• Sonuç bulunamadı

İÇİNDEKİLER. HALKLA İLİŞKİLERDE UYGULAMA TEKNİKLERİ Doç. Dr. Emet GÜREL HEDEFLER YAZI VE GRAFİK TASARIM

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "İÇİNDEKİLER. HALKLA İLİŞKİLERDE UYGULAMA TEKNİKLERİ Doç. Dr. Emet GÜREL HEDEFLER YAZI VE GRAFİK TASARIM"

Copied!
25
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İÇİNDEKİ LE R

• Geçmişten Günümüze: Yazı, Basım ve Tipografi

• Tipografi: Temel Kavramlar

• Yazım ve Tipografi Kuralları

YAZI VE GRAFİK TASARIM

HALKLA İLİŞKİLERDE UYGULAMA

TEKNİKLERİ

Doç. Dr. Emet GÜREL

ÜNİTE

7

HEDE FL ER

• Bu üniteyi okuduktan sonra;

• Geçmişten günümüze uzanan tarihsel bir süreklilik dâhilinde yazı, basım ve tipografi hakkında bilgi edinecek

• Tipografi ve tipografinin temel kavramlarını çözümleyecek

• Yazım ve tipografi kuralları

konusunda farkındalık

geliştirebileceksiniz.

(2)

Görsel iletişim, görüntü aracılığıyla gerçekleştirilen mesaj

alışverişidir. Yazı ve grafik tasarım, görsel

iletişimin temel aracıdır.

Uygarlık tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri olan

yazı, İÖ 3200 yılında Sümerler tarafından

bulunmuştur.

GİRİŞ

Görsel iletişim, günümüz insanının gündelik yaşamında sıklıkla karşılaştığı bir olgudur. Öyle ki görsel iletişim, her yerde ve ortamda karşımıza çıkmaktadır.

Yazı ve grafik tasarım, görsel iletişimin en temel uygulama biçimlerindendir. Algı ve iknaya dayalı bir süreç olan halkla ilişkiler, gerçekleştirdiği faaliyetlerde görsel iletişimi, yazıyı ve grafik tasarımı yoğun olarak kullanmaktadır. Gazete, dergi, kitap, takvim, rapor, bülten, mektup, afiş, broşür, katalog ve kartvizit gibi halkla ilişkiler araçları yazıyı ve grafik tasarımı temel alan grafik tasarım ürünleridir. Bu nedenle yazı ve grafik tasarım bilgisi, halkla ilişkiler mesleği için oldukça büyük önem arz etmektedir.

Bu bölümün amacı, geçmişten günümüze uzanan bir tarihsel süreklilik içinde yazı ve grafik tasarım konularını ele alarak yazım ve tipografi kurallarına açıklık getirmektir. Halkla İlişkilerde Uygulama Teknikleri kitabının bu bölümünde yazı, basım ve tipografinin gelişimi, tipografi ile ilgili temel kavramlar, yazım ve tipografi kuralları konu edilmektedir.

GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE: YAZI, BASIM VE TİPOGRAFİ

İletişim -communication-; duygu, düşünce ve bilginin söz, yazı ya da söz dışı unsurlar aracılığıyla değiş tokuş edilmesini sağlayan toplumsal bir etkileşim sürecidir. Gündelik yaşamın önemli bir parçası olan iletişim, yeni dünya düzeninde görselliğe dayalı olarak gerçekleştirilmektedir. Görsel iletişim -visual communication-, görüntü üzerinden gerçekleştirilen mesaj alışverişidir. Görsel iletişim sürecinde göz aracılığıyla algılanan iletiler duygulanım yaratma amacına hizmet etmektedir.

Sümer Uygarlığı

Görsel iletişimin temel aracı, yazıdır. İlk yazı sistemi, İÖ 3200 yılında bir Mezopotamya uygarlığı olan Sümerler tarafından geliştirilmiştir. Yazı, uygarlık tarihinin en önemli dönüm noktalarından biridir. Öyle ki çivi yazısı olarak adlandırılan yazı sistemlerini kil tabletlere geçiren Sümerlilerin tarihin başlatıcısı oldukları düşünülmektedir (Kramer, 2002). Bu kadim uygarlık yönetim, politika, eğitim, edebiyat, felsefe, ahlak, din, hukuk, tıp ve tarım gibi pek çok alana ilişkin bilgilerini yazı aracılığıyla kayıt altına almıştır.

Uzmanlara göre daha çok belleğe yardımcı olmak üzere kullanılan çivi yazısının gelişimindeki ilk basamak piktogramlardır. Piktogram, bir kavram ya da sözcüğü resmetme yoluyla temsil eden semboldür. Temsili ve grafiksel çizimler şeklinde kullanılan bir anlatım biçimi olan piktografi, zamanla düşünceleri - ideogram- ve sesleri -fonogram- ifade edecek bir düzeye ulaşmıştır (Jean, 2012).

Antik Mısır Uygarlığı

Yazının tarihsel gelişimindeki bir kilometre taşı, Antik Mısır uygarlığıdır.

Mısırlılar yazıyı kutsal kabul etmişlerdir. Onlara göre yazıyı Tanrı Thot yaratmış ve insanlara bağışlamıştır. Mısırlılar hiyeroglif olarak adlandırılan yazı sistemlerini önce taş yüzeyler, ardından papirüs üzerine uygulamışlardır. Papirüs bitkisinin bir yazı yüzeyi olarak kullanılması, grafik iletişim açısından çok önemli bir gelişmedir.

Mısırlılar, resimli el yazmalarının da ilk yaratıcılarıdır.

Tıpkı Sümer de olduğu gibi, Mısır’da da okuma yazma öğrenmek bir ayrıcalık olarak kabul edilmiştir. Mısırlılar yazı aracılığıyla somut ve soyut gerçekliklere gönderme yapabilmişlerdir. Bu bağlamda tarım, tıp, eğitim, din, mitoloji, yönetim, hukuk, politika, edebiyat gibi alanlarda çıktı üreterek kayıt altına alabilmişlerdir.

(3)

Alfabenin bulunuşu, yazılı iletişim açısından

önemli bir dönüm noktasıdır. Tarihsel süreç içerisinde Fenike,

Arami, İbrani, Yunan, Roma ve Latin alfabelerinden söz etmek mümkündür.

Antik Çin Uygarlığı

Yazıya ilişkin entelektüel ifadenin en yetkin örneklerinden bir diğeri, uzak doğu’da gelişmiştir. Antik Çin uygarlığında kullanılan değişik üslup ve malzemeler;

yazı, resim ve kaligrafi sanatını doğrudan etkilemiştir. Söz konusu malzemelerin başlıcaları ‘Dört Hazine’ olarak nitelendirilen fırça, mürekkep çubuğu, mürekkep taşı ve kâğıttır. Fırça ilk kez, İÖ 3000’lerde kapkacak süslemesinde kullanılmıştır.

Kaligrafi sanatı, dünyanın hiçbir yerinde, estetik bir dışa vurum aracı olarak, Çin’deki akıcı üsluba ulaşamamıştır. Yazıyı oluşturan hatlar stilize edilmiş ve yalınlaştırılmıştır. Grafik iletişimin vazgeçilmez malzemesi olan kâğıt da, İ.S. 105 yılında Çin’de bulunmuştur.

Kâğıt, mürekkep ve fırça gibi malzemeler kaligrafi sanatçıları ve ressamların görsel anlatım olanaklarını zenginleştirmiş, bu üç temel gerecin serbestçe kullanılmasıyla yazılı belge üretimi giderek hızlanmış, tarihsel olaylar ve efsaneler kaydedilmeye başlamıştır. Görsel iletişim ve grafik iletişim konusundaki ikinci önemli buluş olan baskı tekniğinin sahibi de Çinlilerdir. Çin’in geleneksel sanatlarından biri olan mühür oymacılığı, baskı tekniklerinin bulunmasında önemli bir rol oynamıştır. Baskı uygulamaları, önce alçak rölyef olarak, ardından yüksek rölyef olarak ilk kez Çin uygarlığında gerçekleştirilmiştir (Becer, 2002: 87-89).

Alfabe Sistemi: Fenike, Arami, İbrani, Yunan, Roma ve Latin Alfabesi

Alfabenin bulunuşu, yazılı iletişimin gelişimi açısından çok önemli bir dönüm sürecidir. Modern alfabe, İÖ 1500 yılları ile tarihlenmekte ve bir Akdeniz halkı olan Fenikelilere mal edilmektedir. Tamamen soyut biçimlere sahip yirmi iki harften oluşan, ünlü - sesli harfler içermeyen ve yazı yönü sağdan sola doğru olan bu alfabe; Fenikelilerin denizcilik ve ticaretle uğraşmaları nedeniyle çevre halklar arasında yaygınlık kazanmıştır. Çivi yazısı ve hiyeroglif gibi sistemlere kıyasla daha yalın sisteme sahip olması nedeniyle alfabenin ortaya çıkması, bilginin demokratikleşmesinin başlangıcı olarak değerlendirilmektedir.

Fenike alfabesi, Arami alfabesine esin kaynağı olmuştur. İÖ 8. yüzyılda gündeme gelen bu alfabe, uygarlık tarihi açısından çok önemlidir. Çünkü Eski Ahit’in kimi bölümleri, bu yazıyla kaydedilmiştir. Aramice ve ilk biçimiyle İbranice, tıpkı Fenike alfabesinde olduğu gibi sesli harf içermemekte ve sağdan sola doğru okunmaktadır. Alfabe sistemi, Yunanlıların katkılarıyla biraz daha gelişmiş ve günümüzdeki görünümüne yaklaşmıştır. Yunanlılar, Aram alfabesinden aldıkları göstergeleri ekleyerek Fenike alfabesine a, e, i, o, u gibi sesli harfleri getirmiştir.

