14 - 2 - 937
KUH4ND4M LARIN
,, „ , W
-/Şk
R
HATIPAbARI
KURTULUŞ
SAVAŞI HATIRALARI
M akedonya, Balkan harbi, Y em en ve Hicaza ait zengin hatıralarını okuduğumuz General Galip, bugün de Abdülhamidin hal’ine ait, şimdiye kadar hiç bilinmi- yen sırları ortaya koyarak sözünü bitirdi. “ T an ,, okuyu* cuları yarından itibaren Kurtuluş savaşına ait çok kıy metli ve heyecanlı hatıralar okumıya başlayacaklardır.
Yıldız kalesi, mişti.
YAZAN: SALÂHADDİN
GÜNGÖR
Abdülhamit
soruvor:
Ben ne olacağım
kolaycafethedil-F
akat daha yapılacak işler vardı. Redif askerleri, Ab dülhamidin tahttan indirümesinin şenliğini yapıyor, durmadan hava ya silâh boşaltıyorlardı. Birtakım masumlara, bu atılan süâhlardan zarar erişebileceğini düşünerek, emir zabitlerinden birini gönder, dim:— Boşuna cephane sinler!
E
sat Toptani Paşa Abdülhami- de doğru Derlemiş ve hatı rımda kaldığına göre sert bir tavır la aynen şöyle demişti.— Bermucibi fetvayı şerif, mil let, sizi hal etti. Malınız, canınız, evlât ve lyalimizin. hayatı, emniyet
altındadır.
Abdülhamit, belirsiz bir halde, hafifçe sarardı. Fakat, böyle bir hitap karşısında kalacağını, önce den tahmin etmiş olacaktı ki hal kararmm tebliğini, büyük bir so_ g „kkanlılıkla karşıladı. Başmı eğe rek:
— Ne yapalım.. Mukadderat böyle imiş!., dedi.
T^u esnada teessürünü gizliyemi- yecek bir hale gelmişti. Fakat ha yat kaygusile, birdenbire toplandı.
Ve kısa bir kaç cümle ile, ayak ü- zeri kendini müdafaa etmek istedi: — Yemin ederim ki bu vak’ada dahlü tesirim yoktur. Düşmanla rım bana isnatta bulundular Maa- jnafih, kaderime razıyım. Yalnız...
Sesi burada titremiye başlamış tı. Sözlerinin bundan sonrası biribi- rini takip edeîı yalvarmalardan İbaretti. îlkin gayet yavaş, fakat gitgide telâşlı sordu:
— Hayatımdan emin olabilir mi yim?..
Heyet azasma ayn ayrı, ve hep sinin acıklı bir tarzda gözleri içine bakarak tekrarlıyordu:
— Hayatımdan emin olabüir mi yim.,.
A rif Hikmet Paşa, Esat Topta ni, Karasu, Aram Efendi, birer bi rer teminat verdiler, ittihat ve Te rakki hükümetinin mahlû hakanm hayatmı kat’î surette tekeffül etti ğini söylediler.
A
bdülhamit bu sefer de bana döndü: — Askerler!. Sîzin namusu as kerinize dehalet ederim. Hayatım dan emin olabilir miyim, ordu, ha yatımı muhafaza edecek midir?Ben de cevap olarak kendisine: — Hayatınızdan emin olabilirsi niz. Ordu, hayatmızı muhafazaya
karar vermiştir., dedim.
I Abdülhamit, ancak bundan son ra., bir dereceye kadar müsterih oldu ve heyet azasma:
— Sizden ricam şudur; dedi, be ni Çırağan yalısma geçiriniz! Ora da devlet ve milletime dua ile meş guh olayım...
Heyet, bu arzusunun da yerine getirileceğine söz verdiği halde, Abdülhamit, kendini evhamdan kur- taramıyordu.
I Teminat istemeler, daha bir müd det devam etti. Biraz sonra, vazife sini bitiren heyetle, birlikte salon dan çıktık. Dışarda toplar, tüfek ler atılıyordu. Yıldız sarayının yıl dızı sönerken öteyanda
Dolmabah-y a n ı m a
Hatıraların sahibi General Galibin
eski resimlerinden biri
sarfetme- Kessinler silâhı... dedim. Darüssaade A- ğası Abdülgani Ağa, bu sırada g e l m i ş t i .
“Kessinler!,, diye verdiğim emir, zavallı habeşiyi fena halde ürküt müş olacaktı. Gözlerini devirerek, şimdi anlatamayacağım bir telâş içinde haykırdı:
— Aman afandım, dedi, gene kmıi kesecekler?
Benim cevap vermeme vakit kal madan, emir zabiti yanıma geldi:
— Kestiler efendim... dedi. Abdülgani ağanm telâşı büsbü tün arttı. Neden sonra, kesilenin ateş olduğunu anlayınca; geniş bir nefes aldı:
— Ooh.. Ooh.. Pek doğru.. Pek münasip.. Kessinler kessinler! diye söylendi.
Abdülgani ağanm yanıma gelişi sebepsiz değildi. îki kölesi varmış. Hâl kargaşalığı arasında, bunları alıp götürmüşler; ağa hazretleri, kendinin de bir köle olduğunu unutmuş:
— Aman Beyefendi.. Köleleri mi, bana iade edin., diye yalvarı yordu.
Koyuna can kaygusu, kasaba mal kaygusu.. Efendisi canile uğraşır ken, Ağa Hazretleri de kaybolan kölelerin peşinde geziyordu.
H
/
Abdülhamidi Selâniğe götüren
Binbaşı Fethi (Londra Büyük
Elçimiz)
i
çe sarayının bir köşesinde, h a/a. tmro en heyecanlı dakikalarmdya- şıyan Mehmet Reşadm talii gurla
makta idi. /
Abdülhamidin titrek /gölgesi paravananın arkasında kayboldu.
âl gününün akşamı, alaturka saat üçte Ferik Hüsnü Pa şa merhum, ben ve Erkânıharp Binbaşı Ali Fethi Bey (Londra Se firi Fethi Okyar) Yıldız sarayına gittik. Vazifemiz, mahlû Padişa hı, Selâniğe sevketmekti Abdülha midi ayni salona çağırttık.
Gündüzkünden daha fazla telâş.5 lı idi. Artık, korkusunu açığa vurJ muştu. Hayatma kasdetmiyecei fimize dair, bize yeminler ettiri yordu. Salimen sabahı bulabilece. ğine inanmıyor:
— Ah, bu geceyi bir geçirebil - sem., diye söyleniyordu. Nihayet sert muamele yapmağa, ağır söz ler söylemeğe mecbur olduk.
O zaman biraz yatıştı:
— Peki... Hemen şimdi gidecek miyiz? diye sordu.
— Derhal... dedik.
Z
aten, bütün hazırlıklar yapılmıştı. Saat altıya doğru (yine alaturka) Sirkeci, istasyonu, na geldik.Abdülhamidin yanındakiler o ka dar dalıgm ve perişan halde idiler ki, o tarihlerde henüz üç dört yaş larında bulunan, küçük bir şehza deyi istasyonda unuttular. Çocu ğu, kucağıma alarak, trene yetiş, tirdim.
Ali Fethi Beyin kumandası al tında bir jandarma müfrezesi de Abdülhamidin hususî trenile bir likte Selâniğe hareket etmişti.
îşte Yıldız saraymm son gün leri! 34 senelik istibdat kitabmm son yaprağı bövle kapanmıştı!
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi