• Sonuç bulunamadı

GEBELİĞİN FİZYOLOJİSİ GEBELİĞİN FİZYOLOJİSİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "GEBELİĞİN FİZYOLOJİSİ GEBELİĞİN FİZYOLOJİSİ"

Copied!
64
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GEBELİĞİN FİZYOLOJİSİ GEBELİĞİN FİZYOLOJİSİ

Doç. Dr. Funda Özdemir

(2)

FERTİLİZASYON FERTİLİZASYON

• Fimbrialar, ovulasyonla atılan oosit II’nin over yüzeyinden tuba içine alınmasını sağlar.

Tubaların düz kas liflerinin peristaltik hareketleri, tuba mukozasının siliaları ve tuba

sekresyonunun akımı ile, yumurta hücresi

tuba içinde uterusa doğru taşınır. Fertilizasyon olmazsa oosit II, 24-48 saat yaşadıktan sonra kaybolur.

(3)

• Koitus denen cinsel birleşmeden sonra, 300 milyon kadar spermium, 3-5ml’lik

seminal mai ile vajinaya boşalır. Buradan serviks, uterus ve tüplere doğru kendi

hareketleri ile ilerler. Orgazm halindeki uterus ve vajina duvarlarındaki düz

kasların ritmik kasılmaları da bu ilerlemeye

yardım eder. Spermler dakikada 2,7 mm

yol alırlar. Tuba uterinalara ulaşmaları

ortalama 65-70 dakikada olmaktadır.

(4)

• Tüplere ulaşan oosit II’de, ikinci meyotik bölünmenin tamamlanması, spermium ovuma penetrasyonundan sonra

gerçekleşecektir. Spermium ise ikinci meyotik bölünmesini kadın üreme

organlarına erişmeden evvel

tamamlamıştır.

(5)

• Koitustan sonra 1-2 saat içinde spermiumların 300-500 tanesi tubaların ampulla kısmında oosit II’ye ulaşır. Ancak bunlardan bir tanesi oosit

II’nin hücre membranını delerek, hücre içine girer. Daha sonra oosit II’nin membranı diğer sipermiumların içeri girmesini önleyecek bir özellik kazanır. Spermiumun baş kısmında

bulunan enzimlerin, oosit II’nin membranı olan zona pellusidayı eriterek, spermiumun içeri

girmesini sağladığı düşünülmektedir.

(6)

• Spermiumun hücre içine girmesinin

ardından oosit II, ikinci meyoz bölünmesini tamamlar. 23. kromozomlu olgun ovum ile ikinci kutup cisimciği oluşur. Bu sırada

spermium ve ovumun nukleusları büyür ve

“erkek ve dişi pronukleusu” adını alırlar.

Her iki pronukleusun zarları kaybolarak kromozomları hücre ortasında toplanır.

Gerçek fertilizasyon bu sırada olur.

(7)

• Kısaca fertilizasyon ovum ve spermiumun birleşmesi ve

kromozomların kaynaşması olayıdır. Bu olay tubaların ampulla kısmında

gerçekleşir.

(8)

• Spermium ve ovumda yarıya indirgenmiş olan kromozomlar fertilizasyonla

birleşerek, 46 kromozomlu yeni bir hücre meydana getirirler ki bu yeni hücreye zigot adı verilir. Zigotun cinsiyet

kromozomlarının yapısı, spermiumun taşıdığı cinsiyet kromozomuna bağlıdır.

Meyoz bölünmeyi geçirmiş olgun cinsiyet

hücreleri 23 kromozomludur.

(9)

• Olgun bir ovumda daima tek bir “X” kromozomu bulunur. Olgun bir spermiumda ise ya “X” veya

“Y” kromozomu bulunur. Eğer Y kromozomu taşıyan bir spermiumun ovum ile birleşecek

olursa, fertilizasyon sonucu ortaya çıkan zigotun cinsiyet kromozomun yapısı XY yani erkek, X kromozomu taşıyan bir spermium ile ovum

birleşecek olursa zigotun cinsiyet kromozomu XX yani kız olacaktır.

(10)

• Böylece insanın yaşı, sağlık durumu ve fiziksel gücü bebeğin cinsiyetini

belirlemede rol oynamaz. Görüldüğü gibi fertilizasyon sırasında cinsiyetin

belirlenmesinde ovumun değil,

spermiumun rolü vardır.