Yazıya geometrik bir uyum ve estetik bir kalite de kazandıran Yunanlılar, harfleri aynı satır çizgisi üzerine yerleştirmiş ve yazı yönünü bugün kullandığımız gibi soldan sağa doğru çevirmişlerdir.

Yunanlıların İÖ 5. yüzyıla doğru, 17 ünsüz ve 7 ünlü olmak üzere 24 harften oluşan bir alfabeye sahip oldukları kesindir. Bu alfabenin büyük ya da küçük harflerle yazılabildiği de bilinmektedir. Büyük harfler çoğu zaman taşa kazınırken, küçük harfler papirüslerde ya da bal mumu tabletlerde kullanılmıştır. Yunan yazısıyla birlikte İÖ 4. ve 5. yüzyıldan itibaren tüm zamanların en zengin edebiyatlarından biri ortaya çıkmış ve söz konusu edebiyat şiir, tiyatro, anlatı, tarih, felsefe gibi geniş bir yelpazede ürünler vermiştir. Yunan alfabesi Etrüskler aracılığıyla Roma’ya ulaşmış ve günümüz Latin alfabesinin çıkış noktasını oluşturmuştur. Roma İmparatorluğu, coğrafik yaygınlığı ve gelişmiş kültürü nedeniyle Batı uygarlığı üzerinde derin izler bırakmıştır. 21 harften oluşan Roma alfabesi, Batı dünyasında yazı dilinin oluşmasına aracılık etmiştir. Romalılar da

(4)

Johannes Gutenberg, baskıyı mekanikleştiren

ilk kişi olmuştur.

Kendisine “matbaanın babası” ünvanını kazandıran bu olay, uygarlık tarihinde bir

devrim olarak kabul edilmektedir.

Johannes Gutenberg (1395-1468)

Johannes Gutenberg Tarafından Basılan İncil’den

Bir Sayfa

Yunanlılar gibi taş anıtlarda büyük harfleri, papirüs ya da bal mumu tabletlerde küçük harfleri tercih etmişlerdir.

Roma kültürünün yazılı iletişime en büyük katkısı, anıt yazısıdır. Bugün kullandığımız büyük harflerin temelini teşkil eden bu yazılar, çeşitli zaferleri kutlamak amacıyla taş anıtların üzerine yazılmıştır. Büyük ve köşeli Roma anıtsal yazısı, hâlâ anıtsal yazıların evrensel örneği olarak kabul görmektedir. Romalıların yazıya ve grafik tasarıma bir diğer katkısı, Codex sistemidir. Bu sistem, parşömen tabakaların katlanarak kesilmesi ve tıpkı bir kitap gibi sayfa sayfa biraraya getirilmesi anlamına gelmektedir. Böylelikle yazılı belgeler bir rulo hâlinde değil, kitapvari bir düzenekle saklanmaya başlamıştır.

Orta Çağ

Yunan ve Roma uygarlıklarının klasik öğretilerini ortadan kaldırarak Hristiyanlığı kültürel yaşamın odağına yerleştiren Orta Çağ, yazının evriminde önemli bir dönemeçtir. Feodalitenin ve kilisenin egemenliğinde şekillenen bu dönemde, bilgi saklama gereksinimi nedeniyle ‘manuscript’ olarak adlandırılan el yazmaları ortaya çıkmıştır. Metinlerin elle yazılması, harflerin yalınlaşması sonucunu doğurmuştur. İ.S. 4. ve 9. yüzyılda ‘uncial’ ve ‘yarı-uncial’ adı verilen yazı üslupları geliştirilmiştir. Uncial yazı; büyük harflerden oluşan, az kıvrımlı bir yazıdır.

Yarı-uncial karakter ise, günümüzün küçük harflere geçiş niteliği taşımaktadır.

Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun kurucusu sayılan ve Orta Çağ’da Avrupa’yı egemenliği altına alan Şarlman döneminde el yazmalarında bir değişim yaşanmıştır. Bu dönemde sayfa düzeni, yazı ve süslemelerde standardizasyona gidilmiştir. Dönemin hâkim yazı stili ‘Şarlman minüskülü’ olarak adlandırılmaya başlamıştır ki söz konusu yazı stili bugün kullandığımız küçük harf alfabesinin öncüsü olarak kabul edilebilmektedir. 12. yüzyıl ortalarında feodalizmin kabuğu kırılmaya başlamış, uluslararası ticaret yaygınlaşmış ve monarşik bir yapı içinde sürekliliğe dayalı merkezî bir hükûmet kurma çabaları gündeme gelmiştir. Bu açılım sürecinin de etkisiyle 1200’lerde ilk üniversiteler kurulmaya başlamıştır.

Yaşanan gelişmeler, kitaba yönelik talebi ve el yazması kitap üretimini artırmıştır (Becer, 2002: 91).

Matbaanın (Tipografinin) Bulunuşu

Rönesans ve Reform hareketleri, hümanist ve laik bir dünya görüşünü yaygınlaştırmıştır. Dönem, iletişim tarihi ve yazı açısından da çok önemlidir. Öyle ki 1450 yılında bir Alman olan Johannes Gutenberg, metal harflerle basım tekniğini bulmuş ve matbaaya uyarlamıştır. Gutenberg, bir anlamıyla özgün bir buluşa imza atmamış, daha önce Çin ve Kore’de kullanılmış olan bir baskı tekniğinden esinlenmiştir. ‘Xylotypography’ olarak adlandırılan bu teknik, tahta kalıpların yüksek rölyef olarak oyulması esasına dayanmaktadır. Gutenberg’in tekniği ise, bağımsız, hareketli, tekrar kullanılabilen parçalardan oluşan bir baskı tekniğidir ve önceki versiyonuna kıyasla daha işlevseldir.

Tipografik baskı tekniği ile ağaç baskı resim sanatının işbirliği, Almanya’da resimli kitap basımının yaygınlaşmasını sağlamıştır. Ağaç baskı resimlerle basılan ilk kitap, 1401 yılında Johannes von Tepl tarafından yazılan ‘Der Ackermann aus Böhmen’ isimli kitaptır. İlk baskısını 1460 yılında yapan kitap, bir çiftçi ile ölüm arasındaki diyaloğu konu almaktadır (Jeep, 2001 ve Gibbs, 2013). Ünlü ressam Albrecht Dürer, Almanya’da basılan bu resimli kitaplara ağaç baskı tekniğiyle yaptığı illüstrasyonlarla ünlüdür.

(5)

Matbaa ile birlikte Avrupa’da ve Dünya’da kitap basımına olan ilgi

artmıştır.

Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişle karakterize olan

Sanayi Devrimi, baskının teknolojikleşmesini ve

kitleselleşmesini sağlamıştır.

Resim 7.1. Der Ackermann aus Böhmen İsimli Kitaptan Bir Sayfa

Resim 7.2. Albrecht Dürer (1515) Tarafından Yapılmış Gergedan Gravürü

Matbaanın yayılmasıyla birlikte yazının tarihi basımcılığın tarihiyle birleşmiştir. Diğer bir ifadeyle yazının matbaadan sonraki tarihi, tipografinin tarihidir. Matbaa sayesinde yazı, giderek daha çok insana açılmış ve ‘kalem tutan el’ düşüncenin vazgeçilmez bir aracı olmasının yanı sıra yeni bir işlev kazanmıştır.

Bundan böyle yazma edimi, basma edimine bağlanmıştır (Jean, 2012: 97).

Rönesans ve Reform Dönemi

Tipografik basım tekniği, Almanya’dan sonra İtalya’da varlık göstermiştir.

Roma Kapital yazısı ile Şarlman minüskülünün birlikteliğinden oluşan ve günümüzde de hâlâ kullanılan çift kodlu alfabe, 1467’de İtalya’da geliştirilmiştir.

Roman yazı karakterlerinin yeniden tasarlandığı ve yeni yazı karakterlerinin oluşturulduğu bu dönemde, yayınevleri kurulmuş ve Latin klasikleri basılmıştır.

16. yüzyıl, yazı tasarımı açısından Fransa’nın da katkılarıyla şekillenen altın bir çağı ifade etmektedir. Claude Garamond ve Jean Jannon tarafından tasarlanan

‘Garamond’ yazı karakteri, o günden bu yana hâlâ kullanılmaktadır. 18. yüzyıla gelindiğinde Fransız sanat ve mimarisinin öncülük ettiği aşırı süslemelere dayanan

‘Rokoko’ stilinin grafik tasarımı etkilediği görülmektedir. Bu dönemde tipografide kullanılan ölçülere ‘Cicero’ olarak adlandırılan yeni bir standart getirilmiştir. İngiliz William Caslon tarafından 1720’de tasarlanan ‘Caslon Old Style’ yazı karakterleri, büyük bir yaygınlık kazanmıştır. Yazı tasarımında uzun bir süre egemen olan geleneksel üslup John Baskerville tarafından yıkılmıştır. Baskerville’ın kendi adıyla anılan karakterleri geçiş dönemi sınıflandırması içinde yer almaktadır. Harfler, Barok stilin etkisinde daha basık ve yavan formalara sokulmuş, ince ve kalın hatlar arasındaki kontrastlar artırılmıştır. Döneme özgü bir diğer yazı karakteri, İtalya’da Giambattista Bodoni tarafından geliştirilen ve kendi ismiyle anılan yazı karakteridir. Bodoni yazı karaklerinde, organik biçimlere sahip Roman harfleri daha geometrik bir yapıya kavuşturulmuştur, harflerin ince hatları ile serifleri - tırnak- aynı kalınlıkta tutulmuştur. Bu biçim anlayışı, makinelerin yarattığı endüstri çağının belirgin bir yansımasıdır (Becer, 2002: 94-95).

