• Sonuç bulunamadı

ENFLASYON, EKONOMİK FAALİYET VE PARA ARZINDAKİ ARTIŞ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "ENFLASYON, EKONOMİK FAALİYET VE PARA ARZINDAKİ ARTIŞ"

Copied!
24
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ENFLASYON, EKONOMİK FAALİYET VE PARA ARZINDAKİ ARTIŞ

Türkiye’de enflasyon 1960’lı yıllarda tek haneli rakamlarla ifade ediliyordu.

Yetmişli yıllarda ortalama enflasyon yüzde 35’ti. Türkiye, üç haneli enflasyonla ilk kez 1980 yılında tanıştı (%107). Seksenli yıllarda ortalama yıllık enflasyon %45’e, doksanlı yıllarda %70’e yükseldi. Bu arada ikinci kez, 1994 yıkında, enflasyon üç haneli rakama tırmandı (%121). Enflasyon 1999 yılından itibaren inişe geçerek 2004 yılında yeniden tek haneli rakamlara indi (%9). Enflasyon 2007 yılında %8’e kadar geriledi.

Enflasyonla mücadeleye karar verilmesinin sebebi nedir? Bunu başarmak için hangi tedbirlere baş vurulabilir? Ekonomik hayatta durgunluk neden ortaya çıkar? Para arzındaki artışın, enflasyon ve ekonomik faaliyet ile ilişkisi nedir? Yedinci bölümde, geleceğe dair beklentilerin bu konudaki etkilerini inceledik ama sadece beklentilerin etkisi, bu soruları cevaplamaya yetmez. Beklentilerin etkisine, Phillips eğrisinin özelliklerini de ilave ettikten sonra bu sorulara cevap aramaya başlayabiliriz.

İlk kısımda üretim, işsizlik ve enflasyon ilişkisi kurulacaktır. Daha sonraki kısımlarda, bu ilişkilerden yararlanılarak kısa ve orta dönemlerde para arzındaki artışın enflasyon ve ekonomik faaliyet üzerindeki etkileri üzerinde durulacaktır.

Makro ekonomik analizler, çok yıllık verilerle yapılabilir. Açıklanacak modeller, gelişmiş ekonomilerde, asırlık verilerden yola çıkılarak ortaya konmuştur. Türkiye’de makro ekonomik değişkenler arasında en önemli konumda olan işsizlik verilerinin geçmişi ise 30 yıldan fazla değildir. Diğer taraftan gelişmiş ülkelerde ekonominin yapısı farklı, işsizlik güvenceleri Türkiye şartlarından daha geniş ve bu konudaki yapısal düzenlemeler çok daha yerleşmiştir. Gelişmiş ülkelerde “sürekli enflasyon” denirken

%3-5’lik bir enflasyon anlatılmak istenmektedir. Bu ülkelerde enflasyonun %10’a çıkması en önemli ekonomik problemdir. Netice olarak gelişmiş ekonomilerden yola çıkılarak hazırlanmış modellerin, gelişmekte olan ülkeler açısından geçerliliği tartışma konusudur.

9

(2)

9.1 Çıktı Miktarı, İşsizlik ve Enflasyon

Bir ekonomide çıktı miktarı, işsizlik oranı ve enflasyon arasındaki ilişkileri inceleyebilmemiz için üç konuda bilgi sahibi olmamız gerekir:

1.Okun yasası. İşsizlik oranındaki değişme ile, üretilen çıktı miktarının ekonominin normal çıktı seviyesinden farkı arasındaki ilişkiyi gösterir.

2.Phillips eğrisi. Enflasyondaki değişme ile, işsizlik oranının doğal işsizlik oranından farkı arasındaki ilişkiyi gösterir.

3.Toplam talep ilişkisi. Üretilen çıktı miktarındaki değişme ile, nominal para miktarının enflasyondan farkı arasındaki ilişkiyi gösterir.

Bu bölümde önce tek tek bu ilişkileri ele alacak daha sonra üçünü birlikte değerlendireceğiz.

9.1.1 Çıktı seviyesindeki artış ve işsizlik oranındaki değişme: Okun Kanunu

Altıncı bölümde çıktı miktarı ile işsizlik arasındaki ilişkinin kolayca ortaya konulmasına yarayan ancak uygulamada pek mümkün olmayan iki varsayımda bulunmuştuk. Bu varsayımlardan birincisi, çıktı miktarı ve istihdamın birlikte değişmesiydi; çıktı miktarının arttığı oranda istihdam da artıyordu. İkinci varsayım, toplam iş gücü miktarının sabit olmasıydı. Bu varsayım doğru olsaydı, istihdamın arttığı oranda işsizliğin azalması gerekirdi.

Bu varsayımları kaldırıp yolumuza daha gerçekçi biçimde devam edelim. Çıktı miktarı ve istihdam aynı oranda artmış olsalardı, çıktıdaki %1’lik artış, istihdamda

%1’lik bir artış meydana getirecekti. Bu ise işsizlikte %1’lik bir azalma demekti. Çıktı miktarındaki artış oranını gyt ile gösterirsek yukarıdaki varsayımlara göre

utut1 gyt (9.1)

olması gerekirdi. Yani işsizlik oranındaki değişme, çıktı oranındaki değişmenin tersi olurdu. Örnek olarak, çıktı miktarı %6 oranında arttığında, işsizlik oranı %6 oranında azalacaktı. (Türkiye’de büyüme oranı ve işsizlik oranındaki değişme ilişkisi için bakınız: sayfa 14; Şekil 1.2)

(3)

Şekil1.2’de görüldüğü gibi, gelişmiş ülkelerdeki kadar açık olmasa da Türkiye’de de işsizlik oranındaki değişme ve çıktı artışı arasında Okun kanunu’na benzer negatif bir ilişki vardır. İşsizlik oranındaki değişme ile, üretim artışı arasındaki bu ilişkiyi 1960-1998 yıllarında ABD’nin verilerini kullanarak test ettiğimizde aşağıdaki regresyon eşitliğine ulaşırız (3, s. 168).

utut1 0.4(gyt 0.03) (9.2)

Bu eşitlik, 9.1 numaralı eşitlikten iki yönde farklılık göstermektedir:

 İşsizlik oranının artmaması için yıllık üretim artışının en az yüzde 3 olması gerekir, aksi taktirde işsizlik oranı artmaya devam eder. Bu sonuç şimdiye kadar dikkate almadığımız iki faktörden kaynaklanmaktadır: iş gücü verimliliği yanında iş gücüne dahil olanların sayısı da zaman içinde artmaktadır.

Yıllık iş gücü artışının %1.7 olduğunu varsayalım. Bu durumda işsizlik oranının sabit kalması için, istihdamın da her yıl %1.7 artması gerekir. İş gücü verimliliğinin* yılda %1.3 arttığını düşünelim. Her yıl istihdamın %1.7 ve iş gücü verimliliğinin %1.3 artması, çıktı artışının %3 olması demektir (%1.7 +

%1.3 = %3). Diğer bir ifadeyle işsizlik oranının sabit kalması için, üretimin her yıl %3 oranında artması gerekir. ABD’de, 1960 yılından beri, iş gücü miktarı ve iş gücü verimliliğindeki artış ortalama %3 olmuştur**. 9.2 numaralı eşitlikteki 0.03 rakamı bunu göstermektedir. İşsizlik oranını aynı seviyede tutacak bu çıktı artışı miktarına, normal (doğal) çıktı artışı denir (4, s. 168)..

 9.2 numaralı eşitlikte çıktı artışının, normal çıktı artışından farkını gösteren parantez içindeki ifadenin katsayısı –0.4 dür, 9.1 numaralı eşitlikteki gibi –1 değildir. Yani çıktının, normal çıktı seviyesi üzerindeki her %1 artması karşılığında işsizlik %0.4 azalır. 9.1 numaralı eşitlikte ise işsizlik, çıktıdaki artış oranında (%1) azalmaktadır. Bu farklılığın iki sebebi vardır:

* İş gücü verimliliği, toplam çıktı değeri endeksinin (GSYİH) istihdam edilen nüfus endeksine oranı ile ölçülmektedir (5, s. 428-434).

