• Sonuç bulunamadı

Yaman bir kadınımız

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yaman bir kadınımız"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

14 O C A K 1979

iAcW-''

HALDUN

TANER

DEVEKUŞU

’na

jnektupCat

YAMAN BİR KADINIMIZ

G

EÇTİĞİMİZ hafta Halide Edib Adıvar’ın ölümünün on beşin­ ci yılı anıldı. Halide Edib Adıvar toplum hayatımızda gerçekten (adı olan) bir kadındır. Onun pek çok cepheleri vardır ya, bunlardan özellikle ikisi ister istemez öne çıkmıştır: Siyasî kişiliği, edebî kişiliği.

d A A j | ’de İstanbul’da I t j f f u doğan, 1901’de Üs-

küdar Amerikan Kız Kolleji’nden mezun olan, Rıza Tevfik’ten felsefe, Salih Zeki’den matematik dersi alan, kız liselerinde öğretmenlik eden, 1917’de o zamanki Darülfünun’da Batı Edebiyatı dersi okutan bu cerbezeli hanım arada Salih Zeki ile evlenmiş, ondan sonra da yine ilk kocası kadar ünlü başka bir aydınla Dr. Adnan’la yaşamını bir­ leştirmiştir.

Çevresi, yetişme koşulları, dilbilgisi, zekâsı, güçlü potansı, yüksek voltajı ile o zaman zaten esamisi okunmayan hemcinslerinden değil, adam kıtlığı içindeki erkekler arasında bile her alanda öne çıkışı yadırganmamalı.

Sultanahmet Mitingi’nde ayakları­ nın ucuna basa basa kısa boyunu yükseltmeye çalışarak ve tiz kadın sesi ile avaz avaz bağırarak verdiği nutku hiç değilse televizyondan ya da fotoğraflardan izlemişsinizdir. Türk milletinin uğradığı uğursuz hezimetin yankısının bir kadın ağzından işitil­ mesi muhakkak ki erkeklerin konuş­ masından daha etkili olmuştur. Hali­ de Hanımın siyasal hayatı iyi baş­ lamış, ama bir süre sonra yeteri derecede gerçekçi olamayışı yüzün­ den bugün bize tarihî gaf olarak görülen atılımlarla bu çizgi hayli gölgelenmiştir. Örneğin Amerikan mandasından yana oluşu, buna içten inanarak Sivas Kongresi’ni ve Ata­ türk’ü de aynı yolda etkilemek için oraya Amerikan gazetecisi kisvesi altında Mr Browne diye birini gön­ derişi... Ama yine de ona fazla yüklenmemek gerekir. O dönemde “Ya kurtuluş ya ölüm” diyebilenlerin sayısı ya iki ya üçten fazla değildir. Saffet Arıkan’a, İsmet İnönü’ye, Ah­ med İzzet Paşa’ya bile Amerikan mandasının 1919 ağustosunda munis geldiği hatırlanmalıdır. Manda için Wilson’s 5 aralık 1918’de başvuran dilekçenin altında Halide Edib Adı-' var’dan başka sade mandacı olarak yaftalanan Ahmed Emin Yalman ve Ali Kemal değil, cumhuriyet döne­ minde büyük nimetlere konacak, me­ bus,meclis komisyonu başkanı, ba­ kan, sefir olacak o zamanın dört üçlü başyazarı daha vardır. Demek ki Amerikan mandasını yurdun büsbü­ tün parçalanması olasılığına karşı en ehven-i şer seçenek saymak, kayıtsız şartsız özgürlükçü bir Ahmed Seia- hattin hariç, tüm İstanbul aydınlarının genel eğilimi gibidir.

