• Sonuç bulunamadı

Yapraktan doğan sanat

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yapraktan doğan sanat"

Copied!
85
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

9 7 7 1 3 0 3 1 9 1 0 1 6

ı: 3

y

*

_

V

jtiW

K

'

i

i f

f

r

*

k

JEU ?

^

c •

?

»

^

f *

*

»

id

* ;%>

-

-: Æ f j

-....-

;■• I I

¿

V

....„y

¡ ' t

j

V

> .

.-

.

!

H

İ L -

*

?

RT

a

:

p

LI(

(2)

B A $ L A N G I Ç / T H E B E G I N N I N G

Neyimiz eksik?

K

riz, terör, yoksulluk bir de yüreğimize bazen su serpen futbol maçlanndan başka haya­

tımızda neler var? Şiirin ritmine, güzel bir hikayenin sihrine kapılmanın saçma sapan olmadığına inanan kaç kişi kaldı?

Yaşadığımız topraklann gelenek ve görenekleri ile bize bahşettiği halk kültürümüzü, terk ettiğimiz topraklarda bırakıp geldiğimiz bu büyük kentte vefasız, eğitimsiz, okumayan bireyler olarak birbirimize ettiğimiz eziyetin farkına ne zaman varacağız?

Komşusunu tanımayan, trafikte, otobüste, vapurda, çalıştığımız yerde içimize kadar giren yaban­ cılaşma ya evimizden içeri gelir de, çocuklanmıza da aynı duyguyu beslemeye başlarsak ne olacak? Okumayan, eğitime sırtını dönmüş ve bu yüzden, tolerans, saygı, sevgi, yardımlaşma, iletişim gibi en önemli insani duygulann tükenmeye başladığı bir toplumda ne kadar mutlu olabiliriz?

Oysa yaşadığımız ülkeye, gerçek değerleri ve kimliği ile bakalım: lnsanlann özlem duyduğu güzel­ liklerin hangisi bu ülkede yok? Muhteşem bir tarih var. Erken Çağlardan, günümüze birçok mede­ niyetlere ev sahipliği yapmış bir ülke. Birçok dinden, ırktan, milliyetten, kültürden insanlann bir ara­ da yüzyıllarca yaşadığı banş cenneti topraklar. Aynca dört mevsimin dördünü de yaşayabileceğin, hatta kışın ortasında yaz keyfini çıkarabileceğin doğal güzellikleri cennete eş, dünyayı kıskandıran ta­ rihi kalıntılar ile turizmde bir numara olması gereken tüm özellikleri içeren topraklar. Ne eksen, bol veren bu topraklarda, tüm komşulanmızm iştahım kabartan su kaynaklarının yanı sıra, petrol ve al­ tın da dahil olmak üzere yeraltı zenginlikleri ile dolu topraklar.

Üç tarafı denizlerle çevrili, biri iç deniz olmak üzere dört denize kıyılan olan bir ülkede balık bol­ luğu ile, verimli sulak topraklarından tahıl ve buğdayı ile, kültürü, tarihi ile dolu bu ülkede peki problem ne? Banşm korunduğu bir toplumda, eğitim ve öğretim ile herkesin bir işin ucundan tut­ tuğu ve yine okuyan, öğrenen bir gençlik, bu gençliğe örnek olacak tecrübeli dinamikler; yemeyen, çalmayan ama yönlendiren ve yöneten kadrolarla tüm dünyaya ve dünya kültürüne öncülük ede­ bilecek başka ülke var mı?

Atilla Özbey

W

hat is missing?

W

hat do we have in our lives except crisis, terrorism, poverty and football which from time to time makes us optimistic? How many are now left who believe that getting carried away in the magic o f a well told story or rhythm o f poetry are not just nonsense? When are we going to be aware o f the torture we give each other, through lack o f loyal­ ties; through lack o f education; through no interest in reading; in this city to which we have migrated to leaving behind the culture gifted to us by the traditions o f the land we habitated.

And what if the aliniation which we have absorbed in the traffic; on the busses; on the ferries: in our offices, start to infiltrate our homes causing us to feel the same way towards our children? How happy one can get in a society in which the most important human values such as tolerance; love; respect; charty; communication are constantly loosing their importance?

But now let us now look at this land on which we live, through its values and identity: which o f the beau­ ties that human beings desire, does it lack? That land has a glorious history. It is a land which has hosted countless civilisations since early ages. A land on which people o f different cultures, religions, nationali­ ties arid races have lived together in peace fo r centuries. A land on which all four seasons are lived togeth­

er, and even summer and winter are lived at the same time; competing heaven. A land which embraces so many historical remains that others envy, a land which has all the necessary requirements to be the top touristic site. And a land which is so rich in its natural resources, startingfrom a fertile land full o f water -watering the mouths o f its neighbors- to petrol and gold and other undergroud wealth.

Then what is the problem with this land three sides o f which are surrounded by seas, seas full offish, fertile and wet fields full o f crops and with its ample culture and history? If there was a society here living in peace; if everybody was properly educated and emloyed; if the youth was a learning, reading youth; and if there were dynamic leaders, rulers, to set right examples to the same youth; and if there were politi­ cians and governmental employees who were not corrupt; who else could be a leader o f the cultural world?

(3)

İ Ç İ N D E K İ L E R / C O N T E N T S

G ra n d B azaar-İstanbul

KAPALICARSI

• • dergisi/m ag azine Sahibi / President Atilla Ûzbey

Yayın yönetm eni / Editor

Rifat Dedeoglu

Bu sayıda katkıda bulunanlar / C ontributers to this issue

Bilgin Adalı, Nezih Başgelen, Ergun Candemir, Yeşim Çobankent,

Süha Derbent, Refik Durbaş, Uğur Göktaş, Emin Nedret işli,

Erol Kazancı, Metin Keskin, Sevin Okyay, Yurdanur Öndersoy,

Güçlü Ûzgan, Işıl Özgentürk, Avni Özgürel, Prof, Dr. Şevket Pamuk,

Celalettin Vardarsuyu

Çeviri / T ranslations

Sevin Okyay, Rifat Dedeoğlu

G örsel uygulama / G raphic design

Deniz Demiryılmaz

Photography

Batuhan Kıray

Site yöneticisi / W eb m aster

Batu Jonathan Dedeoglu

Renk ayrım ı / C olor seperation

Grafik Yapım

Baskı ve cilt / Printed and binded at

Mepa A.Ş.

Dağıtım / D istribution

Yaysat

Hukuk danışm anı / Legal advisor

Deniz Tavşancıl

Adres / Address

Yağlıkçılar Caddesi, Iç Cebeci Han, No: 10 / A, Kapalıçarşı

Tel: 0212 5135736 Faks: 0212 5118780

E-mail: halay@veezy.com S ite adresi / O nline at

www.kapalicarsidergisi.com (Türkçe/English) Osmanlı kadınının giysileri döneminin dünyadaki en şık giysileriydi. The O ttom an w om en's w ear were p ro b a b ly the m ost e leg a nt dresses o f th e ir tim es.

8

%

Sadece mal alınıp saolan bir yer olduğu sanılan Kapalıçarçı’nın şiirlere konu olduğunu kim bilebilirdi? Emin Nedret ijli arattırdı.

Who w o uld have guessed th a t a p lace lik e K apalıçarşı w o uld be su b je ct o f poem s? E m in N edret İş li searched a n d fo u n d m any.

72

Kapalıçarşı artık Internet'te izlenebilecek. Sitenin açılışı Kapalıçarçı’da muhtejem bir törenle yapıldı.

K apalıçarşı is n ow on the In te rn e t The s ite was s ta rte d o ff a fte r a w o nd e rful cerem ony in the Kapalıçarşı.

92

(4)

İ Ç İ N D E K İ L E R / C O N T E N T S

Nick Merdenyan çocuğunun vaftiz gününde adeta yeniden doğdu. Vaftizde gelen çiçeklerin yapraklan, şimdi yepyeni bir sanat dalının anası.

N ick M erdenyan was re b orn on the day h is new b ab y was baptised. The leaves o f flo w ers p re sen ted to h im th a t day a re now the m o th e r o f a new fo rm o f a rt.

Yüncü halıları: Geçmişteki Türk kültürünün en canlı belgeleri.

Yüncü ca rp ets: docum ents o f T u rkic cu ltures o f th e past.