** Türkiye’de 1980-2007 yılları arasında, istihdamdaki artış oranı yılda ortalama %1.2, iş gücü verimliliğindeki artış oranı ise %2.4’dür. Aynı dönemde çıktı değerindeki artış oranı %4.4’dür.

(4)

1. İşletmeler istihdamı her defasında, çıktı miktarının normal çıktı miktarından farkı kadar artıramaz. Bu eşitliğe göre çıktı miktarındaki her %1 artış, istihdamda ancak %0.4 artışa imkân vermektedir. Bunun bir sebebi çalışanlardan bazılarının mesaisinin, çıktı miktarındaki artışa bağlı olmamasıdır. Örneğin bir firmanın muhasebe kısmında çalışanların sayısı, işletmenin satışlarındaki değişmelerden etkilenmez. Diğer taraftan işçilerin eğitilmesi masraflı olduğu için bir çok işletme, üretimin azaldığı yıllarda da işçilerini muhafaza etmek ister.

Çünkü bazı işçileri çıkarıp, işler düzeldiğinde yeni işçiler alıp eğitme yolunu seçmek daha masraflı olacaktır.

2. İstihdamdaki artış, işsizlikte aynı oranda azalmaya yol açmaz. Örneğin istihdamdaki %0.6 artış, işsizlik oranında %0.6’dan daha az bir azalmaya yol açar. Bunun sebebi iş gücü havuzuna yeni katılanlardır. İstihdam imkânları arttığında, bundan sadece başlangıçta iş gücüne dahil olanlar değil, daha evvel iş bulmaktan ümidini kesip iş aramadığı için iş gücü dışında kalanlar da yararlanabilir. Bu iki sebepten dolayı işsizlik oranındaki azalma, istihdam oranındaki artıştan az olabilir.

Çıktı miktarındaki artış ve işsizlik oranındaki değişme arasındaki ilişki aşağıdaki gibi gösterilebilir:

utut1 (gytgy) (9.3) Eşitlikte gy ekonominin normal büyüme oranıdır (ABD için %3).  katsayısı, normal büyüme üzerindeki büyümenin, işsizlik oranında ne kadar bir azalmaya sebep olacağını gösterir. β katsayısı ABD’de 0.4, İngiltere’de 0.5, Almanya’da 0.3, Japonya’da 0.2, Türkiye’de 0.12’dir*(3, s. 159). Buradan, Türkiye’de işsizlik ve çıktı artışı arasındaki ilişkinin gelişmiş ülkelere oranla daha zayıf olduğu anlaşılmaktadır. Bir örnek vermek gerekirse ABD’de %5.5 büyüme, işsizliğin 1 puan azalmasına yol açarken, Türkiye’de işsizlik oranının %1 azalması için büyüme oranının %13 olması gerekir.

* Türkiye rakamı yazar tarafından hesaplanmıştır. Kriz yılından sonraki veri (2002) dikkate alınmayıp 1980-2007 yılları verileri ile yapılan analizde elde edilen Okun modeli:

) 9 . 4 ( 119 .

0 

u gyt

şeklindedir. Modelin beta katsayısının t testi (-3.96) ve F testi (15.7) yüzde 1 düzeyinde anlamlıdır, Durbin Watson katsayısı 2.2, düzeltilmiş determinasyon katsayısı 0.38’dir.

(5)

9.1.2 İşsizlik ve enflasyondaki değişme: Phillips eğrisi

Sekizinci bölümde enflasyon, beklenen enflasyon ve işsizlik arasında aşağıdaki bağıntıyı elde etmiştik:

EtEte (utun) (9.4) Eşitliğe göre enflasyon, beklenen enflasyona ve işsizliğin, doğal işsizlik oranından sapmasına bağlıdır. Daha sonra ABD’de, beklenen enflasyonun bir evvelki yılın enflasyonuna çok yakın olduğu (EteEt1) belirtilmişti. Bu varsayımla birlikte enflasyon ve işsizlik ilişkisi aşağıdaki gibi yazılabilir:

EtEt1(utun) (9.5) Doğal seviyesinin üzerindeki işsizlik, enflasyonun azalmasına yol açar, doğal seviyesinin altındaki işsizlik enflasyonun artmasına yol açar. α parametresi, işsizliğin enflasyon üzerindeki etkisinin derecesini gösterir. Sekizinci bölümde ABD’de, 1970’den beri doğal işsizlik oranının ortalama %6.5 ve α’nın yaklaşık 1’e eşit olduğu belirtilmişti. ’nın bu değeri, işsizlik oranının doğal seviyesinden %1 fazla olmasının, enflasyonda %1 azalmaya yol açacağını göstermektedir. 9.5 numaralı eşitlik, Phillips eşitliği olarak bilinmektedir.

9.1.3 Para arzındaki artış, enflasyon ve çıktı artışı: toplam talep ilişkisi

Yedinci bölümde, toplam talep ilişkisinin, ekonominin üretim seviyesi, reel para stoku, hükümet harcamaları ve vergiler arasındaki ilişkiyi gösterdiği ifade edilmişti (7.2 numaralı eşitlik). Çıktı seviyesi ve reel para stoku arasındaki ilişkiyi öne çıkarmak için reel para dışındaki faktörleri bir kenara bırakarak toplam talep ilişkisini yeniden yazalım:

t t

t P

Y  M (9.6)

Eşitlikte  pozitif bir parametredir. Eşitlik, mal ve hizmet talebinin, yani çıktı miktarının, reel para stoku ile orantılı olduğunu göstermektedir. Bu basitleştirme işi kolaylaştıracaktır. Bununla beraber bu ilişkinin arkasında IS-LM modelindeki olayların yattığını unutmamalıyız, bunlar:

(6)

 Reel para stoku artarsa, faiz oranı azalır.

 Faiz oranının azalması mal ve hizmet talebini bu da enflasyonu artırır. 9.6 numaralı eşitlik, aşağıdaki eşitliğe götürür*. Eşitlikte gyt çıktı artış oranını, g mt nominal para artış oranını, Et ise fiyatlardaki artış oranını ifade etmektedir.

gytgmtEt (9.7)

Eşitlik, çıktı miktarındaki artışın, “nominal para artışı  enflasyon” farkına eşit olduğunu göstermektedir. Belirli bir para miktarında, yüksek enflasyon reel para stokunun azalmasına bu da çıktının azalmasına yol açar. Enflasyonun düşük olması, reel para stokunun artmasına bu da çıktının artmasına yol açar.

9.2 Orta Dönem

Enflasyon, işsizlik ve üretim artışı ile ilgili olarak 9.1 numaralı bölümde yaptığımız açıklamaları bir araya getirelim. Okun kanunu, işsizlik oranındaki değişme ile, üretimin doğal seviyesinden sapması arasındaki ilişkiyi gösteriyordu (9.3 numaralı eşitlik):

utut1 (gytgy)

(işsizlik oranındaki değişme) (çıktıdaki büyümenin, doğal seviyesinden sapması)

Phillips eğrisi, enflasyondaki değişme ile işsizliğin doğal seviyesinden sapması arasındaki ilişkiyi gösteriyordu (9.5 numaralı eşitlik):

)

1 ( t n

t

t E u u

E  

(enflasyondaki değişme) (işsizlik oranının, doğal seviyesinden sapması)

* Bir değişken (yukarıda gyt), diğer iki değişken arasındaki orana (Mt /Pt) eşitse, bu değişkenin büyüme oranı, yaklaşık olarak diğer iki değişkenin büyüme oranları arasındaki farka eşittir.

