• Sonuç bulunamadı

P Psikotik Özellikli Depresyon

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "P Psikotik Özellikli Depresyon"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

P

sikotik depresyon, DSM-IV'de Major Depresif Bozukluk tanýsýnýn kesitsel gidiþ tanýmlayýcýlarý arasýnda þiddet göstergesi olan psikotik özelliklerin varlýðý ile tanýmlanýr. Depresif bozukluðun þiddetine vurgu yapan düþünce bozukluðu ile karakterize olmasý, affektif bozukluklar arasýnda ciddi bir alt grup olarak deðerlendirilmesine yol açmýþtýr. Araþtýrma taný kriterlerine göre (RDC) (Spitzer ve ark. 1978) þi-zofreni birincil sýra ve Schneiderien belirtiler gibi belir-li bazý psikotik semptom tipleri ile seyreden depresyo-nu olan hastalar þizoaffektif bozukluk olarak sýnýf-landýrýlýrken, bu semptomlarýn görülmediði depresyon psikotik major depresyon olarak sýnýflandýrýlmýþtýr. Bunun dýþýnda psikiyatrik öykünün deðerlendirilme-siyle psikotik depresyonu olan hastalar, iki uçlu veya tek uçlu olarak da sýnýflandýrýlmýþtýr. Bunun tersine þizoaffektif bozukluk iki uçlu veya tek uçlu olarak sýnýflandýrýlmamýþtýr. DSM-III'ün psikotik major dep-resyon tanýmlamasýna baktýðýmýzda þizofreni belirti-leri olanlar ile diðer psikotik belirtibelirti-leri gösterenler arasýnda ayrým yapýlmamýþtýr, ama psikotik depresyo-nu olan hastalar sanrýlarýn duygudurumla uyumlu ve uyumsuz olmasýna göre gruplandýrýlmýþtýr. DSM-IV'de ise bu bölümde herhangi bir deðiþiklik yapýlmamýþtýr. Amrika Birleþik Devletleri’nde (ABD) yapýlan epi-demiyolojik alan çalýþmasýnda (ECA) major depresyon

tanýsý alanlarýn %14'ünde psikotik özellikler saptan-mýþtýr (Johnson ve ark. 1991). Hastaneye yatýrýlmýþ, þiddetli depresyonu olan hastalarýn %15-25'i psikotik depresyon kategorisinde olup, sanrý, varsaný, düþünce bozukluðu ve ciddi ölçüde uygunsuz davranýþlar göstermektedirler (Coryell ve Tsuang 1984).

Psikotik özellikli depresyonla ilgili literatürler ince-lendiðinde, iki farklý varsayýmýn öne sürüldüðü dikkat çeker. Ýlk varsayým, psikotik depresyon dönemlerinin, major depresyonun düþük benlik deðeri, ciddi iþlevsel-lik kaybý, psikomotor retardasyon ve yüksek Hamilton Depresyon Skalasý skorlarýyla karakterize þiddetli bir formu olduðu görüþüdür. Bu varsayýmý destekleyen çalýþmacýlar, psikotik ve psikotik olmayan depresyon arasýnda klinik ve demografik özellikler bakýmýndan anlamlý farklýlýklar bulmamýþlardýr (Kocsis ve ark. 1986, Lykouras ve ark. 1986, Frangos ve ark. 1983, Kendler 1991). Diðer bir alternatif varsayým, psikotik ve psikotik olmayan depresyonun farklý antiteler olduðunu öne sürmektedir (Leckmann ve ark. 1984, Coryell ve ark. 1986). Sonraki yýllarda yapýlmýþ fenomonolojik, nöroendokrin, aile ve izleme çalýþ-malarý, psikotik depresyonun prognozu ve tedaviye yanýtý gibi önemli noktalarda anlamlý olacak farklý bir alt tip olarak deðerlendirilmesinin gerekliliðine iþaret eder. Bu çalýþmalardan elde edilen veriler psikotik depresyonun, klinik bulgular ve belirtiler, biyoloji, ailesel geçiþ özellikleri, hastalýk seyri ve tedaviye yanýt bakýmýndan psikotik olmayan depresyondan belirgin farklýlýk gösterdiðini kanýtlar niteliktedir. Psikotik depresyonun önemli özellikleri, daha þiddetli olmasý,

Dr. Berna ÖZEN*, Doç. Dr. E. Timuçin ORAL*

* Bakýrköy Ruh Saðlýðý ve Sinir Hastalýklarý Eðitim ve Araþtýrma Hastanesi 5. Psikiyatri ve Mizaç Bozukluklarý Birimi, ÝSTANBUL

(2)

hastalýk dönemlerinin daha uzun sürmesi, daha fazla iþlevsellik kaybý oluþturmasý ve daha düþük plasebo yanýtý olasýlýðýdýr (Coryell 1998).

Bu antitenin farklý bir bozukluk olduðuna iliþkin kuram ilk olarak Glassman ve arkadaþlarýnýn (1977) plazma imipramin düzeylerine baktýklarý çalýþ-malarýndan elde ettikleri gözlemlerine dayanýr. Bu çalýþmalarda psikotik özellikler gösteren depresyon hastalarýnda trisiklik antidepresanlara zayýf yanýt alýnmasý, farklý bir sendrom olduðunu kanýtlamak üzere yapýlmýþ diðer çalýþmalara öncülük etmiþtir. Psikotik depresyon ile iki uçlu spektrum arasýndaki iliþki de tartýþýlmaktadýr (Taylor-Abrahams 1980, Leckman ve ark. 1984, Weissman ve ark. 1988). Psikotik depresyonu olan genç hastalarýn iki uçlu bozukluk geliþimi için daha fazla risk altýnda olduðu iddia edilmiþ, bu hastalarýn akrabalarýnda da yüksek iki uçlu bozukluk oranlarý gösterilmiþtir (Weissman 1984, 1988). Yine psikotik depresyon alt tipinde daha fazla ailesel yüklülük olduðu varsayýmý ortaya atýlmýþtýr (Coryell ve ark. 1985). Bu bulgular psikotik depresyonun iki uçlu bozukluk olarak sýnýflandýrýla-bileceði varsayýmýnýn öne sürülmesine neden olmuþ-tur. Psikotik depresyonu olan hastalar ile melankolik depresyonu olan hastalarýn klinik özellikler ve eti-yoloji bakýmýndan benzerliklerinin saptandýðý bir ça-lýþmada, psikotik depresyonun melankolik depresyo-nun bir alt tipi olduðu varsayýmý öne sürülmüþtür (Parker ve ark. 1997). Psikotik depresyonda duygudu-rumla uyumlu ve uyumsuz psikotik özelliklerin ayrý bir heterojenite kaynaðý olduðu ileri sürülmektedir. Fakat duygudurumla uyumsuz psikotik belirtilerle seyreden depresyonun klinik seyir ve genetik özellik-lerinin araþtýrýldýðý çalýþmalarýn sonucunda, duygudu-rumla uyumlu ve uyumsuz alt tipler arasýnda önemli sayýlabilecek farklýlýklarýn saptanmadýðý bildirilmiþtir (Kendler 1991). Bunu doðrular nitelikteki baþka bir çalýþmada da, duygudurumla uyumlu ve uyumsuz psikotik özellikler gösteren hastalar arasýnda anlamlý faklýlýklar bulunmamýþ; duygudurumla uyumsuz olanlarýn %50'sinin en az bir duygudurumla uyumlu

