• Sonuç bulunamadı

VAKFI DERGİSİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "VAKFI DERGİSİ"

Copied!
120
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EĞİTİM

Prof. Dr. Mehmet Karaca Prof. Dr. Gülsün Sağlamer Doç. Dr. Selçuk Şirin Prof. Dr. Emine Erktin Prof. Dr. Lerzan Özkale

Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol Prof. Dr. Güngör Evren

Prof. Dr. Ergün Toğrol Prof. Dr. Erol Kulaksızoğlu Prof. Dr. Ahmet Fahri Özok Prof. Dr. Doğan Kuban Bülent Yalazı

Zeynep Afşeören Mevlüde Bakır Metin Tükenmez İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı

Yayını

NİSAN - HAZİRAN 2015 SAYI 68

(2)
(3)
(4)

İTÜ: Bir Araştırma ve İnovasyon Üniversitesi Olarak 250. Yıla Doğru Prof. Dr. Mehmet Karaca

Türkiye’de Yükseköğretim Nereye Gidiyor?

Prof. Dr. Gülsün Sağlamer

PISA Ölçme Değerlendirme Programı Işığında Dünyada ve Türkiye’de Durum - Eğitim Sorunları ve Çözüm Önerileri

Doç. Dr. Selçuk Şirin

Teknik Üniversitelerin Eğitime Katkısı: Tasarım Eğitimi-Eğitim Tasarımı Prof. Dr. Emine Erktin

2015 Yılında Türkiye’de Yükseköğretimin Sorunları Üzerine Düşünmek Prof. Dr. Lerzan Özkale

Üniversitelerde Yabancı Dille Öğretim!

Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol

Mühendislik Eğitimi, Sorunlar ve Yetkin Mühendislik Prof. Dr. Güngör Evren

Zamanın Örgüsü İstanbul Teknik Üniversitesi Prof. Dr. Ergün Toğrol

İTÜ Tarihinde Mimarlık Eğitiminin 167 ve Mimarlık Fakültesi’nin 70 Yılının Ardından: Dünden Bugüne ve Yarınlara

Prof. Dr. Erol Kulaksızoğlu

Türkiye’de Matematik Eğitimindeki Genel Düzey Düşüklüğü Prof. Dr. Ahmet Fahri Özok

Yeni Söylem Yaratmak İçin Ona İnanmak Gerek Prof. Dr. Doğan Kuban

İklim Değişikliği İle İlgili Afetlerin Kentsel Dönüşüm İle Ele Alınması Bülent Yalazı

Kentsel Dönüşüm Sürecine Mevzuat Açısından Bakış Zeynep Afşeören

Bizanslılar Depremi Nasıl Algıladılar?

Mevlüde Bakır Teknokent Dosyası İTÜ’den Haberler Mezunlardan

İTÜ Vakfı’ndan Haberler Spor

Yayınlar Briç

NİSAN-HAZİRAN 2015 | SAYI 68

...

10 16 18 21 23 26 29

38 43 33

48 52 55 58 62 70 96 98 102 110 114

İmtiyaz Sahibi:

İTÜ Vakfı adına Prof. Dr. Mehmet Karaca

Yayın Kurulu:

Prof. Dr. Yıldız Sey Y. Müh. Naci Endem

Dr. Y. Müh. (Mimar) Doğan Hasol Prof. Dr. Mete Tapan

Kenan Çolpan Hatice Yazıcı Şahinli Kenan Mete

Yazı İşleri Müdürü:

Hatice Yazıcı Şahinli Yayın Koordinatörü:

Kenan Mete

Reklam ve Halkla İlişkiler:

Fahri Sarrafoğlu Grafik Uygulama:

Murat Beşiktaş Katkıda Bulunanlar:

Zeynep Şahin Tutuk, Gülşah Seyhan, Osman Keskin, Altan Bal, Arzu Eryılmaz, Gözde Çalışır, Yavuz Dürüst, Engin Yıldırım

Yönetim Yeri:

İTÜ Vakfı Merkezi

İTÜ Maçka Yerleşkesi 80394 Teşvikiye / İSTANBUL

Tel: 0212 291 34 75 – 230 73 71 Faks: 0212 231 46 33

Baskı:

Azra Matbaacılık

Litros Yolu 2. Matbaacılar Sitesi E Blok 1. Bodrum No.11 Topkapı Zeytinburnu / İSTANBUL

Tel: 0212 674 10 51 – 612 79 27 Yayın Türü:

Yaygın, Süreli

E-posta: basin@ituvakif.org.tr www.ituvakif.org.tr

Bu dergide yayımlanan imzalı yazılar yazarlarının görüşünü yansıtmaktadır.

Dergiyi ve Yayın Kurulu'nu bağlayıcı nitelik taşımaz.

İTÜ Vakıf Dergisi’nde yayımlanan yazı ve fotoğraflardan kaynak belirtilmek koşulu ile alıntı yapılabilir.

VAKFI DERGİSİ

(5)
(6)
(7)

İTÜ Vakfı Yayınları Genel Dağıtım: İTÜ Vakfı Yayınları

İtuyayinlari.com.tr Online Sipariş: www.1773itu.com Satış:0212 230 73 71 – 246 64 05

ituvakif@ituvakif.org.tr Lansman Fiyatı: 35 TL

YENİ

Mühendislik “Best Seller’ı”

Cisimlerin Mukavemeti

Yenilenmiş 9. Baskı Çıktı…

Prof. Dr. Mustafa İnan

İTÜ Vakfı Yayınları ISBN: 978-975-7463-05-4 618 sayfa, 16.5x23.5 cm Şubat 2015

İTÜ Vakfı, İstanbul Teknik Üniversitesi’nin efsane hocalarından Prof.

Dr. Mustafa İnan’ın İTÜ’ye ve Türkiye’de mühendislik dünyasına son armağanı olan CİSİMLERİN MUKAVEMETİ kitabının 9. Baskısını yayımlamaktan dolayı onur duymaktadır.

İlk baskısı 1967 yılında yapılan ve tüm mühendislik dallarının temel dersleri arasında yer alan “mukavemet” konusundaki bu eserin, gerek öğrencilerin ve gerekse mühendislerin göstermiş olduğu ilgi ile aranılırlığı gün geçtikçe artmıştır. Konuları ele alışı ve işleyişi açısından alanındaki yeri tartışılmaz olan bu eserin, öğrenci açısından tek kullanım zorluğu yazım dili idi. Doğal olarak 1960’ların “Türkçesi” ile günümüz Türkçesi arasındaki farklar öğrenciyi zorlamaya başladığı için bu baskıda kitabın bütünlüğü bozulmadan diline günümüz Türkçesi uyarlandı ve buna ek olarak birim sistemi bugün uluslararası birim sistemi olarak kabul edilen (SI) sistemine çevrildi. Bundan sonraki baskılarında son yıllarda “mukavemet” dersi kapsamına alınan birkaç konuyu daha katarak ve uygulamaları çoğaltarak bu eseri iki cilt halinde basmayı tasarlıyoruz. Dileğimiz Mustafa Hoca’nın dileği olan, bu kitabın tüm mühendislere ve mühendislik öğrencilerine ışık tutması ve yol gösterici olmasıdır.

Mustafa İnan, akademik hayatı boyunca yayınlamış olduğu makale, bildiri ve kitaplar ile birlikte İTÜ’de mühendislik alanında doktora çalışmalarını başlatmış ve çok sayıda doktora öğrencisi yetiştirmiştir.

Bugün mekanik dalındaki çalışmaları ile tüm bilim dünyasında tanınan bilim insanları yetiştiren Mustafa İnan’a bu çalışmaları nedeniyle vefatının ardında TÜBİTAK tarafından “HİZMET ÖDÜLÜ” verilmiştir.

Bilimsel yaşamının yanı sıra, edebiyattan sanat ve müziğe, tarihten dilbilgisine kadar geniş bir alanı kapsayan genel kültürü ve bu konuda verdiği çeşitli konferanslarla Prof.Dr. Mustafa İnan’ın ünü bilim alanının dışına da taşmıştır. Tüm yaşamı ve başarıları ile gençlere yüreklendirici örnek olması için TÜBİTAK, Mustafa İnan’ın vefatının ardından yaşamının roman şeklinde yazılması için bir proje önermiştir. Bu proje Prof. Dr. Mustafa İnan’ın eşi Prof.Dr Jale İnan’ın yürütücülüğünde, usta yazarımız Oğuz Atay’ın kalemi ile gerçekleştirilmiş ve “Bir Bilim Adamının Romanı, Mustafa İnan” adı altında basılarak yıllar boyu gençlere yol gösteren bir eser olmuştur.

(8)
(9)
(10)

itü vakfı dergisi 8

Sevgili Okurlar,

Bildiğiniz gibi her sayımızda güncel bir konu ile karşınıza çıkıyoruz.

Bu sayımızda da güncelliği hiç bitmeyen “Eğitim”i seçtik ve konu- yu çeşitli açılardan irdeleyen yazarların sunumlarına ayırdık.

Eğitim konusunu bir yandan konunun uzmanlarının görüşlerine açarken, diğer yandan İstanbul Teknik Üniversitesi’nin bugünü ve geleceği için öngörülen hedeflerini açıklayan yazılara yer vererek kapsamı genişletmek istedik.

Eğitim dosyamızın ilk yazısı olan İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Ka- raca'nın “ İTÜ: Bir Araştırma ve İnovasyon Üniversitesi Olarak 250.

Yıla Doğru” başlıklı makalesi ile yönetimin üniversitenin geleceğine nasıl baktığı, nelerin hedeflendiği ve özellikle inovasyonun önemi- ne değinilerek, üniversitenin ülke kalkınmasına destek olması ge- reğine işaret edilmesi, 21. yüzyılda önemli atılımların yapılacağını gösteriyor.

Yükseköğretim kurumları ile ilgili görüş ve eleştirilerin süregeldiği gündemde Prof. Dr. Gülsün Sağlamer’in “Türkiye’de Yüksek Öğre- tim Nereye Gidiyor?” sorusu, içinde bulunduğumuz koşullarla ve başka ülkelerdeki koşullarla yüzleşmek açısından önemli konuları ortaya çıkarıyor.