(7)

Toplam talep ilişkisi çıktı artışının, nominal para  enflasyon farkına eşit olduğunu göstermektedir.

t mt

yt g E

g  

(çıktı büyüme oranı) (nominal paradaki artış oranı-enflasyon) Bu üç ilişki, nominal para miktarındaki değişmenin çıktı, işsizlik ve enflasyona etkileri hakkında ipuçları vermekte midir? Şimdiki konumuz bunu araştırmaktır. Daha evvel bu konuda bazı açıklamalarda bulunmuştuk. Örneğin parasal büyümedeki azalmayı ele alalım:

 Toplam talep ilişkisine göre, belli bir enflasyon oranında, parasal büyümede azalma üretimde azalma demektir.

 Okun kanununa göre, üretim artışının ortalama düzeyinin altına düşmesi işsizliği artırır.

 Phillips eğrisine bakıldığında, işsizliğin doğal seviyesini aşması enflasyonun azalması demektir.

Parasal büyümedeki azalmanın başlangıçta üretimde azalma, işsizlikte artış ve enflasyonda düşmeye yol açtığını biliyoruz. Ama ileride ne olacağını söylemek bu kadar kolay değildir. İşsizlik artmaya devam eder mi? Enflasyon ne olur? Bunun için önce bütün gelişmelerin tamamlandığı orta döneme bakacağız. Daha sonra olayın dinamik analizini yapabiliriz.

Merkez bankasının nominal para miktarını sabit bir oranda artırdığını varsayalım ve bunu gm ile gösterelim. Orta dönemde üretim artışı, işsizlik ve enflasyon ne olur?

Orta dönemde, işsizlik oranı değişmez. İşsizlik oranının devamlı artması veya azalması söz konusu olamaz. Okun eşitliğinde utut1 olması durumunda

y

yt g

g  olacağını biliyoruz. Orta dönemde çıktı miktarındaki artış, doğal artış oranı (gy) kadardır.

Para miktarındaki artış gm, çıktı oranındaki artış gy olduğunda, toplam talep ilişkisi, enflasyonun E seviyesinde sabit olacağını işaret etmektedir:

E g gym

E sola, gysağa alındığında aşağıdaki eşitliğe ulaşırız:

Egmgy (9.8) (Enflasyon oranı = nominal paranın büyüme oranı - normal çıktı artış oranı)

(8)

Orta dönemde enflasyon nominal paradaki büyüme oranı ile normal üretim artış oranı arasındaki farka eşittir. Bu farkı, “uyarlanmış nominal para büyümesi” (adjusted nominal money growth) olarak adlandırabiliriz (3, s.172).

Yani orta dönemde enflasyon, uyarlanmış nominal para büyümesi kadardır.

Bu sonuç şunu göstermektedir: çıktı oranındaki büyüme, işlem hacminin büyümesini bu da reel para talebindeki artışı gösterir. Çıktı %3 oranında artıyorsa, reel para stokundaki yılık artışta %3 olmalıdır. Nominal para stokundaki artış %3’den farklı olursa, aradaki fark enflasyon (veya deflasyon) dur. Bu örnekte nominal para büyümesi %10 ise enflasyon %7’dir; nominal para büyümesi %3’ün altında olursa bu deflasyondur.

Enflasyon sabit ise (EtEt1), Phillips eşitliğinde u t undemektir. Bu, orta dönemde işsizlik oranının, doğal seviyesine eşit olduğunu gösterir.

Bu sonuçlar, yedinci bölümde vardığımız sonuçların tabii bir uzantısıdır.

Yedinci bölümde, orta dönemde para seviyesindeki değişmelerin etkisinin nötr olduğu belirtilmişti. Orta dönemde para arzındaki değişmenin, çıktı seviyesi veya işsizlik üzerine etkisi yoktur. Orta dönemde para arzındaki değişme sadece fiyat seviyesini aynı oranda etkiler. Burada da benzer nötr etki, para arzındaki büyüme oranı için söz konusudur. Nominal para miktarındaki değişme oranının, orta dönemde çıktı seviyesi veya işsizlik üzerine etkisi yoktur, sadece enflasyona bire bir (aynı oranda) etki yapar.

Bu sonucu başka bir şekilde de ifade etmek mümkündür. Buna göre orta dönemde enflasyonu etkileyen tek faktör uyarlanmış para büyümesidir. Milton Friedman bunu şu şekilde ifade etmektedir: “Enflasyon daima ve her yerde bir para olayıdır.” Nominal para miktarında artışa sebep olmadıkları sürece, işletmelerin monopol gücü, güçlü işçi kuruluşları, bütçe açıkları, petrol fiyatlarının artması orta dönemde enflasyona yol açmaz (3, s. 173).

Bu bölümdeki sonuçları Şekil 9.1 yardımı ile açıklayabiliriz. Şekilde yatay eksende işsizlik oranı, dik eksende enflasyon oranı yer almaktadır.

Orta dönemde işsizlik oranı, doğal seviyesine eşittir. Ekonomi, u un doğrusu üzerindeki bir konumdadır.

(9)

Enflasyon oranı, E

y

m g

g  A Uyarlanmış para büyümesi (gm)

y

m g

g  B Uyarlanmış para büyümesi (g mgm)

Doğal işsizlik oranı

un İşsizlik oranı, u Şekil 9.1 Orta Dönemde İşsizlik ve Enflasyon

Orta dönemde enflasyona uyarlanmış para büyümesi, nominal para miktarındaki artış ile normal üretim artışı arasındaki fark kadardır. Bu, Egmgy yatay doğrusu ile gösterilmiştir.

Nominal para miktarının gm den g m ne inmesi, denge noktasını A noktasından B noktasına kaydırır. Enflasyon, nominal para miktarındaki azalma oranı kadar düşer.

İşsizlik oranındaki değişme olmaz, işsizlik yine un oranındadır.

Orta dönemdeki değişmeleri inceledikten sonra uyum sürecinin dinamiğine geçebiliriz. Bundan sonraki bölümler dinamik analizlere ayrılmıştır.

9.3 Enflasyonda Azalma

Ekonominin orta dönemde dengede olduğunu varsayalım: işsizlik normal seviyesinde, çıktı miktarındaki artış oranı da doğal seviyesindedir, ancak enflasyon fazladır ve enflasyonun azaltılması gereği toplumun bütün kesimlerince hissedilmektedir.

Önceki bölümden, enflasyonun düşmesi için takip edilen sıkı para politikasının başlangıçta da olsa çıktı artışını yavaşlatacağını ve işsizliği artıracağını biliyoruz.

Bunların farkında olan merkez bankası enflasyonun azaltılmasına nasıl yaklaşmalıdır?

Para arzını çabuk mu, yoksa yavaş mı azaltmalıdır? Eşitliklerimizin bize gösterdiklerine bakalım.

(10)

9.3.1 İşsizlik miktarı ve süresi

Phillips eşitliğinden (9.5) işe başlayalım.

)

1 ( t n

t

t E u u

E  

Bu ilişki, enflasyonun azaltılmasının ancak işsizliğin artması ile mümkün olacağını ortaya koymaktadır. Eşitliğin sol tarafının negatif olması, yani enflasyonun azalması, (u t un)ifadesinin pozitif olması ile sağlanabilir; işsizlik oranı doğal seviyesini aşmalıdır.

Eşitlik, işsizlikteki toplam artış miktarının, enflasyonun azalma hızına bağlı olmadığını da işaret etmektedir. Birkaç yıl sürecek yüksek işsizlik oranları ile enflasyon çabucak azaltılabileceği gibi, daha geniş bir zamana yayılmış daha düşük işsizlik oranlarıyla da enflasyon yavaş yavaş azaltılabilir. Her iki durumda da toplam işsizlik miktarı aynıdır.

