• Sonuç bulunamadı

Evliyalar Şehri Sakarya

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Evliyalar Şehri Sakarya"

Copied!
95
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Evliyalar Şehri Sakarya

Abdulhalim Durma

(2)

Yazar Hakkında

1951 Manisa doğumlu. 1976’da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümünden mezun oldu. Öğretmen olarak Erzurum, Karabük, Afyon- Sandıklı, Manisa-Gördes ve Amasya- Suluova’da görev yaptı. 2005’te emekliye ayrılan Abdulhalim Durma ‘Evliyalar Şehri’ adıyla bir kitap dizisi hazırlamaya başladı.

Yazarın ayrıca, ‘Din Psikolojisi’,

‘Kişilik’, ‘İslam Aleminde Aklın Zevali’

ve ‘İslami Politik Kültür, Demokrasi ve İnsan Hakları’ isimleriyle ebook formatında dört tercümesi, din ve devlet kurumlarının ilişkisini analiz eden makaleleri ile Kadı Kızı isimli bir roman çalışması vardır.

(3)

İçindekiler Adapazarı Evliyaları … 1

Akyazı Evliyaları … 19 Arifiye Evliyaları …24 Erenler Evliyaları …27 Ferizli Evliyaları …30 Geyve Evliyaları … 32 Hendek Evliyaları … 40 Karapürçek Evliyaları … 49

Karasu Evliyaları … 51 Kaynarca Evliyaları … 56

Kocaali Evliyaları … 59 Pamukova Evliyaları … 61

Sapanca Evliyaları … 65 Serdivan Evliyaları … 71 Söğütlü Evliyaları … 74 Taraklı Evliyaları … 76 Yer ve İsim İndeksi … 87

Kaynakça … 89

(4)
(5)

Adapazarı Evliyaları

1742 yılında Sapanca'ya bağlı bir bucak olan Adapazarı, 1852 yılında ilçe haline getirilir. 1832 yılında yöreyi gezen Texier yerleşim yerinin küçük bir köy olduğundan ve küçük bir ada üzerinde kurulduğu için böyle adlandırıldığından söz eder. Murat Hüdavendigar, Fatih Sultan Mehmet, II. Bayezid ve Kanuni Sultan Süleyman’a ait sultan vakıfları; Şeyh Müslihüddin, Süleyman Paşa, Yunus Paşa, Rüstem Paşa, Köprülü Mehmet Paşa, Hasan Fehmi Paşa’ya ait paşa vakıfları ile Rahime Sultan (I. Abdülmecit’in eşi) ve Kara Osman Ağa’ya ait vakıfların varlığı sebebiyle Sakarya ve ilçelerinin oldukça zengin bir imar faaliyetine sahne olduğu anlaşılmaktadır1. Ne var ki, yörenin 1. derecede deprem kuşağında bulunması ve sık sık depremler geçirmesi, özellikle sivil mimari yapıların yok olmasına neden olmuştur. Osmanlı döneminde de birçok deprem geçiren bölgede en etkili olanlardan birisi 1749 yılında meydana gelmiş, bu depremde Sapanca’daki Rüstem Paşa Vakfına ait cami, imaret, han ve hamam büyük ölçüde harap olmuştur. 19 Nisan 1878 yılında meydana gelen depremde Adapazarı ve İzmit’te binalar büyük hasar

1 Yusuf Çetin. Sakarya ve İlçelerinde Türk Dönemi Sivil Mimari Eserler. Doktora Tezi. Atatürk Üniversitesi. Erzurum.

2006

1

(6)

görmüştür. Yine Adapazarı ve Geyve’de 10 Temmuz 1894’te meydana gelen depremde birçok insan ölmüş, fazlaca mesken yıkılmıştır. Yüzyılımızda da dört büyük deprem felâketi yaşanmış ve büyük kayıplar meydana gelmiştir. 1923’te, 20 Haziran 1943’te, 26 Mayıs 1957’de ve 22 Temmuz 1967’de meydana gelen depremlerin yıkıcı tesirleri çok büyük olmuştur. 1943 depreminde, yıkılan ya da onarılamayacak kadar zarar görmüş yapı sayısı 5975, onarılabilecek yapı sayısı 4361’dir. 304 yurttaş yaşamını yitirmiştir2.

18. yüzyılın son ve 19. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamış ve görev yapmış önemli bir yerel yönetici, Adapazarı Ayânı Kara Osman Ağa’ydı. Yeniçeri Ocağı’ndan yetişmiş Türk kökenli bir askerdi. Osman Ağa, zamanla askerlik mesleğinde ilerleyerek Yeniçeri Ocağı’nın seçkin kumandanlarından zağarcıbaşılığa kadar yükseldi. Devlet ricali ve sultan katında tanınan ve bilinen bir isim oldu. Zamanla Adapazarı ve çevresinde tasarruf ettiği geniş arazi ve çiftliklerinin geliri ile önemli bir vakıf kurdu. Adapazarı’nda cami, okul ve vakıf dükkânları yaptırdı. Tarımı teşvik ederek bölgenin kalkınmasına katkıda bulundu. Üç erkek kardeşi ve bir yeğeni de Adapazarı’nın varlıklı kişileri arasına girdiler. Arşiv belgelerinde onun bir şaki, hain, fesatçı, ihtilalci olduğu, reayaya zulüm eylediği, bu nedenle onun ‘haşarat

2 https://deprem.afad.gov.tr/

2

(7)

makûlesi’nden sayıldığı belirtilmiş ve Kocaeli mutasarrıfları için çözüm getirilmesi gereken bir problem haline gelmiştir. Kara Osman’ın Adapazarı civarındaki Sinanlı Dağı’na kaçıp saklandığı öğrenildi. Sıkı bir takip sonucu yakalanarak idam edildi (Mayıs 1816). Kara Osman Ağa’nın mezarı, Adapazarı Yorgalar Mezarlığı’ndadır3. Kara Osman’ın 1816 tarihli ‘Muhalefat Defteri’ne göre mal ve mülklerinin toplamı 69.974,5 guruştu. Adapazarı’nda bulunan Kara Osman Vakfı cami, okul ve dükkânlar hariç tüm mal varlığına el konuldu.

Günümüzde Kara Osman’ın adıyla anılan bir okul, bir cami ve bir mahalle vardır.

Adapazarı Ovası'nda Sakarya yatağının tarih boyunca önemli yer değişmelerine uğradığı tahmin edilmektedir4. Şehrin 6 km. güneyinde, Justinian'ın 561'de inşa ettirmiş olduğu ve günümüzde Beşköprü ismiyle anılan büyük taş köprü, nehrin 5 km. batısında kalmıştır.

XIX. yüzyılın sonlarına kadar Aşağı Sakarya mecrası, vadi yakınlarından başlayan ve "ağaç denizi"

denilen sık ormanlardan kesilmiş tomrukların yüzdürülerek Karadeniz’e indirilmesinde kullanılıyordu.

3 Atilla Çetin. Osmanlı Döneminde Kocaeli Sancağı Ve Civarının Ünlü Şahsiyetleri

4 Metin Tuncel. Adapazarı. TDV İslam Ansiklopedisi. Cilt 1

3

(8)

Çeşitli sebeplerle Sakarya'yı Sapanca Gölü üzerinden İzmit Körfezine birleştirmek istek ve teşebbüsleri de, bilhassa tersaneye gerekli kerestenin kolay tedarik edilmesi gibi sebeplere dayanıyordu.

Sakarya bölgesinin yazılı tarih dönemleri M.Ö.

XII. yüzyılda başlar. Herodotos (M. Ö. 484 – M. Ö. 425) ve Strabon (M. Ö. 63-M. Ö. 23)’a göre, o zamanlar Brigler adını taşıyan Frigler Anadolu’ya Makedonia ve Troyka’dan boğazlar yoluyla gelmişlerdi. Friglerin göçünü Bitinya’nın istilası izledi. Ancak kurdukları devlet uzun ömürlü olmadı; Kafkaslardan Anadolu’ya gelen Kimmerler, Frig Devletini çökertti. Bundan sonra Frigler kuzeyde, Karadeniz kıyılarında küçük prenslikler halinde Lidya Devletine bağlı olarak Pers kralı Kyros (Kuraş)’ın bütün Anadolu’yu ele geçirmesine kadar yaşamaya devam ettiler. Makedonya kralı İskender M.Ö. 334 yılında Biga çayı kenarında Pers ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı ve Frigya Eyâletini ele geçirerek kendisine bağladı. Bitinya prenslerinden Botiras’ın oğlu Bas (M.Ö. 377–327) İskender’in satrap olarak (sömürge yöneticisi) atadığı Kalas’ı yenerek Bitinya topraklarına hâkim oldu. Daha sonra gelen krallardan Nikomedes (M.Ö. 300-255) kendi adını verdiği (Nikomedia-İzmit) bir şehir kurarak merkezi buraya taşıdı. M.Ö. 74 yılında ölen kral IV. Nikomedes vasiyetinde Bitinya’yı Roma’ya bıraktı. Roma’da M.Ö. 27 yılında İmparatorluk dönemine geçildi. Anadolu’da bu sırada Asya Eyâleti, Bitinya-Pontus Eyâleti ve Kilikya Eyâleti olmak üzere üç eyâlet bulunmaktaydı. M.S 395

4

(9)

yılında Roma İmparatorluğu ikiye ayrılınca Sakarya Bölgesi de Doğu Roma sınırları içerisinde kaldı. Bizans İmparatoru Justinianos (527–565) döneminde Sakarya bölgesinde önemli bayındırlık çabaları görüldü. Bizans Bitinya’sındaki en önemli ve ünlü anıt 560 yılında Sakarya Irmağı (Sangarios) üzerine yapılan Jüstinianos köprüsüdür. Türkler XI. yüzyılda Anadolu’ya akınları yoğunlaştırdılar. Türkleri Anadolu’dan kesin olarak çıkartmak düşüncesiyle Bizans İmparatoru Romanos Diogenes (1030-1072)’in hazırladığı büyük ordu 1071 yılında Malazgirt’te Alparslan komutasındaki Selçuklu ordusuna yenilince Anadolu yolu Türklere açılmış oldu.