Eğitim alanında uzman olan iki akademisyenden rica ettiğimiz ya- zılar dergimize önemli katkılar yapıyor. Öncelikle kendilerine teşek- kür ediyoruz.

Doç. Dr. Selçuk Şirin yazısında, küreselleşmiş bir rekabet orta- mında eğitim sisteminin sadece ülke içi verilerle değerlendirileme- yeceğini ve ekonominin itici gücünün nitelikli bir eğitim olduğunu belirterek, OECD tarafından geliştirilmiş bir 15 yaş grubu öğrenci değerlendirme sistemi olan PİSA’nın, 2012 uygulaması sonuçla- rında Türkiye’nin yerini önümüze çıkarıyor ve “Ne yapmalı? sorusu- nun cevaplarını araştırıyor.

Prof. Dr. Emine Erktin ise günümüzde eğitim araştırmalarında “öğ- retim” odaklı yaklaşım yerine öğrenim odaklı yaklaşımın benim- senmeye başladığını ve önemli adımlar atıldığını, “Öğrenim Bi- limleri”nde araştırma yöntemi olarak tasarım temelli araştırmaların benimsendiğini söyledikten sonra, 21. yüzyılda eğitim anlayışını belirleyecek kavramın “tasarım” olduğunu söylemenin yanlış olma- yacağını vurguluyor.

“Yüksek Öğretimin Sorunları Üzerinde Düşünmek: Bütüncül Eğitim Politikası” başlıklı yazısı ile Prof. Dr. Lerzan Özkale önce ekonomik kalkınma - eğitim ilişkisi üzerinde duruyor ve mevcut durumu anla- tıyor. Ayrıca, Türkiye’de eğitim politikasının bulunmamasının çeşitli sakıncalar doğurduğunu belirtiyor ve yüksek öğretimde uygulana- bilecek yöntemlere dikkat çekiyor.

Üniversitelerde yabancı dille öğretim konusu uzun süredir tartışılan bir konu. Dr. Doğan Hasol, daha önceleri de çeşitli yayın organla- rındaki yazılarında değindiği bu konuyu bu kez de dergimizde ele alıyor; bu öğretimle Türkçenin yoksullaşacağı kanısını ileri sürüyor ve çeşitli sakıncalarını sıralıyor.

Eğitim dosyamız, özellikle mühendislik ve mimarlık eğitimi tarihini kapsayan üç yazı ile devam ediyor.

Prof. Dr. Güngör Evren “Mühendislik Eğitimi, Sorunlar ve Yetkin Mühendislik” başlıklı yazısında, mühendislik okullarının kuru- luşundan başlayarak günümüze kadarki gelişimini anlattıktan sonra, konuyu “Yetkin Mühendislik” kavramı ve Türkiye’deki uy- gulanışı ile tamamlıyor.

Prof. Dr. Ergün Toğrol “Zamanın Örgüsü İstanbul Teknik Üniver- sitesi” başlıklı yazısında, İTÜ’nün kısa bir tarihini verdikten ve bugün öğrenci tercihi açısından diğer yedi üniversite ile kıyas- lamasını yaptıktan sonra yabancı dilde eğitim, İTÜ tarihi, yerleş- keler ve eğitim konularına değiniyor.

Prof. Dr. Erol Kulaksızoğlu’nun “Dünden Bugüne ve Yarınlara”

başlıklı yazısı ise ağırlıklı olarak Mimarlık eğitimi ve İTÜ Mimarlık Fakültesi tarihini ele alıyor. Eğitim sistemindeki değişiklikler ve Taşkışla’nın korunması ayrıntılı olarak veriliyor.

Eğitim dosyamızın son yazısı Prof. Dr. Ahmet Fahri Özok tara- fından hazırlanan “Türkiye’de Matematik Eğitimindeki Genel Düzey Düşüklüğü” konusuna değiniyor. Matematik ile ilgili genel anlatımdan sonra, Türkiye’de matematik eğitimi, matematiğin temel nitelikleri ele alınıyor ve eğitimin gelişmesi için “Ne yap- malı?” sorusu cevaplanıyor.

Yayın Kurulumuz 68. Sayı ile birlikte yeni bir dosya daha açı- yor. Okurlarımızdan gelen önerileri değerlendirerek İTÜ’de ye- tişmiş, görev almış ve başarılarıyla tanınmış kişilerle röportaj yaparak deneyimlerinden ve görüşlerinden yararlanmak… İlk uygulamaya Prof. Dr. Doğan Kuban ile başladık. Hocamızın ani- den çıkan isteğimizi kabul etmesi bizi çok mutllu etti. Kendisine çok teşekkür ediyoruz.

Deprem ve Kentsel Dönüşüm konuları ile ilgili olan üç yazı bu sayımızda Deprem Dosyası içinde yer alıyor. Bülent Yalazı’nın

“İklim Değişikliği ile İlgili Afetlerin Kentsel Dönüşümle Ele Alın- ması” adlı yazısı konuyla ilgili eylem planı kapsamında ele alı- nıyor.

İkinci yazı olan“Kentsel Dönüşüm Sürecine Mevzuat Açısından Bakış” Zeynep Afşeören ‘e ait. Konuyla ilgili mevzuat, yazıda ayrıntılı olarak tanıtılıyor.

Üçüncü yazı ise “Bizanslılar Depremi Nasıl Algıladılar?” başlığı altında, Mevlüde Bakır tarafından ve zengin bir kaynakçaya da- yanılarak hazırlanmış bulunuyor.

İTÜ Arı Teknokent’in çalışmaları kurumun yeni girişimlerini içeri- yor. “İTÜ ARI Teknokent Girişimcilere Amerika Kapılarını Açıyor”

adlı yazıda, yenilikçi firmaların yurt dışına götürülmeleri ve ora- da yeni iş ortaklıkları kurmalarının destekleneceği; İTÜ Çekirdek firmalarının StartupTurkey‘deki sunumları; Prof. Dr. Üner Çolak’ın bir özel sektör Ar-Ge kuruluşu ile, atıklardan enerji üretimine yönelik işbirliği projesi; ARI Teknokent firması Greenway'in yeni güneş enerjisi santrali haberleri yer alıyor.

İTÜ’den Haberler ve Vakıf’tan Haberler ile 68. sayıyı sonuçlan- dırıyoruz.

Saygılarımızla, Prof. Dr. Yıldız Sey

(11)

D O S YA

EĞİTİM

(12)

10 itü vakfı dergisi

EĞİTİM DOSY Ü

niversite merakın ve eleştirel aklın

beşiğidir. Özünde öğretme çaba- sından çok anlamaya çalışma uğ- raşı vardır. Her şeyin temeli bilgidir ve bil- giye ulaşılan, bilgiyi işleyen, yeni sorular üreten yer üniversitedir.

Üniversite yüzyıllardır varlığını sürdü- ren, sürekli değişen ve gelişen bir yapıdır.

Üniversite kurumunun küresel düzeyde son yüzyıldaki evrimine bakarsak, 19.

Yüzyılın öğretme faaliyetiyle öne çıktığını görürüz. 20. Yüzyılda üniversitelerin araş- tırma faaliyetleri, bilimsel literatürün zen- ginleşmesi için yapılan çalışmalar ağırlık

kazanmıştır; makale yazımına yoğunla- şılmıştır. İçinde bulunduğumuz yüzyıl ise üniversitelerin girişimcilik odaklı evrimi- ne sahne olmaktadır. Dünyada Oxford, Cambridge, Harvard gibi üniversitelerde gördüğümüz yeni bilginin keşfine odak- lanmış üniversiteler, yerini bilginin ve bilimin ekonomiyle bütünleşebildiği üni- versite modeline bırakmaktadır. Bu yeni üniversite anlayışının dünya çapında lo- komotifi Standford, MIT, UCLA üniversi- teleridir. Inovasyon odaklı üniversite anla- yışını getiren ve güçlendiren bu kurumlar, Türk üniversitelerinin geleceği için de rol

250. Yıla Doğru

Prof. Dr. Mehmet Karaca

İTÜ Rektörü

Cumhuriyetimizin 100.

Yılında kuruluşunun 250. Yılını kutlayacak olan üniversitemizde öğretim kalitesinin her geçen gün daha da yükselmesi, bilimsel çalışmaların artarak sürmesi, teknoloji ve inovasyon

odaklı adımlar atılması temel hedeflerimiz arasındadır.

Özellikle inovasyon, ülke menfaatlerinin korunması, mevcut kaynakların en etkin biçimde değerlendirilmesi, önceliklerin tespiti, istihdamın genişletilmesi ve etkin hizmet arzının gerçekleştirilmesi için zorunludur. İnovatif çalışabilmek ve bunu

sağlayacak insan kaynağını yetiştirmek, günümüzde rekabetin yegane

yoludur. Bu noktada İTÜ, sadece kurum olarak gelişmesi için değil, ülke kalkınmasına sunacağı destek için üstlenmesi gereken rolün

bilincindedir…

İTÜ Rektörü Prof. Dr. Mehmet Karaca

(13)

model olmalıdır. Bilimsel bilgi teknolojik gelişimle birleşemediğinde etkisi sınırlı kalır. Teknolojik gelişim hem kalkınmanın hem de rekabetçi üstünlüğün anahtarıdır.

Teknolojik gelişimin temel parçaları ise

“inovasyon, girişimcilik ve ar-ge”dir. Tüm bunlar ışığında, İTÜ için teknoloji üretmeyi hem misyon kabul ediyor hem de kurum yapımızı bu misyona uygun bir vizyon ile şekillendiriyoruz.

‘İlk’leri başarmak İTÜ’lülük ruhunda var İTÜ, 242 yıllık tarihiyle dünyanın en eski üniversiteleri arasında yer alır. Ülkemizde gerek yükseköğretim gerekse bilimsel ve teknolojik ilerleyişin öncülerindendir. Sa- yısız ilkle dolu tarihi, gördüğümüz birçok teknolojik adımda bize kendini hatırlatır.

Türkiye televizyon ile İTÜ sayesinde tanı- şır, bugün onlarca üniversite radyosu ku- rulmasının önünü açan adım 70 yıl önce İTÜ’de atılmıştır. Ülkemizin ilk küp uydu- sundan hidrojenle çalışan ilk teknesine kadar onlarca bilimsel ve teknolojik geliş- menin altında hep İTÜ imzası vardır.

