19-22 KASIM 2020
www.hivaids2020.org E-KONGRE
U L U S L A R A R A S I K A T I L I M L I
2
Değerli Meslektaşlarımız
HIV/AIDS Kongresi 19-22 Kasım 2020 tarihlerinde “Online” olarak yapılacaktır. Bu kongreyi Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiy- on Hastalıkları Derneği (KLİMİK), AIDS ve Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar Derneği (AIDS ve CYBH Derneği), Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (EKMUD), HIV/AIDS Korunma ve Eğitim Derneği (HAKED) ve HIV Enfeksiyonu Derneği (HIVEND)’nin oluşturduğu “Türkiye HIV/AIDS Platformu” gerçekleştirecektir.
Kongre boyunca, sürekli yeni veri girişinin olduğu bu alanda, güncel bilgileri ve deneyimlerimizi paylaşmak, ortak problemleri çö- zebilmek amacı ile bir arada olacağız. Yurt içi ve yurt dışından katılan, alanında uzman hocalarımızla olgularımızı tartışma imkanı bulacağız.
Değerli katılım ve katkılarınız ile zenginleşecek kongremizde sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyacağız.
Sevgi ve saygılarımızla,
Türkiye HIV/AIDS Platformu adına
Prof. Dr. Serhat Ünal Prof. Dr. Behice Kurtaran
Kongre Başkanı Kongre Başkan Yardımcısı
DÜZENLEYEN KURULUŞLAR
TÜRKİYE HIV/AIDS PLATFORMU
HIV/AIDS Korunma ve Eğitim Derneği (HAKED) AIDS ve Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar Derneği Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (KLİMİK) Türkiye Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanlık Derneği (EKMUD)
HIV Enfeksiyonu Derneği (HIVEND)
BİLİMSEL KURUL
Serhat Ünal Deniz Gökengin
Fehmi Tabak Volkan Korten
Canan Ağalar Behice Kurtaran Yazdan Yazdanpanah
Marta Boffito Jurgen Rockstroh
Lisa Sterman Cristina Mussini
Tristan Barber Mike Youle Christiana Oprea
4
ONLINE KONGRE
19 Kasım 2020, Perşembe
SAAT KONFERANS / PANEL Oturum Başkanları ve Konuşmacılar
15:00 - 15:15 AÇILIŞ / KONGRE BAŞKANI Serhat Ünal
15:15 - 16:15
Konferans
Oturum Başkanı Serhat Ünal
COVID 19 gölgesinde HIV/AIDS Yazdan Yazdanpanah
16:15 - 16:30 KAHVE MOLASI
16:30 - 18:00 Panel: Dünyada ve Türkiye’de HIV/AIDS Epidemiyolojisi
Oturum Başkanı Deniz Gökengin
Dünyada HIV/AIDS Epidemiyolojisi Bahadır Sucaklı
Türkiye’de HIV/AIDS Epidemiyolojisi Emel Özdemir
Yurtdışı Dernek Deneyimi Andrej Senih
Yurtiçi Dernek Deneyimi Yasin Erkaymaz (Pozitif İz Derneği)
Canberk Harmancı (Pozitif Yaşam Derneği) 18:00 - 18:15 Günün Değerlendirmesi
20 Kasım 2020, Cuma
SAAT KONFERANS / PANEL Oturum Başkanları ve Konuşmacılar
09:30 - 11:00 Panel: HIV ve Ko-morbiditeler
Oturum Başkanı Fehmi Tabak
Kardiyovasküler risk ve statin kullanımı Ali Mert
Kilo alma ve sonuçları Özgür Günal
Yaşlılık ve sorunları A. Çağkan İnkaya
11:00 - 12:00
Uydu Sempozyumu 1
HIV Tedavisinde DTG+3TC ve Metabolik Sağlık Chinyere Okoli İlksen Yörük Jose M. Gatell 12:00 - 14:00 ARA
14:00 - 15:30 Vaka Sunumları
Oturum Başkanı Volkan Korten
HIV Enfeksiyonlu Hastada Pulmoner Tüberküloz Sonrasında
Görülen Sistemik Nokardiyoz Mertcan Uzun
SSS Enfeksiyonu ve HIV Sinem Akkaya
Yeni tanı olgusunda komorbiditeler. Gözardı edilen bir şeyler mi
var? Zahit Taş
15:30 - 16:30
Uydu Sempozyumu 2
Sivil toplum gözünden HIV tanısı ve tedavisinde giden süre
COVID-19’da HIV Pozitifler Neler Yaşiyor? Çiğdem Şimşek İşçi Tedaviye Yaklaşım İçgörü Çalışması Sonucları Canberk Harmancı Hizli Tedavi Baslangici Calismasi, Durum ve Beklenti Analizi Arda Karapınar 16:30 - 17:00 KAHVE MOLASI
Vaka Sunumları
6
SAAT KONFERANS / PANEL Oturum Başkanları ve Konuşmacılar
09:30 - 11:00 Panel: Devam eden problemler
Oturum Başkanı Yeşim Taşova
Laboratuvar ve klinik ilişkisi Figen Kaptan
Direnç problemi Tülin Demir
İlaç etkileşimleri Kutay Demirkan
Emre Kara
11:00 - 12:00
Uydu Sempozyumu 3
HIV Tedavisinde Çok Yönlü Güven
HIV Tedavisinden Beklentiler Atahan Çağatay
Olgu Sunumu ve panel tartışması Meliha Çağla Sönmezer
Olgu Sunumu ve panel tartışması Hülya Özkan Özdemir
12:00 - 14:00 ARA
14:00 - 15:00
Uydu Sempozyumu 4
Oturum Başkanı Yeşim Taşova
HIV Tedavisinde Güçlü Başlangıç: DTG+3TC Klinik Deneyim
Paylaşımı Dilara İnan
Aydın Deveci 15:00 - 15:30 KAHVE MOLASI
15:30 - 17:00 Panel: 3 Konu 3 Konuk
Oturum Başkanı Serhat Ünal
Kronik hastalıkların takip ve tedavisinde toplam ilaç yükünün önemi Marta Boffito
Yeni ART ilaçlarına ihtiyaç var mı? Jurgen Rockstroh
PREP: Bir başarı öyküsü Lisa Sterman
17:00 - 18:00
Uydu Sempozyumu 5
HIV Hastalarında omurga tedavinin önemi ve yeri Ahmet Çağkan İnkaya Figen Kaptan Aydoğmuş 18:00 - 18:15 Günün Değerlendirmesi
22 Kasım 2020, Pazar
SAAT KONFERANS / PANEL Oturum Başkanları ve Konuşmacılar
09:30 - 11:00 Panel: Uzmanlar Tartışıyor
Oturum Başkanı Halis Akalın
ART: İki ilaç mı, üç ilaç mı?
İki ilaç Dilara İnan
Üç İlaç Hüsnü Pullukçu
TAF mı, TDF mi?
