• Sonuç bulunamadı

Sinan'ın Ölümünün 380. yılı münasebetiyle ARKITEKT

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sinan'ın Ölümünün 380. yılı münasebetiyle ARKITEKT"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ARKITEKT

MİMARLIK, ŞEHİRCİLİK VE

TURİZM DERGİSİ Her üç ayda bir yayınlanır.

Kuruluşu: 1931

C i l t : 37 No. : 329 İmtiyaz sahibi ve başyazarı :

ZEKİ SAYÂR Mimar, D. G. S. A. Umumî Neşriyat Müdürü : Mahmut İlhan G Ö N E N Mimar İ. T. Ü. S E K R E T E R : Keti ÇAPANOĞLU Adres: Anadolu Han No. 33

T e l : 22 13 07

istanbul Muhabirleri:

B. Amerika: Nezahat ARIKOĞLU Mimar D. G. S. A. — Federal Almanya : Aslan TERZİOĞLU Mimar AIV — Fransa: Halûk T O G A Y Mimar D.G.S.A. — İsviçre : Seyfi SONAD Mimar D.G.S.A. — İtalya : Dr. Baran Ç A Ğ A Mimar — İsveç : Radi BİROL Mimar D. G. S. A. —

Abone şartları: Yıllığı: Altı aylığı : Bu sayı: Yabancı memleketler için yıllığı : 50.— TL. 27.50 TL. 15.— TL. 60.— TL. ARKITEKT'in KOLLEKSIYONLARI : 1931 — 1935 beher cildi 45.— TL. 1936 — 1940 > » 45.— TL. 1941 — 1950 » • 40.— TL. 1951 — 1967 » » 50.— TL. İlân tarifemiz talep üzerine gönderilir. Yazı; foto; resim ve abone bedelleri ARKİTEKT'in adresine posta ile gönderil-melidir. Basılmayan yazılar iade edilir. Adreslerini değiştiren abonelerin en geç bir ay içinde idarehanemizi haberdar etme-leri lâzımdır. Aksi takdirde kaybolan der-gilerden Müdürlüğümüz mesuliyet kabul etmez.

Pour tout payement et demande des ren-seignements; ainsi que pour tout envoi des documents, tels que photos, articles, annon-ces, bibügraphie â ins:r;r, s'adresser â la Direction.

Abonnements pour l'etranger I an 5 Dcllars Prix de ce numero 1.25 » Ali subscriptions, letters, photos, articles, advertisements ete. Should be addressed. T o : A R K I T E K T

No. 33, Anadolu han Eminönü, İSTANBUL

Subscription rates : TURKEY Annual subscription Dollars 5.00

Single copy » 1.25 B A Ş Y A Z I :

Sinan'ın

Ölümünün

380. yılı

münasebetiyle

Abdullah Kuran

XVI. yüzyılda üç kıtaya yayılan top-raklarıyle siyasal bakımdan altın çağına ula-şan Osmanlı İmparatorluğu, kendi bünyesi içerisinden dünya çapında bir mimar çıkar-mıştı. Sanat tarihi perspektivinden baktığı-mızda o çağın en ünlü Rönesans mimaria-rıyle boy ölçüşebilecek bu mimar istanbul ve Edirne'yi taçlandıran Süleymaniye ve Selimiye Camilerinin yaratıcısı Sinan'dır. İlim dünyasının henüz gerektiği şekilde ta-nımadığı, ya da ona henüz tanıttıramadığı-mız, Sinan'ın büyüklüğünü, her şeyden ön-ce, mimarlığın tarih içerisindeki gelişiminin ortaya koyduğu dar kalıpları zorlayarak ev-rensel bir mimarlığa varabilmiş olmasında görürüz. Sinan'ın zamanı için oldukça bü-yük sayılabilecek kubbeleri iyi bir yapı bil-gisine sahip olduğunu gösterir. Süleymaniye ve Selimiye camileri mimarlık şaheserleri-dir. Ancak, onun dehasını yalnızca bu göz alıcı eserlere, ya da mimar olarak Osmanlı İmparatorluğunun dört bucağında tasarladığı yüzlerce binaya bakarak değerlendirmeye ça-lışmak yeterli değildir sanırız. Mimar Si-nan'ın dehasını XIV. yüzyıl başlarından iti-baren Bursa ve dolaylarında gelişmeye baş-layan iki yüz yıllık bir mimarlık çabasının sentezini yapmayı başarması, yüksek teşki-kPât kabiliyeti yoluyla klasik Osmanlı mi-marlığını İmparatorluğun her yanına yay-ması, ve hepsinin üstünde, kendi koyduğu kurallara körü körüne saplanıp kuru bir mi-marlık sistemi ortaya koyma yerine ömrü-nün sonuna kadar devamlı bir form araştır-ma çabası içinde, kalıpları zorlayan ve on-ların dışına taşan bir yaratıcı mimar ol-masında aramak gerekir.

