• Sonuç bulunamadı

T.C. GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ"

Copied!
65
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ

Bilimsel Ara ştırma Projeleri Koordinatörlüğü

(2)

ARAŞTIRMA PROJELERİ ÖZETLERİ (ARAŞTIRMA PROJELERİ ÖZETLERİ 2021 YILI) (2012 YILI)

ARA ŞTIRMA PROJELERİ ÖZETLERİ (2021 YILI)

GÜMÜŞHANE, 2021

(3)

Tablo 1. Proje sayılarının fakültelere göre dağılımı

FAKÜLTE 2021

Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi 10 Lisansüstü Eğitim Enstitüsü 9

Kelkit Aydın Doğan MYO 2

Fen Bilimleri Enstitüsü 2

Edebiyat Fakültesi 1

Şiran Mustafa Beyaz MYO 1

Gümüşhane MYO 2

BESYO 2

Sağlık Bilimleri Fakültesi 2

İlahiyat Fakültesi 1

GENEL TOPLAM 32

(4)

İÇİNDEKİLER

2020 YILINA AİT PROJELER SayfaNo

Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi 6

Lisansüstü Eğitim Enstitüsü 23

Kelkit Aydın Doğan MYO 37

Fen Bilimleri Enstitüsü 41

Edebiyat Fakültesi 45

Şiran Mustafa Beyaz MYO 49

Gümüşhane MYO 51

BESYO 56

Sağlık Bilimleri Fakültesi 61

İlahiyat Fakültesi 65

(5)

2021 YILINA A İT ARAŞTIRMA PROJELER

(6)

Proje No: 21.F5115.01.02 Doğu Karadeniz Bölgesinde (Trabzon, Rize, Gümüşhane, Bayburt İlleri) Tüketilen Yöresel Aho

Peynirinin Patojen Bakteri Populasyonunun Araştırılması Dr. Öğr. Üyesi Fırat YILMAZ

Aylin MAGUNACI

MÜHENDİSLİK VE DOĞA BİLİMLERİ FAKÜLTESİ, GIDA MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ Başlangıç Tarihi: 30-09-2021 Bitiş Tarihi: Devam etmektedir ÖZET

Ülkemizde süt ürünleri içerisinde önemli bir yere sahip olan peynir, ticari tip ve mahalli peynirler düşünüldüğünde yüzlerce çeşite sahiptir. Mahalli peynirlerimiz çoğunlukla üretildikleri yörede kapalı kalmıştır, dünya pazarında göz önünde değildir. Bu nedenle kültürel zenginliğimizin yansımalarından olan mahalli peynirleri inceleyerek yaygınlaşmasını sağlamak gerekmektedir. Bu yöresel peynirlerden biri Karadeniz bölgesinde yaygın olarak üretimi yapılan Aho Peyniridir. Aho peyniri, adını Trabzon ilinin Araklı İlçesi Ayvadere (eski ismi Aho) köyünden almıştır. Aho peyniri;

Minzi, Golot peyniri, tuz ve kırmızı biber olmak üzere 4 bileşenden yapılmaktadır. Aho peyniri ile ilgili yapılan çalışmalar oldukça kısıtlıdır. Bu çalışma; yöresel Aho peynirinin patojen bakteri içeriği başta olmak üzere mikrobiyal kalitesinin tespit edilmesini amaçlayan bir piyasa araştırmasıdır.

SUMMARY

Considering cheese, commercial type and local cheeses, which have an important place in dairy products in our country, they have hundreds of varieties. Our local cheeses are mostly closed in the region where they are produced, not seen in the world market. For this reason, it is necessary to examine the local cheeses, which are the reflections of our cultural wealth, to make them popular. One of these local cheeses is Aho Cheese, which is widely produced in the Black Sea region. Aho cheese is named after Ayvadere (formerly Aho) village of Araklı district of Trabzon province. Aho cheese; It is made of 4 components: Minzi, Golot cheese, salt and red pepper.

Studies on Aho cheese are very limited. This work; It is a market research aiming to determine the microbial quality of local Aho cheese, especially the pathogenic bacteria content.

(7)

Proje No: 21.F5115.01.01 Trabzon ve İlçelerinde Satışa Sunulan Hamsiköy Sütlaçlarının Bazı Mikrobiyolojik ve Kimyasal

Özelliklerinin Araştırılması Dr. Öğr. Üyesi Fırat YILMAZ

Gülsüm ORDU

MÜHENDİSLİK VE DOĞA BİLİMLERİ FAKÜLTESİ, GIDA MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ Başlangıç Tarihi: 30-09-2021 Bitiş Tarihi: Devam etmektedir.

ÖZET

İnsanın tüm yaşamında önemli yeri olan süt, yeterli ve dengeli beslenme için gerekli olan hayvansal kaynaklı protein, yağ, laktoz ile vitamin ve mineral maddeleri tam ve yeterli oranda içerir. Süt bileşenlerini yoğun olarak içeren süt ürünleri içerisinde sütlü tatlılar bulunmaktadır.

Sütlü tatlılar içinden en çok bilinen ve yaygın olarak tüketilen geleneksel tatlımız sütlaçtır. Bu çalışmada yaygın olarak tüketilen, fırınlanmamış (taze) (15 adet) ve fırınlanmış olarak hazırlanan (15 adet) Hamsiköy sütlacı örneklerinde ısıl işlem sonucunda oluşan insan sağlığına zararlı olan HMF içeriğinin belirlenmesi; alanında çok fazla araştırma yapılmayan Hamsiköy Sütlacı’nın bazı mikrobiyolojik ve kimyasal özellikler bakımından incelenmesi amaçlanmıştır. Bu doğrultuda Trabzon piyasasından temin edilecek Hamsiköy sütlaçlarında yapılacak mikrobiyolojik ve kimyasal analizler ışığında tüketici sağlığı üzerinde olumsuz bir etksinin olup olmadığı araştırılacaktır. Bu kapsamda; sütlaç örneklerinde mikrobiyolojik analiz olarak TAMB, laktik asit bakteri, koliform, S.aureus, Pseudomonas spp., Listeria monocytogenes, küf-maya sayılarının tespit ile birlikte kurumadde, pH tayini, şeker (sakkaroz ve laktoz), kül, protein, HMF ve aroma bileşiklerinin tayini kimyasal analiz olarak gerçekleştirilecektir.

SUMMARY

Milk, which has an important place in human life, contains protein, fat, lactose and vitamins and minerals of animal origin, which are necessary for adequate and balanced nutrition, in full and sufficient proportions. There are milk desserts in dairy products that contain milk components heavily. Our traditional dessert, the most known and widely consumed milk pudding, is rice pudding. In this study, the determination of the HMF content, which is harmful to human health, formed as a result of heat treatment in the unbaked (fresh) (15 pieces) and cooked (15 pieces) Hamsiköy rice pudding samples; It is aimed to examine Hamsiköy Sütlacı, which has not been studied much in the field, in terms of some microbiological and chemical properties.In this direction, it will be investigated whether there is a negative effect on consumer health in the light of microbiological and chemical analyzes on Hamsiköy rice puddings to be procured from Trabzon market. In this context; As microbiological analysis in rice pudding samples, TAMB, lactic acid bacteria, coliform, S. aureus, Pseudomonas spp., Listeria monocytogenes, mold-yeast counts as well as drying matter, pH determination, sugar (sucrose and lactose), ash, protein, HMF and aroma of the compounds will be carried out as chemical analysis.

(8)

Proje No: 21.F5115.02.01 Bazı Gıdalarda Aflatoksinlerin Azaltılması Üzerine Çalışmalar

Doç.Dr. Cemalettin BALTACI

Arş. Gör. Arda AKDOĞAN, Gıda Müh. Hasan GEDİKLİ

MÜHENDİSLİK VE DOĞA BİLİMLERİ FAKÜLTESİ, GIDA MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ Başlangıç Tarihi: 12-02-2021 Bitiş Tarihi: Devam etmektedir ÖZET

Mikotoksinlerin içerisinde en kanserojen maddelerden biri olan Aflatoksinler, gıda güvenliğine yönelik potansiyel bir tehdit olarak tanımlanmaktadır. Aflatoksinlerin gıda ve yemlerde detoksifikasyonunda kullanılan fiziksel yöntemler, kimyasal yöntemler ve biyolojik bozunma üç ana detoksifikasyon metotlarıdır. Bazı doğal fitokimyasallar da son yıllarda Aflatoksinleri etkisizleştirme problemlerini çözmek için umut verici bir yaklaşım olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte, Aflatoksinler için detoksifikasyon yöntemlerinin tam ve sistematik bir tartışması hala tam olarak mevcut değildir. Bu yöntemlerin her biri mükemmel olmamakla birlikte, bizi Aflatoksinlerden etkin bir şekilde korumuş ve tüm dünyada sayısız ekonomik kaybı azaltmıştır. Son zamanlarda, birkaç araştırmada doğal fitokimyasalların Aflatoksin detoksifikasyonunda uygulanmasının yeni bir yöntemi ortaya çıkarmıştır. Bu amaçla Türk siyah ve yeşil çaylarından su ekstraktları elde edilecek bu ekstraktlar sprey kurutma yöntemiyle toz haline getirilecektir. Bu çay Ekstraktı tozundan çeşitli konsantrasyonlarda hazırlanan özütler Aflatoksin bulaşık olan fındık ve yer fıstığı pürelerine belirlenen parametrelerde muamele edilerek Aflatoksinlerin giderimi konusu incelenecektir. Aynı şekilde bu özütlerden yeşil sentez yolu ile elde edilen Fe (Demir) nano parçacıkların Aflatoksin bulaşık olan fındık ve yer fıstığı pürelerine detoksifikasyonu üzerinde çalışmalar yapılacaktır.

