• Sonuç bulunamadı

E- DERGİ. e - bülten. Bilim. Sanat. Edebiyat. Spor REHBERLİK OCAK 2022

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "E- DERGİ. e - bülten. Bilim. Sanat. Edebiyat. Spor REHBERLİK OCAK 2022"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

O

O RTAOKULU RTAOKULU

Bilim Sanat Edebiyat

Spor

e - bülten

(2)

B

irbirini tamamlayan bu iki kavramın biri olmadan diğerinin bir anlamı olmayacaktır.

Kendine güvenmek kısacası özgüven, başarı için özüne yani kendine inanmaktır. Ailesi ve çevresi tarafından sevilen, yeterli ilgi ve sıcaklığı gören, düşüncelerine değer verilen ve önemsenen çocuklarda öz güven duygusu gelişir.

Yeterince ilgi ve sevgi göremeyen, sürekli eleştirilen ve olduğu gibi kabul edilmeyen çocuk; kendini değerli hissetmez ve özgüven geliştiremez. Bu durumda olan çocuklar kendi potansiyelinin farkına varamaz ve çevrelerine zarar veren bir kişilik eğiliminde olurlar.

Öz güveni yerinde olan insanlar, kendinden emin olup düşüncelerini rahatlıkla ifade edebilirler; eleştirilere açık ve yapabileceklerinin farkında

olan kişilerdir. Kısaca başarının yolu kendinize güvenmekle başlar.

Öz güven, özgür ve özgün bir hayatın anahtarıdır. Hedefe ulaşmak için yeter ki biz o anahtarı doğru yöne çevirelim ancak unutmayalım ki

çocuk dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren güven duygusunu kazanmaya başlamaktadır.

Erikson’un psikososyal gelişim kuramına göre yaşamın daha ilk yıllarında bakım veren ile bebek arasında güvenin temelleri atılmaktadır. İhtiyaçları karşılanan ve sevgi gören bir bebekte temel güven duygusu oluşur. Bebek çevresine karşı olan güven doyumunu belirli düzeyde karşıladıktan sonra kendine güven duygusunu da zamanla kazanmaya

başlamaktadır. Adler’in teorisine göre çocuk; zihinsel, fiziksel ve sosyal konum olarak içinde doğduğu büyükler dünyasında güçsüzdür. İnsan belirli hedeflere varmak için çaba sarf eder. Bu çabanın sonucundaki başarı ya da başarısızlık onun öz güven duygusunun gelişimini olumlu veya olumsuz olarak etkiler (Soner, 1995).

Bandura’ya göre ise öz güven kavramı, bireyin kendisini değerli hissetmesine ilişkin yargısıdır.

Öz güven; yaşanan anların mutlu, doyumlu, anlamlı, sevecen ve dengeli olmasının psikolojik ön

koşuludur.

Öz güveni yükseltici her çaba bu ön koşulu olumlu yönde etkiler.

Eğer çocuk yeni bir mücadeleye girmekten ürküyorsa, başarısız olmaktan korkuyorsa, hata yaptığı her an keyfi kaçıyorsa bu göstergeler de çocuğun yeterliliğinden kuşku duyduğunu gösterir. Öz güveni yüksek kişi değiştiremeyeceği koşulları kabul eden, değiştirebileceği koşulları değiştirecek cesareti gösteren ve değiştirebileceği koşullarla değiştiremeyeceklerini ayırt edebilecek bilgeliğe

sahip bir insandır. Öz güveni düşük kişi kendisini başarılı hissetmek için başkalarının onayına ve beğenisine ihtiyaç duyar. Başarısızlıktan korkar ve mücadeleden kaçar, eleştirilere tahammül edemez

(Turan-Başoğlu, 2007).

Öz güveni daha iyi

anlayabilmek için aşağıdaki iki kavramın bilinmesi yararlı olacaktır: benlik ve benlik saygısı.

Ö z Güven ve

Başarı Dedikleri

Kendini tanımak kendini sevmekle başlar.

Kendini seven kişiler kendilerine güven duyarlar ve kendileriyle barışıktırlar. Kendilerine güvenli kişilerin ise her zaman belli hedefleri vardır ve başarıyı yakalarlar.

Bülent DEMİRKOL

Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

2

(3)

3 BENLİK VE BENLİK

SAYGISI BENLİK

“Ben kimim?” sorusuna verilen cevaplar kişinin benlik şemasını oluşturur. Bireyin benlik şeması kişinin kendisi ile ilgili biliş, düşünce ve inançlarının bütünüdür (Sayışman, 2018).