İşte bir Kapalıçarşı belgesi daha. Kapalıçarşı’nın 1926 yılında hazırlanan Cumhuriyet dönemi ilk tüzüğünü yayınlıyoruz.

Yet one m ore Kapalıçarşı docum ent. We p u b lish fo r the firs t tim e th e firs t co n stitu tio n o f the K apalıçarşı u n d e r the Turkish R epublic

Köşe yazıları

/ Feature articles:

Avni Özgürci

56

Refik Durbaş

70

Işıl Özgentürk

78

Kapalıçarşı bir lezzet cenneti. Işıl Özgentürk sizin için Kapalıçarşı’yı tattı.

K apalıçarşı is a heaven fo r the p a la te. Iş ıl Ö zgentürk h a d a tas te o f K apalıçarşı fo r you. J i f J T * ¿.utf, Ai 1 VV J/ ; YVH-€ jJİ » KAPALIÇARŞI 5

(5)

Rifat Dedeoğlu

“Kriz bitti:

Bu bir umut.

Ama yaşam,

umutların gerçeğe

dönüştüğü yerlerde

sevinçlere dönüşüyor.

Kapağımız işte

böyle bir umudu

yansıtıyor.”

6 KAPALI ÇARŞI

E D İ T Ö R D E N / E D I T O R I A L

Tezgaha

çıkarken ve

"Kriz bitti"

B

u derginin ilk sayısını hazırlarken nereye varacağı belirsiz bir serüvene çıkar

gibiydik. Derginin fikir babası, sahibi, halı tüccan -b ir sıfatı daha var: Kapalıçarşı Esnaflan Demeği Genel Sekreteri- Atilla Özbey ve ben günlerce düşündük, tartıştık, takıştık, sonunda satışa çıkmayacak bir dergi yapmaya karar verdik. Üzerinde mutabık kaldığımız nokta, bu derginin satış ve reklam uğruna taviz vermeyen bir dergi olmasıydı; amacımız ise, bizce eksiklik sayılan bazı kültür boşluklannı bir nebze dahi olsa doldurabilmekti.

İlk iki sayımız basıldı, Kapalıçarşı esnafına -k i sayılan dört bin civanndadır- ve Kapalıçarşı dışından seçtiğimiz üç bine yakın isme ücretsiz dağıtıldı. Ancak kısa zamanda ilk karanmızm hatalı olduğunu anladık. Evet, amacımız kültür boşluklannı doldurmaktı ama biz çoğunluğunun yaptığı klasik bir yanılgıyı tekrarlıyor, kendi seçtiğimiz bir kitleye hitap etmeye çalışıyorken elitist bir politika izliyor durumuna düşüyorduk. Oysa kültür, onu arayanlan bulabilmeliydi. Bunun da tek yolu, dergiyi Kapalıçarşı’nm dışında kalan Türkiye’nin dört bir yamna dağıtmaktan geçiyordu. Böylece dergi gerçek okuyucusuna ulaşabilecekti. Öyle de yaptık.

Dergiyi satışa çıkanrken birkaç stratejik karar daha aldık. Dergi, iki ayda bir çıkacak ama daha fazla yapraklan olacaktı. Böylece üzerinde daha titiz çalışılmış bir dergi yapabilecek; İngilizce çevirilerimiz daha sağlıklı olacaktı; kısacası daha iyi bir ürün sunabilecektik. Bu kararlarımızın dognıluğunu ya da yanlışlığını zaman gösterecek.

Dergimizin içeriğine gelince... Önceliğimiz olabildiğince Kapalıçarşılılara söz hakkı vermek. Bunun bir tek nedeni var: Özellikle halı, antika, kuyumculuk ve zanaatlar konusunda Kapalıçarşı’daki bilgi ve birikimin başka hiçbir yerde bulunmaması. Şimdilik Kapalıçarşılı dön yazanmız var ve her yazdıklan birer bilgi hâzinesi. Bu sayının giderek artacağını umuyoruz. Ve elinizdeki dergi sayısı da giderek arttıkça umanz edindiğiniz bilgi hâzinesinin nasıl çoğaldığım da izleyebileceksiniz.

Bu sayımızın manşeti "Kriz bitti". Neden böyle bir başlığı manşete çektiğimizi sanırım açıklamamız gerekiyor. Kapalıçarşı müdavimi yabancılarla ilk iki sayımızda ‘Yabancı gözüyle’ başlığı altında söyleşi yapmış, Kapalıçarşı izlenimlerini sormuştuk. Bu sayımızda üç yıldan beri İstanbul’da yaşayan ve bir Fransız şirketinin genel müdürlüğünü yapan Bruno Pertriaux ve eşi Marie Noelle Pertriaux ile görüştük. Kapalıçarşı ile ilgili söyleşimize henüz ısınma safhasındayken çift çok ilginç bir genelleme yaptı: "Kriz bitti." Böylesine bir yorumu piyasaları iyi tanıyan bir yabancı yöneticinin ağzından duymak, bizi bu değerlendirmeyi son derece ciddiye almaya itti. Kendi çapımızda araştırdık. Sonuç inanılır gibi değildi: İnsanların büyük çoğunluğu bir ay öncesinin

karamsarlığını üzerlerinden atmış, geleceğe umutla bakar olmuştu. Heyecanladık, sevindik, ümitlendik. Ekonomi her ne kadar bu derginin konusu değilse de, bu umut ışığım okuyucularımızla paylaşmak istedik. "Kriz bitti": Bu bir umut. Ama yaşam, umutlann gerçeğe dönüştüğü yerlerde sev­ inçlere dönüşüyor. Kapağımız işte böyle bir umudu yansıtıyor.

Ramazanın umut ve sevinçle dolu olmasını diler, Şeker Bayramı’mzı ve Noel Yortunuzu kutlanz.

Not: Bu sayımızdan itibaren İngilizce metinlerde Grand Bazaar yerine Kapalıçarşı kelimesini kullanmaya başlıyoruz. Türkçe metinlerde ise çarşı kelimesinin ilk harfi büyük yazıldığında Çarşı anlamına gelecektir. Bir açıklama daha yapalım: Çarşıyı Kebir, 19. yüzyılda Kapalıçarşı için kullanılmış olup ‘büyük çarşı’ anlamına gelmektedir. Grand Bazaar ise bu tanımın İngilizcesidir.

(6)

Out fo r

sale and

"Crisis is over"

W

hen we were preparing the first issue o j this magazine fo r publication it was as if we were

starting an adventure, destiny o f which was unknown. The owner, the creator o f this magazine and a carpet merchant -h e has yet another title: the Secretary General o f the Merchants Association o f Kapaht;ar$i- Atilla Ozbey and I thought, discussed and argued where necessary and eventually decided to publish a magazine that would not go on the market fo r sale. We both agreed that Kapah$ar$i would be a magazine which would not give consessions in order to recieve advertisements and increasing sales figures. We were aiming to fill in as much as we could, cultural gaps which we felt to exist in our society.

We have so fa r had two such issues published and had distributed to the merchants o f the Kapalu;ar$i

-there are nearly four thousand o f them- and to approximately three thousand names selected by us outside the Bazaar. But we soon realized that this initial decision was indeed a mistake. We were repeating a classical misconception and trying to address an audiance selected by ourselves which could be classified as an example o f elitism. But culture had to reach those who were searchingfor it. The only solution to overcome this was to recieve the services o f a distribution company and to have the magazine distributed to the whole country outside the Kapah(ar$t. And that is what we did.

Before going on sale we made some more strategical decisions. The magazine would be bimonthly but have more pages. We would thus have time to increase the quality o f our contents and translations. Whether we were wrong or right, time will show.

Talking about the contents o f our magazine... We aim to give priority to those members of the Kapah<;ar$ i

who wish to contribute to the magazine by their articles. There is a very important reason fo r this: The extent o f accumulation o f knowledge and information specfically on carpets, antiques, jewellery and crafts can not be found elsewhere. We already have four such authors and every one o f their articles is a treasure. We hope their numbers will increase. And we hope that you will notice how your treasure o f knowledge expands as the number o f issues in your library increases.

