• Sonuç bulunamadı

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ İLGİLİ CEZA DAİRESİNE Sunulmak Üzere SİLİVRİ 1. ASLİYE CEZA MAHKEMESİNE

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ İLGİLİ CEZA DAİRESİNE Sunulmak Üzere SİLİVRİ 1. ASLİYE CEZA MAHKEMESİNE"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DURUŞMA TALEPLİDİR

İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ İLGİLİ CEZA DAİRESİNE Sunulmak Üzere SİLİVRİ 1. ASLİYE CEZA MAHKEMESİNE

İSTİNAF KANUN YOLUNA BAŞVURAN

SANIK : Kaan GÖKTAŞ

MÜDAFİİ : Av. Emrah KARATAY

İSTİNAF KONUSU KARAR: Silivri 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2020/241 Esas ve 2021/438 Karar sayılı kararı

KONU : İstinaf istemimizle birlikte başvurumuzun kabulüne karar verilerek; hükmün bozulması, dosyanın yeniden incelenmek ve hükmolunmak üzere ilk derece mahkemesine gönderilmesi; hükmün bozulması yerine davanın Bölge Adliye Mahkemesi’nde yeniden görülmesine karar verilirse, ilk derece mahkemesinin hükmünün KALDIRILMASI ve duruşmalı yapılacak istinaf incelemesi neticesinde YENİDEN HÜKÜM KURULARAK müvekkilimiz hakkında beraat kararı verilmesi ve diğer yasa maddelerinin uygulanarak müvekkilimiz lehine karar verilmesi taleplerimizin sunulmasından ibarettir.

AÇIKLAMALAR

Silivri 1. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından yürütülen yargılama sonucunda müvekkilimiz hakkında 1 yıl 11 ay 10 gün hapis cezası verilmesine hükmedilmiş olup; ilgili karar yasaya aykırılık teşkil ettiğinden istinaf kanun yoluna başvurma zarureti hasıl olmuştur.

Müvekkilimiz tarafından yapılan paylaşımlar FİKİR VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ KAPSAMINDA OLUP, müvekkilimizin ilgili paylaşımlarından ötürü cezalandırılabilmesi mümkün değildir. Şöyle ki;

KOLLUK SANAL DEVRİYE GÖREVİ GERÇEKLEŞTİRİP YETKİSİ DIŞINDA İŞLEM TESİS ETMİŞTİR. BU HUSUS ANAYASA MAHKEMESİNİN 2018/91 E.

2020/10 K. SAYILI KARARINA AYKIRIDIR. ( 1/2/2018 tarihli ve 7072 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 26.

maddesiyle 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun ek 6. maddesine eklenen on sekizinci fıkra'nın iptali hk)

1-

Bilindiği üzere Soruşturma başlatmak ve soruşturmayı tamamlayıp ardından iddianame düzenleyip kamu davasını açma isteminde bulunmak Cumhuriyet Savcısının görevidir.

CMK’ya göre Cumhuriyet Savcısı doğrudan doğruya veya emrindeki adlî kolluk görevlileri aracılığı ile her türlü araştırmayı yapabilir, adli soruşturmayla ilgili kamu görevlilerinden her türlü belge ve bilgiyi isteyebilir. Polis ve kamu görevlileri vakit geçirmeksizin bilgi ve belgeleri temin etmek zorundadır. Sanal ortamda işlenen suçlar da dahil olmak üzere suç soruşturmasını yetkili Cumhuriyet Başsavcılığının görevidir. Yargı mercileri suç

(2)

soruşturmasıyla ilgili bilgilere erişme yetkisine sahiptir.

