• Sonuç bulunamadı

kanımca mes- lekî uğraşılar içinde en çok sosyalleşmiş olanlardan biridir

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "kanımca mes- lekî uğraşılar içinde en çok sosyalleşmiş olanlardan biridir"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

m i m a r l ı k

t e k n o l o j i ü z e r i n e .

Dr. Şevket Sunar İ.T.Ü. Mim. Fak.

öğretim Üyesi

— Evrenselliği konusundaki kalıplaş- mış deyişe karşın mimarlık; kanımca mes- lekî uğraşılar içinde en çok sosyalleşmiş olanlardan biridir. Keza, mimarlık; yerine, yöresine ve de zamanına en fa2İa bağlı olan ve teknoloj'rk değişmelerden en çok etkilenen bir sanat koludur. Çağdaş mi- marlık; toplumun, teknolojinin etkilerine de gayet açıktır, üstelik.

— Günümüzde teknolojik gelişmenin mimarlık kültürü üzerinde her yönden et- kili olduğu söylenebilirse de, bir devri- min var Olduğunu kabul edenlerin sayı- ları; kuşkusuz, çok azdır. Zira, eski dün- yanın mimarlık -kavramları halâ geçerli ol- makta devam ediyor ve biz, diğer alanlar- da da olduğu gibi asrımızın gelişmeleri ile 19. yüzyıl kurumlarını birarada, yürüt- meğe çalışıyoruz.

— Herhangi bir kültür ve sanat ala- nında canlılığın gerçek kaynağı olan yeni atılımlar; mimarlıkta, maalesef pek öyle rahatlıkla gerçekleştirilememektedir. Bu yönlü eleştiriler ise günümüzde çok yavan ve hor görücü niteliktedir; aydınlar onu çok kere tanımamazlıktan gelmekte; üni- versite, akademi ve kuruluşlara gelince;

bunlar da yanıltıcı olarak en zayıf yönle- riyle ele alıp desteklemektedirler.

•— Bundan yaklaşık yarım yüzyıl ön- ce, mimarlık 'kültürü bir bütün halinde yaşamımızı etkiliyordu. O günlerde mima- rî algının sadece sınırlı türleri itibar gör- mekte idi; esasen. mevcut olanların da sayıları çok değildi.

— Günümüz için ise, aynı şeyleri söylemek olanaksızdır. Daha önce de de- ğindiğimiz gibi; mimarlık, içinde bulundu- ğumuz zamanın başkalıklarını İçerdiği gi- bi, uzunca bir geçmişin <de etkisi altında dır. Fakat bugün, daha değişik zevk, duy- gu ve bilince sahip yeni kuşak; gelenek- sel kalıpları, tutarlı öğeleri öğrenseler bi- le, onları değişik bir açıdan ve değişik bir şekilde öğreneceklerdir, kuşkusuz.

Diğer bir deyişle, geleneksel kalıpları eş- siz, ya da erişilmez olarak değil; daha kapsamlı bir 'koşullandırmanın bir parça- sı olarak kabul edeceklerdir. Örneğin, bu- günün LP (Long-Play) kuşağı, eski müzik

düzen ve dizisinin önceliklerini dikkate almadan daha farklı duymakta ve algılan- maktadır. Zira, yeni kuşak tarafından ayrı bir duyuş, farklı bir değerlendirme biçimi geliştirilmiştir ve müzik onun yalnızca sanatı, ya da uygulama alanıdır.

— Benzer şekilde; eskinin yeni tarz- lar ve ekoller geliştirme, tarihsel gerçek- lere uyğunluk, modern sanatta akılcılığın bulunması gibi mit ve tutkuları bütün ça- balara rağmen bugün artık geçerli kabul edilmemektedir.

—• Kısaca, eskinin "düalizm" anlayı- şı iflas etmiş durumdadır günümüzde. Di- ğer sanat kollarında olduğu gibi, mimari- de de artık "avant-garde" diye bir şey yoktur, tarz ve ekol kavramı gücünü tü- müyle yitirmiştir, bu alanda.