Alparslan’ın Anadolu’nun fethi için görevlendirdiği Artuk Bey komutasındaki Türkler Sakarya Irmağına kadar olan bölgede hâkimiyet kurmuşsa da Alparslan’ın ölümüyle doğan kargaşada Bizans devleti buralara tekrar hâkim olmuştur. Süleyman Şah’ın kurmuş olduğu Anadolu Selçuklu Devleti’nin güçleri 1075’te İstanbul’un hemen yanında büyük ve tarihi bir Bizans kenti olup sağlam surlara sahip bulunan İznik’i fethetti. Ancak Bizans’ın yardım istemesi üzerine 1096’da Anadolu’ya düzenlenen I. Haçlı Seferinde Haçlılar İzmit, İznik ve Adapazarı yörelerini ele geçirip Bizans’a geri vermişlerdir. Oğuzların sağ kolu olan Gün Han kolunun Kayı Boyuna mensup bir takım aşiretlerin Anadolu’nun bazı bölgelerine yerleştirildikleri bilinmektedir. Kayılar 13. yüzyılın ilk yarısında I. Alaattin Keykubat zamanında (1220–1236) Ankara’nın kuzeybatısındaki Karacadağ civarına kondurulmuşlardı. Daha sonra aşiret beyi Ertuğrul Bey’in

5

(10)

zapt etmiş olduğu Söğüt, Domaniç ve Ermeni Derbendi civarına geldiler ve buraları kendilerine yaylak ve kışlak olarak verildi. Ertuğrul Bey’den sonra beyliğin başına geçen Osman Bey Selçuklu sultanına bağlı bir uç beyi olarak sınır boylarındaki Bizans’a ait toprakları kendi hâkimiyetine almaya başladı.

1299’da Bilecik ve Yarhisar fethedildi. Osman Bey’in bölgedeki ilerleyişini durdurmak için yapılan ittifakla Gemlik civarında Koyunhisar Savaşı (1302) gerçekleşti. Kazânılan bu zafer sonucunda Bursa’nın batısındaki Kite Hisarı fethedildi. 1313’te Lefke (Osmaneli), Mekece, Geyve, Akhisar (Pamukova) ve Gölpazarı yöresindeki kaleler ele geçirildi. 1321’de Osman Bey’in oğlu Orhan Bey Mudanya’yı aldıktan sonra Karadeniz’e doğru uzanan bölgenin de ele geçirilmesi için görev verdiği Konuralp, Akyazı ile Hendek’i ele geçirdi.

1323’te Akyazı ile Sapanca Gölü’nün batısında bulunan Ayan Köyü zapt edildi. Yine komutanlardan Akçakoca, 1324’te Sapanca Gölü ile bu günkü Adapazarı yöresini Osmanlı Beyliğine kazandırdı.

Bir pazar yeri olarak kurulan Adapazarı’nda Türkler, Rumlar ve Ermeniler bir arada ticaret yapıyorlardı. Başlangıçta dışarıdan gelen bu halklar zamanla pazar yerinde yerleşerek köyün iskân sahasını genişlettiler; Rumlar ve Ermeniler pazarın kuzey kesiminde, Türkler de merkezde ve güneyde mescitler binâ ederek yeni mahalleler kurdular. Önceleri bir köy,

6

(11)

sonra nahiye, kazâ ve bir şehir, nihayet günümüzde bir vilâyet merkezi olan Adapazarı’nın 1536 yılında bir köy konumunda iken “Ada Kadılığına” yazılan 29 Ağustos 1559 tarihli bir hükümden itibaren, kazâ hüviyetine sahip olduğu söylenebilir. 1646’da nahiye olan Adapazarı Akyazı Nahiyesine bağlanarak tekrar köy olmuş ve bu dönemde Tığcılar Karyesi adını almıştır. 1692’de kazâ, 1701’de Sapanca’ya bağlı bir köy, 1742’de nahiye ve 1837 yılında İzmit sancağına bağlı bir kazâ haline gelmişse de daha önce bağlı olduğu Sapanca Kazâsı merkezi Adapazarı’na nakledilerek resmi belgelerde “Adabazarı ma’a Sapanca Kazâsı” adı ile anılmıştır. 1844-45 yılında hazırlanan Temettuât defterlerine göre bu tarihte Adapazarı Bolu Eyâleti’ne bağlı İzmit Sancağı’nın bir kazâsıdır. Adapazarı’nda, bir Osmanlı kasabasında bulunan ve çeşitli kamu görevleri ifa eden yöneticiler bulunmuştur.

1865’te belediye teşkilatının kurulduğu Adapazarı bu dönemde muhacirlerin iskan edildiği önemli bir merkez olmuştur5. 1895-1918 yılları arasında Adapazarı ve çevresine üç önemli göç dalgası olmuştur. Birincisi, 1877- 1878 Osmanlı-Rus Harbinden sonra özellikle Kafkasya’dan gelenler, bunlar köylere yerleştirilmişlerdir.

İkincisi 1912 Balkan Savası sonunda Yunanistan, Bulgaristan, Sırbistan ve Makedonya’dan gelenler, bunlar

5 Çetin, “Sivil Mimari”

7

(12)

da köylere yerleştirilmişlerdir. Üçüncüsü, 1914-1918, I.

Dünya Savası yıllarında Rus işgâli ve baskısı neticesinde Doğu Karadeniz kıyılarından gelenlerdir ve ormanlık ve dağlık yerlerde yerleştirilmişlerdir. Bu dönemde Adapazarı ve çevresi için en önemli problem âsâyiş sorunu olmuş, bu durum devleti bir hayli uğraştırmıştır.

Adapazarı'nın da dâhil olduğu İzmit Sancağı'nda yaşayan gayrimüslimler, eğitim konusuna büyük önem vermişler, ruhsatlı veya ruhsatsız birçok okula sahip olmuşlardır. 1898 yılında Adapazarı kazası dâhilinde faaliyet gösteren rüşdîye ve idâdîlerde toplam 2.071 gayrimüslim öğrencinin eğitim aldığı anlaşılmaktadır6. Bu öğrencilerin büyük çoğunluğunu ise Ermeniler oluşturmuştur. 2.071 öğrencinin 1.938'i Ermeni, 133'ü Rum'dur. 1903’teki rakamlara göre, kazadaki ibtidâî, rüşdîye ve idâdîlerde eğitim alan gayrimüslim öğrencilerin

%79,2'si Ermenilerden oluşmuştur. Rumların oranı ise ancak %20,8 civarındadır.

1852’de Adapazarı, Tanzimattan sonra kurulan ve doğrudan Dâhiliye Nezâretine bağlı olup hiçbir eyâlete bağlanmayan İznikmid Mutasarrıflığı’na dâhil edildi.

1868 yılında “Adapazarı Belediyesi” adıyla belediye

6 Cengiz Keskin. Maarif Salnameleri Işığında Adapazarı ve Çevresindeki Gayrimüslimlerin Eğitim Faaliyetleri ve Yabancı Okullar (1898-1903)

8

(13)

teşkilatı kurulan ilçe, 17 Haziran 1954 tarihinde TBMM’de kabul edilen kanunla, Kocaeli Vilayetinden ayrılarak merkez ilçesi Adapazarı olan Sakarya Vilayeti kurulmuştur. 6 Mart 2000’de “Büyükşehir Belediyesi”

kurulmuş, Adapazarı Belediyesi de Büyükşehir Belediyesi’nin “Merkez” isimli alt kademe belediyesine dönüştürülmüştür. 2008’de belediyenin “Merkez” olan ismi, Adapazarı Belediyesi olarak değiştirilmiştir.

Adapazarı’nın Kurtuluş Savaşında da önemli bir yeri vardır. Adapazarı milli komutanlığını üzerine alan Kuşçubaşı Eşref Bey milli teşkilatın kurulmasında rol almıştı7. Ne var ki, Kuşçubaşı Eşref Bey'in Kuva-yı Milliye'nin masraflarının zenginlerden toplanacak paralarla karşılanacağı yolundaki beyan ve uygulamaları bazılarının tepkilerini çektiği gibi, bir müddet sonra burayı terk etmesine de neden oldu. Kuşçubaşı Eşref’e yönelik bu hareket bir müddet sonra Kuva-yı Milliye'ye karşı bir tavır haline dönüşerek, Düze ve Bolu bölgesindeki bir takım ayaklanmalara da zemin hazırladı. Çevredeki Türk gençleri çeşitli gruplar oluşturarak, Ermeni ve Rum çeteleriyle mücadele ediyorlardı. 10 Mayıs 1920’de Ahmet Anzavur Adapazarı ve Geyve bölgesinde ayaklanmış, ancak bütün savaşları başarısızlıkla

7 Zekeriya Türkmen. İşgal Yıllarında Adapazarı Kazasında Yunan Mezalimi

9

(14)

sonuçlanarak 22 Mayıs 1920’de İstanbul’a gitmiştir8. Öte yandan 11. Yunan Tümeni İzmit’i işgal altında bulundururken, 24 Mart’ta Kırkpınar’ı, Sapanca’yı, bir gün sonra da Adapazarı’nı işgal etmişti. Üç ay süren Yunan işgalini milli gruplar dağıtmışlardır. İşgalin sinyallerini alan Adapazarı halkı önceden şehri boşaltmıştır. Kimsesiz kadın ve çocuklar da İran Konsolosluğu’na sığınmışlardı. 28 Mart sabahı Yunan birlikleri Sakarya’yı geçerek nehrin 500 metre doğusuna ilerlemişlerse de, Türk kuvvetleri yoğun çarpışma ile tekrar Yunan Kuvvetlerini nehrin batısına püskürtmüştü.

Kasım Bey Mayıs 1921 başlarında kolordusunu Düzce’den Geyve’ye naklediyordu. Bir alay Sakarya Nehri boyunca yayılırken, bir alay da Arifiye-İzmit güzergâhına yerleşmişti. Diğer bir alay da İzmit

8 Ahmet Anzavur (d. ? - ö. 15 Nisan 1921), Kuvâ-yi Milliye hareketine karşı ayaklanma başlatmış eski bir Osmanlı subayı ve Kuvâ-yi İnzibâtiye kumandanıdır. Çerkes olup, İstanbul Hükûmeti tarafından sivil paşalık verilerek Anadolu'ya gönderilmiştir. İngiliz gizli servisinin adamı olan Papaz Fru tarafından maddi olarak desteklenen Ahmet Anzavur, çok sayıda kişiyi etrafında toplamıştır. Birinci Anzavur Ayaklanması, 1 Ekim 1919'da Manyas, Susurluk, Gönen ve Ulubat dolaylarında başlamış olup, Milli Kuvvetler'in mücadelesi sonucu 25 Kasım 1919'da bastırılmıştır. Ahmet Anzavur'un 16 Şubat 1920'de, Biga merkezli çıkarmış olduğu ikinci isyanını ise, 16 Nisan 1920'de Çerkez Ethem bastırmıştır. Anzavur, 15 Nisan 1921 tarihinde Karabiga'nın Adliye köyü civarında, Yeniçiftlik köyünden Mehmet Efe tarafından öldürüldü. Mezarı Biga'nın Cihadiye köyündedir.