Sinan'ın ustası kimdi bilmiyoruz. İlk biiyük eseri olan Ş:hzade külliyesini yapma-dan önce çağının usta mimarlarınyapma-dan biriyle çalıştığını ve mimarlığın inceliklerini ondan öğrendiğini düşünmek yersiz olmaz. Öte yan-dan. Sinan'ın bir mimar olarak kudretini for-mel bir eğitimden çok, duygulu ve araştırıcı ka-akterin?, yeniçeri ccağınm bir mensubu r'arak katıldığı sîferlerdî Yakın Doğu ve Avrupa'nın r;şitli yerlerini görmesine ve hiç şüphesiz buralarda bulunan yapıları yakın-dan incelemiş olmasına, ve yine yeniçeriliği süresinde ordunun istihkâm işlerinde görev-lendirilen Acemcğullarımn Yayabaşısı

ola-rak yol, köprü, sur, su bendi gibi askerî yapılar inşa ederek daha mimarlığı başla-madan önce köklü bir yapı tecrübesi elde etmesine bağlamak mümkündür. Onun pra-tik yönü ve teşkilâtçı yanı yeniçeri ocağında gelişmiş, bilgi ve zekâsıyle önce Sadrazam İbrahim Paşa daha sonra Kanunî Süley-man'ın dikkatini çekerek Haseki yapılmış, daha sonra da, 1538 yılında, «Reis-i Mima-ran-ı Dergâh-ı Alî», yani saraya başmimar tayin edilmiştir.

Sinan başmimar olduğunda çok üniteli Osmanlı ulu cami türü, orta kubbesi diğer kubbelerin takriben dört misli olan büyük merkezî kubbeli cami türüne intikal etmişti. II. Murad'ın Edirne'deki Üç Şerefeli Camiin-den sonra Fatih Sultan Mehmet ile II. Be-yazıt istanbul'da adlarını taşıyan camiler yaptırttılar. Üç Şerefeli cami eni boyundan fazla olan geleneksel ulucami şemasına göre tasarlanmış, dört minaresi de Selçuklu mi-marlığının erken Osmanlı mimarlığında de-vam eden geleneğe göre her biri ayrı desenli biçimde yapılmıştı. Öte yandan, uzunlama-sına eksen üzerinde bir duvardan ötekine uzanan muazzam kubbesi ve revaklı şadır-van avlusuyla Osmanlı cami mimarlığında bir çığır açmıştır. 1767 depreminde yıkılan ilk Fatih Camii, Üç Şerefeli camiyle başla-yan akımı bir adım daha ileri götürmüştür. Bu camide iç mekânın derinliği üç ünite olup orta mekânı örten merkezî kubbe mihrap önünde bir yarım kubbeyle beslenmiştir. II. Beyazıt camiinde ise derinlik dört üni-teye çıkarılarak orta mekân, önünde ve ar-kasında birer yarım kubbe bulunan merkezî kubbeyle örtülmüştür.

Mimar Yakup Şah, II. Beyazıt Camiin-de Osmanlı mimarlığına belirli bir simetri ve proporsiyon getirmiştir. Bu camide ikisi de kare olan şadırvan avlusuyla iç hacmin ölçüleri eştir. Dört yanı yedi kubbeli ve her cephîsinin c-rta yerinde bir kapı bulunan şadırvan avlusu tamamıyle simetriktir. Fakat şadırvan avlusunun geometrik düzeni iç me-kânda bozulur. İki yarım kubbeyle beslenen orta hacma taç kapıdan mihraba doğru yön verildiği gibi, yine Erken Osmanlı mimarlı-ğının bir elemanı elan ek yapılar binanın geometrik bütünlüğünü bozar. Sinan, Şeh-zade Camiinde Yakup Şah'm getirdiği düzeni mantıkî sonucuna vardırmış, II. Beyazıt Ca-miiııin şadırvan avlusunda gördüğümüz çap-raz - eksenli şemayı iç mekâna uygulayarak bir kare mekânın gerektirdiği dört yarım kubbeli simetrik üst ölçüyü getirmiştir. Si-nan'ın yaptığı ilk selâtin camisinde ortaya

(2)

Dergimiz bu sayısında. Metin H E P G Ü -LER Mimarlık Bürosunun bazı grup çalış-malarını ve tatbikatını yayınlamaktadır.