Sanayi Devrimi

Uygarlık tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri olan ve tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişle karakterize olan Sanayi Devrimi, yaşama

(6)

Tarihsel süreç içerisinde yazı, çeşitli şekillerde

çoğaltılmıştır.

Teknolojinin gelişmesi, tipografi olanaklarının

çeşitlenmesini sağlamıştır.

dair tüm alanların etki ettiği gibi grafik iletişim sürecine de etki etmiştir. Grafik tasarım bu dönemde daha teknolojik, daha profesyonel ve daha işlevsel bir bakış açısıyla gerçekleştirilmeye başlamıştır. Bununla birlikte estetik anlayışın gerilediği gözlenmektedir. 1789 yılında gerçekleşen Fransız Devrimi, eşitlik ideallerinin ve eğitimin yaygınlaşmasına vesile olmuştur. Okuryazarlığın artması, kitaba ve basılı yayınlara olan ilgiyi artırarak üretimi tetiklemiştir. Böylesi bir ortamda grafik iletişim geçmişe kıyasla daha fazla önem kazanmış ve kitleselleşmiştir.

Üretimin kitlelere yönelik gerçekleştirildiği Sanayi Devrimi ortamında reklam ve afiş tasarımı da, hızla gelişmiştir. 1796 yılında Alois Senefelder tarafından bulunan litografi –taş baskı- tekniği-, grafik tasarım sürecine geniş olanaklar getirmiştir. Litografi aracılığıyla tipografik baskı tekniğinin sınırlamaları aşılmış ve görsel unsurlar biçim, konum ve renk temelinde özgürce kullanılmaya başlamıştır.

Böylelikle daha dekoratif ve süslü bir dil oluşmuştur. Bu bağlamda yazı karakterleri, 19. yüzyıl başlarında genişleyip kalınlaşmıştır. Perspektif, kontur, ters çevirme, genişletme ve daraltma gibi pek çok görsel efekt gelişen teknoloji aracılığıyla yazıya uygulanabilir hâle gelmiştir.

Ancak Sanayi Devrimi’nin grafik iletişime en büyük katkısı, baskı teknolojisinde devrime vesile olmasıdır. Alman matbaacı Friedrich Koening 1811 yılında buhar gücüyle çalışan bir baskı presi geliştirmiştir. Bu makinenin özelliği, o zamana kadar kullanılan el preslerine göre oldukça hızlı olmasıdır. Kâğıt yapımı da, 1798 yılında Nicholas-Louis Robert tarafından makineleştirilmiştir. Makine ile üretilen kâğıtlar üzerine buhar gücü ile çalışan preslerle yüksek hızda baskı yapılabilmesi, bilim ve eğitim alanında kitle iletişim çağının başlamasına ortam hazırlamıştır (Becer, 2002: 96-97). 19. yüzyılın grafik iletişime bir diğer önemli katkısı, fotoğraftır. Fotoğraftan önce görsel imgeler baskı yüzeylerine elle çizilerek ya da oyularak aktarılmıştır. Fotoğrafın bulunması ile ise, görüntünün görünür kılınması ve görsel imgelerin reprodüksiyon yoluyla kopyalanması süreci başlamıştır. Bu durum, görsel iletişim açısından çok büyük bir adımdır.

Tipografinin Makineleşmesi: Tipografik Teknoloji

Yazının çoğaltılması, tarih boyunca farklı şekillerde olmuştur. Teknolojinin gelişmesi basım ve tipografiye ilişkin olanakların çeşitlenmesi sonucunu doğurmuştur. Elle dizgi, metal harflerin elle teker teker dizilmesi esasına dayanan geleneksel bir yöntemdir. Bu sistemde, yazı kasasından seçilen harfler kumpas adı verilen bir alet üzerinde ters yönde dizilerek sıkıştırılmaktadır. Her sözcüğün arasına, espas adı verilen kısa metal parçalar yerleştirilmektedir. Satır araları anterlin olarak adlandırılan metal şeritlerle ayarlanmaktadır. Dizilen metin, gale adı verilen metal bir tabla içine konularak bağlanmakta ve baskı presinin çerçevesi içinde özel sıkıştırıcılarla sabitleştirilmektedir. Baskıdan sonra kalıp yüzeyindeki mürekkep temizlenmekte ve bütün harfler kasadaki bölmelere elle dağıtılmaktadır. Tipografik tasarımın atası olan elle dizgi, oldukça yorucu ve zaman alıcı bir işlemdir. Gazete ve kitap üretiminde yüksek bir maliyet anlamına gelen bu sistem; günümüzde kartvizit, davetiye ve bazı özel çalışmalar dışında kullanılmamaktadır.

19. yüzyıl, tipografide otomasyon döneminin başladığı dönemdir. Ottmar Mergenthaler, 1886 yılında Linotipi olarak adlandırılan ilk dizgi makinesini bulmuştur. Linotipi kelimesi, yazı satırı olarak Türkçeleştirebileceğimiz ‘line of type’ kelimesinden gelmektedir. Linotipi, yazılı metnin uzunluğu önceden saptanan satır blokları hâlinde dökülmesine dayalı bir dizgi sistemidir. Linotipi makinesi üzerinde tipografik karakterlerin işaretlendiği bir klavye bulunmaktadır.

Dizgi operatörü klavyeye bastıkça, dikey kanallar içinde bulunan pirinç harf

(7)

Tipografik tasarım;

“elle dizgi”, “linotipi”,

“monotipi”, “ludlow”,

“fotodizgi”, “sayısal - dijital- dizgi”

aşamalarından geçmiştir.

kalıpları -matris-, yukarıdan düşerek bir düzlem üzerinde yan yana dizilmektedir.

Makinenin kazanında eritilen kurşun metali, dizilen satırların üzerine dökülmektedir. Böylelikle her satır, kurşundan dökülmüş parçalar hâlinde ortaya çıkmaktadır. Harf kalıpları ise, her döküm işleminden sonra yeniden kullanılmak üzere bulundukları kanala geri gönderilmektedirler. Linotipi, el dizgisine göre daha hızlı ve kusursuz bir sistemdir. Kurşun satırlar, baskından sonra eritilerek yeniden kullanılabilmektedir. Linotipi ile gazete, kitap ve dergi yayıncılığı hızla gelişmiştir.

Tipografinin gelişimi, monotipi ile devam etmiştir. Monotipi, klavye ve döküm biriminden oluşan tam otomatik bir dizgi sistemidir. 1887 yılında Tolbert Lanson tarafından geliştirilmiştir. Sistem; klavye tuşuna basıldığında kâğıt bir şerit üzerinde deliklerin açılması ve şeridin kodlanarak döküm birimine komuta etmesi, erimiş kurşunun kasada bulunan harf kalıplarına dökülmesi şeklinde işlemektedir.

Monotipi sisteminde, linotipiden farklı olarak, harfler tek tek değiştirilerek istenen düzeltmeler yapılabilmektedir. Ludlow ve fotodizgi sistemleri, tipografinin gelişimindeki diğer önemli kilometre taşlarıdır. Ludlow, genellikle başlık yazılarının dizgisinde kullanılan bir yöntemdir. Yöntem ismini, satırları yarı otomatik olarak döken klavyesiz bir makine olan Ludlow’dan almaktadır. Bu teknikte harf kalıpları, özel bir kumpasa elle dizilmekte; satırlar kumpas üzerinde otomatik olarak düzenlenmektedir. Dizilen her satır, döküm birimine gönderilmektedir. Dizilen her satır, harf kalıplarının kumpas üzerinde değiştirilmesi ile yapılmaktadır.

Fotodizgi ise, temelde fotografik sisteme dayalı bir dizgi sistemidir. 2. Dünya Savaşı sonrasında yaygınlık kazanan bu sistem, ‘foto-optik sistem’ ve ‘foto-tarayıcı sistem’ olmak üzere iki ana gruba ayrılmaktadır. Foto-optik sistemde yazı karakterleri, film, disk, şerit ve silindir gibi malzemeler üzerine kaydedilerek depolanmaktadır. Negatif harf imgeleri, fotodizgi sisteminde kalıp işlevi görmektedir. Tipografik imgeler, fotografik film ya da kâğıt üzerine optik yolla yansıtılmaktadır. Foto-tarayıcı sistemde ise yazılar, foto-optik sistemdeki gibi depolanmaktadır. Ancak harfler, film ya da kâğıt üzerine optik olarak yansıtılmayıp elektronik olarak nokta ve çizgilere bölünmektedir. Sayısal -dijital- hâle getirilen karakterler, katod ışık tüpüne yansıtıldıktan sonra film ya da fotoğraf kâğıdı üzerine optik yolla aktarılmaktadır.

Arts and Crafts Akımı

Sanayi Devrimi, grafik iletişime teknolojik anlamda ivme kazandırırken, sanat ve tasarım anlamında ticari bir kaygı getirmiştir. Bu durum, tepki hareketlerini tetiklemiştir. İngiltere’de ortaya çıkan ‘Arts and Crafts’ Hareketi, grafik tasarıma farklı bir boyut getirmiştir. ‘Sanatlar ve El Sanatları’ olarak Türkçeleştirilebilen bu hareket, Sanayi Devrimi’nin sosyal, ahlaksal ve sanatsal karmaşasına bir karşı çıkış olarak doğmuştur. Hareketin önderi olan Willliam Morris, Viktorya döneminin ‘ucuz ve kötü’ seri üretim mallarının niteliksizliğini vurgulayarak, tasarım ve el sanatlarına dönüşün gerekliliğini savunmuştur (Bektaş, 1992: 14). Arts ve Crafts akımıyla birlikte Roman ve Gotik üsluptan esinlenen yazı karakterleri tasarlanmıştır. Goudy yazı karakteri, bunlara ilişkin bir örnektir.