ediyor olmasýdýr. Klinikte depresyon tablosu ile birlik-te nihilistik, suçluluk, paranoid veya bedensel sanrý ve varsanýlarla gelen hastada taný koymak zor olmaz. Ancak, psikotik depresyonu olan hastalarýn, þizofreni ya da mani gibi psikozlarýn aksine bu tür normal dýþý duygu ve düþüncelerini kolaylýkla gizleme eðiliminde olduklarýný, ancak iyileþme dönemine girdikten sonra sanrýlarýný hekime anlatabildiklerini akýlda tutmak gerekir (Rothschild-Schatzberg 1994). Bu nedenle psikotik depresyonun ipuçlarýný arayan pek çok çalýþ-ma yapýlmýþtýr. Bu hastalarda diðer depresyon hasta-larýna göre daha fazla psikomotor bozukluða (retar-dasyon ya da ajitasyon), anksiyete, biliþsel bozukluk-lar, hipokondriazis, ümitsizlik, düþmanlýk, kuþkucu-luk, paranoid belirtiler ve erken ya da orta dönem uykusuzluk yakýnmalarýna rastlanýldýðý bildirilmiþtir. Bunlarýn içinde en belirgin olanlar depresif duygudu-rum, psikomotor retardasyon ve paranoid belirtilerdir (Lykouras ve ark. 1986). Psikotik depresyonda klinik karakteristik özelliklerin cinsiyet açýsýndan farklýlýk-larýnýn araþtýrýldýðý bir çalýþmada kadýnlarda halsizlik, psikomotor ajitasyon, sistematize ve duygudurumla uyumsuz sanrýlarýn daha sýk, erkek hastalarda ise deðersizlik düþüncelerinin daha fazla görüldüðü bildirilmiþtir (Fennig ve ark. 1993). Varsaný ve san-rýlarýn içeriði kiþisel yetersizlik, suçluluk, günahkar-lýk, cezalandýrýlmaya layýk olma, nihilizm ya da has-tanýn kendisini sorumlu tuttuðu büyük felaketlerle ilgiliyse bunlarýn duygudurumla uyumlu olduðundan bahsedilir. Bu grupta duygudurumla uyumsuz tipe göre daha sýk oranda melankoliye rastlanýr, yine suçluluk, benlik deðerinin azalmasý, kilo kaybý, yorgunluk daha sýk gözlenen belirtilerdir. Ýþitme ve koku varsanýlarý genellikle iftira eden veya suçlayan sesler, çürüyen yayýlan pislik kokusu þeklindedir. Duygudurumla uyumsuz psikotik özellikli depresyon-daki temalar depresif düþünceyle doðrudan iliþkili olmayan perseküsyon sanrýlarý, düþünce sokulmasý, düþünce yayýlmasý ve etkilenme, kontrol edilme san-rýlarýdýr. Psikotik depresyon ataðýnýn ortalarýnda, duygudurum ile uyumsuz sanrýlarýn ortaya çýkmasý, þizoaffektif bozukluk ya da þizofreni ile bir iliþkiyi

(3)

ayýrdetmek özellikle zor olabilir. Ayrýca þizofrenide psikotik bir ataktan sonra geliþen depresyonla, yani psikoz sonrasý depresyonla da, ayýrýcý taný önemlidir. Bellini ve arkadaþlarýnýn psikotik ve psikotik olmayan depresif hastalarý karþýlaþtýrdýklarý çalýþmalarýnda (1992) psikotik olan grupta A kümesi kiþilik bozuk-luklarýnýn daha sýk görüldüðü sonucuna varýlmýþ, psikotik depresyonu olan A kümesi vakalarýnda perseküsyon ve paranoid içeriðin diðerlerine oranla daha fazla olduðu görülmüþtür. Sonuçta major depre-sif epizodlarýn seyrinde sanrýlarýn geliþimi kiþilik özel-liklerinden etkilenmektedir ve bunu daha geniþ bir örneklem grubunda araþtýrmak ilginç sonuçlar doðurabilir.

ETÝYOLOJÝ

Psikotik depresyonda biyolojik çalýþmalar daha çok hipotalamo-pitüiter-adrenal eksen (HPA), dopaminer-jik ve serotonerdopaminer-jik aktivite üzerinde odaklanmaktadýr. Bu çalýþmalar psikotik ve psikotik olmayan hastalar arasýnda, glukokortikoid ve β-hidroksilaz etkinliðinde, dopamin ve serotonin metabolitleri düzeyinde, uyku ölçümleri ve ventrikül-beyin oranlarýnda farklýlýklar olduðunu ortaya koymuþlardýr.

HPA Eksen Aktivitesi Çalýþmalarý: Psikotik major

depresyonu olan hastalarda HPA eksen aktivitesi artýþýna iþaret eden çalýþmalar bulunmaktadýr. Psikotik ve psikotik olmayan major depresyonu olan hastalar arasýnda 24 saatlik idrar serbest kortizol düzeylerinde anlamlý farklýlýklar saptanmýþtýr. Psikotik major depresyonu olan hastalarýn 24 saatlik idrar serbest kortizol düzeylerinin ve DST'de baskýlan-mama oranýnýn daha yüksek olduðu bildirilmiþtir (Lykouras ve ark. 1988). Mani gibi diðer affektif psikozlu hastalar da yüksek nonsupresyon oranlarý göstermesine raðmen, þizofreni gibi affektif olmayan psikozlu hastalar göstermemektedir. Deksametazon sonrasý kortizol düzeylerinde yükselme depresif bozukluðun þiddeti ya da endojen semptomlarýn var-lýðýyla iliþkili bulunmamýþtýr. Evans ve arkadaþlarý (1983), melankolik özellikler gösteren psikotik olmayan major depresyonu olan hastalar ile melanko-lik özelmelanko-likler göstermeyen psikotik olmayan major depresyonu olan hastalar arasýnda postdeksametazon kortizol düzeyleri açýsýndan anlamlý farklýlýk sapta-mamýþlardýr. Her iki grupta da deksametazon sonrasý kortizol düzeyleri psikotik major depresyonu olan hastalara göre anlamlý oranda düþük bulunmuþtur. Rihmer ve arkadaþlarý (1984), psikotik endojen depresyonu olan yatan hastalarda, psikotik olmayan