I. kalkınma planının tatbiki sebebiyle. Devlet projelerinin gerek dağıtımı, gerekse yarışma suretiyle tanziminde Mimarlar Oda-sının olumlu çalışmaları sayesinde, Mimarlık, bürolarından, projelerde iyi sonuçlar alın-maktadır.

Metin Hcpgüler'in kısa biyografisi: Metin Hepgüler; 1931 de istanbul'da doğdu. 1952 - 53 de İ. T. Ü. Mimarlık Fa-kültesini bitirdi. Mezuniyetini müteakip kendi bürosunu kurdu. 1956 da iki meslekdaşı ile beraber Site Mimarlık Bürosu adı altında ortak olarak birleşti. 1966 da Site Mimarlık Bürosunun tasfiyesinden sonra kendi adına' MHM, Metin Hepgüler Mimarlık Müesse-sesini kurdu.

Metin Hepgüler 1958 - 1960 yılları ara-sında Zürich'de Salvisberg'in atölyesinde Dr. Roland Rohn'a asiste etti ve bu sürede; Bank Cairo, Zürich Kongre Binası, La Roche Radolf ze!l tesisleri, Bank Winther-tur projeleri ile, Zürich Şehir Operası (1. ve-2. etabı), Locarno Kongre Binası, Brugg İpotek Bankası, Geneva Kimya Okulu, Va-duz Merkez Tanzimi, Duisburg 1000 yataklı Hastanesi, müsabakalarını hazırladı. Bun-lardan Kimya Okulu hariç hepsi derece aldı.

Bugün MHM'de Metin Hepgüler ile Tamay Sütmen İ. T. Ü. büro şefi, Alp Figen-G. S. A. Şantiye Şefi, Alev Araz Figen-G. S. A. Dekoratör olarak işbirliği yapmaktadırlar.

Metin Hepgüler, bugüne kadarki mes-lek faaliyeti içerisinde 500.000 m2 den

fazla-tatbikat projesi ve yapı bitirerek memleketi-mizde ön sırayı işgal etmektedir.

90'ı mütecaviz yerli ve dış konkurda derece ve mansiyon kazanmıştır;

Memleketimizdeki faaliyeti yanında iki yıldır E T H serbest çalışmalarına da iştirak eden Metin Hepgüler'e. bundan sonraki ça-lışmalarında da başarılar dileriz.

Dergimiz, fırsat bulduğu takdirde, h e r sayısında. Mimarlık bürolarının çalışmala-rını toplu bir şekilde okuyucularına yansıt-mağa karar vermiştir. Bu sebeple, gelecek sayımızda, Mimar İrfan Bayhan'ın uygulamat ve çalışmalarını yayınlayacağız.

mm

M E T İ N H E P G Ü L E R

M İ M A R L I K

(3)

(Baş tarafı 3 cü s a y f a d a )

koyduğu form çırakları Mehmet ve Davut Ağalar ile XVIII. yüzyıl mimarlarından Mehmet Tahir Ağa tarafından ideal selâtin camii formu olarak Sultan Ahmet Camiin-de, Yeni Cami'de ve yeni Fatih Camiinde tekrarlanmıştır; fakat Sinan'ın büyüklüğü, mimarlık hayatının daha ilk yıllarında var-dığı bu ideal forma esir olmayıp yaratıcı gücünü kaybetmeden yeni formlar aramakta devam edebilmesindedir. Çünkü, Sinan, çı-raklarının aksine, ortaya koyduğu ideal selâ-tin cami formunun esiri olmamış, ikinci bü-yük eseri Süleymaniye'de onu tekrara gitme-miştir.

