• Sonuç bulunamadı

Dağda mutluluk zirvesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dağda mutluluk zirvesi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

4

MA

RT

1

986

SA

LI

77

.

s

z

fa9'3

y Adı-Soyadı Adresi: ....

yanak

yanağa

i

filmi çekimi için

lerl Uludağ’da kızları

Yağmur ile birlikte b irb i­

rinden güzel günler yaşa­

yan ünlü çift, ‘ Herkes is­

tediği dedikoduyu yapa­

bilir. Önemli olan bizim

birbirimize olan bağımız,

sevgimiz ve m utluluğu­

muzun odak noktası olan

kızımız

mlünce

dansédiyi

IB a iÜ iiB

KUPONUNUZ

H a fta n ın 7 g ü n ü n e a it 7

a d e t k u p o n u b irik tirin ve

2 a d e t B İO T U R S İL üst

k a p a ğ ı ile b irlik te

g ö n d e rin , ç e k iliş e k a tılın .

GÜNEŞ

İŞBİRLİĞİ

hergün

BİD AVA

ÇAMAŞIR MAKİNESİ

K U PO N U

H afta

e tin

GÜNEŞİN DEVAMIDIR. AYRICA PARAYLA SATILMAZ

1951-1955 yıllan arası Müzeyyen Senar’ın

yaşamının en güzel günleri

“ Havatta dört

sene

a un

I

nal çifti

da her

Müzeyyen Señar, eşi Suudi Arabistan sefiri ile

—O günlere kadar İyi para kazandınız mı?

‘Kazandım ve hep eve baktım... Evimde yedi ta­

ne müstahdem vardı. Çünkü evde her hafta davet

falan olurdu."

—Bugünkü aklınızla, o günlere dünseniz, farklı bir hayat mı yaşardınız, yoksa yine aynı hayatı mı?

"Aynı hayatı yaşardım."

— Yani pişmanlıklarınız yok?

"Hayır.,r

—Yaşamınızın en keyifli dönemi ne zamandı?

"1951 yılından, 1955 e kadar.”

—Neden o dönem?

"Ben, hayatta dört sene yaşadım, sefirelik döne­ mimde.”

—Peki sefirelik günlerinizden söz eder misiniz?

"Ben sefirelikten falan anlamam, herkesi kendi­ me uydurmuştum,"

—Peki ama o hayatı yaşamadıysanız bile baş­ kalarından gördünüz. Hangisi daha keyifli? Ya­ ni hiç Müzeyyen Senar olmayıp, sefire olmak is­ ter miydiniz?

"Karısı olmak isterdim. Sefir değil de sıradan bi­ ri bile olsa, yine onun karısı olmak isterdim.”

—Sizi etkileyen yanları nelerdi, çok mu aşık oldunuz?

"Çok, üstün bir insandı.”

— Nerede tanıdınız?

“ Ankara'da tanıdım. Bir arkadaşımın evinde. Ta­ nışmamız çok enteresan olmuştu. Aklımın ucundan geçmezdi. Numar'la birlikte misafirliğe gitmiştik. Ye­ mek masasında üç kişi oturuyorduk. O sırada kapı çalındı, biri geldi. ‘Bu da nereden çıktı?’ diye bo­ zulmuştuk. Gelen bir beydi ve elindeki paketi bıra­ karak, tekrar çıkıp gitti. Arkadaşım, 'Çok iyi bir in­ sandır, kendisi Suudi Arabistan sefiridir’ dedi. Ara­ dan üç gün geçtikten sonra arkadaşım, 'Sefir çok iyi arkadaşımdır, sizi yemeğe çağırıyor’ dedi.

Yeme-bekliyoruz’ dediler. Ben de 'Bizi beklemeyin, çün­ kü işimiz ne zaman biter, bilemiyoruz' dedim. Mut­ laka bekleyeceklerini belirttiler, mecburen ‘Peki’ de­

dim. Aslında istemiyordum. Neyse biz saat 02.30'da Süreyya'ya gittik, bizi bekliyorlardı. Oradan bir şey­ ler temin etmişler, hep beraber eve gittik.

