitelendirdi&i or- yantalizmde, çok ciddi bir uygulama düzenin varl & ndan söz eder. Ancak onun nezdinde, bu, entelektüel aç dan fazla erefli olmayan menfi bir durumun i aret- lerini verir.69

Entelektüel aç dan erefli bir saha olmayan oryantalizm, Said’in gözünde, Bat kamuoyunun bilinçalt kültüründe ‘ötekine’ kar geli en korku, pe in fikirli, yanl yönlendirme, endi e ve üphelerin kümele ti&i bir ruh yap s n tasvir eder.

‘Öteki’; -slâmiyet’i, Araplar’ ve tüm Do&u’yu temsil etmektedir. Said, Do&u’nun;

kitaplarda, romanlarda, filmlerde, belgesellerde, hatta üniversitelerde bile hep olumsuz ve kötü bir imajla sunuldu&unu örneklendirir:

“Kamunun bilinçalt kültüründe -slâmiyet’e, Araplara ve genel olarak Do&u’ya kar , oryantalizm olarak adland r ld & m bir tav r zaten vard . Yak n zamanlarda yay nlanan V. S. Naipaul’un A Bend in the River ve John Updike’nin The Coup adl romanlar nda oldu&u gibi, orta ö&retim ta- rih kitaplar , çizgi romanlar, televizyon dizileri, filmler, karikatürlerde sergilenen Müslüman ‘tipi’ de&i miyordu. Bu ‘tip’ her zaman sinsiydi ve tiplemenin malzemesi y llar n getirdi&i Müslüman imaj , yani, petrol müteahhiti, terörist ve (son zamanlarda) kana susam ayaktak m . Ayr - ca, genel olarak kültür hayat nda (ya da Bat l olmayanlar hakk nda tan - t c bilgi, konu malar ve hatta dü üncelerde) -slâmiyet veya -slâmiyeti’in herhangi bir unsuruna ili kin, anlay la ele al nan hemen hiçbir ey yok- tu… Uzmanl k sahalar -slâmiyet olan ö&retim üyelerine gelince, onlar da -slâmiyet’i ve onun çe itli kültürlerini kendi icatlar veya kültür birikim- lerinin sonucu olu an ideolojik bir çerçeve içinde de&erlendirdiler.”70 Nihaî noktada Edward Said, oryantalizmi, ki isel yazarlar, -ngiltere, Fransa ve Amerika emperyal güçlerinin ekillendirdi&i politik alan aras nda dinamik bir al veri olarak dü ünür.71

Uu halde, oryantalizm, küresel aktörlerinin tespiti güçlük ç karan bir mese- le de&ildir. Ancak onun ki isel fâilleri kimlerdir? Güçlü ve istikrarl çal malar n s radan olmayan ve profesyonel uzmanlar n n misyonu nedir? Nas l bir sistem ve metotla çal t lar? Bu ve benzeri sorular n say s n ço&altmak mümkündür. Uimdi

66 Said, Oryantalizm, 354-355.

67 Said, Oryantalizm, 415.

68 Said, Oryantalizm, 431.

69 Said, Oryantalizm, 432-433.

70 Edward Said, Haberler A+ nda /slâm, çev: Alev Alatl , -stanbul 1984, 40-41.

71 Said, Oryantalizm, 29.

(21)

oryantalizmin icrac lar olan oryantalistlerin kimli+i üzerinde bir tasvir yapma giri- iminde bulunabiliriz.

Önemli ve misyonunun bilinç ve uurunda olan oryantalist, Edward Said’in ifadesiyle, uzak ufuklar n ard ndaki Do&u’nun tüm gizemli ve a ikâr her neyi varsa tespit ediyor, inceliyor ve ülkesine ta yordu. Bu öncülden ç kan sonu- ca göre, onun fikir ve görü lerini göz önünde bulundurmadan Do&u’nun ifresini ve kodlar n te his ve tahlil etmek imkâns zd r. Oryantalistin rehberli&i olmadan Do&u’nun hikâyeleri, masallar , efsaneleri, dilleri, folkloru, inanc , dini, gelene&i ve kimli&i çözülemez.72

ORYANTAL ZM N TAR HSEL SORUNLARI

19. Yüzy l n Oryantalistinin Do&u’yu nakledi inde/rivayetinde, dolay - s yla hem Do&u’yu hem de Bat ’y imar eden malzemelerinde sorunlar vard r.