The main headline o f this issue is "Crisis is over". 1 suppose we should explain why we have chosen such a headline. We had in our first two issues had interwiews with foreigners who have frequently been visiting the Kapah(ar$i and asked their observations o f the Kapaht;ar$i. In this issue our guests were Mr. Bruno Pertriaux who has been the manager o f a French firm in Istanbul fo r three years now and his wife Mrs. Marie Noelle Pertriaux. While we were warming up to talk on the Kapahgarp, the couple made an interesting comment: "The crisis is over." Hearing such a comment from a foreigner who has a close watch on the markets led us to take the matter very seriously. We made a quick investigation as much our means allowed. The result was incredible: Most o f the people we talked to had rid o f the pessimism o f the last six months and were looking to the future with fresh hopes. We were excited, full o f joy and hope. Although the economy is not a subject o f this magazine, we wanted to share this ray o f hope with our readers. "The crisis is over": This is just a hope. But life turns into joys where hopes become realities. Our cover reflects such a hope.

We wish you a happy Ramazan and a merry Christmas both full o f hopes.

“The crisis

is over: This is

just a hope.

But life turns

into joys where

hopes become

realities. Our

cover reflects

such a hope.”

Note: From this issue onwards, we will be using Kapalıçarşı and not Grand Bazaar in our English transla­ tions. The term Grand Bazaar is derived from the 19th Century Ottoman term Ç arşıyı Kebir

meaning Grand Bazaar. The term Kapalıçarşı explains tha the bazaar is behind doors and covered on top. But if the word bazzar is used on its own and starts with a capital be it will mean Kapalıçarşı.

(7)

P

smanlı kadınının

taassubunun

kıyafetlerine de

'ansıdığını sananlar

çok yanılırlar.

Sokaklarda

gözle görülemeyen

bu şıklık, aile

çevrelerind||

Avrupa’da

rastlanamayan

derecede bir

zerafete ulaşırdı.

(8)

A N T İ K A

/ A N T I Q U E S

Zerafetin

şahikası

Yurdanur Öndersoy

G

eçtiğimiz iki sayıda Osmanlı kadının göz nurunun

eserleri olan bindallılar ve iğne işlerine değinmiştik. Her iki kumaş işleme tarzı da günlük yaşamda kul­ lanılan örtü ve yaygı niteliğindeki eşyalara yönelik­ ti. Bu sayımızda bu göz nurunun doruğuna vardığı giysileri ele alacağız. Kıyafet, özellikle de kadın kıyafetleri bir ülkenin in­ sanının zenginliğinin, kültür düzeyinin ve çok boyutluluğu­ nun en önemli göstergelerinden biridir. Osmanlılar kıyafete çok büyük bir önem vermiş, kıyafetler bir insanın toplumdaki yerinin simgesi haline gelmiştir. Frenkleşmenin yani Avrupalı­ laşmanın başladığı 19. yüzyılın sonuna ve 20. yüzyılın başları­ na kadar bu gelenek tüm hızıyla gelebilmiştir. Eski Osmanlı elbiselerinde kumaş olarak genellikle ipek kadifeler, atlaslar, brokarlar, gümüş ve altınlı dokumalar kullanılır. Bu elbisele­ rin uzun etekleri ya da uzun dökümlü kollarında tığ ile yapı­ lan oyalı kenar süslemelerine rastlanabilir. Ancak bu elbisele­ rin her evresinde bir yapımcısının kendine özgü yaratıcılığının çizgileri de görülebilir. OsmanlI’da klasik giyim tarzında ka­ dın, ayağına demir üstüne gümüş telle bezenmiş çarık ya da terlik giyer, ayakla diz arasında paçalık takar, belinede kuşak dolardı. Bürümcük gömlek üstünde yelek ve üç etek entarisi­ ni kuşanır, başındaki başlığının üstüne taktığı işlemeli çevresi ve diğer süsleriyle kendi görgü ve geleneklerine uygun bir şe­ kilde giyinirlerdi. Haremde yaşayan kadınların giyimleriyle hayatın farklı yanını keşfetmiş olmaları bu güzel eserleri mey­ dana getirmiştir. Bu kadınların nadir giysileri şimdi müzayede salonlarında ve antikacılarda satılmaktadır. Yüzyılların anıları­ nı üstünde taşıyan bu elbiseler çoğuna "Keşke o yıllarda yaşa­ saydık" dedirtecek güzelliktedir. Bu nadir olan elbiseler Kapa- lıçarşı’nın en eski ve en zengin koleksiyonuna sahip antikacı­ larımızdan Ziya Aykaç’m vitrinini süslemektedir. Onun kolek­ siyonu paha biçilmez türdendir. Şimdi bu kolleksiyondan yo­ la çıkarak giysilerin yöre ve cinslerine göre bir sınıflandırma ve tanımlamasını yapmaya çalışalım. Bu arada elbiselerin bir kıs­ mının yörenin adını aldığı gibi yapım şekli ile de adlandırıldı­ ğını hatırlatalım.

i

n the last two articles printed in this magazine we have written on meticilous works o f needle embroidering in general. Those kinds o f embroidery we have mentioned pertained mainly to ar­ ticles used in homes in daily life. In this issue we will deal mainly with women’s dressed and some men’s wear, on which needle work has reached its prime. Clothing, those worn by women in particular, is an important indicator o f the richness and dimensions and level o f culture in a society. The Ottomans attached a great importance to their clothing, and type o f clothing worn had become a symbol o f a person’s status in the society. This custom had survived till the end o f 19th and beginning

o f the 20th Centuries. In the Ottoman fem ale clothing, silk velvets, fa b ­ rics consisting gold and silver, silk and atlasses were widely used. The edges o f long skiriings and broad sleeves o f such dresses were generally decorated with hand embroideiy. But at every stage o f the past o f these dresses one can observe the traces o f creativity o f its producer. In Otto­

man classical style a woman would wear on her feet a pair o f slippers decorated by silver threads; would put on a hose between her feet and knees; and would wrap a belt around her waist. On top she would put on a frock made o f crinkled fabric worn under waistcoat. All this would then be topped with a dress with a three layered skirt. And finally with her headgear consisting o f cap covered with a richly embroidered scarf she would reflect customs and traditions. Women living in harems ha­ ve captured the sprit o f a different way o f life and created such beauti­ ful outfits. Rare pieces o f these outfits can today only be found at anti­ que shops or auction halls. These dresses which carry memories o f cen­ turies, are so gorgeous that one cannot help wishing he or she had lived in those days. Although these items today can no longer be worn, it is absolutely necessary to preserve them in order to appreciate the splen­ did tastes o f dressing in the old days. They also can be very beneficial fo r those who want to create new fashion designs. Some o f the best examp­ les o f these rare dresses can be seen at the Kapalifar$i in shop windows

o f Mr. Ziya Aykay who has the oldest and richest collection o f these

items. Let us now let the collection guide us to different types and classi­

fications according to their localities and types. Please remember that some o f the Turkish names given to certain wear may denote the name o f its locality or simply its style.

(9)

.SSBStK

■ s * s $ ® s İ ş i 'r . '■»¿'‘■'-İZ?*' 10 KAPAI 1C AKSİ Üsküdar-Selimiye brokarı U( etek elbise: En önemli özellikleri el tezgahlarında dokunması, simli motiflerinin (ok ince olması ve üstündeki renklerin canlılığıdır.

U sktidar-S elim iye brocade, three s k irte d dress: Three im p o rta n t p o in ts m ake th is dress sp ecia l: h an d » e a rin g ; very lin e s ilv e r th re a d m otiH s; b rig htn ess o t its colours.

(10)

A N T İ K A

/ A N T I Q U E S

H Hint dokuması üç etek entari: 16.-19. yüzyıllar arasında Osmanlı el dokumaları çok ileri düzeyde olduğu halde

Avrupa’dan ve Hindistan’dan değişik dokumalar da I gelmekteydi. Pahalı oldukları için ancak varlıklı

JL aileler bu dokumaları alabiliyorlardı. 'Bulunmaz Hint kumaşı’ deyimi bu nedenle kullanılmıştır.

Three s k irte d dress o ff In d ia n fa b ric : Between the 16th a n d 1 9th C enturies h an d w eaving was advanced in the O ttom ans. B u t im p o rts were also m ade fro m Europe a n d In d ia . As these fab rics were expensive on1 / w ealthy fa m ilie s co u ld a ffo rd hem .

Üç etek entari: Atlas dokuma üzerine Bindallı tekniği ile h yapılmış olan entari adını üç bölümlü eteğinden alır. 1900’fü yıllarda genellikle İstanbul-Bursa-Kütahya-Maraş’ta

yapılmıştır. Kadifeden yapılmış olanları da vardır.