(11)

FERTİLİZASYON SONRASI DEĞİŞİMLER

• Zigotun uterusa ulaşması 7 gün sürer. Bu sırada zigotun yapısında önemli

değişiklikler ortaya çıkar. Zigot, mitoz ile çoğalarak gelişir. İlk mitoz bölünme

sonucu oluşan iki yavru hücreye

blastomer denir. Blastomerler mitozla

çoğalmaya devam ederler. 3-4 günlük 16

hücreye morula denir.

(12)

• Morula, uterusa ulaştıktan sonra yapısında değişmeler başlar ortasında sıvı toplanır, hücreler kenarlara doğru itilir. Bir grup

plastomer yassılaşarak kenara doğru

itilirken, diğer bir grup bir noktada kitle

halinde kalır. Bu yapı, taşlı bir yüzüge

benzetilebilir.

(13)

• Yüzügün 13halkasını oluşturan yassı hücrelere trofoblast ya da dış hücre

kümesi, yüzügün taşını oluşturan yuvarlak hücre kümesine de emrioblast ya da iç

hücre kümesi denir. Embrioblastlar dan

embrio, trofoblastlardan ise plasenta ve

membranlar gelişecektir. Bir-iki haftalık

olan bu oluşuma blastosist adı verilir.

(14)

İMPLANTASYON

• İmplantasyon, fertilizasyondan 7 gün sonra blastosist safhasında olaylanır.

İmplantasyon genelde fundusun ön ve arka duvarlarına olur. Bu sırada blastosistin

etrafını saran zona pellusida tabakası, içteki sıvının artan basıncı ile incelerek

kaybolur. Zona pellusidanın kaybolması ile trofoblast hücreleri, uterus epitelinden

stromaya doğru girmeye başlar.

(15)

• Sonunda bütün blastosist kitlesi endometriuma gömülür, gömülme

sahasında endometrium epiteli blastosistin üzerini örter. Bu olaya implantasyon denir.

İmplantasyon fertilizasyondan sonra

10.günde tamalanır.

(16)

• İmplante ovumun çevresini saran ve

corpus luteumdan salgılanan progesteron hormonunun etkisi altında olan

endometriumda, büyük değişiklikler

meydana gelir. Stroma hücreleri büyür.

Glandlar kalınlaşır ve uzar, damarlaşma giderek artar. Gebelikte bu yapıdaki

endometriuma desidua denir.

(17)

• Bu sırada trofoblast hücrelerinden çeşitli enzimler salgılanır. Bu enzimler kan

damarları, gland ve stroma hücrelerini

yıkarak implantasyon sürecinin devamını sağlarlar. Bu yıkım sırasında endometrium stroması içinde kan gölcükleri oluşur.

Bunlara lakuna adı verilir. Embrionun ilk

beslenmesi kan gölcükleri yolu ile olur.

(18)

İmplantasyon sırasında ovum, desidual

maddeleri absorbe ederek, beslenmesini

sağlar. Daha sonra beslenmesi maternal

(anneye ait) kan yolu ile olur.

(19)

PLASENTANIN FARKLANMASI

İmplantasyondan sonra trafoblastların hızla çoğalması ile 3 tabaka şekillenir.

* Dış veya sinsityotrofoblast tabakası,

* İç veya sitotrofoblast tabakası ve

* İnce bir bağ dokusu olan mesoblast

tabakası.

(20)

• Mesoblast tabakasından, plasentanın destek dokuları ve damar sistemi şekillenir. Dış veya sinsityal hücrelerden embriyonun beslenmesi

için glikoz ve protein sentez edilir. Aynı zamanda implantasyondan hemen sonra, bu hücre

dizisinde koryonik gonodotrop hormonu da

salgılanır. Bu hormon korpus luteumun devamını dolayısı ile östrojen ve progestronun

salgılanmasını sağlayarak, endometriumun yıkılmasını önler.

(21)

• Sitrotrofoblast ve sinsityotroblast

tabakaları, kendilerine içten yapışan mezoblast ile beraber koryon zarını

oluştururlar. Sitotrofoblastlar desiduanın epitel, stroma ve kan damarlarına doğru yayılırlar. Böylece anne ile embrio

arasındaki ilişkiyi sağlayan koryonik villi denen parmak şeklindeki çıkıntılı

oluşumları meydana getirirler.

(22)

• Bu oluşumlardan ilerde plasenta şekillenir.

2-3 hafta sonra bu çıkıntıların içinde fetusa ait kırmızı kan hücreleri ve plasental kan

damarları görülmeye başlar. Desidua

basalis ile temas eden koryonik villiler aşırı bir gelişme gösterir ve Koryon

Frondosum adını alırlar. Desidua

kapsularis ile ilişkide olanlar ise atrofiye

uğrarlar.