Halide Edib’i bu yüzden fazla eleş­ tirmek doğru olmaz. Tarihin akışı (Ya kurtuluş ya ölüm) diyen o birkaç kişiye hak verdirmişse daha karamsar çözümler içinden birini kurtuluş simidi sananları ve buna sarılanları da kötü niyete yormamalı, bu hareketi o günün büyük şaşkınlığına vermelidir. Ama ne hikmetse öbür imzacılar, öbür manda yanlıları bu zühullerini unutturmayı becermişler, kabak dö­ nüp dolaşıp Ahmed Emin’le Halide Edib’in başında patlamıştır. O çaba­ lan hiç unutulmamış, unutturulma­ mış, sık sık kafalarına kakılmıştır. Elbette bunda daha sonraki geliş­ melerin ve Atatürk’e ters düşme­ lerin payı büyük olmuştur. Çünkü Halide Edib, Kurtuluş Savaşı baş­ ladıktan sonra silaha sarılan milleti ile bir olmak için önce Ankara’ya sonra onbaşı, çavuş gibi simgesel rütbelerle cepheye koşmuştur. Ata­ türk’ün yanı başında elinden gelen yardımı yapmaktan geri kalmamıştır. Kurtuluştan ve Cumhuriyet’in ilânın­ dan sonra Halide Edib’e de Dr. Adnan Adıvar’a da yeni kurulacak Türkiye’de çok ihtiyaç varken Atatürk’le darılışıp yurt dışına gitmeleri ve o coşkulu yeni kurtuluş yıllarını dışardan tenkidçi gözlerle bir yabancı gibi izlemeleri de

kamuoyunda onlara puan kazandır- mamıştır.

H

ALİDE Hanım Atatürk ölüp de İsmet Paşa cumhurbaşkanı olduğu zaman, eşi ile birlikte yurda döndü. Zeynep Hanım Konağı’- nda braktığı hocalık görevine artık Fındıklı’ya taşınmış olan Edebiyat Fakültesi’nde yeniden başladı. Ben kendisini ilk defa o zaman gördüm ve tanıdım. Dik bakan gözler, görünüşün düzeydeki tabakasını delip arkasına varmak ister gibi bakan genç ve diri gözler. İlk karşılaşmamdaki izlenimim bu olmuştu. Otoriter bir kişiliği vardı. Dediğim dedikçi idi. Başında baş örtüsü vardı. Bu da herhalde onun bir snobizmi olmalı idi. Kaç-göç devrinde omuzlarına düşen gür ve dişi saçlan ile gezen, ressamlara poz veren bu ilk emansipe kadınımıza Cumhuriyet devrinde başörtüsü, ancak bir süs t olarak, bir kapris olarak kullanılınca uyardı. Onu başında başörtüsü, gö­ zünde bakışlannın yoğunluğunu hiç azaltamayan gözlükleri ve yanında incecik yeğeni ile Fakülte’nin ahşap merdivenlerinden inerken görür gibi oluyorum. O yürürken öbür hocalar yol açarlardı. Bir ara İzmir Mebusu seçilip Meclis’e girdi. Sonra yine Fakülte’ye döndü.

Y

UNUS Nadi Roman Armağanı­ nın bir jüri toplantısını hatırlı­ yorum. Yakup Kadri, Vâlâ Nurettin, Yaşar Nabi, Sabahattin Eyüboğlu, Orhan Kemal, Behçet Necatigil, Azra Erhat’la birlikte gelen romanlar hakkındaki değerlendirme­ lere geçmiştik ki, jüri başkanı olan Halide Edib söz aldı. “Vaktim yok, virmi dakika sonra gideceğim” dedi. “ Birinciliği falan esere verin.” Haddim olmayarak müOTTıaTe eTTÎfft. "Ya fîfan eser hakkındaki fikriniz nedir?” diye sordum, ‘‘Onların hiçbirini okuyama- dım” dedi. “Ama birinci falan eserdir, siz artık aranızda İkinciyi seçersiniz.” Jüri başkanının birinciyi jüri heyetinin de İkinciyi seçtiği bir toplantıda hiç bulunmamıştım,Yunus Nadi Armağan Tüzüğü’nde de böyle bir şey yoktu. Ama mademki bir jüride Halide Edib Adıvar vardı, orada artık usul, tüzük söz konusu olamazdı.