Sabaha kadar şarkılar falan söyledik, daha son­ ra da uçağa atlayıp İstanbul’a döndüm. O mayan­ da ben 'Mayıs ayında Beyrut’a giderim’ demişim. Mayıs ayında bir telefon geldi. ‘Müzeyyen Hanım, siz Beyrut’a gideceğim, demiştiniz. Buradan geçer­ seniz biz sizi Beyrut’a göndeririz’ dediler. Ben de gittim, iki gün kaldıktan sonra, beni uçağa bindirip Beyrut’a yolladılar. Birbirimize adresler falan ver­ miştik. Adam kafaya koymuş. Ben Beyrut’ta iken, onların bir adamı vardı. Adam bir gün yanıma ge­ lip, 'Beyefendi dönmenizi rica ediyor’ dedi. Ben bu­ na çok kızmıştım. Yani benim Ankara’ya dönmemi istiyordu. Neyse döndük, yine beni havaalanından aldılar, Suudi Arabistan sefaretine gittim, bir daha da çıkmadım."

—Hep orada mı oturdunuz?

"E vet.”

— Evlendiniz mi?

“ Beyrut'a gidip evlendik. Orada imam nikahı kı­ yıldı. Sonra İstanbul’a gelerek resmî nikah yaptır­ dık. İşte bu gazeteciler yedi bitirdiler beni, neler yaz­ dılar, neler yazdılar.”

—Ne yazdılar?

"Neler yazmadılar ki."

—Siz o sırada sahneye falan çıkmıyordunuz herhalde?

"O zaman herşey bitmişti. Soyadımı değiştirmiş­ tim.”

—Sokağa da mı çıkamıyordunuz?

"Hayır. Beni hiç yalnız bırakmazdı.”

—Her yere beraber mi giderdiniz?

“ Evet. Hamama götürür, kuaföre götürür, kapı­ da beklerdi.”

—Peki sahneye falan çıkmak istemediniz mi?

Hayır. Zaten istemediğimi baştan söylemiştim. Ancak ayrıldıktan sonra sahneye çıkabildim."

Sanatçı Suudi Arabistan

sefiri ile evli olduğu yıllar­

da sahneye bile çıkmadığı­

nı söylüyor

Müzeyyen Senar

ğe gittik. Yemekte Irak sefiri, Lübnan sefiri, Mısır sefiri ve kendisi vardı. Hepsi güzel Türkçe konuşu­ yorlardı. Şark usulü etli bir yemek vardı. Yemekten sonra dönüyoruz İstanbul'a, bir koli geldi. Kolinin içinde sigaralar, içkiler falan vardı. 0 sırada ben Te- pebaşı’nda çalışıyordum. Tam sahneye çıkarken ya­ nımdaki arkadaşım 'Bak gördün mü sefir gelmiş' de­ di. Bir baktım ön sırada oturuyor.

Bize garsonla kart yollamış ama garsonlar getir­ memişti. Çünkü o zamanlar garsonlar bize kart fa­ lan getiremezlerdi. Bize eliyle kapıyı işaret ederek, çıkışta buluşmak istediğini belirtti. Biz yan kapıda beklemişiz, o da arka kapıda... Sonunda bekledik, bekledik ve gittik. Ertesi gün çok ayıp olduğu için kendisini aramak istedik. Otellerin çoğuna baktık, sonunda Pera Palas’ta bulduk, ama gitmişti.

Derken bir konser için Ankara’ya gitmek zorun­ da kaldım. Bunlar da gazetede ilanı görmüşler. An­ kara’da Belvü Oteli vardı. Bunlar otelin önünde beni beklemişler. Çünkü saat 17.00'ye kadar beni kim­ senin uyandırmamasını tembih etmiştim. Saat 17.00'de kapı açıldı, içeri iki kişi girdi. O an ödüm koptu. Bir baktım ikisi. 'Aman' dedim. 'Akşam kon­ serim var, lütfen sonra gelin.' 'Peki ne zaman ge­ lelim?’ diye sordular, ben de 'Saat 18.00'de gelin' dedim.

