HİNT SİNEMASI
• Hindistan film endüstrisini tanımlamak için kullanılan Bollywood kelimesi, Bombay ve Hollywood kelimelerinin birleşmesinden oluşmuştur. Çoğunlukla filmlerin sonradan seslendirildiği Bollywood’da şarkılar ve danslar filmin en önemli kısmını oluşturmakta ve bütün film türlerinde kullanılmaktadır.
• Hindistan’da filmlerin %90’ı uylaşımsal müzikaller ve mitolojik romantik öykülerdir. Çoğu üç saatlik Hint filmlerinin genel formülü şu şekildedir: Bir yıldız, altı şarkı, üç dans. Şarkı ve dansların bütün film türleriyle bütünleştirilmesi Hindistan sinemasının temel bir özelliğidir.
HİNDİSTAN TARİHİ
• Hindistan İslamla 10. ve 15. yüzyıllar arasında tanışmıştır. Babürler
(Hint-Moğol İmparatorluğu) Hindistan’a Müslümanlığı getirmiş ve
burada gelişkin Hindu kültürüyle karşılaşmıştır. Babür
egemenliğinin 18. yüzyılda sarsıntı geçirmesiyle ise Britanya
Hindistan’ı ele geçirmek için girişimde bulunmuştur. Britanya
19.yüzyılda Hindistan’ı Raj adı verilen Britanya sömürge yönetim
sistemiyle yönetmeye başlamıştır.
HİNDİSTAN TARİHİ
• Ülkenin bağımsızlığını kazanması ise ancak 1947 yılında, ülkedeki en üst kast olan Brahmanlardan gelen Mohandas Gandhi’nin liderliğindeki zorlu mücadelenin ardından gerçekleşmiştir.
• Gandhi, Hindistan bağımsız hareketi lideri ve sivil itaatsizliğin savunucusudur. Halkı kast sistemine ve sömürge yönetim sistemine karşı çıkması için ikna etmeye çalışmıştır. Ancak tam da bağımsızlık hareketi başarılı olacakken Müslümanlara karşı hoşgörülü tutumu nedeniyle sinirlenen bir Hindu tarafından öldürülmüştür.
• İngilizler ise ülkeden ayrılmadan önce ülkeyi Müslüman Pakistan ve
Hindu Hindistan olarak ikiye bölmüş ve ülkenin bölünmesi
sonucunda büyük çaplı şiddet olayları yaşanmıştır. Pakistan’da
kalan Hindular ve Hindistan’da yaşayan Müslümanlar kitlesel
katliamlara maruz kalmışlardır.
SÖMÜRGE DÖNEMİ HİNDİSTAN’INDA SİNEMA
• Hindistan’a sinema 1896 yılında sinema araç ve gereçlerini, teknolojiyi tanıtmak isteyen Lumiere Kardeşler’in temsilcileri aracılığıyla gelmiş ve Lumiere Kardeşler 1897’de Kalküta’da film gösterimi düzenlemiştir. Ancak yabancıların öncülüğündeki sinema faaliyetlerine karşın, sinema Fransızların ya da başka bir ülkenin egemenliğine girmemiştir. Hintliler kendi özerk kimliklerini korumayı başarmışlardır.
• Hintliler 1903 yılında kendi belgesellerini çekmişlerdir. 1910 yılında ise üst sınıfa mensup Phalke ilk konulu Hint filminin yönetmenliğini üstlenmiştir. Phalke’nin filmi doğa üstü yaratıklar, Tanrılar ve krallar hakkındadır.
• Hindistan’ın kendi filmlerini çektiği dönemde Hindistan milliyetçiliği
yükselişe geçmiş; İngilizler-Hintliler, Müslümanlar-Hindular
arasındaki gerilim artış göstermiştir. Ancak bütün bunlar sinemaya
çok az yansımıştır. Bu durum sadece Raj’ın baskıcı yapısıyla ilgili
değildir. Hindistan bağımsızlık hareketi de sinemadan
yararlanmamış; Gandhi dahil olmak üzere birçok eğitimli Hintli
sinemayı basit bir eğlence aracı olarak görmüştür.
•Hindistan sinema endüstrisi İngiliz hükümetinin yüksek vergileriyle mücadele etmiş; bağımsızlık sonrasında Nehru hükümeti de vergileri artırmaktan çekinmemiştir.
