• Sonuç bulunamadı

Ahlak ve idealizm

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ahlak ve idealizm"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

■ »

Ahlâk ve idealizm

B

U İKİ MEFHUM arasında daima birlik olamamıştır. Birlik olsaydı insanların bunca sa vasuıa, çırpınmasına, bunca hayâl sukutuna ve bütün bunlara rağ­ men yine de savaşa devamına lü­ zum kalmazdı. Çok defa idealist ahlâkla gündelik hayat birbirin­ den habersiz cereyan eder durur. Bâzan fedakâr ve kahraman, gün­ delik hayata zorla örnek olur. G ü­ nünü gün eden, hiç değilse gö­ rünüşte, kahramanı alkışlar ve kendi kusurunu teşhirden utanır. Buna «ahlâka uygun» hayat diye­ biliriz. Fakat bâzan da kusurlu adam, yüzündeki hayâ maskesini atar. Ahlâka meydan okumağa kalkar. Hattâ fedakâr ve kahrama nı «hayalperest» ve budala sayma dan utanmaz. Ahlâksız adam, «realizm», müsbet görüş, akıllılık bayraklarını kendine siper eder. Machiavel de ahlâksız siyaset na­ zariye ve sistem hâlini almağa ça­ lışmıştı. Bâzan bu. kendini mâzur göstermek için «idealizm» kalıbı­ na bürünür. Ahlâksız veya ahlâ­ ka meydan okuyan idealizm olur. İdealine erişmek için başvurdu­ ğu gayrimeşru vâsıtaların onu âdi ahlâksızdan olduğu kadar, mesrû ve hakikî ahlâklının üstüne yü k­ selttiğine kanidir. İdealine eriş­ mek için kasa soyar, cinayet iş­ ler ve bu hareketleri sırf başarı namına «ulvileştirmeğe» çalışır. Halbuki bu başarı, hakikatte, o- nun ahlâkî değerini sıfıra indir­ diği için, idealini de mahveder; başarısı idealle tamamen alâka­ sız bir kör kuvvetten ibaret kalır. Ahlâkla gündelik hayatın bütün bu boğuşmaları, birinin ötekine çelme takmaları, bu zikzaklar, e- ğer zaman zaman ahlâkın hayata düstur olması, hayatın ahlâk idea line çevrilmesi. hâsılı ahlâkla idealizmin birleşmesi seklini almış olmasa, insanın üstün değerlerle münasebeti kalmamış ve kör bir akıntıya kendini kaptırmış olma­ sı Iâzımgelirdi. İnsanlığın bu sis­ li kervanında ara sıra bir simsek çakması, karanlıklar arasında bir pkrıltı yaparak, bütün zikzaklara rağmen, onun yolunu aydınlat­ maktadır.

Tarih boyunca şiddet, tahrip ve zulümle şiddetsizlik, imâr ve ada­ let çarpışmada devam ediyor. Eğer bu savaş Zarathustra'nm dediği gibi iyilikle kötülüğün sonsuz sa­ vası olsaydı insanlığın tek bir adım atmaması Iâzımgelirdi. Bu söylenemez; çünkü kötümserlere hak verdiren bütün med ve cezir­ lere rağmen insanlığın yüzlerce asır içinde kazandığı şevler mey­ dandadır Bizzat insanın bütün iti katları, ümitleri, hayâlleri, bilgisi ve zevki ile başka varlıklar üs­ tünde yer alması bu kazancın eseri değil midir? Eflâtun ve Machiavel. İsâ ve Kayser. Gandhi ve Lenin savaşında zâhiren hep İkinciler galip görünse de. haki­ katte ve sonunda insanlığın mâ­ nevi sahada kazandığı bütün yeni merhaleler birincilerin zaferinden başka bir şey değildir.