hastalara göre DST'de anlamlý yüksek nonsupresyon oranlarý bildirmiþlerdir. Brown ve arkadaþlarý (1988), tek uçlu major depresyonu olan hastalarda postdek-sametazon kortizol düzeylerinde þiddet, ajitasyon, sanrýlar, melankolik alt tip, yaþ ve kilo kaybýný incele-mek üzere basamaklý multipl regresyon analizi kul-lanmýþlardýr. Ajitasyonun %22, melankolinin %27 ve sanrý varlýðýnýn %34 oranlarýnda olmak üzere, sabah deksametazon sonrasý kortizol düzeylerindeki deðiþkenliðin öngörücüsü olduðunu bildirmiþlerdir. Hastalýk þiddeti, yaþ ve kilo kaybýnýn anlamlý öngörücü deðeri olmadýðý ve diðer deðiþkenlerden ayrý incelendiðinde kortizol seviyelerini etkilemediði bildirilmiþtir. Nelson ve Davis (1997), psikotik ve psikotik olmayan depresyonu olan hastalar arasýnda DST baskýlanmama oranlarýný karþýlaþtýrmýþlar ve psikotik grupta %64, psikotik olmayan grupta %41 olarak bulmuþlardýr. Schatzberg ve Rothschild (1985), glukokortikoidlerin kan ve BOS'da dopaminerjik aktiviteyi ve homovalinik asit düzeylerini yükselttiði bilgisine dayanarak, depresyonu olan hastalarda psikoz/sanrýlarýn hiperkortizoleminin dopaminerjik aktiviteyi artýrmasýna baðlý geliþtiði varsayýmýný ileri sürmektedirler.

Dopaminerjik Aktivite Çalýþmalarý: Psikotik major

depresyonda dopaminerjik sistem düzensizliðini bildiren bir çok çalýþma vardýr. Psikotik major depres-yonu olan hastalarda deksametazon uygulanmasý öncesi ve sonrasýnda yüksek serbest plazma dopamin düzeyleri tespit edilmiþtir. Bu hastalarda dopamin metaboliti olan homovalinik asit (HVA) ölçümleri de daha yüksek bulunmuþtur. Aberg-Wistedt ve arkadaþlarý (1985), psikotik depresyonu olan hasta-larda psikotik olmayan depresyonu olanlara göre anlamlý derecede yüksek HVA konsantrasyonlarý bildirmiþlerdir. Bu çalýþmada BOS'da 5-hidroksiin-dolasetik asit (5-HIAA) düzeyleri de yüksek bulun-muþtur. Plazma HVA çalýþmalarý, psikotik major depresyonu olan hastalarýn psikotik olmayan depres-yonu olan hastalara göre daha fazla dopaminerjik sis-tem aktivitesi gösterdiðini de ortaya çýkarmýþtýr. Devenand ve arkadaþlarý (1985), plazma HVA düzey-lerinin psikotik depresyonu olan kadýnlarda, psikotik olmayan depresyonu olan hastalara göre daha yüksek olduðunu ortaya çýkarmýþtýr. Mazure ve arkadaþlarý (1987), yaptýklarý çalýþmada HVA seviyelerinin psikotik major depresyonu olan hastalarda, psikotik olmayan melankolik özellikler gösteren depresyonu olanlara göre anlamlý oranda yüksek olduðunu göstermiþlerdir. Son olarak, Wolkowitz ve arkadaþlarý

(4)

(1989) psikotik major depresyonu olan hastalarda deksametazona HVA yanýtýnda görece azalma eðilimi olduðunu göstermiþlerdir. Bir tek çalýþmada ise psikotik ve psikotik olmayan depresyonu olan hasta-lar arasýnda idrar HVA seviyelerinde anlamlý bir fark saptanmamýþtýr. Genel olarak veriler, psikotik major depresyonun psikotik olmayandan, biyolojik olarak dopaminerjik aktivite ölçüm farklýlýklarý ile ayrýla-bildiðini göstermektedir. Her ne kadar çalýþmalar þid-det belirleyicisinin olasý rolü üzerinde dursa da Mazure ve arkadaþlarý psikotik major depresyondaki yüksek plazma HVA düzeylerinin endojen özelliklere baðlý olmadýðýný öne sürmüþlerdir.

Serotonerjik Ýþlev Ölçümleri: Psikotik ve psikotik

olmayan major depresyonu olan hastalar arasýnda serotonerjik iþlev ölçümlerinde de farklýlýklar belir-tilmiþtir. 5-HT ile ilgili çalýþmalar bu nörotransmitterin trombositlerden geri alýmý ve metabolitlerinin ölçümü üzerinde odaklanmýþtýr. Healy ve arkadaþlarý (1986), psikotik depresyonu olan hastalarda trombositlerde 5-HT geri alýmýnýn psikotik olmayan hastalara göre daha yüksek olduðunu bildirmiþlerdir. Psikotik ve psikotik olmayan grup arasýndaki farkýn iyileþme son-rasýnda devam etmesi, bunun bir durumsal özellik olmadýðýný düþündürtmektedir. HT metaboliti 5-HIAA'in BOS ve idrar düzeylerini inceleyen çalýþ-malardan bazýlarýnda 5-HIAA düzeyleri yüksek bulun-makla beraber çalýþmalarýn yöntemsel zayýflýðý bulgu-larýn yorumlanmasýný güçleþtirmektedir. Aberg-Wistedt ve arkadaþlarý psikotik major depresyonu olan hastalarda saptadýklarý yüksek HVA / 5-HIAA oranlarýnýn, dopaminerjik nörotransmisyonda primer bir bozukluktan ve bunun serotonerjik nöronlardaki sekonder etkilerinden kaynaklandýðýný öne sür-müþlerdir. Bu durumda psikotik ve psikotik olmayan major depresyonu olan hastalar arasýndaki serotonin transmisyon farklýlýklarýnýn dopaminerjik nörotrans-misyondaki bozukluktan baðýmsýz olarak ortaya çýkýp çýkmadýðýna karar vermek oldukça güç olacaktýr. Öte yandan 5-HT'nin HPA eksenini uyarýcý etkisi olduðu gösterilmiþtir. Psikotik depresyonu olan hastalarda

beta hidroksilaz aktivitesi saptanmýþtýr. Yaþlý psikotik depresyonu olan hastalarda yapýlan bir çalýþmada ise hastanede tedavi öncesi ve sonrasýnda ayný yaþtaki psikotik olmayan depresyonu olan hastalara göre daha düþük dopamin beta hidroksilaz aktiviteleri sap-tanmýþtýr (Meyers ve ark. 1999).