Benlik kavramı, bireyin çevre ile ilgili deneyimler ve yorumlarla oluşturulan ve diğer önemli kişilerin değerlendirmelerinden büyük ölçüde etkilenen

algılarıdır. Başka bir deyişle, genel anlamda benlik bireyin kendisini değerlendirme biçimidir.

Çocuklar benlik kavramına sahip olarak dünyaya gelmez.

Benlik kavramını anne babasın- dan, kardeş ve arkadaşlarından öğrenir.

BENLIK SAYGISI: "Benlik kişinin kişisel değer yargıları ile ilgilidir. Benlik saygısı, bir bireyin öz-değer duygusunu veya

insanların kendilerine ne ölçüde değer verdiğini, takdir ettiğini veya sevdiğini ifade eder ( Lane, 2004). Rosenberg ise benlik saygısını, bireyin kendisine yönelik olumlu veya olumsuz bakış açısı, değerlendirmeleri, tutumları ve inançları olarak tanımlamaktadır.

Benlik saygısı insan yaşamının her döneminde önemli bir yere sahiptir ancak ergen bireylerin kendi kimlikleriyle en yoğun şekilde meşgul olduğu dönemlerinde benlik saygısının daha kritik bir öneme sahip olduğu düşünülmektedir (Deniz, 2018). Bu dönemde oluşturulmaya çalışılan kimlik gelişimi süreciyle ergenin benliğine yönelik, tanımları ve değerlendirmeleri daha soyut ve tutarlı hale gelir.

Birey bu dönemde bedensel, psikolojik ve toplumsal yönden değişme ve gelişme sürecine girer. Süreç sağlıklı geçerse birey sağlam bir karakter ve benlik oluşturur. Ergenliğe geçiş yıllarında benlikle ilgili

tanımlamaların yoğun bir şekilde fiziksel görünümle ilgili olduğu görülmektedir. Bunun nedeni ise ergenlik döneminde ergenlerin dikkatlerinin bedenlerine yönelmiş olmasıdır. Düşük benlik saygısına sahip bireyler kendilerine güven duymamakta, yeteneklerini önemsememekte, çoğunlukla başarılarını inkâr etmekte, kolayca umutsuzluğa kapılmakta, kendilerine saygı duymamaktadırlar (Soyer, 2019). Yüksek benlik saygısına sahip kişiler daha atılgan ve girişkendirler. Toplum içinde konuşmaya daha isteklidirler.

Çevresindekilerle kolayca arkadaşlık kurabilirler.

Çevresindekilerin tavsiyelerine göre hareket etmez, kendisinin en iyi olarak gördükleri şeyi uygularlar. Kendi kişiliklerine değer verirler ve kendilerine daha çok güvenirler, olaylara iyi tarafından bakarlar, başarılı olmak için mücadele göstererek güçlükler karşısında çaba harcarlar.

(4)

B

abasını aradığımda geleceği cevabını almıştım.

Baba Raşit Bey’le görüşmeden önce ona cevabını bulacağımı umut ettiğim soruları hazırlamalıyım diye düşündüm. Randevu verilen tarih ve saatte gelmesini bekledim.

Raşit Bey odama girerken çocuğuna karşı yaptıklarının pişmanlıklarını yaşarmışcasına üzgün ve tedirgindi. Yaşadığı pişmanlığın sebebini birisinin yüzüne karşı söylemesinden endişe ediyor gibi bir ruh hali vardı. Kızı ile ilgili gözlemlerimi, Ajlan’ın anlattıklarını, anne ve babasıyla kalmak istemediğini, annesinin kendisini sevmediği düşüncesini, ihtiyaç duyduğu zamanlarda yanında olmadıklarını, en çok da çocuğun kafasına takılan ve zihnini sürekli meşgul eden soruyu da sordum: “Neden ablamı yanlarına alırken beni yedi yaşımda dedemin yanına bırakıp gittiler ve bir daha beni hiç arayıp sormadılar. Bana

bakacak paraları mı yoktu ya da beni istemiyorlar mı?”

Sorunun ardından Raşit Bey’e baktığımda bunların bir gün

yüzüne karşı söyleneceğini bildiğini hissettim. Bu soru karşısında başı öne düştü, gözleri doldu.

