• Sonuç bulunamadı

İnkılap tarihimizde Sabahattin Bey:Bir yığın fedakar genç Trablusgarbe sürülüyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İnkılap tarihimizde Sabahattin Bey:Bir yığın fedakar genç Trablusgarbe sürülüyor"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

V A T A N 17 • 1 1948 T T

-M L

İ

İ

n k i

mmmÇ0®ı

İl»_

tytycun

í^lRtnst^ecWt

Bir yığın fedakâr genç

Trablusgarbe sürülüyor

— 5

S

ki taraflı çetin bir mücadele başlamıştı. Bir taraf servete ve maddî kuvvetine dayanıyor, di­ ğer taraf azim ve iradesine güveni­ yordu. Hulâsa mektep sıralarından ve aile yuvalarından uzaklaştırılan gençlerin adedi günden güne artı­ yor, ve hafiye grupları her şeyde, hiç yoktan, vesileler icad etmeğe ve mes’uliyet tahmil etmeğe uğraşıyor ve fakat mücadeleyi önlemeğe mu­ vaffak olamıyorlardı.

Hele 1897 Yunan harbinin patlak vermesi, bir an için, münevverlerin veçhesini daha ziyade harp sahası­ na çevirmiş ve hükümet aleyhtar­ lığını gevşetmişft Hattâ Tıbbiye te­ şekkülü Hayri, Kerimî, Şeref ve İzzet Beylere münhasır bir şekil al­ mıştı. Lâkin harbin kazanılmasına rağmen Girid adasının elden çıkarıl ması ve müstakil bir hale konulması yavaş yavaş halkı tekrar Sultan Ab- dülhamit aleyhine çevirmiştir.

Bundan dolayıdır ki o sıralarda Harbiye Nezareti muhasebe müdürü Hacı Ahmet Bey, oğlu Tıbbiye mek tebi talebelerinden Saraceddin Bey vasıtasüe doktor Hayri Beyle görüş­ müş, teşkilâtın yeniden canlanması­ na âmil olmuştur.

Hacı Ahmet Beyin riyasetinde Sab ri ve Hüseyin Avni Beylerden mü­ teşekkil heyeti merkeziye kurulmuş, ve Nümunei Terakki mektebi mü­ dürü Nadir Bey de kitabet vazife­ sini deruhde eylemiştir. Bu teşek­ küle Şeyh Abdülkadir, Şeyh Naili Efendilerle biraderi Hakkı Bey, Ne cip Paşa, İhsan ve Şeydi Beyler ve daha birçokları dahil olmuşlardı. Bunların gayesi 1876 senesi ortala­ rında Yıldız sarayında Şeyh Abdül kadir Efendi vasıtasile elde edilen taraftarlarla Sultan Abdülhamidi hal’ etmekti.