Sağlık problemleri yanında ekonomik kayıplara sebep olan gıda ve yemlerdeki Aflatoksinlerin detoksifikasyonu konusunda yapılacak bu çalışma ülkemizde bol miktarda üretilen çayların gıda güvenliği açısından kullanılabilme yönlerini ortaya konacaktır. Güvenilir gıda üretimi için teknolojik olarak doğal katkı maddesi üretilmiş olacaktır. Çalışmadan elde edilecek olan sonuçlar beklendiği biçimde olursa insan ve hayvanların sağlıkları korunmuş olacak, ekonomik anlamda gıdaya Aflatoksinlerin vermiş olduğu zarar ortadan kaldırılmış olacaktır.

SUMMARY

Aflatoxins, one of the most carcinogenic substances among mycotoxins, are defined as a potential threat to food safety. Physical methods, chemical methods and biological degradation are the three main detoxification methods used in detoxification of aflatoxins in food and feed.

Some natural phytochemicals have also been recognized as a promising approach to solving Aflatoxin deactivation problems in recent years. However, a complete and systematic discussion of detoxification methods for aflatoxins is still not fully available. While not all of these methods are perfect, they effectively protected us from Aflatoxins and reduced countless economic losses around the world. Recently, several studies have revealed a new method of applying natural phytochemicals in Aflatoxin detoxification. For this purpose, water extracts will be obtained from Turkish black and green teas and these extracts will be pulverized by spray drying method.

Extracts prepared in various concentrations from this tea extract powder will be treated with aflatoxin contaminated hazelnut and peanut puree at specified parameters and the issue of removal of aflatoxins will be examined. Similarly, studies will be conducted on the detoxification of Fe (Iron) nanoparticles obtained by green synthesis from these extracts into hazelnut and

(9)

peanut puree contaminated with Aflatoxin.

This study to be conducted on the detoxification of aflatoxins in food and feed, which causes economic losses besides health problems, will reveal the food safety aspects of tea produced in large quantities in our country. Natural additives will be produced technologically for reliable food production. If the results obtained from the study are as expected, the health of humans and animals will be preserved, and the damage caused by aflatoxins to food will be eliminated economically.

(10)

Proje No: 21.F5111.01.01 Ti15Mo Alaşımının Toz Metalurjisi Yöntemiyle Üretilmesi ve Antibakteriyel Yüzey

Özelliklerinin İncelenmesi Doç. Dr. Ebru Emine ŞÜKÜROĞLU

Prof. Dr. Yaşar TOTİK, Öğr. Gör. Süleyman ŞÜKÜROĞLU

MÜHENDİSLİK VE DOĞA BİLİMLERİ FAKÜLTESİ, MAKİNA MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ Başlangıç Tarihi: 30-07-2021 Bitiş Tarihi: Devam etmektedir ÖZET

Biyomalzemeler; biyolojik olarak canlı organizma tarafından kabul edilen, vücut içerisinde bulunan organ ve dokuların azalan veya son bulan fonksiyonlarını geri kazanmalarına yardımcı olan ya da canlı bir yapının doğal bir fonksiyonunu geliştirmek ya da değiştirmek için kullanılan biyomedikal bir aracın herhangi bir parçası için tasarlanmış doğal veya sentetik malzemelerdir.

Biyomedikal uygulamalarda kullanılan biyomalzemeler, metaller, seramikler, polimerler ve kompozitler olmak üzere dört ana grupta toplanmaktadır. Biyomalzemeler içerisinde sahip oldukları üstün mekanik özellikleri, mükemmel kristal yapıları ve yapılarında bulunan güçlü metalik bağlardan dolayı metal ve metal alaşımları medikal uygulamalarda en geniş kullanım alanına sahip biyomalzeme grubudur. Metalik biyomalzemeler içerisinde 316L paslanmaz çelikler, Co-Cr alaşımları ve Ti alaşımları, biyomedikal uygulamalarda temel olarak kullanılan malzemelerdir. Bu metalik malzemelerden Titanyum alaşımlarının düşük yoğunluğa ve çok iyi mekanik özelliklere sahip olması, biyouyumluluğunun iyi, korozyon direncinin yüksek olması ve en önemlisi elastikiyet modülünün kemiğin elastikiyet modülüne en yakın metalik malzemelerden biri olması nedeniyle, ortopedik uygulamalarda biyomalzeme olarak tercih edilmesini sağlamaktadır.

Önerilen mevcut projednin ilk aşamasında düşük elastikiyet modülü, yüksek korozyon direnci, yüksek mukavemet, mükemmel yorulma mukavemeti ve iyi sünekliliğe sahip β yapılı Ti15Mo alaşımı toz metalürjisi yöntemi ile üretilmesi planlanmaktadır. Çalışmanın ikinci aşamasında ise üretimi gerçekleştirilen Ti15Mo alaşımlarının Antibakteriyel özelliklerinin incelenmesi planlanmaktadır.

SUMMARY

Biomaterials; They are natural or synthetic materials designed for any part of a biomedical device that is biologically accepted by a living organism, that helps organs and tissues in the body to regain their decreasing or terminating functions or to improve or change a natural function of a living structure. Biomaterials used in biomedical applications are divided into four main groups as metals, ceramics, polymers and composites. Metal and metal alloys are the most widely used biomaterial group in medical applications due to their superior mechanical properties, excellent crystal structures and strong metallic bonds in their structures. Among metallic biomaterials, 316L stainless steels, Co-Cr alloys and Ti alloys are the materials used mainly in biomedical applications.

Among these metallic materials, Titanium alloys have low density and very good mechanical properties, good biocompatibility, high corrosion resistance and most importantly, their elasticity module is one of the metallic materials closest to the elasticity module of bone, making it preferred as a biomaterial in orthopedic applications.

In the first phase of the proposed project, it is planned to produce Ti15Mo alloy with low

(11)

elasticity modulus, high corrosion resistance, high strength, excellent fatigue strength and good ductility by powder metallurgy method. In the second phase of the study, it is planned to examine the antibacterial properties of the Ti15Mo alloys produced.

(12)

Proje No: 21.F5114.01.01 Yaylalı (Kürtün/Gümüşhane) Skarn Cevherleşmesi ve Yan Kayaç İlişkilerinin Maden Yatakları

Açısından Araştırılması Doç. Dr. Alaaddin VURAL

Prof.Dr. Ferkan Sipahi

MÜHENDİSLİK VE DOĞA BİLİMLERİ FAKÜLTESİ, JEOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ Başlangıç Tarihi: 17-09-2021 Bitiş Tarihi: Devam etmektedir.

ÖZET

Bu projenin amacı Doğu Pontidler’in Kuzey-Güney geçiş zonunda yeralan Yaylalı (Kürtün, Gümüşhane) skarn cevherleşmesinin detaylı olarak çalışılarak mineralaojik, petrografik-petrolojik, kökensel olarak araştırılmasıdır. Doğu Karadeniz bölgesi jeotektonik evriminin bir neticesi olarak çok sayıda ve farklı yaşlarda magmatik faaliyetlere maruz kalmış ve bunun sonucunda da çok sayıda cevherleşmeye ev sahipliği yapmaktadır. Bölgede değişik tipte çok çeşitli cevherleşmeler söz konusu olup, irili ufaklı pek çok skarn tip cevherleşmelere de bölgede dikkat çekici oranda rastlanmaktadır. Bölgede genel jeolojik, petrolojik ve özellikle de hidrotermal/epitermal maden yatakları konusunda pek çok çalışma gerçekleştirilmiş olmasına rağmen bölgedeki skarn cevherleşmeleri hakkında ise sınırlı sayıda çalışma bulunmaktadır. Bu proje kapsamında çalışılacak Yaylalı (Kürtün, Gümüşhane) skarn cevherleşmesinin olduğu bölgede bilinen başka cevherleşmeler olmakla birlikte, Yaylalı skarn cevherleşmesi ile ilgili bir çalışma bulunmamaktadır.

Bu yüzden, öncelikle literatürdeki eksikliği gidermek amaçlı olarak sahadaki cevherleşmenin jeokimyasal özellikleri, cevherleşmeyle ilişkili magmatik süreçler, oluşum koşulları, oluşum sıcaklıkları yanısıra yankayaç jeokimyası ve mineralojik, petrografik, petrolojik ve jeokronolojik özellikleri araştırılarak cevherleşmenin modeli ve kökensel özellikleri aydınlatılmaya çalışılacaktır.