Art Nouveau Akımı

1890-1910 yılları arasında tüm dünyada etkinliğini hissettiren ‘Art Nouveau’

Akımı, dekoratif bir üsluba sahiptir ve grafik iletişimi de etkilemiştir. Fransa’da Art Nouveau, Almanya’da Jugendstil, Avusturya’da Secessionstil gibi çeşitli adlar alan bu stilin görsel ögeleri çiçek motifleri, organik biçimler ve akıcı, yuvarlak çizgilerdir.

Eski ve yeni arasında bir köprü oluşturan Art Nouveau Akımı; özellikle kitap, illüstrasyon ve afiş tasarımlarında başarılı örneklerle karşımıza çıkmaktadır.

(8)

Yazı ve grafik tasarım;

20. yüzyılda Kübizm, Fütürizm, Dadaizm,

Sürrealizm ile

Konstrüktivizm -Yapısalcılık- gibi

modern sanat ve tasarım akımlarının etkisinde kalmıştır.

Modern Sanat ve Tasarım Akımları

20. yüzyıl, tüm toplumsal yaşamın yanı sıra sanat ve tasarım anlayışında da farklılık yaratmıştır. Bu bağlamda Kübizm, Fütürizm, Dadaizm, Sürrealizm ile Konstrüktivizm -Yapısalcılık- gibi modern sanat ve tasarım akımları grafik tasarımı yakından etkilemiştir.

Resim sanatında Rönesans geleneğini yıkan Kübizm, doğadan bağımsız bir tasarım kavramı ve yeni bir görsel dil yaratmıştır. Figürleri geometrik planlara dönüştürerek soyutlamasıyla klasik normlar yıkılmış ve perspektifin getirdiği mekânsal illüzyon iki boyutlu planlara sınırları belirsiz bir değişkenlik vermiştir.

Cesaret, cüret, hız, modern yaşam ve devrim gibi kavramları yücelten Fütürizm ise;

tüm tipografi ve imla kurallarını alt üst ederek özgün bir tipografik dil geliştirmiştir.

Kendiliğinden gelişen ve tüm yerleşik değerleri protesto eden Dadaizm, tüm alışkanlık ve değerlere karşı çıkarak sınırsız bir özgürlüğü savunmuştur. Dadaistler, kendiliğinden -spontane- olanı, planlı davranışla birleştirmenin yollarını aramış ve bu sentez tipografiyi geleneksel kısıtlamalardan kurtarmıştır. Böylelikle kolaj ve fotomontaj gibi yeni ve güçlü iletişim yöntemleri gündeme gelmiştir. Birbiriyle ilgisi olmayan görsel unsurlardan, yeni anlamlar yaratan bağlantıların kurulduğu, genellikle kışkırtıcı nitelikte düzenlemeler gerçekleştirilmiştir.

Kökleri Dadacılığa dayanan ve 1924’de doğan Sürrealizm, görsel algı ve grafik iletişim üzerinde yoğun etkiler bırakmıştır. Hayal gücü, düş ve sezgi gibi kavramların somut görsel terimlerle ifade edilmesi, grafik tasarımda kavramların görsel olarak anlatılması sürecini başlatmıştır. Sürrealizmin somut nesneleri alışılagelmiş mantık zinciri dışında, bambaşka bir bağlamda kullanarak, izleyicide şok etkisi yaratması, akılda kalıcılık açısından etkilidir ve grafik tasarım sürecine uyarlanmasını sağlamıştır. Sürrealizmin bir kavramı veya bir konuyu birçok açıdan ele alarak aynı yapıtta işlemesi, grafik tasarımın dilini zenginleştirmiştir. Kübist ve Fütürist akımlardan esinlenen Konstrüktivizm -Yapısalcılık- ise; grafik tasarıma serifsiz yazılar, geometrik kompoziyon ve bar adı verilen kalın şeritler gibi biçimsel özellikler ile katkıda bulunmuştur (Bektaş, 1992: 39-81).

Bauhaus Ekolü

Mimari, sanat, tasarım alanlarında bir ekol yaratan Bauhaus Ekolü, grafik tasarım açısından çok önemli bir dönüm noktasıdır. 1919 yılında Almanya’da Walter Gropius tarafından kurulan ve uygulamalı sanatlar alanında eğitim vermeyi amaçlayan okulla birlikte başlayan Bauhaus Ekolü; sanat ve zanaati birleştirerek, fonksiyonel ve sanatsal ürünler yaratmayı amaçlamaktadır. Ekolün en dikkat çekici katkısı, grafik tasarımı bir eğitim ve üretim süreci olarak kabul etmesidir

Konstrüktivizm ve Bauhaus ilkelerinden etkilenen Jan Tschichold’un 1928 yılında kaleme aldığı ‘Die Neue Typographie’ isimli kitabı, grafik tasarım konusunda yazılmış önemli kitaplardan biridir.

20. Yüzyıl

Tipografide asimetrik düzenlemeler konusunda öncü çalışmalar yapan Tschichold, söz konusu çalışmasında iletişim işlevini ön planda tutan ve süslemeyi reddeden bir tasarım anlayışını savunmaktadır. 20. yüzyıl, grafik tasarıma ilişkin düşünsel yeniliklerin yanı sıra yazı tasarımında da yeniliklere vesile olmuştur. 1920 sonrasının grafik tasarımlarında serifsiz yazılar daha çok tercih edilmeye başlamıştır. İngiliz tasarımcı Eric Gill, 1928-1930 yıllarında roman tipografi geleneğinden esinlenerek ‘Gill Sans’ yazı dizisini tasarlamıştır. Almanya’da geometrik konstrüksiyona dayalı serifsiz yazılar tasarlanmıştır. Paul Renner’in 1927’de tasarladığı ‘Futura’ dizisi bunların en ünlülerinden biridir. 20. yüzyılın en

(9)

Günümüzde tipografi, masaüstü yayıncılık

aracılığıyla yapılmaktadır.

Masaüstü yayıncılık, grafik tasarım sürecinin

başlancıgından sona erişine dek bilgisayar

kullanılarak gerçekleştirilmesi

demektir.

önemli kaligrafi sanatçılarından biri olan Hermann Zapf tarafından tasarlanan 1950 tarihli ‘Palatino’, 1952 tarihli ‘Melior’ ve 1958 tarihli ‘Optima’, döneme özgü örneklerdir. Günümüzün en sık kullanılan yazı karakterlerinden biri olan ve İngiliz yazı tasarımcısı Stanley Morrison tarafından London Times Gazetesi için tasarlanan

‘Times New Roman’ da ilk kez 1932 tarihinde kullanılmıştır.

Uluslararası Tipografik Stil

1950’lerde gündeme gelen Uluslararası Tipografik Stil, grafik tasarım konusunda kişisel anlatımların ve eksantrik çözümlemelerin reddedilerek daha evrensel ve bilimsel bir anlayışının tercih edilmesini sağlamıştır. Böylelikle tasarım, toplumsal kullanıma yönelik önemli bir çalışma alanı olarak tanımlanmış;

tasarımcının rolü ise, sanatçı olarak değil, bilgi aktarıcı olarak belirlenmiştir.

Uluslararası Tipografik Stil İlkeleri, çok sayıda serifsiz yazı karakterinin de doğuşuna zemin hazırlamıştır. Adrian Frutiger tarafından 1954’de tasarlanan ve 21 versiyondan oluşan ‘Univers’, bu yazıların en önemlilerinden biridir. Max Miedinger ile Eduard Hoffman tarafından 1957 yılında tasarlanan ve en yaygın kullanılan yazı karakterlerinden biri olan ‘Helvetica’ da, bu döneme aittir. Bu bağlamda serifli yazıların geleneksel tipografi anlayışıyla, serifsiz yazıların ise modern tipografi düşüncesiyle daha fazla özdeşleştirildiğine dikkat çekmek mümkündür (Becer, 2002: 105-106; Becer, 2007: 15).

Masaüstü Yayıncılık

Bununla birlikte içinde bulunduğumuz dönemin grafik iletişime en büyük katkısı, yeni iletişim teknolojilerinin tasarım sürecine dâhil edilmesidir. Masaüstü Yayıncılık -Desktop Publishing- olarak adlandırılan bu teknik, grafik tasarım sürecinin başlancıgından sona erişine dek bilgisayar destekli olarak gerçekleştirilmesi anlamına gelmektedir.

Resim 7.3. Tipografinin Evrimi Kaynak: Silverthornz, 2013.

Önceleri bir grup ya da ekip aracılığıyla gerçekleştirilen tüm işlemlerin, tek bir kişi tarafından gerçekleştirilmesine ve ekran üzerinde baskıya hazır hâle getirilmesine olanak tanıyan sistem, para ve zaman açısından da tasarruf sağlamaktadır. İnsan, yazı ve grafik iletişim uygarlık süreci boyunca birlikte yürümüş ve birlikte büyümüştür. Bu bağlamda yazı ve grafik tasarımın, insan ve kültür var oldukça, var olmaya; insan ve kültür değiştikçe de, değişmeye devam edeceğini öngörmek mümkündür.

(10)

Tipografi; yazılı bir metnin ve yazısal iletişime dair diğer ögelerin görsel, işlevsel,

teknik ve estetik olarak düzenlenmesi işlemidir.

Yazının en temel unsuru olan harftir. Kullanılan yazı araçları, geçmişten

günümüze harf biçimlerini doğrudan

etkilemiştir.