Hattâ bu hususta Beyoğlu Mev­ levi tekkesi şeyhi vasıtasile veliaht Reşat Efendi Ue de temas tesis e- dilmişti. Bu hususta gayret sarfe- denler arasında doktor .Hamit Hüs­ nü ve doktor Nurettin Beyler de zikre şayandır. Fakat bu grupun faaliyeti de akamete uğramış ve Nadir Beyin ifşaatı üzerine hepsi tevkif edilerlk muhtelif mahal­ lere gönderilmişlerdir. Bu vazi - yetlerden cidden korkmağa başlıyan Sultan Abdülhamid günden güne artan tehlikeli durumdan bir an ev­ vel kurtulmak için hemen mutemet­ lerinden Ferik Ahmet Celâlettin Pa­ şayı Avrupaya göndermiş «Jöntürk» lerle müzakereye memur eylemiştir. Bu teşebbüste bazı muvaffakiyetler de elde edilmiş, Murad, Süleyman Nazif ve Rahmi Beylerin 1897 de memlekete dönmeleri ve birkaç gen­ cin de Avrupada tahsillerine devamı yoluna konmuş; Çürüksulu Ahmet Beyin Belgrad ve serasker yaveri Şe fik Beyin Bükreş ataşemiliterliğine tayinleri yapılmış, Rauf Ahmet, Re­ şit Beylerin Atina ve Brüksel sefa­ retlerinde memuriyetler almaları te min edilmişti. Fakat «Jöntürk» le- rin bu mağlûbiyetine rağmen istib­ dat ve muhalefeti ve Sultan Abdülha mit aleyhtarlığını tamamen silip sü pürmek mümkün olamamış, ve bir çok vatan evlâtları mahpes ve men­ fadan kocunmıyarak gayelerine doğ ru yürümüşlerdir. Bu azmin zaru- retleriledir ki yukarıdaki anlaşmalar hilâfına Taşkışla zindanları mevkuf­ larla dolmuş ve bunlardan 78 feda­ kâr, Şeref vapurüe, Trablusgarbe götürülmüştür. Bunlar arasında ce­ miyet müessislerinden doktor Reşit ve Abdullah Cevdet Beylerle, Harbi- yeden Ferid, Yusuf Akçora, Fazlı ve Mahir Sait Beyler; bahriyeden Fah­ ri, Tıbbiyeden Ethem Ruhi Beyler vardı.

Sonradan bu mağdurlardan bazı­ ları doktor Abdullah Cevdet, Yusuf Akçora, Ferid, Mahir Sait, Fazlı, Fahri ve Ethem Ruhi Beyler Trab- lustan kaçmağa muvaffak olmuş ve Avrupaya gelerek «Jöntürk» müca­ delesine tekrar iştirâk etmişlerdir. Anlaşılıyordu ki tazyikler ve sürgünler idealist gençler üzerinde tesir yapmak tan uzaktı’ Her gün yeni bir hâdise ile karşılaşmak, yeni yeni matbua­ ların sokaklara atıldığını görmek, hattâ taptaze firar haberi almak Yıl diz sarayı için mukadderdi. Nitekim 1897 anlaşmasını müteakip Trablus garp menfasına gönderilen bir sürü vatan • evlâtlarının maruz kaldığı felâ ketler gözönünde dururken mefkû- re uğruna gaza meydanına atılanlar eksilmiyor ve muttasıl artıyordu.

Sultan Abdülhamit ise kendi sal­ tanatının devamını takviye için, memleket zararına, fedakârlıklar ih­ tiyarından hâli kalmıytr ve 1898 de lstanbulu ziyaret eden Alman impa

Jön Türkler dışarıda Abdülhamide karşı çalışıyorlardı. Fa­

kat malî durumları çok fena idi. Memleketten kaçan birçok

vatanperverler de kendilerine iltihak ediyorlardı.

ratoru Vilhelme Bağdad demiryo­ lu imtiyazını bahşetmekte beis gör müyordu.

Maamafih bu imtiyaz tevzii Bağ­ dad demiryollarile kalmamış, Avus­ turyalIlara Taşlıca ve Üsküp hava­ lisinde; İtalyanlara Arnavutlukta şi mendifer inşası ruhsatını vermiş; Fransızlara Zonguldaktan Kanlıcaya kadar bir hat temdidine ve İngilizle- re İzmir - Aydın hattının uzatılma­ sına muvafakat göstermişti. Bu su­ retle memleketin can damarlarını tamamen ecnebilere terkeden Sultan Abdülhamit, memleket hayrına dost luk kazanmak düşüncesile atılan ha­ reketleri tasvip etmiyor, arasıra le­ himize müdahalelere yol açan İn­ giltere kraliçesi Elizabete, 1899 Transival muvaffakiyeti dolayısile, tebrik telgrafı çeken Nazım Paşa, şair Siret, şair İsmail Safa ve İs­ mail Hakkı Beyleri bu cüretlerin - den dolayı menfaya göndermekte te reddüt göstermiyordu. Sonraları İs­ mail Hakkı ve Siret Beyler de «Jöntürk» lere iltihaka muvaffak ol­ muşlardı.