Bu bağlamda bu projede, cevherleşmede etkili olduğu düşünülen granitik kayaçlar ait tüm kayaç analizleri (ana, iz ve nadir toprak element analizleri) yanı sıra cevher ve skarn mineralleri üzerinde yapılacak detaylı mikrokimyasal çalışmalar, sıvı kapanım çalışmaları ve duraylı ve radyojenik izotop analizleri (C, O, H, S, ve Sr-Nd-Pb, U-Pb izotopları) yardımıyla Yaylalı skarn cevherleşmesi maden jeolojisi açısından detaylı olarak araştırılacaktır. Skarnla ilişkili granitoidik kayaç (granit, granodiyorit vb.) ve diğer yan kayaçlara (kireçtaşı, andezit vb.) ait jeokimyasal (ana, iz ve nadir toprak element ve jeokronoloji) verilerin elde edilmesi skarn yatağının kökeni, oluşum sıcaklığı ve yatağın oluşum yaşının belirlenmesine katkı verecektir. Bu çalışmalardan elde edilen bulgular bölgedeki diğer skarn cevherleşmelerine ait verilerle karşılaştırılarak bölgenin jeodinamik evriminin cevherleşme ile ilişkilerinin belirlenmesine katkı verecektir. Proje kapsamında elde edilen bulguların uluslararası etkin bir dergide yayınlanarak hem genel manada skarn cevherleşmeleri konusunda hem de bölgesel ölçekte jeoloji ve maden jeolojisi literatürüne katkı vermesi beklenmektedir. Bu amaçlara ulaşmak için önerilen projenin yaklaşık 24 ay içinde tamamlanabileceği tahmin edilmektedir.

SUMMARY

The aim of this project is to study in detail the skarn mineralization of Yaylalı (Kürtün, Gümüşhane) located in the North-South transition zone of the Eastern Pontides, and to investigate mineralogically, petrographically-petrologically. As a result of its geotectonic evolution, the Eastern Black Sea region has been exposed to many magmatic activities at different ages and as a result, it hosts many mineralizations. Various types of mineralizations are in question in the region, and many skarn-type mineralizations of various sizes are also observed in the region at a remarkable rate. Although many studies have been carried out on general geological,

(13)

petrological and especially hydrothermal / epithermal mineral deposits in the region, there are limited studies on skarn mineralizations in the region. Although there are other known mineralizations in the area where the Yaylalı (Kürtün, Gümüşhane) skarn mineralization will be studied within the scope of this project, there is no study on the Yaylalı skarn mineralization.

Therefore, in order to fill the gap in the literature, the geochemical features of the mineralization in the field, magmatic processes associated with mineralization, formation conditions, formation temperatures as well as wall rock geochemistry and mineralogical, petrographic, petrological and geochronological features will be investigated and the model and original characteristics of mineralization will be elucidated.

In this context, in this project, detailed microchemical studies, fluid inclusion studies and stable and radiogenic isotope (C, O, H, S, ve Sr-Nd-Pb, U-Pb isotopes) analyzes on ore and skarn minerals as well as whole rock analyzes (major, trace and rare earth element analysis) of granitic rocks that are thought to be effective in mineralization will be investigated in detail in terms of mineral geology. Obtaining geochemical data of granitoid rock (granite, granodiorite etc.) and other country rocks (limestone, andesite etc.) associated with skarn will contribute to the determination of the origin of the skarn deposit, its temperature of formation and the age of formation of the deposit. The findings obtained from these studies will contribute to the determination of the relationship between the geodynamic evolution of the region and mineralization by comparing it with the data of other skarn mineralizations in the region. The findings obtained within the scope of the project are expected to be published in an internationally active journal and contribute to the geology and mineral geology literature on both skarn mineralizations in general and regional scale. It is estimated that the proposed project to achieve these goals can be completed in about 24 months.

(14)

Proje No: 21.F5114.02.01 Geç Jura - Erken Kretase Yaşlı kireçtaşların Potansiyel Toksik Element İçeriği, Çökelme Ortamı ve

Şartları (Gümüşhane/KD-Türkiye) Prof. Dr. Çiğdem SAYDAM EKER

Ali TOSUN

MÜHENDİSLİK VE DOĞA BİLİMLERİ FAKÜLTESİ, JEOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ Başlangıç Tarihi: 09-07-2021 Bitiş Tarihi: Devam etmektedir.

ÖZET

Bu projede, Gümüşhane’de yaygın olarak yüzeylenenn Geç Jura – Erken Kretase yaşlı kireçtaşlarının jeokimyasal özelliklerine bağlı olarak, söz konusu kireçtaşlarının potansiyel toksik element içeriği, zenginleşme seviyesi, çevreye olan etkilerinin yanı sıra paleo-iklim, paleo-redoks ve paleo-tuzluluk şartları araştırılarak çökelme ortamı yorumlanacaktır.

Proje kapsamında Kelkit – Gülaçar arasında yüzeylenme veren ve stratigrafik kesit ölçmeye uygun alanlardan kesit ölçülerek, ince taneli (killi, mikritik ve bitümlü) kireçtaşlarından sistematik olarak örnek toplanacaktır. Toplanan bu örneklerin jeokimyasal analiz yöntemiyle ana, iz ve nadir toprak element içerikleri tespit edilecektir. Bu elementler kullanılarak, kayacın Sr/Cu oranı belirlenerek paleo-iklim, Sr/Ba, Rb/K oranı ve Logm değeri hesaplanarak paleo-tuzluluk (dolayısıyla çökelme ortamı), U/Th, V/(V/Ni), V/Cr, Ni/Co oranları ve δU değeri hesaplanarak paleo-redoks şartları yorumlanacaktır. Ayrıca, söz konusu kireçtaşlarının çevre kirliliği açısından risk olup olmadığını tespit etmek amacıyla, zenginleşme faktörü (EF), Jeo-akümülasyon indeks (Igeo), kirlilik indeksi (Pi), kirlilik yük indeksi (Pln), Potansiyel ekolojik risk indeksi (RI), Potansiyel sağlık risk matriksleri (ADD, HQ ve HI çocuklar ve yetişkinler için) hesaplanarak çevreye olan etkileri yorumlanacaktır.

Verilerin eksiksiz olarak elde edilmesiyle; bilimsel literatüre önemli katkıda bulunulacak ve bundan sonraki çalışmalara ışık tutulacak, söz konusu kayacın potansiyel toksik element içeriği ortaya çıkarılarak sosyal yaşama ve ekosisteme katkı sağlayacaktır.

SUMMARY

In this project, based on geochemistry analysis of Late Jurassic – Early Cretaceous aged limestone, which outcropped in the Gümüşhane region, potential toxic element content, enrichment level, environment effects, palo-climate, paleo-redox and paleo-salinity conditions will be investigated and interpreted.

Under this project, by measuring stratigraphic section from areas that outcropped between Kelkit and Gülaçar and measure and systematic samples will be collected from fine grained (clayey micritic and bituminous) limestone levels. Geochemical analysis will be performed on these samples and major, trace and rare earth element contents will be determined. Using these elements, Sr/Cu ratios for paleo-climate, Sr/Ba, Rb/K ratios and Logm values for paleo- salinity (thus deposit environment), and U/Th, V/(V/Ni), V/Cr, Ni/Co ratios and δU values for paeo -redoks conditions will be calculated and interpreted. In addition, in order to determine whether the limestones are a risk in terms of environmental pollution, Enrichment factor (EF), Geo- accumulation index (Igeo), Pollution index (Pi), Pollution load index (Pln), Potential ecological risk index (RI), Potential health risk matrix (ADD, HQ and HI for children and adults) will be calculated and their effects on the environment will be interpreted.

As a result of the complete obtaining all of data; this study will contribute significantly to

(15)

the literature and guide future studies, thus potential toxic element contents of the limestone will be revealed and will contribute to social life and ecosystem.

(16)

Proje No: 21.F5117.01.01 Gemlik Körfezi'nin Denizaltı Yapısı ve Tektonik Özelliklerinin Manyetik ve Sismik Yöntemlerle

Araştırılması

Araş. Gör. Dr. Gülten AKTAŞ

Prof. Dr. Z. Mümtaz HİSARLI, Doç. Dr. Denizhan VARDAR, Dr. Öğr. Üyesi A. Sinan DEMİREL MÜHENDİSLİK VE DOĞA BİLİMLERİ FAKÜLTESİ, JEOFİZİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ

Başlangıç Tarihi: 06-07-2021 Bitiş Tarihi: Devam etmektedir.

ÖZET

Marmara bölgesi, sismik açıdan Türkiye’nin en aktif bölgelerindendir ve Kuzey Anadolu Fay Zonu ile kontrol edilen doğrultu atım tektoniği etkisindedir. Marmara Denizi’nin güneydoğusunda Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun orta kolu üzerinde yer alan Gemlik Körfezi, genel uzanımı doğu-batı yönlü sağ yanal doğrultu atımlı faylar denetiminde 11 km genişliğinde 36 km boyunda KB-GD yönünde uzanan açılmalı bir havzadır.

Kuzey Anadolu Fayı Zonu (KAFZ) oluşmadan önce Gemlik Körfezi ile İznik Gölü’nün bağlantısı olan körfez niteliğinde denizel ortam olduğu araştırmacılar tarafından ileri sürülmektedir. KAFZ’ın kuzey ve orta kolları arasında İznik Gölü’nün kuzeyinde gelişen Orhangazi Fayının bu iki alanı birbirinden ayırdığı bölgede yapılan detaylı yüksek çözünürlüklü manyetik çalışmayla ortaya konulmuştur. İznik Gölü’ndeki KAF tarafından kontrol edilen bu tektonik yapının etkileri Gemlik Körfezi’nde de devam ediyor mu ve benzer deformasyonlar bu bölgede de oluşmuş mu sorularının cevabını araştırmak amacıyla Gemlik Körfezi’nde yüksek duyarlıklı manyetik ve sismik veriler toplanacaktır.