TAF Özlem Altuntaş
TDF Yaşar Bayındır
11:00 - 12:00
Uydu Sempozyumu 6
HIV ve Kardiyovasküler Komorbiditelere Multidisipliner Yaklaşım Fehmi Tabak Hakan Karpuz 12:00 - 14:00 ARA
14:00 - 16:00
Sözlü Poster Sunumu
Oturum Başkanları Başak Dokuzoğuz
Çiğdem Ataman Hatipoğlu SS-01 HIV Enfeksiyonlu Olgularda Bazı Önemli Enfeksiyonların Serolojik
Profillerinin İncelenmesi Fatma Çölkesen
SS-02 HIV Enfeksiyonunun Erken Tanısında Kaçırılmış Fırsatların
Değerlendirilmesi- Ön Sonuçlar Hacer Deniz Ozkaya
SS-03 HIV ile Enfekte Bireylerde Kırılganlığı Öngörmede Oksidatif Stres
Belirteçlerinin Rolü Hayriye Altunay
SS-04 Türkiye’de HIV’in Geleceğinin Modellemesi: Koruma, tanı ve tedavi-
nin geliştirilmesinin hastalığa etkileri Emine Yaylalı SS-05 HIV Pozitif Hastalarda Hızlı Antiretroviral Terapi Uygulanması ve
Etkileri: Bir modelleme çalışması Emine Yaylalı
SS-06 HIV pozitif bireylerde depresyon, dikkat eksikliği ve hiperaktivite
bozukluğu eş tanılarının ilaç uyumuna etkileri Hülya Özkan Özdemir
8
SÖZLÜ
SUNUMLAR
SS-01
HIV Enfeksiyonlu Olgularda Bazı Önemli Enfeksiyonların Serolojik Profillerinin İncelenmesi
Fatma Çölkesen
Sağlık Bilimleri Üniversitesi, Konya Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, Konya
Giriş: İlk kez 1981 yılında tanımlanan insan immün yetmezlik virüsü (HIV) enfeksiyonu artık tüm dünyanın sorunu haline gelmiştir. Antiretroviral tedavinin yanısıra eşlik edebilecek koenfeksiyonların önlenmesi ve tedavisi de hayati önem taşımaktadır.
Çalışmamızda HIV pozitif hastaların; hepatitler, Toxoplasma gondii, kabukulak, varisella zoster, rubella, sitomegalovirüs (CMV), kızamık ve sifilize karşı bağışıklık durumlarının belirlenmesi amaçlanmıştır.
Gereç-Yöntem: Çalışmamıza 2018-2020 yıllarında hastanemizin Enfeksiyon Hastalıkları polikliniğinde HIV enfeksiyonu nedeni- yle takip edilen hastalar dahil edilmiştir. Hastaların verilerine hasta dosyaları ve hastane otomasyon sisteminden ulaşılmıştır.
Hastaların; hepatitler (hepatit A,B ve C), kızamık, kabakulak, rubella, varisella zoster, Toxoplazma gondii, CMV ve sifiliz açısından serolojik profilleri incelenmiştir.
Bulgular: Çalışmaya 57 HIV enfeksiyonlu olgu dahil edildi. Hastaların 46’sı (%80.7) erkek, 11’i (%19.3) kadındı. Hastaların yaşları 19-76 arasındaydı ve yaş ortalaması 37.9 idi. Hastaların %92.9’una HBsAg testi yapılmıştı ve 1 hasta dışında hepsi negatifti. Anti HBs testi 55 kişiye yapılmıştı pozitiflik oranı %56.4’tü. Anti HBs negatif olan 24 kişiye hepatit B bağışıklaması önerildi. Hastaların
%92.9’una anti HCV bakılmıştı ve tamamı negatifti. Anti HAV IgG testi ise hastaların %78.9’una istenmişti, pozitifilik oranı %66.7 idi. Anti HAV IgG negatif gelen 15 kişiye hepatit A bağışıklaması önerildi. Hastaların %64.9’una kızamık IgG, %71.9’una rubella IgG, %63.2’sine kabakulak IgG bakılmıştı, pozitiflik oranları sırasıyla %83.8, %92.7 ve %94.4 idi. Seronegatif olanlara bağışıklama önerildi. Varisella zoster IgG için test yapılan hasta oranı %64.9’du ve hastaların %97.3’ü seropozitifti. Seronegatif olan tek hastaya bağışıklama önerildi. Anti-Toxo IgG ve anti-CMV IgG bakılma oranları %96.5 ve %98.2 idi. Seropozitif olan bu hastalarda reakti- vasyon açısından dikkatli olunması planlandı. Hastaların %70.2’sine VDRL testi yapıldı, %17.5 hasta pozitif saptandı. Bu hastaların ileri tetkik ve tedavileri planlandı. Serolojik profillerin dağılımı Tablo 1’de özetlendi.
Sonuç: HIV ile enfekte hastalar, immünsüprese oldukları için serolojik olarak diğer enfeksiyonlar açısından düzenli olarak takip edilmelidir. HIV pozitif hastaların izleminde hepatitler, TORCH grubu, kızamık, kabakulak, varisella zoster, sifiliz gibi hastalıkların sıklığının ortaya konması ve daha önce bu enfeksiyonları geçirmeyen hastaların aşılanmaları hayati önem arz etmektedir.
Anahtar Kelimeler: bağışıklama, hepatit, HIV
Serolojik profillerin dağılımı
Tetkik Kaç kişiye yapılmış? Pozitif Negatif
HBsAg 53 (%92.9) 1 (%1.9) 52 (%98.1)
Ani HBs 55 (%96.5) 31 (%56.4) 24 (%43.6)
Anti HCV 53 (%92.9) - 53 (%100)
Anti HAV IgG 45 (%78.9) 30 (%66.7) 15 (%33.3)
Kızamık IgG 37 (%64.9) 31 (%83.8) 6 (%16.2)
10
Sonuçlar
Hacer Deniz Ozkaya1, Bülent Turan2, Hüsnü Pullukçu3, Deniz Gökengin3
1Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, İzmir
2Department of Psychology, University of Alabama at Birmingham, USA
3Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, İzmir
Amaç: Bu retrospektif çalışmada, HIV enfeksiyonu tanısının doğrulanmasından önceki son bir yıl içinde herhangi başka bir nedenle sağlık kuruluşu başvurusu olan HIV pozitif hastalar arasında; HIV testi yapılma endikasyonları bulunmasına rağmen, test fırsatının ne oranda kaçırıldığının belirlenmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: 2018 ve 2019 yılları içinde tanı almış ve Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı HIV Polikliniğinde izleme alınmış 18 yaşından büyük hastalar çalışmaya dahil edilmiştir. Hastaların tanıdan önceki son bir yıl içinde herhangi başka bir nedenle sağlık kuruluşuna başvuruları, kendileriyle görüşme yöntemiyle ve eş zamanlı sağlık kuruluşu kayıtları incelenerek araştırılmıştır. HIV testinin istenmesi için endikasyonu bulunanlarda HIV testinin istenmemiş olması, HIV enfeksiyonu tanısı için kaçırılmış fırsat kabul edilmiştir.
