-3-
KÖTÜLÜK PROBLEMİ
i. Süreç Teodisesi
ii. Özgür İrade Savunması iii. Ruhsal Gelişme Teodisesi
Kötülüğün Kaynağı ve Teodiseler
1. Süreç Teodisesi
• Bu teodise, Alfred N. Whitehead’in süreç felsefesine dayanmakta ve sınırlı bir Tanrı anlayışını öngörmek suretiyle klasik teizmden ayrılmaktadır.
• Süreç teorisine göre Tanrı’nın çift kutuplu bir tabiatı vardır. Biri değişmeyen aslî; diğeri değişen, oluşan olmak üzere iki yönlüdür. Tanrı değişen/oluşan tabiatı ile alemdeki yasalara tabidir. Bu durumda diğer varlıkları mutlak kontrolü söz konusu olmadığından onları ikna etmek suretiyle âlemde fiilde bulunur. Varlıklar Tanrı’nın isteklerine boyun eğmek zorunda olmadıklarından dolayı âlemde kötülük ortaya çıkar.
• Süreç teodisesine göre Tanrı âlemi yaratmakla risk almıştır. Tanrı âlemin mutlak yaratıcısı olmadığından bu yapıya müdahale etme gücüne de sahip değildir. Hatta bu anlayışa göre, O da bir yönüyle bu oluşum sürecine tabi olmakta, âlemdeki kötülüğe o da maruz kalmaktadır.
• Bu durumda Tanrı âlemdeki kötülükten sorumlu değildir, çünkü kötülüğü önlemek O’nun gücünü aşmaktadır.
• Bu teorinin en büyük açmazı kötülük probleminden daha büyük bir probleme dönüşen bir Tanrı anlayışına sahip olmasıdır. Sınırlı Tanrı anlayışının Tanrı kavramıyla çelişkili olduğu gözükmektedir.
2. Özgür İrade Savunması
• Bu anlayış, insanın ahlaki bir eylemi özgür iradesiyle seçebilmesi için iyilik kadar kötülüğü de gerekli gören ve böylece kötülüğün varlığın teistik sistem içerisinde açıklamaya çalışan teodisedir.
• Alvin Plantinga’nın savunduğu bu anlayışa göre, özgür irade sahibi varlıkların bulunduğu bir dünya, özgür irade sahibi varlıkların bulunmadığı bir dünyadan daha iyidir.
• Tanrı, özgür varlıklar yaratıp onları sadece tek bir seçenekle baş başa bırakmaz. Çünkü bu durumda onlar ahlaki açıdan doğru olanı kendi iradeleriyle seçmemiş olacaklardır.
• Dolayısıyla, ahlaki açıdan özgür bireyler yaratmak için, iyiliği de kötülüğü de özgür bir şekilde seçebilen bireyler yaratmak gerekir.
• Özgür irade sahibi varlıkların bir kısmı tercihlerini kötülükten yana kullanmışlardır. Âlemdeki kötülüğün kaynağı da budur.
• Mackie, mümkün dünyanın en iyisini yaratmanın gerekliliğini vurgulamaktadır.
Ancak Plantinga’ya göre mümkün dünyaların en iyisi düşüncesi doğru değildir.
Çünkü her zaman daha iyisi düşünülebilir. Ayrıca özgür irade sahibi varlıkların yaşadığı bir dünyada iyilik kadar kötülüğün varlığı da gereklidir.
3. Ruhsal (Ahlakî) Gelişme Teodisesi
• John Hick’in Helenistik dönem kilise babalarından St. Irenaus’a dayandırdığı bu yaklaşımın temelinde Tanrı’nın, insanın bilgisel ve ruhsal gelişimi için kötülüğün de bulunduğu bir âlem yarattığı düşüncesi vardır.
• Bu yaklaşıma göre Tanrı insanı bilgisel ve ruhsal açıdan mükemmellikle değil de gelişimini sağlayacak potansiyele sahip biçimde yaratmıştır.
Bunun iki nedeni vardır:
i. Aksi takdirde yaratan ile yaratılan arasında epistemik bir boşluk bulunmayacak ve insan Tanrı’nın varlığını özgür iradesiyle kabul ya da inkar eden otonom varlıklar bulunmayacaktı. Yani, insanların gerçek anlamda özgür olabilmeleri için Tanrı ile aralarında bilgisel bir boşluğun bulunması gerekliydi.
ii. İnsanın ahlaki tabiatı gereği kötülüğün de bulunduğu bir ortamda, bir takım şeylere karşı koyarak ahlaki olarak doğru olanı özgür iradeleriyle tercih etmeleri daha değerlidir. Bu durum insanın ahlaki gelişimi de neden olacaktır.
• Bu durum insanın ahlaki gelişimine katkıda bulunacak ve yaptığı iyiliği daha değerli kılacaktır.