Süleymaniye Camii bir bakıma II. Be-yazıt Camiinin şemasına dönmüştür. Beya-zıt Camiinin iki yarım kubbeyle beslenen orta kubbe düzeni Süleymaniye'de tekrarla-nır. Yani yönsüz, merkezî mekân yerine, uzunlamasına eksenin belirtildiği bir sis-tem uygulanmıştır. Şehzade camiinin iç me-kânında kullanmadığı kolonları Süleymani-ye'nin iç mekânında buluruz. Fakat, Süley-maniye'nin yön tesbit eden üst yapı siste-miyle meselâ Ayasofya'nın aynı düzendeki üst yapı sistemi arasında büyük fark vardır. Şöyle ki, Ayasofya'da üst yapı düzeni alt yapının bir devamı, diğer bir deyimle, bir kere kitle içerisine yerleştirilmiş bir bazili-kayı tanımlayan tabiî örtü; fakat Süleymani-ye'de kendisi bir bütün olan iç mekânı örten bir üst yapı sistemidir. Ayasofya'da parçalan-mış bir iç mekân ve her parçanın kendi-sine uygıın bir üst yapı düzeni görürüz. Rö-nesans yapılarında aynı felsefe hâkimdir. Bramante'nin tasarladığı San Pietro bazili-kasında ana mekân bir Grek haçı biçiminde kurulmuş ve dört köşeye yine aynı temayı işleyen şapeller konulmuştur. Köşedeki me-kânlarla ana mekân birbirlerine bağlantılı olmakla birlikte projenin biri büyük dördü küçük beş eleman halinde düşünüldüğü bel-lidir. Uygulanan Latin haçı biçimindeki orta mekânlı proje Bramante'ninkinden farklıysa da aynı parçalanma mevcuttur. Oysa Si-nan'ın cami mimarîsinde mekânın parçalan-dığı görülmez. Sinan için problem hiç bir zaman iç mekânın ne şekilde artiküle edile-ceği değil, üst yapının alt yapıyla nasıl bağdaştırılacağı konusudur. Sivas Ulu Camii gibi iç mekânı bir eksen üzerinde sıralara ayıran, ya da Bursa Ulu Camii gibi iki yönde ünitelere bölen daha eski Anadolu cami mi-marîsinin Sinan, çağının eriştiği teknik bilgi çerçevesi içerisinde bir bütüne götürmüş, bu-nun yanında ağır ve kitlesel Selçuklu ve erken Osmanlı mimarîsine içte ve dışta bir incelik ve zarafet getirmiştir. Üst yapıyı ta-şımayan duvarlara pek çok pencere açarak kitle etkisini azaltmış, iç mekâna bol ışık sağlamış, büyük camilerinin cephelerine yer-leştirdiği revaklarla monümantal binalarına insan ölçüsünü sokabilmiştir.

Selimiye Camiide bir bakıma geriye dönüştür. Bu camide Üç Şerefeli'nin XVI. yüzyıla adapte edilmesi olayı ile

karşılaşı-rız. Muazzam kubbe altı yerine sekiz kö-şeli bir kaideye oturur. Fakat Üç Şerefeli-yi yapan mimarın çözümleyemediği mekân bütünlüğü Sinan tarafından elde edilmiştir. Üç Şerefeli'de orta mekânla yan mekânlar arasında sıkı bir bağlantı kurulamamıştır.

Bunun sebebi, orta kubbenin oturduğu ayakların iriliği ve alt yapının fazla alçak olmasıdır. Dolayısıyle iç mekânın bütün-lüğü açıklığa kavuşmuş, 24 metre çapındaki orta kubbenin ağırlığı kasvetli bir iç hacım ortaya çıkarmıştır. Aynı nitelikte bir iç hac-mi, çapı 20 metreye yaklaşan Mudurnu-daki Yıldırım Camiinde görürüz. Sinan Seli-miye Camiinde, Üç Şerefeli'nin enlemesine kitle düzenini aynen uygulamış, fakat bir misli yükselttiği alt yapı, çaprazlamasına koyduğu yarım kubbeler ve bol ışık yoluyla iç mekânı bir elemanın ötekiyle kaynaştığı bir bütün haline sokmuştur. Birinci Fatih ve Beyazıt Camilerinde yarım kubbenin kulla-nılması bir mekân bütünlüğüne varmaktan çok orta mekânın kıble yönünde bir kolonla ikiye bölünmemesi endişesiyle uygulandığı kanısındayız. Oysa Sinan, yarım kubbenin bir üst yapı elemanı olduğu mantığına var-mış, cnun tek başına bir örtü sistemi değil, fakat orta kubbeyi besleyen ve dolayısıyle kubbeyi zenginleştiren bir araç olduğunu sezmiştir, istanbul'da Ahmet Paşa, daha da önemlisi, Sokollu Camilerinde yarım kubbeyi uygulayışı, yarım kubbenin mekân bütün-lüğüne varmaktaki rolünü tam manasıyle kavradığını en açık bir şekilde ortaya koyar.