— Kuşkusuz, bir çok yeni mimarlık ürününün eski düşünce modellerinin bir devamını oluşturduğu veya onları temsil ettiği söylenebilir. Hatta, yeni mimarlık tür ve tarzlarının eskilerle birlikte varol- maları, ya da bu yolla yenilerinin yaratıl- ması günümüzün doğal gereğidir, denile- bilir. Zira, Batı Avrupa'da Rönesans'tan bu yana hakim olan tek bir 'kültür ırmağı yerine; bugün dünyamızda birleşen, ayrı- lan, yeniden birleşen, bir görünüp bir kaybolan ya da kuruyan veya değişik hız- la akıp giden bir çok kültür dereleri, çağlayanları veya girdapları vardır.

— Bugün, bir bakıma; mimarlık tari- hi açısından tamamen yepyeni ve şimdi- ye dek benzeri görülmemiş bir durumla ıkarşı karşıyayız. Öyle ki, herşey ola- naklı kabul edilmektedir genellikle günümüzde. Bu sadece estetiğin hürriye- te kavuşturulması sorunu değil; bunun ö- tesinde yayğın bir pratik ve teknik sorun- dur, kuşkusuz. Artık, sınırlama ve koşul- lar mimarın alğılama, ve tasarlama yete- neğinden kaynaklanmaktadır. Bu itibarla, esas sorun; değişik algılama türleri ara- sında yeni ilişkiler kurmak şeklinde orta- ya çıkmaktadır.

— Kanımca, üzerinde durulması ge- reken sadece yeni kalıplar ve teknik iler- leme değil; olanaklı olan tüm yeni şekil- leri ve bu arada, yöntem ve yöntemsizli- ği dahî kapsamına almış olan azamî bir mimarlık deneyimini geliştirmektir. Ve, doğru olan; hiç kuşkusuz, öncü sanatın polemik tanımlamalarına girmeden, o ko- nuda tartışmalar açmadan içinde bulun- duğumuz yüzyılın hem artistik, hem tek- nolojik ve hem de dinamik ifadesinin ko- şullandırılmasıdır.

— Biz, öyle zannediyorum ki; yeni bir sanatın sonuna gelmiş değil, yeni bir sanat anlayışının eşiğindeyiz. Eski biçim ve tarzlardan yeni bir yaklaşımla yeni şeyler yaratmak için de pek geç kalmış sayılmayız. Kanımca, bunu yaparken en geleneksel biçimleri bile elimizden çı- karmak gerekmeyebilir. Kuşkusuz, bütün bunlar arasında en önemli rolü oynaya- cak olan, yaratıcı fikirlerdir.

— Sanat'ta, zevk ve duygularda salt kesinliklerin olmadığını söylemekten çok kere hepimiz hoşlanırız. Bunu her fırsat- ta tekrarlamamızın bir nedeni de; sanı- rım içten içe bunun gerçek oluşuna üzül- memizdir. Örneğin, maddeciliğe ve sezgi yoluna dayanan yönteme karşı olan "mi- nimal" sanatçılar, genellikle rasyonel tu- tum ve düşünceye dayalı eserlerinde; te- sadüflerden ya da eserin bir bütün ola- rak ortaya koyacağı etkiyi, berraklığı, in- celiği veya verimliliği zedeleyecek her- şeyden uzak kalmayı yeğlerler.

— Burada, kompozisyon veya anti - kompozisyonun bizzat kendisi bir değiş- kenler takımı oluşturur; ya da geometrik öğelerin değişimine dayanmak durumun- dadır. Bu yüzden; malzeme veya pre-ras- yonel görünümlerden daha çok, geomet- rik bir otomatizm ile gerekli bir verim- liliğin bütün izlerini taşırlar.

-— Sözkonusu bu tür yapıtlarda, an- lamlı öğeler tamamen düşünceye daya- nır; malzemenin gereklerine veya bunla- rın işlenme koşullarına uymazlar. Mini- mal sanatta, minimal olan, ya da minimal görünen şeyin ne olduğu amaç değil, a- raçtır. Fakat buna karşın işçilik, esinlen- me ve estetik canlılığın minimal olması diye bir şey yoktur, olamaz da.

— Teknolojiye gelince; onu, sözlük düzeyinde; bilimsel kuramın pratik so- runlara uygulanması anlamında, bilimin aracı ve emrindeki en güvenilir olanak şeklinde tanımlamak mümkündür.

— Daha üst düzeyde; Donald Schon' un "Technology and Change" (Teknoloji ve Değişim) adlı yapıtında işaret ettiği gibi, teknoloji "...yaratmanın, insan yete- neklerini arttıran herhangi bir aracı ya da usulü; herhangibir fizik donatımı ya da yöntemi olarak belirlenebilir. Benzer şekilde, teknoloji; insanın beyninden, ya da ellerinden daha az kendisinin olmayan bir çalışma olanağıdır, denilebilir.

