• Sonuç bulunamadı

Tam olarak 60 y

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tam olarak 60 y"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Tam olarak 60 yıl önce, Ağustos’un 6’sında, gözleri kör eden bir ışık dalgasıyla uyandı kent sabahın ilk saatlerinde. Bu parlak ışığı, çok geçmeden kavurup eriten bir ısı dalgası takip etti. Daha önce eşi benzeri görülmemiş bir ısı dalgasıydı; öyle ki var olan her şey yok oluyor, insanlar kemiklerine kadar eriyordu. Yerin yaklaşık beşyüz metre üzerinde adeta güneş doğuyor, ısı o kadar hızlı ilerliyordu ki canlı cansız ne varsa erimeye fırsat bulamadan

buharlaşıyordu. Bu iki şok arasındaki birkaç saniyelik önemsiz ayrıntıyı belki fark edemedi küçük çocuklar… Ne de olsa onlar ‘büyük’ bir deneyin ‘ufacık’ parçalarıydılar.

Bu da yetmedi… Yaşıtlarının ölümünü gören çocuklar, bu ısı dalgasını üç gün sonra iliklerine kadar hissedeceklerdi. Aynı deney üç gün sonra tekrarlanmış, yalnız bu sefer uranyum yerine plütonyumun yok etme gücü denenmişti masum bedenler üzerinde. Yüz binlerce insanı saniyeler içinde yok eden ve kendini sürekli yeniden üreten bir ölüm çökmüştü Hiroşima’nın ve Nagazaki’nin üzerine. Her doğan bebekte, her açan filizde ölüm kendini tekrar üretiyor, insanın ve doğanın geleceği üzerine kabus gibi çöküyordu atomdaki ‘yüce’ kudret…

Böylesine acımasız bir katliamın nedenlerini anlayabilmek için dönemin Avrupa’sına yakından bakmamız gerekir. Öncelikle, 28 Nisan 1945’de Musolini’nin öldürülmesi ve 1 Mayıs’ta Hitler’in intihar edip Berlin’in düşmesiyle 2. Paylaşım Savaşı (ya da bilinen adıyla 2. Dünya Savaşı) fiilen sona ermişti. Sovyet halklarının mücadelesiyle faşizm tamamıyla çökertilmiş, önemli müttefiklerini kaybeden Japonya da teslimiyetin eşiğine gelmişti. ABD yönetimi, Japonya’nın teslim olmasına yanaşmıyor, bazı kentlerin (özellikle az bombalanmış olanların) bombalanmasını yasaklıyordu.

Savaşın fiilen bittiği tarihten birkaç ay sonra, tüm bu gelişmelere rağmen ‘savaşı bitirmek’ bahanesiyle Hiroşima ve Nagazaki gelmiş geçmiş en ölümcül silahlarla bombalandı. Bombalama anında Hiroşima’da yaklaşık 250.000, Nagazaki de ise yaklaşık 150.000 insan can verdi. Birkaç ay içinde bu ölümlere 150.000 ölüm daha eklendi. Tüm bu olaylara ABD tarafından bakıldığında kapitalistlerin karlarına kar katmaları için savaşlara ve masun insanların kanına ihtiyaç duyduğunu görürüz. Öyle ki bu bombalamaların asıl amacı, tüm dünyaya egemenliği ilan etme ve savaş sonrası oluşan piyasalara hakim olma isteğidir. Ayrıca, kapitalist ülkelerle yarışmayı kendine hedef olarak belirlemiş sosyalist bloğa karşı göz dağı vererek kapitalist sistemin devamlılığını sağlamaktı. Bu amaçları gerçekleştirebilmek için, dünya üzerinde görülmemiş bir yıkım ve katliam gerçekleştirip ‘düşmanlara’ gözdağı verilmesi ve dünya piyasalarına hakimiyetin sağlanması gerekiyordu. Savaş süresince pek bombalanmamış dört şehir seçildi ve bu şehirlerin bombalanması yasaklandı. Adeta ‘büyük’ bir deneyin –kanlı ve insanlık dışı bir deneyin– yapılacağı, atom bombasının yıkımının en iyi görülebileceği, ‘düşmana’ en büyük gözdağının verileceği şehirlerdi bu şehirler. Ne var ki, sadece ikisini bombalamak bile yetti…

Amerikan tarafı bombalamaları haklı göstermek için ilginç hesaplara başvurmuştu. Örneğin başkan Truman’ın 1958 yılında yaptığı bir açıklamada “işgal kuvvetlerinin Japonya’ya girmesi halinde yaklaşık 250.000 Amerikan ve yaklaşık 250.000 Japon askerinin öleceğini ve bunun iki katı askerin yaralanacağını” belirtmiş ve bu kayıpların olmaması için bombalama yapmak zorunda olduklarını savunmuştur. Halbuki bu hesap yapılırken ölen yüz binlerce Japon