Three s k irte d dress: This s ilk em broidered dress a

w ith B in d a llı em b roide ry recieves its nam e fro m A its s k irtin g m ade up o f three pieces. They were m ade a t the b eg in nin g o f the 2 0 th m mI

C entury in Istan bu l. Bursa. Kütahya a n d j f ö f l

H a ra i areas.

Dolama entari: Batı Trakya’da kullanılan ipek kadife veya çuha üzerine gümüş sırma

aplikesi ile motiflendirilmiş olan elbiselere denir. Bu tür yapımları entari,

cepken, şalvarlarda görürüz. Resimdeki entari 1850-1900 yılları arasmda İstanbul’da yapılmış olup genellikle Arnavut kökenli hanımlar

tarafından kullanılmıştır.

D olam a dress: D olam a is th e nam e g ive n to dresses used in W estern Thrace,

deco ra ted b y m otives m ade o f s ilv e r threads on s ilk ve lvet o r wool. We come

across such w o rk on dresses, w aistcoats o r baggy trousers. This dress p ic tu re d here was m ade in Ista n b u l betw een 1850

a n d 1900 a n d was g e n e ra lly used b y women o f A lb an ia n o rig in .

(11)

Bursa-Bolu yöresine ait çuha üzerine Bindallı tekniği ile yapılmış salta.

W aistcoat m ade o f w oollen fa b ric em broidered w ith B in d a llı technique- B olu a n d Bursa vicin itie s.

Three s k irte d dress: S ilve r threa d ed brocade, in d ri­ e d p in k rose colour. I t was m ade in the firs t h a lf o f the 19th C entury. W oven fro m a m ixtu re o f s ilk a n d lin e n . The fa c t th a t its fascina­

tin g n a tu ra l colours have n o t faded a t a ll fo r n e a rly o ve r 2 0 0 years a nd design on its sle­

eves makes th is dress very

precious.

Üç etek elbise: Gül kurusu renginde gümüş simli brokar. 19. yüzyılın ilk yarısında yapılmıştır. Doku­ ması ipek ve keten karışımı olup doğal renklerinin 200 senede bozulmaması ve kol ucundaki inanılmaz güzellikte­ ki işlemelerin elbiseye getirmiş olduğu nefa­ set elbiseyi her b a k ım d a n ç o k değerli maktadır.

Ustufa adı verilen Rus brokarından yapma salta. Çok değerli bir kumaş olan ustufa zenginler ve kiliseler tarafından kullanılırdı.

A sa lta w a istcoa t m ade o f ustufa, a Russian brocard. A very expensive m a te ria l, ustu fa was used

b y ric h fa m ilie s a n d churches.

Çok ince ipek iplikle ve elle dokunan canfesten yapma salta. Canfesi koparmadan dokumak ustalık isterdi. Bursa'da yapılmıştır. Telleri saf gümüştür.

A w aistcoat m ade o f canfes, woven fro m fin e s ilk treads. Requires m astery in weaving. Made in Bursa and em b roide re d w ith p u re s ilv e r threads.

OsmanlI’da genellikle gençlerin bedenin üst kısmına giyilen ve her yörede karşımıza çıkan giysilerden biri de saltadır. Saltaların renk ve desenlerine bakarak hangi yörede yapıldığını anlamak mümkündür. Not: Bu bedenüstü giysileri üç başlık altında toplanabilir Cepkenin kollan uzun ve açıktır leventler, efeler, tulumbacılar tarafından kullanılırdı. Kumaş kolun dış tarafına gelir, bilekten bağlanırdı. Yukarıda resimli örneklerini verdiğimiz saltalar ise yeleğin kollusudur. Yelek ise cepkenin kolsuzuna denir.

S alta is a w aistcoat m a in ly w orn b y yo un ge r fo lk a n d co u ld be seen a ll o ve r th e co un try. I t was possible to te ll the lo c a lity o f a sa lta b y its co lo u r a n d design.

N ote: These w aistcoats can be g ro u p e d in to three categories: Cepken is a w a istcoa t w ith lo n g a n d c u t open sleeves w hich a re a tta che d to the w ris t a n d w orn m a in ly b y sa ilo rs, fire m e n a n d p a ra m ilitia . The saltas above are cepkens w ith p ro p e r sleeves. A ye le k is a cepken o r sa lta w ith n o sleeves.

(12)

M İ M A R C A / A R C H I T E C T U R E

(13)
(14)

isttr lain isler yarı göçer olsun, Türk göçebe terinin O m Asya’dan « b e ri eçsiz bir soyullama yeıenejji olmuçlur. IS o g a ile iç içe yaçadılıları için,

g o tik le r i herhangi bir biçimi soyuta, soyııtü da somuta çevirebilirlerdi.

W hether nom adic o t sem inom adic. the T urkish m ig ra n ts o ! C e ntra l A na tolia have alw ays h a k ta n e xtra o rd in a ry a b ility fo r a b stra ctio n o f colours. As th e y f m i rig h u b s /d e th e n atu re were capable o fjjb s tra c tin g fro m any fig u re a h d m re tu rn tu rn in g a b stra ct in to concrete. % # ♦

^ Yüncü

Thg Yüncü carpets

,tui^% ca kjghvfl levmek

Wr

aa^IOTidanTpiaeıı iyiye

rf

*simGtc

az biliften Yüncü

işleriyle beraber anlatıyor.

Turkish people have always had a great

affection for carpets. But understanding a carpjH

is quite different to having an affection fo r it. '

Mr. Erol Kazancı who understands carpets in

depth tells

us o f the Yüncü carpets and tfeir past.

A

nadolu m k le ri’nin atası, Aral Gölü’ne dökülen Cey-

\ hun ve T ^ ü ilk h ır le r i arasında yaşamış Mavera -Ün-

Nelır ya da p İ f f ııü z Türkçe’siyle "Çayötesi" Oğuzla-

E L J l. n’drf; bunu biliyoruz. Temel olarak "İrir ve lek tanrıyı"

savunan gök-tanrılı dinleri, gerek Şamanizm’e. prekse de ahlak an- laşMÜurı, inanç ve törelerine yakın düştüğü iç i^ k u ^ n r, milattan s t * a 960. yıltMkn başlayarak 11. yüzyılın ş ^ ıf la kadar peyder-¡ferdir. Bu b o y l a ar^adt ^ Selçuk Beyin il^ ffl^ u z ^ lla R İa tarih yaratacak bir avuç topluluğu da vardır.

Henüz müslüman olmamış öteki Türk bo^ınndan ayırt etmek

için, bölgede Farsça konuşan Müslümanlaflslaııı’ı kabul etmiş.

Oğuzlara ‘Türkman’ adını verirler. Bu B lim c ‘rinan etmiş Türk’ ars* lamına gelir. Ses uyumu gereğince Türkçe’de "jurkmen olarak oku- n ^ A le var ki J g r t n c kadar sürüp gelen bir yanlış anlamayla Türk- n * ! e r sanki b iS n b ire yeni bir Türk boyu peydahlamış, yeni bir T * y | ^ ı ^ g ^ j p şeklinde yorumlamıştır. Oysa Türkmen, etno-, lo^ ^ ^ rn açısından Oğuz insanından, Oğuz T ürjm jtlen hiç dt başkası değildir. Kendilerini uzun bir süredir s ık ış w * Karahaf lı- ların en sonunda üstesinden gelen Oğuzlar, Şeflik BeyJFtoruyla-n Tuğrul ve Çağrı Beyler yöBeyJFtoruyla-netimıBeyJFtoruyla-nde/raBeyJFtoruyla-n’a

V

İl

4

i

Ih KAI’AUÇAİRŞİ • - • f

(15)