Bu sonuca nasıl varıldığını açıklayalım. Örnek olarak doğal işsizlik oranının

%6.5 olduğu bir ekonomide merkez bankasının enflasyonu %14’den %4’e indirmeyi planladığını varsayalım. Eğer bu hedefe 1 yıl içinde varılması isteniyorsa 9.5 numaralı eşitlikten, işsizlik oranının doğal seviyesinden %10 daha fazla olması gerektiği anlaşılmaktadır ( 1).

) 5 . 6 5 . 16 ( 14

% 4

%   

Merkez bankası enflasyonun iki yıl sonunda %4’e, düşürülmesini hedeflemişse, eşitlikten ut’nin %11.5 olması (doğal işsizlik oranından %5 daha fazla) gerektiği anlaşılmaktadır:

(%11.5 %6.5)

 

(%11.5 %6.5)

14

% 4

%       

Dikkat edileceği gibi bir yıl içinde de olsa, iki yılda da olsa enflasyonun %10 azalması toplam işsizlik oranını değiştirmemektedir ve doğal seviyesinden %10 daha

(11)

fazladır. Bir yıllık alternatifte işsizlik, doğal işsizlik oranından %10 fazla iken, iki yıllık alternatifte bu iki yıla eşit olarak yayılmıştır (%5+%5).

Enflasyonu, beş yıl içinde %14’ten, %4’e indirmek için işsizliğin her yıl doğal seviyesinin iki puan üzerinde olması, 10 yılda aynı hedefe varmak için 1 puan üzerinde olması gerekir.

Bu sonucu başka bir şekilde de gösterebiliriz. Enflasyondaki %1 azalmaya karşılık, doğal işsizlik seviyesi üzerindeki işsizlik artışına fedakârlık oranı (sacrifice ratio) denir (23, s. 366-370).

Fedakârlık oranı =

 1

1

 

t t

n t

E E

u u

Buna göre 9.5 numaralı eşitlikte fedakârlık oranı –1/α’ya eşittir. =1 ise fedakârlık oranı da -1’dir. Yani enflasyonu %1 düşürmek, işsizliği %1 artırmak demektir.

Fedakârlık oranının sabit olması, enflasyondaki azalma hızının önemli olmadığını göstermez. Tam aksine enflasyonun kısa zamanda düşürülmesinin olumsuz sonuçlar doğurabileceğine işaret eder. Bunu ABD’nin verilerine uygulayalım. Merkez bankasının (ABD’de The Federal Reserve Board, The Fed) enflasyonu bir yıl içinde

%14 den %4’e indirmeyi düşündüğünü varsayalım. Yukarıda açıklandığı üzere bu hedefe ulaşmak için işsizliğin bir yıl içerisinde doğal seviyesinden %10 daha fazla olması gerekir. Doğal işsizlik oranı %6.5 ise, bu %16.5 oranında bir işsizlik demektir.

Okun kanunundan β yerine 0.4, normal büyüme yerine %3 yazarsak:

) 3

% (

4 . 0 5 . 6

% 5 . 16

%

)

1 (

yt y yt t

t

g g g u

u

Bu %22’lik bir üretim azalması demektir (gyt= %22). Altıncı bölümde görüldüğü gibi işsizlik oranındaki artış bazı gruplar için (gençler ve kalifiye olmayan iş gücü) daha da fazla olacaktır. Diğer taraftan üretimde büyük oranda azalma, iflaslara ve ekonomik faaliyet üzerinde olumsuz kalıcı etkilere yol açar (doğal işsizlik oranının yükselmesi gibi). Bu örnekte de görüldüğü gibi enflasyonun kısa zamanda azaltılmasının bedeli çok büyüktür.

(12)

9.3.2 Antienflasyon programında para arzının kontrolü

Yukarıdaki örnekte merkez bankasının enflasyonu beş yıl içinde %14’den, %4’e indirmeye karar verdiğini varsayalım. Merkez bankasının enflasyonu veya işsizliği direkt olarak kontrol etmesi söz konusu değildir. Merkez bankası para arzını kontrol edebilir. Yukarıdaki eşitliklerden yararlanarak, beş yıl içinde hedeflenen enflasyon seviyesine ulaşmak için, her yıl para arzının ne kadar olması gerektiğini hesaplayabiliriz.

Doğal çıktı büyümesi %3, doğal işsizlik oranı %6.5,  parametresinin değeri 1 ve  parametresinin değeri 0.4 olsun. Bu şartlar altında Tablo 9.1’de, beş yıl içinde hedef alınan enflasyon oranına nasıl ulaşıldığı izlenebilir.

Başlangıçta (yıl = 0), çıktı artışı (%3) ve işsizlik oranı (%6.5) doğal seviyelerinde, enflasyon % 14, nominal para arzındaki büyüme %17’dir:

17

% 14

% 3

%  

yt t

mt g E

g

Bu durumda reel para miktarındaki büyüme %3 (%17-%14) olup, çıktı miktarındaki büyüme kadardır. Beş yıl içinde enflasyonun 10 puan düşmesini sağlayacak yıllık para arzı miktarındaki değişmeleri hesaplamak için işe hedeflenen yıllık enflasyon oranlarından başlamak, oradan işsizlik oranlarını hesaplamak, sonunda da gerçekleştirilmesi gereken üretim artışlarını bulmak gerekir.

Tablo 9.1 Enflasyon Azaltma Programı

Yıllar

0 1 2 3 4 5 6 7 8

Enflasyon (%) 14 12 10 8 6 4 4 4 4

İşsizlik oranı (%) 6,5 8,5 8,5 8,5 8,5 8,5 6,5 6,5 6,5

Çıktı artışı (%) 3 -2 3 3 3 3 8 3 3

Nominal para arzındaki artış (%) 17 10 13 11 9 7 12 7 7

(13)

 Tablo 9.1’de birinci sıra, enflasyon hedeflerini göstermektedir. Başlangıçta enflasyon %14’tür ve her yıl %2 azalarak beşinci yılın sonunda %4’e inmekte ve bu seviyede devam etmektedir.

 İkinci sırada Phillips eşitliğinden yararlanarak tahmin edilen işsizlik rakamları görülmektedir. Enflasyon planlandığı gibi her yıl %2 azalırsa ve  = 1 ise, ekonominin kabul edeceği işsizlik oranı, doğal işsizlik oranından iki puan daha fazladır (%2 + %6.5 = %8.5):

EtEt1 (utun)  % 2 = 1 (ut  % 6.5) ut = %8.5

 Üçüncü sırada, üretim artışındaki gelişmeler görülmektedir. Okun eşitliğinden, programın başında işsizlik miktarındaki artışın, çıktı miktarındaki azalmaya bağlı olduğunu biliyoruz.  = 0.4 olduğuna göre, işsizlik oranında %2 artış için çıktı miktarının % 2 azalması gerekir:

utut1 (gytgy) 2 = 0.4 (gyt3) gyt =  2

Tablodan izlendiği gibi, enflasyon azaltma programının ilk yılında ekonomide durgunluk yaşanmaktadır. İkinci yıldan itibaren ekonomi yeniden doğal çıktı artışını gerçekleştirmektedir.

İkinci yıldan beşinci yılın sonuna kadar büyüme, işsizlik oranını %8.5 seviyesinde tutacak kadar olmalıdır. Bunun için gerekli üretim artışı %3’dür.

Diğer bir ifade ile ikinci yıldan beşinci yılın sonuna kadar ekonomi normal bir hızla büyümeye devam eder ancak işsizlik oranı, doğal seviyesinin iki puan üzerindedir.