Bulgular: Çalışmaya 75 hasta alındı [66 (%88) erkek, 9 (%12) kadın]. Yaş ortalaması 35,92 (standart sapma:12,68, Ortanca:31, Min:19, Maks: 69) hesaplandı. Son bir yıl içinde 75 hastanın 6’sı (%8) sağlık kuruluşuna başvurmamıştı. Başvuru sayısı 1-5 arasın- da 45 hasta (%60), 6-10 arasında 14 hasta (%18,7), 11 ve üzerinde 10 hasta (%13,3) saptandı. Bir yıl içinde sağlık kuruluşuna yapılan en fazla başvurunun 58 olduğu belirlendi.
Tanı almadan önceki bir yıl içinde 17 (%22,7) hasta kendi isteğiyle test yaptırmıştı. Hastaların 5’i (%6,7) 6 ayda bir rutin test yaptırdığını, 2’si (%2,7) cinsel yolla bulaşan başka hastalık tanısının olduğunu, 1’i (%1,3) deri bulgusu nedeniyle, 1’i (1.3) işyerinde periyodik tarama sırasında, 1’i (%1.3) sağlık personeli olduğu için, 7’si (9.3) korunmasız cinsel ilişki sonrası test yaptırdığını söyledi.
HIV tanısı almadan önceki son bir yıl içinde sağlık kuruluşuna başvuran 69 hastanın 500 kez başvurusu olduğu saptandı; bunların 428’i (%84,6) kamu, 72’si (%14,2) özel sağlık kurumlarına idi. Sağlık kuruluşu başvurusunda 18 hastaya (%3,6) HIV testi yapılması teklif edildiği, 17’sinin (%94,4) testin yapılmasını kabul ettiği ve onam alınmadan 32 hastaya test yapıldığı belirlendi. Başvuru- ların 58’inde (%12,2) riskli davranışların sorgulandığı saptandı. Beş yüz başvuru 287’sinde (%57,4) HIV testi istenme endikasyonu olduğu anlaşıldı. İki yüz otuzuna HIV testi istenmediği ve kaçırılmış fırsat oranının %80,1 olduğu belirlendi. Beş yüz başvurudaki kaçırılmış fırsat oranı %46 hesaplandı.
Sonuç: Bu sonuçlar, ülkemizde sağlık hizmeti sağlayıcılarının HIV testi isteme endikasyonlarından habersiz olduklarını, bunun sonucu olarak, HIV ile enfekte bir bireye erken tanı koymak için pek çok fırsatın kaçırıldığını düşündürmektedir.
Anahtar Kelimeler: HIV enfeksiyonu, HIV testi, kaçırılmış fırsat
Tablo 1. Tanı anında HIV testi istenme nedenleri
Hasta Sayısı %
Operasyon öncesi 12 16
Evlilik öncesi 6 8
Kan bağışı 9 12
Kendi isteği üzerine 28 37,3
Sağlık kuruluşuna başka nedenlerle başvuruda hekimin isteği 13 17,3
AIDS tanımlayıcı hastalık 2 2,7
Periyodik muayene 4 5,3
Bilinmiyor 1 1,3
Toplam 75 100
SS-03
HIV ile Enfekte Bireylerde Kırılganlığı Öngörmede Oksidatif Stres Belirteçlerinin Rolü
Hayriye Altunay1, Yeşeren Saylan2, Meliha Çağla Sönmezer1, Mert Eşme3, Meltem Gülhan Halil3, Ahmet Çağkan İnkaya1, Şehnaz Özyavuz Alp1, Adil Denizli2, Serhat Ünal1
1Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Ankara
2Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı, Ankara
3Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Geriatri Bilim Dalı, Ankara
Amaç: İnsan immün yetmezlik virüsü (Human Immunodeficiency Virus: HIV) ile enfekte bireylerde viral baskılanmaya rağmen devam eden immün aktivasyon, oksidatif stres ve ilaç yan etkileri nedeniyle HIV ile yaşayan bireyler komorbid durumlar ile daha sık karşı karşıya kalmakta ve daha erken yaşlanmaktadır. HIV ile yaşayan bireyler arasında, ölüme karşı daha savunmasız olan- ları tanımlamak ve hastalığın ve tedavinin sağlık durumu üzerindeki etkilerini ölçmek için kırılganlık araştırılmaya başlanmıştır.
Çalışmamızda 40 yaş üstü HIV ile yaşayan bireylerde kırılganlık durumu ve bununla ilişkili olabilecek sarkopeni durumu, kardiyo- vasküler hastalık riski ve nörokognitif bozukluk gibi HIV ile enfekte hastalarda sıklığı artan komorbiditeler ve mortalite riski arasın- daki ilişki incelenmiştir. Hastalarda kırılganlık, sarkopeni, artmış mortalite riski, nörokognitif bozukluk ve artmış kardiyovasküler hastalık riskini öngörmede oksidatif hasar belirteçlerinin rolünü saptamak amaçlanmıştır.
Yöntem: Çalışmaya, 40 yaş üzeri HIV ile enfekte, en az 3 ay ART alan ve HIV RNA<200kopya/ml olan 71 hasta dahil edilmiş olup ak- tif koenfeksiyonu olan hastalar çalışma dışı bırakılmıştır. Kırılganlığı belirlemek için hastalar, Fried Kırılganlık Fenotipi ve Edmonton Kırılganlık Ölçeği ile değerlendirilmiştir. Sarkopeninin değerlendirilmesi için biyoelektrik-empedans analizi ve el sıkma gücü testi ve gastroknemius kas ultrasonografisi yapılmıştır. Ciddi AIDS dışı olayların değerlendirilmesi adına nörokognitif bozukluk tespiti için Mini Mental Durum Testi, kardiyovasküler hastalık riski için ‘The data collection on adverse events of Anti HIV drugs (D:A:D)’
skorlaması ve bütün nedenlere bağlı mortaliteyi öngörmede yardımcı bir skorlama olan ‘Veterans Aging Cohort Study (VACS) ‘ skoru hesaplanmıştır. Oksidatif stres durumunu saptamak amacıyla malondialdehit (MDA) ve total antioksidan kapasite(TAK) düzeyleri incelenmiştir.
