Günümüz dünyasında ve Türkiye’de yaşamımız, doğal alanlarımız ticarileştikçe emekçi halklar modern köleliğe doğru hızla yol alıyor. Her birimiz yaşamımız içinde bu gidişatı bir nebze de olsa hissedebiliyoruz, fakat asıl olan bütünü görmek olmalı. Doğa, dereler, denizler, meralar, tarım toprakları, ormanlar, şehirler şirketlerin sömürüsüne terk ediliyor. Emeğimizin üstünde, sendikasız, esnek, kuralsız, güvencesiz, sigortasız çalışma, kademeli sağlık sigortası ve kamu hastanelerinin sermayeye devirleri ile dizginsiz sömürü hedefleniyor. Hayata geçirmek istedikleri eğitim
sistemiyle, eğitim mekânları kademelendirilip emekçi halk çocuklarının orta ve yüksek öğrenim yolları kapatılarak ucuz genç işçi sömürüsü arttırılmak isteniyor.
Çıkan tüm yasa ve yönetmelikler tam bir kölelik düzeninin inşa edildiğini bizlere açıkça gösteriyor. Tüm bu baskıyı 2 kat daha fazla yaşayan Kürt halkı da kölelik zincirinin önemli bir parçası haline getirilmek isteniyor.
Doğa
Türkiye’de çıkarılan onlarca yasa ve yönetmelik doğanın tamamen metalaştırılmasını sağlayan niteliktedir. Bütün doğal alanlar sermayenin enerji, maden, inşaat vb. yollarla birikim sürecini sürdürmesi ve büyütebilmesi için hızla yok edildiğini artık çıplak gözle görebiliyoruz. çıkarılan maden yasası, tarım yasası, YEK (Yenilenebilir enerji kaynakları) yasası, belediyeler yasası vb. yasalardan sonra şuan mecliste bekleyen biyoçeşitliliği koruma yasası ve meclis
gündemine getirileceği beklenen Su Yasası ile yeni hazırlanan torba
yasalarıyla doğanın ve yaşam alanlarının sermaye eline sınırsız biçimde verilmesini sağlamaya çalışmaktadırlar. Emek
İşçi ve emekçiler üzerindeki sömürü her geçen gün derinleşiyor. Sözde sendikal özgürlük vaatlerinde bulunanlar, sendikaların tamamen sistemin bir parçası ve emek sömürüsünün bir manivelası haline getirilmesi için çalışılıyor. Esnek çalışma, işçi büroları aracılığıyla kuralsız, zamansız, güvencesiz çalışma ortamları yaratmak, kıdem tazminatlarına el koyma çabaları, iş güvenliğinden yoksun çalışma ortamları ile işçilerin köle haline getirilmesi hedefleniyor. Türkiye’de sadece kasım ayında iş kazalarında 82 işçi hayatını kaybetmiştir.
Sermayeye dizginsiz, sınırsız bir sömürü düzeni yaratmak nihai amaçlarıdır. Diğer yandan hazırladıkları torba yasalar ile her zaman emekten ve ezilenden yana tavır almış olan mimar mühendis odaları, tabip odaları vb. yapılar saldırının hedefi haline gelmiş durumdadır. Halkın ve emeğin yanında yer alan tüm yapı ve kurumların içi boşaltılarak, işlevsiz hale getiriliyor, YÖK yasası ile üniversitelerdeki gerçek bilim insanlarının sesleri kısılarak, bilimin gerçeklerin
yanında durmasının önü kapatılmaktadır. Sağlık
Halkın sağlığı artık sermayenin insafına terk edilmiş durumda. Kamu hastanelerinin tamamının özelleştirileceği günler artık uzak değil. Önceleri katkı paylarının düşük tutulması ile özel hastanelere yönlendirilen insanlar artık büyüyen katkı paylarını ödeyemez hale geldi. Yeni çıkarılan SGK yasası ile işçilerin ve diğer tüm emekçi sınıfların güvencesi ortadan kaldırılıyor. Yakın gelecekte emekçilere sigorta primlerini kendilerinin ödeyeceği sisteme geçecekler ve paran kadar sağlık dönemi her yönü ile uygulanmaya başlayacak.
Özel sigorta şirketleri de bu konuda yetkilendirilerek, SSK olarak adlandırdığımız sistem şirketlere devredilecek. Primler kademelenecek ve ödediğimiz prim kadar sağlık sorunlarımıza cevap bulacağız. 1.kademe prim ödemede ayaktan tedavi, 2. kademe prim ödemede yataklı tedavi, 3,4,5. kademelerde ise operasyonel tedaviler, bu tedavi biçiminde ise yine kademeler devreye girecek, en basit apandisit ameliyatı dahi olamaz hale geleceğiz. Kanser tümör vb. tedaviler ise emekçiler için hayal olacak.