Bugün de aynı anlayışı sürdürmeyi ilke ediniyoruz çünkü İTÜ’lülerin ruhun- da öncü çalışmalar yapmak, yeniyi ara- mak vardır. Bu arayışı, özellikle ülkemizin geleceği için önemli olan alanlarda des- tekleyecek şekilde belirli konular üzerine yoğunlaşarak ilerletiyoruz. Lokomotif rol üstlenmeyi amaçladığımız alanlardan biri

otomotiv. Özellikle yerli araç üretimi ve yenilenebilir otomotiv teknolojilerinin kul- lanımı konusunda akademisyenlerimiz, teknokent firmalarımız ve öğrencilerimiz olmak üzere tüm bileşenlerimizle çalışı- yoruz. Ülkemizin en kısa şarj mesafesiyle en uzun yol kateden elektrikli minibüsü İTÜ’de yapıldı. Geçen yıl test sürüşünü Sayın Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’ın gerçekleştirdiği minibüsümü- zün, şarj süresini 2 saatin altına indirmek ve bir şarjla aldığı yolu da 400 km’nin üze-

Bilimsel bilgi teknolojik gelişimle

birleşemediğinde etkisi sınırlı kalır.

Teknolojik gelişim hem kalkınmanın hem de rekabetçi üstünlüğün anahtarıdır. Teknolojik gelişimin

temel parçaları ise “inovasyon, girişimcilik ve ar-ge”dir. Tüm bunlar

ışığında, İTÜ için teknoloji üretmeyi hem misyon kabul ediyor hem de kurum yapımızı bu misyona uygun

bir vizyon ile şekillendiriyoruz.

(14)

itü vakfı dergisi 12

rine çıkarmak için çalışmalarımız sürüyor.

Elektrikli minibüsümüzün, öncelikle İTÜ kampüslerinde kullanılmasını sağlamayı ve sadece üretimde değil uygulamada da örnek bir model ortaya koymayı amaçlıyo- ruz. İTÜ Güneş Arabası ekibimiz ise gü- neş enerjili ilk aile arabasını tasarlıyor. Bu projenin tamamen öğrencilerimize ait ol- ması değerini daha da artıyor. Yaz ayında çıkacağı tur ile tüm Türkiye’nin yakından tanıyacağı aracımız ARUNA, bizi Avustu- ralya’da gerçekleştirilecek yarışta da tem- sil edecek.

Öncü programlar, araştırma merkezleri İTÜ’nün ana hedefi “bilginin, bilimin ve teknolojinin uluslararası merkezi” olmaktır.

Bu hedefe ulaşmayı sağlayacak en önem- li belirleyicilerden biri ise lisansüstü eği- timde nicelik ve nitelik açısından yüksek bir çıtayı yakalamaktır. İTÜ gerek yüksek lisans gerekse doktora programları ile otorite kabul edilen bir kurumdur. Hem uz- manlaşmış işgücü yetiştirmek hem de ev- rensel bilgi üretimine katkı yapmak, bizim gibi bir dünya üniversitesinin asli görevi- dir. Bu nedenle lisansın yanı sıra yüksek lisansta da yeni mühendislik alanlarının izinden gidiyor, çağın koşullarını izleyerek ülkemize yeni programlar kazandırıyoruz.

Havacılık alanındaki yeni yatırımlar ve bu alanda uzmanlaşmış işgücüne duyulan ihtiyaçtan hareketle Türkiye’nin ilk Hava Taşımacılığı Yüksek Lisans Programını,

Deniz Mühendisliği Lisansüstü Programı 2015-2016 Akademik Yılı itibariyle öğren- ci almaya başlayacak. Ülkemizdeki gemi inşa sanayinin açık deniz yapıları sahası- na yönelme kararı üzerine yurtdışındaki örnekler incelenerek geliştirilen bu yeni programımız, sanayinin bu alandaki geli- şimini de destekleyecek.

Öte yandan araştırma merkezlerimiz, akademik varlığımızı ve bilimsel çalışma- larımızı güçlendiriyor. İTÜ’nün 250. yaşı- na, dünyanın önde gelen araştırma üni- versitelerinden biri olarak ulaşması, bizim için çok önemli bir hedef. Tıpkı akademik programlarımızda olduğu gibi araştırma merkezlerimizde de küresel geçerliliği olan yeniliklerin izinden gidiyoruz. Örne- ğin ülkemizin ilk Kutup Araştırmaları Mer- kezi bu yıl İTÜ’de açıldı.

THY ve Boeing işbirliğiyle hayata geçir- dik.Dünyada raylı ulaşım eğiliminin artma- sı ve ülkemizde bu alanda yapılan yatırım- lara ağırlık verilmesine paralel olarak Raylı Sistemler Mühendisliği Yüksek Lisans Programımızı açtık. Türkiye’nin ilk Açık

İTÜ’nün ana hedefi “bilginin, bilimin ve teknolojinin uluslararası

merkezi” olmaktır. Bu hedefe ulaşmayı sağlayacak en önemli belirleyicilerden biri ise lisansüstü eğitimde nicelik ve nitelik açısından

yüksek bir çıtayı yakalamaktır.

İTÜ gerek yüksek lisans gerekse doktora programları ile otorite

kabul edilen bir kurumdur.

(15)

İTÜ’de İçin Önemli Bir İlk: Eğitim Şurası Üniversitemizde 2014 yılında bir ilki ger- çekleştirerek “Eğitim Şurası” düzenlendi.

İTÜ’nün eksikleri, eğitim – öğretim kali- tesinde durum tespiti, gelecek vizyonu üzerine odaklanan bu şuranın 2. toplantısı Mart 2015’te gerçekleştirildi. Hem İTÜ’nün akademisyenleri hem de farklı sektörler- den katılımcılar davet edildi. Derin bir fikir alışverişi ve özeleştiri ortamı oluşturmamız güzeldi. İkinci toplantı ile birlikte bir dizi tavsiye kararı alındı. Bu kararlar değerlen- dirilmesi için İTÜ Senatosu’na sunulacak.

Ancak süreç bununla son bulmayacak. 3.

toplantımızı bu kez diğer paydaşlar olan öğrencilerimizle ve asistanlarımızla yapa- cağız. Onların değerlendirmeleri ve tavsi- yeleriyle de daha ileri gideceğimize inanı- yoruz. Ülkemizde hatta dünyada, üniversite içi eğitim – öğretim kalitesine ve gelecek vizyonuna bu denli kapsamlı yaklaşım gös- teren başka bir örneğe pek rastlanmıyor.

Mühendislik Eğitiminde Mükemmeliyet Merkezi

Bu yılın mart ayında İTÜ Senatosu'nca, üniversitemizde bir ‘Mühendislik Eğiti-

Hibrit çalışma anlayışını kazandırmalıyız

İTÜ, çağın koşullarını kavramak ve gelece- ğe göre kendini şekillendirmek zorunda.

Bunun için üniversitemizin eksiklerini be- lirleme ve tamamlama yönündeki çalışma- larımızda, dünyanın artık tek boyutlu çalış- malara göre şekillenmediği gerçeği önemli bir yol gösterici. Öncelikle uzmanlaşma üniversiteleri ve hibrit çalışma anlayışını kavramak istiyoruz. Bunun için gelecekte daha da önem kazanacak alanlara göre akademik gelişim stratejimizi belirliyoruz.

Gelecek hedeflerimizde malzeme bilimleri, havacılık ve uzay bilimleri ile enerji konula- rında öne çıkmak var. Özellikle enerji gittik- çe önem kazanan bir alan. Dünyadaki eko- nomik dinamikleri ve sınırları belirleyebilme gücüne sahip. Birçok alt dalı var ve hepsi de ayrı öneme sahip. Yenilenebilir enerji, enerji kaynaklarının verimli kullanımı, alter- natif enerji kaynaklarının geliştirilmesi gibi konularda çalışmak üzere, alanın çok sayı- da uzman yetiştirmesi gerekiyor. Malzeme bilimlerini de geleceğin stratejik alanları arasında planlamak gerekiyor. Endüstriyel gelişimi, yeni ürün - üretim biçimlerini şe- minde Mükemmeliyet Merkezi’ kurulması

kararı alındı. Detaylarını çok yakında hem İTÜ’lüler ile hem de kamuoyu ile payla- şacağımız bu adımın amacı; mühendislik eğitiminin geleceğini dikkate alarak yeni metodolojiler ortaya koymak, y ve z nesil- leri için hazırlık yapmak, akademik prog- ramları ve öğretim biçimlerini buna göre şekillendirmek. Dünya için de yeni bir olu- şum sayılan bu merkezlerin örnekleri sa- dece birkaç yerde var.

İTÜ, mühendislik eğitiminde dünyanın en önemli denetleyici

kuruluşu kabul edilen ABET’e (Accreditation Board for Engineering and Technology)

23 bölümü ile aynı zamanda akredite olarak dünya çapında

rekor kırmıştı. Halen dünyada en fazla akredite bölüme sahip

üniversiteyiz. ABET, İTÜ’lü mühendislerin diplomalarının

ABD’de birebir geçerli

olmasını sağlıyor.

(16)

itü vakfı dergisi 14

killendirecek temeller arasında malzeme bilimleri yer alıyor. İTÜ’nün bu alanlara akademik ve teknolojik yatırım yapan, ilgili alt dallarda uzmanlaşarak dünyadaki oto- riteler arasında yer alan bir üniversite ol- masını hedefliyoruz. Örneğin ülkemizin ilk Enerji Teknokentini, bu vizyonun bir parça- sı olarak 2014 yılında hayata geçirdik. Yine ülkemizin ilk Nükleer Enerji Bilgilendirme Merkezini açtık.

