YENİ YAPILACAK CAMİLER MUNASEBETILE
Tahsin Ö Z
Burada, Türkiye Anıtlar Derncği'nin İstanbul şubesinin son aylarda «Anıtlarımız» adıyla yayınladığı kitabın tenkidini yapma-yacağım. Çünkü görüşlerimi, temennilerimi Derneğin kongresinde söyledim. Kezalik halkın çok iyi niyetlerle yaptığı ve yekûnu ya-rım milyon lirayı geçen bağışların yerine sarfedilmesi ve yapı-lan tamir ve restorasyonlarda pek hassas davranılması, bunun için de her akla gelen şeyin yapılması değil, salâhiyettar ve hattâ vazifeli mimarların olsun reylerinin alınması zaruretini belirttik. Ne çare ki cemaat ne derse desin imam bildiğini okur kabilinden bu temennilerden ve ikazlardan henüz bir netice çıkmadı. Bir ta-raftan bu emekler ve paralar gidiyor, diğer tata-raftan da mâbed-lere yazık oluyor.
Kitabın bir faslı da yeni yapılan camiler hakkında basit izah-ları ihtiva etmektedir. İşte bu yazıda pek mühim bulduğumuz bu mimarî mevzu üzerine dikkati çekmek emelindeyiz. Verilen bil-giye nazaran son yıllarda Modada Şifa camii, Zeytinburnunda Hacıhatun camii yapılmıştır ki bunların hangi mimarın elinden çıktığı malûm değil. Bilhassa Kadıköyün en güzel bir yerine oturtulan Şifa camiinin mes'uliyetini hangi sanatkârın üzerine aldığını öğrenmeği çok isterdik.
Bunlardan başka Zeytinburnunda «Hayırsevenler camii» adıyla bir mâbedin kubbeli olmak şartile temeli atılmıştır. Proje sayın Mimar Sedat Çetintaş'ındır. Eyüpte göçmen evlerinde de bir camiin temeli atıldığını da yazılmakta ve yine kubbeli bir re-sim konulmakta fakat mimarı belirtilmemektedir.
Şimdi yaptırılması mutasavver camiler bahsine gelelim. Bu kısımda «Taksim camii» diye çifte minareli muhteşem klâsik bir cami resmi görülüyor. Fakat deniz kenarı, halbuki Taksimde deniz yok, ancak su maksemi var. Meğer mesele bambaşka imiş. Yâni Eminönündeki meşhur Yenicamiin modelinde bir cami yap-tırılması muvafık görülmüş. Hem de nerede yapılmak isteniyor? Su makseminin üzerinde.
Dahası var, Gülbahçe camii diye bir resim daha geliyor. Bu resim de Üsküdar Şemsipaşa camii manzumesidir. Bunun da iza-hında Şemsi Paşanın (silsilei neseblerinin Halid bin Velide pey-veste) olduğu da belirtilmekte, bunun modelinin de Modada yap-tırılacağı açıklanmaktadır. İşte alâkadar makamların ve mimar-larımızın dikkatini bu noktaya çekmek istiyorum. Bilhassa
İstan-bul gibi bir kültür ve sanat merkezinde mimarsız camiler yapıla-cak mı? Yahut herhangi devrin bir mimarî eserinin modelleri veya hazin adaptasyonları sıralanacak mı?
Düşünüyorum, eski devirlerde bile camilerin plân ve projeleri hattâ maketleri mimarlar tarafından hazırlanır, mimarbaşı tasdik eder. Hükümdara da arzolunurdu. İşte bu sebeptendir ki o de-virlerde mimarîmiz daima ileri gitmiş ve şaheserler vermiştir. Her cami ayrı bir sanat varlığı olmuştur.
Binaenaleyh dünya mimarîsinin dev adımlarile ilerlediği ve dinî binalarda da inkılâplar yaratıldığı bir zamanda tutulan bu yolun ne kadar yanlış ve hattâ zararlı olduğunda şüphe var mı? Kaldı ki mâbed, cami herhangi bir ev veya apartıman da değil-dir. Bu gibi hususî binalarda bile şehrin güzelliği yönünden hassas davranılması zarureti düşünülünce, temsil hüviyeti kat kat ma-nalı olan camilerimizde bu kadar lâkaydi cidden elîmdir.
Diğer taraftan bugünün ihtiyacına göre camilerde, vestiyer, abdest muslukları, tuvalet yerleri ve hattâ tenvir hususları da daha başka şekilde halledilmesi bir zarurettir. Belki teshin ciheti de düşünülebilir. Kubbe meselesine gelince; her devrin mimarları asırlar boyu bilhassa mâbedlerde geniş mekâna kavuşmak için ne büyük hamleler yapmışlardır. Ancak konstrüksiyon malzemesi, istediklerinin tahakkukuna imkân vermiyordu. Kezalik camilerin sükûnetini temin için geniş dış avlulara da ihtiyaç vardı. Halbuki bugün bu hususları halledebilecek çeşitti malzeme bulunmakta-dır. Sinan'lar, Davud'lar, Mehmet ağa'lar bu malzemeyi bulsalar acaba yine kubbede mi kalırlardı? Asla!
Zaten bugün bütün devlet teşekkülleri ve hattâ en geniş ilmî teşekküllere sahip olan Bayındırlık Vekâleti bile yapılacak binalar için müsabakalar açmakta ve jürilerden geçirmektedir. Şu halde anıtlar üzerinde çalışan ve halkın büyük maddî yardım-larından istifade eden hususî teşekküllerin aklına gelen bir şekilde camiler yaptırması, eski bir mabedi beğenerek onun minnacık tak-lidini yaptırmağa kalkması reva mıdır? Mimarîmiz yeni bir eser vermiyecek midir? Elhasıl hangi cepheden mütalâa edilirse edilsin yeni yapılacak camilerimiz için serbest müsabakalar açılması, sa-lâhiyettar jürilerden geçirilmesi her yönden bir zarurettir. İşte hayır cemiyetleri ancak o vakit hayırlı işler görmüş olacaklardır. Bu hususun temin ve murakabesi de alâkadar resmî makamlara ve mimarî teşekküllere ait bulunduğu şüphesizdir.