Sustu. Gerçeği açığa vurmamak için kendince bir çıkar yol bulup o günlerde işsiz kaldığını, iş

bulamadığını, iki çocuğa bakmanın zor olacağını, çocuklardan birini yanlarına alıp diğerini de dedesinin yanına bırakarak İstanbul’da seyislik yapmaya başladığını, bu nedenle çocuğu göremediğini söyledi.

Az değil yedi yıl geçmişti. Şimdi de çocuğuyla ilgilenmek istiyordu ama çocuk ona “baba” bile demek istemiyordu. Nasıl diyebilirdi ki?

Çocuğunu yalnızlığa terk edip giden birisine yıllar sonra nasıl baba deyip sarılabilirdi?

Raşit Bey pişmanlık duyguları içerisinde kalkıp gitti. Hafta sonu öğleden sonra telefonum çaldığında Raşit Bey’in aradığını gördüm.

Telefonu açmadan baba kız birlikte

güzel vakit geçirdiklerini ve bunu benimle paylaşmak için aradığını düşündüm. Telefonu açtığımda duyduğum ses düşündüklerimi yansıtan bir ses tonu değildi.

Çekinik bir ses tonu vardı

kulağımda: “Rahatsız ettim hocam, Ajlan dedesini kaybetti. Şu an da kendisini çok kötü hissediyor.

Bizimle de görüşmüyor. Çocuğuma yardımcı olur musunuz?” diyerek benden yardım istemişti.

YAŞAMIN KIYISINDAN

UMUDA

UZANAN EL

3. Bölüm

Bülent DEMİRKOL

Psikolojik Danışman ve Rehber Öğretmen

(5)

5

K

endisini nasıl kötü hissetmesin? O sadece dedesi değil babası, arkadaşı ve her şeyiydi.

Ajlan bir hafta okula gelmedi, en sevdiği insanı kaybetmenin yasını tutuyordu. Bir haftanın ardından okula geldiğinde onu sınıfta en arka sırada arkadaşlarının arasında ağlarken gördüm. Yanına gidip üzüntü duygularımı ifade ettim. Duygularını arkadaşlarıyla paylaşması için yanından kalktım. Bir süre odama gelmedi ama onu hep takip ettim ya koridorlarda duvar dibinde tek başına üzüntüsünü yaşıyor ya da derslerden çıkıp tuvalete giderek sessizce ağlıyordu. Zor bir süreç yaşıyordu. Ona istediği zaman

yardımcı olacağımı söyledim. Onun kendi isteğiyle odama gelmesini bekledim. Uzun bir zaman sonra geldi. Kendisini biraz daha iyi hissediyordu. “Artık dedem yok, nenemle kalıyorum;

anne ve babamın yanına da gitmek istemiyorum.” deyip sustu. Annesinin, dedesinin cenazesine bile gelmediğini ve taziyeye katılmadığını söyleyerek suskunluğunu bozdu. Bir evlat öz babasının cenazesine ve taziyesine nasıl gelmez diye kendi kendine soruyordu.

Bir gün önce ablasının yanına gittiğinde annesinin cenazeye katılmaması konusunda ablasıyla tartıştığını, ablasının kendisine “Sen zaten bu ailenin öz çocuğu değilsin!” dediğini duyunca donup kaldığını anlattı.Ne diyeceğini, ne yapacağını bilememişti. İlk başta bunun kızgınlıkla söylenmiş bir cümle olduğunu düşündü.

Ablasının söylediklerinin gerçek olup olmadığını düşünüp duruyordu. Belli ki dedesinin kaybı üzerine bir de ablasının söyledikleri ona şok yaşatıyordu.

Bunu kimseyle paylaşamıyordu. Ya gerçek olur da bir de onları kaybederse tek başına ne yapardı?

Ablasının söyledikleri doğruysa bu ona daha fazla acı verecekti. Soru işaretleri kafasında çoğalmıştı. Bunlara nasıl cevap bulacağını hiç bilmiyordu. O gün görüşmemizin sonunda dedesinin kaybından dolayı nenesinin kendisine ihtiyacı olacağını, onun yanında bulunması gerektiğini, bir birlerine destek olmaları gerektiğini belirterek haftaya görüşmek için randevu verdim. İki taravmayı aynı anda yaşıyordu.Yaşanan her iki olay Ajlan’ı iyice yormuştu. Ajlan artık ablasının söylediklerine takılmış, bunun gerçekliğini aramaya koyulmuştu.