Enflasyon hedefine ulaşıldıktan sonra, işsizliği normal seviyesine indirmek için üretim miktarında olağan üstü bir artışın sağlanmasına ihtiyaç vardır. İşsizlik oranını altıncı yılda %6.5 seviyesine çekmek için sağlanması

(14)

gereken üretim artışı, normal seviyesinden beş puan daha fazladır: ekonomi altıncı yılda %8 büyümelidir:

utut1 (gytgy)  2 =  0.4 ( gyt  3) gyt = 8

 Dördüncü sıra nominal para artışını göstermektedir. Toplam talep eşitliğinden (9.7 numaralı eşitlik) çıktıdaki artışın, “nominal para miktarı  enflasyon”

farkına eşit olması gerektiğini, başka bir ifade ile nominal para artışının, çıktı artışı ile enflasyon oranı toplamına eşit olduğunu biliyoruz. Birinci sırada gösterilen enflasyon artışı ile, üçüncü sırada gösterilen çıktı artışı toplandığında, nominal para arzında yapılması gereken artış oranı bulunur.

Programın gelişmesi şaşırtıcı gibi görünse de bunun mantıklı bir açıklaması vardır. Birinci yılda para miktarı aşırı bir şekilde azalmakta daha sonra artmakta, ondan sonra da altıncı yıla kadar düzenli bir şekilde azalmaktadır. Enflasyon hedefine ulaşıldıktan sonra para miktarı yeniden artmakta, daha sonra %7 seviyesinde devam etmektedir. Şimdi bu gelişmelerin sebepleri üzerinde duralım.

Enflasyonu azaltmak için merkez bankası işsizlik artışında rol almalıdır. Bunun için birinci yılda para arzının belirgin bir şekilde azaltılması gerekir. Para arzındaki azalma (%17’den %10’a), enflasyondaki azalmadan (%14’ten %12’ye) daha fazladır.

Para arzının azalması, talepte azalmaya bu ise üretimin düşmesine zemin hazırlar, sonunda işsizlik artar.

Bundan sonraki dört yılda işsizlik oranını %8.5 seviyesinde sabit tutacak bir para politikasına ihtiyaç vardır. Para politikasının amacı, talebi ve üretim artışını normal seviyelerinde sürdürmektir. Yani nominal para arzındaki artış: “enflasyon + normal büyüme oranı” kadar olmalıdır. İşsizlik oranındaki artışa bağlı olarak enflasyon azalmaya başlayınca, nominal para arzındaki artış da düşer.

Enflasyon hedefine ulaşıldıktan sonra, merkez bankası işsizliğin doğal seviyesine gerilemesi için girişimde bulunmalıdır (aksi takdirde enflasyon azalmaya devam edecektir). Bunun için enflasyon hedefine ulaşılan altıncı yılda, para arzı bir defaya mahsus olarak artırılmalı daha sonra (yedinci yıldan itibaren) belli bir seviyede tutulmalıdır.

(15)

Şekil 9.2’de, enflasyon ve işsizlik arasındaki ilişki görülmektedir. Programın başında ekonomi A noktasındadır. İşsizlik oranı %6.5, enflasyon oranı %14’tür. Birinci yıldan beşinci yılın sonuna kadar enflasyon düşmekte, ekonomi B noktasına doğru hareket etmektedir. İşsizlik oranı doğal seviyesinin üzerindedir, enflasyonda düzenli bir azalma için bu gereklidir. Enflasyon %4 seviyesine kadar düşer, ekonomi altıncı yılın başında C noktasındadır, işsizlik normal seviyesine gelmiştir. Orta dönemde para miktarındaki artış ve enflasyon daha azdır, işsizlik oranı ve çıktı artışı normale dönmüştür. Bu sonuç, 9.2 numaralı bölümde ulaştığımız nötr sonuçları aynen doğrulamaktadır. Ancak para arzındaki azalma ve enflasyonun düşmesi, yüksek oranda işsizliğin yaşanacağı bir dönemin geçmesine bağlıdır.

Şekilde gösterilen enflasyon programı, bu amaçla hazırlanabilecek çok sayıda programdan sadece biridir. Önce işsizlik oranının artırıldığı, sonra düzenli olarak azaltıldığı ve sonunda doğal seviyesine çekildiği bir program da düşünülebilirdi. Böyle bir program uygulandığı taktirde, altıncı yılda para arzının aniden yükseltilmesine de gerek kalmazdı. Merkez bankasının para arzını %14’ten, %4’e indireceği bir program da düşünülebilir. Hangi alternatif üzerinde durulursa durulsun değişmeyecek bir gerçek vardır, o da yaşanacak toplam işsizliğin bedelinin aynı olmasıdır. Kısaca enflasyonu azaltmak için, bir süre normalin üzerinde bir işsizliğe tahammül etmek gerekmektedir.

Enflasyon oranı (%) 16

14 A

12 1.yıl 10 2.yıl 8 3.yıl 6 4.yıl 4 C B 5.yıl 2

İşsizlik oranı (%) 0 2.5 4,5 6,5 8,5 10,5

Şekil 9.2 Enflasyonu Azaltma Programı

(16)

9.4 Beklentiler, Güven Ortamı ve Nominal Kontratlar

Yukarıda açıklanan model, ABD’de antienflasyon programlamasında kullanılan ekonometrik modellerin esasını teşkil etmekle birlikte, bütün ekonomistlerce benimsendiği söylenemez. Bu konuda öncelikle belirtilmesi gereken iki farklı görüş vardır. Her iki görüşün savunucuları da, enflasyonun azaltılmasının maliyeti üzerinde beklentilerin önemine işaret etmekle birlikte, vardıkları sonuçlar aynı değildir (3, s.

177).

9.4.1 Enflasyon ve güven ortamı: Lucas kritiği

Chicago üniversitesinden Robert Lucas ve Thomas Sargent’in çalışmaları, birinci görüşü oluşturmakta ve Lucas kritiği olarak bilinmektedir. Lucas, temel politika değişikliklerinin muhtemel sonuçlarını ortaya koymak için, sadece geçmiş yıllara ait verilerin kullanılmasının çok yanıltıcı olabileceği üzerinde durmaktadır. Lucas bunu belirtmekle ekonometrik modellerin tamamen yararsız olduğunu değil, tüketicilerle işletmelerin beklentilerinin ve politika değişikliklerinin dikkate alınmasının gereğini vurgulamıştır (9, s. 458).

Phillips eğrisi örneğine bakalım (9.5 numaralı eşitlik). Eşitlik, enflasyonun bir yıl evvelki enflasyona eşit olacağını veri kabul etmektedir. Ücretleri belirleyen taraflar enflasyonun azaltılması yönündeki politika değişikliklerinden haberdar olduklarına göre, enflasyonun bir evvelki yılın enflasyonu ile aynı olacağını neden beklesinler?

Lucas, temelde bu çelişki üzerinde durmuştur. Ücretlerin oluşmasında pay sahibi olanların, politika değişikliklerini dikkate almaları pekâlâ mümkündür. Hükümetin enflasyonu düşürme planından haberdar olan ücret tespit komisyonlarının, gelecekte enflasyonun daha az olacağını beklemeleri normaldir. Enflasyonun daha az olacağı beklentisi, uzayıp giden bir durgunluk dönemine girmeksizin enflasyonun düşmesini sağlayabilir.

Lucas’ın ileri sürdüğü nokta, 9.4 numaralı eşitliğin incelenmesinden anlaşılabilir:

EtEte (utun)

(17)

Ücretleri belirleyen tarafların beklentileri, enflasyonun bir yıl evvelki enflasyona eşit olacağı varsayımına dayanıyorsa (E t Ete), enflasyonu düşürmenin tek yolu bir süre için daha fazla bir işsizliğe katlanmaktır. Bu varsayımın sonuçlarını önceki bölümde incelemiştik.

Eğer ücretleri belirleyen taraflar gerçekte enflasyonun gelecekte daha az olacağına kani olmuşlarsa enflasyon beklentileri azalacaktır. Bu durum, işsizliğin artmasına gerek kalmadan enflasyonun düşmesini sağlar. Örneğin ücretleri belirleyen taraflar, geçmişte %14 olan enflasyonun gelecekte %4’e düşmesi ve aynı seviyede seyretmesi beklentisini taşıyorlarsa, işsizlik doğal seviyesinde kalsa bile bu beklentileri gerçekleşebilir.