— Dün olduğu gibi bugün de, este- tik biçim kuramı ne olursa olsun; tekno-

(2)

loji, sanatın üzerine herzaman mührünü basmış, ağırlığını koymuştur. Öyle ki, tek- noloji gelenekçinin elinde kalan son şeyi;

boyanın zengini dahî değiştirmiştir. Kim- yanın bir bilim dalı olarak gelişmesinden;

yani, 1700 den önce; renk unsuru olarak pek az sentetik madde kullanılıyordu. O zamanlar daha bugün kullanılan bir sürü renk —titanyum beyazı, Prusya mavisi, kobalt mavisi, çinko, 'krom ve kadmiyum- dan yapılma bir dizi sarı— ressamın pa- letine, boyacının fırçasına girmemişti.

— Geçmişte, yeni bir ürünle onun sanatta kullanılışı arasındaki zaman ara- lığı bugüne oranla çok daha genişti. "Bau- haus"un bu aralığı kapatmak için kuruldu- ğu dahî söylenebilir, ikinci Dünya Sava- şından bu yana, sentetik malzemelerdeki gelişmeler, çabucak kuruyan akrilik boya- lar sadece renkleri değil; rengin tuale uygulanışını da değiştirmiştir.

— Kısaca bugün; resim sanatı gibi

"pop" ve "op" sanatları da modem tek- noloji olmaksızın varlıklarını sürdüremez-

ler. Heykelde ise, yüzyıllar boyunca mer- mer ve bronz gibi ağır malzemeler ege- men olmuştur yapıtlara. Her ikisinin de üstesinden gelmek hem çok zaman al- makta, hem de işçiliği zor ve masraflı idi. Bugün biz; kolay biçimlenen, yontu- lan ve sanatçıya hemen heyecan veren ucuz .sentetik maddeler dünyasında yaşı-

— Kinetik heykeltraşların en ünlüle- rinden biri olan Jean Tinquely'in antik bir biçimde makina aleyhtarı olmasına karşı, Alman Nicholas Schoffer makinayı "in- sancıllaştırmak" istediğini; insanlığı "öz- gürleştirmek" için teknolojide çok büyük olasılıklar gördüğünü söylemiştir. Besteci Milton Babbitt'de, "yeni bantlar olmasay- dı elektronik müzik var olmazdı" elemiş- tir.

— Gerçekte, bugün için bilimin us- ta; sanatın onun izleyicisi olduğu söyle- nebilir. Zira, her yeni belirti bunu kuv- vetlendirmektedir. Başka bir deyişle, her çeşit estetik değişim sanat ve teknoloji

konusunda var olan eski ilişkilerin çözül- mesine, ya da radikal bir değişime uğ- ramasına neden olmaktadır.

— Yalnız, teknoloji ile sanat arasın- da değişen bu ilişkiler; çağdaş sanatla ilgili karşıt düşünce ve tepkilerin doğma- sına da yol açmıştır. Böyle düşünenler;

teknolojiyi yabancı, insancıl olmayan bir güç gibi görürler; onun sanatta kullanılı- şını salt gözboyacılığa bağlarlar ve sa- natçının yapıtlarında kullandığı teknolo- jik kökenli malzeme ve öğeler üzerinde- ki denetimini kaybetmesinden korkarlar.

— Fakat, sanatta teknolojiye karşı çıkmak; bir anlamda, hayatta teknolojiye karşı gelmeğe benzer; çünkü, teknoloji günümüzde insanın evi, yolu ya da giysi- leri kadar yaşamına girmiş, onun bir par- çası haline gelmiştir. Ve kuşkusuz, bütün kötü örnek ve deneyimlere karşın, tekno- loji insanlık dışı değildir; ancak, İnsanlar onu insancıl olmayan bir amaca yönelte- bilirler.

İstanbul, 21.8.1978

A v r u p a K o n s e y i K ü l t ü r K o m i t e si 2. B a ş k a n ı , T ü r k i y e ' y e g e l d i

• Dışişleri Bakanlığı'nın çağrılısı o- larak Türkiye'ye gelen Norveç milletveki- li ve Avrupa Konseyi Kültür Komitesi 2.