Bu projede, çalışma alanı boyunca sismik yansıma ve manyetik çalışmalar yapmak suretiyle bölgenin tektonik evrimi ortaya çıkarılacaktır. Marmara Denizi’nin güneydoğusu ve Kuzey Anadolu Fay Zonu’nun orta kolunda bulunan Gemlik Körfezi’nin tektonik evrimini ve daha önce yapılan sismik kesitler değerlendirildiğinde körfezin doğusundaki gözlenen yüzeylenme daha detaylı araştırılacaktır. Proje kapsamında alınacak ölçümler ileri düzeyde gelişmiş veri işlem yöntemleriyle değerlendirilecektir. Elde edilen sismik ve manyetik verilerin korelasyonu sonucunda Gemlik Körfezi ve çevresindeki tektonik çizgisellikler daha net ortaya konulacaktır. Ayrıca İznik Gölü’nde gözlenen KB-GD yönlü faylanmanın ve blok dönmenin karşılaştırılması yapılarak Gemlik Körfezi’nde bu benzerliklerin ortaya çıkarılması da amaçlanmıştır. Bu sayede, Gemlik Körfezi’nde etkili olan tektonik unsurların İznik Gölü ile olası farklılıkları ve benzerlikleri arasında ilişkilerin kurulması sağlanmış olacaktır. Verilerin eksiksiz olarak elde edilmesiyle; Gemlik Körfezi’nde daha önce alınmış manyetik veri olmadığından bölgede yapılacak olan bu çalışma bilimsel olarak literatüre önemli katkılar sağlayacak olup ve bundan sonraki çalışmalara ışık tutulacak, sismik araştırmalar ile deprem tehlikesi ortaya konularak sosyo-ekonomik katkı sağlayacaktır.

SUMMARY

The Marmara Sea region is one of the most seismically active regions of the Turkey and controlled by the North Anatolian Fault Zone under the effect of strike slip tectonics. Gemlik Bay, located on the middle strand of the North Anatolian Fault Zone in the southeast of the Marmara Sea. It is an extending basin that extends in a NW-SE direction with a general extension of 11 km in width and 36 km in length under the control of east-west direction right lateral strike-slip faults.

Before the evolution of the North Anatolian Fault Zone (NAFZ), it is claimed by the researchers

(17)

that Gemlik Bay and İznik Lake are connected. The Orhangazi Fault developed between the northern and central branches of the NAFZ in the north of Lake Iznik. The area where this fault separates these two areas from each other has been revealed by detailed high-resolution magnetic study. Does the effects of this tectonic structure controlled by the NAF in Lake İznik continue in Gemlik Bay as well and similar deformations have occurred in this region high sensitivity magnetic and seismic data will be collected in Gemlik Bay in order to investigate the answers to the questions.

In this project, the tectonic evolution of the region will be revealed by conducting seismic reflection and magnetic studies throughout the study area. The tectonic evolution of the Gemlik Bay located in the southeast of the Marmara Sea and the middle branch of the North Anatolian Fault Zone and the observed outcrop (from the seismic sections previously taken) in the east of the bay will be investigated in more detail. Within the scope of the project, the measurements to be taken will be evaluated with advanced data processing methods. As a result of the correlation of seismic and magnetic data obtained, tectonic lineaments in Gemlik Bay will be indicated more clearly. Seismic and magnetic measurements to be taken within the scope of the project will be evaluated with advanced data processing methods. Thus, the correlation of seismic and magnetic data obtained will let us to revealed of the tectonic lineaments in Gemlik Bay and its surrounding more clearly. Also, by comparing the NW-SE directional faulting and block rotation detected in Lake İznik, information about the existence of these similarities in Gemlik Bay will be obtained.

Thus, it will be provided to establish relations between the possible differences and similarities of the tectonic elements that are effective in Gemlik Bay and Lake İznik. As a result of the complete obtaining all of data; Since there is no magnetic data taken before in Gemlik Bay, this study to be carried out in the region will contribute significantly to the literature scientifically and will guide future studies, and will contribute socio-economically by revealing the earthquake hazard with seismic researches.

(18)

Proje No: 21.F5110.02.01 Baraj Yıkılmalarının 3 Boyutlu Sayısal Simülasyonu

Prof.Dr. Salim Serkan NAS Çağrı AKGÜN

MÜHENDİSLİK VE DOĞA BİLİMLERİ FAKÜLTESİ, İNŞAAT MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ Başlangıç Tarihi: 17-12-2021 Bitiş Tarihi: Devam etmektedir

ÖZET

Depoladıkları yüksek su hacimleri göz önüne alındığında bir barajın herhangi bir sebeple yıkılması oluşturacağı etkiler bakımından bir felaket olarak nitelendirilmektedir. Bu açıdan olası bir baraj yıkılmasının mansap bölgesindeki etkilerini incelemek gerek projelendirme ve uygulama gerekse taşkın risk yönetimi için önemli bir husustur. Bu proje kapsamında Iğdır ili, Tuzluca ilçesinde yapımı planlanan Tuzluca Barajı’nın yıkılması 3 boyutlu olarak modellenerek mansap bölgesindeki taşkın etkileri ve parametreleri hesaplanacaktır. Topoğrafyanın modelde doğru bir şekilde temsil edilmesi için Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) teknolojisinden yararlanılacaktır. Hidrolik koşulların temsili için ise suyun davranışını gerçeğe çok yakın modelleyebilen, 3 boyutlu hesaplamalı akışkanlar dinamiği (HAD) yazılımı olan Flow3D kullanılacaktır. Flow Science firmasına ait olan yazılım bu proje kapsamında kiralanacaktır. Çalışma kapsamında oluşturulacak taşkın yayılım haritaları, mansap bölgesindeki yerleşimlere suyun ne kadar zamanda ulaşacağı ve taşkının hangi derinliklere kadar çıkacağı hakkında bilgiler vererek risk yönetimi açısından önemli bir kılavuz olacaktır.

SUMMARY

Considering the high volumes of water its store, the collapse of a dam for any reason is considered a disaster in terms of its effects. In this respect, examining the effects of a potential dam failure in the downstream region is an important issue for both project design and implementation and flood risk management. In this study, the collapse of Tuzluca Dam which was planned to be built in Tuzluca district of Iğdır province will be calculated parameters and flood effects in the downstream region by 3D modeling. Geographic Information Systems (GIS) technology will be used to accurately represent the topography in the model. For the representation of hydraulic conditions, Flow3D, a three dimensional computational fluid dynamics (HAD) software that can model the behavior of water very close to reality, will be used.

The software belonging to Flow Science company will be rented for the scope of this project. The flood propagation maps to be created within the scope of the study will be an important guide in terms of risk management by providing information about how long the water will reach the settlements in the downstream region and how deep the flood will reach.

(19)

Proje No: 21.F5114.01.02 Geç Kretase yaşlı Hasan Dağı Plutonunun (Kürtün, Gümüşhane) Sr-Nd-Pb izotop karakteristikleri

ve U-Pb zirkon jeokronolojisi Doç. Dr. Emre AYDINÇAKIR

Prof. Dr. Abdullah KAYGUSUZ, Doç. Dr. Cem YÜCEL, Jeol. Yük. Müh. Zikrullah Samet GÜLOĞLU

MÜHENDİSLİK VE DOĞA BİLİMLERİ FAKÜLTESİ, JEOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ Başlangıç Tarihi: 16-12-2021 Bitiş Tarihi: Devam etmektedir

ÖZET

Doğu Pontidlerde, Paleozoyikten Tersiyere kadar, değişik yaş ve bileşimde pek çok plütonik kayaç yer almaktadır. Geç Kretase yaşlı bu plutonik kayaçlar kuşağın kuzey kısmında yaygın olarak gözlenirken, güney kısımda yayılımları azdır. Bu proje kapsamında, Doğu Pontidlerin kuzeyinde yer alan, arazi gözlemlerine dayalı yaşları Geç Kretase olarak kabul edilen, Hasan Dağı Plutonunun tüm-kayaç jeokimyası, Sr-Nd-Pb izotop jeokimyası ile U-Pb zirkon yaşları tespit edilerek, bölgenin jeodinamik evriminin açıklanmasına yönelik önemli katkılar sağlanması hedeflenmektedir.

Geç Kretase yaşlı Hasan Dağı Plutonu, KD-GB uzanımlı olup, yaklaşık elips şekillidir. Geç Kretase yaşlı volkano-tortul kayaçlar ile dokanak oluşturur. Genellikle yan kayaçlarla dokanakları keskindir. Pluton petrografik bakımdan tek düze olmayıp gerek renk ve gerekse mineralojik içerik bakımdan değişim gösterir. Plütonu oluşturan kayaçlar kuvarslı monzonit, granodiyorit ve granit bileşimli olup, başlıca plajiyoklas, kuvars, ortoklas, biyotit, amfibol ve Fe-Ti oksit minerallerinden oluşur.