10

(15)

dolaylarında yedekteydi. Düşmanın 19. Tümeni ise yeni bir düzenleme çerçevesinde 16 Haziran 1921’den itibaren İzmit’te toplanmaya başlamıştı ki, esas itibarıyla düşman Bursa’ya çekiliyordu. Ancak düşmanın Adapazarı’ndan çekilirken şehri yakmaması için tedbirler alınmış ve Sakarya Bölge Komutanlığı’nın üç baskın kolu, 21 Haziran 1921 sabahı erken saatlerde küçük bir çatışma sonucu şehre girmişti. Osman Kaptan, Kazım Kaptan kuvvetleri ile Molla Halit kuvvetleri şehirde asayişi sağlamış, Hükümet Konağı’na Türk bayrağını çekmiş ve kurtuluştan sonraki ilk sabah ezanını da Halit Molla bizzat okumuştu9. Her yıl 21 Haziran tarihi Adapazarı’nın kurtuluş günü olarak kutlanmaktadır.

Adapazarı mezarlıklarında 18. ve 19. yüzyıla ait karakteristik izleri ve özellikleri taşıyan mezarlar

9 Halit Molla, Sakarya ili, Kaynarca ilçesi, Sıraköy doğumlu, Türk Kurtuluş Savaşı'na katılmış Kuvâ-yi Milliyeci milis komutanıdır. Halit Molla I. Dünya Savaşında Irak Cephesinde savaşmış, esir düşmüş, Mütareke sonrası Musul'da iken teskere alıp, köyüne dönmüştür. İki ay sonra Kandıra İngilizlerin işgaline uğramış, çevredeki Rum ve Ermeniler çeteleşmeye başlamıştır. Halit Molla çevresindeki gençlerden 500-600 kişilik bir kuvvet oluşturmuştur. Kaynarca çevresinde Yunan kuvvetleriyle ve Rum ve Ermeni çetelerle mücadele etmiş, başarılı olmuştur. Halit Molla, Kurtuluş Savaşından sonra köyüne dönmüş, çiftçilik yapıp talebe okutmuştur. Ziyaretine gelen Sakarya valisine, sade bir mezarı olmasını, resmi cenaze töreni istemediğini, söylemiştir. 74 yaşında iken 1961 yılında Sıraköy'de vefat emiş, köy mezarlığına defnedilmiştir.

11

(16)

bulunmaktır. Mezar taşları üzerinde yer alan yazılarda çoğunlukla kullanılan sülüs ve talik yazılardır.

Adapazarı’nda Osmanlı mezarları Dağdibi, Karaman, Camili, Emirdağ mezarlıklarına dağılmıştır. Dini kültür varlıkları olarak kayıtlı olan Osmanlı mezar taşları yoğun olarak Yorgalar Mezarlığında bulunmaktadır. Bu mezarlığın bir bölümü Adapazarı Şehitliği olarak düzenlenmiştir.

Kültür varlıkları kapsamında Adapazarı ilçesinde tescilli yedi cami bulunmaktadır. Konuralp’in 1326’da bölgeyi fethinden sonra şehrin merkezinde ahşap bir Orhan Camii inşa edilir. Adapazarı’nın, XVIII. Yüzyılın başlarına doğru nüfus olarak büyümesi, ticari hareketliliğin artması ve şehrin şehircilik olarak gelişmesine bağlı çarşıların kurulması çevre köy ve kasabalardaki halkın alışveriş yapmak, ürünlerini satmak için “Ada”nın “Pazarı”na gelmeleriyle şehir içerisinde dini vecibelerini yerine getirecekleri camilere ihtiyaç duyulur ve Pazar alanının yanlarında şehrin ileri gelen kişileri ve hayırseverleri tarafından camiler yaptırılır. Bu camiler Orta Cami (1760), Ağa Camii (1809), Şerefiye Camii (1809), Orhan Camii (1894), Yeni Cami (1948) İhsaniye Camii (1951), Hasırcılar Camii (1965)’dir.

Uzunçarşının ortasında yer alan 1760 tarihli Orta Cami Deveoğlu Mustafa Ağa tarafından yaptırılmış olup

12

(17)

günümüzde tamamen yeniden inşa edilmiştir10. Anlatılır ki, Orta Cami’nin etrafındaki dükkânlarda yangın çıkar, kül olur ama alevler Orta Cami’nin penceresinden içeri girmesine rağmen camiye bir şey yapmaz, yangından etkilenmez.

Uzunçarşı’nın sonunda yer alan Ağa Camii’nin 1774 tarihli bir mezar taşından hareketle iki yüz yıllık olduğu anlaşılmaktadır. Günümüzdeki cami tamamen yeniden inşa edilmiştir11.

Orhan Camii Adapazarı şehir merkezinde Atatürk Bulvarı'nın başlangıcında bulunmaktadır. 1876 yılındaki deprem sonucunda yıkılan cami 1893 yılında Adapazarı'nda kaymakamlık yapan Mehmet Nüzhet Paşa'nın girişimleri ve halkın yardımı ile büyütülerek yeniden inşa edilmiştir12. Bu yapım sırasında Mehmet

10 Çetin, “sivil mimari”

11 Çetin, “sivil mimari”

12 Gazi Mihaloğulları ailesinden Mehmet Nüzhet Paşa, Kocaeli merkez ve kazalarında 16 yıl hizmet etmiş, imara düşkün değerli bir mülki yöneticidir. 8 yıllık Adapazarı Kaymakamlığı’nda birçok kamu binaları inşa ettirdi. Çark Deresi ıslah olundu.

Kandıra yolunu yaptırdı. İzmit’te Aslanbey taraflarını ıslah etti ve bataklıkları kuruttu. Sıtmaya karşı tedbirler aldı. Mehmet Nüzhet Paşa, 1858’de Tırnova’da (Bulgaristan) doğdu. Babası Şura-yı Devlet üyelerinden Fazıl Beyefendi’dir. Darü’l Maarif’te öğrenimini tamamlayıp diploma aldı. Kitabet (kâtiplik, yazıcılık, yazı yazma) becerisi kuvvetli bir kişidir.

Yurdun çeşitli yerlerinde idarecilik görevinde bulunmuş olan Nüzhet Paşa, Sultan II. Abdülhamit döneminde (1876-1909) 19.

yüzyılın sonlarında Kocaeli ve kazalarında 13,5 yıl üst düzey

13

(18)

Nüzhet Paşa camiye iki adet pirinç şamdanlık hediye etmiştir. 1943-1967 depreminde büyük hasar gören cami yeniden betonarme olarak inşa edilmiştir.

Şerefiye Camii dikdörtgen planlı, İki katlıdır.

Caminin üst örtüsü kırma çatı olup, kiremitle kaplıdır.

Birinci kat dükkan olarak kullanılmaktadır. Caminin dış cephelerinde saçak altında bitkisel motifli süslemeler mevcuttur.

Kentsel sit alanı kapsamındaki Uzunçarşı, Sakarya şehir merkezinde Orhan Camii’nin doğusunda yer almaktadır. Atatürk Bulvarı’nın batı ucundan başlayarak Kömürpazarı’na doğru uzanmaktadır13. Çarşının bugünkü dokusu son döneme aittir.

Şehir merkezinde Uzunçarşı’nın kuzeydoğusunda yer alan Unkapanı en eski çarşılardan biridir. Ancak, çarşı özellikle depremler sonrasında tamamen bozulmuş, ancak bir kaç dükkan günümüze orijinal hali ile ulaşabilmiştir14. Sakarya Mahallesi İnönü Caddesi Hamam Sokak’ta Şükrü Enez Kreş ve Gündüz Bakımevi’nin arkasında yer alan Millet Hamamı’nın yapım tarihi kesin

yöneticilik yaptı. Kocaeli ve civarında da önemli çalışmalar yaparak adını duyurdu.

13 Çetin, “sivil mimari”

14 Çetin, “sivil mimari”

14

(19)

olarak bilinmemektedir15. Yapım tekniği ve malzemesi göz önünde bulundurularak XVIII. yüzyıl sonlarına tarihlendirilmektedir. Hamam 1946-1950 yılları arasında belediye başkanlığı yapan İzzet Şükrü Enez döneminde onarılmıştır.

Merkez ilçe Semerciler Mahallesi, Milli Egemenlik Caddesi, Sait Faik Sokak’ta bulunan Müze Binası (Atatürk Evi), 1910-1915 yılları arasında dönemin Askerlik Şubesi Başkanı Binbaşı Baha Bey tarafından zemin katla birlikte üç katlı olarak yaptırılır16. Konut, daha sonra Atatürk’ün yakın arkadaşı ve Milletvekili Hasan Cavit Bey tarafından satın alınır. 17 Haziran 1922 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi ile buluştuğu ve üç gün kaldıkları ev, 1967 yılında meydana gelen depremde büyük ölçüde hasar görür. 1983 yılında sivil mimarlık örneği olarak kamulaştırılan konut, Kültür Bakanlığı tarafından restore edilmiş ve müze binası olarak düzenlenmiştir.

1927 yılında Halkevi olarak inşa edilen yapı 1959 yılında Ticaret Lisesi, 1982’de de Defterdarlık binası olarak kullanılmıştır. Yapı 2001 yılında Kültür Bakanlığı Anıtlar ve Müzeler Genel Müdürlüğü İstanbul Rölöve ve Anıtlar Bölge Müdürlüğü tarafından onarılmış ve bu

15 Çetin, “sivil mimari”

16 Çetin, “sivil mimari”

15

(20)

tarihten sonra da Sakarya İl Kültür Müdürlüğüne bağlı Güzel Sanatlar Galerisi olarak kullanılmaktadır17.

Adapazarı’nda içme suyu ihtiyacı bahçelere açılan kuyular, daha sonra bu kuyulara takılan tulumbalar, tulumbaların yerini alan mahalleler aralarına yapılan çeşmelerle karşılanmıştır. Adapazarı’nın çeşmelerle şehrin suya kavuşması mesire alanı kenarında bulunan melas deresinin üzerine çark yapılması ve bu çarktan Adapazarı merkezine su pompalanması milat olmuştur.

