GEBELİĞİN FİZYOLOJİSİ GEBELİĞİN FİZYOLOJİSİ
Doç. Dr. Funda Özdemir
FERTİLİZASYON FERTİLİZASYON
• Fimbrialar, ovulasyonla atılan oosit II’nin over yüzeyinden tuba içine alınmasını sağlar.
Tubaların düz kas liflerinin peristaltik hareketleri, tuba mukozasının siliaları ve tuba
sekresyonunun akımı ile, yumurta hücresi
tuba içinde uterusa doğru taşınır. Fertilizasyon olmazsa oosit II, 24-48 saat yaşadıktan sonra kaybolur.
• Koitus denen cinsel birleşmeden sonra, 300 milyon kadar spermium, 3-5ml’lik
seminal mai ile vajinaya boşalır. Buradan serviks, uterus ve tüplere doğru kendi
hareketleri ile ilerler. Orgazm halindeki uterus ve vajina duvarlarındaki düz
kasların ritmik kasılmaları da bu ilerlemeye
yardım eder. Spermler dakikada 2,7 mm
yol alırlar. Tuba uterinalara ulaşmaları
ortalama 65-70 dakikada olmaktadır.
• Tüplere ulaşan oosit II’de, ikinci meyotik bölünmenin tamamlanması, spermium ovuma penetrasyonundan sonra
gerçekleşecektir. Spermium ise ikinci meyotik bölünmesini kadın üreme
organlarına erişmeden evvel
tamamlamıştır.
• Koitustan sonra 1-2 saat içinde spermiumların 300-500 tanesi tubaların ampulla kısmında oosit II’ye ulaşır. Ancak bunlardan bir tanesi oosit
II’nin hücre membranını delerek, hücre içine girer. Daha sonra oosit II’nin membranı diğer sipermiumların içeri girmesini önleyecek bir özellik kazanır. Spermiumun baş kısmında
bulunan enzimlerin, oosit II’nin membranı olan zona pellusidayı eriterek, spermiumun içeri
girmesini sağladığı düşünülmektedir.
• Spermiumun hücre içine girmesinin
ardından oosit II, ikinci meyoz bölünmesini tamamlar. 23. kromozomlu olgun ovum ile ikinci kutup cisimciği oluşur. Bu sırada
spermium ve ovumun nukleusları büyür ve
“erkek ve dişi pronukleusu” adını alırlar.
Her iki pronukleusun zarları kaybolarak kromozomları hücre ortasında toplanır.
Gerçek fertilizasyon bu sırada olur.
• Kısaca fertilizasyon ovum ve spermiumun birleşmesi ve
kromozomların kaynaşması olayıdır. Bu olay tubaların ampulla kısmında
gerçekleşir.
• Spermium ve ovumda yarıya indirgenmiş olan kromozomlar fertilizasyonla
birleşerek, 46 kromozomlu yeni bir hücre meydana getirirler ki bu yeni hücreye zigot adı verilir. Zigotun cinsiyet
kromozomlarının yapısı, spermiumun taşıdığı cinsiyet kromozomuna bağlıdır.
Meyoz bölünmeyi geçirmiş olgun cinsiyet
hücreleri 23 kromozomludur.
• Olgun bir ovumda daima tek bir “X” kromozomu bulunur. Olgun bir spermiumda ise ya “X” veya
“Y” kromozomu bulunur. Eğer Y kromozomu taşıyan bir spermiumun ovum ile birleşecek
olursa, fertilizasyon sonucu ortaya çıkan zigotun cinsiyet kromozomun yapısı XY yani erkek, X kromozomu taşıyan bir spermium ile ovum
birleşecek olursa zigotun cinsiyet kromozomu XX yani kız olacaktır.
• Böylece insanın yaşı, sağlık durumu ve fiziksel gücü bebeğin cinsiyetini
belirlemede rol oynamaz. Görüldüğü gibi fertilizasyon sırasında cinsiyetin
belirlenmesinde ovumun değil,
spermiumun rolü vardır.
FERTİLİZASYON SONRASI DEĞİŞİMLER
• Zigotun uterusa ulaşması 7 gün sürer. Bu sırada zigotun yapısında önemli
değişiklikler ortaya çıkar. Zigot, mitoz ile çoğalarak gelişir. İlk mitoz bölünme
sonucu oluşan iki yavru hücreye
blastomer denir. Blastomerler mitozla
çoğalmaya devam ederler. 3-4 günlük 16
hücreye morula denir.