Ablasının söylediği gerçek olabilir mi diye düşündü.

Belli ki dedesinin kaybı üzerine bir de ablasının söyledikleri

ona şok yaşatıyordu.

(6)

Ç

ocuklarımızın çevrelerindeki

bireyleri gözlemleyerek, taklit ederek davranışlar sergilemelerinin oldukça güçlü bir öğrenme yolu olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz. Çocuklarımızın hem olumlu hem olumsuz davranışları üzerinde de gözlemledikleri davranışların etkisi oldukça fazla. Bu noktada “Ben nasıl davranıyorum, onun için iyi bir örnek oluşturuyor muyum?”

sorusu ile başlamak ve kazandırmak istenilen davranışları aynı şekilde gözlemlemesini sağlamak, çocuklarımızın gelişimlerini olumlu yönde

destekleyecektir.

Öğüt verecek insana değil, örnek olacak insana ihtiyaç var.

6

(7)

7 Kızmayın sakın çocuklarınıza

Ne yaptıysanız siz yaptınız onlara Anneler, babalar, büyükler…

Sizler öğrettiniz sorumsuzluğu çocuklarınıza.

Elbette çoğunuz bilerek isteyerek yapmadınız bunu ama en baştan örnek olmalıydınız davranışlarınızla çocuklarınıza. Görevlerini tam olarak yerine getiren anne-babalar olmalıydık. Çocuklar sorumluluklarının bilincindeki insanları görürse, onlarla büyürse onlar da öyle olur, sorumlu.

Anne babalar

sorumluluklarını yerine getirmeyip başkalarının üzerine yüklerse çocuklar da bunu görür. “Nasıl olsa işleri birileri yapıyor, benim uğraşmama gerek yok”

duygusuna kapılır ve bunu davranış olarak kazanır çocuk. Sorumsuz örnekleri görürse çevresinde, ta bebeklikten itibaren ne yazık ki çocuk da öyle olur, sorumsuz.

En kötüsü ise anne, baba dahil örnek alabileceği herkes sorumsuz ise başkaları bile yürütmezse o işleri… Haberi bile olmaz çocuklarımızın

sorumluluktan, görmedi ki, ne yapsın, nasıl öğrensin?

Ne kadar güzel belirlemiş atalarımız: Üzüm üzüme baka baka kararır. Bazen de kararmıyor üzümler, çürüyor, bozarıyor, lekeleniyor. Çünkü onları görüyor.

Üzümün başına ne gelirse en yakınındaki üzümlerden geliyor…

Üzüm Üzüme Baka Baka…

Osman AYDIN Fen Bilimleri Öğetmeni

(8)

Ü

nlü halk ozanımız Aşık Veysel “Uzun İnce Bir Yoldayım” adlı şiirinin bir bölümünde şu mısraları dile getirir:

“Dünyaya geldiğim anda/ Yürüdüm aynı zamanda/ İki kapılı bir handa/

Gidiyorum gündüz gece.”

“İki kapılı bir handa gidiyorum”

sözü ile kastedilen, üzerinde yaşadığımız dünyada doğum ve ölüm arasında hayatımızı devam ettirmemizdir. O iki kapılı han, yani yaşadığımız dünya, bize sonsuz gelen doğası, çeşitli yaşam alanları, canlı ve cansız varlıkları ile öyle inanılmaz bir hızda evrilmekte ki yaşanan değişimler ve gelişimleri takip edebilmek neredeyse

imkansız. Peki tamamını olmasa da azıcık da olsa ucundan kenarından dünyayı tanımak, içinde

yaşananları keşfetmek; sanatla, sporla, edebiyatla ruhumuzun hiç ulaşılmamış özel yeteneklerini ortaya çıkarmamız çok mu zor?

Zor olan büyük resmi görmektir, büyük hareketlere sebep olmak, büyük değişimlerin müsebbibi olmak, bir anda inanılmaz

yeteneklere sahip olmak, dünyadaki tüm bilgilere sahip olmak zordur ama daha zoru bunların ufacık bir zerresine bile sahip olabilmek için

harekete geçebilmektir. Hele de günümüzde, 2000’li yıllarda.