Bulgular: Çalişmaya alınan 71 hastanın 3’ü kırılgan, 32’si ise pre-kırılgan olarak bulunmuştur. MDA düzeyi kırılgan olmayan hasta- larda anlamlı olarak daha düşük saptanırken (p<0,001) azalmış kas gücü, düşük mini mental test (MMT) skoru ve yüksek VACS (Veterans Aging Cohort Study) skoru kırılganlıkla ilişkili bulunmuştur (MDA ile sırasıyla azalmış kas gücü, VACS, MMT arasındaki ilişkinin p-değerleri: 0,029, 0,031, 0,004). TAK düzeyi ile kırılganlık arasında bir ilişki gösterilememiştir. İnflamatuar belirteçlerden C-Reaktif Protein (CRP) ve D-Dimer düzeyleri de araştırılmış; ancak bu belirteçler ile oksidatif sistem belirteçleri ve kırılganlık arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır.
Sonuç: Çalışmanın sonucunda MDA’ nın, HIV ile yaşayan bireylerde kırılganlık ve mortaliteyi öngörmede kullanılabileği bulunmuş olup, daha geniş hasta populasyonunda ve oksidatif stresle ilişkili ek belirteçler ile benzer çalışmaların yapılması faydalı olacaktır.
Anahtar Kelimeler: HIV, Kırılganlık, Oksidatif Stres
12
geliştirilmesinin hastalığa etkileri
Emine Yaylalı1, Deniz Gökengin2, Volkan Korten3, Fehmi Tabak4, Yeşim Taşova5, Serhat Ünal6, Zikriye Melisa Erdoğan1, Fethi Çalışır1, Toros Şahin7, Berna Özelgün7, Tahsin Gökçem Özçağlı7
1İstanbul Teknik Üniversitesi, İşletme Fakültesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü, İstanbul
2Ege Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı, İzmir
3Marmara Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı, İstanbul
4İstanbul Üniversitesi – Cerrahpaşa, Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, İstanbul
5Çukurova Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı, Adana
6Hacettepe Üniversitesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, İstanbul
7Gilead Sciences, İstanbul
Amaç: Türkiye’de 2019’da 3,944 yeni HIV tanısı konmuştur ve 2019 sonu itibarıyla toplamda 26,164 HIV enfeksiyonu rapor edilm- iştir1. Bu trendin devam etmesi durumunda, hastalığın Türkiye’deki sağlık sistemi üzerinde ağır bir yükü olacaktır. Bu nedenle HIV insidansını ve prevalansını, mevcut tedavi basamaklarını ve tanı oranlarının iyileştirilmesinin önümüzdeki 20 yılda sahip olacağı etkiyi değerlendirmek amacıyla bu çalışma yürütülmüştür.
Yöntem: HIV bulaşı ve progresyonu için dinamik kompartıman modeli kurularak, Sağlık Bakanlığı’dan alınan doğrulanmış vaka sayılarıyla modelin kalibrasyonu yapılmıştır. Modelde kalibrasyon dönemi olarak 2005-2019 dönemi, tahmin dönemi olarak da 2020 ve sonrası baz alınmıştır. 15-64 yaş arası model popülasyonu, hastalık durumuna ve bulaş riskine göre katmanlandırılmıştır.
HIV pozitif popülasyon, hastalık evrelerine ve tedavi basamaklarına göre alt popülasyonlara ayrılmıştır. Modele çeşitli kaynaklar- dan demografik, epidemiyolojik, davranışsal ve klinik veriler dahil edilmiştir. Test ve tanı oranlarını iyileştirmenin etkisini değer- lendirmek amacıyla, tanı konmamış bireylerin yüzdesinde azalma sağlayacak ek fonlar bulunduğu varsayarak üç senaryo geliştir- ilmiştir. Model HIV bulaş riski ve CD4 düzeyi, HIV tanıları, HIV prevalansı, tedavi basamakları, HIV ile ilişkili ölümlerin sayısı ve önlenmesi beklenen enfeksiyonların sayısına dayanarak yeni HIV vakalarının sayısını oluşturmuştur.
Bulgular: Baz senaryoya göre, model HIV insidansının 2020 yılında yaklaşık 13,000 vaka olduğunu, bu enfeksiyonlarının %57’sine tanı konmadığını tahmin etmiştir (Şekil 1). Enfeksiyonların sayısının 2040’a gelindiğinde %27 artacağı öngörülmüştür; HIV in- sidansının 2040’ta yaklaşık 375,000 enfeksiyona, HIV prevalansının ise 2.4 milyon vakaya çıkacağı tahmin edilmektedir. Test ve tanı oranlarının %50, %70 ve %90 iyileştirilmesi durumunda, önlenen enfeksiyonların sayısı 20 yıl sonra sırasıyla yaklaşık 780,000 (%32 azalma), 2 milyon (%85 azalma) ve 2.3 milyon (%97 azalma) olacaktır (Şekil 2).
Sonuç: Mevcut tedavi basamaklarında herhangi bir iyileştirme yapılmaması durumunda, HIV insidansı ve prevalansı önümüzdeki 20 yılda anlamlı ölçüde artacak ve Türkiye’deki sağlık sistemi üzerinde ciddi bir yük oluşturacaktır. Ancak test ve tanı oranlarının artırılması ve hastalığı önlemeye yönelik programlar, enfeksiyon sayısını anlamlı ölçüde azaltabilir.
Kaynaklar
1. T.C. Sağlık Bakanlığı. HIV-AIDS İstatistik. https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/bulasici-hastaliklar/hiv-aids/hiv-aids-liste/hıv-aids- istatislik.html%0A. 2020.
Anahtar Kelimeler: Matematik modelleme, HIV kaskadı
Şekil 1: Tanı konan vakaların ve HIV insidansının tahmini sayısı, 2005-2020
Tanı konan vakaların ve HIV insidansının tahmini sayısı, 2005-2020
Şekil 2: Toplam yeni enfeksiyon sayısı; düşük, orta ve yüksek oranlı senaryolara göre önlenen HIV enfeksiyonları
Toplam yeni enfeksiyon sayısı; düşük, orta ve yüksek oranlı senaryolara göre önlenen HIV enfeksiyonları
14
modelleme çalışması
Emine Yaylalı1, Zikriye Melisa Erdoğan1, Fethi Çalışır1, Toros Şahin2, Tahsin Gökçem Özçağlı2, Berna Özelgün2
1İstanbul Teknik Üniversitesi, İşletme Fakültesi, Endüstri Mühendisliği Bölümü, İstanbul
2Gilead Sciences, İstanbul
Amaç: HIV ile yaşayan bireylerde uygulanan antiretroviral tedavi (ART) ile hastalığın ilerlemesi önlenirken bireylerin yaşam kali- telerinin arttırılması sağlanır. Tedavinin diğer bir boyutu da hastalığın HIV negatif bireylere bulaşıcılığını önemli ölçüde azalttığı gerçeğidir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından ‘herkesi tedavi et‘ önerisi ile birlikte HIV ile mücadelede ‘hızlı tedavi’ stratejisi öne çıkmaktadır. Hızlı tedavi HIV tanısı alınmasıyla tedaviye başlanması olarak tanımlanmakta olup DSÖ rehberine göre tanı sonrası ilk 7 gün içinde ART başlanmasıdır. Hızlı tedavinin artan takipte kalma, tedaviye devam etme ve viral süpresyon oranı sağladığı literatürde çeşitli klinik çalışmalarda gösterilmiştir. Bu çalışmada, ülkemizde artan HIV vakaları göz önüne alınarak hızlı tedavi programının hastalıkla mücadelede bulunduğu konumu incelemek amacıyla, hızlı tedavi kavramının gerçek hayatta uygulanması halinde, bunun HIV vaka sayılarında yaratacağı etkinin boyutu araştırılmıştır.