Uzmanlaşmanın yanı sıra hibrit çalışma anlayışını da kavramalıyız. Sadece aka- demisyenlerimizin değil öğrencilerimizin de hibrit anlayışı kazanmasını çok önemsi- yoruz. Çünkü dünya artık bir alana sıkışıp kalmış, sadece kendi alanındaki gelişme- lerle ilgilenen üniversite mezunlarına ihtiyaç duymuyor. Bunun için öğrenci kulüplerinin çeşitlenmesi ve birbiriyle iç içeliği, beraber çalışmalar yürütmeleri önemli. Hibritliğin anlamını ve birlikte çalışma kültürünü kavra- maları gerekiyor. Bu noktada fiziki olarak da bir arada bulunmaları, zaman geçirmeleri gerekiyor. Bu birlikteliği sağlamak için İTÜ Öğrenci Merkezi projesini hazırladık. Üni- versitemiz çok önem taşıyan, yakın ve orta vadede değerli geri dönüşleri alabileceği-

nı artırmak da yeterli değil, bu kaynakların rahatlıkla kullanılacağı, her an ulaşılabilir olacağı, verimli çalışılabilecek fiziki or- tamları da kurmak gerekiyor. Bu noktada bir diğer önemli projemiz, Mustafa İnan Kütüphanemiz için ek bina yaparak, fiziki kapasitemizi ciddi oranda artırmak. Bu- nun için de hem ek bina maliyetleri hem de yeni kitaplar için bağış kaynağı arayış- larımız sürüyor.

miz bu proje, disiplinlerarası çalışma kültürü- nü yerleştirmek için büyük bir adım olacak.

Halihazırda kaynak arayışı süren proje sa- yesinde, öğrencilerimizin farklı bakış açıları geliştirmesi ve birbirlerinin deneyimlerinden yararlanması, ortak çalışmalar üretmesi için muazzam bir ortam oluşturacak.

İyi bir üniversitenin olmazsa olmazı Akademik açıdan başarılı ve sürekli ge- lişim gösteren tüm üniversitelere baktı- ğımızda aynı ortak noktayı görürüz. O da zengin bir kütüphane varlığıdır. İyi bir üniversitenin olmazsa olmazı çok iyi bir kütüphanedir. Araştırmayı, öğrenmeyi, keşfetmeyi desteklemek için bilgi – belge varlığımızı yükseltmemiz zorunlu. Çünkü İTÜ sadece iyi öğrenci yetiştiren bir üni- versite değil, aynı zamanda bir araştırma üniversitesi. Şu anda Türkiye’nin en büyük ikinci üniversite kütüphanesine sahibiz, hedefimiz ise 2016’ya kadar Türkiye’nin en büyük üniversite kütüphanesine ulaş- mak. 700 binlerde olan basılı kaynak var- lığımızı 2 yılda 900 binin üzerine taşıdık ama amacımız 2016 itibariyle 1,5 milyona ulaşmak. Ne var ki tek başına kitap varlığı-

Elektrikli minibüsümüzün, öncelikle İTÜ kampüslerinde kullanılmasını

sağlamayı ve sadece üretimde değil uygulamada da örnek bir model ortaya koymayı amaçlıyoruz.

İTÜ Güneş Arabası ekibimiz ise güneş enerjili ilk aile arabasını tasarlıyor. Bu projenin tamamen öğrencilerimize ait olması değerini daha da artıyor. Yaz ayında çıkacağı

tur ile tüm Türkiye’nin yakından tanıyacağı aracımız ARUNA, bizi Avusturalya’da gerçekleştirilecek

yarışta da temsil edecek.

(17)

Uluslararası Akreditasyonlar

İTÜ, akademik eğitim kalitesinin dünyanın önde gelen üniversiteleri ile eşdeğer oldu- ğunu gösteren uluslararası akreditasyonlara sahip. Bu akreditasyonlar dışarıdan değer- lendirme – danetleme yapılması ve kendi- mizi sürekli geliştirme sorumluluğumuzu desteklemesi açısından önem taşıyor. İTÜ, mühendislik eğitiminde dünyanın en önem- li denetleyici kuruluşu kabul edilen ABET’e (Accreditation Board for Engineering and Technology) 23 bölümü ile aynı zamanda akredite olarak dünya çapında rekor kırmıştı.

Halen dünyada en fazla akredite bölüme sa- hip üniversiteyiz. ABET, İTÜ’lü mühendislerin diplomalarının ABD’de birebir geçerli olma- sını sağlıyor. Mimarlık alanında, ABD dışın- dan sadece iki üniversitenin sahip olduğu American National Architectural Accrediting Board (NAAB) akreditasyonunu aldık. De- nizcilik Fakültemiz International Maritime- Organization (IMO) akreditasyonuna sahip.

Yabancı Diller Yüksekokulumuz ise yakın zaman önce CEA akreditasyonu aldı.

UOLP ile Hem İTÜ Hem ABD Diploması İTÜ, Uluslararası Ortak Lisans Programları (UOLP) ile Amerika’nın seçkin üniversitele- ri ile işbirliği yürüyor. UOLP, öğrencilerimize sadece iki önemli diploma değil çok kül- türlülük ve yabancı dili etkin kullanma be- cerisi de sağlıyor. Eğitimin 2 yılını İTÜ’de 2 yılını Amerika’da gören öğrencilerimiz, çok önemli deneyimler ve uluslararası iş – staj bağlantıları edinerek mezun oluyorlar. Yü- rüttüğü 10 program ile İTÜ, Türkiye’nin en fazla UOLP’yesahip üniversitesi.

değil Türkiye için önemli bir yenilik ve ilk olma özelliği taşıyor.

900 Erasmus Anlaşması

Erasmus değişim programını ilk uygulama- ya başlayan üniversitelerden biri İTÜ. Ha- len 900’ü aşkın ikili anlaşma yürütüyoruz.

Norveç ve İzlanda hariç tüm Avrupa ülkele- ri ile anlaşmamız bulunuyor. Öğrencilerimi- zin Erasmus süresince aldığı tüm dersler, dönem dersleri arasında sayılıyor. Bu da öğrencilerimiz için büyük avantaj çünkü normal eğitim süresinde kayıp yaşatmıyor.

250. Yıla Doğru

Dünyada, yaklaşık 20 bin üniversite bulu- nuyor. Gerek tarihi mirası gerek iz bırakan çalışmaları gerekse büyük mezun ailesi ve onların başarıları açısından değerlen- dirildiğinde, İTÜ’nün basamağındaki üni- versitelerin sayısı sınırlıdır. Böylesi güçlü kurumlar için stratejik planlamalar ve bu planlamaların orta ve uzun vadeye yönelik olması çok mühimdir. Bu vizyonla, üniver- sitemizde yürüttüğümüz tüm çalışmaları titiz bir stratejik planlamaya göre şekillen- diriyoruz. Bu planlama ise üniversitemizin tüm paydaşlarının geri bildirimleri ve öneri- leriyle hazırlandı. Amacımız, üniversitemi- zin 250. Yılına dünya çapında bir araştırma ve inovasyon üniversitesi olarak girmesidir.

Cumhuriyetimizin 100. Yılında kuruluşunun 250. Yılını kutlayacak olan üniversitemizde öğretim kalitesinin her geçen gün daha da yükselmesi, bilimsel çalışmaların arta- rak sürmesi, teknoloji ve inovasyon odaklı adımlar atılması temel hedeflerimiz arasın- dadır. Özellikle inovasyon, ülke menfaat- lerinin korunması, mevcut kaynakların en etkin biçimde değerlendirilmesi, öncelik- lerin tespiti, istihdamın genişletilmesi ve etkin hizmet arzının gerçekleştirilmesi için zorunludur. İnovatif çalışabilmek ve bunu sağlayacak insan kaynağını yetiştirmek, günümüzde rekabetin yegane yoludur. Bu noktada İTÜ, sadece kurum olarak geliş- mesi için değil, ülke kalkınmasına suna- cağı destek için üstlenmesi gereken rolün bilincindedir. Osmanlı Devletinde modern- leşmenin ve ilerlemenin temsili olan, Tür- kiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda yurdun dört bir yanını arı gibi çalışarak yeniden inşa eden İTÜ, bugün de köklerinden ge- len ülkeye, insanlığa ve bilime hizmet aş- kıyla çalışmaktadır. Hem öğretim hem de araştırma faaliyetlerinin temelinde, bu aşk yatmaktadır…

Yetkin Mühendislik Farkı

Amerika’da, tarihi 1891 yılına uzanan Yet- kin Mühendislik Sınavı, dünya çapında geçerliliğe sahip. Bu sınavı Türkiye’de yapmaya yetkili tek kurum ise İTÜ. Yetkin Mühendislik birinci aşama sınavı (FE) ve lisans verilmesini sağlayan ikinci aşama sınavını (PE) gerçekleştiriyoruz. FE sınavı- na sadece İTÜ son sınıf öğrencilerimiz ve mezunlarımız katılabiliyor; PE sınavına ise mühendislik alanında en az 4 yıl iş tecrü- besi olan ve FE sınavını geçmiş olan İTÜ lisans veya yüksek lisans mezunları giriyor.

Yetkin Mühendislik Sınavı sadece İTÜ için

Amerika’da, tarihi 1891 yılına uzanan Yetkin Mühendislik Sınavı,

dünya çapında geçerliliğe sahip.

Bu sınavı Türkiye’de yapmaya yetkili tek kurum ise İTÜ. Yetkin

Mühendislik birinci aşama sınavı (FE) ve lisans verilmesini sağlayan ikinci aşama sınavını (PE)

gerçekleştiriyoruz.

(18)

itü vakfı dergisi 16

dünyada saygın bir konuma taşıyabilecek midir? Bu kısa yazı kapsamında tüm bu so- ruları enine boyuna tartışmak olanaksız olsa da bazı görünen gerçekleri özetlemenin ya- rarlı olacağını düşünüyorum.

Türkiye’de yükseköğretim bugün hala 1982 yılında yürürlüğe giren 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile merkezi bir yapı içinde yürütülmeye çalışılmaktadır. Gerçi yürürlüğe girdiği günden beri üzerinde pek çok küçük değişiklik yapılmış olmasına kar- şın 2547 sayılı YÖK, ana ekseni olan merke- zi yönetim ilkesinden asla taviz vermemiştir.

Geçen 30 yılı aşkın sürede yaşanan onca değişime karşın ana ekseni değişmeyen bu yasa üniversitelerimizin özerklik kazanması- na olanak vermemektedir. 1982’den bugüne Yükseköğretimde belirli alanlarda önemli gelişmelerin de sağlanmış olduğu bilinen bir gerçektir. Örneğin son yıllarda üniversitelerin performansı düşmüş olmasına karşın 2009 yılına kadar yayınlarda ve atıflarda sağlanan önemli artışlar, uluslararasılaşmada atılan adımlar, kurulan yeni üniversitelerle yükse- köğretimde okullaşma oranlarında sağlanan büyüme, Açık Öğretimde ulaşılan kapasite önemli gelişmelerdir.