Çalışma konusunu oluşturan Geç Kretase yaşlı plutonik kayaçların jeokronolojik yaşları, petrolojik özellikleri ve kökenlerine yönelik bulgular yeterli değildir. Bu bağlamda Doğu Pontidlerde Paleozoyik boyunca devam eden yitimin ne zaman sonlandığı ve kıta-kıta çarpışmasının ne zaman başladığı, çarpışmayı takip eden genişleme rejiminin ne zaman geliştiği, bu sırada gelişen magma dinamiği halen tartışmalıdır. İncelenecek Geç Kretase yaşlı Hasan Dağı Plutonundan yapılacak tüm-kaya ana-iz ve nadir toprak element analizleriyle petrokimyasal ve magma-tektonik özellikleri belirlenecek, plutonu oluşturan magmanın kökeni ve gelişimi (fraksiyonel kristallenme ± magma karışımı ± kontaminasyon) petrolojik olarak modellenecektir.

Tüm-kaya örneklerinden yapılacak kökensel amaçlı Sr-Nd-Pb izotop analizleri ile ana magma kaynak bölgeleri (yitim-manto-kabuk katkısı) saptanacak ve magmatik süreçler modellenecektir.

Ayrıca plutona ait kayaçlardaki zirkon mineralleri U-Pb yöntemi ile yaşlandırılarak, plutonun katılaşma yaşı ortaya konulacaktır. Bu çalışma sonucunda Hasan Dağı Plutonundan elde edilecek petrokimya, izotop sistematikleri ve jeokronolojik verilerin eksiksiz olarak ortaya konulması ile elde edilecek bulgular ışığında, Doğu Pontidler Orojenik Kuşağında Geç Kretase magmatizmasının jeodinamik evrimi irdelenecektir.

SUMMARY

There are numerous plutonic rocks of varying age and also compositions during Paleozoic to Tertiary age in the Eastern Pontides. Although Late Cretaceous aged these plutonic rocks are commonly observed in the northern zone of the eastern Pontides, their spread is less in the southern part. This project aims to study whole-rock geochemistry, Sr-Nd-Pb isotope geochemistry and U-Pb zirkon ages of the Hasan Dağı Pluton which are considered as Late Cretaceous aged based on field observations in the north of the Eastern Pontides, and thus to provide an important contribution to enlighten the geodynamic evolution of the region.

(20)

Late Cretaceous Hasan Dağı Pluton extend NE-SW directions and are approximately ellipse in shapes. It forms contact with the late Cretaceous aged volcano-sedimentary rocks. The contacts with country rocks are sharp. Petrographically, the pluton show variations in both colours, and their mineralogical contents are not uniform. The rocks constituting the pluton are composed of quartz monzonite, granodiorite and granite and mainly consist of plagioclase, quartz, orthoclase, biotite, amphibole and Fe-Ti oxide minerals.

Findings on geochronological age, petrologic features and magma sources of Late Cretaceous aged plutonic rocks are insufficient. In addition, cessation of subduction during Paleozoic time, initiation of collision of continent-continent, the time of extensional processes and magma dynamics in the eastern Pontides are still controversial. To be investigated Late Cretaceous Hasan Dağı Pluton, whole-rock major, trace and rare earth element analysis to understand petrochemistry and magma-tectonic features and to figure out source regions and evolution processes of parental magmas (fractional crystallization ± magma mixing ± contamination) will be carried out. Using whole-rock Sr-Nd-Pb isotopes analysis, the parental magma sources (subduction-mantle-crust contribution) will be evaluated and modelled. In addition, zircon minerals from the rocks will be dated with the U-Pb method and the solidification ages of the pluton will be revealed. At the end of this study, we would like to bring a sound explanation from the Hasan Dağı Pluton to the light of obtained petrochemical, isotope systematics and geochronological findings without any gap, the geodynamic evolution of the Late Cretaceous magmatism in the Eastern Pontides Orogenic Belt.

(21)

Proje No: 21.F5118.01.01 Reşadiye-Niksar (Tokat) Çarpışma Sonrası Pliyosen-Kuvaterner (?) Volkanitlerinin Petrokimyası,

Sr-Nd-Pb İzotop Jeokimyası, Termokronolojisi ve Jeodinamik Gelişimi Doç. Dr. Cem YÜCEL

Prof. Dr. Abdullah KAYGUSUZ

MÜHENDİSLİK VE DOĞA BİLİMLERİ FAKÜLTESİ, JEOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ Başlangıç Tarihi: 17-12-2021 Bitiş Tarihi: Devam etmektedir

ÖZET

Avrasya plakası ve Torid-Anatolit platformunun çarpışması sonucu oluşan İzmir-Ankara- Erzincan kenet kuşağının hem kuzeyinde (Doğu Pontidler) hem de güneyinde çarpışma sonrası volkanizmasının ürünleri, Eosen’den Kuvaterner’e kadar gözlenmektedir. Doğu Pontidlerin güneyinde sınırlı alanlarda yayılım gösteren Pliyosen-Kuvaterner yaşlı volkanik kayaçlar genellikle farklı karakteristiklere sahip olup, jeokimyasal ve jeokronolojik özellikleri üzerindeki araştırmalar sınırlıdır. Bu proje kapsamında, Doğu Pontidlerin güneyinde Reşadiye-Niksar (Tokat) arasında yer alan ve önceki çalışmalara göre yaşları Pliyosen- Kuvaterner (?) olarak kabul edilen volkanitlerin, petrografik, petrokimyasal, petrolojik, radyojenik izotop ve jeokronolojik özellikleri saptanarak bölgenin jeodinamik gelişimi ortaya konulmaya çalışılacaktır.

İnceleme konusunu oluşturan Pliyosen-Kuvaterner volkanitlerinin petrolojik evrimleri, magmatik gelişim dinamikleri, kökenleri ve jeokronolojik yaşlandırmalarına yönelik çalışmalar ve bulgular oldukça kısıtlıdır. Bu bağlamda; Doğu Pontidlerin güneyinde Reşadiye-Niksar (Tokat) arasında yer alan ve petrokimyasal, izotopik ve jeokronolojik özellikleri bakımından daha önce ele alınmamış volkanik kayaçlarda yapılacak mineral kimyası, tüm-kayaç ve izotop jeokimyası analizleriyle, magma-tektonik özellikleri belirlenecek ve volkanitleri oluşturan magmanın kökeni ve gelişimi (fraksiyonel kristallenme ± magma karışımı ± kontaminasyon) modellenecektir. Tüm kayaç örneklerinden yapılacak kökensel amaçlı 87Sr/86Sr (TIMS), 143Nd/144Nd (TIMS), 206Pb/204Pb, 207Pb/204Pb ve 208Pb/204Pb (TIMS) izotop jeokimyası analizleri ile ana magma kaynak bölgeleri (manto ± kabuk katkısı ± karışım) belirlenecektir. Ayrıca volkanitlerin tüm kayaç hamuru ve K içeren mineral fraksiyonlarından yapılacak 40Ar-39Ar jeokronolojik yaşlandırmaları ile volkanostratigrafisi ortaya konulacaktır. Sonuç olarak; güncel analitik metotlarla eksiksiz ortaya koyulacak petrokimyasal, izotopik ve jeokronolojik bulgular ışığında Doğu Pontidlerin genç (Pliyosen-Kuvaterner) volkanizmasının gelişimi ve bölgenin jeodinamik evrimi irdelenecektir.

SUMMARY

Post-collisional volcanic products from Eocene to Quaternary period are observed on both north (Eastern Pontides) and south side of the İzmir-Ankara-Erzincan suture zone developed as consequence collision between Eurasian and Tourid- Anatolid platform. Pliocene-Quaternary volcanic rocks outcropping in limited areas in the south of the Eastern Pontides have generally different characteristics, and the researches on geochemistry and geochronology of these volcanic rocks are also limited. In this project, the petrographical, petrochemical, petrological, radiogenic and stable isotopic and geochronological features of Pliocene -Quaternary aged Reşadiye-Niksar (Tokat) area volcanic rocks in the south of the Eastern Pontides will be determined, and the geodynamic evolution of the region will be proved.

Studies and findings linked with petrological evolution, magma generation dynamics, source region and geochronology of the interested Pliocene-Quaternary volcanic rocks are not well defined. In this context, magma-tectonic properties will be evaluated, and source composition and evolution (fractional crystallization ± magma mixing ± contamination) of the magma (s) for these volcanic rocks, previously not well studied aspects of petrochemical, isotopic

(22)

and geochronological features, will be modelled by means of mineral chemistry, whole-rock and isotope geochemical analysis. The source regions of parental magma (s) (mantle ± crustal contribution ± mixing) will be assigned by using 87Sr/86Sr (TIMS), 143Nd/144Nd (TIMS), 206Pb/204Pb, 207Pb/204Pb and 208Pb/204Pb (TIMS), isotopic analysis. Additionally, using 40Ar- 39Ar geochronological dating methods on whole rock and K-bearing mineral phases from these volcanic rocks, the volcanostratigraphy will be found out. Consequently, in the light of petrochemical, isotopic and geochronological findings without gab by means of recent analytical methods, the evolution of young (Pliocene-Quaternary) volcanism and geodynamical evolution of the region will be discussed.

(23)

Proje No: 21.E0106.07.01 Farklı Ekmeklik Buğday Unları Kullanılarak Üretilen Tokat Kırmızı Biber Tarhana Örneklerinin

Fiziksel, Kimyasal, Fonksiyonel ve Mikrobiyolojik Özelliklerinin Araştırılması Prof. Dr. Bilge BAHAR

Doç. Dr. Cemalettin BALTACI, Sevil GENÇER

LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ, GIDA MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI Başlangıç Tarihi: 02-11-2021 Bitiş Tarihi: Devam etmektedir.