• Morula, uterusa ulaştıktan sonra yapısında değişmeler başlar ortasında sıvı toplanır, hücreler kenarlara doğru itilir. Bir grup
plastomer yassılaşarak kenara doğru
itilirken, diğer bir grup bir noktada kitle
halinde kalır. Bu yapı, taşlı bir yüzüge
benzetilebilir.
• Yüzügün 13halkasını oluşturan yassı hücrelere trofoblast ya da dış hücre
kümesi, yüzügün taşını oluşturan yuvarlak hücre kümesine de emrioblast ya da iç
hücre kümesi denir. Embrioblastlar dan
embrio, trofoblastlardan ise plasenta ve
membranlar gelişecektir. Bir-iki haftalık
olan bu oluşuma blastosist adı verilir.
İMPLANTASYON
• İmplantasyon, fertilizasyondan 7 gün sonra blastosist safhasında olaylanır.
İmplantasyon genelde fundusun ön ve arka duvarlarına olur. Bu sırada blastosistin
etrafını saran zona pellusida tabakası, içteki sıvının artan basıncı ile incelerek
kaybolur. Zona pellusidanın kaybolması ile trofoblast hücreleri, uterus epitelinden
stromaya doğru girmeye başlar.
• Sonunda bütün blastosist kitlesi endometriuma gömülür, gömülme
sahasında endometrium epiteli blastosistin üzerini örter. Bu olaya implantasyon denir.
İmplantasyon fertilizasyondan sonra
10.günde tamalanır.
• İmplante ovumun çevresini saran ve
corpus luteumdan salgılanan progesteron hormonunun etkisi altında olan
endometriumda, büyük değişiklikler
meydana gelir. Stroma hücreleri büyür.
Glandlar kalınlaşır ve uzar, damarlaşma giderek artar. Gebelikte bu yapıdaki
endometriuma desidua denir.
• Bu sırada trofoblast hücrelerinden çeşitli enzimler salgılanır. Bu enzimler kan
damarları, gland ve stroma hücrelerini
yıkarak implantasyon sürecinin devamını sağlarlar. Bu yıkım sırasında endometrium stroması içinde kan gölcükleri oluşur.
Bunlara lakuna adı verilir. Embrionun ilk
beslenmesi kan gölcükleri yolu ile olur.
İmplantasyon sırasında ovum, desidual
maddeleri absorbe ederek, beslenmesini
sağlar. Daha sonra beslenmesi maternal
(anneye ait) kan yolu ile olur.
PLASENTANIN FARKLANMASI
İmplantasyondan sonra trafoblastların hızla çoğalması ile 3 tabaka şekillenir.
* Dış veya sinsityotrofoblast tabakası,
* İç veya sitotrofoblast tabakası ve
* İnce bir bağ dokusu olan mesoblast
tabakası.
• Mesoblast tabakasından, plasentanın destek dokuları ve damar sistemi şekillenir. Dış veya sinsityal hücrelerden embriyonun beslenmesi
için glikoz ve protein sentez edilir. Aynı zamanda implantasyondan hemen sonra, bu hücre
dizisinde koryonik gonodotrop hormonu da
salgılanır. Bu hormon korpus luteumun devamını dolayısı ile östrojen ve progestronun
salgılanmasını sağlayarak, endometriumun yıkılmasını önler.
• Sitrotrofoblast ve sinsityotroblast
tabakaları, kendilerine içten yapışan mezoblast ile beraber koryon zarını
oluştururlar. Sitotrofoblastlar desiduanın epitel, stroma ve kan damarlarına doğru yayılırlar. Böylece anne ile embrio
arasındaki ilişkiyi sağlayan koryonik villi denen parmak şeklindeki çıkıntılı
oluşumları meydana getirirler.
• Bu oluşumlardan ilerde plasenta şekillenir.
2-3 hafta sonra bu çıkıntıların içinde fetusa ait kırmızı kan hücreleri ve plasental kan
damarları görülmeye başlar. Desidua
basalis ile temas eden koryonik villiler aşırı bir gelişme gösterir ve Koryon
Frondosum adını alırlar. Desidua
kapsularis ile ilişkide olanlar ise atrofiye
uğrarlar.
• Koryon zarı şekillenirken, amniyon zarı ve amniyotik kavite de gelişmeye başlar.
Embriyonel kutupta iki küçük kavite gelişir.