Görüntüleme Çalýþmalarý: Çalýþmalar, psikotik ve

psikotik olmayan major depresyonu olan hastalarýn BT incelemelerindeki farklýlýklarý ortaya koymuþtur. Targum ve arkadaþlarý melankolik özellikler gösteren depresyonu olan (tek uçlu ve iki uçlu) hastalarda yap-týklarý çalýþmada ventrikül beyin oranýnýn (VBO) psikotik hastalarda psikotik olmayanlara göre daha yüksek olduðunu göstermiþlerdir. Bu bulgu sadece bir tek çalýþmada doðrulanmamýþ olup, takip eden diðer çalýþmalarda benzer sonuçlar elde edilmiþtir. Rothschild ve arkadaþlarý (1992), psikotik depresyonu olan hastalarda inferior parietal atrofi, daha geniþ anterior pol ve sella media saptamýþlardýr. Ventrikül beyin oranýnda artýþ ve inferior parietal atrofi nöro-psikolojik testlerdeki bozuk performansla da uyumlu bulunmuþtur. Bu çalýþmada ilginç olan, geniþlemiþ ventrikül beyin oranýnýn plazma kortizol düzeyleriyle de iliþkili olduðunun bulunmasýdýr. Genel olarak veri-ler tek uçlu major depresyonda, psikotik semptomlar-la geniþ VBO arasýnda iliþki olduðunu göstermektedir. Bu, sanrý ve varsanýlarýn görüldüðü psikoz ve þizofreni hastalarýnda saptanan küçük ventrikül oran-larýna ters düþmektedir. Major depresyonu olan yaþlý hastalarda yapýlan manyetik rezonans multispektral analiz ölçümlerinde, psikotik alt grupta sanrýlarýn en güçlü öngörücüsü olarak diensefalik atrofi, retiküler aktive edici sistem lezyonlarý, beyin sapý atrofisi ve sol frontotemporal atrofi gösterilmiþtir. Bu hastalarýn nöropsikolojik test performanslarý frontal lob iþlevi ve mental iþlem hýzý açýsýndan zayýflama göstermektedir (Simpson ve ark. 1999). Þu ana kadar yapýlmýþ görün-tüleme teknikleri ile major depresyonda saptanan anormal prefrontal-singulat-dorsal-striatal aktivitenin psikotik depresyonda da görülüp görülmediði araþtýrýlmýþtýr. Þizofreni gibi primer psikotik bozuk-luklarda sanrý ve varsanýlarýn varlýðý ile limbik medial

(5)

SPECT incelemelerinde, psikotik olmayan depresyonu olan hastalara göre subgenual, singulat ve insular kortekste bölgesel serebral kan akýmýnda azalma bulunmuþtur (Skaf ve ark. 2000). Bu bulgular major depresyonda görülen psikotik semptomlarýn, daha önce duygudurumun düzenlenmesi ve depresyonla iliþkisi gösterilmiþ olan ventral paralimbik bölgelerde-ki iþlevsel anormallikler nedeniyle ortaya çýkabileceði-ni gösteren öncül kanýtlarý oluþturmuþtur.

EEG Uyku Profilleri: Psikotik ve psikotik olmayan

major depresyonu olan hastalar karþýlaþtýrýldýðýnda EEG uyku profillerinde farklýlýklar gözlenmiþtir. Psikotik major depresyonu olan hastalarda psikotik olmayanlara oranla kýsalmýþ yavaþ dalga uykusu, uyku kalitesinde daha fazla bozulma, REM uykusu-nun süresinde azalma, 1. evre uykusuuykusu-nun oranýnda artýþ, uykudan uyanabilirlikte artýþ ve REM aktivitesinde azalma saptanmýþtýr (Thase ve ark. 1986, 1988). EEG analizinin kullanýldýðý daha spesifik çalýþmalarda psikotik hastalarda daha yüksek geniþ bantlar ya da mikro uyanýþlar gösterilmiþtir. Ayný zamanda psikotik hastalarda psikotik olmayanlara oranla daha kýsa REM latanslarý bildirilmiþtir. Ayrýca, hiperkortizolizm, TRH'ye azalmýþ TSH yanýtý gibi karakteristik özelliklerin yaný sýra artmýþ uyanabilir-lik, azalmýþ REM latansý saptanmýþtýr. Bu sonuçlardan hiperkortizolemi, azalmýþ TSH yanýtý ve artmýþ uya-nabilirliðin hastalýðýn þiddetini yansýttýðý, fakat kýsalmýþ REM latansýnýn hastalýðýn þiddetinden baðýmsýz olarak daha çok psikotik ve depresif semp-tomlarýn bir arada bulunmasýyla iliþkili olduðu sap-tanmýþtýr. Psikotik depresyonda kýsalmýþ REM latan-sýnýn biyolojik bir marker olduðu öne sürülmüþtür. Psikotik depresyonda görülen azalmýþ REM uykusu santral dopaminerjik sistemlerin iþlevsel hiperak-tivitesini gösteriyor olabilir. Çünkü dopaminerjik ago-nistlerin normal bireylere uygulanmasý artmýþ uya-nabilirliðe ve REM uykusunun baskýlanmasýna neden olmaktadýr. Yine bununla iliþkili olarak 1 mg dek-sametazon uygulanmasýnýn psikotik olmayan hasta-larda REM uykusunda azalmaya neden olmasý önem-lidir. Bu nedenlerle psikotik depresyonu olan hastalar-da görülen azalmýþ REM uykusunun kortikosteroid /dopamin etkileþimlerine ikincil geliþtiði öne sürülebilir. Özet olarak, HPA eksen çalýþmalarý, enzim çalýþmalarý, BT ve MR görüntüleme incelemeleri, EEG uyku profilleri ve serotonerjik iþlev ölçümleri psikotik depresyonun psikotik olmayan depresyona göre farklý biyolojik anormallikler gösterdiðine iþaret eder. Bu sonuçlar psikotik ve psikotik olmayan major

depres-yon arasýndaki biyolojik farklýlýklarýn "endojenlikteki" farklýlýklara baðlý olmadýðýný göstermiþtir.

Aile Çalýþmalarý: Psikotik depresyonu olan hastalarýn

birinci derece akrabalarýnda psikotik olmayan depresyonu olan hastalarýn aile üyelerine göre daha yüksek oranlarda depresyon ve psikotik depresyon alt tipi saptanmýþtýr (Leckman-Weissman 1984). Ayrýca psikotik major depresyonu olan hastalarýn akra-balarýnda psikotik olmayanlarýnkine göre iki uçlu bozukluk bulunma riskinin 6 kat daha fazla olduðu gösterilmiþtir (Weissman ve ark. 1984). Duygudurumla uyumlu olmayan psikotik özellikler gösteren depresif hastalarýn akrabalarýnda, duygudu-rumla uyumlu olanlarýnkine göre yaþam boyu iki uçlu olmayan depresyon geliþtirme oranýnýn belirgin olarak daha düþük, þizofreni geliþtirme oranýnýn ise daha yüksek olduðu gösterilmiþtir. Coryell ve arkadaþlarý da benzer þekilde, fakat daha açýk farklýlýklar bul-muþlardýr. Bu da onlarý duygudurumla uyumsuz psikotik özellikler gösteren hastalarýn, duygudurumla uyumlu olanlardan farklý olarak genotipik açýdan þizofrenik olabileceði hipotezine yönlendirmiþtir. Duygudurumla uyumsuz hastalarda görülen depresif semptomlarýn daha atipik seyretmesi de bu olasýlýðý desteklemektedir.