Raporda da görüldüğü üzere, polis memuru tarafından düzenlenen raporda "herkese açık kaynaklarda/sosyal medya platfromlarında umuma açık olarak yapılan paylaşımlar üzerinde İNCELEME/ARAŞTIRMA YAPILMIŞTIR" ibaresi bulunmaktadır. Görüldüğü üzere, kolluk tarafından tanzim edilen TUTANAĞA ilişkin savcılık veyahut herhangi bir mahkeme kararı bulunmamaktadır

Anayasa Mahkemesinin yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere “...adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, IP adresi, e-posta adresi, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri, sağlık bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler…” kişisel veri olarak kabul edilmektedir (AYM, E.2013/122, K.2014/74, 9/4/2014; E.2014/149, K.2014/151, 2/10/2014;

E.2014/74, K.2014/201, 25/12/2014; E.2014/180, K.2015/30, 19/3/2015; E.2015/32, K.2015/102, 12/11/2015, AYM, E.2018/91 K.2020/10)

Anayasa’nın 20. maddesi uyarınca kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Anayasa’nın 13. maddesinde de “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” hükmüne yer verilmiştir.

Anayasa’nın 20. maddesi uyarınca kişisel veriler ancak kanunda öngörülen hâllerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Anayasa’nın 13. maddesinde de temel hak ve hürriyetlerin ancak kanunla sınırlanabileceği ifade edilmiştir. Anayasa’nın 13. ve 20. maddeleri uyarınca kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını sınırlamaya yönelik kanuni bir düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.

Anayasa Mahkemesinin 2018/91 Esas ve 2020/10 Karar sayılı kararında

Dava dilekçesinde "Sanal ortamda işlenen suçlar bakımından soruşturma, araştırma, inceleme yapma yetkisinin doğrudan adli kolluk görevlilerine bırakıldığı, söz konusu düzenleme nedeniyle polisin sanal ortamda işlenen suçlar yönünden yetkili Cumhuriyet başsavcılığının tespiti amacıyla internet abonelerinin kimlik bilgilerine ulaşabileceği, sanal ortamda araştırma yapabileceği, bu incelemenin hukuki niteliği itibarıyla adli bir işlem olduğu ve adli soruşturmanın başlatılmasını gerektirdiği, ceza muhakemesi sisteminde soruşturmayı başlatmaya ve soruşturma işlemlerini yapmaya yetkili tek kişinin Cumhuriyet savcısı olduğu, adli kolluğun ise Cumhuriyet savcısının emir ve talimatlarını yerine getirmekle görevli olduğu, bu bağlamda getirilen düzenlemenin ceza muhakemesi sistemiyle bağdaşmadığı, internet abonelerinin kimlik ve diğer bilgi ve verilerinin doğrudan doğruya polisin takdiri kapsamında incelemeye ve araştırmaya tabi tutulmasının bireyin özel hayatının gizliliğine, kişisel verilerin dokunulmazlığına yönelik ölçüsüz bir müdahale oluşturduğu, hukuk devletinin hak ve özgürlükleri koruyucu niteliğini zedelediği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 13.,15. ve 20. maddelerine aykırı olduğu" ileri sürülmüş, Anayasa

(3)

Mahkemesi tarafından da 1/2/2018 tarihli ve 7072 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 26. maddesiyle 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun ek 6. maddesine eklenen on sekizinci fıkra'nın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE karar verilmiştir.

AYM KARARINDA DA GÖRÜLDÜĞÜ ÜZERE KOLLUK TARAFINDAN ELDE EDİLEN VE DOSYADA MÜBREZ TUTANAĞIN TAMAMI HUKUKA AYKIRI YÖNTEMLE ELDE EDİLMİŞTİR

Anayasa’nın “Suç ve cezalara ilişkin esaslar” kenar başlıklı 38. maddesinin altıncı fıkrasında“Kanuna aykırı olarak elde edilmiş bulgular, delil olarak kabul edilemez.”

denilmektedir. Buna ek olarak Ceza Muhakemesi Kanunu m.206/2-a, 217/2, 230/1-b aynı yönde düzenlenmiştir. Dolayısıyla yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir. Nitekim Ceza Muhakemesi Kanunu m. 289/1-i “Hükmün hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delile dayanması.” hususunu hukuka aykırılık olarak düzenlemiştir. Buna göre müvekkilimiz hakkındaki bütün kişisel veriler, kolluğun yazılı bir emir, talimat olmaksızın gerçekleştirdiği bilgiler neticesinde elde edilmiştir.