Sinan'ın dehası kendisini bu mimarın yaptığı bina topluluklarında da gösterir. Merkezini bir caminin teşkil ettiği külliye, Selçuklu çağında da vardır. Kayseri'de Ca-mi, medrese, türbe ve hamamdan meydana gelen Huand Hatun topluluğu bunun güzel bir örneğidir. Osmanlılar daha XIV. yüzyı-lın ilk yarısında bu çeşit bina toplulukları inşa etmeğe başlamışlar ve bunları mahalle merkezleri biçiminde düşünerek belirli bir iskân politikası yürütmüşlerdir. Bıırsa'da Orhan Gazi ve onu izleyen dört sultan bir küllive yaptırmış ve doğudan batıya göçeden Türkler bu külliyeler etrafına yerleştirilerek Türk mahalleleri kurulmuştur. Erken Os-manlı çağma ait külliyeler fazla büyük de-ğildi. Genellikle bir zaviyeli camiden başka medrese, imaret, hamam ve türbeden mey-dana gelmişlerdir. Yıldırım külliyesinde bir de darüşşifa bulunur. XV. yüzyılın ortaları-na kadar inşa edilen külliyeler daha çok mahalle merkezleri karakterinde idi. Fatih Sultan Mehmed'in istanbul'da adını alan semtteki külliyesi ise bir şehir merkezi bi-çiminde düşünülmüş, bu külliyede cami. bir ulu cami ölçüsünde, medreseler bir fakülte-ler topluluğu, yani bir üniversite şeklinde yapılmıştır. Darüşşifa, tophane, imaret, kü-tüphane ve sıbyan okulu ile külliye istan-bul'un crta yerinde bir mahallenin nüvesini kurmak amacıyle değil, bütün, şehre hizmet edecek bir ilim ve kültür merkezidir. Sinan bu geleneksel Osmanlı politikasını

benimse-miş ve devletin en kudretli olduğu bir

dö-nemde muazzam külliyeler inşa etmiştir. Şe-hir merkezi kurma yolunda ilk denemesi Şehzade'dir. Şehzade külliyesi Fatih külliyesi kadar büyük değildir; fakat Süleymaniye kül-liyesi Fatih'i geçmiş ve istanbul için ikinci bir şehir merkezi ortaya çıkarmıştır. Cami-nin doğusunda ve batısında bir tıp medresesi, olmak üzere yedi medrese, kuzeyinde darüş-zifa, imaret ve tabhane, hamam, darülkur'a ve arazinin meyilinden yararlanarak bina ve nvlu altlarına yerleştirdiği dükkânlarla bu külliye eşine az rastlanır bir ilim ve kültür merkezidir.

Bir külliye olarak Selimiye daha müte-vazı düşünülmüştür. Caminin arkasında iki medrese, batıda bir arasta yer alır. Dolayı-sıyle bu külliyede ağırlık merkezini cami teşkil eder. Öte yandan, istanbul - Edirne yclıı ortasında bulunan Lüleburgaz'daki So-kollu külliyesinde ağırlık kervansaraya ve çarşıya verilmiştir. Sinan burada caminin ölçüsünü küçük tutmuş, tek medrese düşün-müş, fakat muazzam bir çifte hamam ve ol-dukça uzun bir arasta ile bugün maalesef yıkılmış olan bir kervansaray yaptırmıştır. Halep yolu üzerindeki Payas'ta Mehmet Pa-şa, Üsküdar'daki Valide Sultan külliyeleri de esas itibariyle aynı tip konutlama merkezle-ridir.