•Ancak resmi destek olmamasına karşın Hindistan film endüstrisi popüler olmayı başarmıştır. 1927 yılında sesli sinemaya geçiş endüstride hangi dilin egemen olacağına dair kısa süreli bir kriz yaşanmasına neden olsa da 1930’larda Bombay (Hintçe), Kalküta (Bengalce) ve Madras (Tamilce) önemli sinema merkezleri olarak ortaya çıkmış; 1970’lere kadar dil meselesinde öncülüğü Hintçeyi egemen kılan Bombay üstlenmiştir.
•Sesli sinemaya geçiş Hint sinemasının kendine özgü bir karakter kazanmasını sağlamıştır. İlk sesli film kralları, kraliçeleri ve tahta varis bulmayı konu alan Alam Ara’dır (Dünyanın Güzelliği, Ardeşir M. İrani, 1931). Sesli sinemaya geçiş endüstrinin büyümesiyle sonuçlanmış; pek çok film şirketi ortaya çıkmıştır. Bunlardan en önemlisi ise 1940’ların sonuna kadar etkisini sürdüren Bombay Talkies’dir. Ünlü film yıldızları olan Devika Rani ve Himansu Rai tarafından kurulan şirket, star sisteminin yerleşmesine öncülük etmiştir.
• 1930’lu yıllarda sinema toplulukları kurulmuş ve sinemaya saygı duyulmaya başlanmıştır. Ancak bir yandan bu topluluklar kurulmasına karşın diğer yandan endüstri büyük bir sarsıntıyla karşılaşmıştır. 1940 yılında stüdyo sisteminin sonuna gelinmiş ve tek tük film yapan yapımcılar yıldız oyuncuları kendi şirketlerine dahil etmek için çaba göstermiştir.
• 1940’larda yıldızların endüstrideki ağırlığı artmış ve ücretleri yükselmiştir. Yapım şirketleri bu ücretleri karşılamak için kara paraya yönelmiştir.
• 1950 ve 1960’larda ise İtalyan yeni gerçekçiliği ve Fransız yeni dalgasından etkilenen bağımsız sinemacılar ortaya çıkmıştır. Hint yeni dalgasının temsilcileri olarak tanımlayabileceğimiz yönetmenlerin ürünü olan bu filmler yıldızlara yer vermemesi ve sadece entelektüel bir kitle tarafından izlenmesiyle yıldızlara yaslanan ve yalnızca Hindistan’da değil aynı zamanda bütün Asya ülkelerinde kayda değer bir izleyici sayısına ulaşan popüler Hint sinemasından farklılaşmıştır.
• 1960’larda iki sinema geleneği de renkli sinemaya yönelmiş; ticari sinemada bütçenin büyük bir bölümü yıldızların ücretine ayrıldığı için teknik kalite bakımından çok yetkin olmayan filmler ortaya çıkmıştır. Sanat filmleri olarak tanımlayabileceğimiz yeni dalga ise çerçeve, kurgu ve aydınlatma bakımından ustalıklı ürünler ortaya koymuştur.
ERKEN DÖNEM SÖMÜRGE SONRASI HİNT SİNEMASI
• Raj Kapoor: Ünlü bir film yıldızı olan Raj Kapoor sonradan yönetmenliğe geçiş yapmış ve kendi film şirketini kurmuştur. Nargis gibi dönemin en önemli kadın yıldızlarıyla çalışan Raj Kapoor’un Hindistan’ın yanı sıra Avrupa’da da büyük bir başarı kazanan en önemli filmlerinden biri Avare (1951)’dir. Avare kast sisteminin sorunlarını anlatan bir aile dramıdır.
Filmin sinematografisi Alman dışavurumculuğu ve kara filmlerin izlerini taşır. Filmde yargıç rolünde yıldızın kendi babası, çocukluğu rolünde kardeşi ve sevgilisi rolüne gerçek hayatta da sevgilisi olan ünlü film yıldızı Nargis yer alır.
• Satyajit Ray: Hindistan yeni dalgasının kurucularından biridir. Ray, filmlerini Kalküta’da kendisinin de konuştuğu Bengal dilinde çeker.
Materyalizme karşı spritüel olanın galip gelmesi filmlerinin temel izleklerinden biridir ve en önemli filmleri Apu üçlemesi olarak adlandırılan Pather Panchali (Yol Şarkısı, 1955); Aparajito (Yenilmez, 1956) ve Apur Sansar (Apu’nun Dünyası, 1959)’dır. Bu üçleme Bengalli bir çocuğun yetişkinliğe uzanan hikayesini anlatır. Satyajit Ray, bu filmlerde stüdyo setleri yerine gerçek işçi sınıfı mahallelerinde çekim yapar.