EtEte (utun) % 4 = % 4 - (ut – un)

Eşitliğin sağlanması için parantez içindeki ifadenin sıfır olması gerekir. Bir diğer ifade ile eşitliğin sağlanması için ut = un olmalıdır. Yani enflasyonun düşmesi için işsizliğin artması gerekmemektedir. Bu durumda durgunluğa girmeden para arzı, enflasyon ve beklenen enflasyonun üçü birden azalabilir. Başka bir ifade ile para arzındaki azalmanın etkisi sadece orta dönemde değil, kısa dönemde de nötrdür.

Bütün bu açıklamalarına rağmen Lucas ve Sargent, işsizlik oranı artmadan enflasyonun azalmasını beklememektedirler. Bununla beraber Sargent, yaşanan yüksek enflasyonlu yıllara bakarak işsizlikteki artışın az olacağını ileri sürmüştür. Enflasyonun azalması için gerekli olan işsizlik artışı (fedakârlık oranı) geleneksel yaklaşımda ileri sürülenden çok az olabilir. Enflasyonun azalması için temel unsur, para politikasına duyulacak güven ve merkez bankasının enflasyonu azaltma noktasındaki kararlılığıdır.

Ücretleri oluşturanların enflasyon beklentileri, bu kararlılıkla sıkı sıkıya ilişkilidir.

Sargent aynı zamanda şeffaf ve hızlı bir enflasyon düşürme programının, tartışmalara açık, uzun süreli programlardan daha inandırıcı olacağını ifade etmektedir.

(18)

9.4.2 Nominal kısıtlar ve kontratlar

Lucas’ın kritiğine aykırı bir kritiği MIT’den Stanley Fischer ve Colombia Üniversitesi’nden John Taylor yapmıştır. Fischer ve Taylor gelişmiş ülkelerde enflasyon programından önce imzalanmış ücret sözleşmelerinin ve cari fiyatların önemli bir oran teşkil ettiğine ve politika değişiklikleri karşısında yenilenmelerinin söz konusu olmadığına dikkati çekmişlerdir.

Fischer, para politikasına güven duyulduğu ortamlarda bile para miktarındaki ani azalmaların, yüksek oranda işsizliğe yol açacağını ileri sürmüştür. İşçiler ve işletmeciler para arzındaki değişmenin yavaş olacağına ikna edilseler bile, politika değişikliğinden önce yürürlüğe giren anlaşmalar eski enflasyon beklentilerinin etkilerini taşımaktadırlar.

Enflasyon beklentileri eski ücret anlaşmaları içinde bir kere yer almıştır ve artık değiştirilmeleri mümkün değildir. Fischer enflasyonu azaltma hedefinin etkili olabilmesi için, ücret anlaşmaları yapılmadan çok önce duyurulmaları gereğine dikkati çekmektedir.

Taylor, bu konudaki kritikleri bir adım daha ileriye taşımıştır. Taylor, ücret anlaşmalarının aynı tarihte imzalanmamış olmaları üzerinde durmuştur. Anlaşmaların imzalandıkları tarihlerin farklı olması, enflasyonun azalma hızı üzerinde etkilidir. Takip edilen antienflasyonist politikalara ne kadar güvenilirse güvenilsin, bu değişmez. İşçiler sözleşmelerini imzalarken, benzer işlerde çalışan diğer işçilerin aldıkları ücretlerden daha az bir ücrete razı olmayacaklardır. Buna bağlı olarak nominal para arzındaki ani bir düşme, enflasyonu aynı oranda azaltmayacaktır. Sonuçta reel para stoku azalırken, ekonomide durgunluk ve işsizlik oranında artış görülecektir.

Taylor, ABD’de ücret anlaşmalarının zamanlamasını dikkate alarak, güvenilir bir para politikasının eşliğinde, işsizlik oranında bir artış olmadan enflasyonun azaltılma yolunu göstermiştir (Şekil 9.3).

Şekilde görüldüğü gibi enflasyonu azaltma programı, birinci çeyrek yılda başlamakta ve 4 yıl boyunca devam etmektedir. Programa başlarken %10 olan enflasyon oranı, sonunda %3’e inmektedir. Enflasyondaki azalmanın, programın başında ne kadar az olduğu dikkat çekicidir. Politika değişikliğinin duyurulmasından 1 yıl sonra enflasyon

%9.9’dur. Daha sonra enflasyondaki düşüş hızlanmaktadır. Üçüncü yılın sonunda enflasyon %4’e inmiş, dördüncü yılın sonunda da hedeflenen enflasyon seviyesine ulaşılmıştır (3, s. 179).

(19)

Enflasyon Oranı (%)

12

10

8

6

4

2

Yıllar Şekil 9.3 Taylor’un İşsizlik Artışına Yol Açmayan Antienflasyon Modeli

Başlangıçta enflasyondaki düşüşün çok az olmasının (nominal para arzındaki azalmanın çok yavaş olmasının perde arkası etkisi), sebebi açıktır. Politika değişikliği yapıldığında yürürlükte olan ücret anlaşmaları, bu değişikten önce verilmiş kararlara bağlıdır. Dolayısı ile yakın gelecekte enflasyonun seyri önceden belirlenmiştir. Nominal para artışı aniden yapılmış olsaydı, enflasyon hemen azalmayacak, sonuçta reel para arzı düşecek, durgunluk baş gösterecekti. Fed’in takip etmesi gereken en makul politika, başlangışta yavaş hareket etmek ve ilerde hızlanacağını ilan etmektir. Bu duyuru, yeni ücret sözleşmelerinde politika değişikliğinin dikkate alınmasını sağlayacaktır.

Ekonomideki ücret sözleşmelerinin çoğu politika değişikliğinden sonra yapılınca, antienflasyon programı daha hızlı gerçekleştirilebilir. Politika değişikliğini takip eden üçüncü yılda olan da budur.

Lucas ve Sargent gibi Taylor da enflasyonun azaltılması programının, işsizlik artışına sebep olmaksızın gerçekleştirilebileceğine inanmamaktadır. Bir kere Şekil 9.3’de gösterilen antienflasyon seyri gerçekleşmeyebilir. Her şeyden önce para arzının iki yıl sonra azaltılacağı duyurusunun güvensizliğe yol açacağı aşikârdır. Ücretleri belirleyenler kendilerine: Fed enflasyonu azaltacaksa neden iki yıl beklesin diye soracaklardır. Güven olmadan da enflasyon beklentileri değişmez. Bu ise işsizlik artmadan enflasyonun düşeceği yolundaki umutları ortadan kaldıran bir durumdur.

Bütün bunlara rağmen Taylor’un yaptığı analiz iki net mesaj veriyor: birincisi, Lucas ve Sargent’in analizlerinde olduğu gibi beklentilerin önemini vurguluyor. İkincisi, yavaş fakat güvenilir bir antienflasyon programının maliyeti, geleneksel yaklaşıma oranla daha az olabilir (3, s. 179).

(20)

EK 9.1 OKUMA PARÇASI

The Economist, January 18, 2003

Varlık fiyatlarındaki değişme karşısında nasıl bir para politikası izlenmesi gerektiği konusundaki tartışmalar büyüyor.