Adapazarı ilçesinde başlıca çeşmeler şunlardır. Bezirci Sokak Çeşmesi, Kemahlı Hacı İsmail Ağa Çeşmesi, Kömürpazarı Çeşmesi, Hacı Mehmet Hilmi Efendi Çeşmesi, Ekici Sokak Çeşmesi, Bostancıoğlu Sokak Çeşmesi, Başlar Sokak Çeşmesi, Alicanlar Evi Çeşmesi.

Adapazarı’nın tarihi çeşmelerinden bir tanesi de Kemahlı Hacı İsmail Ağa Çeşmesi’dir. Bu çeşme diğer çeşmeler gibi 1999 depreminde ağır hasar görmesiyle kullanılamaz hale gelmiş ve kitabesi Sakarya Müze Müdürlüğüne kaldırılmıştı. Yerel Yönetim ve Yetkili Kurumların çabasıyla 2012’de başlatılan restorasyon çalışması sonucunda 2013 yılının son çeyreğinde kullanılır hale getirilmiştir.

17 Çetin, “sivil mimari”

16

(21)

Çark (Melas) Deresi Sapanca Gölü’nün fazla sularını Sakarya Nehri aracıyla Karadeniz’e boşaltmak için kullanılır. Adapazarı ilçesi Çark Mesire’ye ve Meles Deresine adını veren Çark’ın ilki, 1724 yılında Devoğlu Mustafa tarafından “Bostan dolabını andıran bir su dolabı ve su terazisi” olarak yapılır. Su, bu çarktan kanallar-arklar açılmasıyla şehir içine en yakın güzergâh olarak Bahçıvan Sokağından (Eski Reji Caddesi) devam eder ve bu su kanalları güzergâhı üzerinden şehir merkezine ulaşır.

Buradan Orta Cami Şadırvanına, Aynalıkavak Çarşısı mevkii ve Pirinç Pazarında bulunan çeşmelere kadar gelmiştir. Bunu 1891-99 yıllarında Adapazarı Kaymakamlığı yapan Mehmet Nüzhet Beyin gayretleriyle köprüler, mektepler, hükümet konaklarının yanında 1894 yılında Almanlara yaptırılan modern çark takip eder.

Yenikent Devlet Hastanesi Karşısında, 1980’li yıllarda mesire yeri olarak kullanılan günümüzdeki Kent Ormanının arkasında bulunan türbedeki zat, yörede Karaman Baba, Peygamber soyundan gelmesinden dolayı da “Seyyid Karaman Baba” olarak anılmaktadır.

Karaman Baba “Horasan Erenleri” ve “Alp Erenleri”

arasında yer alır. Asıl adı Can Baba’dır. Kara lakabı ise, üstündeki kara elbise ve başındaki kara külahtan ötürü Hacı Bektaş Veli tarafından kendisine verilmiştir. Onun, İstanbul’un fethine gelirken burada şehit düştüğüne inanılır. Doğuda Hacı Bektaş-ı Veli tarafından kendisine verilen görevleri tamamladıktan sonra Batı Anadolu’da görevlendirilir. İstanbul’un Fethi için Batı Anadolu’ya

17

(22)

gelen Karaman Baba bugünkü Sakarya topraklarında yer alan tekfurlarla savaşırken 1414 yılında şehit olur. Bu hadiseden sonra yerleşik Türkmenler o mevkii Karaman Baba Tepesi ve Ormanı olarak adlandırmışlardır.

Türbesindeki tabelada ‘Kureyş kabilesinden Kahraman Baba’ yazılı açıklama yer almaktadır. Halk arasındaki söylencelere göre 10 metreyi aşan mezarına ayağının sığmadığı söylenmektedir. Her yıl Kahraman Baba Anma Törenleri yapılarak hayır pilavları dağıtılmaktadır.

Bir diğer türbe Karakamış Türbesidir. Bu türbe, Hz. Seyit Kahraman’ın kardeşinin oğlu Çavuş Abdullah Kadir ve kız kardeşi Fatma’nın 1668 tarihli mezarlarının bulunduğu türbedir. Günümüzde mahalle olan Karakamış köyünde bulunması sebebiyle bu adı almıştır.

Osman Bin Zeyd Ensari Türbesi’nde medfun bulunan zat, eshab-ı kiramdandır ve peygamberin mihmandarı Ebu Eyüb Ensari’nin kardeşi olduğu ileri sürülmektedir. Türbesi Adapazarı Kaynarca yolu üzerindeki Emirdağ Mezarlığı yanındadır. 1967’de belediye tarafından yaptırılmıştır.

18

(23)

Akyazı Evliyaları

1535'te, Akyazı ve Adapazarı nahiyeleri Sapanca kazasına bağlı iken, 1546’da Adapazarı, Akyazı nahiyesine bağlandı. Sakarya yöresi, Osmanlı Devleti'nin Klasik Dönem ve 1831 nüfus sayımında Cezayir-i Bahr-i Sefid Eyaletine bağlı Kocaeli Livası içinde yer almaktaydı. 1846 yılına ait devlet salnamesinde Kocaeli Livasının bu dönemde Kastamonu eyaletine bağlı olduğu görülmektedir. 1867 Vilayet nizamnamesine göre, Kocaeli Sancağı Hüdavendigar (Bursa) vilayetine bağlanmıştır.

1899 Devlet salnamesine göre ise, Kocaeli bağımsız sancağına bağlı Adapazarı'nın nahiyeleri şunlardır.

Sapanca, Akyazı, Hendek, Adapazarı. 1892 ile 1899'daki idari bölünme, yerini 1916 ve 1920 yıllarında da korudu.

Akyazı, 1944 yılında çıkarılan bir kanunla Kocaeli vilayetine bağlı bir kaza oldu. 1954'te Sakarya'nın vilayet olması sebebiyle de Sakarya'ya bağlandı.

Akyazı ilçesine bağlı Taşburun, Ballıkaya ve Taşyatak köylerini bir birine bağlayan noktada Zincirli Baba diye de anılan Mir Ali Türbesi bulunmaktadır. Her yıl geleneksel olarak Temmuz ayı içerisinde anma etkinlikleri düzenlenir. Ziyaret çevre ilçelerden gelen birçok hocanın ve hafızların okudukları Kuran-ı Kerim, ilahiler ve yağmur duası ile sona erer.

Üç Şehitler, Taşyatak köyünün Domuzgölü mevkiindedir. Akyazı Konuralp kumandasında 1323’te

19

(24)

fethedilerek kendisine bu bölge dirlik olarak verildi. Onun 3 tane askeri bu bölgede şehit oldu. Galip Baba, Muhammed Burhan, Sultan Salih isimli bu şehidlerin üçü de Ömercikler Mahallesi Türbe Sokakta medfundur.

Ancak bu türbeler 1932 yılında nüfus memuru Zeki Bey tarafından ortadan kaldırılmıştır. Halk arasında Tekkeyi yıkan görevlinin o gece felç geçirdiği, anlatılır. 2004’ten beri her yıl Ömercikler Mahallesi Muhtarlığı etrafı demir şebeke içine alınan Şehitlik başında anma programı düzenlemekte ve Şehitler için dua edilmektedir.

Şehit Abdül Kerim Türbesi ilçeye üç km mesafede bulunan Pazarköy’de olup, türbe bina içindedir.

Şehit Kerem Ali diye de bilinen Türbe Keremali Tepesinin zirvesindedir. Halk arasında Keremali diye anlatılan menkıbeye göre, Anadolu'da Müslümanlığın yayılmasında önemli etkinliği olan yedi evliya kardeşten Kerem ve Ali savaşarak dağın zirvesine tırmanırlar, tepede şehit olurlar. Alana, Keremali Tepesi adı verilir. Çevredeki bazı ilginç şekilli kayalar için, bu iki insanın oturduğu, namaz kıldığı, ayak izi olduğu iddia edilir. Burası esasen sahabeden Abdülkerim Hazretlerine aittir.

Akyazı Belediyesi destek verdiği 2015’teki Geleneksel 8. Pazarköy Şehitler Okuması’nda. Pazarköy Mahallesi Abdulkerim Hz Kabri şerifinde tüm şehitler ve deprem şehitleri için Kuran-ı Kerim okunur ve yemek verilir. Tarihçi Yazar Akyazıhavadis köşe yazarı İhsan Uzungüngör, günün anlam ve önemine dair şu konuşmayı yapar. “İslam ordusu burada bir süre kalmış ve bu süre

20

(25)

içinde Malik bin Ebi Habli şehit düşmüştür ve yolun altında bulunan su kaynağının yanına defnedilmiştir.

Malik bin ebi Habli, Neccar oğullarından olup Peygamberimizin dayı tarafından akrabasıdır. Bedir savaşına katılmış sekiz tane Malikten birisidir. Oğlu Ali bin Malik de, İstanbul savaşına katılmış yaralanmış ve yolda şehadete kavuşmuştur. O da burada babasının karşısına defnedilmiştir.”

1135 yılında, Danişment Mehmet Gazi Bizans’ın sıkıştırması üzerine Selçuklu Sultanı Sultan Mesut’tan yardım istedi. Selçuklular da yardım ederek Bizans askerlerini Sakarya Nehri’nin batısına sürerler. Bu savaşlar Çankırı’dan başlar ve Kerem Ali dağında yapılan son savaşla sonuçlanır. Kerem Ali dağında Selçuklu ve Danişment askerine ait yüzlerce şehit bulunmaktadır.

Bunlardan biri de Selçuklu askeri Kerem Ali’dir. Şehit Tepe’de bulunan Kerem Ali’ye ait birçok efsane vardır.

Bunlardan biri, herhangi bir savaş başlamadan önce bu şehidin top atması ile ilgilidir. Kerem Ali Dağı’nda görülmesi gereken yerler Ağlayan Kaya, Ezan Taşı, Namaz Taşı ve Kerem Ali Taşı’dır.

Bir taşın kovuğunda biriken yağmur suyu taşı tamamen ıslak tuttuğu için Ağlayan Kaya’ya bu isim verilmiştir. Bu taş türbenin 60m. aşağısında, yanardağ ağzının kenarındadır. Namaz Taşı, türbeye çıkarken, Adapazarı yönünden sağ tarafta yüksek bir taştır ve taşın namaz kılınacak kısmı olan oyuk, kıble yönündedir.