Günümüzde insanlar telefon, tablet vb. internet bağlantılı araçlar aracılığıyla harekete geçemiyor hatta deyim yerindeyse kılını dahi kıpırdatamıyor. İnternette maruz kalınan sanal oyunlar, sohbet ortamları, sosyal medya içerikleri vb. ile insanlar günde en az 4-5 saat pasif, etkisiz, donuk, üretimden uzak bir şekilde harekete geçme dediğimiz eylemi aklının ucundan dahi geçirmeden yaşıyor, tabii buna yaşamak denirse.

Bir anda olmadı bu. Yavaş yavaş ve bilinçsizce oldu maalesef.

Sonuçlarının neler olduğu tahmin edilmeden küçük çocuklar ellerine

telefon verilerek susturuldular, bir yandan telefon, tablet bir yandan televizyon karşısındaki çocuklar renkli, hızlı, çekici, hareketli ve müzikli içeriklerin karşısında adeta muma döndüler. Sonra işin içine biraz daha hareket biraz daha heyecan girdi. İnsanlar izledikçe, oynadıkça puan kazanmaya başladılar.

Beton binalar arasında kapalı kalan insanlar için çok çekici geldi bu.

Artık arkadaşlarından, doğadan uzak, binalara sıkışmış bir yaşam içine hapsedilmiş olan şehir insanı oyunlar içinde çevrimiçi yollardan arkadaş edinmeye, sosyalleşmeye, yarışmaya, puan kazanmaya ve seviye atlamaya başladılar.

HAREKETE HAREKETE

GEÇME ZAMANI GEÇME ZAMANI

Her yeni bilgi ile zihnimizde yeni kodlar oluşur ve artık zihinde tanımlanan kodlar bizim için normalleşmeye ve yaşamımızın

içinde yer almaya başlar.

Selmi DEMİRKOL Türkçe Öğretmeni

8

(9)

9

H

er şey çok çekiciydi ama dikkat edilmeyen bir nokta vardı ki bütün bu içerikler yurt dışı kaynaklıydı. Kültürümüze, inancımıza, yaşam tarzımıza, aile yapımıza uygun olmayan unsurları normalmiş gibi yavaş yavaş zihnimizde içselleştiriyorlardı. Her yeni bilgi ile zihnimizde yeni kodlar oluşur ve artık zihinde tanımlanan kodlar bizim için normalleşmeye ve yaşamımızın içinde yer almaya başlar.

Öylesine normaldir ki görülenler, babası ölen bir çocuk “Babamın bir canı daha yok muydu?” sorusunu sorar yakınlarına çünkü oyunlarda kahramanların en az üç canı vardır.

“Bunları neden anlatıyorsun?”

dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü çevremde rahatsız edici, hiç susmayan sesler duymaya başladım.

Kulaklarımı kapatıyorum gözlerimle görüyorum. Küçük-büyük kızlar, erkekler ebeveynlerini dinlemiyor, evdekilere elindeki eşyaları fırlatıyor, yaşadığı ailede sorumluluk almak bir tarafa evini yaşanılmaz bir yer haline getiriyor. Evlerdeki sesler sokağa taşmış vaziyette. Gençler ellerine telefonları alıyor, odasının kapısını kapatıp saatlerce oradan çıkmıyor, ders çalışmak istemiyor; düşünmek, okumak, araştırmak istemiyor ve

nasıl bir bağımlılığın pençesine düştüğünün farkına varamıyor.

Acilen terk edilmeli “interneti işimize yaramayacak, bizleri geliştirmeyecek içerikler için kullanma alışkanlığımız”.

Yaşamımızda yer alması gereken

“Faydalılık ilkesi” esasınca elimizin altında vaktimizi çalacak her alete

“Bununla vakit geçirmek bana, aileme, ülkeme fayda sağlayacak mı?” sorusunu sorabilmeliyiz kendimize. Biz yönetmeliyiz teknolojik aletleri, onlar bizleri değil. Kölesi olmamalıyız bize fayda sağlamayacak işlerin, uğraşların.

Fayda sağlayacak içeriklerin peşinden koşmalı, ülkece tüketen değil üreten konumunda olmalıyız.

Üzerinde yürüdüğümüz hayat yolu uzun görünüyor ancak ne zaman sona ereceği meçhul. Gidiyoruz ama bu gidişi anlamlı kılmak, bilimle her güne yeni bir bilgi ekleyerek, sporla, sanatla, edebiyatla; sevdiklerimizle, arkadaşlarımızla; merak ederek, paylaşarak, üreterek, el ele vererek gitmek çok önemli. Kitleleri ayağa kaldırmaya gerek yok. İşe iki kapılı bu handaki bir garip yolcudan -kendimizden- başlamak kâfi; küçük hedeflerle, minik adımlarla, işe kendimizi değiştirmekten başlayarak.