H A L I

/ C A R P E T S

kısa bir zamanda Horasan’dan Basra Körfezine kadar uzanan ön­ ce Büyük Selçuklu İmparatorluğumu (1040-1194), ardından da bu imparatorluğun bir kolu olan Anadolu Selçuklu Devleti’ni (1077-1308) kurarlar. Bu noktada vurgulanarak belirtilmelidir ki, Batinın güdümlü çevreleri tarafından yıllardır aksi yönde ileri sü­ rülen ısmarlama iddialara rağmen, ilmikli halı tekniği ile düz do­ kuma denilen kilim sanaunm Anadolu’ya işte bu Oğuz Türkleri ile geldiği tarihi bir gerçektir. 12. ve 13. yüzyıl Selçuklu Anadolusu’- nu bir uçtan bir uca dolaşarak gezi anılannı kaleme almış Arap cografyacılan ile Avrupalı tüccarlann eserleri bu gerçeğin yadsına- mayacak kanıtlanndandır. Her iki Selçuklu Devleti de Moğol isti- lalan yüzünden yüz yıl arayla yıkılınca, bu kez ağırlıkla Batı Ana­ dolu’da, bagımstzlıklanm kaybetmek istemeyen Oğuz’lara, öteki adıyla Türkmen’lere dayalı Türk Beylikleri kurulur. Bu beylikler­ den biri de, Bizans zamanında Mysia denilen, bugünkü Balıkesir ilinin tamamından başlayarak batıda Çanakkale yanmadasınm or­ talarına ve güneyde de Bergama’ya kadar uzanan Karesi Beyliği’dir. Beylik, Moğol istilalan karşısında Sivas dolaylarından oymağıyla beraber batıya göçen ve Güney Marmara

bölgesindeki Bizans topraklanna sürekli gazada bulunarak buralan fetheden ku­ rucusu Karesi Bey’in adını taşır. Bu ad Cumhuriyet’in ilanına kadar kullanılmış­ tır. Sözünü ettiğimiz Oğuz/Türkmen be­ yi, Bizans’ın harab Paleocastro/Eskihisar Kalesini onartıp kendine başkent yapmış ve buraya, çevredeki yaygın analıktan ötürü ‘balı pek’ anlamında ‘balı kesir’ adı­ nı vermiştir. Dolayısıyla Karesi Bey, bu­ günkü Balıkesir kentinin ilk kurucusu­ dur. Karesi Bey’in oğullan arasındaki ikti­ dar kavgalanndan zayıflayan beylik 1345 yılında Orhan Gazi tarafından Osmanlı topraklanna katılır ve Osmanlılar güçle­ nip dirlik düzen sağladıkça bölge 15. yüzyıldan itibaren İç Anadolu, Antalya ve Çukurova’dan göç almaya başlar. Gelen­ ler, Oğuz’lann başlıca Avşar, Bayat, Beğ- dili, Döğer, Eymür, Karkm, Kayı, Kınık ve Yüregir boylanndan irili ufaklı oymak ve obalandır. İç huzuru bozan ayaklan­

ma, eşkiyalık ya da kuraklık gibi çeşitli nedenlerden aralıklarla ya­ pılmış bu göçte kimi Oğuz/Türkmen bölükleri bölgede de sürdür­ dükleri konar/göçerliği 18. yüzyılın sonuna kadar yavaş yavaş terk ederek devletin de yardımıyla çevrede köyler kurup yerleşik yaşa­ ma, dolayısıyla da hayvancılığın yanı sıra tanm ekonomisine geç­ mişlerdir. Avrupalı seyyahlar aracılığıyla batıya daha 13. yüzyıldan itibaren yayılmaya başlayan Türkmen adı 15. yüzyıldan sonra Anadolu’da da kabul görmüş ve 18. yüzyıla kadar yerleşmeyip de yan-göçer yaşamını sürdüren Türkmen’lere de Türkçe’nin Oğuz lehçesinde yürümek fiilini karşılayan "yon" kökünden "yürüyüp giden" anlamında "yörük" denilmiştir. Ağırlıkla Bayat ve Karkm boylarına mensup obalardan müteşekkil, konumuzu oluşturan "Yüncü Yörükleri" de yan konar/göçer olarak Sındırgı dolaylann- da yaşamış ve 19. yüzyılın ikinci yansında nihayet yöreye yerleş­ mişlerdir. Bugünkü yörük nitelikleri, başka pek çok yerde olduğu gibi, ancak yaz aylannda şöyle bir yaylaya çıkmaktan ibarettir. Pek iyi ama niye Yüncü, neden Yüncüler üzerinde duruyoruz? Bazı

yö-period o f 25 years form the Great Seldjuki Empire (1040-1194) and branched off to Anatolia forming the Anatolian Seldjuki State (1077-1308). It must at this point be emphasised that despite cla­ ims in the opposite directions by misguided Western circles fo r y e ­

ars now, it is a historical fact that the technique ofkonotted carpet

and flat weaving called kilim were introduced to Anatolia by these Oghuz Turks. The records o f Arab geographers and European merchants who travelled throughout the Seldjuki Anatolia are among the undeniable prooves o f this statement. When the Mongol invasions destroyed both Seldjuki states within a century, the Og-huzs who did not wist to loose their autonomy started to form small

scale states called Beyliks, in the western Anatolia. One o f these Beyliks, the Karesi, included an area starting from the present area o f Balıkesir extended into the Dardanelles Peninsula and out to Pergamum in the south. This area was called Mysia during the Byzantine era. Thes arae bears the name o f Karesi Bey who left Si­ vas during Mongol invasion and heading west raided Byzantine land on Southern Marmara. His name was used to describe this

area as late as the foundation o f the Tur­ kish Republic in 1923. This Oghuz/Turk- men leader, Karesi Bey, restored the de­ serted Byzantine castle o f Paleocastro/Es­ kihisar and chose it as his capital. He re­ named the castle Balıkesir or "Plenty o f honey" as the area was known fo r its lar­ ge production o f honey. Thus he is the fo ­ under o f today’s city o f Balıkesir. But fights among the newer ruling generations soon led to disentegretion o f Karesi state, and the state eventually was taken over by Orhan Ghazi as a part o f the Ottoman

Empire. As Ottomans grew stronger the

Karesi area started to receive immigrants

from the 15th Century onwards, mainly from the Central Anatolia, Antalya and Çukurova (Adana) regions. Most o f these immigrants were Oghuz tribes and clans o f Avşar, Bayat, Beğdili, Döğer, Eymür, Karkın, Kayı, Kınık and Yüregir o f var­

ying sizes. The immigrations which was

caused mainly by riots, bandits and dra­ ughts, carried on at intervals and Oghuzs/Turkmens continued the­ ir nomadic traditions in their new land as well. But from the 18th Century onwards with the assistance o f the state gradually abonde-ned the nomadic life settling into villages and adopting to an agri­ cultural economy. The term Turkmen which had spread to West through the European travellers was accepted and adopted to Ana­ tolia as well from the 15th Century onwards. Those nomadic Turk­ mens who did not settle till the 18th Century were popularly named as Yoruks, derived from the Oghuzi verb ‘y ori’ which means to walk. The Yüncü (meaning one who deals with wool) Yörüks who are the subject o f this article, consisted o f Bayat and Karkm clans, who led a semi-nomadic life in the Sındırgı area o f Balıkesir. They were, as the other clans were settled in the second half o f the 18th Century. Today their only nomadic habit is to go to high plateaus in during summer months. But why call them Yüncü? What can be the reason fo r this name? Some Yörük groups and clans have been named after their skills, abilities and/or economic activities such as

Kapalıçarçılı halıcı esnafından Erol Kazancı ömrünü halı artırmalarına adamı},

A ca rp e t m erchant a t the K ap a lıça rji, E ro l Kazancı also researches carpets.

(16)

H A L I

/ C A R P E T S

rük topluluklarına boy ve oymak adlanndan başka yaptıklan işe, ekonomik etkinliklerine, beceri ve yeteneklerine göre de ad veril­ miştir. Örneğin, at yetiştiricisi anlamında at-çeken, ya da dancı, el- lici, tahtacı ve yaycı gibi.Tulumu parlak, ince elyaflı koyun yetişti­ ren "Yüncü Yörükleri" de devlete olan vergilerini hane başına belli bir miktar bu makbul yünle ödedikleri için "Yüncü" sıfatıyla anılır olmuşlardır. Hatta, Osmanlı mühimme ve vergi defterlerinde bile bu adla geçerler. Yetiştirdikleri koyunlar gibi dokuduklan halı ve kilimler de malzeme, kalite, desen ve renk açılanndan pek ünlü idi. Esnaf ve tüccar tarafından bugün hala aranmaktadırlar. Anado­ lu’nun çoğu köy ve yörük kökenli eski halılan gibi, Yüncü halı ve kilimlerinin desenlendirilmesi de İslamiyet’ten önceki Orta Asya Türk kültürünün belleklerdeki silik anılanndan kaynaklanan mo­ tiflere dayanır. Halının geniş tutulmuş al zeminli orta alanı­ na ya bir tek ya da üst üste yerleştirilmiş bir çift eş­ kenar dörtgen hakimdir. Bu geometrik ana motifin kenarlan bazen hafifçe yuvarlatı­ larak üsluba çekilmiş, Oğuz’ların uğurlu ongun kuşlannı simgele­ yen mükerrer "kuş-başı" moti­ fiyle bezenmiştir. Türk halı ve kilim sanatının motif pale­ tinde çok çeşitlemesi olan başat motiflerden biridir.