Erken Osmanlı külliyelerinde geometri ve simetriye yer verilmemiş, binalar araziye en uygun biçimde yerleştirilmiştir. Fatih kül-liyesinde ise cami ortaya konulup medrese-ler iki yanına sıralanmış ve simetrik bir dü-zen aranmıştır. Düz arazide Sinan'ın da si-metrik düzen aradığını görürüz. Lüleburgaz Sokollu külliyesinde caminin ortasından ge-çen ve kervansarayla başlayıp fetvahanede biten kuvvetli bir eksen göze çarpar. Fakat Sinan, binalarında olmadığı gibi külliyele-rinde de simetrinin esiri olmamış, kurduğu düzeni simetride değü, organik bir bütünde aramıştır. Süleymaniye külliyesi, Fatih kül-liyesi gibi bir sırtın üzerinde değil, Haliçe doğru inen yamaç üzerindedir. İsteseydi bıı yamacı düzeltir, binalarını bir düzlükte si-metrik ve rasyonel bir düzende yerleştire-bilirdi. Yamacı kullanmayı seçmesi mimar olarak duygulu yanını belirtir. Sinan tabiata karşı elan bir mimar değil, onu sayan bir mimardı. Binalarını yamaca kademe oturt-muş, hatta salis ve râbi medreselerinin av-lularını kademeli yaparak klasik mimarî dü-zeninin ana kurallarından birini hiçe sayabil-miştir. Bu iki medresede Sinan dördüncü bo-yuta rasyonel ve anlamlı bir şekilde olmasa bile duygu yoluyla az çok yaklaşmış, çağı-nın ötesinde bir adım atmıştır sanırız.

Üsküdar'daki mütevazı Şemsi Paşa kül-liyesi Sinan'ın bir mimar olarak duygusal yönünü aksettiren bir bina topluluğudur. Ha-yatının senuna doğru yaptığı bu eserde taş cami ile «L» biçimindeki tuğla medreseyi serbest bir düzen içerisinde yerleştirmiş, iki binayla tanımlanan avlu mekânını denize değru açarak ve Boğaz cephesini açık bıra-karak üstün mekân anlayışını bir kere daha ispatlamıştır.

(4)

Sinan dâhi mimardır ve eserleriyle bu-nu ortaya koymuştur. Fakat kanımızca Si-nan'ın önemi ortaya koyduğu eserlerinin sa-yısından ve muazzam yapılarından önce duygulu mimarlığında ve, onun da ötesinde, insan kişiliğindedir. Sinan gelenekleri red-detmemiş, onu günün ihtiyaçlarına uydur-muştur. Tabiata meydan okumamış, onu an-lamaya, onu sevmeğe çaba göstermiştir. Ha-yatında çok bina görmüş, onları incelemiş fakat gördüğünü kopya etmeye kalkışmamış, sevdiğini binalarına mimarîsi içinde yoğura-rak yerleştirmiştir. Sinan, gören ve düşünen, düşündüğünü uygulayabilen ve uyguladığı-nın etkisi altında kalmamayı başarabilmiş ender çok yönlü bir sanatçıdır. Büyüklüğü işte buradadır.

Haberler :

X Kaldırılan vantilasyon deliği

SIHHÎ TESİSAT

GEREÇLERİ !

Lavabo, helâ taşı gibi seramikten ma-mul sıhhî tesisat gereçlerinin fiyatları, yıl-başından beri, hiç bir mantıkî sebep olma-dan % 10 nisbetinde arttırılmıştır.

Halen ithal edilmeyen ve bir fabrikanın tekelinde olan, seramik sıhhî malzemesinin fiyatları, dünya piyasasına nazaran, birkaç misli yüksek olduğu gibi, ölçüleri de, ulus-lararası standartlara uymamaktadır. Ala-turka helâ taşlan insan vücudunun fizikî hareketlerine uygun olmayan, rahatsızlık ve-ren küçük ölçülerdedir.

Alafranga siege'lerde ise, fonksiyonel bir görevi olan sifon arkasındaki havalan-dırma deliği, sırf maliyeti düşürmek gaye-siyle. kaldırılmıştır.

Lavaboların musluk delikleri ise, stan-dart musluk ölçülerine uymadığı için, mon-tajda, işçilere büyük zorluklar çıkarmakta-dır. T. S. Enstitüsü tarafından, seramik sıh-hî tesisat malzemesinin standartlarının, el'an tayin ve kabul edilmemesi, yukarıda sırala-dığımız keyfî imalatın doğmasına, dolayı-sıyle halkın zararına yol açmaktadır.