TİPOGRAFİ: TEMEL KAVRAMLAR

Görsel iletişimin ve grafik tasarımın ana unsuru olan tipografi -typography-;

yazılı bir metnin ve yazısal iletişime dair diğer ögelerin görsel, işlevsel, teknik ve estetik olarak düzenlenmesi işlemidir. Tipografi, etimolojik köken itibarıyle Latince kökenli bir kelimedir. Yunanca form, şekil ya da sembol anlamına gelen typos kelimesi ile yazmak anlamına gelen grapheia -graphein- kelimesinin birleşmesinden oluşmaktadır (Harper, 2013b). Bu bağlamda tipografi kelimesi, forma uygun yazmak anlamına gelmektedir.

1450’de Johannes Gutenberg tarafından Avrupa’da kullanılmaya başlayan ve yer değiştirilebilir metal harf kalıplarıyla yapılan yüksek baskı tekniği, tipografik baskı olarak adlandırılmış ve tipografi terimi bu teknikle birlikte yaygın olarak kullanılmaya başlamıştır. Önceleri belirli bir baskı ve dizgi tekniğini açıklamak için kullanılan bu terimin kapsamı günümüzde oldukça değişmiş ve genişlemiştir (Becer, 2007: 14). Tipografi, yazılı bir fikrin görsel bir şekilde verilmesidir. Tipografi aracılığıyla yaratılan görsellik, yazılı fikrin okunabilirliğini ve okuyucunun okuduklarına karşı duygularını önemli ölçüde etkilemektedir. Bu bağlamda tipografi, nötr veya tutkuları canlandıran bir etki üretebilmekte; sanatsal, siyasi veya felsefi hareketleri sembolize edebilmekte ya da bir kişi veya kuruluşun kişiliğini ifade edebilmektedir (Ambrose ve Harris, 2013: 55).

Tipografi; tüm iletişim ortamlarında karşı karşıya olduğumuz görsel bir olgu;

görsel iletişim ve tasarım ile ilintili uygulamalı bir sanat, matbaacılık ve dizgi ile doğrudan bağlantılı teknik bir konu, bilgi birikimi ve deneyim gerektiren bir meslek dalıdır. Tipografi konusunda uzmanlaşmış kişiler, ‘tipograf’tır ve günümüzde teknolojik gelişmelere koşut olarak herkes biraz tipograftır (Jury, 2006: 8).

Tipografi, kendine has ve geniş bir terminolojiye sahiptir. Etkili tipografi için, tipografi ile ilgili temel kavramların bilinmesinde yarar vardır. Bu nedenle çalışmanın bu bölümünde tipografi ile ilgili temel kavramlara yer verilmiştir.

Harf Anatomisi

Yazının en temel unsuru olan harf, grafik tasarımın ve tipografik düzenlemenin de en temel unsurudur. Öyle ki günümüz tipografi karakterleri, el yazılarıyla başlayan uzun bir evrim sonucunda oluşmuştur. Harfin temel unsuru, çizgisel vuruş ve darbelerdir. Fırça, kamış, keski, şiş, kamış kalem, çelik kalem ve tüy kalem gibi yazı araçları; harf biçimlerini doğrudan etkilemiştir. Yazı araçları, biçime yön vermiştir. Yazı, belirli bir yapısı ve düzeni olan anatomik bir sistemdir.

Yazı anatomisi, dikey ve yatay boyuttan oluşmaktadır. Tüm tipografik karakterler, optik olarak hayali bir yatay çizgi -satır çizgisi- üzerine dizilmektedirler. Satır çizgisi ya da diğer bir ifadeyle taban çizgisi -baseline-, karakterlerin üzerine oturduğu görünmez çizgidir. Büyük harf çizgisi ya da diğer bir ifadeyle şapka yüksekliği -cap height-, büyük ve kapital harflerin yüksekliğidir. -Küçük harflerin gövde yüksekliklerini belirleyen yatay çizgi ile satır çizgisi arasındaki uzaklık x yüksekliği -x height- olarak adlandırılmaktadır. Bu, küçük harflerin standart yüksekliğidir ve en net ölçülebildiği harf, küçük x harfidir. Serif; kısa çizgiler, çıkıntılar ve karakterin sonundan öteye geçen ayaklardır.

Bireysel Etkinlik •Gözlem, öğrenmeye yönelik etkili bir yoldur. Bu nedenle dergi ve gazete başta

olmak üzere gündelik yaşam içerisinde karşınıza çıkan yazılı iletişim araçlarında uygulanan tipografi çalışmalarını inceleyiniz ve değerlendiriniz.

(11)

Harflere ilişkin ilk belirleyici özellik, yazılış

boyutları ile ilgilidir.

Tipografide harfler, el yazısında olduğu gibi, büyük ya da küçük

yazılabilmektedir.

Şekil 7.1. Harf Anatomisi Kaynak: Becer, 2002: 192.

Majiskül Harf-Miniskül Harf

Harflere ilişkin ilk tanımlayıcı özellik, büyük ya da küçük yazılışlarına dairdir.

Tipografide harfler, tıpkı el yazısında olduğu gibi, ‘büyük harf’ ve ‘küçük harf’

olarak boyutlandırılabilmektedirler. Büyük harfler, büyük yazılan harfler, diğer deyişle üst kasa olan harflerdir. Terminolojide ‘kapital’, ‘majiskül’ ve ‘uppercase’;

büyük harfler için kullanılan ifadelerdir. Küçük harfler ise, küçük yazılan harfler, diğer bir deyişle alt kasa olan harflerdir. Bu harfler, ‘miniskül’ ve ‘lowercase’ olarak adllandırılmaktadır.

Etki açısından yazılı bir metinde büyük harfler ve küçük harfler, farklı etkilere sahiptir. Küçük harfler; alt uzantıları, daha açık bir ifadeyle kuyrukları ve bacakları nedeniyle büyük harflerden daha ayrımlı bir yapıya sahiptir. Bu yüzden de daha okunaklıdırlar. Büyük harfler ise, daha çok yer kapladıkları için, aynı alanda gözün daha fazla tarama yapmasına ve daha çok yorulmasına neden olmaktadır.

Et Kalınlığı

Harflere ilişkin bir diğer tanımlayıcı özellik, et kalınlıklarıdır. Et kalınlığı; harf gövdesi, diğer bir ifade ile kalınlığı ile ilgili bir belirteçtir. Herhangi bir harfin, kâğıt üzerinde algılanan hacmi ‘et kalınlığı’ olarak ifade bulmaktadır. Et kalınlığı, bir harfin dikey sütun kalınlığının büyük harf yüksekliğine oranı ile belirlenmektedir.

Tipografik karakterler, et kalınlıklarına göre beş kategoriye ayrılmaktadır: (1). Tam beyaz -Extra light-, (2). Beyaz -Light-, (3). Yarım siyah -Medium-, (4). Siyah -Bold-, (5). Tam siyah -Extra bold-.

Bir yazı ailesi içinde font olarak sunulmuş değişik et kalınlıklarına sahip yazılar bulunmaktadır ve tipograf bunlardan amacına uygun olanını seçmektedir.

Her yazı ailesinde ana olan bir et kalınlığı vardır ve bu kalınlık orta kalınlık - medium-regular- olarak adlandırılmaktadır. Orta kalınlık, genel kural olarak majiskül yüksekliğin 1/7’si kadardır.

Şekil 7.2. Harf Çeşitlemeleri Kaynak: Becer, 2002: 177.

(12)

Tipografik karakterler;

"geleneksel yazılar",

"geçiş dönemi yazıları",

"modern yazılar", “kare serifli yazılar", "serifsiz yazılar", "gotik yazılar",

"el yazıları" şeklinde sınıflandırılmaktadır.

Kitap dizgisinde kullanılan karakterlerde bu oran, yaklaşık 1/8’dir. Bu oran küçüldükçe et kalınlığı artmakta, büyüdükçe azalmaktadır (Parlak, 2006: 45).

Font

Bir tipografik karakterin harfler, sayılar, noktalama işaretleri ve diğer sembollerden oluşan dizisi font -fount- olarak adlandırılmaktadır. Fontun tanımlayıcı özelliği, bütün karakterlerin belirli bir stil ve boyutta olmasıdır. Bir font ailesine mensup tüm karakterler, benzerlik ve tamamlayıcılık içindedir. Diğer bir ifadeyle bir fontun tüm karakterleri, optik olarak eşdeğer bir yoğunluk ve bütünlük oluşturmaktadır. Bir fontun temel unsurları büyük harfler, küçük harfler, sayılar, noktalama işaretleri, matematiksel semboller, aksanlar ve logogramlardır.

Logogramlar, iki harfin birleşerek oluşturdukları tipografik karakterlerdir.

Tipografik Karakterlerin Sınıflandırılması

Tipografik karakterler, grafik tasarımın önemli konularındandır. Tipografik karakterlerin sınıflandırılmasına ilişkin çeşitli görüşler vardır. Bu çalışmada tipografik karakterler ‘geleneksel yazılar’, ‘geçiş dönemi yazıları’, ‘modern yazılar’,

‘kare serifli yazılar’, ‘serifsiz yazılar’, ‘gotik yazılar’ ve ‘el yazıları’ olarak sınıflandırılmıştır. Tipografik karakterlerin sınıflandırılmasına ilişkin detaylar şu şekildedir (Becer, 2002: 177-179; Becer, 2007: 15):

Tablo 7.1. Tipografik Karakterlerin Sınıflandırılması Geleneksel

Yazılar:

Geleneksel yazılar, el yazılarının yuvarlak ve organik yapısına sahiptir. Bu yazıların serifleri dirsek biçiminde ve eğimlidir. İncelme eksenleri diyagonaldir. İnce ve kalın hatları arasında çok az bir kontrast söz konusudur. Geleneksel yazılara bazı örnekler Benbo, Garamond, Caslon, Goudy ve Palatino’dur.