(23)

• Koryon zarı şekillenirken, amniyon zarı ve amniyotik kavite de gelişmeye başlar.

Embriyonel kutupta iki küçük kavite gelişir.

Öndeki kavite “yolk-sak” arkadaki ise amniotik kavitedir. Erken devrelerde embriyonun

beslenmesini sağlayan yolk-salk, gelişmenin ileri devrelerinde geriler ve kaybolur. Buna karşılık amniyotik kavite giderek gelişir ve genişler.

Amnion zarının dış yüzeyi, korion zarının iç yüzeyi ile bitişir ve tek bir zar halini alır.

(24)

• 14. hafta ile beraber koryon frondosumun gelişmesinden fetal plasenta, desidua

basalisin gelişmesinden ise maternal

plasenta ortaya çıkar. Her ikisi beraberce plasentayı oluşturur.

Plasentadaki segmentlere kotiledon denir.

Bu segmentler umblikal korddaki damar

sistemi ile ilişkilidir.

(25)

• Fetusun kalbi tarafından pompalanan kan, fetusun vücudunu dolaştıktan sonra,

umblikal arter ile plasentaya ulaşır.

Umblikal arter, plasentanın yüzeyinde

dallanır ve her bir dal koryonik villilerin

ucunda son bulur. Koryonik villiler, inter-

villöz aralıkta anne kanı içinde yüzerler.

(26)

Bu aralığa, desiduanın toplayıcı venleri tarafından drene edilir. Yani bu aralıkta

anne kanı sürekli sirküle olur. Yaklaşık 150

ml anne kanı bulunan bu aralık, dakikada

3-4 kez değişir.

(27)

• Plasentanın Yapısı

• Doğuma yakın plasenta ortalama 500 gr ağırlığında, 15-25 cm çapında, 2 cm

kalınlığındadır. Amnion ve koryon

membranları ile kaplı yüzüne fetal yüz,

kırmızı ve düzensiz yüzüne ise maternal

yüz denir.

(28)

• Fetal yüzü dışta koryon, içte amnion ile

çevrilmiştir. Ortasına umblikal kord tutunur.

Umlikal korddan gelen damarların, membranların altında dallandıkları

gözlenir. Parmak ve gri bir görünümü

vardır. Maternal yüzü kotiledon adı verilen

15-20 lobdan yapılmıştır.

(29)

• Plasentanın Fonksiyonları

• Gaz alış verişi: Anneden fetusa O2, fetustan anneye CO2 taşır,

• Beslenme: Glikoz ,protein, yağ, su,

vitamin, mineral ve elektrolitleri anneden fetusa taşır.

• Eliminasyon: Fetusun metabolizma

atıklarını anne kanına taşıyarak anne

böbreği ile atılmasını sağlar.

(30)

• Antikor transferi: İmmunoglobilin-G’leri anneden fetusa taşıyarak, fetüsün bağışık olmasını sağlar.

• Koruma: Plasentanın enzimleri bazı toksik faktörleri inaktive eder. Bunun yanında

plasental barier, anne kanında bulunan

zararlı maddelerden fetusu korur. Fakat

bir çok virus ve ilaç bu bariyeri geçebilir.

(31)

• Hormon üretimi: İmplantasyonla beraber ilkel plasenta olan sinsityotrofoblostlardan HCG salgılanarak, gebeliğin devamı

sağlanır.

(32)

• Plasental Transfer

• Oksijen ve besin maddeleri intervilloz aralıktan, villus stromasını ve villusun

epitelyal yüzeyini geçerek villus içindeki kan damarlarına girer. Atık ürünlerde aynı yolla intervillöz aralığa geçer.

• Bakteriler normalde plasental bariyeri geçemezler. Virüslerin çoğunluğu bu

bariyeri geçebilirler. Bu da fetus için çok

tehlikelidir.

(33)

• Plasental Hormonlar

• Plasentanın önemli görevlerinden biri de steroid ve polypeptid hormonları

salgılamaktır.

HCG (Human Chorionic

Gonodotrop): İmplantasyon sırasında, trofoblastlardan farklanan

sinsityotrofoblast hücrelerinden salgılanır.

