• Sonuç bulunamadı

Genel Merkez işyerinde başka bir firmaya yaptırılan

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Genel Merkez işyerinde başka bir firmaya yaptırılan"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

G

enel Merkez işyerinde başka bir firmaya yaptı- rılan organizasyon şemasının tutarlı bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı, toplu işçi çıkarma kararı öncesi ve sonrası Genel Merkez dahil davalı vakfın diğer işletmelerine yeni işçi alınıp alınmadığı ilgili kurumlardan kayıtlar getirtilerek incelenmeli, Ge- nel Merkez işyerinden diğer işletmelere nakledilen işçi olup olmadığı, feshin son çare olma ilkesi kapsa- mında davacının davalı vakfın diğer işletmelerinde çalıştırılıp çalıştırılmayacağı araştırılmalı, gerekir- se işyerinde insan kaynaklarından ve istihdam konu- sunda uzman bir bilirkişi marifeti ile keşif yapılarak bu olgular açıklığa kavuşturulmalı ve sonucuna göre karar verilmelidir. Eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi hatalıdır.

DAVA

Davacı, feshin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini istemiştir. Yerel mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.

Hüküm süresi içinde davalı avukatı tarafından tem- yiz edilmiş olmakla dosya incelendi, gereği konuşu- lup düşünüldü:

T.C. YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2007/7926 KARAR NO : 2007/17965 KARAR TARİHİ : 04.06.2007 KARAR ÖZETİ : İŞ GÜVENCESİ

YARGITAY KARARI

İş sözleşmesinin davalı işveren tarafından geçerli ne- den olmadan feshedildiğini belirten davacı işçi, fes- hin geçersizliğine ve işe iadesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı işveren vekili, davalı vakfın 5072 sayılı yasa yürürlüğe girdikten sonra bağış alamaması, büfe, kantin gibi yerleri işletememesi nedeni ile gelirle- rinden mahrum kaldığını 72 il şubesinin kapatıldığı- nı, gelirlerinden ve iş hacminden azalma olduğunu, giderlerin artması nedeni ile personel azaltılması yoluna gidildiğini, bu kapsamda Genel Merkezde ye- niden organizasyona gidildiğini yeniden yapılanma sonucunda davacının çalıştığı Sosyal İşler ve Halkla İlişkiler Bölümünün kapatıldığını, toplu işçi çıkarma kuralına uygun olarak hareket edildiğini, kurumla- ra bildirildiğini emsal kararlarda geçerli neden ka- bul edildiğini, davacının iş sözleşmesinin işletmeden kaynaklanan geçerli nedenle feshedildiğini savun- muştur.

Mahkemece feshin son çare olması ilkesinin göz önünde bulundurulmadığı gerekçesi ile davacının işe iadesine karar verilmiştir.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 18. maddesinde iş sözleş- mesinin işveren tarafından işletmenin, işyerinin ve işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanılarak feshedilebileceği düzenlenmiştir. İşIet- meyi veya işyerini etkileyen objektif nedenlerle or- taya çıkan işgücü fazlalığı sonucunda işçinin işyerin- de çalışma olanağı ortadan kalkmış ise fesih için ge- çerli bir sebebin varlığından söz edilir. İşveren amaç ve içeriğini belirlemekte serbest olduğu işletmesel kararlar alabilir. Ancak işletmesel karar sonucunda tedbir olarak düşünülen feshin zorunlu hale gelmiş Derleyen: Av. Ertan İREN

(2)

olması gerekir. Başka bir anlatımla işverenin fesih konusunda keyfi kararları yargı denetimine tabidir.

Öte yandan işletmesel kararla varılmak istenen he- defe fesihten başka bir yolla ulaşmak mümkün ise fesih için geçerli bir nedenden söz edilemez. Fazla çalışmalar kaldırılarak, isçinin rızası ile esnek çalış- ma biçimleri getirilerek işçiyi başka işte çalıştırarak yada meslek içi eğitime tabi tutarak amaca ulaşma olanağı var iken feshe başvurulmaması gerekir. Kısa- ca fesih son çare olmalıdır.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 20/2. maddesine göre fes- hin geçerli bir nedene dayandığını ispat yükümlülüğü işverene aittir. İşveren işletmesel kararı uygulamak için aldığı tedbirin feshi zorunlu kıldığını kanıtlama- lıdır. İş akdi feshedilen işçi, feshin başka bir sebebe dayandığını ileri sürdüğü taktirde bu iddiasını ispatla yükümlüdür.