‘Çevirmen’, ‘arac ’ veya ‘sözcü’ anlamlar na kar l k gelen ‘tercüman’ keli- mesi, Arapça’dan al nm t r. Bu sözlerden hareketle Said, oryantalizmin misyo- nunun s n rlar n tespite çal r:

“‘Çevirmen’, ‘Arac ’ yahut ‘Sözcü’ anlamlar n ta yan sevimli ‘tercüman”

kelimesi Arapça’dan aktar lm t . Oryantalizm bir yandan Do&u’yu mümkün oldu&u kadar geni çe ele almak istiyor, di&er yandan elde etti&i bilgiyi Bat ’da muntazam ekilde s n fland rmak, dergilere aktarmak, söz- cükleri s ralamak, gramer, aç klama, yay n ve yay n gelene&i süzgeçlerin- den geçirerek onu Avrupa’ya yarar hale getirmek istiyordu.” 73

Dolay s yla Do&u’nun kaderi, geçmi i ve gelece&inin kapsaml de&erlendir- mesi ahsî gözlem(ci)lerin inisiyatifine b rak lm t r. Mevcut durumun zorunlu bir sonucu olarak da Do&u’yu ya sahte ve yalanc seyyahlar anlatacak ya da orada ya ayan ve bilim hazinelerine doyumsuz bir ehvetle sahip olanlar/ele geçi- renler hikaye edecekler. Bat ’n n gözünde, Do&u kültür, birim ve tecrübesi ise

‘Do&ulu’ olarak nitelendirilen indirgemeci bir damgayla negatiflendirilecektir.

Ka ifler, seyyahlar, komisyonlar, ordular ve tüccarlar taraf ndan Bat ’ya kategorik olarak bölüm bölüm nakledilen Do&u, oryantalizmin sistematik yarat c l & yla yeniden toplan r; oryantalizmin sözcükleri, kütüphaneleri ve ar ivleri te ekkül ettirilir. Edward Said, mevcut durumu, “Disraeli’nin deyimi ile Do&u, ondokuzuncu yüzy l n ortalar na do&ru bir ta oca& ekline girmi ti. Bu malzeme sadece Do&u’yu de&il Bat ’y da yeniden imar etmeye yar yordu” sözleriyle özet- lemektedir.74

Said, Do&u’nun bir k s m bölgeleri ve ya am biçimleri hakk nda ‘otorite’

olan ki ileri, ‘kültürel alanlar’ uzman kabul etmenin bir gelenek haline geldi&ini bildirir. Ona göre, -kinci Dünya Sava ’na yak n günlerdeki oryantalist, büyük bir

‘üstat’ olarak sayg görmekteydi. Bu sayg n uzman, Do&u hakk nda her türlü aç klama yapabilecek donan ma sahip ve buna hakk olan bir ki iydi. Oryantalist

72 Said, Oryantalizm, 187-188.

73 Said, Oryantalizm, 232.

74 Said, Oryantalizm, 232-233.

(22)

olarak isimlendirilen bu bilge “fazla kar k sahalara girmeden, örne&in Arap gra- meri yahut Hint dini hakk nda bir formül ortaya koyacak olsa dahi bu hareket Do&u hakk nda, hatta bölgenin bütün üzerinde bir eyler söylemi çesine yoruma u&ruyordu.” Dolay s yla Do&u malzemesinin herhangi bir eleman yla ilgili bütün çal malar, benzer ekilde derin ‘Do&ulu’ anlam da tasvir için yeterliydi. Nitekim

“Do&u’nun köklü bir organik ba& ta d & na inan ld & na göre me gul oldu&u maddî delillerin neticede Do&ulular n dünyas n , karakterini, dü ünce biçimini, güzellik anlay n ölçmeye yarar, bulunmaz kriterler oldu&unu dü ünmek oryan- talist bilgin için çok do&ru bir hareket oluyordu.”75