Koltuk Taşı ise, zirvede türbenin yakınında içi oturmaya

21

(26)

ve kol dayamaya uygun bir taştır ve bu taşın üzerinde hala Keremali Dedenin oturduğuna inanılır. Zirvede bulunan küçük düzlükte bir mescit ve Keremali Dede Türbesi vardır. Mescidin kuzeyine inşa edilen iki katlı binada kadınlar ve erkekler için namaz kılma yerleri bulunmaktadır. Misafirler için yapılan yatakhanede misafirler istedikleri kadar kalabilirler.

Keremali dağında bulunan göl kıyısında her sene yaz ayı ortalarında anma törenleri ve yayla şenlikleri yapılır.

Yedi Kardeşler Türbesi Ömercikler Mahallesi Tekke Sokaktadır. Burada Konuralp Gazi ile Akyazı’nın fethi sırasında düşmanla çarpışan ve burada şehit düşen Konuralp Gazi’nin silah arkadaşlarına mezar yapılır.

Burası, Yedi Kardeşler Şehitliği olarak da bilinir. 12.

yüzyıl sonlarına doğru Umur Han adında bir bey tarafından Sakarya ırmağının doğusunda Candaroğulları beyliğine kadar olan ve Akyazı, Hendek, Taraklı, Geyve ilçeleri ile Düzce, Bolu, Mudurnu ile Safranbolu havalisine Umurhan Beyliği kurulur. Candaroğulları ve Osmanlılar tarafından fetih hareketi sırasında şehit oldukları kaydedilen Galip Baba, Muhammet Burhan ile Sultan Salih'in, buraya defnedildiği ileri sürülür. Geçmişte yıkılarak harap edildiği şehitliği, o günden bu güne Tekke sokakta bulunan sokak sakinlerinin sahiplenerek temizliğini yaptıkları anlatılır. Burada 2004’ten beri her yıl geleneksel olarak mevlüt okunur ve yemek ikram edilir.

22

(27)

Arifiye Evliyaları

Arifiye Garı ya da Arifiye Tren İstasyonu, Sakarya'nın Arifiye ilçesi Arifbey mahallesinde yer alan TCDD'ye ait bir tren istasyonudur. İstanbul-Haydarpaşa - Ankara demiryolu hattı üzerinde yer alan istasyon, Osmanlı Anadolu Demiryolları (CFOA) Şirketi tarafından Osmanlı Anadolu Demiryolları hattı için inşa edilerek 1890 yılında hizmete girmiştir. İstasyon, Hamidiye Tren İstasyonu adıyla inşa edilerek hizmete girmiş, ancak 1909 yılında II. Abdülhamid tahtan indirildikten sonra mevcut adını almıştır. İstasyon, 1977 - 2012 yılları arasında Haydarpaşa - Adapazarı Bölgesel Treni'ne (Adapazarı Ekspresi) ve 2013 - 2016 yılları arasında Adaray'a hizmet vermiştir. 2014 yılından bu yana Ankara - İstanbul YHT ve İstanbul - Konya YHT Yüksek Hızlı Trenlerine ve 2015 yılından bu yana ise Pendik - Adapazarı Bölgesel Treni'ne (Ada Ekspresi) hizmet vermektedir.

Sakarya Mısır Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü Atatürk’ün direktif ve onayları ile 1926 yılında T.C. İktisat Vekâleti Patates Ve Mısır Islah İstasyonu Şefliği adı altında, Türk-Alman işbirliği çerçevesinde Adapazarı yöresinin toprak ve ekolojisini değerlendirmek, çiftçimize yeni teknikleri göstermek ve kaliteli tohumluk üretmek

23

(28)

amacıyla Hanlı Köy Mahallesi Arifiye Cad. No:20 Arifiye/Sakarya adresinde kurulmuştur18.

Sakarya merkeze 12 km mesafede bulunan Adliye köyü, Adapazarı-Eskişehir karayolu üzerinde Adliye Köyü yakınlarında yola bakan yüksek bir tepenin üzerindedir. Köyün adı, uzun bir süre aralarındaki problemleri çözmek için adliyeye başvurmak yerine, genelde kendi aralarında köyün yaşlıları ve ileri gelenleri tarafından kurulan bir grupla çözüldüğünden, çevre köylerin "adliye" gibi köy tanımlamalarından gelmiştir.

Burası, 1864'deki Çerkez sürgününden sonra göç eden aileler tarafından kurulan bir köydür. Köyün neredeyse tamamını Çerkez asıllı kişiler oluşturmaktadır19.

Adapazarı’nı Bilecik’e bağlayan E-25 Karayolunun Adliye köyü mevkiinde yüksek bir kayanın üzerinde bulunan türbenin adını, karıncalarla insanüstü ilişkiler kuran ve onlarla adeta konuşan bir Türkmen ermişinden aldığı söylenmektedir. Hoca Ahmet Yesevi’nin talebelerinden olduğu söylenen Abdullah Bin Yaşari 11. yüzyılda Sakarya’ya gelir. Çevreye zarar veren karıncaları etrafına toplayarak onlarla konuştuğu ve hayatının sonuna dek onlarla beraber ömür sürdüğü ile ilgili hikayelerin olması bu Horasanlı ermişin Karıncalı

18 http://www.arifiye.gov.tr/sakarya-misir-arastirma-enstitusu- mudurlugu

19 http://www.sakaryakafkas.org/adliye-koyu.html

24

(29)

Dede adı ile meşhur olmasına sebep olmuştur20. Menkıbeye göre karıncalar tarafından basılan bir köyün ahalisi Karınca Baba’ya başvururlar. Köylerini bu karıncalardan kurtarmasını isterler. Bu şahıs köye gelerek dua eder ve köyün karıncalardan kurtarılmasını sağlar. Bu olaydan sonra bu kişinin adı “Karınca Baba” olarak anılır.

Çevreye zarar veren karıncaları da, onlarla konuşarak ikna eden mübarek zat, karıncaları yanına toplamakta ve birlikte bir hayat sürmektedir. Hayatını adeta karıncalarla birlikte geçiren Türkmen ermişine, vasiyeti üzerine vefatından sonra söz konusu kayanın üzerinde mezar yapılmış olup, burası zamanla “Karıncalı Dede Türbesi”ne dönüşmüştür. Bu türbeyi ziyaret edenlerin, dileklerinin kabulü için bölgede bulunan ağaçlara bez parçası astıkları ve karıncaların yemesi için pirinç bıraktıkları görülmüştür.

Türbenin etrafının ağaçlıklı olması sebebiyle Karınca Baba’yı ziyarete gelenler burada piknik yaparlar21.

Karıncalı Dede Türbesi, rivayete göre üç kardeşten birinin türbesidir. Ne zaman ve kim tarafından ahşap olarak inşa edildiği bilinmemektedir. Diğer iki kardeşten birisinin Akyazı, diğerinin Geyve dolaylarında bulunduğu rivayet edilir.

20 Könül Hacıyeva. Sakarya ile İlgili Bir Söylencenin 16.

Yüzyıl Türk Şiirindeki Yansımaları Hakkında 21

https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/sakarya/gezilecekyer/k arincali-dede-turbesi

25

(30)

Erenler Evliyaları

Bugünkü Sakarya şehrinin çekirdeğini teşkil eden Ada Nahiyesi bir ekonomik ve sosyal merkezdir. Her hafta kurulan pazara civardan ve göçebe aşiretlerden halk gelir, mahsullerini satar, insanlar arası sosyal ve kültürel alışveriş nahiyeyi yavaş yavaş canlı bir merkez haline getirmiş, gelişmesine zemin hazırlamış, bunun etrafında da aşiretler tarafından yeni yeni yerleşik köyler oluşmuştur. Ada Nahiyesinin fethi esnasında şehit düşenlerin gömüldüğü tepe ve bu tepede bir tekke bulunması, ayrıca Sakarbaba adıyla bilinen türbenin de bu mevkide olmasından dolayı Erenler ismiyle anılan bir yerleşik düzen oluşmuştur. 1911 yıllarında köy statüsünde olan Erenler ile Hacıoğlu ayrı birer mahalleye çevrilerek Adapazarı kazasına bağlanması şura-yı devletçe kabul edilmiştir. Ayrıca bunun yanında yine o zamanlarda ayrı ayrı birer köy olan Tepe ve Kum beldelerinin Tepekum adıyla bir mahalleye dönüştürülmesi ve bu mahallenin de kazaya bağlanması aynı Şura-yı Devlet kararıyla kabul edilmiştir.

14 Mart 1921’de Yunan işgali sonrası Erenler köyü halkı, yöreyi terk ederek Uzunköprü’yü geçmiş ve Hendek istikametinde Kargalı Hanbaba mevkiine sığınmışlardır. Kurtuluş savaşında Kazım Kaptan ve Halit Molla komutasındaki milis güçleri karşısında tutunamayan Yunanlılar 21 Haziran 1921’de Erenler

26

(31)

köyünü terk ederken evleri yağmalamışlar ve ateşe vermişlerdir.

1963’te belediye kurulmuş ve 1964’te yapılan seçimle belde Belediyesi olarak çalışmalarına başlamıştır.

Orhan Gazi Camii Sakarya-Düzce karayolunun, 5. km'sinden, kuzeye ayrılan yol üzerindeki Büyükesence Mahallesinin mezarlığındadır. Burası köy merkezinin 2 km doğusundadır. Cami Büyükesence (Büyük Tersiye), Küçükesence (Küçük Tersiye) ve Hasanbey köylerinin Cuma Camii olarak yapılmıştır. Caminin minaresi 1967 depreminde yıkıldığı için sonradan basit, ahşap bir minare eklenmiştir Yakın zamana kadar kullanılan cami, artık metruk bir haldedir. Caminin vakfiyesi ve kitabesi yoktur.

Vakıflar Genel Müdürlüğü kayıtlarında, Orhan Gazi adına kayıtlıdır. 1326-1359 yılları arasında yapıldığı tahmin edilmektedir.

Büyükesenler Mahallesinde, Tersiye tepesinde yer alan Tersiye Kalesi Bizans Döneminden kalma bir yapıdır.

Günümüzde bu kaleden geriye sadece kalıntıları kalmıştır.