Bir çok merkez bankasının enflasyon hedeflemesini yapmağa başladığı on yıl öncesine kadar para politikasının rolü net ve kesindi: ekonomik ve malî istikrarı tesis etmenin en kestirme yolu olarak tüketici fiyatları endeksindeki artışı belirli ve düşük bir seviyede muhafaza etmek. Ama yaşananlar şunu gösterdi: fiyat istikrarı, finans piyasasındaki istikrarın garantisi değil. Japonya’da 1980 ve ABD’de 1990’lı yıllarda finans piyasasındaki yükselme ve dibe vurmalar yaşanırken her iki ülkede de enflasyon düşüktü. Bu durum, enflasyon hedeflemesinin yeterli olmadığını savunan az sayıda fakat sayıları giderek artan bir grup ekonomistin ortaya çıkmasına yol açtı. Bazı durumlarda merkez bankası yetkilileri balonun patlamasının acı sonuçlarını önlemek düşüncesi ile öz kaynaklar ve maddi duran varlıklar fiyatlarındaki artışları frenlemek için faiz oranlarını artırma ihtiyacında olabilirler.

Federal Reserve uzmanları (The Economist’de dahil), 1990’lı yılların sonlarındaki faiz artırımının daha erken yapılması gerektiğini itiraf ediyorlar. Yaşananlara dayanarak merkez bankacılar, varlık fiyatlarındaki artışın harcamaları ve gelecekte enflasyonu arttıracağını dikkate almaktadırlar. Fakat birçoğu, balonun direkt patlatılması tezine karşılar. Alan Greenspan merkez bankası yetkililerini, hızla yükselen varlık fiyatlarına müdahale etmemeleri yolunda sonuna kadar destekliyor. Ona göre bunun birinci sebebi, her şeyden evvel gerçek bir varlık değer artışının balondan ayırt edilmesinin kesinlikle mümkün olmaması. İkinci sebep, faiz oranlarının çok da uygun bir vasıta olmamasıdır.

Faiz oranlarındaki küçük bir artış etkisiz kalırken, başlangıç halindeki bir balonun patlatılmasına yetecek kadar bir yükselme de resesyona yol açabilir. Mr. Greenspan, balonun kendi kendine patlamasını beklemenin ve daha sonra etkilerini temizlemek üzere gereği halinde para politikasını ihtiyaç kadar gevşetmenin daha güvenli bir yaklaşım olduğunu düşünüyor.

Uzmanlar balonun varlığına ilişkin belirsizliğin harekete geçmemenin mazereti olamayacağını savunuyorlar; her şeyden önce merkez bankaları görevleri icabı belirsizliklerle uğraşmak zorunda. İkincisi, varlık fiyatları azalmakta iken faiz oranlarının düşürülmesi (Fed’in yaptığı gibi), fakat varlık fiyatları yükselirken faiz oranlarının yükseltilmemesinin verdiği zarar, spekülatif balonların ortaya çıkması sakıncasını oluşturuyor. Üçüncü olarak faiz oranındaki artış gerçekten resesyona yol açsa bile bu alternatifinden daha az zararlıdır. Balonun patlaması için gerekli sürenin uzatılması, borçlarda veya yatırımlarda gereğinden fazla bir artış gibi yeni

dengesizliklerin meydana gelmesi için uygun bir ortam meydana getiriyor. Bunun sonucunda ekonomi daha uzun süreli bir düşüşe geçebilir.

Merkez bankalarının asıl üzerinde durmaları gereken dengesizlikler bu türden olanlar.

Aslında para politikası ve varlık fiyatları üzerindeki tartışmalar, merkez bankalarının balonu patlatıp patlatmaması seçiminden farklı bir yöne kaymakta. International Settlements bankasından Claudio Borio ve Philip Lowe balonu tanımlamanın

zorluklarından dolayı konunun bu yönü ile ele alınmasının hiç de yararlı olmayacağını

(21)

savunuyorlar. Onlar göre ileride ortaya çıkacak malî sorunlara sebep teşkil eden dengesizliklerin üzerinde durulması daha akılcı. Ekonomik ve malî istikrarın tehdit altına girmesi ancak stok ve menkul fiyatlarındaki aşırı yükselme yanında borçlardaki önemli miktarda artışla mümkün. Varlık fiyatları düştüğünde borçlar hala yüksek olacaktır. Bundan dolayı faiz oranlarının yükseltilmesi seçeneği, Amerika’da 1990’lı yıllarda yaşandığı üzere varlık fiyatları ve kredilerin birlikte arttığı durumlarda ağırlık taşıyor.

Yeni çözüm arayışları

Son zamanlara kadar merkez bankacılar, hızla yükselen varlık fiyatlarını dizginlemek için para politikalarının devreye sokulmasına karşı çıkmakta hem fikirdiler. Ancak bazıları artık farklı düşünmeye başladı. Bu yılın sonlarında Bank of England’ın müdür yardımcısı Mervyn King, konvansiyonel enflasyon hedeflemesinin yeterli olmayacağını kabul etti. King, enflasyonun planlanan seyri içinde hareket ettiği durumlarda bile para politikasının, varlık fiyatlarının yükselmesinden kaynaklanan ekonomik dengesizlikler karşısında bazen sıkı tutulması gerektiğini itiraf etti. Örneğin artan konut fiyatlarının tüketici harcamaları ve borçlanmaları körüklemesi, ileride tüketimin hızla düşmesi riskini artırır, sonuçta enflasyon uzun süre hedeflenen seviyesinin çok altında seyredebilir. Enflasyon hedeflenen seviyesinin çok altında kaldığında, talebi

canlandırmak için reel faiz oranlarının yeterince azaltılması mümkün olmayabilir. Erken faiz artırımı bütün bu oluşumların önüne geçebilir.

Mr. King’in çok zeki merkez bankacılardan ve aynı zamanda enflasyon hedeflemesinin en tutucu savunucularından biri olması, görüşlerine önemli miktarda ağırlık

kazandırıyor. Fakat merkez bankası yıllar boyunca para arzı hedeflerini ve altın standardını kaldırıp attığı gibi enflasyon hedeflemesine de son vermesi gereğine inanıyor mu? Hayır, durum çok farklı. Mr. King enflasyon hedeflemesinin, varlık fiyatları politikalarındaki ikilemlerle baş edebileceğine inanıyor. Çözüm enflasyona bakış açısının, olduğundan daha fazla bir süreçte tutulmasında yatıyor. Normal şartlarda merkez bankaları enflasyon hedeflerini iki yıl için yapmakta. Fakat varlık fiyatlarındaki büyük artışlar kontrol edilmedikleri takdirde öyle dengesizlikler meydana getirir ki enflasyon, planlanandan çok daha ilerdeki yıllarda hedeflenen seviyenin dışında kalabilir. Enflasyon gelecek veya takip eden yılda mı hedefinden sapacak, yoksa daha ilerdeki yıllarda mı? Bazı durumlarda faiz oranlarını şimdi artırarak enflasyon

hedefinden şaşmanın kısa dönemde ortaya çıkmasını beklemek, ilerdeki bir tarihte enflasyon hedefini tutturamamayı önlemek açısından akılcı olabilir.

Avrupa Merkez Bankası (ECB) icra kurulu üyelerinden Otmar Issing’de, kısa dönemde enflasyon hedefinden sapmaların, uzun dönemde fiyat istikrarını sağlamak açısından daha çok arzu edildiğini savunuyor. Bu, ECB’nin enflasyonla mücadele çerçevesinde çok tartışılan parasal genişleme politikasının da bir gerekçesi. Mr. Issing’in inancına göre para arzına (ve kredilere) özel bir dikkatin verilmesi, ileride ciddi boyutlarda malî dengesizliklerin ortaya çıkmasını önlemeye yardımcı olabilir.

Artık merkez bankaları, para politikasının sadece tüketici fiyatlarındaki artışa

odaklanması üzerinde ısrar ederek, artan varlık fiyatlarını göz ardı edemezler. Varlık fiyatlarındaki yükselme enflasyon üzerinde uzun dönemde etkiler meydana getirebilir.

Merkez bankaları bu konuda dar görüşlü olmayı göze alamayacaklarının farkındalar.