Yöntem: HIV hastalarının CD4 seviyeleri ile tanı alma-tedavi görme ve viral süpresyona uğrama durumları dikkate alınarak dinamik kompartıman modeli kurulmuştur (Şekil 1). Bu matematik modelde, HIV negatif ve pozitif popülasyonlar kompartımanlar arasında dağıtılmakta ve zamanla bir kompartımandan diğerine geçiş bulaş, hastalığın ilerlemesi, tanı alma ve tedavi gibi durumları temsil etmektedir. Sağlık Bakanlığı yıllık hasta sayıları modelin doğrulanması için kullanılarak Türkiye’de gelecek 10 sene için HIV in- sidans ve prevalans tahminleri yapılmıştır. Tedavi zamanı dikkate alınarak mevcut durum ve hızlı tedavi durumu olmak üzere dört farklı senaryo tasarlanmış ve bu senaryolar için farklı sonuçlar elde edilmiştir. Mevcut durum için hastaların tedaviye 30 günde başladığı varsayımı yapılmıştır. Hızlı tedavi için bu sürenin 7 gün olduğu ve tanı alan hastaların %10, %50 veya %90’ının tedaviye hızlı eriştiği varsayımı altında model çalıştırılmıştır.
Bulgular: Mevcut durum ile hızlı tedavi durumu için bulunan model sonuçları karşılaştırılmıştır. Model tahminlerine göre 2020- 2030 yılları için mevcut durumda toplam insidans yaklaşık 444,000 olurken bu sayı %90 hızlı tedavi durumu için yaklaşık 345,000’e inmektedir (Şekil 2). Model sonuçlarına göre hızlı tedavi durumuyla toplam HIV insidansında yaklaşık %22 azalış söz konusudur.
2020 yılı için insidans mevcut durumda yaklaşık 13,750 iken %90 hızlı tedaviye ulaşım ile yaklaşık 13,000’lere düşebilir.
Sonuç: Bu bulgulara göre, hızlı tedavi ile HIV hasta sayılarında belirgin bir azalış söz konusudur. Bu azalmanın gerekçeleri hızlı te- davi ile hastalığın bulaşıcılığının azaltılması hatta virüs miktarını belirlenemeyen seviyelere inmesini kolaylaştırmasıyla bulaşıcılığı yok denecek kadar az düzeye getirmeye katkısıdır. Bu bilgiler ışığında hızlı tedavinin, ülkemizde artan HIV vakalarını kontrol altına alma ve yapısal bir çözüm önerisi oluşturma yönünde atılacak adımlardan biri olduğu önerilmektedir.
Anahtar Kelimeler: Hızlı tedavi, Matematik modelleme
Şekil 1: Hızlı tedaviyi dahil eden HIV dinamik kompartıman modeli
Hızlı tedaviyi dahil eden HIV dinamik kompartıman modeli
Şekil 2. Standard ve %90 hızlı tedavi durumunda olan HIV insidansı ve hızlı tedavi ile standard tedaviye göre önlenen enfeksiy- onlar, 2020-2030
Standard ve %90 hızlı tedavi durumunda olan HIV insidansı ve hızlı tedavi ile standard tedaviye göre önlenen enfeksiyonlar, 2020- 2030
16
tanılarının ilaç uyumuna etkileri
Hülya Özkan Özdemir1, Esin Erdoğan2
1SBÜ Bozyaka EAH, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, İzmir
2SBÜ Bozyaka EAH, Psikiyatri Kliniği, İzmir
Amaç: Antiretroviral tedavinin amacı viral baskılanmayı sağlayarak HIV’e bağlı komplikasyonların engellenmesi ve yaşam kalitesi- nin artırılmasıdır. Tedaviye uyum ise viral baskılanma ve klinik yönetim için en önemli etkendir. Çalışmamızda ilaç uyumu ile HIV pozitif olgularda depresyon, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB) eş tanıları ve sosyodemografik veriler arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçladık.
Yöntem: İzmir Bozyaka EAH Enfeksiyon hastalıkları polikliniğinde takip edilen, en az altı aydır ART kullanan, kognitif fonksiyonlarını bozan organik bir hastalığı olmayan (malignite, intrakraniyel kitle vb.), kontrol günlerine yılda en az üç defa düzenli gelmiş olan 201 hasta çalışmaya dahil edilmiştir. Hastalar takip eden hekimi tarafından yarı yapılandırılmış kılavuz ile görüşmeye alınmıştır.
Görüşme sırasında sosyoemografik veriler kayıt altına alınarak, iki maddelik ilaç uyum ölçeği, depresyon ölçeği (hasta sağlık an- keti-9), çocukluk çağı dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ölçeği (Wender-Utah derecelendirme ölçeği WUDO), erişkin dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu kendi bildirim ölçeği uygulanmıştır (ASRS). Sendromal düzeyde tanı alan olgular psikiyatri hek- imi tarafından tekrar değerlendirilmiştir. Elde edilen veriler SPSS programı ile yorumlanmış, çalışmanın ön verileri paylaşılmıştır.
Bulgular: 201 hastadan % 45’inin(90) son bir ayda en az bir ve birden fazla gün ilacını almayı unuttuğu veya alamadığı görüldü.
İlacını almayan hastaların %26.6’sının(24) ise üst üste iki ve daha fazla gün ilacını içmediği tespit edildi. İlaç uyumu ile diğer veriler arasındaki ilişkiye bakıldığında ise istatistiksel anlam sırasına göre depresyon ( p:0,004), erişkin DEHB (p:0,005), çocukluk çağı DEHB (p:0,026), hastalık süresinin artması (p:0,04) anlamlı bulunmuş olup cinsiyet, eğitim, alkol, sigara, madde kullanımı vb veriler ile anlamlı ilişki tespit edilmemiştir.
Sonuç: ART uyumunu artırmak HIV pozitif bireylerde viral baskılanmanın sağlanması için temel hedeflerden biridir. Hastaların ilk başvurusunda ve takip eden süreçlerinde depresyon yönünden değerlendirilmesi, tedavi ve sosyal destek sağlanması ile ilaç uyu- munun artabileceği öngörüldü. Ayrıca araştırmamızda HIV pozitif olgularda DEHB tanısının sorgulanması (ölçekler ve görüşme ile), multidisipliner izlem ile tedavi planının yürütülmesi, gereğinde davranışsal destek sağlanması, uzun dönemde tedaviye yönelik uyumu artırabileceği düşünüldü.