ÖZET

Tarhana; Türk Standardı (TS) 2282’de belirtildiği gibi buğday unu/ buğday kırması/irmikten tercihen biri ve/veya ikisinin yoğurt ile diğer bitkilerle beraber yoğurulup fermantasyona tabi tutulduktan sonra kurutularak tüketilen yüksek besin değerli bir gıdadır.

Türkler tarafından Orta Asya'da yaşadıkları dönemden bu yana bilinen ve sevilerek tüketilen geleneksel bir gıda maddesi olup, Orta Asya'dan göç eden Türkler ve Moğollar tarafından Anadolu, Orta Doğu, Macaristan ve Finlandiya'ya getirilerek tanıtılmış ve bu ülkelerde de tüketilmeye başlanmıştır. Ülkemizde geleneksel fermente tahıl ürünlerine verilebilecek en iyi örneklerin başında tarhana gelmektedir. İnsanların gıdalarını uzun süreli depolama,saklama ihtiyacı duyması beraberinde çeşitli muhafaza yöntemlerini bulmalarını sağlamıştır. Gıda muhafaza yöntemlerinin temel amacı, gıdaların bozulmasına sebep olacak mikrobiyolojik ve enzimatik değişimleri önlemek veya sınırlamaktır. Kurutma işlemi ilk çağlardan bu yana uygulanan en eski yöntemlerden biridir.

Bu çalışmada 3 farklı kırmızı daneli ile 3 farklı beyaz daneli ekmeklik buğday örneklerinden, spontan kademeli fermantasyon yöntemine dayanarak, geleneksel tarhana yapım metodu ile elde edilecek tarhana örneklerine güneşte, hava akımlı etüvde ve vakum altında kurutma yöntemleri uygulanması hedeflenmiştir. Bu yolla elde edilen toz tarhanalarda; rutubet, kül miktarı, protein miktarı, yağ miktarı, karbonhidrat miktarı, ph, toplam titrasyon asitliği, mineral madde içeriği, renk analizi gibi bazı fiziksel, kimyasal ve besinsel farklılıklarının yanı sıra vizkozite, su tutma ve yağ tutma kapasitesi gibi teknolojik özellikleri de kıyaslanacaktır. Tarhananın formulasyonu, kurutma yöntemleri, depolaması ve hazırlaması besinsel özellikleri üzerinde önemli etkiye sahiptir. Bu tez kapsamında yapılacak çalışmalardan elde edilecek bulguların literatüre katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

SUMMARY

Tarhana; as stated in Turkish Standard (TS) 2282, it is a food with high nutritional value, which is preferably one and/or two of wheat flour/wheat cracked/semolina mixed with yoghurt and other herbs, subjected to fermentation and then dried and consumed. It is a traditional food item that has been known and loved by Turks since the time they lived in Central Asia. Tarhana is one of the best examples of traditional fermented grain products in our country. The need for people to store and store their food for a long time has led them to find various preservation methods. The main purpose of food preservation methods is to prevent or limit microbiological and enzymatic changes that will cause food spoilage. Drying is one of the oldest methods applied since ancient times. In this study, it is aimed to apply drying methods in the sun, in an airflow oven and under vacuum to the samples of bread wheat with 3 different red grains and 3 different white grains, based on the spontaneous gradual fermentation method, to the tarhana samples to be obtained by the traditional tarhana making method. In the powder tarhana obtained in this way;

In addition to some physical, chemical and nutritional differences such as humidity, ash amount, protein amount, fat amount, carbohydrate amount, pH, total titration acidity, mineral substance content, color analysis, technological properties such as viscosity, water holding and oil holding capacity will be compared. The formulation, drying methods, storage and preparation of tarhana

(24)

have a significant effect on its nutritional properties. It is thought that the findings to be obtained from the studies to be carried out within the scope of this thesis will contribute to the literature.

(25)

Proje No: 21.E0106.07.02 Farklı Yöntemlerle Üretilen Nar Ekşilerinde Hidroksimetil Furfural (HMF) Oluşum Kinetiğinin

İncelenmesi Dr. Öğr. Üyesi Bülent AKAR Öğrenci (Lisansüstü) Esma GÜLBAHAR

LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ, GIDA MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI

Başlangıç Tarihi: 03-11-2021 Bitiş Tarihi: Devam etmektedir.

ÖZET

Nar, uzun yıllardır meyve olarak taze olarak tüketilmesinin yanı sıra nar suyu, nar ekşisi, nar reçeli gibi çeşitli şekillerde işlenerek de çorba, salata, sos ve yemeklerde aroma olarak da tüketilen, antioksidan ve besin değerince zengin olan fonksiyonel bir gıdadır. Nar ekşisi; nar suyunun uçurulup çeşitli ısıl işlemler ile karamelize hale getirilmesinden elde edilen, ekşimsi ve buruk tada sahip olan ve Türkiye’de sıklıkla tüketilen bir üründür. Nar suları ve nar ekşilerinin üretim aşamalarında istenilen renk, tat ve tekstürün dışında ürünün mikrobiyal yükünü ve raf ömrünü kontrol altında tutmak için ısıl işlemler uygulanmakta, ancak uygulanan bu ısıl işlemler Hidroksimetil Furfural (HMF) düzeyini arttırmaktadır. Sonuç olarak uygun olmayan sıcaklık ve sürelerde işleme tabi tutulan ve uygun olmayan koşul ve sürelerde depolanan gıda ürünlerinde HMF düzeyi sağlık standartları açısından uygun olmayan seviyelere çıkabilmektedir. HMF, asitli ortamda hekzosun parçalanmasıyla veya maillard reaksiyonu esnasında ortaya çıkan bir ara üründür. Daha basitiyle, HMF şekerli gıdaların, uygun olmayan sıcaklıklarda saklanması ve üretimleri sırasında uygulanan ısıl işlemlerden kaynaklı olarak oluşmakta ve ürünlerde bir kalite kriteri olarak değerlendirilmektedir. Yapılan araştırmalar HMF’nin yüksek dozda alınmasıyla, üst solunum, göz, deri ve mukozayı tahriş edebileceğini söylemektedir. Bunun dışında genotoksik etkisi olan bu bileşen, DNA üzerinde baz ve şeker modifikasyonu, tek çift zincir kırıkları, DNA protein çapraz bağlanması gibi lezyonlara sebep olup hasara yol açmaktadır. HMF’nin fazla miktarda tüketimi ile beraber tümör oluşum riskinin arttığı da belirlenmiştir. Bu çalışmada nar suyundan hava akışlı etüvde, vakum altında, dondurarak kurutma, kaynatarak ve güneşte kurutma yöntemleri ile farklı sıcaklık ve süre uygulamaları kullanılarak üretilen nar ekşilerinde HMF oluşum kinetiği incelenecek ve her yöntem için standartlara en uygun sıcaklık ve süre belirlenecektir.

Çalışma dâhilinde pH, suda çözünür kuru madde, esmerleşme indeksi, renk ölçümü, sakkaroz, glukoz ve fruktoz analizleri yapılacaktır. Elde edilen verilerden reaksiyon kinetiğinin hesaplanması, aktivasyon enerjisinin hesaplanması ve Q10 değerinin hesaplanması yapılacaktır. Araştırmaya alınan ürünün Türkiye'de sıklıkla kullanılması ve tüketilen diğer besinlerden alınan HMF seviyeleri ve HMF’nin sağlığa zararlı etkileri üretim tekniklerinin iyileştirilmesi ve optimize edilmesi gerekliliğini ortaya koymaktadır. Yapılan literatür taramasına göre bu konuyu ele alan bir araştırmaya rastlanılamamıştır. Sonuçta bu çalışma ile literatüre katkı sağlanacak olup, yapılacak çalışmalar için ışık tutacaktır.

SUMMARY

Pomegranate consumed as a fresh fruit for many years is a functional food having rich antioxidant content and nutritional value. In addition, it is consumed as food for example pomegranate juice, pomegranate syrup, pomegranate jam and aroma substance in soups, salads, sauces and meals. Pomegranate sour is a food product that is obtained by caramelizing with various heat treatments after evaporation of pomegranate. It has a sour and bitter taste and is frequently consumed in Turkey. In addition to the desired color, taste and texture, heat treatments are applied during the production stages of pomegranate juices and pomegranate syrups to control the microbial load and shelf life of the product, but the heat process increase

(26)

the level of Hydroxymethyl Furfural (HMF). As a result, the level of HMF in food products that are processed at inappropriate temperatures and times and stored in inappropriate conditions and periods may increase. It is not suitable for health standards. HMF is an intermediate product that occurs during the breakdown of hexose in an acidic environment or the maillard reaction In other words, HMF is formed as a result of storage sugary foods at inappropriate temperatures and applying heat treatments during their production. HMF level in the food is also seen as a quality standard. Studies on HMF show that high doses of HMF can irritate the upper respiratory, eyes, skin and mucous membranes. Apart from this, HMF having has a genotoxic effect causes damage by causing lesions such as base and sugar modification on DNA, single double strand breaks, DNA protein cross-linking. It has also been determined that the high consumption of HMF with foods increases the risk of tumor formation. In this study, the kinetics of HMF formation in pomegranate juices produced from different methods such as in an air-flow oven, under vacuum, freeze-drying, boiling and sun-drying using different temperature and time applications will be examined. In addition, for each method, in accordance with standards temperature and time will be determined in terms of HMF level. In the study, pH, water-soluble dry matter, browning index, color measurement, sucrose, glucose, and fructose analyzes will be performed. reaction kinetics, activation energy, and Q10 value will be calculated from the obtained data. The frequent consumed of the product in Turkey, the HMF levels in other foods and the harmful effects of HMF reveal the necessity of improving and optimizing production techniques of the product. According to the literature, no research on this subject could be present. As a result, this study will contribute to the literature and future studies.