Öndeki kavite “yolk-sak” arkadaki ise amniotik kavitedir. Erken devrelerde embriyonun
beslenmesini sağlayan yolk-salk, gelişmenin ileri devrelerinde geriler ve kaybolur. Buna karşılık amniyotik kavite giderek gelişir ve genişler.
Amnion zarının dış yüzeyi, korion zarının iç yüzeyi ile bitişir ve tek bir zar halini alır.
• 14. hafta ile beraber koryon frondosumun gelişmesinden fetal plasenta, desidua
basalisin gelişmesinden ise maternal
plasenta ortaya çıkar. Her ikisi beraberce plasentayı oluşturur.
Plasentadaki segmentlere kotiledon denir.
Bu segmentler umblikal korddaki damar
sistemi ile ilişkilidir.
• Fetusun kalbi tarafından pompalanan kan, fetusun vücudunu dolaştıktan sonra,
umblikal arter ile plasentaya ulaşır.
Umblikal arter, plasentanın yüzeyinde
dallanır ve her bir dal koryonik villilerin
ucunda son bulur. Koryonik villiler, inter-
villöz aralıkta anne kanı içinde yüzerler.
Bu aralığa, desiduanın toplayıcı venleri tarafından drene edilir. Yani bu aralıkta
anne kanı sürekli sirküle olur. Yaklaşık 150
ml anne kanı bulunan bu aralık, dakikada
3-4 kez değişir.
• Plasentanın Yapısı
• Doğuma yakın plasenta ortalama 500 gr ağırlığında, 15-25 cm çapında, 2 cm
kalınlığındadır. Amnion ve koryon
membranları ile kaplı yüzüne fetal yüz,
kırmızı ve düzensiz yüzüne ise maternal
yüz denir.
• Fetal yüzü dışta koryon, içte amnion ile
çevrilmiştir. Ortasına umblikal kord tutunur.
Umlikal korddan gelen damarların, membranların altında dallandıkları
gözlenir. Parmak ve gri bir görünümü
vardır. Maternal yüzü kotiledon adı verilen
15-20 lobdan yapılmıştır.
• Plasentanın Fonksiyonları
• Gaz alış verişi: Anneden fetusa O2, fetustan anneye CO2 taşır,
• Beslenme: Glikoz ,protein, yağ, su,
vitamin, mineral ve elektrolitleri anneden fetusa taşır.
• Eliminasyon: Fetusun metabolizma
atıklarını anne kanına taşıyarak anne
böbreği ile atılmasını sağlar.
• Antikor transferi: İmmunoglobilin-G’leri anneden fetusa taşıyarak, fetüsün bağışık olmasını sağlar.
• Koruma: Plasentanın enzimleri bazı toksik faktörleri inaktive eder. Bunun yanında
plasental barier, anne kanında bulunan
zararlı maddelerden fetusu korur. Fakat
bir çok virus ve ilaç bu bariyeri geçebilir.
• Hormon üretimi: İmplantasyonla beraber ilkel plasenta olan sinsityotrofoblostlardan HCG salgılanarak, gebeliğin devamı
sağlanır.
• Plasental Transfer
• Oksijen ve besin maddeleri intervilloz aralıktan, villus stromasını ve villusun
epitelyal yüzeyini geçerek villus içindeki kan damarlarına girer. Atık ürünlerde aynı yolla intervillöz aralığa geçer.
• Bakteriler normalde plasental bariyeri geçemezler. Virüslerin çoğunluğu bu
bariyeri geçebilirler. Bu da fetus için çok
tehlikelidir.
• Plasental Hormonlar
• Plasentanın önemli görevlerinden biri de steroid ve polypeptid hormonları
salgılamaktır.
• HCG (Human Chorionic
Gonodotrop): İmplantasyon sırasında, trofoblastlardan farklanan
sinsityotrofoblast hücrelerinden salgılanır.
Fertilizasyondan itibaren 10.günde HCG
• anne kan ve idrarında görülür. Bundan sonra yükselmeye devam eder. Gebeliğin 60-70.
günlerinde en yüksek seviyesine ulaşır. 10 ve 11. haftadan sonra konsantrasyonu düşmeye başlar. Gebeliğin son iki haftasında görülmez
olur. HCGnin en önemli görevi: korpus luteumun gerilmesini önleyerek, estrojen ve progesteron hormonlarının salıgılanmasını stimüle etmek ve böylece gebeliğin erken devrelerinde HCG
öneminin yitirir. Çünkü korpus luteumun görevini artık plasenta üstlenmiştir.