İnsanımızın harekete geçmeye nimet etmesi, fayda esasına göre yaşaması ve başını kaldırıp çevresindeki güzellikleri görebilmesi dileğiyle..

(10)

DOĞAYI KORU DOĞAYI KORU

GELECEĞİNİ KORU GELECEĞİNİ KORU

İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ

İklim değişikliğinin etkisi sıcaklıklardaki artıştan ibaret değil. Kuraklık, seller, şiddetli kasırgalar gibi aşırı hava

olaylarının sıklığı ve etkisinde artış, deniz suyu seviyelerinde yükselme, buzulların erimesi gibi etkenler sonucunda bitkiler, hayvanlar ve ekosistemlerin yanı sıra insan toplulukları da ciddi risk altındadır.

Bilim dünyası, iklim değişikliğinin yıkıcı etkilerini en aza indirmek için ortalama sıcaklıklardaki artışın azami 2°C ile

sınırlanması gerektiğini belirtiyor.

İ

klim değişiklikleri Türkiye’de ve tüm dünyada gerçekleşen bir doğal afettir. Bu doğal afetin

%82’si insan davranışları sonucunda gerçekleşiyor. Bu durum ileride çok ciddi sorunlara yol açacak.

Sorumsuzca yapılan davranışlar gitgide dünyayı yaşanmaz hale getirecek.

Daha da kötüsü bunu kendi ellerimizle yapıyoruz. Ülkemizde birçok iklimsel değişiklikler gerçekleşiyor. Karasal iklimde kışların soğuk ve karlı, yazların ise genellikle sıcak ve kurak geçmesi gerekirken, şimdi ise iklim değişikliğinden dolayı dünyada iklimsel özellikler tersine döndü.

Kış aylarında yaz, yaz aylarında kış yaşanıyor. Bunu kendi ellerimizle yapıyoruz. Mesela şu an ocak ayında

Ankara’da karasal iklim hüküm sürmesi gerekirken mevsim ılık ve yağışlı geçiyor. Akdeniz ikliminde ise kışları ılık ve yağışlı geçerken şu an Antalya’ da soğuk ve karlı geçmektedir.

Yani küresel iklim değişikliği ülkemiz ikliminde farklılıklara yol açmıştır. Burada biz insanlar etkiliyiz, çevreyi kirlettiğimizde örneğin yiyip içtiklerimizin atıklarını yerlere attığımızda doğa kirleniyor. Şu an gündemde olan kuraklık Türkiye’nin kaynaklarını tüketiyor. Yaşamsal ihtiyacımız olan suyu gereksiz yere harcıyoruz, kaynaklarımızın değerini maalesef bilmiyoruz.

Dünya gitgide kuraklığa teslim oluyor. Kendimize dikkat etmeliyiz, dikkat etmezsek hayat son bulacak.

Fatma GÜN 7-F

10

(11)

11

KÜRESEL ISINMA

BUZULLARIN ERİMESİNE SEBEP OLUR, İNSAN

YAŞAMI SON BULUR.

İklim değişikliğinin sağlık üzerine doğrudan ya da dolaylı etkileri bulunmaktadır. Doğrudan etkileri: sıcaklık farklılıkları, sıcak-soğuk hava dalgaları, kasırgalar, fırtınalar, seller ve

yangınlar; dolaylı etkileri ise: hastalıklar, enfeksiyonlar, salgın hastalıklar, su ve gıda kaynaklı hastalıklar, hava kirliliği ve solunum yolu hastalıkları, allerjik hastalıkların yaygınlaşması ve benzeridir.

ÇEVRENE SAHİP ÇIKARSAN

GELECEĞİNE SAHİP ÇIKARSIN

.

Dünya bize değil, biz dünyaya m uhtac.ız

(12)

YİĞİDİM YİĞİDİM

Yiğidim!

Kalk ve etrafına bak;

Gözler sana bakıyor, sende umutlar, Yiğidim!

Zaman oturma zamanı değil.

Hücresine kadar seni bekliyor mazlum bak.

Deden Fatih’in açtığı yol apaçık Önüne serilmiş dağlar taşlar, Haydi, bin Küheylan’a

Elinden tut Filistin’in Sudan’ın Sana’nın.