Diğer taraftan YÖK, özellikle son yıl- larda kurulan çok sayıdaki üniversitelerin kalite kontrolunu yapabilecek bağımsız de- ğerlendirme ve akreditasyon kurumlarının kurulmasına henüz olanak sağlamamış, bu gelişmelere paralel olarak hesap verebilirlik mekanizmalarını da devreye alamamıştır. Bu durumda kendilerini diğer üniversitelerden

İ

nsanlığın gelişmesi şüphesiz ki çağlar boyu üretilen bilgi, keşif ve buluşlarla bir- likte kültür ve sanat alanındaki ilerleme- lerle biçimlenirken bu gelişmeleri yaratan ve sürdürülebilirliğini sağlayan eğitim de yaşa- nan değişime bağlı olarak çağlar boyu ev- rilerek yapılanmakta, gelişmekte veya geliş- meye çalışmaktadır. Değişimin artan hızı ve genişleyen kapsamı eğitim ve öğretime yeni boyutlar kazandırmakta, eğitim ve öğretimi ve bu hizmetleri sunan kuruluşları/organi- zasyonları da çeşitlendirmektedir. Ülkeler ve kurumlar alışılmış kalıplara takılıp kaldıkça değişime ayak uyduramamakta, günümü- zün küreselleşen ortamında giderek marji- nalleşmekte ve âdeta haritadan silinmekte- dirler. Kalıpları sorgulayarak değiştirmeye çalışanlar, içinde bulundukları ortamlarda rüyalarını gerçekleştirme şansını yakalaya- bilirlerse küresel yarışa katılabilmekte ve değişim kültürünü yerleştirmeye çalışmak- tadırlar. İşte tam da bu noktada Türkiye ne yapmaktadır? Türkiyenin Yükseköğretimi ne- reye doğru yol almaktadır? Gidilen yol bizi

farklı bir kalite düzeyinde gören Türkiye’nin gelişmiş birçok üniversitesi uluslararası de- ğerlendirme ve akreditasyon kuruluşlarına başvurarak uluslararası akreditasyon almayı benimsemektedirler. İstanbul Teknik Üniver- sitesi 2000’li yıllardan başlayan girişimlerini 2003 - 2004 yılında sonuçlandırarak mü- hendislik ve mimarlık eğitimi veren bölüm- lerini-fakültelerini akredite etmiştir ve yerleş- tirdiği kalite kültürü ile bu akreditasyonların sürdürülebilirliğini rektörler, dekanlar değiş- mesine karşın sağlayabilmiştir. Bu açıdan İTÜ, ODTÜ ve BÜ ile birlikte Türkiye’de kalite kültürünün gelişmesine önemli katkılar yap- mış öncü üniversitelerden biridir.

Üzerinde durulması gereken bir diğer konu 2547 sayılı yasanın tanımladığı yönetim organlarının yapısı ile ilgilidir. YÖK, Yüksek Öğretim Genel Kurulunun kompozisyonunda Cumhurbaşkanı ve Hükümete (1/3+1/3=2/3 ) oranında üye belirleme yetkisi vermektedir.

Cumhurbaşkanı ve Hükümetin ayrı politik partilerden gelmesi durumunda Genel Kurul içinde bir denge kurulması sağlanabilmek- tedir. Ancak YÖK Başkanını atama yetkisine de sahip olan Cumhurbaşkanlarının hükü- met ile aynı partiden geliyor olmaları kuv- vetler ayrılığının sağlayacağı denge ortamını yok edebilmekte, YÖK’ün tamamen iktidar partisinin kontrolüne geçmesine neden olabilmektedir. Böyle dönemlerde üniversi- telerin hareket alanı daralmakta ve özerklik konusunda önemli sorunlar yaşanmaktadır.

European University Association tarafın- dan özerklik konusunda Avrupa üniversite-

Türkiye’de Yükseköğretim Nereye Gidiyor?

Prof. Dr. Gülsün Sağlamer

İTÜ Mimarlık Fakültesi

Türkiye’de yükseköğretim bugün hala 1982 yılında yürürlüğe giren 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ile merkezi bir yapı içinde yürütülmeye çalışılmaktadır.

Gerçi yürürlüğe girdiği

günden beri üzerinde pek

çok küçük değişiklik yapılmış

olmasına karşın, 2547 sayılı

YÖK, ana ekseni olan merkezi

yönetim ilkesinden asla taviz

vermemiştir. Geçen 30 yılı aşkın

sürede yaşanan onca değişime

karşın ana ekseni değişmeyen

bu yasa üniversitelerimizin

özerklik kazanmasına olanak

vermemektedir...

(19)

leri almak, liyakate dayalı sistemlere öncelik vermek yerine, çağın gerekleri ile bağdaş- mayan politikalarla insan kaynaklarının kalite yönünde iyileştirilmesini ve dünyada yarışa- cak konuma getirilmesini geciktirmektedir.

Türkiye’de 2013 yılı itibariyle 71’i Vakıf Üniversitesi, 114’ü devlet üniversitesi olmak üzere 185 üniversite bulunmaktadır. Toplam yaklaşık 5.5 milyon öğrencinin % 6.4’ü vakıf üniversitelerinde, toplam öğrencilerin yak- laşık 1/3’ü Açık Öğretimde eğitimlerini sür- dürmektedir. Burada sayıları hızla artan vakıf üniversitelerinin halen ve önümüzdeki yıllar- da yeterli öğrenci çekmekte karşılaşacakları güçlükleri unutmamak gerekir. Toplam dok- tora öğrenci sayısı 55.120, toplam Yüksek Lisans öğrenci sayısı 176.000, toplam dok- tora derecesine sahip akademik personel 60.000 ve toplam akademik personel ise 133.000’dir (Çetinsaya, G., 2014). Türkiye

her yıl doktora derecesi alanların toplam sa- yısı itibariyle OECD sıralamasında sondan 4.

sırada, her bin kişiye düşen doktora derece- li araştırmacı sıralamasında ise sondan 2.

sırada yer almaktadır (OECD-KNOWINNO, 2013). Bütün bu göstergeler Türkiye’nin eği- tim alanında, özellikle yükseköğretimde ve araştırma-inovasyon alanlarında kapsamlı bir atılım yapması gerektiği gerçeğini orta- ya koymaktadır. Avrupa Birliği istatistiklerine göre AB araştırma kaynaklarını kullanan ülke sıralamasında Türkiye ya sonuncu ya da sondan ikinci veya üçüncü olabilmektedir.

Ülke içindeki araştırma kaynaklarının sınırlı olması, ayrıca bu kaynakların dağıtımında yaşanan sorunlar araştırma kültürünün yer- leşme ve gelişmesine olanak vermemek- tedir. Bu nedenle uluslararası araştırma kaynaklarına ulaşmada da önemli sorunlar yaşanmaktadır.

leri üzerinde yapılan bir araştırmada (2009- 2011) Türkiye maalesef üniversite özerkliği sıralamasında en arkalarda yer almaktadır (EUA, University Autonomy in Europe II, The Scoreboard 2011). Özerkliğin farklı boyutla- rının incelendiği bu araştırmada Türkiye 28 ülke arasında Organizasyonel Özerklikte sondan 2., Finansal Özerklikte sondan 6., Personel Atama Özerkliğinde sondan 8., Akademik Özerklikte ise sondan 4. sırada yer almaktadır. Koşulların 2011 yılından beri pozitif yönde gelişmediği de dikkate alına- cak olursa üniversitelerimizin içinde bulun- duğu ortamı daha fazla anlatmaya gerek olmadığı kanısındayım.

Rektör ve dekan atamalarından atama ve yükseltmelere kadar politikanın egemen olduğu, liyakatin unutulduğu bir yükseköğre- tim ortamı toplumun geleceğini oluşturacak insan kaynaklarının büyük bir bölümünün beklenen standartların çok altında kalması- na neden olmaktadır. Özerkliğin olmadığı bir yükseköğretimden uluslarası düzeyde ba- şarı beklemek olanaksızdır. Üniversiteler gi- derek liyakatten uzak keyfi yönetimlerin esiri haline gelme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Ül- kemizde karar vericiler OECD’nin PISA gös- tergelerindeki Türkiye’nin performansından hiç söz etmemekte, görmezden gelmekte ve kaliteyi dikkate almayan bazı sayısal ve- rilerle başarıyı ölçmeyi tercih etmektedirler . Türkiye 65 ülke arasında PISA’da 44. sırada yer almaktadır (2012 OECD PISA Results in Focus What 15-year- old know and about what they can do with what they know).

Son yıllarda Türkiye’deki Yükseköğreti- min bulunduğu durumu, küresel kuruluşların istatistikleri açıkça göstermektedir. Ülkenin genç nüfusu ve yükseköğretimdeki okul- laşma oranlarının düşük olması hükümetleri yeni üniversitelerin kurulmasına yönlendir- mektedir. Bu haklı gerekçe hazırlıksız ola- rak kurulan bu üniversiteleri sayısal açıdan problemi çözüyor gibi gösterse de sonuçta yeterli ve kaliteli öğretim üyesi, altyapısı ol- mayan bu yeni kuruluşlar kalite konusunda onarılamayacak sorunlar yaratmaktadır.

Probleme sayısal büyüklük olarak bakılması sonucunda popülist yaklaşımlarla son 10 yıl içinde %121 büyüyen yükseköğretim sektö- rü mezun ettiği dünya standartlarından uzak diplomalı insanları nerede nasıl istihdam edeceğini bilememektedir. Yükseköğretimin uluslararası standartlara ulaşabilmesi için önce kaliteli insan kaynaklarına, sonra yeterli finans kaynaklarına sahip olması gerekirken Türkiye bu iki kaynağı da sağlayacak önlem-

Türkiye öğretime (% 4.1 TR- %5.6 OECD), yükseköğretime (%1.0 TR- %1.6 OECD) ve araştırmaya (%0.86 TR- %2.40 OECD- %2.06 EU) (Source: Education at a Glance: OECD Indicators. Paris: OECD) yeterli finansal kaynak ayırmamakta, insan kaynaklarının kalitesini artıracak önem- li değişimleri gerçekleştirme konusunda ciddi girişimlerde bulunmamakta ve girdiği bu çevirimden kurtulmak için çaba harca- yamamaktadır. Türkiye’de Yükseköğretim- de öğrenci başına ayrılan finasal kaynak- lar 1995’te 5241 USD iken 2011 yılında 9235 USD’a yükselmiştir. OECD ortalama- sı 17.929 USD, EU ortalaması ise 13.572 USD’dır . Ayrılan kaynakların dağılımında da performansa yönelik bir değerlendirme yapılamamakta ve kaynaklar bu nedenle verimli ve etkin bir biçimde kullanılamamak- tadır.

