Ortaçağ Felsefesi I
İlk Çağ felsefesi- Orta Çağ felsefesi- Modern felsefe- Çağdaş felsefe
Ortaçağ Felsefesinin Genel Özellikleri
Orta Çağ’da felsefe
kavrayışı kültürün ana unsuru olan din ile
belirlenmiştir.
Felsefenin merkezine Tanrı ve öte dünya
yerleşmiş, dinin etkisi
altında değer ağırlıklı bir
felsefe oluşmuştur.
Ortaçağ felsefesinde teolojik problemler felsefenin merkezine geçmiş; Tanrının varoluşu ve Tanrı’nın varlığı ile ilgili
argümanlar, tabiatı, yaratılışı, insanın
amacını, dinin verilerini anlamlandırmak gibi konular/amaçlar öne çıkmıştır.
Bu ilişki tek taraflı değildir. Felsefi düşünce dinden etkilendiği gibi, din de felsefi
düşünceden etkilenmiş, dini doktrinleri
açıklamada felsefi düşünce de kullanılmıştır.
Ortaçağ Felsefesinin Genel Özellikleri
Yararlanılan Kaynak: Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009.
Yunan felsefesi, belli bir coğrafyada yerleşmiş,
üyeleri arasındaki ilişkilerin belli birtakım örf, âdet ve yasalara göre düzenlendiği bir toplumun ya da halkın felsefesidir. Oysa Ortaçağ felsefesi, bir dine inananların, bir peygamber etrafında toplananların felsefesi olarak karşımıza çıkar.
Felsefenin Antik Yunan’da bütün disiplin veya
bilimlerin anası olduğu yerde, Ortaçağda felsefeye bilimler ve sanatlar arasında, vahyi veya Tanrının
kelamını konu edinen teolojinin altında bir yer verilir.
Yunan’da insanın temel probleminin bu dünyada ve kent-devleti sınırları içinde mutluluğa erişmek olduğu kabul edilmiştir; Yunan’da, insanın bu problemi çözebilecek güce sahip bulunduğuna ve kendi çabasıyla iyi ve mutlu bir hayata ulaşabileceğine inanılmışken, Ortaçağda problemler, yeryüzündeki hayattan ziyade, bu dünyadan sonraki hayatla ilgili olan problemlerdir. Aranan mutluluk, bu dünyadaki mutluluk değil ebedi bir saadettir. Bundan dolayı, Antik Yunan’da bağımsız bir felsefe disiplini olan etik ve estetik çok büyük ölçüde teolojiye tabi hale gelir.
Ortaçağ düşüncesinin birtakım önkabulleri vardır. Bu kabullerin en önemlisi ise Ortaçağ düşüncesine esas Platon ve bu arada varlığı ayüstü evren ve ayaltı âlem diye ikiye ayırırken, ayüstü âlemi sadece tek bir değişme türüyle seçkinleşen kusursuz bir evren, saf form olarak Tanrıyı da
bütünüyle gerçekleşmiş varlık diye tanımlayan Aristoteles felsefesinden
intikal eden, en yüksek veya en yüksekte olanın, en üstte bulunanın
ontolojik olarak en gerçek, aksiyolojik olarak da en değerli varlık olduğu
kabulüdür. Buna göre, en yüksekte olan sadece en yetkin varlık değil aynı
zamanda varlığın, değerin ve hatta iktidarın kaynağıdır.
İlkçağın ontoloji olarak metafizik görüşü yerine, teoloji olarak metafizik anlayışının zuhur ettiğini söyleyebiliriz. Buna göre Ortaçağın metafizik anlayışı, varolan her şeyin nedeni ya da kaynağı olan aşkın bir gerçekliğe ilişkin araştırma, varolanları varlık kaynağı olan Tanrıyla ilişkisi içinde ele alma anlamında teoloji olarak metafizikten meydana gelir. Ortaçağda gelişen metafizik, ayrı, değişmez ve ezeli-ebedi bir varlığa ilişkin
araştırmadır. İstisnasız tüm Ortaçağ filozofları, sistemlerinde Tanrıdan yola çıkar ve önce Tanrının varoluşunu kanıtlayarak, varlığı yaratan-yaratılmış ilişkisi çerçevesinde ele alır.
Ortaçağ felsefesindeki söz konusu teoloji olarak metafizik anlayışı, doğal olarak hemen her Ortaçağ filozofunda bir örneğine
rastladığımız değere dayalı bir varlık hiyerarşisine yol açmıştır.
