Yılmaz’ın herkesi ‘keriz’ yerine koyan bu “kriz reçetesi” hiç de yeni değil. 2000 yılından beri dönem dönem kamuoyunun önüne getirilir.
Bugünlerde devletin resmi Anadolu Ajansı (AA) TÜPRAG Şirketi’nin ajansı gibi çalışıyor. Şirketle ilgili geçtiğimiz hafta içerisinde iki, önceki günde bir haber AA tarafından abonelere servis edildi. Hepsi de TÜPRAG Altın Şirketi Müdürü Mehmet Yılmaz’ın açıklamalarına dayanan birbirinin devamı niteliğindeki haberler.
Tüprag Müdürü Mehmet Yılmaz’ın son açıklamaları ülkenin tam bir “altına hücum” döneminden geçtiğinin itirafı aslında. Müjde! Ülkenin 500 yerinde altın arayan jeologlar krizden çıkışın da ışığını veriyorlar. M. Yılmaz’a göre krizden çıkışın yolu ‘altın madenciliği’! M. Yılmaz’ın aslında herkesi biraz da ‘keriz’ yerine koyan bu “kriz reçetesi”
aslında hiç de yeni değil. 2000 yılından beri dönem dönem kamuoyunun önüne getirilir. Hatta 2001 krizinde, Ecevit Hükümetine sunulan bir rapor, tıpkı bugün M. Yılmaz’ın yaptığı gibi krizden çıkışın adresini altın madenciliği olarak gösteriyordu. O zaman da bir kriz vardı ve o zaman da yargı kararları bugünkü gibi madencilerin “ayaklarına
dolanıyordu”. Ne tesadüf değil mi?
DSP Milletvekilleri Erol Al ve Hasan Özgöbek tarafından Ecevit’e sunulan raporda, ülkede 6 bin 500 ton altının olduğu, ama arkasında Türkiye’ye en büyük altın satıcısı durumundaki Almanya’nın yer aldığı bazı güçlerin bunun çıkarılmasını önlemeye çalıştığı yazıyordu. Türkiye, dünyada Güney Afrika’dan sonra ikinci en büyük altın rezervine sahip ülke olarak gösteriliyordu. Yapılan hesaplara göre Türkiye’nin altın rezervinin asgari değeri 400 milyar dolardı.
Türkiye işletmeye geçtiği takdirde yılda 15 milyar dolar ihraç geliri elde edebilirdi… Uzaydan yapılan saptamalara göre 580 noktada altın rezervi bulunan Türkiye bunları işletirse o günlerde dünyadaki toplam 553 altın madeninden daha çok madeni olacaktı. Unutmadan, bu raporu yazan ve altın madenciliğini cansiperane savunan DSP’li Erol Al’ın milletvekilliğinin ardından TÜPRAG Şirketine danışmanlık yaptığını söylemeden geçmeyelim…
Türkiye’de 6 bin 500 ton altın bulunduğunu ileri süren görüşlerin kaynağı ise 1999 yılında “52. Türkiye Jeoloji Kurultayı”na sunulan bir bildiri metnidir. Prof. Dr. Ayhan Erler ve Vedat Oygür’ün imzasını taşıyan bildirinin başlığı
“Türkiye Altın Potansiyelinin Tahmini”dir. 52. Jeoloji Kurultayı’nı göremeden 1998 yılında kalp krizi sonucu yaşamını yitiren Erler, bu bilimsel çalışmasının uluslararası altın tekellerinin ve onlarla işbirliği içindeki siyasilerin elinde ne hale geleceğini tahmin edemezdi herhalde. Erler’le birlikte bildiride imzası olan Vedat Oygür’ün ise o sıralar tanıdık bir şirketin, Eurogold’un maaşlı elemanı olması da ilginç değil mi? Bir takım olasılıklar ve modellemeler yolu ile oluşturulan tahmin bugün hâlâ ülkede 6 bin 500 ton altın var diye sunulmaya devam ediyor. TÜPRAG Genel Müdürü Mehmet Yılmaz bu rakamı 500 ton daha arttırarak 7 bin tona çıkartmış. Bu da M. Yılmaz’ın ülke
madenciliğine bir katkısı olmalı! Oysa Altın Madencileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Akdur bile ülkedeki bilinen altın madeni rezervinin 700 tona ulaşmasını bir müjde gibi sunuyordu geçen sene. (Türkiye’nin Bilinen Altın Rezervi 700 Ton. 29/01/2008, Hürriyet) Yani “Dünyadaki en büyük altın bulunan ikinci ülke” iddiası içi boş bir balondan başka bir şey değil.
Prof. Dr. İsmail Duman, ülkede 6 bin 500 ton altın bulunduğu kabulünden hareketle basit bir hesaplama yaptı. Bir altın madeninin ortalama ömrü 10 yıl ve yıllık üretimi 1 ton olarak kabul edilirse; bu 6 bin 500 ton altını yeraltından
çıkarabilmek için yılda 650 ton altın üretilmesi gerekir. Gerisini Duman’dan dinleyelim; “Bunun bir başka anlamı da, Anadolu’nun çeşitli yerlerinde altın tesisleri ve atık barajlarıyla birlikte her biri ortalama 100 hektar büyüklüğünde 650 adet siyanür yarası açılacağıdır. … Cumhuriyet tarihi boyunca Anadolu topraklarında üretilmiş maden zenginleştirme atıklarının toplam miktarı yaklaşık 26 milyon tondur. Türkiye ‘altın çağı’na girmeye karar verdiğinde sadece 1 yıl içinde üretilecek zararlı-zehirli kimyasal atık miktarı ise 160 milyon tondur. Ve 10 yıl sonra elimizde kalacak olan kimyasal atık miktarı, asitlenmiş dekapaj toprağıyla birlikte, yaklaşık 2 milyar tondur. Bu atığın Türkiye’deki çevre yasalarına uygun olarak nihai uzaklaştırılması için gereken harcama 1.4 trilyon USD’dir.” Ne kadar kârlıyız varın siz hesap edin!...
Anlaşılan o ki, TÜPRAG Şirketi ve onun müdürü Mehmet Yılmaz bu günlerde dertli. Efemçukuru Altın madeni için bir türlü sonuca gidemiyorlar. İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni ve mahkemeleri aşamıyorlar. Kışladağ Altın Madeni ile ilgili hukuki süreç şirketi zorluyor. Bu nedenledir ki son iki haftada üç kez AA’ya altının nimetlerinden bahsediyor, kriz reçetesi sunuyor. Tabii herkesi keriz yerine koyarak! Devletin resmi ajansı da bu açıklamaları “arkası yarın” edası ile yayınlamaktan geri kalmıyor… Allah muhabbetinizi arttırsın, ne diyelim!...
ÖZER AKDEMİR 06/06/2009 evrensel