• HPL (Human Plasental Laktojen):
Plasental trofobalastlar taraafından
fertilizasyondan sonra 12.-18. günlerde
salgılanmaya başlar, 34.-36. haftalarda en yüksek seviyesine ulaşır. HPL anne
insulinini duyarsız hale getirerek, fetusun sürekli çektiği glikozun anne kanında
dengelenmesini sağlar.
• Böylece HPL’nin gebelikte diabetojenik etkisi ortaya çıkar. HPL aynı zamanda
amino asitlerin anne tarafından kullanımını sınırlayarak, fetusun amino asitlerden
daha çok yararlanmasını sağlar. HPL’nin
gebelik süresince göğüslerin laktasyona
hazırlanmasında da rolü vardır.
• Steroid Hormonlar: Ovarial siklusun luteal fazında şekillenen korpus luteum, estrojen ve progesteron hormonlarını salgıladığını biliyoruz. Fertilizasyon gerçekleştiğinde, korpus luteum, gebelik korpusluteumu adını alır ve fertilizasyondan itibaren 8 hafta daha steroid hormonlarını
salgılamaya devam eder. Bundan sonra bu
hormonlar plasenta tarafından salgılanırlar.
• Progesteron: Plasenta, anne
sirkulasyonundan çektiği kolesterolden progesteron sentez eder. Progesteron materna-plasental ünitte salgılanır. Bu nedenle intrauterin hayatta fetusun
değerlendirilmesinde kullanılmazlar. Bu
yönü ile estrojenden ayrılır.
• Progesteron;
• * Myometrial aktiviteyi azaltır,
• * CO2 karşı solunum merkezinini
duyarlığını artırır. Bu nedenle gebelikte solunum alkolozuna yatkınlık gözlenir.
• * Vücudun diğer taraflarındaki kas liflerinin
tonusunu azaltır,
• * Merkezi sinir sistemini etkiler. Bu ektiden dolayı birçok kadın kendini uykulu,
kayıtsız ve neşesiz hisseder.
• * Basal vücut ısısını gebeliğin ilk yarısında 0.4-0.60 C yükseltir.
• * Progesteron sodyum ve kloride atılımını artırır, ancak aldesteronun yükselmesi,
sodyum kaybını önleyerek balansı temin
eder.
• Estrojenler: Estrone ve estradiol plasenta dokusunda sentez edilir. Estrone ve
estaradiolun itrah ürünü olan estriol fetusun sağlığına karşı çok duyarlıdır.
Çünkü proküsörlerin %90’ı fetal
adrenallerden gelir. Bu nedenle İntrauterin fetusun değerlendirilmesinde estriol
değerlerine bakılır.
UMBLİKAL KORD
• 5. haftada, embrioblastı trofoblasta bağlıyan mezoblast kalınlaşarak ilkel
umblikal kord şekillenir. Umblikal kordun içinde 2 arter, 1 ven vardır. Ayrıca
“Wharton Jelly” denen müküz bağ dokusu bulunur.Umblikal kord, plasenta ile embrio arasında uzanır. Arterler fetustan
plasentaya kirli kan, ven ise pasentadan
fetusa temiz kan taşır.
• Doğumda umblikal kord dikkatlice
gözlenmelidir. Bazen iki arter yerine, tek bir arter olabilir. Bu durumda bebekte
başka anomali riski de olabileceğinden bebek bu yönden kontrol edilmelidir.
Umblikal arter, venden daha uzun olduğu
için, ven etrafına dönerek seyreder.
FETAL MEMBRANLAR
• İçte amnion, dışta koriyon olarak iki tanedir. Başta ikisi birbirinden ayrıdır.
Ancak amniyotik kavite geliştikce, iki
membran birbiri ile bitişir. Bu iki membran plasentanın fetal yüzüne tutunmuşlardır.
Amniyotik maiyi, içindeki fetusla beraber
sararlar. Doğuma yakın açılırlar.
AMNİYOTİK SIVI
• Gebeliğin erken devrelerinde amniyon boşluğu içinde, amniyoblastların salgısı olan amniyotik sıvı birikir. Amniyotik sıvının büyük bir kısmı maternal kandan çekilir. Ancak gebeliğin geç dönemleride fetusun idrarı, sıvının önemli bir kısmını yapar. Doğuma yakın bu sıvının miktarı 500-1000 ml dir. 5. aydan itibaren fetus bu sıvıyı yutmaya başlar. Terme yakın fetus her gün 400 ml amniotik mai yutar, 500 ml idrarı, amniotik maiye çıkarır.