Sen aziz milletin umudu,

Efsaneler yazan dedenin gururusun.

Ey evladı fatihan uyansın artık uyuyan dev Kendini dev sanmasın cüceler.

Seni bekleyen insanlar kahrından ağlamasın Huzur bulsun şüheda ve gaziler.

Arabın, acemin dilindesin

Dünyanın dört bir yanında gönülde, duaya açılan eldesin.

Her an haykırmanı bekleyen yiğit evlatların önündesin.

Yiğidim!

Hz. Ömer var önünde, peşi sıra git.

Adaletin bilinsin, mazlumlarda umut yeşersin.

Halit Bin Velit gönderdi kılıcını, Al eline, zalimlerin yüreği titresin.

Horasan’da erler, Tebriz’de neferler Can Azerbaycan’da gönüller seninle,

Canlar baş koydu yoluna, sebil oldu nice evlatlar uğruna Tösler vurulsun, gelişinin türküleri söylensin Mavera’da Tüm azametinle haykır,

12

(13)

13 Selami ÖZDURAN

Selami ÖZDURAN Müdür Yardımcısı Müdür Yardımcısı

Haykır ki

Sesin olsun ayaklanan erlere derman, Işık olsun gözü kararana.

Coşarak geç dağlardan taşlardan, Çök düşmanın üzerine,

Gelişin olsun aşikâr yolunu bekleyen mazlumlara.

Destanını yazacak kalemler,

Okunacak okullarda destanlaşan haykırışın.

Bakışlarda sen varsın,

Ufuktaki umut, zikirlerde tespih, başlarda taçsın.

Çocukların bakışlarındaki ışık, Yarınlarındaki kahramansın.

Herkes sana yer verecek dualarında.

Analar seni anlatacak masallarında.

Kahramanlıklarınla büyüyecek çocuklar.

Senin adını alacak her biri oyunlarında.

Yiğidim!

Kalk artık, heybetin görünsün,

Sana bakan hainin, karşında dizleri çözülsün Yiğidim!

Bu millete bir ses ver,

Bir ümit ve bir de cesaret ver Üzerindeki toz toprak silkelensin.

Uyansın artık bir asırdır uyuyan millet.

Allah’u Ekber sesleri ile her yer inlesin.

(14)

T eknoloji hayatımızın her alanındadır.

Teknoloji sayesinde her işimizi zamana, mekana ve mesafeye bağlı kalmadan hemen halledebiliyoruz. Teknolojinin olumlu yönü olduğu kadar olumsuz yönü de vardır. Bunlardan biride teknoloji bağımlılığıdır. İnternet teknolojisinin gelişimiyle birlikte teknolojik aletlerin kullanımı yaygınlaştı. Günümüzde çoğu insan teknoloji ile iç içe olduğundan dolayı teknoloji bağımlılığı arttı.

Pandemi döneminde ise insanlar dışarı çıkamadılar ve sıkıldılar, sıkıldıkları için

teknolojik aletlerle uğraşmaya başladılar.

Onlar bunun kendileri için iyi olduğunu düşünürken, teknoloji bağımlısı

olacaklarını düşünemediler.

Zaman geçtikçe teknolojik aletlerle uğraşmayı alışkanlık haline getirdiler ve daha fazla uğraşmaya başladılar.

Peki teknolojinin onları nasıl

etkilediğinin farkındalar mıydı? Farkında değillerdi ve bağımlı hale geldiler.

Şimdi ise akıllı telefonları elinden düşürmekte zorluk çeken bir sürü insan var. Birçok insanda bağımlılık haline gelen teknoloji hayatımızı kötü etkilemektedir. Tedavisi olsa bile insanda psikolojik ve sosyolojik sorunlara yol açmaktadır.

Bu da insanların ailesiyle, arkadaşlarıyla, çevresiyle iletişimini olumsuz yönde etkilemektedir. Bu hastalığa yakalanan insanların mutlaka tedavi sürecine başlaması gerekmektedir.

Sevgi BOZDEMIR 8/B

k ullaniyor muyuz ?

(15)

15 Kurttan hızlı olmak zorundasın, tilkiden, sırtlandan.

Geçmek zorundasın onları tavşan kardeş, geçmek zorundasın, Hızınla, gayretinle, çalışmanla.

Geçemezsen yakalarlar seni.

Geçmek zorundasın rakipleri, avcıları.