Yukarıda da ifade ettiğimiz üzere, gerek Anayasa m.38/6, gerek CMK m.206 ve 217 ve gerekse CMK m.289’da herhangi bir ayrım yapılmamış, hukuka aykırılığın boyutuna bakılmaksızın, tüm hukuka aykırı delillerin değerlendirme dışı bırakılması gerektiği açıkça düzenlenmiştir. Bu nedenledir ki sayın mahkemeniz tarafından öncelikle, söz konusu delillerin hukuka aykırı bir şekilde elde edildiğinden bahisle müvekkilimiz hakkında beraat kararı verilmesini talep ederiz.

Müvekkilimizin üzerine atılı suçlama, 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunun

"Cumhurbaşkanına hakaret" kenar başlıklı 299. maddesinde "Cumhurbaşkanına hakaret eden kişi, bir yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." şeklinde tanımlanmış olup; hakaret suçu ise yine aynı kanunun 125. Maddesinde "Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden (...) (1) veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır." şeklinde tanımlanmıştır. İstinaf aşamasında sağlıklı bir yargılama yürütülebilmesi adına sayın mahkemenize

"Cumhurbaşkanına Hakaret" suçunun hukuki değerlendirilmesini ve "İfade Özgürlüğü" ile ilgili birkaç değerlendirmeyi aktarma zarureti hissetmiş bulunmaktayız.

Anayasasının 104/1 maddesine göre, Cumhurbaşkanı devletin başıdır ve bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder. Bu nedenle Cumhurbaşkanına hakaret suçu, kişilere ve şerefe karşı suçlar içerisinde değil Devlete karşı işlenmiş suçlar bölümünde düzenlenerek Devleti temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamının saygınlığının korunması amaçlanmıştır. Devlete karşı işlenen suçlardan bir kısmının gerçek mağdurunun makamı temsil eden gerçek kişi olmakla birlikte, devlete ilişkin hukuki yararın korunması, kişiye nazaran daha üstün tutulmuştur. İlgili düzenlemenin temelinde Cumhurbaşkanlığına karşı işlenen bir suçun Devletin birliğine ve bütünlüğüne karşı işlenmiş olduğunun kabulü tartışmasızdır. Yalnız bu suçu Cumhurbaşkanına hakaret suçu bağlamında değil, salt hakaret suçu ve ifade özgürlüğü bağlamında değerlendirmek daha doğru olacaktır.

(4)

Hakaret suçunun madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, "Hakaret suçunun oluşabilmesi için, kişiye somut bir fiil veya olgu isnat edilmelidir." Örneğin, kamu görevlisinin bir kişiden bir iş karşılığında belli bir miktar rüşvet aldığı yönünde isnatta bulunulması durumunda hakaret söz konusudur. Kişiye isnat olunan somut fiilin gerçek olup olmamasının, hakaret suçunun oluşması bakımından bir önemi yoktur. "Ancak, iddia olunan hususun gerçek olduğunun ispat edildiği durumlarda, fail cezalandırılmayacaktır." şeklinde ibareye yer verilmiştir. Yine aynı gerekçede, "Keza, kişiye herhangi bir olayla irtibatlandırmadan, soyut olarak yakıştırmalarda bulunulması hâlinde de, hakaret suçu oluşur. Kötü bir niteliği veya huyu ifade eden sözler, somut bir fiil veya olguyla irtibatlandırılmadıkları hâlde, yine de hakaret suçunu oluştururlar." ile "Dikkat edilmelidir ki; davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Kişiye onu toplum nazarında küçük düşürmek..." ibareleri ile hakaret suçunun ayrıntılı açıklamasına yer verilmiş olup, hakaret suçunun gerçekleşebilmesi için belirli kriterler aranmıştır. Buna göre;

fail tarafından mağdura karşı somut bir fiil ve olgu isnat edilmeli ya da küçük düşürmeye matuf olacak şeklinde söylemde bulunulması gerekmektedir. Yalnız bu ifadeler uygulamada bazen kişilerin doğuştan sahip olduğu ifade özgürlüğü hakkı ile tam bağdaştıralamamakta olup, ifade özgürlüğü kapsamında kalan söylemlerin hatalı bir şekilde hakaretvari sözler şeklinde algılanabildiği açıktır. Nitekim;