EMPERYAL DERNEK

1784’ün Ocak ay nda, William Jones, Asiatic Society of Bengal’in (Bengal Asya Derne&i) kurucu meclisini toplar. -smi geçen dernek, -ngiltere’de Royal Society (Kraliyet Derne&i), fonksiyonu ne ise onun da rolü benzer özellikler ta - maktayd . “Derne&in ilk ba kan ve Do&u ve Do&ulular hakk nda en fazla bilgileri toplam ki i olarak William Jones art k, oryantalizmin kurucusu say labilirdi (Bu deyim A. J. Arberry’nindir). Jones, amac n u üç kelimeyle if a etmekten bir sa- k nca görmemekteydi: Yönetmek ve ö&renmek, daha sonra Do&u’yu ve Bat ’y mukayese etmek’. “Do&u’nun sonsuza do&ru uzanan konular n ö&renmek, s ra- lamak ve bunlar kanunlar, gelenekler ve bilinen eserlerin toplam ndan olu an bir digest complet ( tam bir özet) halinde ortaya koyabilmek için” Jones büyük bir çaba içerisinde olmu tur. Nihayetinde hedefledi&i amac na nâil olmu tur.76

Edward Said, oryantalizmin, siyasal platformda birtak m sorular yöneltti-

&ini haber verir. Bu ilginç sorular sorma hususunda biz de Said’e kat lmal y z:

“Oryantalizmin siyasal alanda ortaya koydu&u sorular unlard r: Oryan- talist gelenek gibi bir emperyalist gelene&in meydana gelmesine yol açan di&er tip entelektüel, estetik, bilimsel ve kültürel enerji kaynaklar neler- dir? Filoloji, sözlük bilim, tarih, biyoloji ve ekonomik teoriler, romanlar ve lirik iirler, oryantalizmin aç kça emperyalist olan dünyas n n fikirle- rine nas l yard mc olmu lard r? Oryantalizmin içinde meydana gelmi de&i meler, düzenlemeler, incelemelere hatta devrimler nas l varl k ka- zanm lard r? Orijinalite’nin, devaml l & n hatta bireyselli&in bu görü içindeki yeri nedir? Oryantalizm bir devirden di&erine nas l geçiyor, ya- hut nas l bir üretim yolu izliyor? Nihayet bir tarihî ve kültürel fenomen olan oryantalizmi ‘-nsanl & n” istekli bir eseri olarak nas l inceleyebili- riz.”77

Bat ’n n Do&u üzerinde imalat n gerçekle tirdi&i bir ürün olarak oryanta- lizm, Edward Said’e göre, bazen daha ileri ekilde kendisini yaratan kültürün ihtiyaçlar na kar l k vermi tir. Böylece oryantalizmin tarihî içinde bir taraftan sa&lam bir ahenk, di&er taraftan kendisini çevreleyen kültürle güçlü bir beraberlik

75 Said, Oryantalizm, 346347.

76 Said, Oryantalizm, 118.

77 Said, Oryantalizm, 30.

Referanslar

Benzer Belgeler

Geçmifl zamanlara ait yunus fosillerin- de görülen arka üyelerin, günümüz yunuslar›nda bu flekilde aniden ortaya ç›k›fl› da bir atavizm örne¤i kabul edi- liyor..

1939’da Türkiye’ye iltihak olan bölgedeki Ermeniler, çok değil iki yıl sonra, yine Ankara’nın gadrine uğradı..

gezegen so¤uk bir cüce y›ld›z›n çev- resinde döndü¤ü için so¤uk bir geze- gendir bu yüzden burada so¤u¤a da- yan›kl› canl›lar yaflar.. Nefes al›p vermele-

Geliflmifl ülkelerde da¤c›l›k ve do¤a sporlar› daha çok ticari olarak yap›lan etkinliklere dönüflmüfl durumda.. Alpinizm, art›k Avrupa’da eskisi ka- dar ra¤bet

H.: Kuzey Anadolu ve Trakya Bölgesi Bufo viridis (Bufonidae, Anura) Populasyonlar›n›n Taksonomik bir Arafl- t›rmas›. Çaydam, Ö.: ‹zmir’de Bulunan Anura Türlerinden Bufo

Bu has- talar›n öyküsünde siyanotik t›kanma ata¤›, dispne, öksü- rük; klinik bulgu olarak atefl, azalm›fl hava girifli, whe- ezing, tek tarafl› azalm›fl solunum sesleri

Kimlik Kartı veya geçerlilik süresi dolmamış pasaportları ile şahsen başvurarak ücreti karşılığında yeni şifrelerini edinebileceklerdir (Nüfus cüzdanı veya

hatta ben, kafam bir gemi direği gibi bir aşağı bir yukarı sallanırken, aynı yönde ondan daha hızlı hareket ediyor gibiyim.. Sol tarafımda uzakta, ovanın