GÝDÝÞ ÖZELLÝKLERÝ

Major depresyona psikotik belirtiler eþlik ettiði zaman mortalite ve morbidite yükselmektedir. Bunda psikotik depresyonu olanlarda intihar giriþimine sýk rastlan-masý ve hastalarýn daha aðýr yöntemler kullanrastlan-masýnýn rolü vardýr. Ayný zamanda giriþim olmaksýzýn intihar düþüncesinin varlýðý da psikotik depresyonu olanlarda daha sýk görülmektedir (Nelson ve ark. 1984). Psikotik depresyon ataðýnýn daha yavaþ iyileþtiði de bilinmek-tedir. Altýncý ayda yapýlan deðerlendirmede þizofrenidekine benzer yavaþ bir iyileþme oraný sap-tanýrken, 18. ayda psikotik depresyonu olanlarla diðer depresyonu olanlar arasýnda fark kalmadýðý görülmüþtür (Coryell ve ark. 1987).

Psikotik depresyonun seyir ve prognoz özellikleri ile ilgili çalýþmalar psikotik olmayan depresyondan fark-lýlýklar gösterdiðini belirtmektedir. Robinson ve Spiker (1985) psikotik depresyonu olan hastalarda yatarak tedavi sonrasý 1 yýllýk izlemlerinde daha yüksek oran-da ve 9 ayoran-dan oran-daha uzun süren epizodlarýn görüldüðünü saptamýþlardýr. Bu hastalarýn 1 yýl içinde major depresif epizod geçirmeye ve daha sýk hospita-lize edilmeye meyilli olduklarý bildirilmiþtir. ECA

(6)

çalýþ-masýndan alýnan son veriler psikotik depresyonu olan hastalarýn çok sayýda epizod yaþama riskinin daha yüksek olduðunu göstermiþtir. Ayrýca bu hastalarýn daha fazla ekonomik güçlük yaþadýðý ve daha fazla sosyal yardým aldýðý bildirilmiþtir. Bu hastalarýn yaþam boyu psikiyatrik hospitalizasyon oranýnýn daha yüksek olduðu da bildirilmiþtir. Psikotik depres-yonu olan hastalarýn psikotik olmayan depresdepres-yonu olanlara göre daha ciddi bir seyri olduðu, relaps riskinin daha yüksek olduðu, 1 yýldan daha uzun sürebildiði, özkýyým giriþimi, hospitalizasyon, komor-bidite ve finansal güçlüklerin daha fazla görüldüðü bildirilmiþtir. Bu farklýlýklarýn demografik özellikleri ve semptom þiddetindeki farklýlýklar ile açýklanama-yacaðý bu nedenle psikotik depresyonun ayrý bir alt tip olarak deðerlendirilmesi gerektiði öne sürülmüþtür (Weissmann-Johnson 1991).

Baþlangýçtaki temel düþünce bozukluðunun relaps için güçlü bir öngörücü olduðu ortaya konmuþtur. Temel düþünce bozukluðu olan psikotik depresyonu olan hastalar, depresyonu olan diðer hastalarla karþýlaþtýrýldýðýnda, 7 yýllýk bir dönemde relaps geliþtirme oranýnýn daha yüksek olduðu saptanmýþtýr (Wilcox ve ark. 2000). Coryell ve Tsuang'ýn (1982) psikotik ve psikotik olmayan depresif hastalarý karþýlaþtýrdýklarý çalýþmalarýnda, ilk atakta sanrýlarýn varlýðýnýn 2-5 yýl gibi kýsa bir dönem izlemede olum-suz sonuçlara yol açtýðý saptanýrken, 40 yýl gibi uzun bir dönem izlemede belirti düzeyi, evlilik ya da iþlevsellikleriyle ilgili olarak tutarlý bir farklýlýk olmadýðý bulunmuþtur.

Murphy (1983) de bir yýl süresince izlenen, yaþlý ve psikotik depresyonu olan hastalarda psikotik olmayan hastalara göre, sonuçlarýn oldukça kötü olduðunu bildirmiþtir. Kettering ve arkadaþlarý (1987), psikotik depresyonu olan hastalarýn belirtilerinin seyrinde psi-kotik olmayan hastalara göre farklýlýklar bildirmiþtir. Psikotik hastalarda duygulaným ve kaygý belirtileri, bütün klinik görünüme oranla daha önemsiz görün-mektedir. Schatzberg ve Rothschild (1992) bir yýllýk izleme çalýþmalarýnda depresyon, anksiyete ve psikoz

mada hastalarýn %15'inin en az bir psikotik depresyon ataðý geçirdiði, psikotik olmayanlarla karþýlaþtýrýldý-ðýnda psikotik hastalarýn daha çok kadýn ve uzun süredir hasta olduklarý, daha fazla sayýda atak geçirdikleri saptanmýþtýr (Leyton ve ark. 1995). Psikotik depresyonu olan hastalarýn 10 yýl içinde 6 ayda bir yapýlan görüþmelerinde minimal semptom-larla seyreden haftalarýn sayýsýnýn az olduðu ve hem 5 hem de 10 yýl sonundaki psikososyal bozulmanýn psikotik olmayan depresyonu olan hastalara göre daha fazla olduðu görülmüþtür. Psikotik epizodlarýn psikotik olmayan epizodlardan daha uzun sürdüðü ve epizodlar arasý sürelerin psikotik hastalarda çok daha kýsa olduðu bildirilmiþtir (Coryell ve ark. 1996). Bu uzun süreli izleme çalýþmasýndan elde edilen genel sonuç, depresyonda psikotik özelliklerin yaþam boyu sürebilecek þiddetli bir hastalýða iþaret ettiði ve psikotik belirtilerin daha çok þiddetli epizodlarýn seyrinde ortaya çýkýyor olabileceðidir. Akiskal ve arkadaþlarý (1983) erken yaþta ve ani baþlayan bir psikotik depresyonun iki uçlu duygudurum bozuk-luðunun ilk ataðý olma olasýlýðýnýn yüksek olduðunu bildirmiþlerdir. Özellikle ailede iki uçlu bozukluk öyküsü varsa bu hastalarýn ileride mani ataðý geçirme riski artmaktadýr. Strober ve Carlson (1982), depres-yonu olan ergenlerde iki uçlu bozukluk görülmesinin önbelirleyicileri olarak duygudurumla uyumlu psikotik özellikler, hýzlý belirti baþlangýcý ve psikomo-tor retardasyondan oluþan semptom örüntüsünü belirtmiþlerdir. Bu veriler de genç eriþkinde görülen psikotik major depresyonun sýklýkla iki uçlu bozuk-luðun ilk epizodu olabileceðini göstermektedir. Çalýþmalar psikotik major depresyonu olan hastalar-daki klinik görünümün zaman içinde dikkat çekici bir tutarlýlýk gösterdiðini belirtmektedir. Charney ve Nelson (1981) psikotik ve psikotik olmayan tek uçlu major depresyonu olan hastalarý deðerlendirmiþ, psi-kotik depresyonu olanlarýn önceki epizodlarýnýn %89'unun, psikotik olmayanlarýn ise %12'sinin psiko-tik özellikler taþýdýðýný göstermiþlerdir. Psikopsiko-tik dep-resyonu olan hastalarýn önceki depresif epizodlarý