Eğitim
Eğitimin özelleştirilerek sermayeye devrini hızlı adımlarla AKP hükümeti başarı ile sürdürüyor. Geçtiğimiz aylarda Başbakan Erdoğan dershanelerin kapatılacağını ifade ederek bu sistemin eşitsizlik yarattığını açıklamıştı. Bu
biz size yollayalım” demişti. Eşitsizlikten söz eden Başbakan özel okulların açılmasını destekleyerek asıl eşitsizliği yaratmakta ve bu yolla emekçi sınıfların çocuklarının eğitim sürecini bilerek ve isteyerek önlemek istemektedir. Sermayeye yeni birikim yolu çocuklarımızın geleceği yok edilerek sağlanmaya çalışılıyor.
AKP hükümeti sözde özgürlük alanları yaratıyorum havasıyla eğitimde tek tip giyimi kaldırırken, yaşananların karşısında yer alan burjuva partilerse bu durumun eşitsizlik yaratacağı vurgusunda bulunuyorlar. Milli Eğitim Bakanı yaptığı açıklamada “zaten zengin ve yoksul çocuklar aynı okula gitmiyor” diyerek bunun sorun yaratmayacağını ifade ediyor. Bakanlık yetkilileri de bu tür sorunlara karşı önlemlerimizi alacağız zengin ve fakir öğrencileri aynı okula göndermeyeceğiz anlamına gelen açıklamalarda bulunuyor. 4+4+4 sistemi de aynı amaca hizmet etmektedir. Eğitim sistemi kademelendirilip ne kadar para o kadar eğitimin sağlanacağı koşullar yaratılmaya çalışılmaktadırlar. 3 çocuk yapın, yok 5 çocuk yapın söylemlerinin ardında, çocuk ve genç işçi nüfusun arttırılarak ucuz işçilik şartları yaratılıp sermayeye cenneti sunmayı hedefleniyor. Başörtüsü, dini duygular vb. yaklaşımların ardındaki temel gerçekte budur. Evet, hem sözde ideolojik yaklaşımlarını hayata geçiriyorlar hem de ve asıl olan emekçi halk çocuklarını sistemin kölesi haline getirmeyi hedefliyorlar.
Kürt halkı
Bu sömürü mekanizması içinde kendine özgü, çok daha büyük bir baskı ve sömürüyü Kürt halkı yaşıyor. Devletin Kürt sorununa yaklaşımında değişiklik olmamasının temel nedeni Kürt halkının köleleştirilememesidir. Sermayenin sömürü çarkının dişlisi olmayı kabul etmeyen Kürt halkı ve onların siyasi temsilcilerine tam bir zulüm ve işkence uygulanmaktadır. Bölge, “yeni çin olacak” şeklindeki yaklaşımlarını hükümet açıkça ifade etmişti. çin’de, emeğin ve doğanın en yoğun ve amansızca sömürüldüğü, çocuk işçiliğin, güvencesizliğin yaygın olduğu bir kölelik düzeni hakimdir.
Yukarıda söz ettiğimiz sömürünün kat be kat fazlası çin’de yaşanmaktadır. “Bölgeyi çin’e çevireceğiz” söyleminin ardında özellikle çocuk ve genç emeğin sömürüsü ile Kürt halkının ve doğasının da köleleştirilmek istendiği açıkça görülebilmektedir. Kürt siyasi temsilcilerine biat etme çağrısı her gün burjuva basın organlarınca ve özellikle AKP hükümetince dile getiriliyor. AKP hükümetinin sömürü düzenine ve köleliğe boyun eğmeyen Kürtlere karşı, alternatif politika ve politikacılar yaratma projeleri boşa çıkmıştır. Milletvekillerinin vekilliklerinin düşürülme gayreti bu biat politikasının bir parçasıdır.
Ne yapmalı?
Her şey açık ve net aslında, tüm saldırılar emeğe, doğaya, bilime, Kürt halkına ve diğer halkların emekçilerine
yöneliktir. Emekten, doğadan yana, kısaca yaşamdan yana olanlar, baskı altında ve saldırıya maruz kalanlar olarak bir araya gelmek ve bu saldırıları püskürtmek zorundayız. Tüm saldırıların ve sömürünün karşısında yer alan, partiler, siyasi örgütlenmeler, sendikalar, odalar, doğa savunucuları kısaca tüm ezilenler acilen birleşmek ve bir arada hareket etmek zorundayız. Bu olanağı, tüm mücadele odaklarına açık bir yapı olan HDK ve HDP (Halkların Demokratik Partisi) bizlere sağlıyor.
Yusuf Gürsucu - HDK Ekoloji Komisyonu Üyesi -18-12-2012