Fertilizasyondan itibaren 10.günde HCG

(34)

• anne kan ve idrarında görülür. Bundan sonra yükselmeye devam eder. Gebeliğin 60-70.

günlerinde en yüksek seviyesine ulaşır. 10 ve 11. haftadan sonra konsantrasyonu düşmeye başlar. Gebeliğin son iki haftasında görülmez

olur. HCGnin en önemli görevi: korpus luteumun gerilmesini önleyerek, estrojen ve progesteron hormonlarının salıgılanmasını stimüle etmek ve böylece gebeliğin erken devrelerinde HCG

öneminin yitirir. Çünkü korpus luteumun görevini artık plasenta üstlenmiştir.

(35)

• HPL (Human Plasental Laktojen):

Plasental trofobalastlar taraafından

fertilizasyondan sonra 12.-18. günlerde

salgılanmaya başlar, 34.-36. haftalarda en yüksek seviyesine ulaşır. HPL anne

insulinini duyarsız hale getirerek, fetusun sürekli çektiği glikozun anne kanında

dengelenmesini sağlar.

(36)

• Böylece HPL’nin gebelikte diabetojenik etkisi ortaya çıkar. HPL aynı zamanda

amino asitlerin anne tarafından kullanımını sınırlayarak, fetusun amino asitlerden

daha çok yararlanmasını sağlar. HPL’nin

gebelik süresince göğüslerin laktasyona

hazırlanmasında da rolü vardır.

(37)

• Steroid Hormonlar: Ovarial siklusun luteal fazında şekillenen korpus luteum, estrojen ve progesteron hormonlarını salgıladığını biliyoruz. Fertilizasyon gerçekleştiğinde, korpus luteum, gebelik korpusluteumu adını alır ve fertilizasyondan itibaren 8 hafta daha steroid hormonlarını

salgılamaya devam eder. Bundan sonra bu

hormonlar plasenta tarafından salgılanırlar.

(38)

• Progesteron: Plasenta, anne

sirkulasyonundan çektiği kolesterolden progesteron sentez eder. Progesteron materna-plasental ünitte salgılanır. Bu nedenle intrauterin hayatta fetusun

değerlendirilmesinde kullanılmazlar. Bu

yönü ile estrojenden ayrılır.

(39)

• Progesteron;

• * Myometrial aktiviteyi azaltır,

• * CO2 karşı solunum merkezinini

duyarlığını artırır. Bu nedenle gebelikte solunum alkolozuna yatkınlık gözlenir.

• * Vücudun diğer taraflarındaki kas liflerinin

tonusunu azaltır,

(40)

• * Merkezi sinir sistemini etkiler. Bu ektiden dolayı birçok kadın kendini uykulu,

kayıtsız ve neşesiz hisseder.

• * Basal vücut ısısını gebeliğin ilk yarısında 0.4-0.60 C yükseltir.

• * Progesteron sodyum ve kloride atılımını artırır, ancak aldesteronun yükselmesi,

sodyum kaybını önleyerek balansı temin

eder.

(41)

• Estrojenler: Estrone ve estradiol plasenta dokusunda sentez edilir. Estrone ve

estaradiolun itrah ürünü olan estriol fetusun sağlığına karşı çok duyarlıdır.

Çünkü proküsörlerin %90’ı fetal

adrenallerden gelir. Bu nedenle İntrauterin fetusun değerlendirilmesinde estriol

değerlerine bakılır.

(42)

UMBLİKAL KORD

• 5. haftada, embrioblastı trofoblasta bağlıyan mezoblast kalınlaşarak ilkel

umblikal kord şekillenir. Umblikal kordun içinde 2 arter, 1 ven vardır. Ayrıca

“Wharton Jelly” denen müküz bağ dokusu bulunur.Umblikal kord, plasenta ile embrio arasında uzanır. Arterler fetustan

plasentaya kirli kan, ven ise pasentadan

fetusa temiz kan taşır.

(43)

• Doğumda umblikal kord dikkatlice

gözlenmelidir. Bazen iki arter yerine, tek bir arter olabilir. Bu durumda bebekte

başka anomali riski de olabileceğinden bebek bu yönden kontrol edilmelidir.

Umblikal arter, venden daha uzun olduğu

için, ven etrafına dönerek seyreder.

(44)

FETAL MEMBRANLAR

• İçte amnion, dışta koriyon olarak iki tanedir. Başta ikisi birbirinden ayrıdır.

Ancak amniyotik kavite geliştikce, iki

membran birbiri ile bitişir. Bu iki membran plasentanın fetal yüzüne tutunmuşlardır.

Amniyotik maiyi, içindeki fetusla beraber

sararlar. Doğuma yakın açılırlar.