(7)

in-bir tedavi gerektirmesi ile de ayrýlmaktadýr. Buna karþýn son zamanlarda yapýlan bir çalýþmada psikotik depresyonu olan hastalarýn %93'üne verilen ilaç tedavisinin yetersiz olduðu, %41'ine hiç antipsikotik verilmediði saptanmýþtýr (Mulsant ve ark. 1997). 12 çalýþmada 1000'den fazla hastada saptanan veriler tek baþýna verilen antidepresanlarýn bu hastalarýn ancak %35'inde etkili olduðunu göstermektedir. Psikotik olmayan depresyonu olan hastalarda ise bu oran %67 olarak bulunmuþtur (Chan ve ark. 1987). Sadece antipsikotiklerle yapýlan tedavide baþarý þansý yaklaþýk %20'dir (Rothschild-Schatzberg 1994). Psikotik depresyon tedavisindeki seçeneklerden biri antidepresanlarla antipsikotikleri birlikte kullanmak-týr. Bu konudaki çalýþmalarýn çoðunda trisiklik ilaçlarýn kullanýldýðýný görüyoruz. Rothschild ve arkadaþlarýnýn perfenazin ve fluoksetin kombinas-yonunu etkili bulduklarý çalýþma istisnalardan biridir (1993). Gatti ve arkadaþlarý 1996'da yayýnladýklarý çalýþmalarýnda 300 mg fluvoksamin ile psikotik depresyonu olan hastalarýn %84'ünün iyileþtiði bildirilmiþtir. Genel ilke olarak, tedavide gerek antidepresan, gerekse antipsikotik ilacýn tam doz ve-rilmesi uygundur (Parker ve ark. 1992). Yanýt hakkýn-da kesin kanýya varmak için tehakkýn-davi, en az 6 hafta sürdürülmelidir. Rothschild ve arkadaþlarý (1994) tedaviye antipsikotik ilaçla baþlayýp birkaç gün sonra antidepresanýn eklenmesini önermektedir.

Psikotik depresyonda elektrokonvulsif terapinin (EKT) en etkin ikinci tedavi olduðu birçok çalýþmada belir-tilmiþtir. Amerikan Psikiyatri Birliði’nin depresyon tedavi rehberinde ise EKT ilk seçenek tedavi olarak bildirilmiþtir. Psikotik özellikli depresyonda diðer depresyon tiplerinde de olduðu gibi, EKT ile hýzlý bir iyileþme görüldüðü bilinmektedir. Bu nedenle özellik-le gýda reddi, depresif stupor gibi hastaya aðýz yoluy-la tedavi uyguyoluy-lanmasýnýn zor olduðu ve beslenmenin de bozulduðu durumlarda EKT ilk seçenek tedavi ola-bilir. Ýntihar riski olan hastalar da EKT endikasyonlarý içinde yer alýr. Parker ve arkadaþlarýnýn (1992) retros-pektif çalýþmasý EKT'nin ilaç tedavisine hafifçe üstün olduðunu telkin etmekle beraber, bu iki yöntem arasýnda büyük bir etkinlik farký olmadýðýný göster-mektedir (Johnson ve ark. 1991). Burada hekim ve hastanýn tercihi kadar, ciddi intihar riski, beslenmeyi reddetme gibi özelliklerin varlýðý belirleyici olacaktýr. Psikotik-psikotik olmayan depresyonda EKT'nin etkin-liðini karþýlaþtýran 7 çalýþmada yer alan 260 hastanýn %78'inin bu tedaviden yararlandýðý görülmektedir (Nelson ve ark. 1995). Paykel (1992), psikotik

belirti-lerin yaný sýra retardasyon gösteren hastalarýn EKT'den en çok yararlanan grubu oluþturduðunu bildirmiþtir. Duygudurumla uyumlu ve uyumsuz tipler arasýnda EKT'ye yanýt sýrasýyla %48 ve %52 bulun-muþtur. EKT psikotik depresyonda çok etkin bir tedavi yoludur ancak, tedavi sonrasýnda depresyonun yineleme riski yüksek olarak bulunmuþtur. EKT ile tedavi edilen olgularda depresyonun yineleme riski, antidepresan ilaçlar ile tedavi edilen olgulara göre çok daha yüksektir. Bu nedenle EKT sonrasý antidepresan ilaçlar ile sürdürme ve koruyucu tedavi yapýlmasýnda yarar olduðu bildirilmiþtir. Antipsikotik bir ilaç olan loksapinin metaboliti amoksapinin psikotik depres-yon tedavisindeki önemi yakýn zamanda ortaya kon-muþtur. Amerikan Ulusal Ruh Saðlýðý Enstitüsü'nün 1995 yýlý raporunda psikotik depresyon tedavisinde üçüncü seçenek olarak amoksapin kullanýmý öne-rilmektedir. Amoksapin diðer antidepresanlardan farklý olarak antipsikotik ilaçlar ile kombine etmeye gerek kalmaksýzýn tek baþýna psikotik depresyon tedavisinde kullanýlmakta ve etkili olmaktadýr (Anton-Burch 1990). Tedavide en anlamlý sonuçlar trisiklik antidepresan ve antipsikotik kombinasyonu ile elde edilmiþtir. Antidepresan ve antipsikotik ilaç kombinasyonu ile psikotik depresyon tedavisinde yanýt alýndýktan sonra antidepresan ilaçlar hemen kesilmemelidir. Bu ilaçlarýn iyileþme sonrasý tüm depresyonlarda olduðu gibi uzun süre kullanýlmasý gerekmektedir, çünkü psikotik depresyonlarýn iyileþme süresi psikotik olmayan depresyona göre daha geç olmaktadýr. Yaklaþýk bir yýl sonunda her iki tip depresyonda iyileþme oraný eþitlenmektedir. Bu nedenle daha uzun süreli kullaným ile hastalýðýn relaps oraný daha düþük olabilir. Psikotik belirtiler iyileþtikten sonra antipsikotik ilaç kesilebilir. Böylece ortaya çýkabilecek olan ekstrapiramidal yan etki ve uzun dönemde görülebilecek tardif diskinezi riski de azaltýlýr. Antidepresan ve antipsikotik ilaç kombinas-yonuna lityum eklenmesi ile daha iyi sonuçlar alýndýðý bildirilmiþtir. Özellikle iki uçlu depresif olgularda lityumun etkinliði daha yüksektir. Duygudurumla uyumsuz psikotik iki uçlu depresyonu olan hastalar-da lityuma yanýt, duygudurumla uyumlu psikotik depresyonu olanlara ve psikotik olmayan iki uçlu hastalara göre daha az bulunmuþtur (Maj ve ark. 1995). Duygudurumla uyumsuz psikotik depresyonu olan hastalarýn lityuma yanýtýnýn þizoaffektif bozuk-luða göre daha iyi olduðu bildirilmiþtir (Minter-Mandel 1979). Lityumla güçlendirme tedavisinin dirençli iki uçlu psikotik depresyonu olan hastalarda