Hayat böyle işte, hep bir mücadele.

Hep dikkatli olmak zorundasın; daima zinde, çevik.

Çünkü hayat sürekli bir yarışma.

Elden bir şey gelmez, ne yazık ki böyle.

Tavşan kardeş havucu yakalamak için koşman gerekmez, doğru.

Ama havuç az, havucu yemek isteyen çok.

O yüzden koşmak zorundasın.

Önce ulaşan havucu yer, hayat böyle yazdı kuralları bu şekilde.

Havuca ulaşmak için attığın her adım önemlidir elbette.

Ama rakipleri geçemezsin gıdım gıdım ilerlemekle.

Hızlı olmalısın, daha hızlı, en hızlı.

Bak kaplumbağaya, alt etmemiş miydi seni bir keresinde?

Küçücük karınca soğuk kış günü nasıl bu kadar rahat evinde?

Ağustos böceği niye titriyor soğukta?

Havuç orada, herkesin gözü onda…

YİYECEK ?

Osman AYDIN Fen Bilimleri Öğretmeni

(16)

R

esim her şeyden önce yaratıcılık gerektiren bir aktivitedir ve duygularınızı olduğu gibi ifade etmenizi sağlar.

Resim yapma tekniklerini öğrenmek sıkı çalışma ve disiplin gerektirir.

Resim teknikleri arasında oldukça popüler olan akrilik boya tekniğiyle ögrencilerimiz tuval üzerine akrilik boya çalışmalarını hem eğlenerek hem de öğrenerek duvarlarını süsleyecek şekilde yaptılar.

Bu renkli çalışmalar için emek veren sevgili öğrencilerimize ve görsel sanatlar öğretmenimiz Yasemin Aşık’a teşekkür ederiz.

D esen görülen şey değildir,

başkalarına gösterilmesi gereken şeydir.

SANAT KÖŞESI

16

(17)

17

(18)

VE YAŞAM

İ

lçemiz okul sporları kapsamında düzenlenen dart yıldızlar

musabakasında okulumuzu temsil eden öğrencilerimiz Enes Berat Karaköseoğlu, Burak Demirci, Enes Seyfi, Furkan Çakır, Zeynep Yaren Polat, Kübra Karataş, Rüya Hava ve İrem Sevim'e teşekkür ederiz. Bundan sonraki sportif faaliyetlerinde başarılar dileriz.

Okulumuz sportif faaliyetlerine ilçe ve il müsabakalarına her branşta katılmak ve başarılar elde etmek için çalışmalarımıza Beden eğitimi öğretmenlerimiz ve idarecilerimiz ile devam ediyoruz.

S P O R S P O R

18

(19)

19

(20)

20

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu şe- kilde duygusal okuryazarlık becerisi, duygusal zekânın bir bileşenidir ve bireyin kendisini ve diğer insanları duygusal bağlamda anlama yeteneğini ifade

Kayseri Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanımız Ömer Gülsoy'un kıymetli babası, Yönetim Kurulu Üyemiz Mehmet. Gülsoy'un kıymetli dedesi Hacı Mehmet Gülsoy,

Hiçbir şekil ve surette ve her ne nam a ltında olursa ols un, her türlü gerçek ve/veya tüzel kişinin, gerek dorudan gerek dolayısı ile ve bu sebeplerle uğrayabileceği he r

Fed’in izlediği enflasyon göstergesi olan çekirdek kişisel tüketim harcamaları 40 yılın zirvesine çıkarak aylık %0,4, yıllık bazda ise %5,8 arttı.. Fiyat

Teknik olarak Dolar, Türk Lirası karşısında orta vadeli yükseliş trendi ve kısa vadeli yükseliş trendi devam etmektedir.. Teknik olarak Euro, Türk Lirası karşısında

Ancak değerli metalin haftalık bazda 24,70$ üzerinde bir kapanış gerçekleştirememesi ve kanalı yukarı yönlü kırma girişiminin başarısız olması durumunda ise

Dergimizin 2022 Nisan sayısınında “The Representation of Versatility: A Possible Role of Aphrodite in Perge (Çok yönlülüğün temsili: Perge’de Aphrodite’nin

Türkiye İç Denetim Enstitüsü (TİDE) Elektronik Bülten, üyelerimizi Uluslararası İç Denetçiler Enstitüsü (IIA), Avrupa İç Denetim Enstitüleri Konfederasyonu