• Amniyon Sıvısının İşlevleri:
• * Fetusu travmalardan korur.
• * Fetusun ısı kaybını önler.
• * Fetusun rahat hareketini sağlayarak, kas iskelet sisteminin gelişmesine yardım
eder.
• * Fetusun simetrik büyümesini sağlar.
• * Doğum eyleminde, membranların
açılması ile doğum kanalının aseptik bir sıvı ile yıkanmasını sağlar.
• Ayrıca amnion sıvısının incelenmesi, fetusun cinsiyeti, olgunluğu ve
kromozomal anomaliye işaret etmesi
yönünden önem taşır.
EMBRİO/FETUSUN BÜYÜME VE GELİŞMESİ
• İntrauterin devreyi ikiye ayırabiliriz.
• Embriyonel devre:
• Fetal devre:
• Embriyonel devre: İmplantasyondan sonra ilk 8 haftalık devredir. Bu devrede hücrelerin hızlı artışıyla organlar ve
sistemler oluşmaya başlar. Bu nedenle bu
devreye organogenezis devresi de denir.
• Fetal devre: Bu iki devre arasında kesin bir sınır olmamakla birlikte, embrio12.
haftasından sonra fetus ismini alır. Organ ve sistemlerin oluşumuna ek olarak bu
devrede fonksiyonlar da başlar. Fetus dış ortama uyum sağlıyacak şekilde
gelişmesini gebeliğin 36. -40. haftaları
arasında tamamlar.
FETUSUN FİZYOLOJİSİ
• Fetusun Beslenmesi: Fetus besin
maddelerini anneden alır. İmlantasyondan birkaç gün sonraya kadar ovum,
desiduada bulunan glandların sekresyonu ile beslenir. Bu salgılar glikojen yönünden zengindir. Daha sonraki haftalarda
trofoblastlar ile desidua arasında gelişen
inter-villöz aralık anne kanı ile dolar.
• Fetusun Beslenmesi: Fetus besin
maddelerini anneden alır. İmlantasyondan birkaç gün sonraya kadar ovum,
desiduada bulunan glandların sekresyonu ile beslenir. Bu salgılar glikojen yönünden zengindir. Daha sonraki haftalarda
trofoblastlar ile desidua arasında gelişen
inter-villöz aralık anne kanı ile dolar.
• Koryonik villiler bu aralıktaki anne
kanından besin maddelerini osmosis yolu ile emrioya taşırlar. 4.haftada umlikal kord içinde, umlikal arter ve venler oluşur. Bu damarlar koryonik damar yatağı ile
embrionun dolaşım sistemini birleştirir.
Böylece plesanta ile fetus arasındaki ilişki
gerçekleşmiş olur.
• Fetusun Dolaşım Sistemi: İntrauterin hayatta fetusun solunum sistemi
fonksiyonel olmadığı için, kanın
oksijenlenmesi plesanta aracılığı ile olur.
• Fetal sirkülasyonda 4 geçici yapı vardır.Bunlar:
• -Duktus venosis
• -Foramen ovale
• -Duktus arteriozus
• -Hipogastrik arterler
• Duktus venosis: Umlikal venden, vena kava inferiora açılır. Böylece plesantada oksijenlenmiş kanın, fetus dolaşımına
girmesini sağlar.
• Foramen ovale: Kanın sağ atriumdan,
direk sol atriuma geçmesini sağlayan bir
açıklıktır. Böylece sağ ventriküle daha az
kan gider.
• Duktus arteriozus: Pulmoner arter ile aortanın inen kolu arasında bir kanaldır. Böylece kanın akciğerler yerine aortaya geçmesi sağlanır.
• Hipogastrik arterler: 2 tanedir. Her iki internal iliak arterden dallanırlar ve umlikal korda girerek umlikal arteri oluştururlar. Plasentaya kirli kan taşırlar.
Bu oluşumların kapanması fetusun doğduktan sonraki ilk solunumu ile başlar.
• Gastro İntestinal Sistem: 3. ayda fetus amniotik sıvıyı yutmaya başlar. 4.ayda
barsaklarda mekonyum oluşur. Mekonyum,
epitel hücreleri, müküs, safra, verniks kazeoza ve lanuga içerir. Normalde mekonyum amniotik sıvıya boşalmaz. Ancak fetusta hipoksi varsa amniotik maide mekonyum görülür. Çünkü
fetusun dolaşımında karbondioksit yükselmesi, anal sfinkterin gevşemesine neden olur.