(8)

gerçekçi bir tedavi olduðu düþünülürken, ayný þeyi tek uçlu psikotik depresyonu olan hastalar için söylemek zordur (Nelson ve Mazure 1986). Son yýllarda tedavide atipik antipsikotiklerin tek baþýna veya antidepresan-larla beraber kullanýmý ile ilgili yapýlmýþ çalýþmalar vardýr. Bu ilaçlarýn hem etkinlik hem de yan etki azlýðý nedeniyle tipik antipsikotiklere üstünlüðü bilinmekte-dir. Klozapinle 4-6 yýl içinde relapslarýn gözlenmediði vaka serileri bildirilmiþtir. Klozapin, EKT veya tipik antipsikotik-trisiklik antidepresan kombinasyon tedavisine yanýt alýnamayan dirençli olgularda tercih edilebilir. Ayný zamanda tardif diskinezi ve distoni riskini azaltmasý nedeniyle sürdürüm tedavisinde kul-lanýmý önerilmektedir. Risperidon ve olanzapin ile tedavisi baþarýyla sürdürülen vaka serileri bildirilmiþ-tir. Özetle psikotik depresyonun somatik tedavisi ile

ilgili literatüre genel olarak bakýldýðýnda anlamlý birkaç nokta ön plana çýkmaktadýr: a) Psikotik major depresyonu olan hastalar plaseboya zayýf yanýt verir-ler. Plaseboya yanýtýn psikotik olmayan major depres-yonda daha yüksek olduðu görülmektedir, b) Psikotik olmayan major depresyonu olan hastalarýn tersine, psikotik depresyonu olan hastalar tek baþýna trisiklik antidepresanlar kullanýldýðýnda tedaviye iyi yanýt ver-mezler, c) Trisiklik antidepresana yanýt vermeyen psi-kotik major depresyonu olan hastalar EKT'den fayda görürler, fakat EKT psikotik olmayan major dep-resyonda olduðu kadar etkili olmayabilir, d) Psikotik major depresyonu olan hastalar trisiklik antidepresan ve antipsikotik kombinasyonuna, tek baþýna trisiklik antidepresan kullanýmýndan daha iyi yanýt verirler.

Akiskal HS, Walker P, Puzantian VR ve ark. (1983) Bipolar out-come in the course of depressive illness: phenomenologic, familial, and pharmacologic predictors. J Affect Disord, 5:115-128.

Alexander H, Glassman MD, Shepard J ve ark. (1975) Depression, delusions and drug response. Am J Psychiatry, 132:716-719.

American Psychiatric Association (1993) Practice guideline for major depressive disorder in adults. Am J Psychiatry, (Suppl 150):1-26.

Anton RF, Burch EA (1990) Amoxapine versus amitryptiline combined with perfenazine in the treatment of psychotic depression. Am J Psychiatry, 147:1203-1208.

Anton RF Jr, Burch EA Jr (1993) Response of psychotic depres-sion subtypes to pharmacotherapy. J Affect Disord, 28:125-131.

Bellini L, Gatti F, Gasperini M ve ark. (1992) A comparison between delusional and non-delusional depressives. J Affect Disord, 25:129-138.

Benazzi F (1999) Bipolar versus unipolar outpatient depres-sion. J Affect Disord, 55:63-66.

Breslau N, Meltzer HY (1988) Validity of subtyping psychotic depression: examination of phenomenology and demographic characteristics. Am J Psychiatry, 145:35-40.

Coryell W, Endicott J, Andreasen NC ve ark. (1985) Phenomenology and family history in unipolar psychotic depression. J Affect Disord, 9:13-18.

Coryell W, Endicott J, Keller M (1987) The importance of psy-chotic features to major depression: course and outcome dur-ing a 2-year follow up. Acta Psychiatr Scand, 75:78-85. Coryell W, Tsuang MT, McDaniel J (1982) Psychotic features in major depression. Is mood congruence important? J Affect Disord, 4:227-236.

Coryell W, Tsuang MT, McDaniel (1985) Major depression with mood-congruent or mood-incongruent psychotic features: out-come after 40 years. Am J Psychiatry, 142:479-482.

Coryell W, Tsuang MT (1984) Primer unipolar depression and the prognostic importance of delusions. Arch Gen Psychiatry, 39:1181-1184.

Coryell W, Winokur G, Akiskal H ve ark. (1996) Importance of psychotic features to long-term course in major depresive dis-order. Am J Psychiatry, 153:483-489.

Coryell W (1996) Psychotic depression. J Clin Psychiatry, (Suppl 57);3:27-31.

Coryell W (1998) The treatment of psychotic depression. J Clin Psychiatry, 56(Suppl 1):22-27.

Coryell W (1998) The treatment of psychotic depression. J Clin Psychiatry, 59(Suppl 1):22-27.

(9)

Healy D, O'Halloran A, Carney PA ve ark. (1986) Platelet 5-HT uptake in delusional and nondelusional depressions. J Affect Disord, 10:233-239.

Jeste DV, Heaton SC, Paulsen JS ve ark. (1996) Clinical and neuropsychological comparison of psychotic depression with nonpsychotic depression and schizophrenia. Am J Psychiatry, 153:490-496.

Johnson J, Horwath E, Weissman MM (1991) The validity of major depression with psychotic features based on a commu-nity study. Arch Gen Psychiatry, 48:1075-1081.