Anlatılır ki, günün birinde Sakar Baba adlı bir ermişin yolu Adapazarı’na düşmüş. Irmak üzerindeki Beşköprü’den geçerken durdurulmuş ve kendisinden

“geçiş vergisi” istenmiş. Sakar Baba, parası olmadığından veremeyeceğini söyleyerek geçiş izni istemiş. Ama kimse oralı olmamış. Sakar Baba bir dua ederek suya eliyle yön

27

(32)

göstermiş. Duası biterken ırmak yatak değiştirmiş ve gösterdiği ovadan akmaya başlamış. Sakar Dede köprünün sahibini lanetlemiş olduğundan, nehir yolunu değiştirmiş ve köprü kuru toprak üzerinde kalmış. O yüzden Sakar Baba’da:

“Geçme namerd köprüsünden Ko aparsın su seni

Sinme tilki gölgesine Ko yesin aslan seni”

deyip suya dalmış ve karşıya geçmiştir. O günden sonra ırmağa Sakar Baba denmeye başlanmış, daha sonra bu isim “Sakarya” şekline dönüşmüş.

Bugün Erenler Tepesinin eteklerinde bulunan Sakar Baba Türbesinde yatan ermişin bu kişi olduğuna inanılır. Sakarya Baba’nın üzerinden geçmek istediği Beş Köprü diye anılan köprü de II. Justinianus Köprüsü’dür.

Yapıldığı dönemde altından geçen akarsu yön değiştirmiş olup günümüzde köprünün altından su akmamaktadır.

Erenler Tepesi, aynı zamanda Ağaç Baba’nın yattığı yerdir. Menkıbeye göre, Ağaç Baba baharda ormana iner, boş tarlalara fidanlar diker ve ağaç yetiştirirmiş. Ağaç Baba’nın diktiği ve yetiştirdiği ağaçları kesen veya zarar verenlerin başları bin bir bela ve felaketten kurtulamazmış. Bu yüzden kimse ormanlara el süremezmiş.

28

(33)

Ferizli Evliyaları

Ferizli adını, yörede eski çağlardan itibaren çıkarıldığı bilinen demir madeninin Latince ismi olan Ferissium'dan alır. Osmanlı zamanında Firuzlu olarak kullanılan isim zamanla günümüzdeki şekline dönüşmüştür. Cumhuriyet öncesine kadar Ferizli'de Ermeniler ikamet etmekteydi. Hâlen Ermeni evleri kalıntıları mevcuttur. Cumhuriyet kurulduktan sonra Balkanlardan gelen göçmenler yöreye yerleştirilerek 130 haneli Ferizli köyü oluşturuldu. 1965 yılına gelindiğinde 140 haneye ulaşan Ferizli, Karasu çevresinden, 1970’li yıllardan sonra da Doğu Karadeniz'den göç almaya başlamıştır. 1973 yılında nüfusu 2000'i aşmasıyla Belediye teşkilatı kurulmuştur. 1990'da nüfusu 5.000'i aşan belde 3644 sayılı kanun ile ilçe merkezi hâline getirilmiştir.

1989 yılında Todor Jivkov'un baskıları sonucu Bulgaristan Türkleri Türkiye'ye göç etmek zorunda kaldılar. Gelen yaklaşık 320.000 Türkten bir kısmı Ferizli'de devlet eliyle yapılan konutlara yerleştirildi. 1999 Marmara depremi sonrası yeni konutların, zemini sağlam alanlara yapılması kararı alındı. Seçilen yerlerden biri de Ferizli oldu ve Ferizli'de yapılan deprem konutlarıyla önemli miktarda nüfus artışı yaşandı. Sonradan Sakarya Büyükşehir Belediyesi adını alan Adapazarı Büyükşehir Belediyesine dahil edilmiş, böylece Ferizli metropol belediye hâline gelmiştir.

29

(34)

Ferizli ilçesinin kuzeyinde, Seyifler Köyünün güneyinde, Sakarya Nehrinin Çark Suyu ile yakınlaştığı noktada bulunan kale kalıntılarının batı ve kuzey bölümündeki yarım daire şeklindeki iki burcu halen ayaktadır. Bizans döneminde stratejik bir noktada;

Karadeniz-Adapazarı yolu üzerinde olasılıkla Çarksuyu ve Sakarya Nehri üzerindeki köprülerin güvenliğini sağlamak amacıyla her iki akarsuya da çok yakın bir noktada kurulmuş yaklaşık, 80x80m. boyutlarında küçük bir kaledir. Çark suyunun Sakarya nehrine birleştiği yerde Seyifler kalesi, Harmantepe köyü kuzeyindeki Harmantepe kalesi, halen tamamen yıkılmış olan Poyrazlar köyü yanında ve Domuztepe ile Tersiye tepeleri üzerindeki kaleler, Kayalar Mahmudiye köyü doğusundaki kale, Adliye köyü güneyindeki Adliye kalesi, Sapanca'nın Kurtköy kalesi, Geyve Boğazı’ndaki geçidi tutan Çobankale, Pamukova' daki Pahalar kalesi ile Mekece kaleleri Sakarya boyuna dizilmiş bu cins hudut muhafaza kontrol kuleleridir.

30

(35)

Geyve Evliyaları

Geyve, konumu ve verimli toprakları sayesinde Osmanlı döneminde çok önemli bir merkez olmuştur.

Geyve’ye ait birçok padişah ve paşa vakıf kayıtlarına rastlanmış olması bu fikri doğrulamaktadır. XVI. yüzyılda Anadolu’yu İstanbul’a bağlayan Osmanlı üçlü yol sisteminde orta kol yol güzergâhı üzerinde bulunan Geyve, II. Bayezid Köprüsü’nün de inşa edilmesi ile önem kazanmıştır.

Geyve, Osmanlı döneminde yol güzergâhı üzerinde bulunması nedeni ile yerli ve yabancı birçok seyyahın uğrak yeri olmuş ve seyahatnamelerine konu olmuştur.

1333 yılında Geyve’ye gelen ibn-i Battuta Geyve’yi şirin ve büyücek bir kasaba olarak tarif etmektedir. XVII. yüzyılda bölgeye gelen Evliya Çelebi ise, Geyve’de II. Bayezid’in yaptırdığı köprü, bir cami ve üç hanın bulunduğundan söz etmektedir. Osmanlı döneminde oldukça mamur bir kasaba olan Geyve, Bursa- İznik-Bolu-Kastamonu yolu üzerindeki önemli geçiş noktalarından biri olmuştur. Sakarya’nın sık sık taşması ile şehir çamur altında kalmıştır. Buna rağmen, hayat burada devam ettirilmiştir. 1640 yılına kadar 300 haneli mamur bir kasaba olan Geyve, bu tarihte meydana gelen büyük su

31

(36)

baskını yüzünden sular altında kalmış, sadece Elvan Bey İmareti bir metre toprak altında sağlam kalabilmiştir22.

XVI. yüzyılda başlayan ve Osmanlı tarihinde

‘suhte Ayaklanmaları’ olarak geçen olaylarda en çok zarar gören yerlerden biri de Geyve olmuştur. Osmanlı arşiv kayıtlarında bu olaylarla ilgili yapılan birçok yazışmaya rastlanmıştır.

1830 yılından beri ilçe konumunda olan Geyve, 1954 yılına kadar Kocaeli iline bağlı iken bu tarihten itibaren Sakarya ilinin ilçesi durumuna gelmiştir.

İlçe merkezinde bulunan Sinan Bey Zaviyesi bugün ilçe halk kütüphanesi olarak kullanılmaktadır23. Zaviye, Mevlana Celaleddin Rumi’nin oğlu Sultan Veled’in Kızı Mutaharra Hatundan doğan Germiyan Beyi Süleyman Şahın kızı Devlet Hatun’u I. Yıldırım Beyazıt’a gelin götüren atı yedekleyen Çeşnigirci Başı Paşacık Ağa’nın oğlu Sinan Bey tarafından 1452 yılında yaptırılmıştır. Çelebi Sultan Mehmet zamanında Mirahor da olan Elvan Bey Sultan Murad'a Çelebi Sultan Mehmed'in ölüm haberini veren kişidir.

22 Çetin, “sivil mimari”

23 Çetin, “sivil mimari”

32

(37)

Yapının İzmit Vakıflar Müdürlüğüne ait kayıtlarda 1846 tarihli muallim ta'yini beratı, 1908 tarihli imamet ve 1919 tarihli hitabet beratları bulunmaktadır.

Yine Vakıflar Genel Müdürlüğü arşiv kayıtlarındaki 1776 tarihli bir vakıf kaydına göre, "Geyve' de Eski Mahkeme Mahallesi'nde Hacı Emine Hanım'a, ecdadından Sinan Bey bin Elvan Bey'in mescidi ve imareti evkafından Taş Han dimekle ma'ruf kervansaray, avlu kapısı üstündeki iki müsafır odası ve iki dükkan, samanhane, ayrıca Acem Hanı ismindeki kervansaray, kahvehane vesairenin b'il- icareteyn intikaaline haccet verilmiştir. Kanuni Sultan Süleyman dönemine ait bir defter kaydında, Sinan Bey' in babası Elvan Bey'e "Şarabdar Mezra'asının merhum sultan tarafından mülk olarak verilmiş ve Sultan Hüdavendigar, Merhum Sultan Murad ve Sultan Mehmet Gazi' den nişanı vardır", şeklinde bilgi bulunmaktadır. Daha sonra adı geçen bu karyenin gelirlerinin vakıf olarak Elvan Bey'in türbesinde cüz okunmak üzere ve Sinan Bey Zaviyesinde sarf olunması için Sultan II. Bayezid'in nişanı olduğuna dair bilgiler vermektedir. Yine aynı defterde, Sultan Süleyman zamanında Elvan Bey Türbesi'nde eczahanlar ve Sinan Bey İmareti'nde tevziname ile harcanan vakıfların birbirine karışık olduğu ve iki yere taksim edilmesine dair karar defteri olduğu da kayıtlıdır.

Yapıldıktan sonra çeşitli dönemlerde onarımlar geçiren zaviyenin onarımı ile ilgili Geyve kadısına yazılan bir 1696 tarihli fermandan da anlaşılacağı üzere, cami olarak kullanılan yapının onarımına ihtiyaç

33

(38)

duyulduğundan hassa mimarı vasıtasıyla ikinci keşfinin yapılması emr olunmaktadır. Yapının kitabelerinden de anlaşılacağı üzere 1746 yılı temmuz ayının sonlarında zaviye tamir edilmiş ve ekleme yapılmıştır. Zaviye, Başbakanlık Arşivi Genel Müdürlüğü, Maliyeden Müdevver ‘Bektaşi Zaviyeleri Defterinde [1827 tarihli Osmanlı İmparatorluğu topraklarında Bektaşi Tekkelerinin tespiti yapılan defterde] askeri kalemde yazılı olan zaviyeler bölümünde Geyve kazasında “Sinan Baba Bektaşi Zaviyesi” olarak varak 96’da kayıtlıdır.