Memleket zararına verilen bu im­ tiyazlarla sevgi kazanmak teşebbü­ süne girişenlerin maruz kaldığı bu zulümler halk üzerinde fena tesir bı­ rakıyor ve aleyhtar teşebbüsleri bes liyordu. Bu itibarla memleketin ta­ nınmış şahsiyetleri ezcümle Abdür- rahman Paşa, Sahip Molla Bey, Na mık Paşazade Sadi Bey, İsmail Ke­ mal Bey, Ali Galip Bey, Ali Yaver Paşa, Abuk Ahmet Paşa ve müşir Fuat Paşalar Sultan Abdülhamide karşı cephe almışlar ve memleket münevverlerde işbirliği yapmaktan

çekinmemişlerdir.

Münevverlerin memlekette birlik­ ler teşkiline giriştikleri ve Sultan Abdülhamit siyasetine ve istibdadı­ na cephe almağa çalıştıkları sıralar­ da hariçte bulunan «Jöntürk» 1er de faaliyetlerini artırmış, Tunalı Hilmi Bey hutbelerini neşrederken 1898 senesi sonlarında Cenevrede «Os­ manlI» gazetesi intişara başlamıştır. Gazete «Jöntürk» lerden Âkil Muh­ tar, Mahir Sait, Tunalı Hilmi, Nuri, Ahmet ve Nazmi Beylerin fiilî yar- dımlarile diziliyor ve neşrediliyor­ du. Bir ara Tunalı Hilmi Bey seya­ hate çıkmış, Berlin, Viyana ve Stok holme uğramış ve güvenilebilir ze­ vattan iane toplamağa teşebbüs ede­ rek seyahatini Kahireye kadar uzat mıştır. O esnalarda Kahirede «Ka­ nunu Esasi» gazetesi çıkıyor ve ce­ miyet merkezini de Hoca Kadri E- fendinin riyasetinde Salih ve Ali Ziya Beyler teşkil ediyordu. O tarih lerdeki «Jöntürk» münasebetlerini, bunların ahvali ruhiyelerini ve malî durumlarını belirtmek için Cenevre ile Kahire arasında cereyan eden mu haberelerden birkaç nümuneyi bu­ raya alıyorum.»

Dr. îshak Sükûtî Beyin 31 Eylül 1899 tarihli mektubu acı acı itiraf­ larla doludur:

«... Yazdığın para üç yüz frank ka­ dar tutuyor ki biz bugün bunu ver­ mekten âciziz. Eğer vermiş olsaydık bu ay başında mürettini memlekete iade lâzım geliyor. Sonra da gazete­ yi kapamak yani kat’î surette cemi­ yet elden gidiyor. Birimizin me­ muriyet kabul etmesine karar ver- değimiz halde hükümet ona da e- hemmiyet vermiyor.

Bir yere gidecek harcirahımız mefkut açlıktan ölmek muhakkak. Felâket bununla da kalmıyor; Nuri Efendinin şahsî parası bile yedi sekiz aya kadar, bitmek üzere. Ne yapa­ lım, bize bir tedbir göster de ona müracaatla tahlisi giriban edelim. Biz burada aç, rüfeka orada aç. E- ğer razı olurlarsa elimizde bulunan ve cemiyetin gazetesini üç ay kadar idareye kâfi olan parayı birden gön­ derelim. Biz de tatili neşriyat ede­ lim âlem de kurtulsun; biz de sa­ vuşup bir köşeye gidelim.