Geçiş Dönemi Yazıları:

Geçiş dönemi yazılarında,geleneksel yazılara kıyasla ince ve kalın hatları arasında belirgin bir kontrast vardır. Serifler yataya daha yakın bir eğimdedir. Yuvarlak biçimdeki incelme ekseni, dikeye yakındır.

Harfler, Barok dönemin etkisiyle daha genişlemiştir. Geçiş dönemi yazılarına başlıca örnekler Baskerville, Perpetua ve Caledonia’dır.

Modern Yazılar:

Modern yazılarda ince ve kalın hatlar arasındaki kontrast üst sınırdadır. İnce hatlar, çizgi hâline dönüştürülmüştür. Yuvarlak biçimlerdeki incelme ekseni dikey konumdadır. İnce hatlarla aynı kalıklıkta ve yatay bir çizgi görünümündeki serifler, gövdeye dik bir açıyla bağlanmaktadır. Modern yazıların anatomisinde, geometrik kurallar ağır basmaktadır. Modern yazılara örnekler Bodoni, Didt, Walbaum ve Torino’dur.

Kare Serifli Yazılar:

Serif, harfleri oluşturan ana hatların bitiş noktalarında dekoratif amaçla kullanılan dikey ya da yatay yönde kısa vurgulardır. Kare serifli yazıların ortak özelliği, seriflerinin kare ya da dikdörtgen biçiminde olmasıdır. Serifler modern yazılarda olduğu gibi, harf gövdesine dik bir açıyla bağlanmaktadır. İnce ve kalın hatlar arasındaki kontrast azaltılmıştır. Bazı karakterlerde bütün hatlar aynı et kalınlığındadır. Kare serifli yazılara ilişkin örnekler Beton, Rockwel, Clarendon ve Playbill’dir.

Serifsiz Yazılar:

Serifsiz yazılarda harf, saf, yalın ve ekonomik bir forma dönüşmüştür. Bu yazılarda bütün hatlar aynı kalınlıktadır. Yuvarlak hatlardaki incelme ekseni, daima dikey konumdadır. Geometrik bir anlayışla tasarlanmışlardır. Futura, Helvetica, Avant-Garde, Gill ve Univers serifsiz yazılara örnek verilebilmektedir.

Gotik Yazılar:

Gotik yazı geleneğinin ilk örneği, 15. yüzyılda Almanya’da yaygın olarak kullanılan ‘Textur’ yazısıdır.

Gotik sanatının karakteristik özelliklerini taşıyan bu dar ve uzun yazılarda, yuvarlak unsurlar yok edilmiştir. Anatomisinde kesik uçlu kalemlerin etkisi görülmektedir. Gotik yazılara Gotik, Fraktur, Schwabacher ve Old English örnek olarak verilebilmektedir.

El Yazıları: El yazılarındaki serbest ve akıcı biçimsel özellikler temel alınarak tasarlanan bu tür yazıların başlıca örnekleri arasında Brush Script, Vivaldi, Brody ve Palace Script yer almaktadır.

B ire ys el Et kinl ik

• Tipografik karakterleri, gerçekleştireceğiniz bir internet araştırmasıyla tanımaya ve öğrenmeye çalışınız.

(13)

Tipografi, ”tasarım amaçlı tipografi” ve “sanatsal amaçlı tipografi” olmak

üzere iki şekilde gerçekleştirilebilmektedir.

Tasarım amaçlı tipografide işlevsel olmak;

sanatsal amaçlı tipografide ise, özgün ve estetik olmak önemlidir.

Punto, harf yüksekliklerin ölçümü ile ilgili bir birimdir ve Fransız yazı tasarımcısı

Pierre Simon Fournier tarafından geliştirilmiştir.

Tipografik Ölçüler: Punto ve Espas

Punto -point-, yazı karakterinin büyüklük ölçüsüdür. Diğer bir ifadeyle harf boyunun -harfin üst uzantısı ile alt uzantısı arasındaki uzunluğun- ölçüsüdür. Bir harfin büyüklüğü, hangi yazı karakterine ait olduğuna bağlı olarak değişebilmektedir. Dolayısıyla her yazı karakterinin, örneğin 12 puntosu aynı yükseklikte değildir.

yazı

Şekil 7.3. Punto

1 punto, metrik sistemde -Türkiye’de ve Avrupa genelinde- 0.376 mm - 0.0148 inç-, İngiliz-Amerikan sisteminde ise 0.351 mm’ye -0.0138 inç- eşittir.

Avrupa puntosu, ‘Didot puntosu’ olarak adlandırılmaktadır (Gülsoy, 1999: 391).

Harf yüksekliklerinin ölçümü ile ilgili bir birim olan punto, Fransız yazı tasarımcısı Pierre Simon Fournier tarafından geliştirilmiştir. Fournier, 1737 yılında

‘punto’ birimini temel alan bir ölçü sistemi geliştirerek tipografik ölçülerin standardizasyonunu başlatmıştır. Punto, günümüzde uluslararası geçerliliği olan tipografik bir ölçü birimidir (Becer, 2002: 180).

5 punto 6 punto 7 punto 8 punto 9 punto

10 punto 11 punto 12 punto

13 punto 14 punto

Şekil 7.4. Punto Skalası (Metin Fontu: Calibri)

Tipografi, yazı boyutu ile satır aralık değerini tanımlamak için kullanmaktadır. Herhangi bir yazıda gövde metni için yazı boyutları genellikle 8 punto ile 14 punto arasındadır. Tasarımda önem hiyerarşisi, önce okunması istenen yazının büyük boyutta yazılmasını öngörmektedir. Bu nedenle de başlık harfleri genellikle 14 punto ve üzeri ile ölçülendirilmektedir.

Espas, tipografik ölçülerle ilişkili bir diğer kavramdır. Tipografik elemanlar arasındaki boşluklar -espas-, dizgi teknolojisine bağlı olarak değişen birimlerle ölçülmektedir. Bu bağlamda tipografik düzenlemede kullanılan boşluklar, üç gruba ayrılabilmektedir:

 Harf aralarındaki boşluklar

 Sözcük aralarındaki boşluklar

 Satır aralarındaki boşluklar

(14)

Yazılı metin tasarımında; “denge”,

“orantı ve görsel hiyerarşi”, “görsel

devamlılık”,

“bütünleme” ile

“vurgulama”

unsurlarından oluşan görsel tasarım ilkelerine

uygun hareket edilmelidir.

Yazı Ailesi

Bir tipografik karakterin değişik et kalınlıklarında ve daraltılmış, genişletilmiş, eğimli, outline gibi çeşitlemelerin birarada oluşturduğu gruba ‘yazı ailesi’ adı verilmektedir. Claude Garamond ve John Baskerville’ın yazı tasarımları yaptıkları dönemde bir yazı ailesi üç ana fonttan oluşmaktadır: Normal et kalınlığında/yarım siyah -regular-, siyah -bold-, eğimli/italik -italic-.

Normal et kalınlığına sahip yarım siyah yazılar, gövde metinlerinde; siyah yazılar ise genellikle başlık, duyuru ve alt başlıklarda vurgulayıcı olarak kullanılmaktadır. Zamanla harflerin et kalınlıkları derece derece artırılarak, zengin diziler oluşturulmuştur. Günümüzde bilgisayar denetimli fotodizgi ve sayısal dizgi sistemleri yardımıyla tipografik karakterlere daraltma, genişletme ve eğim gibi etkiler kolaylıkla kazandırılabilmektedir (Becer, 2002: 182).

YAZIM VE TİPOGRAFİ KURALLARI

Fotoğraf, baskı teknolojilerindeki gelişmeler, yeni reprodüksiyon teknikleri, sosyal değişimler ve yeni yaklaşımlar grafik sanatlar ile tipografiye ilişkin sınırları ortadan kaldırmıştır. Böylelikle tipografi, yatay ve çizgisel doğrultuda seyreden sözel bir unsur olmanın ötesine geçerek, aynı zamanda görsel bir niteliğe bürünmüştür (Becer, 2007: 31). Günümüzde yazılı bir metin, bilgi aktarmanın yanı sıra görsel duygulanım yaratma ve etkileme amacına hizmet etmektedir. Bu bağlamda yazılı bir belgenin okunabilirliği ve anlaşılabilirliği kadar, estetik görüntüsü de çok önemlidir.

Tipografi, yazılı metinin öncelikli amacına göre ‘tasarım amaçlı tipografi’ ve

‘sanatsal amaçlı tipografi’ olmak üzere iki şekilde gerçekleştirilebilmektedir.

Tasarım amaçlı tipografi; yazılı metni baskı teknikleriyle doğrudan, ekonomik ve tarafsız bir şekilde iletmeyi amaçlamaktadır. Yazarın ve okuyucunun hizmetinde olan bu tipografi türünde, işlevsellik ve okunurluk önemlidir. Bu nedenle de herhangi bir sanatsal ustalığa gerek yoktur. Sanatsal amaçlı tipografi ise, yazılı metni özgün ve estetik bir şekilde sunma niyetindedir. Yaratıcı bir süreç sonunda ortaya konan sanatsal amaçlı tipografi, işlevselliği estetikle buluşturmaktadır.