Böyle bir varlık hiyerarşisi, varlıkları hiyerarşideki yerlerine göre sınıflar ve onlara varlık ve ahlak bakımından belli bir değer yükler.
Ortaçağ Felsefesinin Genel Özellikleri
Yararlanılan Kaynak: Ahmet Cevizci, Felsefe Tarihi, Say Yayınları, 2009.
Ortaçağ felsefesinin teosantrik bir felsefe olduğu gerçeği, epistemoloji bakımından da geçerlidir. Buna göre, Ortaçağ düşüncesinde bilginin konusu her şeyden önce Tanrıdır, ilahi
hakikattir. Burada, insanın Tanrıyı ve ilahi hakikati ne duyular ne de akıl yoluyla bilebileceği, bunun için insan zihnine yukarıdan gelecek bir ışığa ihtiyaç duyulduğu temeli üzerinde, bir tür
“aydınlanma öğretisi”ne rastlanır.
Metafizik ve epistemoloji ya da varolan ve bilgi ilişkisi veya
sıralaması söz konusu olduğunda ise Ortaçağ felsefesi varlığın
bilgi konusundan ya da ontolojinin epistemolojiden önce geldiği
bir felsefedir.
Ortaçağ Felsefesi: Dönemlendirme
Orta Çağ Felsefesi iki döneme ayrılır:
1-Patristik dönem.
2-Skolastik dönem.
Bu dönemler de kendi içinde dönemlere ayrılır.
Patristik dönemin kısımları:
◦ ilk patristik dönem
◦ son patristik dönem
Skolastik dönemin kısımları:
Erken Skolastik (Skolastiğin başlaması), 800-1200 yılları arası;
Yüksek Skolastik (Skolastiğin yükselmesi), 1200-1300 yılları arası;
Geç Skolastik (Skolastiğin sona ermesi), 1300-1500 yılları
arasıdır.
Patristik felsefe, “Kilise Babalarının (patres)” felsefesi olarak bilinir.
◦Hıristiyanlığın felsefesini meydana getirmekte, ilk girişim Gnosticisme olmuştur.
◦ Gnosis, Tanrı’ya kişisel bir temasla ulaşmayı ve O’nunla gerçekten bütünleşmeyi sağlayacak birleştirici ve ilahileştirici tecrübe olarak düşünülmüştür.
◦Patristik felsefenin 1. yüzyılla 2. yüzyıl arasında kalan dönemi, daha çok Hıristiyan filozofların Hıristiyan inancını pagan felsefe ve putperest saldırılar karşısında savunma ve Gnostiklerin felsefi spekülasyonlarına karşı koyma çabalarından oluşur.
◦Kilise Babaları, daha ilk dönemden başlayarak, Hıristiyanlığa yöneltilen
saldırıları savuşturmak yanında, bir tür sapkınlık olarak değerlendirdikleri
bu gnostisizme ve gnostisizmin temelinde yer aldıklarına inandıkları Antik
Yunan felsefesine ve hatta pagan mitolojisine şiddetle karşı çıkıp eleştiri
yöneltmişler ve bu eleştiri çerçevesinde, Hıristiyan inancının üstünlüğünü
savunan denemeler kaleme almışlardır. Söz konusu baba ya da filozoflar,
genel olarak felsefe karşısında dini, daha özel olarak da pagan filozoflar
Patristik Dönem: Öne çıkan isimler
İskenderiyeli Clemens (150-215)
Origenes (185-254)
Augustinus (354-430)
Baba: Dinde kıdemli olup kilise öğretisini muhteşem şekilde temsil edenlere verilen unvandır. Bir Kilise babasında bulunması gereken özellikler: 1- Ortodoks olmak, 2- Aziz hayatı sürmek, 3- Kilisenin
onayını almak, 4- Dinde kıdemli olmak. Bu özellikler III. yüzyıla kadar geçerli idi.
Kilise Doktoru: Dinde kıdemli olmayan, ancak Kilise öğretisini
muhteşem bir şekilde temsil edenlere verilen unvandır. Orta Çağda bunların hepsine sancti unvanı verilmiştir. Kilise doktorları yanılmaz kabul edilmemektedir.
Kilise Yazarı: Kilise Doktorlarının altında yer alan kimselerdir. Origen (185-254) ve Eusebios de Césarée (265-340) bu grupta yer
almaktadırlar
Summa: Skolastik öğretinin temellerini bir araya toplayan, özetleyen kitap.