• Sonuç bulunamadı

Şimdi, bütün insanların inşaatlarındaki sırrı anlıyorum; açık havada yetişmek ve toprakla ye-yip toprakla uyumaktır. W alt Whitman

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şimdi, bütün insanların inşaatlarındaki sırrı anlıyorum; açık havada yetişmek ve toprakla ye-yip toprakla uyumaktır. W alt Whitman"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Hastanenin doğu yan cephesi

İ T A L Y A D A ORGANİK MİMARÎ

Yazan: Şevki V A N L I

Şimdi, bütün insanların inşaatlarındaki sırrı

anlıyorum; açık havada yetişmek ve toprakla

ye-yip toprakla uyumaktır.

W alt Whitman

Mevzuumuza geçmeden evvel, «Organik Mimarî» nin kurucusu, temsilcisi Frank Loyd Wright ve düs-turları üzerinde biraz duralım. Çünkü; şayet o (bazı şüphecilerin dediği gibi) olağanüstü bir dâhi ise, onun yolunda yürüyenlerin akibeti muvaffakiyetsizlik ola-caktır .

1910 senesindenberi Mimar Wright aleyhinde ko-nuşanlar oldu, lehinde makaleler ve kitaplar yazıldı. Bu arada nazarı dikkati çeken en mühim şey; 1912, de, 1925 de ve ondan sonraki her beşer senelik dev-relerde kendisi hakkında söylenenler arasındaki cid-dî farklardır. Sebebi? Gayet basit: O, Le Corbusier, Gropius v.s. dünya çapındaki mimarlar gibi (ki ekse-risi Avrupalıdır); başlangıçta kat'ileşmiş bir yol bo-yunca yürümeyip, kendisini şahsiyetinin akışına bı-rakmıştır. Her ne kadar organik mimarinin hâlâ onun

tarafından temsil edilmesi, hakkındaki «kültür ha-rici dehâ» şüphesini kuvvetlendirmekte isede; bunun klasik mektep şekline pek alışkın olmamızdan ileri geldiği kanaatindeyim. Wright'm sanat ve şahsiyetin-deki elâstikiyet organik mimarînin farklı tariflerle temsil edilmesine de sebep olmuştur.

(2)

Maket

düz satıhlarla hendesevî bir idealde yer almışken; Wright'ın, tabiat için tabiatın tabiî mimarisinde, ro-mantik intizamsızlık ufkî olarak yayılır.

Mevzuumuzun esasına gelince: İkinci cihan harbi ile nihayet bulan rejimlerin istibdadından kurtulan

san'atm, her yola yepyeni (diğer memleketlerde evvel-ce mevcut veya gayrimevcut) yollar tuttuğunu gördük. İtalyada mimarî sahada, (nihayet) 30 eylül 1945 gü-nü A.P.A.O. (Associazione Per L'Architettura Orga-nica) cemiyetinin iki ay evvel faaliyete geçtiği resmen

(3)

ilân olundu... Romada, Palazzo del Drago (via 4 Fon-tane 20) de mimar Barletti, Calcaprina, Fiorentino, Marabott ve Zevi'den müteşekkil ilk komite seçildi ve hemen kararlar alındı. 1 — Her bakımdan hariç ve dahille teması temin edebilecek bir araştırma kolu.

2 — Tanımak ve tanıtmak için bir neşriyat kolu kur-mak; 3 — Kütüphane tesis etmek (ve bilhassa bütün âzaların şahsî kitapları için müşterek bir indeks ha-zırlıyarak, aralarında kitap mübadelesini kolaylaştır-mak, 4 — Bir mektep açmak (Eylül 1945 in başında

Tip kat plânı

(4)

başlıyan birinci sınıf kursları iki ay devam etmiştir.) İkinci sınıf kursları da hemen ikinci teşrin (1945) de başlamıştır).

İşte İtalyada organik mimarînin ve cemiyetinin temeli böyle atıldı. Fakat bütün bunların hazırlığı bir-kaç seneye malolmuştur.

Cemiyetin ilk mühim azaları arasında, komite mensuplarından gayri Piccinato, Quaroni, Saıiıonâ, Tedeschi v.s. gibi mimarlar vardı. İlk fikirlere gelince; hemen hemen Wright'ı tanrı olarak almışlar ve onun söylediklerini olduğu gibi kabul etmişlerdi. Fakat ve-rilen eserler hiç de tanrılarının yarattığına benzeyordu. Sebebi; senelerin yanlış anlaşılan milliyetçi mi-marîsinin tesirinden çabucak kurtulamamaları ve (da-ha mühimi) Wright'ın âleminden pek değişik olan memleketlerinin, mimarisini yapabilmeleri için bu ye-ni fikri hazmedebilmeleriye-ni temin edebilecek vakte o-lan ihtiyaçları idi.