Akşam 18.00'de geldiler. Akşama ne yapacağı­ mızı sordular, ben de Akşam konserim var, sabah 09.00’da gidiyorum’ dedim. 'Biz sizi Süreyya’da

—Niçin ayrıldınız?

“ Hükümet ayırdı. Eve teftiş falan gelmişti, onu emekliye ayırdılar. Sonra tekrar geldi, olmadı... İt­ halat ihracat şirketi falan kurdu ama yine olmadı. Düşenin dostu olmaz derler ya, buna da kimse ilgi göstermedi.”

—Sizin yüzünüzden mi bunlar oldu?

"Evet, benimle evlendi diye.”

—Peki o zaman istemeden ayrılmış oldunuz?

"Evet, gözyaşları içinde ayrıldık, sonra ülkesine döndü."

—Peki ondan sonra, İstanbul’da kimler iyi dinleyiciydi?

“ Ondân sonra Çiftesaraylar’da tekrar sahneye döndüm. 1965 yılına kadar gazino olayı çok iyiydi. Ondan sonra bozuldu.”

—Bunu neye bağlıyorsunuz?

"Aranjmanlar falan çıkmaya başlamıştı.”

—Fakat bu arada sizi taklit edenler falan da ol­ dukça iyi paralar kazandı.

"Herkes. Bakın bir Hamiyet Hanım’ın taklidi yok­ tur. Safiye Hanım’ın bir-iki tane vardır. Mualla Gök- çen'in hayatta yoktur. Ama Müzeyyen Senar'ın pe­ şinde kimler yok ki; Behiye'sinden tut da, Gönül Ya­ zar, Feriha Tunceli gibi... Say sayabildiğin kadar. Demek ki her güzel sesin peşinden geliniyor."

—Sizin üslubunuzu mu taklit ediyorlar?

"Evet efendim, plaklarımı alıyorlar, buna göre ça­ lışıyorlar.”

—Sahne tekniğinizi de taklit ettiler mİ?

"Gönül Yazar yapar.”

—Hoşunuza gidiyor mu?

"Onunkisi batmıyor. Zaten başkası yapamaz."

—Ama siz bildiğim kadarı ile sahnede bir tür Tüluad yapıyordunuz. Yani her programınızın bir özelliği vardı. Ağlıyordunuz, gülüyordunuz, bir "bütün program” sunuyordunuz.

"Ağlayan var ki ağlatabiliyorum. Beni dinleyen mutlaka ağlar.”

—Neleri düşünüp de ağlarsınız?

"Ben ağlayanı görüp ağlardım. Bazen de şarkı okurken hislenip ağlardım. Bu anlatılabilecek bir- şey değil, o andaki bir mesele."

Sürecek

* * ^ ^ A N IM ... Güzel kızım... V V

riniPr

^ W ann,n ^

n

em iz" diyorlar< j j I — 1- ..._... Gel birtanem... — Yağmurum benim...”

Türkan Şoray dokunmaya kıyamadığı, koklama­ ya doyamadığı, biricik kızıyla konuşurken, onunla ilgiliyken hep aynı ve benzeri tümceler kullanıyor.Yü­ reğinin sırça sarayında yaşattığı biricik kızına, dün­ yanın en güzel varlığına bakar gibi bakıyor... Dün­ yanın en güz-.l çiçeğini koklar gibi kokluyor... Ve onunla soluk aldığı her anı, yaşamının en vazgeçil­ mez süreç olarak tanımlıyor... Bu güzellik baba Ci- -han Ünal’ın da katılımıyla bir sevgi üçgenine dönü­

şüyor.