(27)

Proje No: 21.E0115.07.02 Güneydere (Bayburt) Plütonu'nun Petrografik ve Jeokimyasal Özellikleri

Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Ali GÜCER Öğrenci (Lisansüstü) Zeynep DELİMEHMET

LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ, JEOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI Başlangıç Tarihi: 20-09-2021 Bitiş Tarihi: Devam etmektedir.

ÖZET

Doğu Pontidler (KD Türkiye), Türkiye'nin jeolojik olarak şekillenmesinde önemli bir rol oynayan Alp-Himalaya orojenezinin etkisi ile oluşmuş olup, farklı türde magmatik kayaları içermesi bakımından önemli bir alan konumundadır. Bu bölge, Karadeniz havzasının güneydoğu kıyısı boyunca yaklaşık 500 km uzunluğunda ve 100 km genişliğinde bir orojenik kuşağı meydana getirir.

Bununla bağlantılı olarak, özellikle Doğu Pontidler’in güney kesiminde yer alan Gümüşhane ve Akşar granitoyitleri başta olmak üzere Permo-Karbonifer’den Eosen sonrasına kadar farklı bileşim, büyüklük ve yaş aralığında gelişmiş birçok plütonik kütle yer almaktadır. Doğu Pontidler’in güneyinde yer alan Güneydere Plütonu’nda yalnızca genel jeolojisine yönelik olmak üzere oldukça sınırlı sayıda araştırma yapılmıştır. Dolayısıyla, önerilen bu proje kapsamında, ilgili intrüzif birimin detaylı saha çalışmaları ile birlikte mineralojik, petrografik ve jeokimyasal özelliklerine yönelik çalışmalar yürütülecektir. Bununla birlikte, kayaçların kristallenme koşulları (P-T) da belirlenecektir. Elde edilen veriler ışığında, başta Gümüşhane ve Akşar Plütonları olmak üzere, Doğu Pontid Orojenik Kuşağında yerleşmiş olan Paleozoyik kütleler ile karşılaştırılarak benzerlikleri ve/veya farklılıkları ortaya konulacaktır.

SUMMARY

The Eastern Pontides (NE Turkey) that formed during the Alpine-Himalayan orogeny in which geologically plays an important role in the formation of Turkey, is a significant area in term of containing different igneous rocks. The Eastern Pontides form an orogenic belt about 500 km long and 100 km wide along the southeastern coast of the Black Sea Basin. In this belt, especially in the southern part of the Eastern Pontides, there are several plutonic rocks comprise the different composition, size and age range over Permo-Carboniferous to Eocene. Only a limited number of general geological studies have been carried out on the Güneydere pluton, which is located to the south of the eastern Pontides. Therefore, in this proposed project, mineralogy, petrography and whole-rock geochemistry studies of the Güneydere pluton will be carried out along with detailed field studies. In addition, crystallization conditions (P-T) of the granitic intrusions will be determined. In the light of the obtained data, the similarities and/or differences will be revealed by comparison with the Paleozoic intrusive bodies within the Eastern Pontide Orogenic Belt.

(28)

Proje No: 21.E0117.07.01 Binalarda Isıl Enerji Depolama İçin Faz Değişim Malzemelerinin Kullanımının Enerji Verimliliği

Açısından Araştırılması Dr. Öğr. Üyesi Meryem Terhan Öğrenci (Lisansüstü) Gamze İLGAR

LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ, MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ ANABİLİM DALI

Başlangıç Tarihi: 15-06-2021 Bitiş Tarihi: Devam etmektedir.

ÖZET

Ülkemizin enerji kaynaklannrn kısıtlı ve dışa bağımlı olması nedeniyle enerji verimliliği öncelikli araştırma konuları arasında yer almaktadrr. Konut sektöründe harcanan enerji oranı yüksek olduğundan dolayı enerji etkin bina tasarımına önem verilmektedir. Bunlardan basit tasarımlarıyla büyük ilgi uyandıran Trombe duvarlan, soğuk iklimler ve yüksek irtifalarda güneş enerjisinden yararlanmak amacıyla ortaya çıkmıştır. Başta Türkiye geneli olmak üzere, bölgemizdeki enerji talebine katkıda bulunabilecek pasif güneş sistemlerinden biri olan Trombe duvarının bölge şartlarına göre avantaj dezavantaj ve yenilikçi yaklaşımlarla birlikte bilimsel olarak sunulacaktır. Trombe duvarının bina sektöründe enerji tasarrufu ve sürdürülebilirği üzerine temel egilim ve hedefler tartışılacaktır.

Bu projede, binalarda ısıI enerji depolamak için kullanılacak faz degişim malzemeleri vasıtasıyla güneş enerjisinden daha uzun süre faydalanılması ve enerji tüketim değerlerinin düşmesiyle karbon emisyon oranlarının azalması amaçlanmaktadır. Bu malzemelerin binaların çeşitli kısımlarında kullanımı enerji verimliliği açısından incelenecektir. Bunun için, bina simülasyon programı "Design Builder" kullarnlarak oluşturulan enerji senaryoları çalışılacaktır. Bu projeden elde edilen çıktılar hem ulusal ve uluslararası literature hem de sektöre katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

SUMMARY

Energy efficiency is among the priority research topics due to the limited energy resources of our country and dependence on foreign sources. Due to the high rate of energy spent in the housing sector, attention is paid to energy efficient building design. Trombe walls, which attract great attention with their simple designs, have emerged in order to benefit from solar energy in cold climates and high altitudes. Especially in Turkey, in general, Trombe wall which can contribute to one of our region's energy demand by passive solar system, will be presented in terms of its advantages and disadvantages with innovative scientific approach. The main trends and targets on energy saving and sustainability of the trombe wall in the building sector will be discussed.

In this project, it is aimed to decrease energy consumption values will reduce carbon emission rates and benefit from solar energy for a longer time by means of phase change materials to be used to store thermal energy in buildings. The use of these materials in various parts of the buildings will be examined in terms of energy efficiency. For this, energy scenarios created by using the building simulation program "Design Builder" will be utilized. It is thought that the outputs from this project will contribute to both national and international literature and the industry.

(29)

Proje No: 21.E0102.07.01 Robinia pseudoacacia ve Robinia hispida Bitki Özütlerinin Biyolojik Aktiviteleri ve Fenolik

Bileşiminin Araştırılması Dr. Öğr. Üyesi Nesibe ARSLAN BURNAZ

Öğrenci (Lisansüstü) Betül KARA

LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ, BİYOTEKNOLOJİ ANABİLİM DALI

Başlangıç Tarihi: 17-09-2021 Bitiş Tarihi: Devam etmektedir.

ÖZET

Günümüzde sıklıkla duyduğumuz kanser, Alzheimer ve diyabet gibi birçok kronik hastalık oksidatif stresin sebep olduğu hastalıklardandır. Özellikle diyabet olarak bilinen diabetes mellitus hastalığı ülkemizde ve dünyada en sık rastlanılan hastalıklar arasındadır. Bu hastalığın organizmada ortaya çıkmasına etki eden faktörlerden biri de oksidan ve anti-oksidan sistemler arasındaki dengenin oksidan sistemler lehine bozulmasıyla ortaya çıkan oksidatif strestir. Bununla birlikte, diyabet hastalığı karbonhidrat yıkım mekanizmasında görevli olan alfa-amilaz ve alfa- glukozidaz enzimlerinin metabolizmasındaki değişiklikler ve dejenerasyonu ile ilgilidir.

Hastalıkların doğal yollarla tedavi edilmesinde geçmişten günümüze kullanılan bitkiler, içerdikleri biyoaktif fenolik bileşenler sayesinde geleneksel tıbbın yanı sıra ilaç endüstrisinde de odak noktası olmuştur. Fabaceae familyasından olan ve halk arasında akasya olarak bilinen Robinia pseudoacacia ve Robinia hispida bitkilerinin bazı biyoaktif özellikleri daha önceki çalışmalarda bildirilmiştir. Bu çalışmada ise bu iki farklı türün özellikle antioksidan ve antidiyabetik potansiyelleri karşılaştırılarak fenolik içerikleri aydınlatılacaktır.

Bu çalışma kapsamında, Robinia hispida ve Robinia pseudoacacia bitkilerinin farklı kısımlarının (çiçek ve yaprak) farklı çözücülerdeki özütlerinin Folin-Ciocaltaeu (FC) metodu kullanılarak toplam fenol içeriği ve alüminyum klorür (AlCl3) kolorimetrik metodu kullanılarak toplam flavonoid içeriği belirlenecektir. İlaveten, DPPH (2,2-difenil-1-pikrilhidrazil) ve ABTS (2,2’–

azinobis (3-etilbenzotiazolin-6- sülfonikasit)) serbest radikal süpürme gücü, Fe (III) iyonu indirgeyici antioksidan gücü (FRAP), Cu (II) iyonu indirgeyici antioksidan kapasite (CUPRAC) metotları ile antioksidan aktiviteler; α-glukozidaz enzimi inhibisyonu metodu ile antidiyabetik aktivite belirlenecektir. Ayrıca, kromatografik HPLC-MS/MS analizi ile de her iki bitkide fenolik bileşikler ve miktarları belirlenecek ve karşılaştırılacaktır.