Başkanı Jakob Aano, İstanbul'da eski Türk mimarisi ve korunması gerekli SİT'ler ko- nusunda incelemeler yapmıştır.

Gayrimenkul Fski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu'nda yapılan çalışmalarla ilgili olarak Kurul Roportörü Besim Çeçe- nel ve Kültür Bakanlığı Röleve ve Anıtlar Şubesi Müdürü Hüsrev Tayla'dan bilgi alan Jakob Aano, "istanbul, birçok kültü- rün birleştiği önemli merkezlerdendir.

Avrupa Konseyi bu nedenle mimari mi- rasının korunmasını özellikle önemse- mektedir" demiştir.

Jakob Aano şunları söylemiştir:

"Türkiye'ye davet edildiğim zaman özellikle eski mimarinin korunması soru- nunu görüşmek istiyordum. Avrupa Kon- seyi üyesi ve Kültür Komitesi ikinci Baş- kanı olarak 1970'den beri tüm üye ülke- lerde bu yönde çalışmalar yapıyoruz, is- tanbul'un eski Türk evlerinin korunması konusuna komitemiz çok önem verdi. So- ğukçeşme sokağı ve Zeyrek pilot bölge olarak seçildi. Bu ve benzer projeler gös- teriyor ki, artık Avrupa'da yalnız eski binaların değil eski çevrelerin de korun- masının gerektiği fikri yeni bir anlayışı temsil etmektedir. Sloganımız, "Geçmişi- mizin geleceği olsun." Bir anlamda dünün yarınını sağlamalıyız."

Jakob Aano, Avrupa Konseyi'nin ko- nuyla ilgilenen dernekler ve kişileri Eu- ropa Nostra adlı bir kuruluşta birleştir- meyi gerçekleştirdiğini, ayrıca konuyla ilgili projeleri incelemek ve izlemekle Lotfd Dunkan Sandys'i sürekli roportör o- lara'k görevlendirdiğini sözlerine eklemiş- Norveç Hıristiyan Halk Partisi Mil- letvekili olan konuk, kendi ülkesinde ken- di kentinin korunması gerekli bölge seçil- diğini, Konsey'in projeleri benimsedikten sonra tanıttığını ve bazı kaynakları hare- kete geçirerek parasal destek sağladığını da belirtmiş, "Yaşayan Venedik" sloganı Ne bu kentin projesi için katkılar bulun- duğunu ancak her şeyden önce ülkelerin kendi hükümetlerinin kendi sorunlarını benimseyip desteklemeleri gerektiğini söylemiştir.

M İ M A R L A R ODASI

Referanslar

Benzer Belgeler

Hikâyenin kadın kahramanı olan GülĢâh, bir elçi kılığında Sîstân‟a gelmiĢ olan Ġskender‟e, babasının onun hakkında anlattıklarını dinleyerek, kendisini

Birçok tanıdığım aile­ ler, koca yalıları bırakıp Erenkö- yünde, Göztepede, sivrisineklerin kaynaştığı cehennem gibi tarlala­ rın ortasında, küçük

The Abraham Accords – a joint declaration of the United States, Israel, and the United Arab Emirates, was signed alongside a peace agreement, although there has never

Araflt›r- mac›lara göre asimetrik, bulan›k demir tayf çizgileri, X-›fl›nlar›n›n nötron y›ld›- z›n›n çevresindeki diskin yüzeye en ya- k›n k›sm›ndan

Bir gazın ortalama kinetik enerjisiyle sıcaklığı arasın- da Boltzmann sabiti ile tanımlanan bir oran olduğu için geçmişte benzer bir yöntem Boltzmann sabitinin değeri- ni

Reşat Apak ve çalışma gru- bu da 2004 yılında dünya literatü- rüne, genel adı “bakır(II) iyonu in- dirgeme esaslı antioksidan kapasite” (CUPRAC) ölçüm yöntemi olan ye-

Zaten çoğu piyes muharrirlerin­ de bütün eserlerinin şahsiyetleri­ ni ruhlarında yasatmak, onları konuşturmak, sanki sahnede imiş­ ler gibi oynatmak kudreti

Edmonton Protokolü’nden önce uygulanan ve çoğu kez başarısızlıkla so- nuçlanan nakil yöntemlerinde, insülin salgılayan adacıklar, üzerlerinde bulun- dukları organla