Dosya içeriğine göre davalı vakıf, 5072 sayılı yasanın yürürlüğünden sonra bu yasanın kısıtlamaları ve yar- dımcı hizmetlerin alt işverene verilmesi nedeni ile 2004 yılı başlarında işçi çıkarma yoluna gitmiş ve bu çıkarmaların geçerli nedene dayandığı yargı kararları ile kabul edilmiştir. Davalı işveren 2006 yılı sonlarına doğru bu kez “5072 sayılı yasanın getirdiği zorunlu- luklar nedeni ile vakıf şubelerinin kapatıldığı, gelir kaynaklarında ve iş hacminde % 80 oranında azalma olduğu, gelir kaybı ve gider fazlası nedeni ile yeniden yapılanmaya gidildiği yeniden yapılanma konusunda bir firma ile anlaşıldığı, bu çalışmaya göre 39 büro işçisinden yaklaşık 20 işçinin 31.10.2006 tarihine kadar iş sözleşmelerinin feshedilme ihtimalinin doğ- duğu” gerekçesi ile fesih tarihinde Genel Merkezde çalışan 40 kişi içinden davacı ile birlikte 17 işçinin iş sözleşmesini feshetmiş, vakfın Genel Merkezinin yeni organizasyonunda 23 kişiye yer verildiğine dair projeyi sunmuştur.

Davalı işveren kayıtlarına ve gönderdiği yazıya göre, 5072 sayılı yasa yürürlüğe girdikten sonra fesih tari- hi 31.10.2006 tarihine kadar Genel Merkez işyerinde 22 işçi işten çıkarılırken 2 yeni işçi alınmıştır. Davalı işverenin Genel Merkez dışındaki işletmelerine ise

aynı dönemde 237 işçi alınırken, 74 işçi çıkarılmıştır.

Davacı taraf Genel Merkez işyerinde 3 işçinin diğer işletmelere nakledildiğini, kendisinin de buralarda değerlendirilebileceğini iddia etmektedir.

Davalı işverenin 5072 sayılı yasa yürürlüğe girdikten sonra gerek Merkez işyerine ve gerekse işletmelerine çıkarılandan daha fazla işçi aldığı anlaşılmaktadır.

Ancak toplu işçi çıkarma ve proje aşamasında kalan Genel Merkez işyeri organizasyonu işletmesel kararı doğrultusunda fesihten önce ve sonra Genel Merkeze veya işletmelere işçi alınıp alınmadığı ya da Genel Merkez işyerinden bu işletmelere işçi nakli yapılıp yapılmadığı saptanmamaktadır.

Yukarda yapılan açıklamalar doğrultusunda, özellikle Genel Merkez işyerinde başka bir firmaya yaptırılan organizasyon şemasının tutarlı bir şekilde uygulanıp uygulanmadığı, toplu işçi çıkarma kararı öncesi ve sonrası Genel Merkez dahil davalı vakfın diğer işlet- melerine yeni işçi alınıp alınmadığı ilgili kurumlar- dan kayıtlar getirtilerek incelenmeli Genel Merkez işyerinden diğer işletmelere nakledilen işçi olup ol- madığı, feshin son çare olma ilkesi kapsamında da- vacının davalı vakfın diğer işletmelerinde çalıştırılıp çalıştırılmayacağı araştırılmalı, gerekirse işyerinde insan kaynaklarından ve istihdam konusunda uzman bir bilirkişi marifeti ile keşif yapılarak bu olgular açıklığa kavuşturulmalı ve sonucuna göre karar ve- rilmelidir. Eksik inceleme ile yazılı şekilde karar ve- rilmesi hatalıdır.

SONUÇ

Temyiz olunan kararın yukarıda yazılı sebepten BO- ZULMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halin- de ilgiliye iadesine, 04.06.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.

(3)

S

osyal güvenlik hukukunun kamusal niteliği, si- gortalıların insanca yaşamak için sosyal güvenlik hakkından mahrum bırakılmaması yönündeki huku- kun genel ilkeleri dikkate alındığında, bu kadar cüz’i bir miktar borcun gerekçe gösterilerek, kurumca davacıya aylığın geç bağlanması gerektiğinin kabulü hakkaniyet ve nesafet kuralları ile bağdaşmayaca- ğı gibi, yargılamanın devamı sırasında kurum veya mahkeme bu miktarın ödenmesini davacıdan talep etseydi, davacı bunu rahatlıkla ödeyecek ve yaşlı- lık aylığından mahrum kalmayacaktı. Paranın satın alma gücüne göre cüz’i bir miktarı içeren bu borç nedeniyle davacıya yaşlılık aylığının geç bağlanması kabul edilemez.