H

ALİDE Edib, Fakülte’yi bırak­ tıktan sonra gününün çoğunu yatakta geçirmeye başladı. Laleli’de dar bir sokakta bir evi vardı. Üst kattaki odasında çoğu zaman yatıyor arada dört-beş ayrı masada dört-beş ayrı esere üçer dörder sayfa ekleyip yine arı gibi çalışıyordu. Yatakta konuşurken bile halinde bir Kraliçe Victoria edâsı vardı. Edebiyat alanındaki yeni hareketlerden bilgi alır, uyanık bir ilginin şaşırtıcı soruları ile sizi kendiniz hakkında düşünmeyi aktedemediğiniz alanlara sürükler, sonra birden başka bir konuya geçip örneğin Huxley’in son makalesi ya da en vefalı dostu Vedat Günyol’un son eleştirisi hakkında konuşurdu.

A

DIVAR’ın lince, bu günlük bir fıkranın romancılığına ge­ boyutları içinde ayaküstü konuşulacak bir konu değildir. (Ateş­ ten Gömlek) Kurtuluş Savaşımızın ilk ve içten bir destanı olmak onurunu hep koruyacaktır. (Türkün Ateşle İmtihanı) da o yılların en gözlemci yazarının baha biçilmez tanıklığını gelecek kuşaklara iletecektir. Aşk ve kadın psikolojisi üzerine, yazdığı ilk romanlan ve hikâyeleri şimdiden unutuldu. Ama (Sinekti Bakkal) hem teknik, hem kurgu bakımından öbür eserlerinden ayrılır. Tek tek. kahra­ manlardan çok bir dönemi, bir kuşağı gelenekleri ve çevresel koşulları için­ de yansıtmak amacıyla yazılan bu roman, roman geçmişimizin tıpkı (Mai ve Siyah) gibi, (Yaban) gibi, (Fahim Bey ve Biz) gibi, (Sürgün) gibi, (Dev­ let Ana) gibi unutulmaz evrelerinden biri olarak kalacaktır kanısındayım. Bu, çok yanlı, atılgan, cerbezeli yaman kadınımız her zaman değil ama, bazen geleceği iyi görmüş. Soyadı bunu belgelemiyor mu? On beşinci ölüm yılında adı yine var.

Referanslar

Benzer Belgeler

İ lkeniz Türkiye’yle Almanya arasında, gerek ta­ rihten gelen, gerekse, özellikle bugünümüzü paylaş­ maktan kaynaklanan kopmaz dostluk bağlan mev­

Renk- li böcekler, özel savunma yapıları ve içerdikle- ri kimyasal maddeler nedeniyle lezzetsiz olma- ları sayesinde kendilerini korur.. Bu mekanizma kınkanatlı böcekler

Sokratik sorgulamanın eğitimde kullanılmasındaki amaç öğrencilerin düşüncelerini irdelemek, verilen bir konu veya problemle ilgili sahip oldukları bilginin

5.Alt Problem: Özel eğitim okullarında çalıĢan, alan değiĢikliği yoluyla özel eğitim öğretmenliğine geçen sınıf öğretmenlerinin tükenmiĢlik düzeyi ve yaĢam

Emevî Devleti, Hulefâ-i Râşidîn döneminden sonra İslâm’ın bayraktarlığını yapan devlet olması dolayısıyla İslâm tarihi açısından oldukça önemli bir

«Hayatımızda bütün faaliyetimiz, memleket işle­ rinde keyfî, müstebitçe hareket edenlere karşı mü­ cadele ile geçmiştir» diyen Atatürk, en kutsal

Vaktile, benim de kalem yar­ dımımla milliyetçi “Turan,, gazete­ sini çıkarmış olan Zekeriya Beyin Türk ordusunu, Türk milliyetper­ verlerini ve Türk

Antik Sanat Galerisi ve derginin sahibi Tevfik İhtiyar, “Türkiye’de sahte resimler piya­ sada dolaşırdı a- rna şimdi parça­ lanan resimlerin de olduğunu