‘unutulmuştur’…

Aslında tüm bu senaryo, 16 Temmuz 1945 tarihinde, bir grup bilim adamı ve mühendisin New Mexico yakınlarındaki Alamogordo Hava Üssü’ndeki atom bombası denemesiyle başladı. Sekreter yardımcısı John L. McCloy, deneme ile ilgili günlüğüne şöyle yazıyordu: “Yaklaşık 15-20 bin tonluk TNT’ye denk bir patlama gerçekleşti. Patlama

sonrasında, şiddeti öğlen güneşinden birkaç kat fazla olan bir ışık dalgası yayıldı. Bu parlak ışık dalgasına 30 km. uzaktan bakan bir insanı kör edecek güçteydi. Işık dalgasından sonra mantar benzeri bir bulut oluştu ve yaklaşık 3.000 km. yüksekliğine ulaştı. Bomba düştüğü yerde 5 m. derinliğinde ve 350 metre çapında bir krater oluşturdu.”

Birçok ABD üst düzey askerinin de katıldığı bu gizli çalışmanın sonuçları, 20 gün sonra Hiroşima’nın ve Nagasaki’nin kaderine mühür gibi işlenecekti…

Ucuz Atlatılan Felaket: Three Mile Island

28 Mart 1979 günü, Pensilvanya – Harrisburg’a 15 km. uzaklıktaki Three Mile Island adlı nükleer reaktörün 2.

ünitesinde bir dizi hata sonucu erime başlamıştı. Soğutma sisteminde meydana gelen mekanik bir arıza sonucu sistem ısınmaya başlamış, basıncın artmasını önlemek için bir güvenlik kapakçığı bu sırada otomatik olarak açılmıştı. Kapakçığın açılmasıyla basınç normal seviyelere düşmüş fakat kapakçık kapanması gerektiği halde kapanmamıştı. Bunun sonucu reaktördeki basınç hızla düşmeye başlamış, ardından üçüncü bir aksaklık sonucu acil soğutma sistemi düzgün çalışmamıştı. Bu sırada soğutma suyu gerekenden az olmasına rağmen kontrol odasındaki göstergeler her şeyin normal olduğunu gösteriyordu. Sıcaklığın aşırı artmasıyla birlikte radyoaktif yakıt eriyerek reaktörün kalbini

(2)

delmiş ve soğutma suyuyla tepkimeye girmişti. Bu tepkime sonucu önemli miktarda patlayıcı hidrojen açığa çıkmış ve reaktörün içinde birikmişti. Operatörlerden biri basınç kapakçığının açık olduğunu fark etmesiyle kaza felakete dönüşmeden engellenmişti. Bu aşamada hidrojen sürekli birikebilir ve reaktörün patlamasına neden olabilirdi fakat şans eseri operatörler durumun farkına varmıştı. Bu sırada biriken hidrojen reaktöre zarar vermiş, radyoaktif yakıtın bir kısmı erimiş ve soğutma suyuna karışmıştı. Soğutma suyunda yüksek miktarda fisyon ürünü birikti ve oluşan hasar nedeniyle reaktörün dışına sızdı. çevreye ve havaya önemli oranda radyoaktif madde salındı. Reaktör ancak iki gün içerisinde kontrol altına alınabildi.

Kaza nedeniyle ölen olmamasına rağmen, kamuoyunda çok büyük yankı buldu. çünkü, nükleer sanayinin imkansız dediği olmuş, reaktörün kalbinde erime başlamıştı. Görülüyor ki her sanayi işletmesinde olduğu gibi nükleer reaktörlerde de kaza riski bulunuyor. Her ne kadar riskin çok çok düşük olduğu söylense de asıl sorun şudur:

insanların çalıştıkları her yerde kaza kaçınılmazdır ve nükleer santrallerdeki çok küçük aksilikler bile geri dönülmez zararlara yol açabilir. İnsanların hayatları kararırken, çevreye radyoaktif maddeler salınırken bu zararlara ‘işletme riski’ deyip göz ardı etmek insanlık dışıdır.

Ve çernobil

İnsanlık tarihi acı felaketlerle doludur, öyle ki bunlardan en acıklısı çernobil faciası olsa gerek. Tüm diğer felaketler gibi o da bir dizi insan hatası sonucu meydana gelmiş fakat diğerlerinin aksine kazazedeler ölümden daha kötü bir durumla yani kanserle karşı karşıya kalmışlardır. Patlamayla birlikte dünyanın dört bir yanına radyoaktif parçacıklar insanların kemiklerine kadar işlemiştir.