Anahtar Kelimeler: HIV, depresyon, DEHB
SS-07
HIV ile Yaşayan Kişilerde T Hücre Yorulması
Berat Bersu Özcan1, Ece Tavukçuoğlu2, Utku Horzum2, Meliha Çağla Sönmezer3, Ahmet Çağkan İnkaya3, Güneş Esendağlı2, Serhat Ünal3
1Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ankara
2Hacettepe Üniversitesi Kanser Enstitüsü, Temel Onkoloji Ana Bilim Dalı, Ankara
3Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana bilim Dalı, Ankara
Amaç: Antiretroviral tedavi (ART) viral replikasyonu baskılayarak hastalığın ilerlemesini engeller. ART kullanımının yaygınlaşmasıy- la HIV enfeksiyonu sonucunda gelişen fırsatçı enfeksiyonlarda azalma sağlanmış, sağkalım süresi HIV enfekte olmayan kişilere yakınsanmıştır. HIV enfeksiyonunun önemli patolojik etkilerinden biri de lenfosit işlevlerinde oluşturduğu hasardır. Kronik antijenik uyarım, T lenfositlerin işlevlerini bozar, çoğalma kapasitelerini azaltır ve antijenik uyarı sonrası aktivasyonlarını etkileyerek T hücre yorulması adı verilen durumun ortaya çıkmasına neden olur. Bu araştırmada ART alan ve henüz ART almamış kişilerde T hücre yorulmasının tanımlanması amaçlanmıştır.
Yöntem: Bu kesitsel araştırmaya 18-60 yaş arası HIV ile enfekte, ART almayan (n=6) ve ART alan (n=8) toplam 14 gönüllü dahil edildi. Hastaların demografik verileri, HIV RNA, CD4 ve CD8 pozitif T hücre sayıları olgu rapor formlarına kaydedildi. PD-1, CTLA-4, TIM-3 ve LAG-3 moleküllerinin ekspresyonu akım sitometri yöntemiyle uygun monoklonal antikorlar kullanılarak tanımlandı. Elde edilen veriler FlowJo ile değerlendirildi. Hacettepe Üniversitesi Girişimsel Olmayan Araştırmalar Etik Kurulu araştırma tasarımını onayladı.
Bulgular: Çalışmaya toplam 14 gönüllü dahil edildi. Gönüllülerin 6’sı tedavi deneyimli (5 erkek) ve 8’i tedavi naif (8 erkek) idi. Te- davi deneyimli kişilerin ortalama tedavi alma süresi 6,25 yıl olarak tespit edildi. Tedavi almayan grubun yaş ortalaması 44,66 iken tedavi alan grubun yaş ortalaması 48,12 idi. Tedavi almayan grubun ortalama CD4+ sayısı 395/mm3, ortalama CD8+ sayısı 728/
mm3, ortalama viral yükü 141153 kopya/ml iken tedavi alan grupta CD4+ sayısı 801/mm3, CD8+ sayısı 878/mm3 ve HIV RNA yükü negatif olarak bulundu. HIV pozitif bireylerde, enfeksiyon sebebiyle düşen CD4/CD8 oranının verilen ART ile beraber arttığı ve normal düzeye yaklaştığı görülmüştür. PD-1 molekülünün CD4+ ve CD8+ T hücreler üzerinde hem yüzde hem de ortanca flo- resan yoğunluğu olarak fazla olduğu, ancak verilen tedaviyle beraber PD-1 düzeyinin T hücreler üzerinde anlamlı şekilde azaldığı bulunmuştur. CTLA-4, TIM-3 ve LAG-3 moleküllerinin CD4+ ve CD8+ T hücreler üzerinde tedaviyle beraber azaldığı ancak PD-1 molekülünde olduğu kadar ciddi bir azalış olmadığı görülmüştür.
Sonuç: Bu çalışmada elde edilen bulgular ART’nin sadece CD4+ T hücre sayısında artışa değil, aynı zamanda CD4+ ve CD8+ T hücre yorulmasında azalmaya neden olduğunu düşündürmektedir.
Anahtar Kelimeler: Antiretroviral tedavi, HIV, T hücre yorulması
Şekil 1. Tedavi ve naif grupta CD4/CD8 oranı ve PD-1 molekül ekspresyonu
18
Dual Antiretroviral Tedavi Rejimleri: Hacettepe Perspektifi
Meliha Çağla SÖNMEZER, Ahmet Çağkan İNKAYA, Aygen TÜMER, Serhat ÜNAL
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Hacettepe HIV&AIDS Tedavi ve Araştırma Merkezi (HATAM)
Amaç: Antiretroviral tedavinin (ART) kullanıma girmesiyle HIV’e bağlı ölümler azalmış, HIV ile yaşayan bireylerin yaşam kaliteleri artmıştır. Bununla beraber yan etkiler, tedaviye uyum problemleri, ilaç etkileşimleri ve direnç sorunu gibi problemler de ART seçi- mini zorlaştırmıştır. Bu zorlukları karşılamak amaçlı Dual ART rejimleri gündeme gelmiştir. Bu çalışmanın amacı, merkezimizde dual ART rejimi ile takipli hastaların demografik özelliklerini belirlemek, dual ART rejimlerinin etkililiğini ve uyumluluğunu değerlen- dirmektir.
Yöntem: Çalışmaya, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, HATAM (HIV-AIDS Tedavi ve Araştırma Merkezi) bünyesinde takipli HIV pozitif, 18 yaş üstü hastalar dahil edilmiştir. 1997 yılından beri aktif hasta takip ve tedavi edilen merkezimizde Dual ART rejimi başlanan tedavi naif ve tedavi deneyimli HIV pozitif olgular prospektif olarak takip edilmiştir. Hastalara ait veriler hasta takip dosyalarından ve Hacettepe HIV Kohort veri tabanından alınarak değerlen- dirilmiştir.
Bulgular: Dual ART rejimi ile toplam 62 hasta takip edilmiştir. Kullanılan rejimler değerlendirildiğinde 15 (%24,1) hasta Dolutegravir (DTG) + Rilpivirin (RPV); 47 hasta (%75,9) DTG + Lamivudin (LAM) dual rejimleri ile izlendi. Hastaların 13 ‘ü (%21) kadın, 49 ‘u (%79) erkek idi. Hastaların yaş ortalaması 50.7 ± 13,6 yıl (26-78 yıl) olarak hesaplandı. Dual ART rejimleri, naif 10 (%16,1) hastada, tedavi deneyimli 52 (%83,9) hastada tercih edildi. Naif 10 hastanın 2’ sine DTG+RPV; 7 ‘sine DTG+LAM dual rejimleri başlanmıştı. Naif hastalarda ART’de dual rejim tercih edilmesinin en sık sebepleri; DTG+RPV başlananlarda düşük viral yük ve yüksek CD4 sayısı iken; DTG+LAM başlananlarda tedavi basitleştirme ve osteopeni idi. Ortanca dual tedavi süresi 14,5 ay (0-44 ay) hesaplanırken en uzun dual tedavi süresi 44 ay olarak saptandı. Dual tedavi başlanan naif hastalarda hem DTG+RPV hem de DTG+ LAM başlanan- larda tedavinin 1. Ayında virolojik supresyon sağlanırken; Switch yapılan hastaların virolojik supresyonları devam etti. Dual tedavi alan hastaların hepsinde iyi tolere edildi ve hastaların hiçbirinde ciddi yan etki bildirimi olmadı.