Organikçiler, mutaassıp, abideci mimarların, «it-hal malî) fikrini taşıyan iftiralarına hedef oldular. Bu hücumlara çok daha evvel maruz kalan rasyonalistler-le birrasyonalistler-leşerek geniş mikyasta münakaşalar açtılar ve

bunlardan üstün çıktılar. Fakat Rasyonalistlerle orga-nikçilerin uzun zaman geçinmelerine imkân yoktu. Yu-karıda da biraz gördüğümüz gibi, birçok noktalardan

taban tabana zıttır ve münakaşalarında mütaassıp-lara verdikleri fevkalâde mantıkî ve basit «hakikatin milleti ve memleketi olmaz» cevabı gibi kestirip

atıl-ması mümkün olmadı. Bu yüzden münakaşaları hâlâ de-vam etmektedir. Rasyonalistler organiklere: — Mo-dern mimarinin, yaşaması için daima gelişmesi lâzım-dır; ki bu formül ve münakaşa istirahatlerini kabul e-demez, diyorlardı. Halbuki organikçilerin, yaptıkları her adımdan sonra nabızlarını (neticeyi tesbit ve mü-nakaşa ile) dinlemeleri yerine; rasyonalistlerin . çala kalem gitmeleri hiç de makul değildir.

Diğer taraftan, modern mimarî ıstılah kritiğinde; !Organik» kelimesi «rasyonel» kelimelerini çoktan ar-kada bırakmış bulunuyor. Tamamiyle hars aleyhtarı olan (Le Corbusier ve Gropius başta, Avrupa mima-rîsi) «rasyonel» mimarînin verdiği dağınıklıktan geçe-rek; tabiatın karışık görünüşünü, onun nisbet kanun-lariyle basitleştirerek ulaşılabilinir. Yani tabiatı;

tabi-atın içinde mantığımızla tekrar inşa etmek? Tabii mantığımızın hazırlanışında tarihî mazî (hars, düşü-nüşler ve malûmat olarak, klâsik sanat) ın hakikatle kaynaşması en mühim mevkii alır. Zamanımızın en büyük mimarlarından Finlandiyalı Alvar Aalto'nun en tabiî seyir olarak takip ettiği modern mimarî daha 1930 da rasyonel-fonksiyondan, irrasyonel-organiğe geçmiştir. Bu da, rasyonalizmin aşılmış bir mevki ol-duğuna bir delildir.

Yukarıdaki karşılaştırmaların, «son devir» in mü-nakaşalarının (bilhassa İtalyada) cereyan ediş tarzını çizmek içindir.

(5)

muvaffaki-yetsizlikleri diyebileceğimiz bir duraklama vuku bul-du. İki senelik Polemik faaliyetlerden sonra ortada ne-tice yoktu. Bu vaziyet, cemiyetin bazı taraflarını (İtal-yanm en büyük mühendisi Nervi de dahil olduğu hal-de) kaybetmesine sebep oldu.

Bu duraklama (veya sukutu hayal) kısa sürdü. «Ev dışardan bakılmak için değil, içinde yaşamak için yapılmalıdır» gibi her ne kadar tatbiki güç olsa da -basit bir söyleyişle işe başlıyan organikçiler, bugün mimarî meseleleri kültür münakaşaları haline sok-muşlardır. Bazı iddialara göre kritik sahada menşein-den daha derin bir olgunluğa ulaşılmıştır (*). Fakat şimdiye kadar pratik sahada, fikrî sahayı temsil ede-bilecek eserlerin tatmin edici bir seviyeye ulaşama-maları göze çarpıyordu. Son zamanlarda Quaroni'nin Roma istasyonu müsabakası için hazırladığı projesi; Bottoni'nin Massa'daki bir villası; Zevi, Piccinato ve Radiconcini'nin müştereken yaptıkları apartman; Dall Olio ve De Rossi'nin gazino-kahvesi v.s. ümit verici e-serlerdir. Venedik mimarî fakültesi dekani ve O.P.A.O, reisi (geçen sene Londradaki konferanslariyle büyük muvaffakiyetler elde etmiş olan) Prof. Samonâ da İtal-yanın ve O.P.A.O: nun göğsünü kabartacak eserini vermiş bulunuyor. Romada bir hastane..

Bu hastahaneden daha etraflıca bahsetmeden ev-vel O.P.A.O: nun muhtelif şehirlerdeki temsilcilerinin isimlerini vermek isterim: Venedikte Samonâ (ayni zamanda reis); Romada Zevi (ayni zamanda umumî kâtip); Bolonyada Vaccaro; Floransada Michelucci ve Gamberini (ikisi de az faal halde); Cenovada Devoto; Napolide Cosensa (mühendis); Palermoda Caracciolo; Torinoda Astenga...