(45)

AMNİYOTİK SIVI

• Gebeliğin erken devrelerinde amniyon boşluğu içinde, amniyoblastların salgısı olan amniyotik sıvı birikir. Amniyotik sıvının büyük bir kısmı maternal kandan çekilir. Ancak gebeliğin geç dönemleride fetusun idrarı, sıvının önemli bir kısmını yapar. Doğuma yakın bu sıvının miktarı 500-1000 ml dir. 5. aydan itibaren fetus bu sıvıyı yutmaya başlar. Terme yakın fetus her gün 400 ml amniotik mai yutar, 500 ml idrarı, amniotik maiye çıkarır.

(46)

• Amniyon Sıvısının İşlevleri:

• * Fetusu travmalardan korur.

• * Fetusun ısı kaybını önler.

• * Fetusun rahat hareketini sağlayarak, kas iskelet sisteminin gelişmesine yardım

eder.

(47)

• * Fetusun simetrik büyümesini sağlar.

• * Doğum eyleminde, membranların

açılması ile doğum kanalının aseptik bir sıvı ile yıkanmasını sağlar.

• Ayrıca amnion sıvısının incelenmesi, fetusun cinsiyeti, olgunluğu ve

kromozomal anomaliye işaret etmesi

yönünden önem taşır.

(48)

EMBRİO/FETUSUN BÜYÜME VE GELİŞMESİ

• İntrauterin devreyi ikiye ayırabiliriz.

• Embriyonel devre:

• Fetal devre:

(49)

• Embriyonel devre: İmplantasyondan sonra ilk 8 haftalık devredir. Bu devrede hücrelerin hızlı artışıyla organlar ve

sistemler oluşmaya başlar. Bu nedenle bu

devreye organogenezis devresi de denir.

(50)

• Fetal devre: Bu iki devre arasında kesin bir sınır olmamakla birlikte, embrio12.

haftasından sonra fetus ismini alır. Organ ve sistemlerin oluşumuna ek olarak bu

devrede fonksiyonlar da başlar. Fetus dış ortama uyum sağlıyacak şekilde

gelişmesini gebeliğin 36. -40. haftaları

arasında tamamlar.

(51)

FETUSUN FİZYOLOJİSİ

• Fetusun Beslenmesi: Fetus besin

maddelerini anneden alır. İmlantasyondan birkaç gün sonraya kadar ovum,

desiduada bulunan glandların sekresyonu ile beslenir. Bu salgılar glikojen yönünden zengindir. Daha sonraki haftalarda

trofoblastlar ile desidua arasında gelişen

inter-villöz aralık anne kanı ile dolar.

(52)

• Fetusun Beslenmesi: Fetus besin

maddelerini anneden alır. İmlantasyondan birkaç gün sonraya kadar ovum,

desiduada bulunan glandların sekresyonu ile beslenir. Bu salgılar glikojen yönünden zengindir. Daha sonraki haftalarda

trofoblastlar ile desidua arasında gelişen

inter-villöz aralık anne kanı ile dolar.

(53)

• Koryonik villiler bu aralıktaki anne

kanından besin maddelerini osmosis yolu ile emrioya taşırlar. 4.haftada umlikal kord içinde, umlikal arter ve venler oluşur. Bu damarlar koryonik damar yatağı ile

embrionun dolaşım sistemini birleştirir.

Böylece plesanta ile fetus arasındaki ilişki

gerçekleşmiş olur.

(54)

• Fetusun Dolaşım Sistemi: İntrauterin hayatta fetusun solunum sistemi

fonksiyonel olmadığı için, kanın

oksijenlenmesi plesanta aracılığı ile olur.

(55)

• Fetal sirkülasyonda 4 geçici yapı vardır.Bunlar:

• -Duktus venosis

• -Foramen ovale

• -Duktus arteriozus

• -Hipogastrik arterler

(56)

• Duktus venosis: Umlikal venden, vena kava inferiora açılır. Böylece plesantada oksijenlenmiş kanın, fetus dolaşımına

girmesini sağlar.

• Foramen ovale: Kanın sağ atriumdan,

direk sol atriuma geçmesini sağlayan bir

açıklıktır. Böylece sağ ventriküle daha az

kan gider.

(57)

• Duktus arteriozus: Pulmoner arter ile aortanın inen kolu arasında bir kanaldır. Böylece kanın akciğerler yerine aortaya geçmesi sağlanır.