Kocsis JH, Croughan JL, Katz MM ve ark. (1990) Response to treatment with antidepressants of patients with severe or moderate nonpsychotic depression and of patients with psy-chotic depression. Am J Psychiatry, 147:621-624.

Leyton M, Corin E, Martial J ve ark. (1995) Psychotic semp-toms and vulnerability to recurrent major depression. J Affect Disord, 21;33:107-115.

Lykouras E, Christodoulou GN, Malliaras D (1985) Type and content of delusions in unipolar psychotic depression. J Affect Disord, 9:249-252.

Lykouras E, Markianos M, Malliaras D ve ark. (1988) Neurochemical variables in delusional depression. Am J Psychiatry, 145:214-217.

Meyers BS, Alexopoulos GS, Kakuma T ve ark. (1999) Decreased dopamine beta-hydroxylase activity in unipolar geriatric delusional depression. Biol Psychiatry, 15;45:448-452.

Miodownik C, Lerner V (2000) Risperidone in the treatment of psychotic depression. Clin Neuropharmacol, 23:335-337. Mulsant BH, Haskett RF, Prudic J ve ark. (1997) Low dose neu-roleptic drugs in the treatment of psychotic major depression. Am J Psychiatry, 154:559-561.

Nelson JC, Davis JM (1997) DST studies in psychotic depres-sion: a meta-analysis. Am J Psychiatry, 154:1497-1503. Nelson JC, Mazure CM (1986) Lithium augmentation in psy-chotic depression refractory to combined drug treatment. Am J Psychiatry, 143:363-366.

Parker G, Roussos J, Mitchell P ve ark. (1997) Distinguishing psychotic depression from melancholia. J Affect Disord, 46:309.

Parker G, Roy K, Hadzi-Pavlovic D ve ark. (1992) Psychotic (delusional) depression: a meta-analysis of physical treat-ments. J Affect Disord, 24:17-24.

Ranjan R, Meltzer HY (1996) Acute and long-term effective-ness of clozapine in treatment-resistant psychotic depression. Biol Psychiatry, 15;40:253-258.

Rothschild AJ, Bates KS, Boehringer KL ve ark. (1999) Olanzapine response in psychotic depression. J Clin Psychiatry, 60:116-118.

Rothschild AJ, Samson JA, Besette MP ve ark. (1993) Efficacy of combination of fluoxetine and pherphenazine in the psy-chotic depression. J Clin Psychiatry, 54:338-342.

Rudorfer MV, Hwu HG, Clayton PJ (1982) Dexamethasone sup-pression test in primary desup-pression: significance of family his-tory and psychosis. Biol Psychiatry, 17:41-48.

Sands JR, Harrow M (1994) Psychotic unipolar depression at follow-up: factors related to psychosis in the affective disor-ders. Am J Psychiatry, 151:995-1000.

Schatzberg AF, Rothschild AJ, Langlais PJ ve ark. (1985) A cor-ticosteroid/dopamine hypothesis for psychotic depression and related states. J Psychiatr Res, 19:57-64.

Schatzberg AF, Rothschild AJ (1992) Psychotic (delusional) major depression: should it be included as a distinct syndrome in DSM-IV? Am J Psychiatry, 149:733-745.

Schatzberg AF, Rothschild AJ (1992) Serotonin activity in psy-chotic (delusional) major depression. J Clin Psychiatry, 53:52-55.

Simpson S, Baldwin RC, Jackson A ve ark. (1999) The differ-entiation of DSM-III-R psychotic depression in later life from nonpsychotic depression: comparisons of brain changes mea-sured by multispectral analysis of magnetic resonance brain images, neuropsychological findings, and clinical features. Biol Psychiatry, 15;45:193-204.

Skaf CR, Yamada A, Garrido GE ve ark. (2002) Psychotic symp-toms in major depressive disorder are associated with reduced regional cerebral blood flow in the subgenual anterior cingu-late cortex: a voxel-based single photon emission computed tomography (SPECT) study. J Affect Disord, 68:295-305. Spiker DG, Weiss JC, Dealy RS ve ark. (1985) The pharmoco-logical treatment of delusional depression. Am J Psychiatry, 142:430-436.

Stefos G, Staner L, Kerkhofs M ve ark. (1988) Shortened REM latency as a psychobiological marker for psychotic depression? An age-, gender-, and polarity-controlled study. Biol Psychiatry, 15;44:1314-1320.

Thase ME, Kupfer DJ, Ulrich RF (1986) Electroencephalograp-hic sleep in psychotic depression. A valid subtype? Arch Gen Psychiatry, 43:886-893.

Kettering RL, Harrow M, Grossman L ve ark. (1987) The prog-nostic relevance of delusions in depression: a follow-up study (1987) Am J Psychiatry, 144:1154-1160.

Tsuang D, Coryell W (1993) An 8-year follow-up of patients with DSM-III-R psychotic depression, schizoaffective disorder, and schizophrenia. Am J Psychiatry, 150:1182-1188. Wilcox JA, Ramirez AL, Baida-Fragoso N (2000) The prognos-tic value of thought disorder in psychoprognos-tic depression. Ann Clin Psychiatry, 12:1-4.

Referanslar

Benzer Belgeler

 Depresyon sık görülen, uzun süreli atakları olan, yüksek süre depreşme ve yineleme oranları gösteren, ciddi fiziksel ve.. psikososyal yeti kaybına neden olan son

Tarifeye anlık giriş yapıldığında aylık paket ücreti tarifeye katılım tarihi ile bir sonraki fatura kesim tarihi arasındaki gün sayısı ile orantılı olarak fatura

Otuz yaþlarýnda ve erkek olmak, alkol ve madde öy- küsü, þizofreni veya diðer psikotik bozukluk tanýlarýnýn olmasý; uyku sorununun bulunmasý, kendine zarar verme öyküsü

 Eşlerden birinde paranoid şizofreni veya sanrılı bozukluk olabilir... PAYLAŞILMIŞ PSİKOTİK

Yukarıda sunulan hasta paylaşımlarından da anlaşıldığı gibi sanatla psikoterapide psikotik hastayla çalışırken, ilk aşamalarda Olgu 1’in ilk çalışma için paylaşımında

Paylașılmıș psikotik bozukluk ya da Folie à deux adıyla bilinen bozukluk lite- ratürde ilk kez 1877 yılında Lasègue ve arkadașları tarafından tanımlanmıștır.[1] İlk

Morquio sendromu olan çocukların psikiyatrik belirtileri ve tanıları üzerine yapılmış çok az çalışma bulunmakla birlikte, Bax ve Coville (1995) MS olan

Sadece depresyon hastalarının incelendiği korelas- yon analizinde, hastalık süresi ve eğitim düzeyleri ile hem içselleştirilmiş damgalanma ve alt ölçekleri hem de