Söz konusu motifle çevrelenmiş tek ya da çift eşkenar dörtgen de dünyanın dört köşe ve dört yönlü olduğunu ifade eden, "tört bu-

lunğ" adlı eski Türk

düşüncesini simgeler. Ana yardımcı motif de tek ya da çift eşkenar dörtgenin sağ ve sol yanı­ na yerleştirilmiş dikdört­ gen, ara sıra da üçgen biçim­ lerdir. Dikdörtgen olduklan takdirde, çepçevre badem kak­ malı Türkmen kadın takısı, üçgen olduklan takdirde de halıyı nazar­ dan koruyacak birer muskadırlar. Orta alanının gerisi türlü geometrik motiflerle süslüdür. Genellikle dar tutulmuş ana bordürde, bitkisel olarak gittikçe usluba çekilerek tanınmayacak

kadar yozlaşmış hayvan motifleri yer alır. Orta Asya göçer sanatın­ daki hayvan kavgalan konusunun yüzyıllar içerisinde iyice bozul­ muş anısal bir devamıdır. O kadar ki 12. ve 13. yüzyıl Selçuklu halılannda dört bacaklı tek yırtıcı hayvanlar ya da kartal ile şahin türünden tek yırtıcı kuşlar olarak görülürler. Yüncü kilimlerine ge­ lince, bir tek motifin tekrarlanması süreliyle yapılmış son derece basit ve sade desenlendirme ameliyesine rağmen, yine de heybet­ li bir görünüşleri vardır. Yüncü halılarındaki çok renkliliğin tersi­ ne, Yüncü kilimlerindeki renklerin sayısı asgariye indirilmiştir. Motif ve renklerindeki bu tutumluluk beceriksizliğe değil ve fakat az biçim ve az renkle çalışan usta bir ressam gibi, geleneği olan sa­ natsal bir yeteneğe işaret eder. Kilimin yüzeyine büyük bir orta alan hakimdir.Öyle ki, çoğu kilimde bordürün kaldmlmış olduğu

sq ı

Atfeken (horse breeder), D aria (harvester), T ahtaa (carpenter), or Yaya (bow maker). And obviously with the sam e token, these Yo-rüks who paid their taxes by fin e and shiny wool o f their sheep ca­ me to be known as Yüncüs or woolmakers. They are registered un­ der this name even in Ottoman tax and stock records. Like their sheep, the carpets and kilims woven by them were very fam ous fo r their material, quality, design and colours. They are even today wi­ dely sought by most carpet traders. Like other older carpets o f Ana­ tolian Yorüks and villages, the designs o f the Yüncü carpets and ki­ lims are widely based on motiffs which come from fad ed memories o f pre-lslamic cultures o f Central Asian Turks. The broad centers o f these carpets bear either a single or double square. This main geometric motiff is sometimes stylized by rounded com ers and and decorated by the sacred and lucky ‘bird’s head’ o f the Og-huzs. This motiff is one o f the most popular motiffs used. This single or double square which is surrounded by the bird’s heads reflect the Turcic philosophy o f "tort bulung" which interpretes the world as a square and o f fou r dimensions. The main assisting motiffs are rectangles and som etimes triangles placed on both si­

des o f the square. The rectangle symbolises

the almond inlaid Turk­ men fem ale jewellery, w hereas the triangle stands fo r muska, a re­ ligious talisman. The rest o f the central area is finished o ff with mo­ tiffs o f various geometric shapes. The main borders o f these carpets which usually are narrow, carry motiffs o f animals unrecog­ nizably degenerated designs. These motiffs are deform ed ref­ lections o f animal fights which we­ re a subject o f the Central Asia no­ madic arts. These motives were clearly visible till 12th and 13th Century Seldjuki carpets as birds o f prey such as eagles and hawks in singles. The designs o f Yüncü fla t weave or kilims on the other hand are made up o f a continiously repeated single mo­ tiff and contain a simple and plain costruction. However they disp­ lay a grandeur in its own right. The color schemes are at a mini­ mum in these flatw eaves when compared to the Yüncü carpets. Ho­ wever this characteristic o f the Yüncü kilims does not indicate a lack in skills but reflect a tradition o f artistic abilites just like a master painting with limeted tools and colors. Surfaces o f some are domi­ nated by a large central area. This creates in most kilims a sense o f no borders. The main motiff is the horns o f a ram. It is repeated all

over the kilim, piled and adjoined. It resembles a simplified tree o f life. It is possible to trace this construction all the way to Syktes who had Turkic groups such as Baralut, Mesgit end Sahas. In Sham a­ nism, the old nature religion o f the Turks, this life tree reaches up

(17)

H A L I

/ C A R P E T S

izlenimi doğar. Ana motif ‘koç boynuzu’dur. Tek­ rarlanarak, üst üste karşılıklı dizilmiştir. Basit çi- zimli bir hayat ağacmı andmr. Söz konusu düzen­ lemeyi, içlerinde Baralut, Mesgit ve Saka gibi Türk boylan da bulunan İskit’lere kadar izlemek müm- kündür.Türklerin eski doğa dini Şamanizm’de ha­ yat ağacı da gök yüzüne kadar uzanır ve en üst dal­ lan göğün yedinci katma açılır. Anadolu-Türk halı ve kilimlerinde çeşitlemeleriyle sık görülen ‘koç boynuzu’ Asya Hunlan ile Kök-Türklerin ve Oğuzlann ‘Ulu Ana-Sı- ğın Geyik’ efsanesini simgeler. Atalannın güçlü hayvanlardan in­ diklerine inanan eski Türklerde ‘Sığın Geyik’de Türk’ün güçlü ana­ sıdır; ölmez göğe çıkar. Söz konusu efsane son derece güzel bir şe­ kilde üslupla ve hayat ağacı ve geyik motifiyle 15. yüzyılda dokun­ muş bir Anadolu halısına eşsiz bir başanyla konu olmuştur. Kimi yüncü kiliminin daha da sade desenlendirildiği görülür. Kilimin orta ekseninde üst üste dizilmiş, Anadolu’nun kimi yöresinde ok- başı denilen, karşılıklı muskalar görülür. Bu düzenlemeyi kişinin muhayyele gücüne göre hayat ağacının gövdesi olarak görmek mümkündür. Belli aralıklarla gövdenin iki yanma uzanan çizgile­ re, belki de dallar üzerine yine karşılıklı koç boynuzlan yerleştiril­ miştir. Unutmamak gerekir ki ister tam ister yan göçer olsun, Türk göçebe unsurunun Orta Asya’dan beri eşsiz bir soyutlama yetene­ ği olmuştur. Doğa ile iç içe

yaşadığı için, gördüğü

herhangi bir biçimi soyu­ ta, soyutu da somuta çevi­ rebilir. Bir hayvan ya da bitki onun halı ve kilim dokumalannda tamamen geometrik, simgesel bi­ çimlere dönüşür. Anado­ lu- Türk halı ve kilim sa­ natının İran üslubundan ayıran da işte bu simgesel­ lik ile geometrik düzenle­ medir. Bazı istisnalar ha­ riç, Yüncü kilimlerinde yalnızca iki renk görülür. Bunlar al ve koyu çivit mavisidir. Al, Türk kültü­ ründe erk, güç ve devleti

temsil eder. Türkiye

Cumhuriyeti’nin bayrağı da bu nedenle aldır. Mavi, göğün ve ‘Gök-Tann’mn simgesidir. Ne kadar ko­ yulaşırsa, göğün o derece üst katlanna işaret eder. Bazı Yüncü kilimlerinde koyu çivit mavisinin yeri­ ni ördek başı yeşili almış­ tır. İçerisindeki san, za­ manla açılıp uçtuğu için geriye yeşile çalan bir ma­ vi kalır. O takdirde kilim 19. yüzyıldan önce do­

kunmuş demektir. ■ İSTANBUL

ÖzeC‘İfta r

1 5 .0 0 0 .0 0 0 .-T L

(K D V D A H İL )