Sonuç: Hem naif hem de tedavi deneyimli HIV (+) hastalarda dual ART rejimleri uzun süreli virolojik supresyonun ve etkin güven- lik profilleri gösterdi. İkili ART rejimleri; uzun süreli tedavi ile ilişkili yan etkilerin ve komorbiditelerin ortaya çıkmasını önlemek ve tedavi basitleştirerek hasta uyumunu iyileştirmek için alternatif olmakla birlikte, başlangıç ART ile yeterli virolojik süpresyon sağlanamayan hastalar için potansiyel bir tedavi seçeneğidir. Antiretroviral tedavi seçimi yapılırken birçok faktör göz önünde bu- lundurularak tedavi bireyselleştirilmeli ve en uygun rejim seçilmelidir.
POSTER
SUNUMLAR
20
TAF) in clinical practice: pooled 12-month (12M) results from the global BICSTaR study
Christoph Spinner1, Albrecht Stoehr2, Alex Wong3, Joss De Wet4, Jérémy Zeggagh5, Laurent Hocqueloux6, Berend Van Welzen7, Marion Heinzkill8, Sabrinel Sahali9, Almudena Torres Cornejo10, Heribert Ramroth11, Richard Haubrich12, David Thorpe11, Murat Yildirim13, Connie Kim14
1Technical University of Munich, School of Medicine, University Hospital Rechts der Isar, Munich, Germany
2IFI Studien und Projekte GmbH, Hamburg, Germany
3Department of Medicine, University of Saskatchewan, Regina, Canada
4Spectrum Health, Vancouver, Canada
5Service des Maladies Infectieuses, Hôpital Saint Louis, APHP, Paris, France
6Service des Maladies Infectieuses et Tropicales, CHR d’Orléans, Orléans, France
7University Medical Centre, Utrecht, Netherlands
8Gilead Sciences GmbH, Munich, Germany
9Gilead Sciences, Boulogne-Billancourt, France
10Gilead Sciences, Amsterdam, Netherlands
11Gilead Sciences Ltd, London, UK
12Gilead Sciences USA, Foster City, USA
13Gilead Sciences İlaç Tic Ltd Sti, Istanbul, Turkey
14Gilead Sciences Canada Inc, Ontario, Canada
Background: The ongoing observational BICSTaR study aims to demonstrate effectiveness, safety and tolerability of B/F/TAF in routine clinical practice in at least 1400 antiretroviral treatment (ART)‐naïve (TN) and ART‐experienced (TE) people living with HIV (PLHIV).
Materials-Methods: This 12M analysis of PLHIV receiving B/F/TAF in Europe and Canada assessed HIV‐1 RNA (missing data=ex- cluded analysis), drug‐related (DR) adverse events (AEs), persistence and weight/body-mass index (BMI) change.
Results: At the time of data cut-off (Mar 2020), 513 participants (n=84 TN/n=429 TE) completed a 12M visit. Most were male (91%) and white (89%); the median age was 38 (TN) and 49 (TE) years. Prevalence of comorbidities at baseline was 76%; the most common were neuropsychiatric (28%), hyperlipidemia (18%) and hypertension (18%). 71%/18%/13% of TE participants switched from INSTI/NNRTI/PI-based regimens, respectively (26% TDF); 8% had a history of prior virologic failure. Baseline primary resis- tance prevalence by historical genotype was 9% (n=43/513; 5% had resistance mutations associated with NNRTIs, 3% PIs, 3%
NRTIs [n=8 M184V/I, n=1 K65R] and 0.2% with INSTIs [n=1 G140S]).
At M12, 100% of TN (n=74/74) and 96% (n=357/373) TE participants had viral load (VL) <50 copies/ml. Comparable and high effectiveness was observed in both male and female participants, including older individuals. No major resistance substitutions to the components of B/F/TAF emerged.
DRAEs occurred in 14% (n=12/84) of TN and 15% (n=64/429) of TE participants, with the most common being gastrointestinal (5%) and neuropsychiatric (4%); discontinuations due to DRAE were low (TN 3.6% and 7.2% TE) and 90% of study participants remained on B/F/TAF (n=462/513). Serious DRAEs were rare (0.4%; all in TE participants [n=2 depression]).
At 12M, median (Q1, Q3) weight change was +2.5 kg (0.5, 6.3) for TN (n=48) and +0.9 kg (-1.0, 3.0) for TE (n=269), with small changes in BMI of +0.8 kg/m2 (0.1, 1.9) for TN and +0.3 kg/m2 (-0.3, 1.0) for TE. Weight increase >10% was observed in 19%
(n=9/48) and 5% (n=15/269) of TN and TE participants, respectively.
Conclusions: The use of B/F/TAF in this real-world clinical cohort was associated with a high level of effectiveness and safety through 12M, inclusive of male, female and older PLHIV.
Keywords: naïve; switch; real world; comorbidity; B/F/TAF; experienced
PS-02
HIV pozitif hastalarda yaşlılık ve polifarması
Esma Eren1, Ulaş Serkan Topaloğlu2
1Kayseri Şehir Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları Kliniği, Kayseri
2Kayseri Şehir Hastanesi, İç Hastalıkları Kliniği, Kayseri
Amaç: Antiretroviral tedavilerin gelişmesi ile HIV/AIDS’e bağlı mortalite ve morbidite önemli oranda azalmış ve beklenen yaşam süresi, HIV negatif popülasyon ile benzer seviyeye gelmiştir (1). HIV pozitif hastalarda kronik inflamasyon artmış komorbidite ile ilişkilidir ve komorbid hastalıklar, 50 yaş ve üstünde artmaya başlamaktadır (2,3). Komorbidite tedavisi için kullanılan ilaçlar ve fırsatçı enfeksiyonları önlemek için kullanılan profilaksiler antiretroviral tedaviye eklendiğinde, polifarmasi (çoklu ilaç kullanımı) ortaya çıkmaktadır. Polifarmasi (çoklu ilaç kullanımı), eşzamanlı beş veya daha fazla çeşit ilaç kullanımı olarak tanımlanmak- tadır ve hastaların tedavi yönetiminde zorluklara neden olmaktadır. İlaç-ilaç etkileşimleri başta olmak üzere ilaç kaynaklı sorunlar yaşanmaktadır (4).