Analizlerden beklenen sonuçlara ulaşılması durumunda, bu bitki özütlerinin hastalıkları tedavi edici etkisinin bilimsel olarak ortaya koyulması amaçlanmaktadır.

SUMMARY

Many chronic diseases such as cancer, Alzheimer's, and diabetes that we hear frequently today are diseases caused by oxidative stress. Diabet, especially known as diabetes mellitus, is among the most common diseases in our country and in the world. One of the factors affecting the emergence of this disease in the organism is oxidative stress, which occurs when the balance between oxidant and antioxidant systems is disrupted in favor of oxidant systems. However, diabetes is related to changes in the metabolism and degeneration of alpha-amylase and alpha- glucosidase enzymes that are involved in the carbohydrate breakdown mechanism.

Plants, which have been used in the natural treatment of diseases from past to present, have been the focus of the pharmaceutical industry as well as traditional medicine, thanks to the bioactive phenolic components they contain. Some bioactive properties of Robinia pseudoacacia and Robinia hispida plants, which are from the Fabaceae family and popularly known as acacia, have been reported in previous studies. In this study, especially antioxidant and antidiabetic potentials of these two different species will be compared and their phenolic contents will be

(30)

clarified.

Within the scope of this study, the total phenol content of Robinia hispida and Robinia pseudoacacia plants (flower and leaf) extracts will be determined by using the Folin-Ciocaltaeu (FC) method, and the total flavonoid content will be determined by using the aluminum chloride (AlCl3) colorimetric method. In addition, antioxidant activities will be determined by using DPPH (2,2-diphenyl-1-picrylhydrazil) and ABTS (2,2'-azinobis (3-ethylbenzothiazoline-6-sulfonic acid)) free radical scavenging power, Fe(III) ion reducing antioxidant power (FRAP), and Cu(II) ion reducing antioxidant capacity (CUPRAC) methods. Antidiabetic activity will be determined by the α-glucosidase enzyme inhibition method. Also, phenolic compounds and amounts in both plants will be determined by chromatographic HPLC-MS/MS analysis and compared.

In case the expected results from the analyzes are achieved, it is aimed to scientifically reveal the therapeutic effect of these plant extracts.

(31)

Proje No: 21.E0102.07.03 Farklı Ekstraksiyon Yöntemlerinin Dactylorhiza romana subsp. georgica Yumrularının Bazı

Biyolojik Aktiviteleri Üzerine Etkilerinin Araştırılması Doç.Dr. Tuba ACET

Öğrenci (Lisansüstü) Buğra BOZKIR

LİSANSÜSTÜ EĞİTİM ENSTİTÜSÜ, BİYOTEKNOLOJİ ANABİLİM DALI

Başlangıç Tarihi: 28-09-2021 Bitiş Tarihi: Devam etmektedir.

ÖZET

Dactylorhiza romana subsp. georgica orkidesinin yumruları Anadolu’da hem gıda olarak tüketilmekte hem de geleneksel halk tıbbında çeşitli rahatsızlıkların hafifletilmesinde kullanılmaktadır. Bölgemizde bu yumruların genellikle süt ile kaynatıldıktan sonra kurutularak tüketildiği görülmektedir. Ancak, yüksek sıcaklığın bitkideki biyolojik aktif bileşenlere zarar vermesi veya etkisini azaltması söz konusudur. Bu yüzden, yumrulardan optimum düzeyde nasıl yararlanılabileceğini belirlemek üzere hem kurutulmuş hem de yaş yumru örneklerinden 37 °C’yi aşmayacak şekilde farklı yöntemle ve çözücü olarak etanol kullanılarak özütler çıkartılacaktır. Bu çalışmada, elde edilen özütlerin antioksidan, antimikrobiyal, diyabetle ilişkili enzimlerin (α-amilaz ve α-glukozidaz) inhibisyonu ve DNA koruyucu etkinlik gibi çeşitli biyolojik aktivitelerinin belirlenmesi ve fenolik içeriğinin aydınlatılması amaçlanmıştır. Bunun için, özütlerin toplam fenolik (Folin-Ciocalteu assay) ve flavonoid (Al(NO3)3 metod) madde miktarları, antioksidan (ABTS and DPPH assays) ve enzim inhibisyon aktiviteleri spektrofotometrik yöntemler kullanılarak belirlenecektir. Bununla birlikte, fenolik madde içeriği HPLC analizi ile ortaya çıkarılacaktır. DNA koruyucu etkinliği ise plazmit üzerinde hasar oluşturularak, özüt muamelelerinin nasıl etki gösterdiği agaroz jeldeki görüntülere göre yorumlanacaktır. Ayrıca, özütlerin geniş spektrumlu olarak antimikrobiyal aktiviteleri disk difüzyon ve mikrodilüsyon yöntemleri ile belirlenecektir.

Elde edilen bulgular birlikte değerlendirilerek, söz konusu biyolojik aktivitelerin kaynağı hakkında ipuçları elde edilecektir. Bölgede gıda takviyesi, tatlandırıcı, kıvam artırıcı ve drog olarak sıklıkla kullanılan orkide yumrularının en etkili kullanım biçiminin ortaya konulması hem toplumun yararına olması hem de literatüre katkı sağlaması bakımından oldukça önem taşımaktadır. Buna ilaveten, günümüzde çeşitli alanda kullanılan ve pek çok istenmeyen etkiye sahip olan sentetik maddelere göre, daha ulaşılabilir, ucuz ve doğal olan yumruların kullanılabilmesi istenen bir durumdur. Sonuç olarak, D. georgica orkidesinin yumru özütlerinin söz konusu biyolojik aktiviteleri nedeniyle, gıda ve ilaç endüstrilerinde doğal ve alternatif bir kaynak olarak kullanılma potansiyeline sahip olduğu düşünülmektedir.

SUMMARY

The tubers of the Dactylorhiza romana subsp. georgicia orchid are consumed both as food and used in traditional folk medicine to alleviate various ailments in Anatolia. In our region, it is seen that these tubers are generally consumed after being boiled with milk and dried. However, it is possible that high temperature damages or reduces the effect of biological active components in the plant. Therefore, in order to determine how the tubers can be utilized optimally, extracts will be extracted from both dried and wet tuber samples with different methods not exceeding 37 °C and using ethanol as a solvent. In this study, it was aimed to determine the various biological activities of the extracts such as antioxidant, antimicrobial, inhibition of diabetes-related enzymes (α-amylase and α-glucosidase), and to elucidate the phenolic content of the extracts. For this, the total phenolic (Folin-Ciocalteu assay) and flavonoid (Al(NO3)3 method) substance amounts of the extracts, antioxidant (ABTS) and DPPH assays) and enzyme inhibition activities will be determined using spectrophotometric methods.Also the phenolic content will be revealed by HPLC analysis.

(32)

The DNA protective activity will be interpreted according to the images on the agarose gel, by creating damage on the plasmid, and how the extract treatments work. Also broad-spectrum antimicrobial activities of the extracts will be determined by disc diffusion and microdilution methods. By evaluating the findings together, clues about the source of these biological activities will be obtained. It is very important to reveal the most effective use of orchid tubers, which are frequently used as food supplements, sweeteners, thickeners and drugs in the region, both for the benefit of society and contributing to the literature. In addition, it is desirable to use tubers, which are more accessible, cheap and natural compared to the synthetic substances that are used in various fields and have many undesirable effects. As a result, tuber extracts of D. georchica orchid are thought to have the potential to be used as a natural and alternative source in the food and pharmaceutical industries due to their biological activities.

Referanslar

Benzer Belgeler

A-Çalışmanın Sınırları, Kaynak Kullanımı, Amaç ve Yöntem Osmanlı Devleti’nde, İskenderiye diğer adıyla İşkodra Sancağı’na bağlı bir kaza olan İpek’in

Altınordu devletinin son dönemlerinde ve Kazak hanlığının kurulduğu ilk yıllarda etkin bir devlet adamı olarak görülen Asan Kaygı, bilgisi­ nin, yaşının ve

Tüm dünyada orman olarak sınıflandırılmış alanlarda bireysel mülkiyetin kurulma süreci yaşamsal- lığını veya birikimini ormana dayalı olarak sürdüren çeşitli

[r]

Çalışmamızda, vokal kord displastik lezyonu (displazi, karsinoma in situ) saptanan hastalar retrospektif olarak incelenerek uzun dönem takiplerinde invaziv karsinom gelişme oran

Ülkemizde yarım asırdan beri, psikolojik danışma ve rehberlik alanında, önemli sayılabilecek bazı ge­ lişmelerin olduğu görülmektedir. Bu gelişmelerin somut

Personelin yetiştirilmesi ve geliştirilmesi olarak tanımlanan hizmet içi eğitimin önemli bir görev alanı olarak algılanması üst yöneticinin yönetim

Sonuç olarak, tam anlamıyla üzerinde anlaşılamayan hususlar olsa da Endonezya’nın Açe bölgesinde GAM ve Endonezya hükûmet güçleri arasında uzun yıllar devam