DAVA

Davacı, davalı Kurumun sonradan silmiş olduğu sü- relerde Bağ -Kur sigortalısı olduğunun ve 01.03.2005 tarihi itibariyle emekliliğe hak kazandığının tespiti- ne karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin kısmen kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, taraflar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldık- tan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği dü- şünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

YARGITAY KARARI

Dava; 01.01.1983-21.03.1985, 04.12.1985- 05.02.1989, 08.01.1992-30.08.1992 tarihleri arasında 1479 sayı- lı Yasa kapsamında Bağ-Kur sigortalılığın tespiti ve

01.03.2005 tarihinden itibaren de tahsise hak ka- zandığının tespiti istemine ilişkin olup; mahkemece sigortalılık süresi yönünden davanın kabulüne karar verilirken, tahsis istemi yönünden ise 35.05 YTL prim borcu bulunduğundan bahisle bu istemin reddine ka- rar verilmiştir.

Mahkemenin, sigortalılık süresinin tespitine ilişkin kararında bir isabetsizlik görülmemiş olup, tahsis isteminin reddine dair verilen karar yönünden ba- kıldığında; Mahkemenin kuruma yazdığı 18.05.2006 tarihli yazıya cevap olarak gönderilen 15.06.2006 tarihli kurum yazısı içeriğine göre, tahsis talep tarihi itibariyle davacının kuruma 35.05 YTL borcu olduğu- nun ileri sürülmesi üzerine, davacının tahsis istemi, bu prim borcundan dolayı mahkemece red edilmiş- tir.

Sosyal Güvenlik Hukukunun kamusal niteliği, sigorta- lıların insanca yaşamak için sosyal güvenlik hakkın- dan mahrum bırakılmaması yönündeki hukukun genel ilkeleri dikkate alındığında, bu kadar cüz’i bir miktar borcun gerekçe gösterilerek, kurumca davacıya ay- lığın geç bağlanması gerektiğinin kabulü hakkaniyet ve nesafet kuralları ile bağdaşmayacağı gibi, yargı- lamanın devamı sırasında kurum veya mahkeme bu miktarın ödenmesini davacıdan talep etseydi, davacı bunu rahatlıkla ödeyecek ve yaşlılık aylığından mah- rum kalmayacaktı. Paranın satın alma gücüne göre cüz’i bir miktarı içeren bu borç nedeniyle davacıya yaşlılık aylığının geç bağlanması kabul edilemez. Hal böyle olunca, kurumca belirlenen borç miktarının her zaman kurumca tahsili mümkün bulunduğundan, mahkemenin tahsis talep tarihini takip eden ayba- şından itibaren davacıya aylık bağlanması gerektiği- nin tespitine karar vermesi gerekirken, yazılı gerek- çelerle bu talebin reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları ka- bul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ

Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan neden- lerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine 27.03.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C. YARGITAY 10. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO: 2006/16469 KARAR NO: 2007/4723 KARAR TARİHİ: 27.03.2007 KARAR ÖZETİ: YAŞLILIK AYLIĞI

(4)

T.C. YARGITAY 9. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO: 2006/15278 KARAR NO: 2007/5265 KARAR TARİHİ: 05.04.2007 KARAR ÖZETİ: İŞ KAZASI VE MESLEK HASTALIĞI SEBEBİYLE RÜCU DAVASI

Anayasa Mahkemesi 23.11.2006 gün ve 2003/10, 2006/106 sayılı Kararı ile gelir artışlarından doğan Kurum zararının işverenden istenemeyeceğini açık ve kesin bir anlatımla kabul etmiş bulunmaktadır.

Ortaya çıkan yeni hukuki durum çerçevesinde gelir artışlarının istenmeyeceği ve bu maddeye göre açı- lan davalarda halefiyet kuralına dayanılamayacağı, Kurumun rücu alacağının hukuki temelinde halefiyet değil, kanundan doğan basit rücu hakkının bulundu- ğu kabul edilmelidir.