Prof. Giuseppe Samonanin 1948 de kazandığı I.N. A.İ.L. in Tromatoloji ve Ortopedi hastahanesini zevkle takdim ediyorum. Kendi kendine ihtişamlı olmayı bi-len, modern olabilmek için de çarpıklığı, acayipliği, nede romantik hatları aranmamış olan ;devrinin olgun-luğunu büyük bir gurur ve samimiyetle taşıyan bir e-ser. Mimar, cihetlendirme ve fonksiyon problemleri-ni, şehircilik ve plastik problemleriyle birlikte hallet-meyi ön plânda tutmuştur. Netice ise; bir muvaffaki-yettir: ,

(•) Argan'ın, O.P.A.O.nun organı olan Metron'daki makalele-rini işaret etmek isterim.

Cepheyi teşkil eden ana kısım hasta koğuşlarına tahsis edilmiştir. Altı kat - Koğuşlara gelince. Her bi-risi altışar yataklıdır. Resimde görüldüğü gibi, musta-til şeklindeki odalar binaya nisbetle çarpık alınarak, önde elde edilen yer balkon olarak, arkadaki ise dolap, lâvabo gibi servis halinde kullanılmıştır. Işık tertiba-tı, sabah ışığını bol bol alan cenubî şarkiye açılan bal-konla ve cenubi garbideki (yazın hususî pancurlarla kuvvetsiz hâle getirilen) pencereyle tanzim edilmiştir. Ayrıca garptan gelen ziya, balkon duvarı sayesinde is-tifade edilir bir şekilde âyar edilmiştir.

Ön cephede dışarıya doğru uzanan kısım, iyile-şen hastaları harekete hazırlamak için yapılmış; par-kın yeşilliklerine gömülü küçük bir paviyondur.

Zemin katın sağ kanadı, otuz yatağile nezaret al-tındaki hastalara tahsis edilmiştir. Sol kanadında ise, Operatör ve mütehassısların muayene odaları bulun-maktadır.

Gardrop; kirli deposu; çamaşırhane; ütühane; ta-mirhane; kadın ve kapıcı personelinin ikametgâhı; su ve hava ayarlama tesisatı; mutfaklar; kilerler; yemek-haneler v.s. yarısı gömülü katı teşkil etmektedirler.

Birinci katta, ana kısım «tip» kat haline girmek-tedir. Fazladan, şimal kısmında laboratuar, kütüphane, dersler ve konferanslar için iki sınıfla, bir gayet bü-yük anfiteatr vardır.

Nihayet «tip» katlara gelelim. Tam ortadan si-metrik iki kanattan müteşekkildirler. Her birinde ( 6 X 5 ) otuzar yatak ve servisi vardır. İki kanadın tam ortasında ise; yürüyebilen hastalar için bir büyük sa-lonla, bir misafir salonu bulunmaktadır. Bu orta kıs-mın şimalinde, doktor dairesi, katın mutfağı, hastaba-kıcı ikametgâhı, küçük eczahane, sıhhî servis ve temiz çamaşır deposu yer almaktadır. Diğer servisler, rahat bir koridorla ana kısma bağlanmışlardır.

Bütün Türk mimarlarından, İstanbulda yapılması düşünülen hastaneyle; bu, takdim ettiğim eseri karşı-laştırmalarını rica ederim.

Referanslar

Benzer Belgeler

“Sabâ eğer ben ölürsem, o servi gibi sevgilinin izinin tozundan toprağını yürü git can gö- züne sürme yap.” beytinde sevgili yüzünden öldüğü zaman âşık,

kabuğunun arasında katılaşması ya da yeryüzüne çıkıp soğumasıyla oluşur. B) Topraktan daha sert ve sağlam olan kayaçlar, minerallerden ya da önceden oluşmuş kaya

Birinci tür hata olasılığı sabit tutulduğunda ikinci tür hata olasılığı en küçük olan bir test varsa böyle bir test en iyi testtir.. Ayrıca, birinci tür hata

Türk Dil Kurumu, Türk Dil Encümeninin yukarıdaki sözünü dikkate alarak söz konusu eserleri günümüz okuyucusuna kazandırmak düşüncesiyle Tan- zimat’tan bu yana ortaya

Oynaya hâkümle şâyed dil-ber oglandur henûz (Tarlan 2005: 248) beytinde, firkat ve hicran gamından bir isteği vardır: Gamın daha fazla oya- lanıp vakit geçirmeden

3.4 Sıkışma ile su iletkenliği arasındaki ilişki Karışımların tümünde, artan sıkışma düzeyleri ile su iletkenliği arasında istatistiksel olarak %5 hata düzeyinde

• Altın oran gibi daha çok resim, fotoğraf ve tasarımda kullanılan bir kompozisyon kuralıdır. Bu kurala göre çerçeve 2 yatay ve 2 dikey çizgi ile 9 eşit

• Arıza sonrası hasar gören elektrik anahtarı sortisinin değişimi, (malzemeyi hizmetten yararlanacak müşterisi tedarik eder).. • Arıza sonrası hasar gören priz