Sü-merbank'ın yıllardan beri inşa halinde olan fabrikasının el'an bitirilmemesi, Tuzla'daki istanbul Seramik Fabrikasının, kalıplarını hazırladığı halde, iki seneden beri lavabo, siege gibi sıhhî gereç imalâtına geçmemesi ve ithalâtın tamamen kesilmiş olması, bu malzemede halkı, bir fabrikanın tekelinde bırakmış bulunmaktadır.

Son zamanlarda, Sanayi Bakanının bir-çok yerli mamullerin fiyatlarıyle ilgilendi-ğini, memnuniyetle görmekte olduğumuzdan, aynı alâkanın, biraz da inşaat sanayii sek-törüne gösterilmesini, fiyatların incelenme-sini çok geciken Sümerbank Fabrikalarının imalâta başlamasının temin edilmesini, istan-bul Seramik Fabrikasının, yalnız tabak, ça-nak ile uğraşmayıp, halen çok ihtiyaç du-yulan sıhhî seramik gereçleri imal etmesinin temin edilmesini temenni etmekteyiz.

AŞK TANRISININ BAŞI BULUNDU

| | Uzun süredir aranan «Eros» un başı, nihayet bulunmuştur. «Eros» mitolojide aşk ve sevgi tanrısı olarak geçmektedir.

Büyük İskender'in ünlü heykeltraşı Lysippos, 20 yıla yakın bir çalışma sonunda «Eros» un heykelini yapmış ve heykel İm-paratorun emriyle Efes'e gönderilmiştir. An-cak, Efes'in batmasıyle kaybolan «Eros» un vücudu, 100 yıl önce Avusturyalı arkeolog-lar tarafından meydana çıkarılmış olduğu haberini EFES müzesi müdürü yalanlamıştır. Bulunan yalnız heykelin başıdır.

KUYUCAK — Başaran köyü yakınla-rındaki Dandalak deresinden taşan sular, (Asar) harabeleri civarıridaki bazı kalıntıları meydana çıkarmıştır. Çobanlar tarafından bulunan ve Helenistik devre ait olduğu bil-dirilen kalıntılar köy muhtarı tarafından ilgi-lilere teslim edilmiştir.

KONUT VE ARSA OFİSİ TASARILARI KOMİSYONDA KABUL EDİLDİ

Cumhuriyet'ten | | Dar gelirli vatandaşlara konut sağlamak amacıyle hazırlanan konut kanunu tasarısı ile arsa ofisi kanun tasarısı Millet Meclisi geçici komisyonunda kabul edilmiş ve Mec-lise sevkedilmiştir.

| | Paris'te ün yapmış olan altı Türk res-samı geçen yıl vefat eden Fikret Muallâ'ya bir saygı gösterisi olarak bir resim sergisi düzenlemiştir. Sergide şu ressamların eserleri bulunuyor ve süratle satılıyor: Fikret Mual-lâ, Avni Arbaş, Atillâ Bayraktar, Tiraje Dik-men, Remzi Raşa, Adnan Varınca ve Mü-zehher Bilen.

ESKİ TÜRKLERİN MAĞARA RESİMLERİ BULUNDU

ALMA ATA, (A.A.) j | Kazakistan'da Balkaş Gölünden fazla uzak olmayan çöl bölgesinde bir mağara -galeri bulunmuştur. Galeride kayalar

üzeri-ne yapılmış olan resimlerin sanat ve tarihî değeri çok büyüktür.

Mağarada at sırtında savaşçılar göste-ren 50 resim bulunmaktadır. Savaşçılar mız-rak ve kılıçlar taşımaktadırlar. Bazı süvari-lerin elsüvari-lerinde de sancaklar görülmektedir.

Yeni keşfedilen galeri, bilim adamları-nın, eski Türklerin ağır silâhlarla donatıl-mış süvari birliklerine sahip bulundukları yolundaki teorisini ilk defa doğrulamıştır.

Resimler, kayalara sivri bir madenle çizilmiştir.