DAVA

Davacı, iş kazası sonucu sürekli işgöremezlik duru- muna giren sigortalıya bağlanan peşin değerli gelirler ile yapılan harcama ve ödemeler nedeniyle uğranılan Kurum zararının rücuan ödetilmesini istemiştir.

Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteği hüküm altına almıştır. Hükmün, davacı ve davalılardan ...

Tekstil San.Tic. Ldt. Şti. Avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi tarafından düzenle- nen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

YARGITAY KARARI

Dava, rücuan tazminat isteğine ilişkin olup, yasal dayanağı 506 Sayılı Kanunun 26. maddesidir. İş ka-

zası veya meslek hastalığı sonucu Kurum tarafından sigortalı veya hak sahibi kimselere bağlanan gelirin işveren veya 3. kişilerden rücuan tazminine imkan sağlayan bu tür davalarda kurumun rücu hakkı Yar- gıtay kararlarıyla “Kendine özgü halefiyet” hukuksal temeline dayandırılmıştır. Bu içtihadın temelinde ise 506 sayılı Kanundan önce yürürlükte olan 4772 Sa- yılı Kanunun 37. maddesi ile ilgili 31.03.1954 tarihli ve 18/11 sayılı ve özellikle 26. madde ile ilgili ola- rak daha sonra verilen 01.07.1994 tarih ve 1992/3 -1994/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararları vardır.

26. madde ile ilgili olduğu için bağlayıcı nitelikteki 01.07.1994 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararında bu tür davaların “ .... içeriğinde geri alma hakkı bulu- nan kendine özgü nitelikteki haleflik hukuki temeline dayandığı...” kabul edilirken maddenin 1. fıkrasına 3395 Sayılı Kanunla eklenen “ ... sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere ...” bölümüne daya- nılmıştır.

Dairemizin iptal başvurusu üzerine Anayasa Mahke- mesinin 23.11.2006 gün ve 2003/10, 2006/106 sayı- lı Kararı ile 26. maddenin 1. fıkrasındaki bu bölüm Kararın Resmi Gazete’de yayımlandığı 21.03.2007 tarihi itibariyle iptal edilerek yürürlükten kalkmıştır.

Anayasa Mahkemesi iptaI gerekçesinde şu görüşlere yer vermektedir: “Kanuna uymayan eylem sonucun- da hukuksaI yaptırıma maruz kalan ve bunun sonucu olarak da bağlanan gelirin sermaye değerini Kuruma ödeyen ve böylece ilgi ve ilişkisi kesilen işverenin, Kanun, Kanun Hükmünde Kararname ve Kararlarla bağlanan gelirlerde yapılacak artışlardan ve bu artış- ların peşin sermaye değerlerinden sorumlu tutularak dava tehdidi altında bulundurulması, sosyal güvenlik kuruluşlarına ait olması gereken risklerin işverene yükletilmesi anlamına gelir. Böyle bir durum hak- kaniyet ve sorumluluk ilkeleriyIe bağdaşmadığı gibi sosyal hukuk devleti ilkesine de aykırıdır.”

Görüldüğü gibi, Anayasa Mahkemesi bu kararla gelir artışlarından doğan Kurum zararının işverenden iste- nemeyeceğini açık ve kesin bir anlatımla kabul etmiş bulunmaktadır.

(5)

Hal böyle olunca, iptal kararı ile birlikte or- taya çıkan yeni hukuki durum çerçevesinde gelir artışlarının istenmeyeceği ve bu mad- deye göre açılan davalarda halefiyet kuralına dayanılamayacağı, Kurumun rücu alacağının hukuki temelinde halefiyet değil, “Kanundan doğan basit rücu hakkı”nın bulunduğu kabul edilmelidir. İptal kararıyla ortaya çıkan bu hukuki durumun mahkemece eldeki davalar bakımından ele alınıp incelenmesi ve göze- tilmesi gerekir.

Belirtelim ki, 09.05.1960 tarih ve 1960/21-9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile HGK’un 21.01.2004 gün ve 2004/44-19 sayılı ve 07.04.2004 gün ve 2004/214 -198 sayılı, ay- rıca, 29.09.2004 gün ve 2004/448 - 461 sa- yılı Kararları uyarınca, Anayasa Mahkemesi-

nin iptal kararları usuli kazanılmış hakkın ve aleyhe bozma yasağının istisnasını oluşturur ve bu nedenle sonradan çıkan iptal kararı henüz mahkemede veya Yargıtay’da olan bütün davalara uygulanır.