Uzun süredir bu mutluluklarını tüm basından gizleyen ünlü çift ay­ lar sonra ilk kez “ GÜNEŞ” objek- «finin yaşamlarını görüntülemesine izin verdiler. Ve kızlarıyla ilgili tüm dedikoduları önemsemediklerini belirterek şunları anlattılar:

"Yaklaşık bir yıl kadar önce Yağ­ mur ile ilgili bir TV programı yapıl­ mıştı. O yapımın ardından bizi hic- veden bir başka TV programı ekra- ; na geldi... Derken Yağmur’u rek- i_ la m aracı olarak kullandığımız yo- ! Iunda dedikodular ayyuka çıktı. Bu- 4 - nun üzerine kızımız ile birlikte fo- ' toğraf vermemeye başladık. Bu kez de 'kızlarını saklıyorlar. Çünkü yü­ rüyemiyor... Çocukları sakat...’ tür­ lü konuşmalar gündeme geldi. Her­ halde bu fotoğrafları gördükten sonra onlar da dediklerinden piş­ man olacaklar.”

‘ANNE G EL

Türkan Şoray bir yandan Yağ­ mur ile oynarken bir yandan da ko­ nuyla ilgili düşüncelerini dile geti­ riyor. Ancak Yağmur tüm yaşıtları gibi yerinde oturmaya pek fazla ta­ hammül göstermiyor .'.'Anne gel” diyor... Bakıyor olmuyor, annesinin elinden kurtulup babasının yama­ cına yerleşiyor. Sonra minik minik adımlarla koşarak, köpeğinin yanı­ na gidiyor. Bu kez de onunla oyna­ maya başlıyor... Ve anne Şoray ile baba Ünal kızlarının arkasından gü­ lerek bakıyorlar.

Reklam filmi çekimi için geldik­ leri Uludağ'da hem dinlendiklerini hem dö gönüllerince tatil yaptıkla­ rını belirten sanatçılar beraberlikle­ rinin herkesin sandığı gibi kısa sü­ reli olmadığını, temelini saygı ve sevgiden oluşturdukları ailelerinin hiçbir dedikodudan etkilenmeyece- ; ğini söylüyorlar...

Ve geceleri Yağmur uyuduktan sonra Türkan Şoray ile Cihan Ünal tıpkı filmlerinde olduğu gibi aşk do­ lu geceler yaşıyorlar. Beraberlikle­ rine kadehler kaldırıyor, en güzel danslarını yanak yanağa yapıyorlar ive elele, gÖzgöze aşklarını büyütü­ y o rla r...

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Lazerin yüksek parlaklığı, bir numunenin çok faz- la ışık soğurmasına, dolayısıyla numunede çok kısa zaman içinde çok fazla enerji depolanmasına neden olabilir..

Ancak cep telefonu gibi ürünler için göz ardı edi- lebilecek bu durum iş makineleri, otomobiller gibi pahalı ürünler söz konusu olduğunda garanti o kadar kolay göz-

Tüm vatandaşların e-devlet şif- resi ya da aile hekimi yardımıyla kayıt olup kullanabilece- ği e-Nabız uygulamasıyla kişiler kamuya bağlı sağlık kuru- luşlarından ve

SANAT YILI JÜBİLESİ 18 - OCAK -1967 HAYATI ESERLERİ HAKKINDA YAZILANLAR SÖYLENENLER... — Röportaj sorularına

Haziran 1998-Ocak 2002 tarihleri arasında 51 hastanın 56 tibia cisim açık kırığı Đlizarov Tekniği ve Đlizarov tipi sirküler eksternal fiksatör uygulanarak tedavi

In this paper, we reported a case of ADD caused acute pancreatitis, presenting in emergency department with abdominal pain.©2008, Ondokuz Mayis University, Medical Faculty.. Key

Özellikle, günüm üzde ülkem izde R eşit E rzin, Ali Avcı- oğlu, gibi tanınm ış ve ayrıca ye­ tişm ekte olan birkaç yetenekli genç çellist dışında; bu

Neyzen iki yana sallanan başını dik tutmaya çalışarak, 'Vallahi de içmedim, billâhi de içmedim Paşam!' diye cevap verince, kulaklarına kadar kızaran Said Halim Paşa