G RUPLARA

ÖZEL İN D İR İM

ÜCRETSİZ

O TO PA R K

REZERVASYONLARINIZ İÇİN TEL: (0212) 516 23 13

to the skies and branches out in the seventh layer o f the skies. The motiff o f ram ’s horn often seen in

Anatolian carpets and kilims symbolises the le­ gend o f ‘Great Mother-Sığm D eer’ o f Asian Huns and Kök-Türks. In the tradition o f the old Turks who believed themselves to be descendants o f po-werfull animals, ‘Sığın Geyik’, a deer, represents the powerful mother o f Turks. She rises to skies ins­ tead o f dying physically. This legend has been beauti­ fully stylized to motiffs o f deer and life tree and has beco­ me the subject o f an unmatchable Anatolian carpet o f the 15th Century. Some o f the Yüncü kilims are o f simpler and plainer de­ signs. In the center o f the kilim, piled on the axis are adjacent mo­ tiffs o f talismans, which in some parts o f Anatolia are called akba­ şı (arrowhead), used to keep evel eyes away. This combination, may be interpreted as the trunk o f the life tree, depending on the imagination o f the observer. On the two sides o f this core are lines which can be seen as the branches o f the tree, on which rams horns are placed. Let us not forget that weather nomadic or seminomadic,

the Turkish migrants o f Central Anatolia have always had an ext­ raordinary ability fo r abstraction o f colours. As he lives right insi­

de the nature he is capable o f abstractingfrom any figure and in re­ turn turning abstract into concrete. An animal or a plant can ea ­ sily transform into ge­ ometric shapes and sym­ bols on his kilims or car­ pets. What differentiates Turkish kilims and car­ pets from Persian style a re these symbolicism and geom etric adjust­ ments. Apart from a few exceptions the Yüncü ki­ lim or carpets use red and dark cobalt blue. Red in Turkish culture stands f o r virtue,

strenght and the state.

That is why the Turkish

flag o f today is red. Blue

on the other hand symbolises the sky and the Sky-God. The darker the blue, the higher is the strata o f the sky it repre­ sents. In some o f the

Yüncü kilims this blue is replaced by a similar co­ lor: green o f a certain type o f duck. The yellow in some carpets or kilims fa d e out in certain peri­ od o f time leaving be­ hind a tinge o f greenish blue. If that is the case this indicates that the pi­ ece was woven before the 19th Century. m

H O T E L & R E S T A U R A N T

Kennedy Çaddesi Sahil Yolu No: 32 Ahırkapı ■ ISTANBUL/TURKEY Tel.: (90.212) 5 1 6 23 13 Fax: 90.212) 51 6 13 84 h ttp :// www.ciladelhotel.com e-mail: office@citadelhotel.com 2 0 KAPAL1ÇARŞ!

(18)

M Ü C E V H E R

/ J E W E L L E R Y

Kadının '

en yakın dostu...

Şarkılar elmasın

kadına en yakın dost

olduğunu anlatır. Oysa

elmasın en yakın dostu

altındır. O olmadan

elmas kendini zor

gösterir. İşte altınla

elmasın aşkının ve

buluşmalarının

öyküsü.

Yeşim Çobanken!

(19)

M Ü C E V H E R

/ J E W E L L E R Y

S

inema tarihine tannça olarak geçen Marilyn Monroe ay­nı zamanda kadife gibi bir sesi olan yetenekli bir şarkı­ cıydı. En sevilen şarkılarından biri de Erkekler Sarışınla­ rı Sever filminde söylediği Elmaslar Bir Kızın En iyi Ar­ kadaşıdır. Türkiye de elmas daha çok kesilip işlenmiş pınl pınl temiz haliyle, yani pırlanta olarak sevilip tanınıyor. Kapalıçar- şı’nm en eskilerinden Kemal Netim yaklaşık kırk yıldır pırlanta- lı takılan hem üretiyor hem de satıyor. Dünyanın en pahalı kö­ mürünün altınla buluşmasının öyküsünü onun ağzından dinle­ dik.

Kemal Nerim’in hayata geçirdiği takılann tasanmı okullu tasa- nmcılar tarafından yapılıyor. Marmara Üniversitesi Takı Tasan­ nu Bölümü ile Kadırga’daki ve Moda’daki Endüstri Meslek Lise- leıf nin takı tasanmı bölümü mezun genç tasanmcılann çizgileri Kemal Bey’in Piyer Loti deki üretim atölyesinde hayat buluyor. Kemal Bey genç tasanmcılann çizgilerinden hangilerinin tutaca­ ğını yıllann tecrübesiyle ve göz alışkanlığıyla kestiriyor ve böyle- ce üretimin ilk aşamasına geçiliyor. Atölyede her tür takı üretili­ yor, yüzükler, küpeler, kolyeler, bilezikler. Aklınıza ne gelirse. Bazı klasikleşmiş modeller var ve bunlann üretimi neredeyse gö­ zü kapalı yapılıyor.

"Pırlantayı gösteren montürdür" diyen Kemal Nerim model seçimi yaparken taşı, yani pırlantayı en çok hangi tasanmın or­ taya çıkaracağına çok dikkat ediyor. Mesela pırlantayı takanlar arasında taşın ön plana çıkmasını isteyen varsa "kafes" tarzı montörler tercih ediliyor, yok eğer pırlantanın pınltısı benim pı­ rıltımı kapatmasın diyerek taşı biraz daha gizlemek isterseniz "gömük" tabir edilen montürler kullanılıyor.

Daha entelektüel, aykm ve iddialı, uçmayı seven takı severler için de farklı modeller üretiliyor. Ama bu modellerin sınırlı

sayı-M

arilyn Monroe, a goddess taking her rightful place inthe history o f cinema, was also a talented singer with

a velvety voice. One o f her popular songs was "Di­ amonds Are a Girl’s Best Friend" from "Gentlemen Prefer Blondes". Diamonds are loved and known in Turkey in the­ ir cut and processed, sparkling clear form , that is, brilliants. Kemal Nerim, one o f the most senior residents o f the Grand Bazaar, has been both manufacturing and selling jewels with brilliants fo r al­ most forty years. We listened to the story o f the most expensive co­ al o f the world’s meeting with gold from him.

The jewels that Kemal Nerim gives life to are designed by young designers freshly out o f school. The lines o f the young designers who have graduated from the jew el Design Department o f the Marma­ ra University and jewel design departments o f the Industry Vocati­ onal Lycées at Kadirga and Moda com e to life in the production workshop o f Mr Kemal at Piyer Loti. Nerim, predicts at the first lo­ ok which o f the works o f the young designers will stick, thanks to the experience o f long years, and the first stage o f production is thus en­ tered. All kinds o f jewels are manufactured at the workshop: rings, earrings, necklaces, bracelets. Whatever you can think of. There are some classic models the production o f which are almost made blindfolded.

Kemal Nerim who says that "It’s the mount that shows the bril­

liant", pays special attention to which design shows the gem, m e­ aning the brilliant, when choosing a model. For example, if among those wearing the brilliant are those that want the gem to draw at­ tention, mounts o f the ‘cage’ type are used; if you want to conceal the gem a little, worried that the sparkle o f the brilliant will hide yo­ ur sparkle, then mounts called ‘inlaid’ are preferred.

Also, different models are made fo r more intellectual, marginal

Takılann tamamı Marmara Üniversitesi Takı Tasanmı Bölümü ile Kadırga'daki ve Moda'daki Endüstri Meslek Liselerinin takı tasanmı bölümü mezunu gençler tarafından gerçekleştiriliyor. AH th e designs are cre a te d b y yo un g g ra d u a te s o f the Je w e lle ry D esign D e pa rtm e n t o f the M arm ara U n ive rsity a n d o f th e In d u stry V o ca tio n a l Lycees a t K adırga a n d Moda.

(20)

M Ü C E V H E R

/ J E W E L L E R Y

Elmasla altının birlikteliği hassas gözler, hassas ellerle gerçekledir. İkilinin sevgisi emek ister.