... Şimdi halimiz bu merkezde. Ab dullah Cevdet Efendi bu ay nihaye­ tinde Parise giredecek. Orada bir göz profesörünün yanında yüz frank ma aşla muavenet eylemek için vaad al di. Ben de bir yerden para bekliyo­ rum. Eğer bir iş olmazsa savuşup ya Bulgaristan, yahut diğer bir mahalli canistcna can atacağım. Ne yapa­ yım, matbaayı Rıza Beye teı kedip de gidip Pariste Rıza Beye hizmetçilik edemem...

Hâsılı bu gidişle iki ay sonra «Os­ manlI» yok... Haydi biz Cenevreyi

terkedip uzak mahallere gidelim. Nu ri Efendi kendisi dizmek şartiyle ga­ zeteyi çıkarsın. Bu veçhile gazete beş ay kadar devam etsin. Sonra ne yapacağız?... Mesele gayet mühim­ dir. Cemiyeti kaybetmek, matbayı kaybetmeğe de benzemez. O zaman bütün bütün âlem önünde rezil ola­ cağız. Matbaa da o edepsizlerin eli­ ne geçerse âlemin cehlii gafletinden istifadeye kalkışıp envai rezalet ya­ pacaklardır..

Mektubunda «bizde metanet yok» diyorsun. Ben bakıyorum, bu mille­ tin içinde bizden metinini göremiyo­ rum. Sabaha yiyeceğimiz, hattâ Mema likî İslâmiyeden birine iltica edebi lecek derecede harcırahımız olmadı­ ğı halde yine sebat ediyoruz. İktida rımız bitliği yerde bırakırız. Lâ yü kellifııllahü nefsen illâ vüs’ahâ...»

30 Eylül 1899 «Kardeşim Hilmi

«Necabetlû» meselesine gelince va kıa böyle bir kongre akdetmek cemi yetin itibar ve haysiyeti noktai na zarından gayet mühimdir. Bu neca betlû sakın geçen sene Cenevrede gö rüştüğümüz zat olmasın?

Brendizi âdi bir köydür. Bizim A- nadolu kasablarından farkı yoktur. Orada verilecek konferansın Avrupa matbuatmca bir değeri, âlemi siya­ setçe bir ehemmiyeti olmaz... Bu­ radan gidecek bir vekil için lâakal üç yüz franka yakın masraf lâzımdır. Biz üç yüz frank para bulsak iki yüzünü size gönderir yüz frankını da buradaki neşriyata sarfederiz. Neca teblûya esrar tevdi edilemez ki der dimizi açalım. Bize kalırsa bu kongre hiç olmazsa Marsilyada yapılmalı da­ ha ehemmiyetli olurdu... Bâhusus buradan gelecek olan yetmiş frank kadar bir masrafla kurtulur... Eğer masarifi vâkıayı necabetlû deruhde ederse Amerikaya bile gidilebilir...

Aydan aya başımıza yeni masraf lar çıkıyor. Bu ay da Bulgaristan- dan tardolunan Yunus Bekir Feyzi Beyin masrafı munzam oldu. Bu a- dam Romanyaya gitmiş orada Temo Beyden bir tavsiye alarak buraya geldi. Beş parası yok. Biz de niha­ yet mahutlardan eline bir şey ver­ dik. Mahalli maksuda müteveccihen hareket ettirdik. Malıudu anladın ya. Hani bir kısmını göle atmıştık. Ba­ kalım birşey yapabilecek mi?...

Gelelim muavenet eden zevata tel graf çekilmek meselesine: Vakıa bu hareket pek güzel. Fakat hesap et tik ücret yüz frankı tecavüz ediyor.. Bu parayı verecek iktidar bizde mef kut. Şubelerden bir şey geldiği yok. Bulgaristaııa ve İşkodraya size para gönderilmesi için yazılmıştı. Artık bi ze birşey gönderdikleri yok... Ne ya­ pacağımızı bilmiyoruz. Trablusu Garp şubesinde bir miktar para var­ dı. Onu da firarilere sarfettiler.