26 Nisan 1986 günü, Priyapat Nehri kıyısındaki çernobil Santralinin 4. reaktöründe üretim azaltılarak bir dizi test için hazırlıkları yapılıyordu. Bir süre sonra operatörler üretimin durma aşamasına geldiğini fark etti ve kontrol

çubuklarının bazılarını çıkarttılar. Nükleer reaktörlerde kontrol çubuklarının görevi, nükleer tepkimeyi yavaşlatarak sistemi kontrol altında tutmaktır ve kural olarak böyle bir santralde üretim yokken bile en az 15 çubuk bulunmak zorundadır. Operatörler bu kuralı göz ardı etmiş olacaklar ki tepkimeyi daha az kontrol çubuğuyla kontrol etmeye çalıştılar. Bu aşamada beklenmeyen (ya da beklenen!) gerçekleşti, reaktörün kalbi hızla ısınmaya başladı ve o sırada zaten az olan soğutma suyu ısının etkisiyle buharlaştı. Bu durumdan habersiz olan operatörler normal test sürecini başlatarak reaktörden buhar çıkışını sağlayan kapakçıkları kapatıp kontrol çubuklarının bir kısmını da çıkarttılar. Kontrol çubuklarının sayısı iyice azalmış ve ısının etkisiyle reaktördeki suyun büyük bir kısmı buhara dönüşmüştü. Artan basıncın etkisiyle operatörler bir sorun olabileceğini düşünerek tepkimeyi tamamen durdurdular ama artık çok geçti… Yakıt çubukları (uranyum), aşırı sıcağın etkisiyle erimeye başlamıştı. Sıvı uranyumun su buharıyla tepkimesi sonucu sürekli hidrojen gazı açığa çıkıyordu. çok kısa bir süre içinde iki şiddetli patlama sonucu önce çelik kapsül sonra da betonarme yapı parçalanarak çevreye radyoaktif fizyon ürünleri yayılmaya ba şladı. Ayrıca reaktörün

yapımında kullanılan grafitin havayla tepkimesi sonucu patlayıcı karbon monoksit oluşmuş ve patlamanın şiddetini arttırmıştı.

Akşam saatlerinde ölüm bulutları dünyanın dört bir yanına yayılmaya başlamıştı. Daha da önemlisi bu durumdan kimsenin haberi yoktu. Sovyet basınının olayı örtbas etmeye çalışmasıyla kazanın vahim tablosu günler sonra görülebildi. Günler sonra reaktörü soğutabilmek için helikopterlerle sıvı nitrojen ve yaklaşık 5000 ton kum döküldü. 300.000 ton malzeme kullanılarak etrafına betonarme bir tabut inşa edildi.

Kazanın bilanço sanılandan çok ağırdı. Onlarca ülkeye yayılan ölüm bulutları, Dünya Sağlık Örgütünün bir

araştırmasına göre, Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan atom bombalarından 200 kat daha fazla zarara neden olmuştu. Kaza sonrası İskoçya’da bile radyasyon seviyesi normalin 10.000 kat üzerine çıkmıştır. Radyoaktif iyodin-131’in, küçük çocuklar başta olmak üzere her yaştan insanın tiroit bezinde birikerek tiroit kanserine yol açmıştır. DSÖ’nün yaptığı bir araştırmaya göre bölgede tiroit kanseri oranı yaklaşık 20 kat artmıştır.

Kazanın yankıları çok geçmeden Türkiye’de de duyuldu. Yaklaşan radyoaktif bulutlar karşısında aciz kalan iktidar, biraz radyasyonun ne kadar faydalı olduğundan bahsetti. Gözlerimizin içine baka baka çayların temiz ve zararsız olduğunu söylediler. Asıl söylemek istediklerini hiç söylemediler: “Sizin sağlığınız ve geleceğiniz bizim için hiç önemli değil, çünkü bizim karımız sizin sağlığınızdan daha önemlidir.”

Aynı senaryo Bergama’da, Akkuyu’da…

(3)

tesisin ne kadar temiz çalıştığını göstermek için atık su havuzlarına girdiler ve siyanürün ne kadar zararsız

olduğundan bahsettiler. Söyleyemedikleri şey yine aynıydı: “Bizim karımız sizin sağlığınızdan daha önemlidir…” Bu sefer Akkuyu’da aynı oyun tekrar gündeme geliyor. Türkiye’nin nükleer santral inşa etmesi gerektiğinden, aksi halde birkaç sene içinde elektrik sıkıntısı çekileceğinden bahsediyorlar. Nükleer enerjinin ne kadar ucuz ve çevre dostu olduğundan bahsediyorlar. Aslında söylemek istedikleri çok açık: “Elimizdeki eski teknolojiyi satıp kar etmek istiyoruz, sizin geleceğiniz bizim için önemli değil”.