Avrupa İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 19. maddesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10/1. maddesinde, Anayasamızın 25 ve 26. maddelerinde ifade özgürlüğüne yer verilmiş olup, birbirlerine benzer şekilde; “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve Ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve verme özgürlüğünü de içerir.” biçiminde ifade edilmiştir. Demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden birini ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade hürriyeti sadece kabul gören veya zararsız veya kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Bunlar demokratik bir toplumun olmazsa olmaz tolerans ve hoşgörüsünün gerekleridir. (Tezcan, Erdem Sancaktar, Türkiye'nin İnsan Hakları sorunu 2. baskı s. 462)

Yukarıda gerekçeli bir şekilde anlattığımız olgular bir bütün olarak değerlendirildiğinde; müvekkilimizin kullanmış olduğu söylemlerin TCK'nın 299.

maddesinde düzenlenen "Cumhurbaşkanına Hakaret" suçuna sebebiyet vermediği açıktır.

Nitekim müvekkilimiz tarafından paylaşılan ve bir şiire ait olan sözler incelendiğinde;

Şiirin yazarı Sünbülzade Vehbi Efendi, 18. yüzyılda, yani günümüzden yaklaşık 300 yıl önce yaşamış bir Osmanlı kadısı ve şairidir. (https://www.turkedebiyati.org/sunbulzade-vehbi/) Sünbülzade Vehbi Efendi paylaşıma konu şiiri dışında birçok önemli edebi esere imza atmıştır.

Söz konusu şiir kime ithafen/hitaben yazılmış olursa olsun, hakaret anlamı barındırmamaktadır. Nitekim şiir, edebiyatta “rücu sanatı” denilen bir edebi akımın örneklerinden biridir, hatta en bilinenidir. Hatta şiirin başlığı da “Rücu” dur. Şöyle ki; Rücu kelime anlamı olarak “geri dönmek, vazgeçmek” anlamlarına gelir.

(https://tr.wikipedia.org/wiki/Rücû_(edebiyat)) Rücu sanatında kişi, söylediği sözü daha bitirmeden döndürüp başka bir yere bağlar. Divan edebiyatında söz yani cümle, bir satırda değil, bir beyitle tamamlanır. Dolayısıyla edebi olarak bu şiirin ifadeleri satır satır değerlendirilemez. Cümle, beyitin, yani iki satırın tamamıdır ve bir bütün olarak,

(5)

bağlamından ve kapsamından koparılmadan okunması gerekmektedir. Fakat, ilk derece mahkemesi tarafından şiirinin tamamı okunmadan, şiir hakkında analiz yapılmadan hüküm kurulmuştur.

Şiirin Günümüz Türkçesine Çevirisi Şu Şekildedir:

"Hamamda toplanalım, kese ile sabunu sürteyim ben sana, rahat etsin ruhun.

Kırmızı şarap içereyim ve altın süslü yüzüğü parmağına ıslatarak geçireyim.

Genç kişi, eğil eğil de kahkülüne lale ile sümbül sokayım.

Önüne diz çökerek gümüş bir ibrikle ayağına ılık sular akıtayım.

Elbisenin arka eteğini beline sokayım, salınarak giderken çamur olmasın.

Kuzu derisi çizmeyi ayağına iyice sokayım ki yola devam edebilesin.

Düşmanının göğsüne hançerimi aniden öyle bir sokayım ki, dışarıda hiç kalmasın.