Geçen gün verdiğimiz karar içi­ mizden birinin hükümet memuriyeti kabul etmesi ve o sayede cemiyeti i- dame eylemek idi. Hocanın (1) ka­

bul etmesine karar verildi. Teşebbüs olundu, lâkin hâlâ haber yok.

Gönderdiğin mektupları şubelere gönderelim. Lâkin onlar intihap ede çekleri zevatı hangi para ile gönder- simler, Şubelerin kongre akdi için verecekleri para, gazetemizi iki üç *y idameye kâfidir. Bunların gönde ı receği adam da belli başlı ve söz ’ular birisi olamaz. Bizde o kıratta- siler ya hükümet memuru veya ho çadırlar. Bunlar ise memleketten ay .•ılırlarsa bizim gibi diyarı gurbette köşei sefalete bekçi olurlar. O za­ man onları da beslemek bize düşer... Hâsılı biz hayretteyiz. Necabetlûyu da iyi tartmak lâzım. Bizi yarı yolda bırakmasın... Hükümet Abdullah Cevdet Efendiye Viyana sefaret taba betini bana da Roma sefaret tababe- | tini teklif etti. Cevdet Efendi kara rımız veçhile kabul etti. Ben reddet­ tiğim için onun kabulüne dair de bir cevap zuhur etmedi. Elimizde bulu­ nan para bizi ancak iki ay ya idare e- der ya etmez. Ondan sonra dehşetli bir perişanlık hükmfermâ olacaktır. Sen oralarca bir çaresine bak...

Münif Efendinin kurtulduğuna memnun olduk. Kendine cümlemiz­ den selâm. (Hak) gazetesine dini ya zmız. «Kanunu Esasi» den daha gü­ zel olmasına gayret ediniz. Abdülha­ mide de çok sövüp saymayınız. Öy­ le olursa makbule geçer, hariç me- malikte rağbet bulur. «Kanunu Esa­ si» gibi istavrozlu halife bilmem ne, olmasın. Böyle şeyler ehaliyi bizden nefret ettirmeğe sebep oluyormuş, Bulgaristandan gelen ressam Yunus Bekir Efendinin ve Muvazene Müdü rü Ali Fehmi Beyin mütalâaları böy le ... Baki selâm ve selâmet azi zim.»

(Devamı var) (1) Dr. Abdullah Cevdet Bey. _____I...

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

maddesi altında, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti arasında Gençlik ve Spor Bakanlığı Yurt Dışı Koordinasyon Ofisinin Kurulması

Serbest avukatlık faaliyeti yürüten avukatlar genel- likle meslektaşları, hâkimler-savcılar ve adliye çalışanları tarafından mobbinge maruz kalırlarken; sigortalı

Yargı çevresindeki yetkili adli yargı ilk derece hukuk mahkeme- sinin bir davaya bakmasına fiili veya hukuki bir engel çıktığı veya iki mahkemenin yargı sınırları

Ejeksiyon dalga süreleri KYA grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı şekilde düşük olarak bulundu.. Kontrol ve KYA gruplar arasındaki; IVK, IVG, Ejeksiyon

ölümün aramızdan çekip aldığı değerli meslekdaşlarımızdan birisi de, değerli şair Halid Fahri Ozan, soy’un oğlu Gavsi Ozansoy’dur.. Onun gazeteciliğinin

Elde edilen bulgular ışığında total etch sistemle adeziv güçlendirici kullanılan total etch sistemin kompozit rezinin dentine bağlanmasında benzer mikrogerilim bağlanma

Kimi yöntemler sadece gün içinde güneşin doğumundan batımına kadar olan sürede doğu-batı yönünde takip ederken bazı sistemlerde ise yıl içinde değişen ışık geliş

Mâtürîdî, Seneviyye’nin inancına göre âlemin sonradan zulmet ile nurun karışmasıyla oluştuğunu ve her ikisi ayrı iken “âlem” diye anılmadıkları