İster tasarım amaçlı olsun, ister sanatsal amaçlı olsun herhangi bir metnin yazım ve tipografi aşamasında bazı kurallara uygun şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Amaçlarına göre tipografi türlerinden hareketle, yazım ve tipografi kurallarını, ‘temel yazım ve tipografi kuralları’ ve ‘özel yazım ve tipografi kuralları’

olmak üzere iki kapsamda ele almak mümkündür.

Temel Yazım ve Tipografi Kuralları

Temel yazım ve tipografi kuralları, niteliğine ve amacına bakılmaksızın herhangi bir yazılı metin için geçerli olan kuralları ifade etmektedir. Bu kuralların en önemli özelliği, genelgeçerlikleridir. Diğer bir ifadeyle temel yazım ve tipografi kuralları, ortama ve zamana göre değişiklik arz etmezler.

Yazım ve tipografiye ilişkin teknoloji, değişebilmekte ve gelişebilmektedir.

Üretim ortamları ne denli değişirse değişsin, yazım ve tipografinin ana kuralları asla değişiklik göstermemektedir. Görsel olarak daha doğru ve daha etkili yazılı bir metin için uyulması gereken temel yazım ve tipografi kurallarını şu şekilde özetlemek mümkündür:

1) Yazılı metin tasarımında öncelikli kural, görsel tasarım ilkelerine uygun hareket etmektir. Görsel tasarımın beş ilkesi vardır: (1) Denge, (2) Orantı ve görsel hiyerarşi, (3) Görsel devamlılık, (4) Bütünleme, (5) Vurgulama.

(15)

Doğada ve görsel tasarımın tüm alanlarında geçerli olan Altın Oran, bir bütünün

parçaları arasında gözlemlenen ve uyum

açısından en yetkin boyutları verdiği düşünülen geometrik

ve sayısal bir oran bağıntısıdır.

Denge: Denge, tasarımın olmazsa olmazıdır. Tasarımda denge, tasarımı oluşturan tüm unsurların uyum içinde olmaları ve bir bütün oluşturmalarını ifade etmektedir. Dengeli bir tasarımda, tüm unsurlar birbirleriyle ve tasarımın kendisiyle uyum içindedir. Ancak dengeli bir tasarım, dinamizm yoksunluğu demek değildir. Her tasarımın bünyesinde hareket vardır ve hareket bir gerekliliktir.

Hareket unsurları, tasarımın içinde kullanılan tipografi, fotoğraf ya da illüstrasyonlardaki canlılığın içindedir.

Bir tasarım, iki farklı denge sistemi içinde düzenlenebilmektedir: ‘Simetrik denge’ ve ‘asimetrik denge’. Simetri; bir anlamıyla konum, biçim ve belirli bir eksene göre ölçü uygunluğu; bir anlamıyla ise benzer iki parçanın birbirine göre durumudur. Doğada birçok simetrik biçim mevcuttur. İnsan anatomisinin simetrik yapısı, görsel iletişim ve sanat tasarımında simetrik biçimlere yönelimin nedeni olarak değerlendirilebilmektedir.

İki yönlü simetri, eşit biçimsel özelliklere sahip elemanların bir eksen ile ortadan ayrılmış yüzeyler üzerine yerleştirilmesi ile sağlanmaktadır. Simetrik düzenlemeler, günümüz grafik tasarımlarında yaygın olarak kullanılmaktadır.

Geleneğin, resmiyetin ve otoritenin vurgulanacağı tasarımlarda simetrik denge tercih edilmektedir. Diğer yandan simetri, dürüstlük ve saygınlığın psikolojik simgesidir. Asimetrik ise, simetri noksanlığı ya da bütünün parçaları arasında orantıya dayalı bir eksiklik anlamına gelmektedir. Asimetrik denge, 20. yüzyıl başlarında ortaya çıkan modern sanat ve tasarım akımlarının bir ürünüdür.

Simetrik dengede olduğu gibi, asimetrik dengede de bir optik ağırlık merkezi vardır. Ama bu merkez, geometrik merkezden farklı bir konumdadır. Asimetrik düzenlemenin başarısı, cesur ve sorgulayıcı olmasına bağlıdır. Başka bir deyişle, asimetrik denge duygu yüklü ve dışavurumcudur (Becer, 2002: 65-66).

Orantı ve Görsel Hiyerarşi: Parçaların birbirleriyle ve parçalarla bütün arasındaki uygunluk, orantı olarak adlandırılmaktadır. Görsel tasarımda orantı, boyutlar arası ilişkiler ile ifade olmaktadır. Bir tasarımda tüm unsurlar arasında uyum ve orantıya dayalı ilişkiler bulunmalıdır.

Resim. 5. Vitruvius -Vitruvian- Adamı

Kaynak: Leonardo Da Vinci (1492), Galleria dell'Accademia, Venedik-İtalya.

(16)

Altın Oran, orantılı ve dengeli tasarımlar elde etmek için önemli bir referans kaynağıdır. Görsel tasarımın tüm alanlarında geçerli olan Altın Oran, bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen ve uyum açısından en yetkin boyutları verdiği düşünülen geometrik ve sayısal bir oran bağıntısıdır. Daha açık bir ifadeyle bir uzunluk ikiye bölündüğünde kısa -küçük- parçanın uzun -büyük- parçaya oranı, uzun -büyük- parçanın bütüne olan oranına eşittir. Leonardo da Vinci’nin 1490 tarihli ‘Vitruvius -Vitruvian- Adamı’ isimli çalışması, altın orana ilişkin açıklayıcı bir örnektir. Görsel hiyerarşi ise, tasarım içindeki unsurların mesaja olan katkıları oranında ölçülendirilmesidir. Bir diğer ifade ile görsel hiyerarşi, bir unsurun mesajı vurgulamak amacıyla diğer unsurlara kıyasla daha büyük boyutta kullanılması demektir. Bu bağlamda mesajın niteliğine göre bazen fotoğraf ya da illüstrasyon, bazen yazılı metin, bazen de beyaz boşluk ön plana çıkarılmaktadır. Görsel hiyerarşi; boyut, renk, ton ve konum aracılığıyla yaratılabilmektedir.

Görsel Devamlılık: Görsel devamlılık, gözün tasarım üzerindeki unsurları kesintisiz bir şekilde akışla takip ederek bütünü görebilmesi anlamına gelmektedir.

Etkili bir tasarım, okuyucunun ilgisini bir unsurdan diğerine çekerek devamlılık yaratmalıdır. Görsel devamlılık sağlamak için bazı yöntemlerden yararlanılabilmektedir. Öncelikle görsel unsurlar, gözün normal hareketlerine uyacak bir yönde yerleştirilmeli ve algılama yönü dikkatini dağıtmayacak biçimde düzenlenmelidir. Göz, alışkanlık gereği, soldan sağa ve yukarıdan aşağı doğru bir yön izlemektedir. Gözün yatay hareketleri, dikey hareketlerine göre daha kıvrak ve hızlıdır. Ayrıca göz, büyükten küçüğe, koyu tondan açık tona, renkliden renksize, alışılmamış olandan alışılmış olana doğru bir algılama sırası izlemektedir (Becer, 2002: 70).

Bütünlük: Bütünlük, görsel tasarım içindeki tüm unsurların bir bütün oluşturacak şekilde bira raya getirilmiş olmalarını ifade etmektedir. Böylelikle çokluktan birlik yaratılarak dağınıklığın ve parçalanmışlığın önüne geçilmektedir.

Benzerlik, bütünlük oluşturmada yararlanılabilecek bir tekniktir. Öyle ki birbirine benzeyen unsurları bir uyum içinde gruplayarak bir ritim yaratmak ve vurgulanması gerekene dikkat çekmek mümkündür. Böylelikle tekdüze olan ile farklı olan bir araya getirilerek bir kompozisyon oluşturulmaktadır.

Vurgulama: Vurgulama; görsel tasarım içinde yer alan ve vurgulanması arzulanan unsurun -başlık, yazılı metin, fotoğraf, illüstrasyon- çeşitli yöntemler kullanılarak dikkat çekiciliğinin sağlanması anlamına gelmektedir. Bu noktada aslolan, hangi ögenin vurgulanması gerektiğine karar vermektir. Vurgulayıcı unsur;

mesaja, hedef kitleye ve tasarımın yer alacağı mecraya bağlı olarak değişebilmektedir. Vurgulama amacıyla boyut büyütme, kalınlaştırma, koyu tonlama, canlı renk kullanımı ya da değişik kompozisyon gibi yöntemler kullanılabilmektedir. Vurgulama konusunda en önemli nokta, bir tasarımda birden fazla vurgulayıcı unsurun olmaması gerektiğidir. Bu bağlamda bir tasarımda birden fazla vurgulayıcı unsur varsa, vurgulamadan söz etmek mümkün değildir.

2) Yazılı metin tasarımında bir diğer temel kural, ‘espas’ olarak adlandırılan boşlukların düzenlenmesidir. Espas -espace-; Latince bir kelime olan ve boşluk, alan, aralık anlamlarına gelen ‘spatium’ kelime kökünden gelmektedir

B ire yse l Et kinl ik

•İnternet; öğrenme, deneyim ve esinlenme konusunda etkili bir mecradır.

İnternette bulunan görsel tasarım sitelerini ziyaret ederek gerçekleştirilmiş çalışmaları inceleyiniz. Beğendiğiniz çalışmaları, ileride gerçekleştireceğiniz çalışmalarda esin kaynağı olarak kullanmak üzere bir akıl defteri içinde dosyalayınız.

(17)

Yazılı metin tasarımında en önemli

kurallardan biri,

“espas” olarak adlandırılan

boşlukların düzenlenmesi

işlemidir.

Grafik tasarım sürecinde boşlukların

düzenlenmesi; harf, sözcük -kelime-, satır ile noktalama işaretleri gibi unsurlara bağlı

olarak

gerçekleştirilmektedir.