Eğer arzu edersen, ben ağzına vereyim, yeter ki sen kulundan lokum iste her zaman.

Avuç avuç altını herkese vermektesin, bir de bana versene, kulun mutlu olsun.

Sen her zaman gelip ben Vehbi’ye selam veresin."

Paylaşıma konu şiir, bir rivayete göre Osmanlı Padişahı 3. Selim’e, bir başka rivayete göre ise 1. Abdulhamit’e ithafen yazılmıştır. Ancak ithaf edildiği kişilere dahi hakaret içermemektedir. Zira, dönemin padişahı, şairi huzuruna çağırarak “Bana öyle bir şiir yaz ki, bir satırını okuyunca seni boğmak, diğer satırını okuyunca seni ödüllendirmek isteyeyim.”

demiştir ve bu şiir ortaya çıkmıştır. Neticede şair hayatına devam etmiştir. Eleştiriye kapalılıkları herkesçe malum olan Osmanlı sultanlarını kızdırmamış olan bu şiirin, aradan yüzyıllar geçmesine rağmen Cumhurbaşkanına Hakaret içeren paylaşım şeklinde değerlendirilebilmesi hukuken mümkün değildir.

İLK DERECE MAHKEMESİ TARAFINDAN BİLİRKİŞİ İNCELEMESİ YAPILMAMIŞ, GEREKÇELİ KARARDA İLGİLİ PAYLAŞIMLARIN HANGİ

KISMININ HAKARET OLDUĞU HUSUSUNA DAHİ YER VERİLMEMİŞTİR 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun "Bilirkişinin atanması" kenar başlıklı 63. Maddesi

"Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re'sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. (Değişik cümle:

3/11/2016-6754/42 md.) Ancak, genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz."

şeklindedir. Buna göre somut olay nezdinde bilirkişi incelemesi yapılabileceği açıkça düzenlenmiştir.

Müvekkilimiz tarafından ilk derece mahkemesindeki yargılamada defaatle bilirkişi incelemesi talep edilmiştir. Sayın mahkeme tarafından bu talep makul bir gerekçe gösterilmeksizin reddedilmiştir. Nitekim müvekkilimiz tarafından paylaşılan şiir günümüz Türkçesine tamamen uzak kelimeler içermektedir. İlk derece mahkemesinde yapılan yargılamada sayın hakim tarafından ilgili bilirkişi incelemesi şayet yapılmış olsaydı, bu hususların doğruluğu ortaya çıkmış olacaktı. Şiirin içerisinde “sokayım, akıtayım” gibi kelimeler bulunması ilgili şiirin "Hakaret, Aşağılama" maksadıyla paylaşıldığı anlamına gelmemektedir.

AİHM, kasıtlı bir aşağılama anlamına geliyorsa, saldırgan bir dil kullanımının

(6)

ifade özgürlüğünün korumasının dışında kalabileceğini belirtmiştir; ancak salt kaba ifadelerin kullanımı, saldırgan bir ifadenin değerlendirilmesinde belirleyici değildir. AİHM'e göre üslup, ifade biçimi olarak iletişimin bir parçasını oluşturur ve ifade edilen fikir ve bilgilerin özüyle birlikte korunur. Yalnızca rahatsız edici, incitici ve saldırgan kelimelerin kullanıldığı bağlamın dikkatli bir şekilde incelenmesiyle, Sözleşmenin 10. maddesi altında korunan şok edici ve incitici ifadeler ile demokratik bir toplumda hoş görülemeyecek saldırgan ifadeler arasındaki ayrım yapılabilir. (Satakunnan Markkinapörssi Oy ve Satamedia Oy/Finlandiya, [GK], no. 931/13, § 167, 27.06.2017, Diğerleri arasında bkz., Incal/Türkiye, no. 22678/93, 09.06.1998, § 50, Raporlar 1998-IV; Özgür Gündem/Türkiye, no. 23144/93, § 64, ECHR 2000-III; Gündüz/Türkiye, no. 35071/97, §§ 48 ve 51, ECHR 2003- XI; Hizb ut-Tahrir ve Diğerleri/Almanya, no. 31098/08, § 73, 12.06.2012; Fáber/Macaristan, no. 40721/08, §§ 52 ve 56-58, 24.07.2012 ve Vona/Macaristan, no. 35943/10, §§ 64-67, ECHR 2013.)