Türkiye’de 1000 kişiye 3 araştırmacı düşerken OECD ortalaması 7.68, EU ortala- ması 7.28, Kore de ise 11.92’dir. Türkiye’de araştırmaya GSMH’dan %0.86 pay ayrı- lırken bu oran OECD de %2.40, EU28 de

%2.06, Kore de ise % 4.04’tür. Türkiye top- lam yayın sıralamasında 2000 yılında dün- yada 26.sıradan 2005 yılında 19. sıraya ve 2009 yılında 17. sıraya yükselmişken 2012 yılı itibariyle 20. sıraya gerilemiştir. Bunun da ötesinde 1995-2005 yıllarında toplam atıf sayısı 34.788’den 157.590’a çıkarken 2010 yılında bu değer 77.660’a, 2012 yılında ise 46.196’a gerilemiş bulunmaktadır (Çetinsa- ya, 2014). Yayınlarda sayısal yönden sırala- mamız gerilerken kalite açısından daha da büyük kayıplara uğrandığı anlaşılmaktadır.

Gerçeklerle yüzleşmeden kendimizi bazı sayılarla avutmanın son yıllarda nele- re mal olduğunu uluslararası göstergeler gözler önüne sermektedir. Türkiye G20 de bulunmakla övünebilmek için yukarıda sıralanan alanlarda daha üst düzeyde per- formans göstermek durumundadır. Aksi halde altı boş bir G20’nin bizi G10’a taşıma- sı, gerçekleşmesi olanaksız bir hayaldir. Bu durumda ülkemizdeki karar vericilerin ger- çeklerle yüzleşerek kapsamlı, kısa ve uzun vadeli atılımları planlayarak gerçekleştirme- leri; yandaş değil liyakate dayalı sistemlerin uygulanmasına, kaliteli insan kaynaklarının kaybının engellenmesine ve yeniden dev- reye sokulmasına, yenilerinin yetişmesine, yerleşmesine ve sürdürülebilir gelişmelerin sağlanması için gerekli yasal, yapısal ve fi- nansal reformların yapılmasına olanak sağ- lamaları zorunludur.

Türkiye her yıl doktora derecesi alanların toplam sayısı itibariyle OECD sıralamasında sondan 4.

sırada, her bin kişiye düşen doktora dereceli araştırmacı sıralamasında ise sondan 2. sırada yer almaktadır (OECD-KNOWINNO, 2013). Bütün bu göstergeler Türkiye’nin eğitim alanında, özellikle yükseköğretimde

ve araştırma-inovasyon alanlarında kapsamlı bir atılım yapması

gerektiği gerçeğini ortaya

koymaktadır.

(20)

itü vakfı dergisi 18

PISA Nedir?

OECD tarafından geliştirilen PISA ulusla- rarası bir eğitim-değerlendirme sistemidir.

Temel amacı, her bir ülkenin 15 yaş gru- bundaki gençleri ne denli iyi eğittiğini or- taya koymaktır. PİSA 3 yılda bir katılımcı ül- keleri ölçer. En son yapılan PISA’ya, dünya ekonomisinin %90’ını temsil eden ülkeler katıldı. İşgücünün hızla küreselleştiği, üre- timin çok coğrafyalı bir yapıya dönüştüğü 21. yüzyıl ekonomisinde bir ülkenin eğitim sistemi yalnızca ülke içi verilerle değerlen- dirilemez. Rekabetin küresel olduğu yeni yüzyılın performans standardının da küre- sel olması zorunludur. Bu ihtiyaçtan yola çıkarak, ekonominin itici gücünün nitelikli ve eğitimli işgücü olduğunun altını çizen Ekonomik İşbirliği ve KalkınmaTeşkilatı (OECD), eğitim sistemlerini değerlendir- mek amacıyla uluslararası bir eğitim per- formans endeksi geliştirmiştir. Kısa adıyla PISA (The Programme for International

W

hatsapp, 53 kişinin kurduğu 5 yıllık küçük bir şirket ama bu şir- ket Türkiye’nin Cumhuriyet tarihi boyunca ortaya çıkardığı en büyük dört şirketin pazar değerinden daha yüksek bir değere satıldı. Birkaç ay önce çocuklar için geliştirilen bir madencilik oyunu olan Minecraft 2,5 milyar dolara satıldı! Hesap- lamaya korktum, zira bu oyun bizim Zon- guldak madenlerinden daha kıymetli olabi- lir. Bir kamyon domatesin, şu an bu yazıyı okuduğunuz sırada basit bir bilgisayar ya da telefon kadar etmediğini hatırlatmaya gerek yok. Dünyada artık yeni bir ekonomi kuruluyor ve bizim bu pazarda yerimiz yok!

Olsaydık, NASDAQ’ta bir şirketimiz göster- melik de olsa işlem görürdü. Yunanistan’ın 20’yi aşkın, İsrail’in 70’i aşkın şirketi bu yük- sek teknoloji pazarında at koştururken biz neden yokuz?

Yukarıdaki sorunun cevabı PİSA testin- de mevcut.

Student Assessment) olarak anılan Ulus- lararası Öğrenci Değerlendirme Programı eğitim çıktılarını, örneklem bazlı verilerle değerlendirmektedir. Günümüzde PISA en güvenilir uluslararası eğitim sistemleri performans değerlendirme indeksi olarak kabul edilmektedir. Spesifik olarak, PISA ile fen bilgisi, matematik ve okuma beceri- leri ölçülmektedir. PISA’nın en önemli fay- dası, sonuçlar kamuoyuna açıklandığında tüm dünyada eğitimi bir numaralı gündem maddesi yapmasıdır. Karar vericiler, med- ya ve aileler, ülkelerindeki okulların öğren- cileri modern dünyaya ne derece hazırla- dığı sorusuna PISA verileriyle yanıt ararlar.

Türkiye’nin PISA Karnesi

İlk olarak 2000 yılında başlayan PISA’ya Türkiye 2003 yılından beri katılmaktadır.

2000 yılında OECD ülkelerinin katılımıy- la gerçekleştirilen PISA’ya, son yıllarda OECD ülkelerinin yanısıra diğer pek çok

PISA Ölçme Değerlendirme Programı Işığında Dünyada ve Türkiye’de Durum

Eğitim Sorunları ve Çözüm Önerileri

Türkiye eğer katma değeri yüksek ekonomiye geçecekse bunun yolu muhakkak surette eğitimde reformdan geçiyor.

Ancak eğitim sisteminde yapılacak tüm reformlar tek başına bir toplumu

dönüştürmeye yetmez. Çünkü ileri teknoloji kullanmak sadece teknik bilgi gerektirmiyor. Bilgi ekonomisi aynı zamanda bilgiye bireylerin özgürce ulaşmasını ve insanların becerileriyle ortaya koyduğu katma değerin yasalarca güvence altına alınmasını gerektiriyor. Yani tahayyül özgürlüğü ve adil rekabet koşulları şart.

Doç. Dr. Selçuk Şirin

New York Üniversitesi Öğretim Üyesi

(21)

loji yarışında yer alacak genç yetenekleri yetiştirmeyi bilmiyoruz.

Ne Yapmalı?

Türkiye’de eğitimdeki en can alıcı sorun, reform yapma pratiğinin verilerden bağım- sız olmasıdır. Dünyanın her yerinde eğitim en çok tartışılan ve en çok reform edilen alandır. İnsan değişiyor, toplum değişiyor.

Eğitim de buna göre elbette sürekli değiş- meli. Önemli olan reformların bu değişimi dikkate alarak yapılıp yapılmadığı ger- çeğidir. Bu noktada maalesef Türkiye’de eğitim adına yapılan reformlar verilerden uzak bir şekilde yapılmaktadır. Sorunların belirlenmesinden, çözüm alternatiflerinin rekabet etmesine, öne çıkan çözümlerin pilot uygulamasından etkinlik analizine dair her aşamada kararlar verilerle alın- malıdır. Maalesef bizim reform pratiğimiz bu sistematik yaklaşımdan çok uzaktır.

Geçtiğimiz yıl bu açığı kapatmak için TÜSİAD ve TÖDER (Tüm Özel Öğretim ülke de katılmaktadır. 3 Aralık 2013 tari-

hinde sonuçları açıklanan PISA 2012’ye 34’ü OECD ülkesi, toplam 65 ülke ve eko- nomi katılmıştır (Çin bir ülke olarak henüz PISA’ya katılmamakta, Çin’e bağlı ekono- milerden katılım olmaktadır). 2012 ölçü- münde, bu ülkelerde yaşayan, 15 yaş gru- bundaki 28 milyon genci temsilen 510.000 öğrenciden veri toplanmıştır.

18. Ekonomiyiz Ama Çocuklarımız Dünyada İlk 40’a Giremiyor!

Türkiye’nin son 12 yılda katıldığı 4 PISA testinde diğer ülkelere göre bulunduğu konum aşağıdaki tabloda sunulmuştur.

2012 PISA sonuçlarında Türkiye OECD ülkelerinin ortalama puanının çok altın- da bir performans göstermiştir. Maalesef, OECD ülkeleri arasında Türkiye matema- tik ve fen alanlarında son sırada, okuma becerileri alanında ise Slovakya’yı aşarak sondan ikinci sırada yer almaktadır. PI- SA’ya katılan 65 ülke içinde ise, matematik alanında 448 puanla 44., fen alanında 463 puanla 43. ve okuma becerileri alanında 475 puanla 41. sırada yer almaktadır.

PISA’ya ilk olarak katıldığımız 2003 yı- lından bugüne kadar Türkiye’nin matema- tik başarı sıralaması neredeyse hiç değiş- memiştir. 2003 yılında PISA’ya katılan 41 ülke arasında sondan 7. sırada yer aldık.