Durumun farkında olan duyarlı insanlar nükleer enerjiye ve siyanürlü altına tepki gösterdiklerinde tanıdık bir damga yediler: Vatan haini. Tıpkı özgürlük umutlarını dile getirenler gibi ‘kökü dışarda’ olarak nitelendirildiler. Onlara göre devletin gelişmesini istemeyen bir avuç çapulculardı. Şimdi karar sizin, kökü dışarıda bir avuç çapulcu kim? Benim karım sizin sağlığınızdan daha önemlidir diyen nükleer sermaye mi, onlara kapıları açan iktidar mı, yoksa sağlığına ve geleceğine sahip çıkan yüz binlerce yurttaş mı?

"""

" "" "1952 Chalk River deneme reaktörü çekirdek erimesi "

"1957 Windscale/İngiltere Askeri amaçlı reaktörde yangın, 1.5x10 Bq radyasyon kaçağı "

"1958 Vinca/Yugoslavya deneme reaktörü çekirdeğinin aşırı ısınması, 6 bilim insanı radyasyona maruz kaldı, 1'i öldü "

"1961 SL 1, İDAHO FALLS/ABD Askeri deneme reaktörü infilak etti, 3 işçi öldü " "1966 Enrico Fermi/ABD deneme reaktörü kısmi çekirdek erimesi "

"1969 Lucens/İsviçre deneme reaktörü kısmi çekirdek erimesi "

"1972 Fürgassen/Almanya 640 MW kaynar sulu reaktörde bir yüksek basınç sübabının çalışmaması, radyoaktif buhar kaçağı "

"1975 Tsuruga-1/Japonya 340 MW kaynar su reaktörü bir boru hattında kırık. 37 işçi radyasyona maruz kaldı " "1975 Leningrad-1/Sovyetler Birliği 380 basınçlı-su soğutmalı reaktörde kısmi çekirdek erimesi "

"1977 Bohunice A-1 / Slovakya 100 MW gaz soğutmalı reaktörde çekirdeğin aşırı ısınması, radyasyon sızıntısı " "1978 Brunsbüttel/Almanya 770 MW kaynar su reaktöründe bir buhar hattının "

kopması, radyasyon sızıntısı

"1979 Three Miles İsland/USA 880MW basınçlı su reaktörü çekirdek erimesi, iyot-131 kaçağı "

"1986 çernobil 4/Ukrayna 1000 MW basınçlı su soğutmalı grafit reaktörü güç infilakı, yangın-yakıtının yüzde 70'i dünyaya yayıldı "

"1987 Trawsfynydd/İngiltere 200 MW gaz soğutmalı reaktör yangını "

(4)

"1992 Sosnovy Bor/Rusya 1000 MW basınçlı su soğutmalı reaktörün bir yakıt elemanı kanalının kopması. "

Referanslar

Benzer Belgeler

Ayrıca, Modifiye Benjamin-Bona-Mahony (MBBM) lineer olmayan kısmi türevli diferansiyel denkleminin nümerik çözümleri Runge-Kutta metodu kullanılarak elde

180 milyon yıl önce, henüz farklılaşmış bir Y kromozomu ortada yokken, memelilerin ortak atalarındaki cinsiyet belirleyen sistemin nasıl çalıştığı, bir bireyin dişi

Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) virüsü taşıyan keneler Türkiye’nin dört bir tarafından hâlâ ölümlere yol açarken; bu kenelerden bir tane de Ba

Deve türü canlıların (dromedary), Ortadoğu'da 10 bin yıl öncesinden de evvel yaşamış olduklarına ilişkin ilk kez bir kanıt ele geçirilebildiğini belirten Tensorer,

Aktivistler ayrıca, daha önce Norveç hükümeti ve Hindistan çevre Bakanlığının desteğiyle göllerin düzenlendiğini ve hem göçmen, hem yerel kuşlar için harika bir

bask ısı piyasaya çıkarken haritacılar kıyı çizgilerini yeniden çizip arazi tiplerini tekrar sınıflandırmak zorunda kald ılar.. Atlas'ın editörleri suçlunun

Yeni tedavi yöntemleri ve ilaçlar geliştirmek için yapılan araştırmalar günümüzde son derece doğal karşılanmakta ve bütün tıbbi ilerlemelerin ardındaki itici

Dünyadaki fakirlik o kadar büyük ki, 2.200 dolar serveti olan bir kişi bile, dünyanın en zengin % 50'si arasında yer almaktadır.  Servet birikiminin en yoğun olduğu bölge,