G

ANDHÎ, geçen hafta bahset­ tiğim terbiyeye dair konuş­ malarında pratik ile nazariyenin birleştirilmesi kadar dil

mesele-tabında. İncilde ve K u r’anda oku­ dum. Şiddetsizlik bir kemaldir. Bu, bütün insanlığın, farkına var­ madan çevrildiği hedeftir. İnsan mâsumluğu kendi şahsında temsil ettiği zaman Tanrı olmaz; fakat yalnız o zaman hakikaten in­ san olur. Şimdiki duru - mumuzla biz yarı insan ya­ rı hayvan olduğumuz halde, bilgili cehâletimiz içinde nev’imize has rolü ' yapmak iddiasmdayız. Halbuki daima darbeden darbeye uğrayor. kendimizi hırslarımız ve hiddetlerimize terkediyoruz. Öyle zannediyoruz ki «Dişe dişe» kanu nu (talion) varlığımızın esasıdır. Halbuki mukaddes kitabın ber tarafında talion'un aslâ mecburî olmadığını, yalnız ona müsamaha ile bakıldığını görüyoruz. Mecbu­ rî olan yalnız nefse hâkimiyettir. İntikam, cok karışık kaidelerin meşrûlastırdığı bir nevi tatmin­ dir. Nefse hâkimiyet ise varlığı­ mızın kanunudur. En büyük ke­ mal en fazla hâkimiyet ister. Iz- tırap böylece insanlığın sembolü hâlini alır. Hedef bizden birtevi- ye uzaklaşır. Nekadar çok iler­ lersek o kadar liyakatsizliğimizin farkına varırız. Hakikî tatmin, yapılan cehiddedir; ulaşılan he­ defte değildir. Mutlak cehidde mutlak zafer vardır. Ne İngilizle- rin, ne de onlarla işbirliği yapan vatandaşların fenalığını istememe- liyiz. Çünkü biz esaslı surette şiddetsizlik prensinim güdüyoruz. Fakat içimizden bir çokları fena­ lık istedi. Onlar bu fenalığı yap- madılarsa, bu yalnızca onların zaafındandır. Şiddetsizlik prensi- pindeki azmimiz gelecekte de her türlü taarruz teşebbüsünü me­ neden Sözlerim yanlış anlaşılma­ sın: Şiddetsizlik siyasetinin inti­ kam imkânını ortadan kaldırdığı­ nı aslâ söylemiyorum. Ancak in­ tikamda başarı için önce iyilikle karSı koymanın zaruri olduğunu söylüyorum.»

K ılıç Doktrini adlı nutkunda da söyle diyor: «Eğer korkaklıkla şiddetten birini seçme zorunda kalmış olsaydım, ben o zaman te­ reddütsüz şiddeti tavsiye ederdim. Hindin şerefsizlik içinde inleme­ ğe mecbur olduğu an. Onu silâha sarılmaya ve şiddete dâvet edece­ ğim. Bununla beraber şuna emi­ nim ki şiddetsizlik şiddete son derece üstündür. Affetmek ceza­ landırmaktan cok daha İnsanîdir. Affetmek, asıl cezalandırmaya muktedir olduğu zaman, bu ceza dan vazgeçmek demektir. Fakat bu vazgeçme kudretsizlikten ileri gelirse, hiçbir mâna ve kıymeti kalmayacaktır. Ben bir hayalperest değilim. Ben pratik bir idealci ol­ duğumu iddia ediyorum. Şiddetsiz lik ibadeti yalnız hâkimler ve ve- lı'lere mahsus değildir. Bu aynı zamanda halk içindir. Şiddetsizlik insan nev’inin kanunu olduğu gi­ bi. şiddet de hayvan nev’inin ka­ nundur. İnsanın şerefi yüksek bir kanuna, ruhun kudretine itaati gerektirir. Ben Hind kavmine es­ ki feda-i-nefs kanununu teklif ediyorum. Ben Hinde, zaafından dolayı şiddetsizliği tatbik etmesini değil; bütün kuvvetleri ve imkân­ larını bilerek onları lüzumsuz ve­ re kullanmamasını tavsiye ediyö-

J

rum.» Başka bir nutkunda da şöy le diyor; «Birinci safhada Unvan­ lar. rütbeler ve takdirnamelerin reddi gelmelidir. İkinci safhada yabancı mekteplerin terki gelme­ lidir. Bu mektepler iktisadi ve fikri emperyalizmi memlekete sok maktan başka bir ise yaramıyor­ lar. Ücüncü safhada yabancı eş­ yayı kullanmamak gelmeli ve bu tamamen şiddetsiz, şuurlu, yaratı­ cı bir boykotaj suretiyle yapılma­ lıdır.»