Tekrar belirtmek gerekir ki, müvekkilimiz tarafından paylaşılan şiirde hiçbir hakaret kastı olmamasına rağmen usul ve yasaya aykırı bir şekilde karar verilmiştir. Şiir üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmadan sadece "Niyet Okuma" şeklinde bir kasıttan bahsetmek ve müvekkil sanık hakkında cezalandırma cihetine gidilebilmesi hukuken mümkün değildir.

AİHM 42048/19 Karar numaralı Vedat Şorli/TÜRKİYE kararında da TCK Madde 299'da yazılı suçun AİHS'i ihlal ettiğini ve hukuken hatalı düzenlendiğini açıkça belirtmiştir.

Anayasa ve diğer sair kanunlarda da görüleceği üzere; AİHM kararları bağlayıcı olup, derdest bulunan CB hakaret davalarında da verilecek hükümler AİHM nezdinde HAK İHLALİ doğmasına sebebiyet verecektir. Müvekkilimiz hakkında yapılan yargılama sonucunda verilen hüküm de müvekkilimizin fikir ve ifade özgürlüğü hakkının ihlal edilmesine sebebiyet vermiştir. Sayın mahkemenizin bu hususları gözeterek müvekkilimiz hakkında yapılan yargılamada düşme kararı vermesi de hukuken isabetli olacaktır.

NETİCE-İ TALEP: Takdiri ve ifası sayın mahkemenizin görüş ve vicdani kanaatine bağlı olmakla birlikte; İstinaf başvurumuzun kabulü ile;

? Dosyanın eksik ve hatalı inceleme neticesinde BOZULARAK ilk derece mahkemesine gönderilmesine,

? Hükmün bozulması yerine, davanın Bölge Adliye Mahkemesinde yeniden görülmesine karar verilirse; ilk derece mahkemesinin hükmünün KALDIRILMASINI ve duruşmalı yapılacak istinaf incelemesi neticesinde müvekkilimiz hakkında beraat hükmü kurulmasını veya lehe olan hükümlerin uygulanmasını talep ederiz.31/10/2021

SANIK KAAN GÖKTAŞ MÜDAFİİ AV. EMRAH KARATAY

Referanslar

Benzer Belgeler

Verilen bilgileri kullanarak bölünen sayıları bulun. 21) İki basamaklı üç sayının toplamı 195'tir. Bu sayılardan biri 11 olduğuna göre.. diğer sayılardan küçük olanı en

Congenital facial asymmetry, might as well as be due to depressor anguli oris muscle aplasia (DAOA), so called “congenital asymmetric crying facies”.. Additional

KLASİK SUÇ GENEL TEORİSİ SUÇ KUSURLULUK (Manevi Unsur) HUKUKA AYKIRILIK FİİL (Maddi Unsur)... Maddi Unsur: Fiil 236 FİİL HAREKET İCRA İHMAL NEDENSELLİK

İntikamcı ekol, ölüm cezasının belirli bazı suçlar için doğru ve adil bir karşılık olduğunu savunur, zira toplumların cinayet suçundan hüküm

Maarife, başta ebelik olmak üzere te- babete, Ktztlaya, neşriyata büyük hiz­ metleri vardır. Pek çok defalar,

maddesinde, bölge adliye mahkemesi başkanlar kurulunun görevleri “Daireler arasında çıkan iş bölümü uyuşmazlıklarını karara bağlamak, Re’sen veya

(3) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden,

(Değişik: 21/5/1985 - 3206/73 md.) Ceza Kanununun 36 ncı maddesi ile diğer maddelerine ve hususi kanunlar hükmüne göre belirli eşyanın müsaderesi veya imhası