(22)

SORULAR

(Blanchard, 2000, s.183-185)

1. Bir ülkede Okun kanununun aşağıdaki gibi olduğunu varsayalım:

ut  ut-1 =  0.4 (g yt  %3)

1.1. İşsizlik oranını yılda %1 oranında artıracak çıktı büyüme oranını hesaplayınız. Çıktı artış oranı pozitif olmasına rağmen işsizlik neden artmıştır?

1.2. İşsizlik oranını dört yıl süresince 2 şer puan düşürmek için çıktı artış oranı ne kadar olmalıdır?

1.3. İş gücüne dahil olanların sayısının %2 oranında arttığını varsayalım. Bu durum Okun kanunu’nu nasıl etkiler?

2. Bir ekonomide aşağıdaki eşitliklerin geçerli olduğunu varsayalım:

ut  ut-1 =  0.4 (g yt  % 3) (Okun kanunu) Et  E t-1 =  (ut  % 5) (Phillips eğrisi) gytgmtEt (Toplam talep) 2.1. Bu ekonomi için doğal işsizlik oranı ne kadardır?

2.2. İşsizlik oranı, doğal işsizlik oranına eşit ve enflasyon %8 ise çıktı artış oranı ne kadardır? Para arzı artış oranı ne kadardır?

2.3. Şartların 2.2’deki gibi olduğunu düşünelim.ara otoriteleri t yılında para politikasını kullanarak enflasyonu % 4’e düşürmeye ve orada tutmaya karar verirlerse t, t+1 ve t+2 yıllarında işsizlik oranları ve çıktı artış oranları ne olur? Bu hedefin gerçekleştirilebilmesi için t, t+1 ve t+2 yıllarında para arzı ne kadar olmalıdır?

(23)

3. Bir ekonomide aşağıdaki eşitliklerin geçerli olduğunu varsayalım:

ut  ut-1 =  0.4 (g yt  % 3) (Okun kanunu) Et  E t-1 =  (ut  % 5) (Phillips eğrisi) gytgmtEt (Toplam talep)

3.1. Toplam talep eşitliğindeki gytifadesini, Okun eşitliğinde yerine yazmak suretiyle yukarıdaki üç eşitliği ikiye indiriniz.

Başlangıçta ut-ut-1= % 5, gmt= % 13 ve Et= % 10 olduğunu varsayalım. Bu yılın para arzı % 13’ten % 0’a indirilmiş olsun ve o şekilde devam etsin.

3.2. İşsizlik oranı ve enflasyonun bu yıl ve gelecek yıldaki etkileri ne seviyede olacaktır?

3.3. Orta dönemde işsizlik ve enflasyon miktarları ne olacaktır?

4. Enflasyonu azaltmak isteyen bir hükümetin ekonomik danışmanı olduğunuzu düşünün. İki alternatif konusunda fikriniz alınmak isteniyor: enflasyonun uzun bir döneme yayılarak yavaş yavaş azaltılması veya hemen azaltılması

4.1. Her iki alternatifin de iyi ve kötü yanlarını belirtiniz.

4.2. Dikkate aldığınız tek kriter fedakârlık oranı ise, hangi alternatifi tavsiye ederdiniz?

Bu konuda başka bir kriteri dikkate almayı düşünür müydünüz, neden?

4.3. Tavsiyede bulunmadan önce, ekonominin hangi özelliklerine dikkate almak isterdiniz.

5. Phillips eğrisi, EtEteK 2utolsun Eşitlikte K sabit bir sayı ( ve z nin toplamı) ve EteEt1 dir.

Başlangıçta, işsizliğin doğal seviyesinde ve enflasyonun % 12 olduğunu varsayalım. Otoriteler, t yılında enflasyonun çok yüksek olduğunu ve % 2’ye düşürülünceye kadar işsizliğin doğal seviyesinin 1 puan üzerinde tutulmasının gereği üzerinde hem fikir olsunlar.

5.1. Doğal işsizlik oranını, K sabitinin bir fonksiyonu olarak yazınız. Fedakârlık oranı nedir? Fedakârlık oranı, doğal işsizlik oranına ne şekilde bağlıdır?

5.2. t ve t+1 yıllarında enflasyonu hesaplayınız. (İpucu: Phillips eşitliğini, mevcut işsizlik oranı ile doğal işsizlik oranı farkının bir fonksiyonu olarak yazmaya çalışın.)

(24)

5.3. Otoriteler, kaç yıl boyunca işsizlik oranını, doğal işsizlik oranı üzerinde tutmalıdırlar? Burada ima edilen fedakârlık oranı, sizin 5.1 deki bulgunuzla aynı mı?

Toplum, otoritelerin enflasyon oranını % 2’ye düşürme hedefinde samimi olduklarını bilmekte ancak işsizliği doğal seviyesi üzerinde tutma hedefinde gerçekten kararlı olduklarından şüphe etmektedir. Bundan dolayı toplumun enflasyon beklentisi hedeflenen % 2’lik enflasyonla, bir evvelki yılın enflasyonunun ağırlıklı ortalaması şeklindedir:

Ete %2b(1b)Et1

Burada b, hükümetin % 2’lik hedefine verilen ağırlıktır.

5.4. b=0.25 olsun. Enflasyon oranının % 2’ye inmesi ne kadar zaman alır? Fedakârlık oranı ne olur?

5.5. Hükümet programı bir yıl yürürlükte kaldıktan sonra halkın program hedefleri üzerinde otoritelerin samimiyetlerine dair bütün kaygıları ortadan kalkmış olsun.

Artık beklenti

Ete %2 dir.

Kaçıncı yıldan sonra otoriteler işsizlik oranını doğal seviyesine çekebilirler?

5.6. Enflasyon oranını düşürmek için işsizlik oranını biraz artırmak ve bu hedefe en kısa zamanda ulaşmak isteyen bir politika yapımcısına öneriniz ne olur?

6. Phillips eşitliği aşağıdaki gibi olsun:

EtEt1(ut %5)0.1

İşsizliğin başlangıçta doğal seviyesinde olduğunu, petrol fiyatlarındaki ani bir artış sonucunda kâr marjının ( ) yükseldiğini, buna rağmen para otoritesinin işsizlik oranını eski seviyesinde tutmak istediğini varsayalım.

6.1. Enflasyon ne olur?

6.2. Para otoritesinin nasıl davranması gerekirdi?

Referanslar

Benzer Belgeler

Atatürk, bir defasında, çok sev­ diği “ Câna, rakibi handan edersin” şarkısını Safiye Ayladan dinledikten sonra takdirlerini şu kelimelerle be­ lirtti:..

X orgun Savaşçı’da, yakın tari­ himizde örnekleri çok görülen, politize olmuş büyük ve küçük rütbeli subayların dramını de­ ğil, son yüz yıldır bütün

Sadrazam Am­ cazade Hüseyin Paşa’nın ye­ dinci göbekten torunu ve vakfın mütevellisi Feyyaz Köprülü, tarihi yapının bü­ rokrasi kurbanı olduğunu be­

Ocak 2000-Aral›k 2004 tarihleri aras›nda Sa¤l›k Bakanl›¤› Ankara E¤itim ve Araflt›rma Hastanesi, ‹nfeksiyon Hastal›kla- r› ve Klinik Mikrobiyoloji

Doğum ve ölüm hızları beraberce nüfus artış hızını belirlediği için herhangi bir nüfusa ilişkin nüfus artış hızı ile nüfus piramidinin biçimi arasında bir

 Şeyh Ferid, Namdev, Ravidas ve Kabir sihizmi etkileyen Hindu ve Müslüman isimlerdir....  Şeyh Ferid, Çişti tarikatına mensup ünlü bir

Amerika’daki Zona firması tarafından yapı- lan bir araştırmaya göre Microsoft firmasının In- ternet Explorer tarayıcısı Netscape’in Navigator tarayıcısını geçerek

At the present times and with the amount of research a better way to form a SMS spam detector is using a hybrid Naïve Bayes with multilayer structure for better filtering .In