 / / ı , f *•■ ■ ■ ■ '

Yazan:

Prof. Hilmi Ziya Ülken

sine de ehemmiyet veriyor. Ona göre öğretim mutlaka ana dilde olmalıdır. Yabancı bir dilde yapı­ lan tedrisat çocukların beynini yorar. Onların çok fazla sinir ger ginliği içinde bulunmalarına se­ bep olur. Bu yüzden onları dü­ şünmeye. orijinal çalışmağa, kabi­ liyetsiz bir hâle getirir; bilgileri­ ni halka yayamazlar. «Kendi hu­ dutlarımıza kapanmak, keridi İten dimize münhasır kalmak fikri ka­ dar bana zıd ve aykırı bir fikir olamaz. Fakat mutlak olarak su kanaatteyim ki başka kültürler hakkındaki bilgi ve takdirden ön­ ce, kendi kültürümüz hakkındaki bilgi ve takdir gelmelidir. Hiçbir kültür Hind kültürü kadar değer­ li hâzinelere sahip değildir. Di­ nim beni başka kültürleri aşağı görmek ve küçümsemekten mene- der. Nitekim yine o, benim kendi kültürümle dolu olmam ve böy­ lece kendimi medenî intihardan kurtarmam hususunda İsrar eder.» Gandhi. şiddetsizlik hakkında bir nutkunda söyle diyor: «Bir in san şiddetsiz olduğunu iddia etti­ ği zaman, kendisine tecavüz eden kim olursa olsun ona kızmıyacak- tır. Ona hiçbir fenalık yapmıya- cak, hiçbir zarar vermiyecektir. Mutlak şiddetsizlik yasayan her varlığa karsı kötü niyetin tama­ men yok edilmesi demektir. Şid­ detsizlik. faal seklinde, var olan ve yaşayan her şeye iyilik yap­ madan ibarettir. Bu. sırf sevgidir. Ben bu esası Hind mukaddes

Referanslar

Benzer Belgeler

Mengs (1723 - 1774) Romada Winckelmann ile beraber Neo-classique'in temelini atmışdı. Mengs ve Winckelmann Antikiteye avdeti» idare ediyor- du. Aynı asırda hissin

gelişimlerine yönelik geri bildirimlerde bulunmak için eğitimde ölçme ve değerlendirme hizmeti önemli ve zorunlu bir ihtiyaçtır (Algan, 2008; Çelikkaya, 2008:122). Ölçme ve

Bursa'da Nilüfer Çayı'na sahip çıkmak için toplanan eylemciler, suyun artık zehirli olduğunu söyledi ve şunu söyledi: "Bizim sulama kanal ımız olan bu su artık

Fransız lider, geçtiği Gabon'da Afrika'nın gelişmesine yardım etmekten söz ederken "Her şeyden, yolsuzluk, diktatörlük, soykırımdan sömürgeciliği

• Altın oran gibi daha çok resim, fotoğraf ve tasarımda kullanılan bir kompozisyon kuralıdır. Bu kurala göre çerçeve 2 yatay ve 2 dikey çizgi ile 9 eşit

Brezilya’da yüzlerce topraksız çiftçi, hapisteki Kolombiyalı uyuşturucu kaçakçısı Juan Carlos Ramirez Abadia’nın devlet taraf ından el konulan çiftliğini işgal

', 'Yüzlerce bilim insan ı ve hükümet temsilcisi, biyolojik çeşitlilik üzerine bir uluslararası bilirkişi grubu olu şturulmasına hazırlık amacıyla Fransa’nın

İnsanoğlunun onu elde etmek için yüzyıllardır verdiği çetin uğraş ve kullandığı yöntemler, yine insanoğlu tarafından hoyratça silinmekte olan tarihin