The togetherness o f diam onds a n d g o ld takes p lace u n d e r the observance o f very ca re fu l eyes. The a ffe ctio n o f the tw o re q uires h a rd w ork.

da üretildiğini hemen belirtelim. Yaklaşık 40 kişinin çalıştığı imalathane de pırlanta takılar ilk önce kalıp ünitesinde ele alını­ yor. Takıların prova kalıpları gümüşten yapılıyor. Gümüşten ya­ pılan kalıplar da Kemal Beye üretime geçildiği zaman alacağı son hali hakkında kesin bir fikir veriyor. Kemal Bey takının gümüş kalıbını beğenirse onay veriyor yani, "Bu bizim hoşumuza gitti bunu satabiliriz" diyor ve son noktayı koyarak üretime geçiliyor.

Kesin üretimin ilk aşaması ise presleme denilen teknik bir iş­ lem. Daha sonra mum basım yapılıyor ardından istenilen ayarda istenilen altın renginde takının son hali veriliyor. Tam bu sırada devreye kesim atölyesi giriyor. Orada torna tesviye işlemleri ya­ pılıyor, takılar zımparalanıyor. Bir de cila atıldı mı (rodaj) pırlan­ taların içinde sonsuza kadar parlayacağı takılann üretim mace­ rası bitiyor. Bu takılann sahiplerini bulmak için vitrinde görün­ meye başlamasıyla bir başka macera başlıyor.

Her genç kızın rüyası ‘gelin setlerinin’ tasarımına ayrı bir önem veriliyor. Pırlanta takılann çatısı, yani iskeleti yukanda uzun uzun anlattığımız gibi hazırlandıktan sonra takılara can hangi ka­ litede ve fiyatta taş koymak is­

tiyorsa onu yerleştiriliyor. Ta­ bii ki hangi takıya hangi karat- ta ve biçimde taş yerleştireceği­ ni bilmek de ayn bir uzmanlık konusu ve epey ince bir işçilik gerektiriyor. Sonrası üretilen yurt içi ve yurt dışı piyasaya dağıtmaya kalıyor. Bazen atom denilen pırlanta görünümlü ucuz bir taş pırlantanın yerini alıyor ama pırlantanın kendine özgü pmltısı ve kesimi hemen kendini belli ediyor.

Pırlantayı çok seven diğer ta­ kılar neler diye merak ediyor­ sanız hemen söyleyelim; Su

bi-and presumptuous buyers. But we hasten to add that these models are produced in limited quantities. In the workshop where approxi­ mately 40 people work, the jewels are first dealt with in the mold

unit. The proof molds o f the jewels are made o f silver. Those silver molds give Mr Kemal a definite idea o f the final state o f the jewel when they go into production. That is, he approves if he likes the sil­ ver mold o f the jewel. He pronounces his decision, saying, "We like it and can sell it," and production starts.

The first stage o f conclusive production is a technical process cal­ led pressing. W ax impressions follow that and then the jewel is gi­ ven its final look with the golden color o f the desired alloy. The cut­ ting workshop enters the process at this stage. There the lathing and levelling is made, jewels are sanded. The production adventure o f the jewels in which the brilliants will shine forever ends when the finishing is made. That leads to another adventure in which the j e ­

wels appear in the shop windows to find their owners.

The preparation o f ‘bride sets’ which are the dream o f every y o ­ ung girl are dealt with special attention. After the fram ew ork, me­ aning skeleton o f the brilliant je ­ wels are made as we have descri­ bed above at length, you put in just the gem o f the quality and price o f your heart’s content. Of course, knowing gems o f which carat and shape should be placed in which jew el is another field o f expertise, also requiring quite delicate workmanship. Then all that is left is distribution to the local and the foreign markets. Sometimes a cheap stone looking like a brilliant replaces it, but the characteristic sparkle and cut o f the diamond immediately comes forth.

(21)

M Ü C E V H E R

/ J E W E L L E R Y

leziği tabir edilen takılar da bir içim su. Kelepçe bi­ lezikler , tek taş grubu, fantezi figürlerden oluşan kolye uçları, alyans gru­ bu, tasarımların hayata geçirildiği alanlardan ba­ zdan. Çok taşlı ve ‘pava’ tabir edilen yüzükler de pırlantayla hayat buluyor ama onlann üzerine ba­ zen pırlanta yerine inci de konabiliyor. Bir de yun- dışmdan ithal edilen sen­ tetik taşlar var ki, bu ko­ nuda en uzman iki şirket Alman Boucheron ve Avusturya Svarowski.

Pırlantanın pınltısım daha çok ortaya koyduğu için son za­ manlarda takılarda beyaz altın kullanma modası var. Gençlere yönelik bir kolye küpe ve yüzükten oluşan spor setler de revaç­ ta. Genç hanımlara yönelik bu günlük takılann çok ilginç bir adı var: Çıtır

Kemal Bey ürettikleri takılan kendisinin Kapalıçarşı’daki dük­ kanında Kapalıçarşı civanndaki toptancılara satıyor. Her atölye­ nin ayn bir uzmanlığı var, onlann ki de pırlantaya yakışacak ta­ kılar üretmek. Aynca Ankara ve İzmir’deki toptancılara da satış yapıyor. Hem iç piyasaya hem de ihracata yönelik çalışıyorlar. Avustralya’dan Dubai’ye İngiltere’den Amerika’ya kadar dünya­ nın pek çok ülkesinde müşterileri var.

Küçük bir çocukken Kapalıçarşı’da çırak olarak bu işe başla­ yan Kemal Bey -şu anda 51 yaşında- tam 40 yıldır bu işi yapıyor. Dolayısıyla çarşıyı en iyi bilen isimlerden biri. Ona zaman

için-If y ou ’re wondering which are the other jewels that like brilliant, w e’ll reply right off. Those jewels called flowing bracelets are real delicate things. Hand­ cuff bracelets, the single­ gem group, bracelet ends made o f figures o f fantasy, the wedding ring group are some o f the fields where de­ signs com e to life. Multi­ gem rings called ‘pava’ also gain a breath o f life with brilliants, but sometimes pearls may replace the bril­ liants on them. Then there are imported imititation gems, with two companies as masters o f the subject: The German Boucheron and the Austrian Svarowski.

Recently, using white gold in jewels hose become standard prac­

tice as it stresses more the sparkle o f the brilliant. Sporty sets tar­

geting young people and comprising a bracelet, earrings and a ring are also in high demand. These jewels fo r daily w ear with a calling fo r young ladies have a very interesting name: Çıtır meaningfresh.. Mr Kemal sells these jewels they manufacture in his shop in the Grand B azaar and to wholesalers around the Bazaar. Each works­ hop has a different expertise, and theirs is to m ake jewels fitting brilliants. He also sells to wholesalers in A nkara and Izmir. They work both fo r the local market and fo r exports, and have customers all over the world from Australia to Dubai, from Britain to the Sta­ tes.

Mr Kemal which started as an apprentice in the Grand Bazaar when he was a little boy, is now 51, and h e’s been doing this jo b fo r

Referanslar

Benzer Belgeler

İnsanlık bu yıl Dünya Çevre Günü'nü &#34;küresel ısınma&#34; paniğiyle yaşarken, Türkiye'nin çevre gündemini de &#34;seçim&#34;..

Ortadoğu'da su sorununu, 1980 ve 1992 yılları arasında devam eden proje kapsamında çölleri yeşillendirmek için yeraltı sularının kullanımının zirveye

Onlara ceplerinden çıkan bu paranın hesabını sormak gibi bir davranışta bulundukları için teşekkür etmek gerekir.. Bu paraların ne olduğunu aynı gazeteye

Yatın marina dışındaki kaynaklardan yakıt hizmeti alması isteniyorsa, bu hizmeti vermek üzere yakıt servisi yapacak kişi ve araçların marina sahasına girmesi,

D iplom asi uzun sü re SŞ G alatasaraylInın tekelinde

infantum ile doğal yolla enfekte olan köpeklerin dermislerinde Th1/Th2 sitokin profilleri incelenmiş, CanL klinik belirtileri olan köpeklerde IL-4, IL-133 ve dermisteki TNF-α

Amerikan  Ulusal  Tıp  Kütüphanesindeki  veri  tabanlarında,  örneğin  MEDLINE'da,  tarama  yapmak  uzmanlık  isteyen  bir  iştir.  Ancak  MEDLINE'ın 

Ornegin; yiin @in, boyall (koyu renk-aqik renk) ya da ekru, keqelegmig ya da normal lif gibi Bzelliklerini, ayrlca qaligma esnasin- da makina aksamlna temas yiiziinden ve