Diğer yıllarda PISA’ya katılan ülke sayısı artmış olsa da Türkiye’nin sıralamadaki yeri pek değişmemiş ve her bir ölçümde 43. sırada yer almıştır.

Aşağıdaki tablonun özeti şudur. Tür- kiye yıllar içinde PISA testlerinde puanını artırmış olsa da bu puan artışı rekabet et- tiği başka ülkelerle arasındaki farkın ka- panmasına katkıta bulunacak boyutlarda olmamıştır.

Çocuklarımızı 21. Yüzyıla Yetiştiremiyoruz!

Bu sonuçlar niçin önemli? Önemli çün- kü artık beceri bazlı yeni bir ekonomiye geçiyoruz. Türkiye ekonomisi son 7 yıldır kişi başına 10 bin dolar milli gelir bandı- na sıkışıp kalmış durumdadır. Bu seviyeye belki yollarla barajlarla gelmiş olabiliriz ama bu seviyeden ilerisine gitmek için katma değeri yüksek üretime geçmek zorundayız. Bunun da yolu çocuklarımıza 21. yüzyıl becerileri kazandıracak bir eği- tim vermektir. Bu anlamda PISA sonuçları bize pek umut vermiyor. Bu verilerin altını çizdiği basit bir realite var. Yüksek tekno-

Kurumları Derneği) için Dr. Sinem Vatanar- tıran ile birlikte veriye dayalı reform yakla- şımına örnek teşkil edecek bir çalışmayı gerçekleştirdim (Raporun tamamına TU- SİAD sitesinden ulaşabilirsiniz.). Aşağıda o raporda sunduğumuz çözüm önerileri- nin bir özetini paylaşıyorum.

Okul Öncesi Eğitim

Eğitim üzerine yapılan araştırmaların en net sonuçlarından biri okul öncesi eğiti- min, geri dönüşü en yüksek yatırım olduğu gerçeği. Maalesef, bu alan bizim eğitim sistemimizin en sorunlu olduğu alan. Tür- kiye okul öncesi eğitime katılımda yaklaşık

% 30 ile AB ülkeleri arasında en son sırada yer almakla kalkmıyor, bizden sonra gelen ülkelerdeki katılımın yarısına bile ulaşamı- yor! Türkiye’nin eğitim reformu öncelikleri içerisinde en kalıcı sonucu verecek giri- şim kaliteli okul öncesi eğitimi tüm ülkede zorunlu kılmaktır. Bunun için okul öncesi eğitim öğretmeni yetiştirmekten, müfredat

2003 2006 2009 2012

Sıra Ülke Sıra Ülke Sıra Ülke Sıra Ülke

1 Finlandiya 1 Finlandiya 1 Şanghay-Çin 1 Şanghay-Çin

2 Kore 2 Hong Kong-Çin 2 Finlandiya 2 Hong Kong

33 TÜRKİYE 44 TÜRKİYE 43 TÜRKİYE 43 TÜRKİYE

Toplam Ülke

41 57 65 65

PISA 2003-2012 Fen Başarı Sıralamaları

2003 2006 2009 2012

Sıra Ülke Sıra Ülke Sıra Ülke Sıra Ülke

1 Finlandiya 1 Tayvan 1 Şanghay-Çin 1 Şanghay-Çin

2 Kore 2 Finlandiya 2 Singapur 2 Singapur

35 TÜRKİYE 43 TÜRKİYE 43 TÜRKİYE 43 TÜRKİYE

Toplam Ülke

41 57 65 65

PISA 2003-2012 Matematik Başarı Sıralamaları

2003 2006 2009 2012

Sıra Ülke Sıra Ülke Sıra Ülke Sıra Ülke

1 Finlandiya 1 Kore 1 Şanghay-Çin 1 Şanghay-Çin

2 Kore 2 Finlandiya 2 Kore 2 Hong Kong-Çin

35 TÜRKİYE 37 TÜRKİYE 41 TÜRKİYE 41 TÜRKİYE

Toplam Ülke

41 57 65 65

PISA 2003-2012 Okuma Becerisi Alanı Başarı Sıralamaları

(22)

itü vakfı dergisi 20

tiği okullarda sınıf mevcudunu düşürmeli ve kişi başına düşen öğretmen oranını artırmalıdır. Bir başka deyişle, dezavan- tajlı öğrenciye okulda öncelik tanıyan uy- gulamalara öncelik verilmelidir. Bu hem sınıf mevcudunda iyileştirmeyle hem de kaliteli öğretmenlerin dar gelirli ailelerin gittiği okullara yönlendirilmesiyle mümkün olacaktır.

Üst Seviye Beceri Eğitimi

Bizim sistem öğrencilere temel becerileri kazandırmak üzerine kurulu bir sistem.

Ancak daha etkin rekabet için orta ve üst düzey becerilerde başarı kaydetmemiz gerekmektedir. Matematik, okuma beceri- leri ve fen alanında PISA testlerinde üstün başarı seviyesini (5 ve 6. düzeyler) yaka- layan öğrencilerimizin oranı yüzde 6 dola- yında. Bu oran OECD ortalamasının yarı- sı. Bilgi ekonomisinde rekabet etmek için çocuklarımıza ileri derecede matematik, fen ve okuma becerileri kazandırmak ge- rekmektedir. Bu amaçla eleştirel beceri ve muhakeme yeteneğine öncelik veren yeni bir müfredat, bu müfredata uygun ulusal sınav sistemi ve elbette bu eğitimi suna- cak öğretmen ve okul altyapısın bir reform paketi olarak gündeme gelmelidir. Temel becerilerle inovasyon ekonomisinde reka- bet etmek mümkün olmayacaktır.

STEM Seferberliği

PISA verileri içinde, ülkemizde bilim, tek- noloji ve inovasyonun geleceği açısından en endişe verici sonuç fen alanında en üst seviyede başarı gösteren öğrencile- rimizin neredeyse hiç olmamasıdır. Fen ve matematik alanları bilgi ekonomisinin dinamosudur. Bu alanlarda ileri seviyede eğitim veren okullarımızın sayısını ve niteli- ğini gözden geçirmemiz kaçınılmaz. Tıpkı ABD’deki STEM (fen, teknoloji, matematik, geliştirmeye her alanda ciddi bir yatırım

yapılması kaçınılmazdır. Geleceğimiz için eğitim alanında yapılacak en büyük yatı- rım bu alanda olmalıdır.

Öğretmenlik Profesyonel Bir Meslek Olmalı

Öğretmenlerin iş yetkinliklerini ve iş tat- minlerini artırmadan herhangi bir eğitim reformunun başarıya ulaşması mümkün değildir. Asya ülkeleri ve Finlandiya'nın son yıllarda kaydettiği ekonomik başarının ardında yatan en temel faktör öğretmene yatırım yapılmış olmasıdır. Bu sistemlerde öğretmenlik profesyonel bir meslek olarak tanımlanmış, öğretmen seçimi, eğitimi ve sosyoekonomik statüsü buna göre organi- ze edilmiştir. Mesleğini yürüten her öğret- men için yüksek kaliteli meslek içi eğitim şartı konulmuştur. Ülke olarak eğitime ya- pacağımız yatırımlarda önceliği teknoloji yerine öğretmene kaydırmak doğru bir adım olacaktır. Sonuçta teknolojiyi de kul- lanan yine aynı öğretmenler olacaktır.

Merkezi Yönetimde Esneklik

Türkiye PISA’ya katılan ülkeler içinde hem kaynak hem de müfredat belirlemede en merkezi sisteme sahip ülke. Japonya, Güney Kore, Şangay ve Hong Kong gibi PISA’da zirvede olan eğitim sistemlerin- de okul yöneticileri ve öğretmenler pek çok alanda karar verici konumda görev yapmaktadır. Okul yöneticileri başarı kri- terlerini belirlemekte, öğretmen alımlarını yönetmekte, ders kitaplarını seçmekte, müfredatı çeşitlendirebilmektedir. Türki- ye’deki sistem ise hali hazırda bütün ka- rarları lokal koşullardan uzak bir şekilde merkezde almaktadır. Türkiye gibi büyük bir ülkede bütün kararların merkezden alınması doğal olarak pek çok sorunu çö- zümsüzlüğe itmektedir. Bu anlamda mer- kezi yönetimin elinde olan bazı yetkilerin okul yönetimlerine aktarılmasının zamanı gelmiştir.

Dezavantajlı Öğrencilere Küçük Sınıflar

Öğretmen başına düşen öğrenci sayısı hem akademik başarıyı hem de öğrenci- lerin okula olan ilgisini artıran bir faktör.

OECD ülkeleri arasında fakir öğrencilerin sayısı arttıkça sınıfların kalabalıklaştığı tek sistem bize ait. Türkiye OECD ülkelerinin çoğunluğunda olduğu gibi sosyo-ekono- mik açıdan dezavantajlı öğrencilerin git-

mühendislik eğitimi) reform girişiminde ol- duğu gibi bizim de acil olarak ulusal bir kampanya başlatmamız gerekmektedir.

Teknolojinin, inovasyona dayalı üretimin esas olduğu yeni ekonomide rekabet et- memiz bu alandaki reformların başarısına bağlıdır.

Sınav Yöntemi ve İçeriği Değişmeli Ulusal sınavlarımız eğitim sisteminin pu- sulası görevini yürütmektedir ve maale- sef bu pusula şu haliyle öğrencileri yanlış yönlendirmektedir. Tamamen çoktan seç- meli ve temel becerilere dayalı sınavlar öğrencilerin ezber yeteneklerini ölçmek- ten öte bir işleve sahip değil. O nedenle eğitim reformunun başarısı sınavların top- yekün gözden geçirilmesine bağlıdır. Tıpkı PISA’da olduğu gibi açık-uçlu sorulara ve muhakeme, eleştirel düşünce gibi üst be- ceri seviyelerine hitap eden yeni bir ulusal sınav sistemi kurmak zorundayız.

Eğitim De Bir Yere Kadar!

Türkiye eğer katma değeri yüksek eko- nomiye geçecekse bunun yolu muhak- kak surette eğitimde reformdan geçiyor.