(Harper, 2013 a). Yazılı bir metnin grafik tasarım sürecinde boşluklar; harf, sözcük -kelime-, satır ile noktalama işaretleri gibi unsurlara bağlı olarak düzenlenmektedir. Tüm bu unsurlar, yazının okunurluğunu ve etki oranını artırmakta ya da azaltmaktadır.

Yazılı metni oluşturan ögeler olan harfler, sözcükler, satırlar ve noktalama işaretleri arasındaki boşluğun gereğinden fazla ya da az olması, okuma güçlüğüne neden olmaktadır. Yazılı metin, simgesel ve anlamsal olduğu oranda görseldir. Bu nedenle de yazılı metni oluşturan tüm ögelerin kâğıt üzerine görsel bir etki yaratacak şekilde yerleştirilmeleri gerekmektedir.

Yazım ve tipografi sürecinde kâğıt, pozitif ve negatif alanlardan oluşan bir bütün olarak düşünülmelidir. Söz konusu bütünün etkinliği, yazıyı ve yazıyla bağlantılı tüm unsurları temsil eden pozitif alanlar ile boşlukları temsil eden negatif alanların uyumlu ve dengeli birlikteliği ile mümkündür. Dolayısıyla kağıt üzerinde pozitif alanlar kadar, negatif alanlar da önemlidir. Kağıt üzerinde boş alan; kağıdın üzerindeki yazıdan artakalan alan olarak değil, tasarlanması gereken grafik bir öğe olarak düşünülmelidir. Yazım ve tipografi işleminde pozitif-negatif, diğer bir deyişle dolu-boş dengesi; okunabilirlik, görsellik ve estetik açısından çok önemlidir. Yazılı metni oluşturan öğeler arasındaki boşluklar, gri alanlar oluşturarak görsel etki yaratmaktadır. Daha açık bir ifadeyle metin alanları, tasarımda hoş ve dengeli bir lekelenmeye sahip olan gri alanlardır. Tasarımda sıkışık boşluklar kullanıldığında, daha siyah bir metin; gevşek boşluklar kullanıldığında ise, daha gri bir metin söz konusu olmaktadır ve her iki durum da sorun demektir.

Boşlukların düzenlenmesi işlemi, yazının en temel ve en küçük birimi olan harf ile başlamaktadır. Harf aralarının düzenlenmesi, yazım ve tipografi sürecinin ilk adımıdır. Harfler, yazılı metin içerisinde tek başlarına bir anlam ifade etmemekte ve kelimeler kadar değer arz etmemekle birlikte, başlı başına bir grafik tasarım elemanıdırlar. Dinamik olarak görsel bir öğe olan harflerin; kendilerine göre görsel ağırlıkları, biçimleri ve boşlukları vardır. Her harf kendisinden önceki ve sonraki harf ile anlam ve biçim ilişkisi içinde olduğu kadar, çevresini kuşatan boşlukla da etkileşim içindedir. Bu nedenle de harf boşlukların düzenlenmesi işlemi, özen gösterilmesi gereken bir işlemdir.

Harf aralarının düzenlenmesi işleminde, yazının fontu ve puntosu önemlidir.

Boşluklar; harf fontlarının küçük olduğu metin yazılarında göze batmasa da, fontların büyüdüğü başlık yazılarında rahatsız edici olabilmektedir. Harf boşluk düzenlemesi, harf araları tek tek seçilerek ya da kelimenin ve metnin tamamı seçilerek yapılabilmektedir. Harflerin, üst ve alt çizgileri arasında kalan iç boşlukları da espas sorunu olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle de boşluk düzenlemesi yaparken, iç boşluklar da hesaplanmalıdır. Aksi takdirde yuvarlak harflerin ve söz konusu harflerin bulunduğu yerlerin, delik hissi vermesi kaçınılmazdır.

Boşlukların düzenlenmesi işleminde, harflerin yanı sıra sözcüklerin yazımına da dikkat edilmelidir. Harfler birleşerek sözcükleri, sözcükler de birleşerek satırları oluşturmaktadırlar. Sözcüklere ilişkin temel kural, sözcüklerin arasında bir boşluk bırakılmasıdır. Ancak boşluk tuşu, birden fazla kez kullanılmamalıdır. Az boşluk kadar, çok boşluğun da rahatsız edici olduğunu unutmamak lazımdır. Boşluk gerekenden az olduğunda kelimeler birbirine yaklaşacak, çok olduğunda ise kelime araları açılacak ve negatif alanlar oluşarak yazıyı aşağıya doğru akıtarak görsel problemlere neden olacaktır. Her iki durum da, okunurluğu azaltacaktır.

Noktalama işaretleri, boşlukların düzenlenmesi açısından önem arz eden bir diğer ögedir. Noktalama işaretleri de, tıpkı harfler gibi kendi özgül form ve ağırlıklarına sahiptir. Bu kapsamda temel kural, noktalama işaretlerinin

(18)

kelimelerin ardından boşluk bırakılmadan kullanılması ve noktalama işaretlerinin hemen ardından bir boşluk bırakılması gerekliliğidir. Noktalama işaretlerinin düzenlenmesi, harflerin et kalınlığı ile kelime aralarının düzenlenmesi ile bağlantılıdır. Harflerde et kalınlığı arttıkça noktalama işaretlerinin de etkisi artmaktadır ve özellikle birkaç kelimeden oluşan bir cümlede noktalama daha dikkat çekici hâle gelmektedir. Böyle bir durumda noktalama işaretleri daha küçük puntolarda kullanılarak optik denge sağlanabilmektedir (Parlak, 2006: 55).

Boşlukların düzenlenmesi sürecinde noktalama işaretlerinin ardından satırlar gözden geçirilmektedir. Yazılı metnin daha rahat okunabilmesi için satır aralarının düzenlenmesi bir gerekliliktir. Satır aralarının dar olması kadar, açık olması da, görsel ve tipografik açıdan rahatsız edicidir. Gereğinden dar satır araları, okunurluğu azaltmaktadır. Benzer şekilde gereğinden açık satır araları da, okuma sürecinde gözün satır takibini güçleştirerek okunurluğa zarar verdiği gibi, sayfada aşağıya doğru uzanan beyaz boşluklar yaratarak kelimeleri birbirinden ayırmakta ve gözün soldan sağa okuma alışkanlığını engellemektedir.

Şekil 7.5. Yazılı Metin Tasarımında Boşlukların Düzenlenmesi Kaynak: Becer, 2002: 187.

Çok kısa ve uzun satırlar, okuyucu açısından yorucudur. Kısa satırlar, gözü dikey yönde harekete zorlarken; uzun satırlar, gözün bir alttaki satırı bulmasını güçleştirmektedir. Boşlukların düzenlenmesi sürecinde, satırların düzenlenmesi aşamasına yeterince özen gösterilmezse boşlukta kalan sözcüklerden kaynaklanan tipografik hataların oluşması olağandır. Bu bağlamda bir metinde son satırdaki sözcük için karakter sayısı en az, yedi olmalıdır. Aksi takdirde son satırda kalan sözcük, dul -widow- sözcük adı verilen tipografik bir soruna neden olmaktadır.

Benzer şekilde ilk satırdaki yedi karakterden az sözcük de yetim -orphan- sözcük adını almaktadır. Bu hatanın önüne geçebilmek için, tirelemelerin düzgün yapılması gerekmektedir. Görsel tasarım uzmanları, özel ayar ve düzenlemeler ile söz konusu hataları ortadan kaldırabilmektedirler.

Yazım ve tipografi sürecinde satır boşluklarının ardından, paragraf boşlukları düzenlenmektedir. Harfler yanyana gelerek kelimeleri, kelimeler birleşerek satırları, satırlar arka arkaya eklenerek paragrafları, paragraflar ise birbirlerini takip ederek metin bloklarını oluşturmaktadır. Bu nedenle de harflerin, sözcüklerin, noktalama işaretlerinin ve satırların neden olduğu boşluklar kadar, paragraf boşluklarına da önemsemek gerekmektedir. Yazılı metin, paragraflardan oluşmaktadır. Paragrafın işlevi; metin içerisindeki anlam geçişlerini bölümler yaratarak göstermek, vurgular yapmak ve konunun anlaşılırlığını sağlamaktır. Yazılı metin, paragraflar sayesinde akıcılık ve okunurluk kazanmaktadır. Bir metin

Referanslar

Benzer Belgeler

Cümle içinde ara sözleri veya ara cümleleri ayırmak için ara sözlerin veya ara cümlelerin başına ve sonuna konur:6. Zemin bu kadar koyu bir kırmızıya dönüşünce, bir

Cümle içinde ara sözleri veya ara cümleleri ayırmak için ara sözlerin veya ara cümlelerin başına ve sonuna konur:!. Zemin bu kadar koyu bir kırmızıya dönüşünce, bir an

 7- İsim soylu bir kelime ile etmek, eylemek, olmak yardımcı fiilleri ile yapılan bileşik fiiller.  Yarış etmek,

NOT: Kişi adlarından sonra kullanılan unvanlardan sonra gelen ekler kesme işareti ile ayrılmaz. NOT: Dil adları kesme işaret

Güzel yazmak için gayret eder, Düzgünce otururum sandalyeye. Cümlenin yazımı bitince, Düşünürüm

Aşağıdaki ünlem (!) kelimeleri ile ilgili bir cümle

Aşağıdaki parantez içlerine uygun noktalama işaretlerini koyunuz.. Her gün birer yumurta yumurtlarsa 5 günde kaç yumurta yumurtlamış olurlar?. 9) Eren günde 9 saat uyuyor. Eren

TOPLAMADA