• Hipogastrik arterler: 2 tanedir. Her iki internal iliak arterden dallanırlar ve umlikal korda girerek umlikal arteri oluştururlar. Plasentaya kirli kan taşırlar.

Bu oluşumların kapanması fetusun doğduktan sonraki ilk solunumu ile başlar.

(58)

• Gastro İntestinal Sistem: 3. ayda fetus amniotik sıvıyı yutmaya başlar. 4.ayda

barsaklarda mekonyum oluşur. Mekonyum,

epitel hücreleri, müküs, safra, verniks kazeoza ve lanuga içerir. Normalde mekonyum amniotik sıvıya boşalmaz. Ancak fetusta hipoksi varsa amniotik maide mekonyum görülür. Çünkü

fetusun dolaşımında karbondioksit yükselmesi, anal sfinkterin gevşemesine neden olur.

(59)

• Üriner Sistem: 2.ayın sonunda

böbreklerin fonksiyonu başlar. 3. ayda mesanede idrar vardır. Amniotik mayiyi sürekli yutan fetusun idrarı da amniotik maiye karışır. Fetüsün üriner sisteminde anomaliler olduğunda amniotik mai miktarı azalır. Ancak plasenta böbrek fonksiyonu yaptıgı için prenatal periyotta böbrek

anomalilerinin tesbiti güçtür.

(60)

• Sinir Sistemi: Sinir sistemi 4. haftadan itibaren gelişir. 8.gebelik haftasında

noromüsküler mekanizma uyaranlara

cevap verir. Yutma, solunum, defakasyon, urinasyon, emme, tutma refleksleri

doğumdan önce vardır. Işığa reaksiyon ve

tat duyusu 7.ayda gelişir.

(61)

• Karaciğer: 3-4. gebelik haftasında farklanmaya başlar. Eritropoesis,

karaciğerde 8. haftada başlar. Fetusun

karaciğeri gebelik süresince Fe depolar

ve bu depolarını doğumdan sonra 3ay

kullanır.Çünkü anne sütü Fe yönünden

zengin değildir.

(62)

• Solunum Sistemi: Akciğerler 5. gebelik haftasında gelişmeye başlar, 24.-

28.gebelik haftasına kadar gelişmesine

devam eder. Fonksiyonel gelişmesi ise

doğum sonuna kadar sürer. Akciğerler

intrauterin hayatta foksiyon görmez.

(63)

• Doğumu izleyen bir dakika içinde bebek ilk solunumunu yapar ve ağlar. İlk solunumla beraber negatif intratorasik basınç gelişir.

Emilen havanın yarısı residuel pulmoner

volümü oluşturur. Diğer solunumlardan

sonra akciger normal çalışmaya başlar.

(64)

KAYNAKLAR

TAŞKIN L (2016). Doğum ve Kadın Sağlığı

Hemşireliği. XIII. Basım. Akademisyen Tıp

Kitabevi Ankara.

Referanslar

Benzer Belgeler

• Bu yüzden A grubu bireylerde B, B grubu bireylerde A antijenine ve O grubu bireylerde her iki antijene karşı antikor bulunur3. • AB grubu bireylerde antikor bulunmadığından

 Kalp kendi kendisine uyarı doğurabilen ve bunu tüm hücrelerine yayabilen özel bir ileti sistemine (pace maker***) sahiptir.  Kalp herhangi bir

Günümüzde tam kan, çok nadiren transfüzyon amaçlı kullanılmaktadır; daha çok kan ürünlerinin elde edildiği kaynak olarak kabul edilmektedir.. Tam kan

Lenfoid olarak farklılaşma yoluna giren hücreler B ve T lenfositler ve “Null cell” olmak üzere 3 farklı seride farklılaşmalarını sürdürebilirler.. Genç

Sonuç: Etken ve kontaminant kabul edilen kan kültürü üremeleri için, hasta ve kontrol grubunda elde edilen KOB/ml değerleri istatistiksel olarak karşılaştırıldığında,

Canlıda kan damarları ve vücut boşlukları içinde kanın pıhtılaşmasıdır.. Oluşan pıhtı kitlesine “trombüs”

Febril Transfüzyon Reaksiyonları: Febril reaksiyonlar, bakteri kökenli pirojen maddelere veya daha sıklıkla çok sayıda kan transfüzyonu yapılrllış kişilerde ya

Definitionsmängd Värdemängd Linjära funktioner Potensfunktioner Exponentialfunktioner Funktionsuttryck Tabeller och grafer Skillnad mellan ekvation, algebraiskt uttryck och