Anayasa Mahkemesinin iptaI kararının eldeki davaya uygulanması gerektiği sonucuna varılırsa, yargılama- da ortaya çıkabilecek çeşitli sorunları ve bunların çözüm şekillerini şu şekilde özetlemek mümkündür:

Kurumun rücu hakkının hukuksal temeli, halefiyete değil, Kanundan doğan basit rücu hakkına dayanır.

Bu nedenle Kurum, sigortaIı veya hak sahiplerine bağladığı gelirin ilk peşin değerinin kusur karşılığını isteyebilir. Gelir artışlarını talep edemez.

Tazminat davasında alınan kusur ve hesap raporu, rücu davasında bağlayıcı değildir. Güçlü delil nite- liğindedir. Sigortalı veya hak sahibi kimselerin, so- rumluları ibra etmesi veya yapılan her türlü ödeme Kurumun rücu hakkını etkilemeyeceğinden, rücu da- vasında dikkate alınmaz .

Rücu davasında işveren yönünden zamanaşımı BK.125 maddesine göre 10 yıldır. Zamanaşımı gelirin onay tarihinden başlar. 3. kişiler yönünden ise BK.60 gere- ğince 1 ve 10 yıldır. Faiz başlangıcı, ilk peşin değerli

gelire ilişkin tahsisin onay tarihidir. İlk peşin değer hesabı, gelirin bağlandığı tarih itibariyle ve her bir hak sahibi yönünden ayrı ayrı yapılmalıdır.

Fiili ödeme halinde, Kurumun talep edebileceği mik- tar, ilk peşin değerin kusur karşılığı fiili ödeme mik- tarından düşük ise, ilk peşin değere göre; fiili öde- me miktarı ilk peşin değerden düşük ise fiili ödeme miktarı dikkate alınarak belirlenir. Kesinleşen önceki rücu davalarında hükmedilen miktarın mahsubu ya- pılırken, ilk peşin değer esas alınacaktır. İlk peşin değerle birlikte artışlara da hükmedilmişse artışlar mahsup edilmeyecektir.

Mahkemenin yukarıda açıklanan esaslar doğrultusun- da ve Anayasa Mahkemesinin iptal kararı gözetilerek hüküm kurması gerektiğinden hükmün bu sebep- le bozulması gerektiği sonucuna varılmıştır. O hal- de, davacı ve davalılardan ...Tekstil San. Tic.Ldt.

Şti.’nin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ

Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenler- le BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde da- valılardan ....Tekstil San.Tic. Ltd. Şti.’ne iadesine, 05.04.2007 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Referanslar

Benzer Belgeler

Depresif, aşırı kaygılı, şüpheci olma, kendi- sinden emin olamama, hayal kı- rıklığına çabuk kapılma gibi kişilik özellikleri olan bu kişilerin başka-

Tanıma göre, toplu iş sözleşmesi, 4735 sayılı Ka- nunun 8.maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında ve 6356 sayılı Kanun hü- kümleri çerçevesinde merkezi yöne- tim

insanların fiziksel ve ruhsal açıdansağlıklarınını çok daha iyi olduğunu kısa sürede yeni işler öğrendiklerini, iş kazalarına uğrama risklerinin ve oranlarının

 İyiniyet ve ahlâk kurallarına uymayan haller: İşçinin iş sözleşmesinin yapılması sırasında işvereni yanıltması; işçinin, işveren veya aile üyelerine karşı namus

Vücuda verilecek ilac› üzerinde bulunduran bu si- likon yama, deriye az bir bas›nçla uyguland›¤›n- da keskin mikroi¤neler deri hücreleri aras›na gi- riyor ve ilaç

%62’si 80 yaş üzeri ve %66’sı hastaneye yatış öncesi 5’ten fazla ilaç kullanan 670 hastanın yer aldığı, iki iç hastalıkları servisinde prospektif yürütülen

It was found that new bone formation was statistically higher, and the amount of fibrotic tissue, remodeling and cartilage changes were lower in HBOT and HBOT +

gelerek XIX. yüzyıldan beri sürmektedir. Maddî gücünün artışına paralel olarak, Erme­ ni işadamı ve tüccarı Ameri­ kan basınını, siyasal çevrele­ rini, kamuoyunu