I-! Bütçe müzakereleri sırasında, Adana

Milletvekili K. Sarıibrahimoğlu'nun «Tarihî eser kaçakçılığı» konusundaki Meclis araş-tırması isteyen önergesi görüşülmüştür. Sarı-ibrahimoğlu, tarihî eserlerin yıllardan beri ih-mali sebebi ile tahrip ve yokedildiğini, ya-bancılar tarafından kaçırıldığını belirterek Milliyet Gazetesinde «Dorak hazinesi skan-dalinin» uzun uzun anlatıldığını» söylemiş, ciddî tedbirler alınması istenmiştir. MP. adı-na konuşan Fethi Cumalıoğlu bu tarz kaçak-çılığın eskiden beri devam ettiğini belirt-miştir. Yusuf Ziya Bahadmlı (TİP) kaçak-çılığın diplomatik pasaportlu kişiler ve Tür-kiye'deki Amerikan Posta Teşkilâtı tarafın-dan yapıldığını ifade etmiştir. Hilmi İnce-sulu (GP) işe derhal el konulmasını iste-miştir. AP sözcüsü Ahmet Nihat Akay ta-rihî eserlerin korunması ile ilgili bir tasarı-nın halen Mecliste olduğunu, Meclis araş-tırma önergesinin gereksiz bulunduğunu söy-lemiştir.

Konuşmaları cevaplandıran Devlet Ba-kanı Müftüoğlu «Eski Eserler Kanun Tasa-rısının» yakında Meclislerden geçeceğini 10 bine yakm eski eserin yurt dışına kaçırılır-ken yakalandığını bildirmiş «yurt dışına çı-kacakların uçak biletlerine her lisandan Türkiye'den eski eser çıkarılması suçtur iba-resinin konacağını» söylemiştir.

TÜRKİYE'DEKİ SANAT ESERLERİ ÜZERİNE İKİ KİTAP YAYINLANDI

Cumhuriyet'ten | | Son günlerde Almanya'da, Türkiye'deki sanat eserleri konusunda iki önemli kitap yayınlanmış ve Almanca konuşan Orta Av-rupa ülkelerinde büyük ilgi görmüştür. Bi-rinci kitap «Türkiye ve onun sanat hazine-leri» adını taşımaktadır. Cenevre'de «Skira» kitabevi tarafından bol resimlerle 256 sayfa olarak bastırılan ve 400 Türk lirasına satı-lan bu kitabı Ankara Üniversitesinden Ek-rem Akurgal, Londra Üniversitesinden Cyril Mango ve Washington Galerisinden Richard Ettinghausen hazırlamıştır. İkinci kitap ise geçen yıl ölen tanınmış sanat tarihçisi Hans Jantzen tarafından Ayasofya hakkında yazıl-mıştır. Jantzen kitabında Ayasofya'yı, dış-tan içeri doğru değil de, aksine olarak içten dışa doğru incelemekte, bu yapının yeni bir çığır açtığını ve Gotik'e yol gösterdiğini ileri sürmektedir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Gündoğdu Akkor dergiler hazırlıyor, resim yapıyor durmadan, Bilkent tepeleri gibi yeşeriyor, renkleniyor duvarları, inci Akkor da seramik, resim çalışmalarından sonra

ifüz idyopatik iskelet hiperostozu DISH spinal, paravertebral ligaman ve kasların, dejeneratif, travmatik veya enfeksiyöz sebepler olmaksızın ossifikasyonu ile karakterize kronik

O KUL: (Vilâyet itibariyle); Tekirda- ğı’nda yirmibir, Erzurum’da otuziki, A n ­ talya’da 372, Bursa’da otuzdört, Sam­ sun’da yirmiyedi ilkokul, Antalya’da

Eşlik eden sırt ağrısı ve yanıcı tarzda ağrı nedeniyle notalgia parestetika ön tanısı ile fiziksel tıp ve rehabilitasyon polikliniğine konsülte edildi.. Bu olgumuzu kısa

Bunlar arasında ce­ miyet müessislerinden doktor Reşit ve Abdullah Cevdet Beylerle, Harbi- yeden Ferid, Yusuf Akçora, Fazlı ve Mahir Sait Beyler; bahriyeden

The purpose o f this work is to present the information about absolute differential cross sections for the elastic scattering o f protons by 12C at the energy range,

Analysis of structural and numerical chromosome abnormalities in sperm of normal men and carriers of constitutional chromosome aberrations. Giraldo A, Silva E, Martinez I,

Olma­ yacak şey istemem, onun için hayal kırıklığına uğramadım; o, insanı çok sarsar.. Emekli olduktan sonra kendimi bırakmayacağım