Daha önce mihrap üzerinde bulunan ancak bugün sıvalar altında kalan rakamla yazılı 1869 tarihi de yapının bir onarımı ile ilgili olmalıdır.

Kıble yönünde soldaki mekanda bulunan Elvan Bey ve oğlu Sinan Bey’in sandukaları 1939-1943 yılları arasındaki genel uygulamalarda kaldırılmıştır24. Cumhuriyet’in ilk yıllarında belediyenin malzeme ambarı olarak kullanılan yapı 1968-1969’da Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore edilmiştir25. Yakın zamana kadar ilçenin halk kütüphanesi olan yapının 2013’te onaylanan restorasyon projesi kapsamında onarıldıktan sonra etnografya müzesi olarak kullanılması tasarlanmışsa

24 http://m.geyvehaber.com/haber/1949-geyve-elvanbey- zaviyesi

25 Enis Karakaya. Sinan Bey Zâviyesi. TDV İslam Ansiklopedisi. Cilt Ek. 2

34

(39)

da projeye henüz başlanamamıştır26. Zaviyenin güneybatı köşesi demir parmaklıklarla çevrilerek küçük bir hazire şekline getirilmiştir. Bu hazirenin içinde bulunan mezar taşları içerisinde 1478 tarihli iki tanesi yapının banisi olan Sinan Bey'e aittir (İrtehale el-merhum el-mağfür Sinan Bey bin Elvan Bey fi evasıtı şehri şaban el-muazzam senete selase ve semanin ve semanie). Bu mezar taşları bir başka mezarlıkta iken, Sakarya Nehri'nin taşkınları sırasında kurtarılmak üzere buraya taşınmıştır. Baş taşının bir yerde ayak taşının bir başka yerde dikili olması bunu doğrulamaktadır. Sinan Bey'in babası Elvan Bey'in de aynı mezarlıkta mezarının olduğu söylenmektedir. Ancak bu mezar bugün için kayıptır27.

1910 yılına kadar da ayakta olan Süleyman Paşa Camii kasabanın Yunan işgaline uğradığı sırada Yunanlılar tarafından yakılmıştır28. Cami 1331 yılında İzmit feth edildikten sonra Orhan Bey tarafından yönetimini oğlu Süleyman Paşa'ya bıraktığı tarih ile ölüm tarihi olan 1359 yılları arasında yapılmış olmalıdır29.

26

https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/sakarya/gezilecekyer/s inan-bey-zaviyesi--elvanbey-mareti

27 Ali Aktaş. Sakarya-Geyve Sinan Bey Bektaşi Zaviyesinin Mimari Özellikleri

28 Çetin, “sivil mimari”

29 Yanında vatan şairi Namık Kemal’in mezarının bulunduğu Süleyman Paşa türbesi Gelibolu’da olup hakkında ‘Evliyalar Şehri Çanakkale’de bilgi verilmiştir.

35

(40)

Şeyhler köyünde günümüze ulaşmayan ve köyün ismiyle anılan bir zaviye bulunmakta idi30. Günümüze ulaşmayan bir diğer zaviye ise Orhan Gazi Zaviyesi olup Geyve ile Lefke (Osmaneli) arasında bir demiryolu istasyonu, aynı zamanda İznik'ten inen yolun kavşağında bulunan Mekece'de bulunmaktaydı. 1324 tarihli bir vakfiyeden Orhan Gazi'nin Mekece'de bir vakfiye yaptırdığı anlaşılmaktadır. Oruç Bey Zaviyesi de günümüze ulaşmayan zaviyelerdendir. Oruç Bey Zaviyesi için çevrede bir çok köy, Bursa'da Umur Bey Mahallesi'nde dükkanlar, Tahta Kale'de dükkanlar, Cami- i Kebir' de büyük bir ev vakfetmektedir.

II. Bayezid Köprüsü, Sakarya Nehri vadisinde, Adapazarı-Bilecik yolunun yanından geçtiği Alifuatpaşa Beldesi’nde bulunmaktadır31. 15 gözü olan köprünün bugün sadece 5 gözünden su geçmektedir. Çeşitli zamanlarda hasar gören köprü en son 1949'da tamir edilmekle beraber yıkık kısımlar ihya olunmamış, sadece buradaki ahşap yama demirden daha sağlam olarak

30 Çetin, “sivil mimari”

31 Daha önce ismi İstasyon kasabası olan yerleşim yerinde, Ali Fuat Paşa İstiklal Harbinin en kritik günlerinde Geyve Boğazı’nı Yunan ve İngilizlere karşı olağanüstü manevra ve taktiklerle kahramanca savunarak, düşmana geçit vermemiştir. Ali Fuat Cebesoy’un vasiyeti üzerine cenazesi 1968 yılında Geyve’ye bağlı İstasyon kasabasında bulunan II. Bayezid Köprüsü’nün yanına defnedilmiş, bu nedenle kasabanın adı Alifuatpaşa olarak değiştirilmiştir.

36

(41)

yapılmıştır. Köprünün menbâ tarafındaki mihraplı tarih köşkü içinde, mermer üzerine kabartma olarak işlenmiş ve etrafı kıvrık dal, rûmi ve palmet motifleri ile çerçevelenmiş bulunan yedi satırlık kitabe vardır32.

Orhan Gazi’nin Sakarya üzerindeki bir köprüyü tamir ettirerek civarında kurdurduğu Köprübaşı köyü halkını bu yapının bakımı ile görevlendirmiş olduğu kaydedilir33. Böylece Bizans (belki de Roma) çağından kalmış eski bir köprünün Osmanlı Beyliği’nin ilk yıllarında yeniden kullanılır hale getirildiği anlaşılmaktadır. II. Bayezid, iki yüzyıl sonra bu hayratını eski köprünün 150 m. kadar güneyinde temelden itibaren yeni olarak inşa ettirmiştir. Tarihi köprü İstanbul-Ankara- Bağdat İpek yolu üzerindeki güzergâhta kurulmuş olduğu Yıldırım Bayezid’in ve Yavuz Sultan Selim’in doğuya savaşlara giderken bu yolu kullandıkları, Evliya Çelebi’nin Ali Fuat Paşa Köprüsü’nden geçip Geyve- Taraklı-Göynük-Mudurnu-Nallıhan-Beypazarı üzerinden yoluna devam ettiği Seyahatname’sinden anlaşılmaktadır34. Eski köprünün kalıntıları bugün

32

https://www.kulturportali.gov.tr/turkiye/sakarya/gezilecekyer/ii -bayezid-koprusu

33 Semavi Eyice. Beyazıt II Köprüsü. TDV İslam Ansiklopedisi. Cilt 6

34 Nazlı Şükran Mıhladız, Emre Sancak. Sakarya İli Ali Fuat Paşa Köprüsü (II. Bayezid Köprüsü) Üzerinde Oluşan Yapısal Değişiklikler Üzerine Bir Araştırma

37

(42)

görülebilmektedir. Bozoklu Osman Şâkir (1771-1817),

‘Sefâretnâme’sinde bu köprünün o sıralarda bir kemerinin yıkılmış olduğunu bildirerek bir hayır sahibinin tamir ettirmesi dileğinde bulunur. Bu vesile ile de Sultan Bayezid evkafından gelir fazlası olarak faydalanan bazı kişilerin böyle bir hayır eserini tamirde ihmallerinden acı bir dille şikâyet eder.

1888 yılında başlayan İstanbul-Bağdat Demiryolu Projesi’nin bir parçası olan Alifuatpasa İstasyon Binası’nın yapımına 1889’da başlanmış 1890 yılında tamamlanmıştır. Kurtuluş Savaşı boyunca Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Cebesoy’a karargâh olan beldedeki bu istasyon binası savaş boyunca stratejik önemini korumuştur.

38

(43)

Hendek Evliyaları

Hendek'in ismi ve ilk yerleşim zamanı konusunda değişik rivayetler vardır. Anlatıldığına göre, Hendek küçük bir kasaba iken bu kasabada bir han varmış. Bu handan esinlenerek o zamanlar Hantek olarak anılan ilçenin adı zamanla Hendek olarak değişmiş. Diğer bir anlatıya göre, 12. asırda Orta Asya'dan, Ön Asya ve batıya yapılan Türk göçleri sırasında Selçuklu Devleti zamanında Türkistan'a bağlı “Cürcan” bölgesindeki Handak'tan göç eden Türk kabilelerinden bir kısmı şimdiki Turanlar Mahallesi'ne gelerek bu kasabayı kurarlar ve kendi öz yurtlarının eski adı olan “ Handak” adını buraya verirler.

“Handak” ismi zamanla “Hendek”e dönüşür. Başka bir rivayete göre ise, kasabanın coğrafi konumunun çok iyi ve düz bir saha üzerinde bulunduğu ve yalnız kuzey ve güneyden sıralanan dağlarla kuşatıldığı için halk dilinde

“Hendek” diye anılır.

İlk çağlarda bölgenin hakimi Bitinyalılardan günümüze kalan hiçbir eser yoktur35. Daha sonra bu

35 Antik Çağ ve Roma İmparatorluğu döneminde Marmara Denizi'ni çevreleyen Nicomedia, Chalcedon, Cius ve Apamea pek çok kenti kapsayan verimli topraklara sahip bir bölgedir.

Strabo, Antik Anadolu coğrafyasını anlattığı Geographika adlı eserinde Mithridates Eupator'u yenen Romalı komutan Pompeius'un yıktığı Pont Krallığı'nın Karadeniz ve Kalkedon ağzına kadar olan bölümlerini Bitinya Krallığı'nın idaresi altına verdiğini, bu bölgede Bitin adlı bir halkın yaşadığını kaydeder.