Ancak eğitim sisteminde yapılacak tüm reformlar tek başına bir toplumu dönüş- türmeye yetmez. Çünkü ileri teknoloji kul- lanmak sadece teknik bilgi gerektirmiyor.

Bilgi ekonomisi aynı zamanda bilgiye bi- reylerin özgürce ulaşmasını ve insanların becerileriyle ortaya koyduğu katma de- ğerin yasalarca güvence altına alınmasını gerektiriyor. Yani tahayyül özgürlüğü ve adil rekabet koşulları şart. Önümüzdeki dönemde eğer amacımız ekonomik ola- rak şu an içinde bulunduğumuz orta ge- lir tuzağından kurtulmak ise önce eğitim sistemimizde reform yapmalıyız. Buna ek olarak da özgürlükler, hukukun üstünlüğü noktasında, rekabet ettiğimiz dünyanın standartlarını kendi insanımız için de ya- kalamalıyız.

Doç. Dr. Selçuk R. Şirin

New York Üniversitesi’nde (NYU) araştırma yöntemleri ve istatistik dersleri vermektedir.

ODTÜ’den lisans, SUNY-Albany’den yüksek lisans ve Boston College’den doktora derecesi almış olan Şirin’in 70’i aşkın akademik yayını bulunmaktadır. Hürriyet’te köşe yazarlığı ya- pan Dr. Şirin, İksara Veri Araştırma Analiz A.Ş.

ve Bahçeşehir Araştırma Yöntemleri Okulu (BAYO) kurucusudur.Twitter: https://twitter.com/

SelcukRSirin

Spesifik olarak, PISA ile fen bilgisi, matematik ve okuma becerileri ölçülmektedir. PISA’nın en önemli

faydası, sonuçlar kamuoyuna açıklandığında tüm dünyada eğitimi

bir numaralı gündem maddesi yapmasıdır. Karar vericiler, medya

ve aileler, ülkelerindeki okulların, öğrencileri modern dünyaya ne derecede hazırladığı sorusuna PISA

verileriyle yanıt ararlar.

(23)

G

elişmiş bir toplumun uygarlığını sür- dürebilmesi ve geliştirebilmesi için yeni yüzyılın insanı nasıl eğitilmeli?

Yirminci yüzyılda hayal edilen, her açıdan gelişmiş, bir efsane de olsa “beyninin daha büyük yüzdesini kullanabilen”, bilinçli in- san türünü yaygınlaştıracak eğitim modeli, yirmi birinci yüzyılda hala ütopyadan öte- ye gidememişe benziyor. Bu durum dünya nüfusunun hatırı sayılır bir oranının ortaçağ düşünce yapısını sürdürmekteki ısrarı, doğa talanı, insan hakları ihlalleri, cinayetler, te- rör ve baskıcı yönetimler veya özentileri ile her gün yüzümüze vuruluyor. Bununla bir- likte bilim ve onun uzantısı olarak teknoloji, mühendislik, tıp gibi alanlardaki umut verici gelişmelerin, iyi örneklerin, düzgün yeterli ve yetkin bir temel eğitim, ortaöğretim ve yükseköğrenim eğitiminin sonucu olduğu da kabul edilmeli.

Temel eğitime bakıldığında, bilim ve teknoloji okuryazarı, düşünme becerilerine sahip, akıl yürütebilen, problem çözebilen aynı zamanda yüzyıllar boyu edinilen yerel ve küresel kültürel mirası özümsemiş, et- kin bir insan yetiştirmek üzere tasarlanan bir eğitimin önemi gelişmiş uygarlıkların olmazsa olmazı bir insan hakkı olarak tüm dünyada yaygın bir kabul görüyor. Bu bağ- lamda temel eğitimin hedeflerine erişiyi/

başarıyı ölçerek farklı ülkelerdeki sonuçlarını karşılaştıran çalışmalar son yıllarda eğitim- cilerin olduğu kadar kamuoyunun da ilgisini çekiyor. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Ör- gütü’ne (OECD) üye ülkelerin katıldığı üçer yıllık dönemler hâlinde, 15 yaş grubundaki öğrencilerin kazanmış oldukları bilgi ve be- cerileri değerlendiren bir araştırma projesi olan Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programı (PISA), Uluslararası Okuma Bece- rilerinde Gelişim Projesi (PIRLS), Uluslara- rası Matematik ve Fen Eğilimleri Araştırması (TIMSS) gibi karşılaştırma çalışmalarının sonuçlarının basında sıkça yer bulduğu gö- rülüyor. Bu çalışmalardaki ülkemize ilişkin bulguların okuma yazma, matematik ve fen bilgisi alanlarında 60 küsur ülke arasında 40’lı sıralara işaret etmesine odaklanılırken, sonuçlar “eğitim sistemimizin yazboz tahta- sına dönüşmüş olması” şeklindeki yüzeysel yorumlamalardan, eğitim bilimcilerin derin-

lemesine çözümlemelerine kadar birçok farklı düzeyde tartışılıyor. Esasen, bu gibi karşılaştırma araştırmalarına katılan bütün ülkeler sıralamadaki yerlerini sorguluyor. En üst düzeyde başarı gösteren Uzakdoğu ül- kelerinin ve Kuzey Avrupa ülkelerinin, öze- likle Finlandiya’nın eğitim sistemleri bütün dünyada mercek altına alınıyor.

Ortaöğretimin değerlendirilmesine iliş- kin çalışmalar temel eğitimde olduğu gibi yaygın uluslararası karşılaştırmalardan çok yükseköğrenime geçiş oranları ve meslek edindirmede ara eleman yetiştirme bağla- mında ele alınıyor. Niteliğe ilişkin yorumla- malar daha çok üniversiteye giriş sınavı üze- rinden tartışılıyor. Yükseköğrenime geçişte kullanılan merkezi değerlendirme çoğu za- man ortaöğretimin niteliğine ilişkin yegâne veriyi oluşturduğundan bir seçme sınavının sonuçları bir düzey belirleme değerlendir- mesiymiş gibi ele alınarak yorumlanıyor.

“Matematikten ortalama 7 soru çözülmüş”,

“Fende Türkiye ortalaması 3 soruymuş” gibi

“çarpıcı” sonuçlar değerlendiriliyor. Üniver- site sınavı geçip öğrenciler yükseköğrenim kurumlarına yerleştikten sonra da bu yorum- lar çoğunlukla unutuluyor, bir sonraki yıla ka- dar rafa kaldırılıyor…

Yükseköğrenimin değerlendirilmesi son dönemlerde farklı ölçütleri esas alan dünya sıralamalarının yaygınlaşması ile kamuoyun- da da popülerlik kazandı. Daha önce bu konularla hiç ilgilenmemiş kişiler bile üni- versitelerin dünya sıralamalarındaki yerlerini konuşur oldular. Yayın sayıları, öğretim üyesi öğrenci oranları, tanınırlık gibi onlarca kıstas kamuoyunun dikkatine gelmeye başladı.

Kuşkusuz bu değerlendirmelerin üniversi- telerin niteliğinin geliştirilmesine katkısı ola- caktır. Bunların yanı sıra bağımsız kuruluşlar tarafından akredite edilmek gibi, 47 ülkenin ve 850’den fazla yükseköğretim kurumunun katıldığı Avrupa Üniversiteler Birliği (EUA) gibi üniversitelere yükseköğrenimde niteliği arttırma ve araştırma politikalarında işbirliği ve eşgüdüm olanağı sağlayan kurumlara katılmak gibi etkinliklerin yükseköğreni- min değerlendirilmesi ve iyileştirilmesi için önemli fırsatlar sunduğu görülüyor.

Eğitimin temel eğitimden yükseköğre- nime her düzeyde değerlendirilmesi ve iyi-

Teknik Üniversitelerin Eğitime Katkısı:

Tasarım Eğitimi - Eğitim Tasarımı

Gelişmiş bir toplumun uygarlığını sürdürebilmesi ve geliştirebilmesi için yeni yüzyılın insanı nasıl eğitilmeli?

Yirminci yüzyılda hayal edilen, her açıdan gelişmiş, bir efsane de olsa “beyninin daha büyük yüzdesini kullanabilen”, bilinçli insan türünü yaygınlaştıracak eğitim modeli, yirmi birinci yüzyılda hala ütopyadan öteye gidememişe benziyor.

Bu durum dünya nüfusunun hatırı sayılır bir oranının ortaçağ düşünce yapısını sürdürmekteki ısrarı, doğa talanı, insan hakları ihlalleri, cinayetler, terör ve baskıcı yönetimler veya özentileri ile her gün yüzümüze vuruluyor.

Prof. Dr. Emine Erktin

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı

Referanslar

Benzer Belgeler

A) Ben Allah’a inanıyorum. Hz Muhammed’in peygamber olduğuna da inanıyorum. B) Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed Allah’ın kulu ve elçisidir. C) Allah’tan başka

Ülkenin en çok pamuk üreten bölgesi olan Xinjiang geçen sezona göre daha iyi bir hasat mevsimi ge- çirmeyi bekliyor ve Çin’in toplam üretimi 6.4 milyon ton olarak

Bu hafta veri açısından Amerikan hisse senedi piyasalarını etkileyecek bir veri bulunmazken 22 Ocak’ta yapılacak olan Avrupa Mer- kez Bankası kararının Amerikan vadelilerinde

Küresel büyüme beklentilerindeki genel düşüklük ve IMF’nin küresel büyüme beklentilerini düşürmesi ile altın Ekim ayı başında art arda iki haftalık kazanç kaydetmiş olsa

Dünya Altın Konseyine göre üçüncü çeyrekte küresel mücevher talebi %4 düşüş ile 534.2 ton olarak gerçekleşti.. Fakat yıllık bazda %4’lük düşüşün

Senenin başında Rusya – Ukrayna gerginliği ve jeopolitik riskler sebebi ile yatırımcıların güvenli limanlara yönelmiş olması ve FED’in faiz artırımının henüz

Cuma günü ABD Çalışma Bakanlığı’ndan gelen Tarım Dışı İstihdam Değişimi verisinin beklentilerin üzerinde ve Ocak 2012’den beri en yüksek olarak kaydedilmesinin

EIA üretim kesintisi fikrini reddeden ve Pazar payı kaybetmemek adına fiyat indirimlerinin başını çeken Suudi Arabistan’ın ise 2015 senesinde de yüksek seviyelerde üretime