39

(44)

bölgeye hakim olan Romalılar, Bizanslılar ve Selçuklulardan yalnızca Bizans dönemine ait olmak üzere civar köylerde mezar ve kalıntılar vardır (Haraklı, Dikmen ve Nuriye'de örnekleri bulunmuştur). Ancak Hendek'te önemli bir iz bulunmamaktadır. Bunun nedeni, o zamanlar Adapazarı-Hendek ovasının bataklık olup yerleşime uygun olmaması olarak görülmektedir. O dönemlerde Hendek ve civarında yerleşmiş olan İslam kolonizatör dervişlerinden olduğu sanılan Salman Dede, Sarı Dede ve Erenler türbesindeki dervişler bölgenin İslamlaşmasında rol oynamışlardır. 1300’lü yılların başlarında Osmanlılar bölgeyi fethettiklerinde, Hendek ve civarında yaşayan Türk topluluklarının Müslüman olduğu sanılmaktadır.

Hendek'in Bizanslılardan Osmanlı idaresine geçişi Orhan Bey zamanında Konuralp kumandasındaki bir askeri birlik tarafından sağlanmıştır. Kasabaya bir süre “Konuralp”

denildiği kaynaklardan anlaşılmaktadır. Orhan Bey'in kasabaya gelerek burayı gördüğünü ve burayı Şeyh İbn-ü İbrahim'e vakf ettiğini Hicri 700 tarihini taşıyan Vakıfname vesikasından öğrenmekteyiz.1500’lü yıllarda Bağdat seferleri için yapılan ünlü Bağdat Yolu kalıntıları bugün Eski Düzce Caddesi, Kemal Paşa Caddesi, Hüseyin Şeyh ve Kalayık'tan geçmekteydi.

Sahil bölgelerinde oldukça verimli vadilere sahip olan bölge genelde dağlık ve ormanlık alanlarla kaplıdır.

40

(45)

Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde 17. yüzyılda Hendek’i, yeniçeri serdarı Kethuda (kahyalık) Yeri ve Subaşısı olan 150 hanelik bir kasaba olarak anar.

Tarihi kayıtlarda adı geçen Kızıl Ahmedilerden Mustafa Paşa’nın yaptırdığı han ile Köprülü Mehmet Paşa’nın yaptırdığı kervansaray günümüze ulaşmamıştır.

1800’lü yıllarda Kocaeli sancağına bağlı küçük bir yerleşim birimi olan Hendek, 93 harbi de denen Osmanlı- Rus Savaşı sonrası göçlerle önem kazanmaktadır. 1890 nüfus sayımında Hendek nahiyesinde 10.025 Müslüman, 300 Rum-Ortodoks,1800 Ermeni-Gregoryen, 875 Kıpti olmak üzere 13.000 kişi yaşamaktaydı (köyler dahil).

Akyazı o dönemde Hendek'e bağlı Aksaray Köyü idi. 1890 istatistiklerinde Hendek'te 37 cami,1 kilise, 6 çeşme, 2 hamam, 32 han, 3 fırın, 111 dükkan, 26 çiftlik ve 35 öğrencilik bir rüştiye vardır. Hendek, cumhuriyetten önce Kocaeli mutasarrıflığına bağlı kaza haline getirilir. 1907 yılında belediye kurulur. İlk belediye başkanı Alabacak Mehmet Ağadır.

Cumhuriyet öncesi 1920-21 yıllarındaki kargaşa döneminde 13 Nisan 1. Düzce ayaklanmasında ilçe olumsuz bir isimle tarihe geçer. Geyve'de bulunan 24.

Tümen komutanı Miralay Mahmut Bey, Kurtuluş Savaşı'nda Düzce'de çıkan isyanı bastırmak için bölgeye gönderildi. Mahmut Bey isyancıların haberci beylerini Hendek'te kabul etti. İsyancılar, su istediklerini ve kendilerini Düzce'de karşılayacaklarını bildirdiler. Bu

41

(46)

sözlerin samimiyetine inanan Mahmut Bey ordusu ile Sarıbayırlar mevkiinde pusuya düşürüldü. Mahmut Bey ve üç subay arkadaşı şehit, ordusu esir, ağırlığı yağma edildi.

Mahmut Bey ve arkadaşları Hendek Hükümet Konağı yanındaki Merkez Camii yanına gömülmüştür. Mahmut Bey ve arkadaşları için 1920 tarihli bir şehitlik anıtı yaptırılmıştır.

Cumhuriyetten sonra Tekel kurulmuş ve uzun yıllar tek sanayi kuruluşu olarak varlığını sürdürmüştür.

Hendek halkı, tütüncülerinin yüzde bir bağışları ile 1945- 46 yılında Hendek Orta Okulu'nu yaptırır. Bu okul eski bir hamamın temelleri üzerine kurulmuştur. Bu hamam ve aynı yerdeki binada, önceleri Hendek Rüştiyesi bulunmaktaydı. Hendek ilçesi 1954 yılına kadar Kocaeli iline bağlı iken, bu tarihte Kocaeli'den ayrılarak Sakarya İli'ne bağlanmıştır. 1950'lerde ekonomik nedenlerle oluşan iç göçlerde, Karadeniz kökenli vatandaşların tercih ettiği bir bölge olmuştur. 1980 sonrası iç göçlerde Güneydoğu kökenli vatandaşlar bu bölgeyi tercih eder. Sosyal hareketliliğin bir diğer yansıması da zaman içinde ilçenin bir yandan göç alırken bir yandan da Adapazarı, İzmit ve İstanbul'a göç vermesidir. Ancak üst üste yaşanan deprem felaketlerinden sonra göç almaktadır.

Büyük Cami, üzerinde yer alan Türkçe kitabeye göre daha önce burada bulunan ve 1947 yılında yıkılan eski caminin yerine halkın yardımları ile 1959 yılında

42

(47)

yeniden yaptırılmıştır36. Eski caminin kitabesinden de anlaşılacağı üzere, burada daha önce bulunan cami bir yangın sonucu tamamen harap olmuştur. Caminin vakfı yeniden yapılması için yeterli olmadığından Sultan II.

Mahmut tarafından 1836 yılında yeniden yaptırılmıştır.

Bugünkü caminin tamamı 1950 yapımı olup eski camiden kitabe dışında başka bir şey kalmamıştır.

Karasu yolu üzerinde Çamdağı, Bayraktepe Mevkiinde bulunan Selman Dede türbesine çeşitli hastalıklar ve yağmur duası için gidilir. Türbeyle ilgili inanışa göre, oraya bırakılan suyun ertesi sabah bittiği söylenmektedir. Ayrıca bu suyla ak saçlı bir ihtiyarın abdest alarak ibadet ettiğine inanılmaktadır.

Selman Dede, Akyazılı Sultan Dede’nin altı kardeşinden biridir37. Akyazılı Sultan Tekkesi, Bulgaristan’ın Varna şehrinden Balçık kasabasına giderken Hacıoğlu Pazarcığı’nın (Şimdi Dobriç) Obroçişte köyünde bulunur. Tekke türbe ve imaretten oluşmaktadır.

Bugün de ziyaret edilen Selman Dede türbesinin çevresinde her yıl Temmuz ayında, belediye tarafından

‘Selman Dede Anma, Sünnet ve Güreş Etkinliği’

düzenlenir ve “hayır pilavı” dağıtılır.

36 Çetin, “sivil mimari”

37 Aynur KOÇAK. Akyazılı Sultan Ve Tekkesine Folklorik Bir Yaklaşım

43

(48)

Erenler/Eren Dede Türbesi, Sakarya’nın Hendek İlçesi’nde bir köprübaşındadır. Burası Dereboğazı Mahallesi’ne bağlı bir mevkidir. Anlatıldığına göre, Erenler Dede’nin türbesi önceleri, eski adıyla “Horhor”

yeni adıyla “62 Evler” denilen yerdeyken bir depremde su üzerinde yüzerek bugünkü yeri olan Nuriye Köyü’nün girişindeki yere gelmiştir. Eren Dede Akyazılı Sultan Dede’nin altı kardeşinden biridir.

Sarı Dede Akyazılı Sultan Dede’nin altı kardeşinden biridir. Hendek’in Çay Mahallesinde bulunan Sarı Dede Türbesi ile ilgili çeşitli inanışlar vardır. Burada adaklar adanır, pilav dökülür, yağmur duası edilir. Ayrıca türbeye gelen kötü niyetli bir kişinin felç olduğu söylenir.

Anlatıldığına göre, Karaçökekli Kemençeci İsmail Ağa, öküz arabasıyla türbenin yanından geçerken öküzlere vurduğunda, ak saçlı bir ihtiyar gelip hiddetle üç dört tokat atmıştır. Her türlü haksızlığa karşı olan erenler, sadece insanların değil hayvanların da koruyucusudur. Burada Sarı Dede, bir hayvanın canını yakan kişiyi cezalandırmıştır.

Keremali Dede Türbesi, Sakarya’nın Hendek İlçesi Keremali Dağı’ndadır. Mevkii olarak Göksu Köyü yakınındadır. Anadolu’nun İslamlaşmasında büyük yararlılıklar gösteren yedi kardeş evliyadan dördü ölünce geriye kalan Kerem, Ali ve Hasan bir kayıkla bugünkü Keremali tepesinin eteğine gelirler. Kerem ile Ali’nin kayıktan inmelerine rağmen, Hasan inmez. Diğerleri arkasından, “Dur Hasan” diye bağırırlar, ancak Hasan

44

Referanslar

Benzer Belgeler

Bazı kesitlerde kristalin iç kesimlerinden tükenme ile elek dokuları oluşturmuş ve bu elek dokuları içerisine hamur matriksleri yerleşmiştir (Şekil 3.6e ve f). Biyotitler ise

[r]

致贈謝匾感謝 5 位百萬捐款人,以行動支持北醫大各項發展 臺北醫學大學於 2019 年 9 月 11 日在誠樸廳舉行的 108 學年度第

Further, with the integration of various messages channels, it will be much helpful for hospital to reduce managerial cost and provide more personalized and flexible

Özellikle sosyal medya, kullanıcıların kelime, resim, video gibi farklı formatlardaki dijital içeriği üretmesi, paylaşması, bu içerikle ilgili yorum yap- ması için kolay

Çalışmamızda, bazıları çeşitli araştırmalara konu olan, büyük bir kısmı ise henüz bilinmezliğini koruyan Manisa Hamamları ele alınacak; söz konusu hamamlar, mimari ve

Y ir­ mi y ılı geçen bir zam andanberi sahnede bazen ıztırap çeken, b a­ zen seven ve bazen neşeli ve şuh kadınlığı tem sil ederek seyircileri güldüren

► Ayhan Baran’la otuz yıl beraber olan Selçuk, son on yıldaki sorunlara karşın hep korudu aşkını.. Belki de gençliğinde kendisine verdiği sözü tutma adınaydı bu