Bu çalışmada, HIV pozitif hastalarda yaşlılık ve polifarmasi durumunun ortaya konulması amaçlanmıştır.
Yöntem: Bu çalışmada Kayseri Şehir Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde HIV pozitif olarak takip ve tedavi edilen hastalar değer- lendirilmiştir. Hastaların demografik verileri, komorbiditeleri ve son 1 yılda düzenli kullandıkları tedaviler, hastane bilgi işlem sisteminden elde edilmiştir. Hastalar yaşlı (>=50 yaş) ve yaşlı olmayan (<50 yaş) olarak iki gruba ayrılmış, demografik veriler ve kullandıkları ilaçlar yönünden karşılaştırılmışlardır. Ayrıca, hastalar polifarmasi varlığına göre iki gruba ayrılmıştır. Buna göre eş zamanlı kullanılan ilaç sayısı beş ve üstü olanlarda polifarmasi var, dört ve altı olanlarda polifarmasi yok olarak kabul edilmiş ve her iki grup arasındaki yaş farkı değerlendirilmiştir.
İstatistiksel analiz; SPSS 22.0 (IBM Corp., Armonk, NY, USA) paket programı kullanılarak yapılmıştır.
Bulgular: Çalışmaya 56 hasta dahil edilmiştir. Hastaların 39 (%70)’u erkek, ortalama yaş 43.9 ±14.1 ‘dır. Toplam 23 (%41) hastada en az bir komorbidite vardır. En sık görülen komorbiditeler hipertansiyon (%11), diyabet (%7), koroner arter hastalığı (%7) ve anksi- yetedir (%7). Bu komorbiditelerin sıklığı ve gruplar arası karşılaştırılması Tablo 1’de gösterilmiştir.
Polifarmasi, hastaların 23 (%41)’ünde saptanmış olup, yaşlı hastalarda daha sıktır (p<0.001). Antiretroviral tedaviler dahil olmak üzere, kişi başına düşen ortanca (min-maks) ilaç sayısı yaşlı hastalarda 5 (3-11) yaşlı olmayan hastalarda ise 3 (3-7) olarak bulun- muştur ve bu fark istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.001).
Polifarmasi varlığına göre gruplar değerlendirildiğinde; polifarmasi olan grupta yaş ortalaması 51.7 (±15.2) iken, polifarmasi ol- mayan grupta 38.6 (±10.6) ‘dır ve bu fark istatistiksel olarak anlamlıdır (p<0.001). Yapılan alt grup analizinde ise yaşlılar ve yaşlı olmayanlar kendi içinde karşılaştırılmış ve istatistiksel olarak fark saptanmamıştır (Sırasıyla, p:0.096, p:0.426).
Sonuç: HIV tedavisinde ilerlemeler ile birlikte artan yaşam beklentisiyle komorbidite ve polifarmasi, ilaç etkileşimleri de hesaba katıldığında her geçen gün önem kazanmaktadır.
Anahtar Kelimeler: HIV, yaşlılık, polifarmasi
22
(n=56 (n=20) (n=36)
Erkek cinsiyet, n(%) 39 (70) 12 (60) 27 (75) 0.363
Ek hastalıklar
>= 1 komorbidite, n(%) 23 (41) 17 (85) 9 (25) <0.001
Diyabet, n(%) 4 (7) 4 (20) 0 (0) 0.013
Hipertansiyon, n(%) 6 (11) 6 (30) 0 (0) 0.001
Koroner arter hastalığı, n(%) 4 (7) 4 (20) 0 (0) 0.013
Astım/KOAH, n(%) 1 (2) 1 (5) 0 (0) 0.357
Anksiyete bozukluğu, n(%) 4 (7) 2 (10) 2 (6) 0.611
Diğer 20 (36) 12 (60) 8 (22) 0.008
İlaçlar
Polifarmasi durumu 23 (41) 15 (75) 8 (22) <0.001
Kişi başına düşen ilaç sayısı median (min-maks) 3.5 (3-11) 5 (3-11) 3 (3-7) <0.001
Antihipertansif ilaçlar, n(%) 7 (12.5) 7 (35) 0 (0) <0.001
Antiagregan/Antikoagülan, n(%) 4 (7) 4 (20) 0 (0) 0.013
OAD/İnsülin, n(%) 3 (5) 3 (15) 0 (0) 0.041
Antidepresan, n(%) 3 (5) 1 (5) 2 (6) 0.999
TMP/SMX profilaksisi, n(%) 6 (11) 1 (5) 5 (13) 0.405
Diğer 28 (50) 18 (90) 10 (28) <0.001
Tablo 2. Gruplardaki yaş dağılımları (yıl)
Polifarmasi var Polifarmasi yok p Tüm hastalar, Yaş ortalama (±sd) 51.7 (±15.2) 38.6 (±10.6) <0.001
Yaşlılar 61.3 (±7.7) 55.2 (±5.9) 0.096
Yaşlı olmayanlar 33.5 (±5.9) 35.6 (±8.3) 0.426
PS-03
HIV/AIDS olgularımızda Dolutegravir & Lamivudin ikili tedavisiyle ilk sonuçlarımız
Oğuz Karabay1, Adem Şimşek1, Ertuğrul Güçlü1, Aziz Öğütlü1, Hande Toptan2
1Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji AD, Sakarya
2Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Mikrobiyoloji AD, Sakarya
Amaç: Dolutegravir ve Lamivudin (DL) ikili tedavisi HIV RNA <500.000(copy/ml, CD4 sayısı >200 olan hastalarda önerilmektedir.
DL başlanan hastalarda tedavi etkinliğini değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Metod: Kasım 2019- Ekim 2020 arasında DL tedavisi başlanan hastalar çalışmaya alındı.
Hastaların verileri retrospektif olarak hasta dosyalarından incelendi. Tedavinin 0,3 ve 6. ay HIV RNA, CD4 sayısı, ALT, Üre, Kreatinin, HOMA-İR, T.Kolesterol,Trigliserit, HDL, LDL parametreleri olan hastalar çalışmaya dahil edildi. Ortalamaların karşılaştırılmasında student T test kullanılmıştır. P<0.05 anlamlı kabul edilmiştir.
Bulgular: Çalışmaya DL tedavisi başlanan 10 hasta dahil edildi.(Tablo1) Hastaların yaş ortalaması 38.5 yıl olup, tamamı erkekti.
Hastalarımızın sekizi yeni olgu iken 2 si başka bir tedaviden geçiş idi. DL başlanan hiç bir olgumuzda tedaviyi bırakma sorunu yaşanmadı. Hastalarda ilaç bırakmayı gerektirecek yan etki gözlenmedi.
Sonuç:
• Henüz kısa süreli izlemleri olan bu sınırlı grupta
• DL ikili kombinasyonun iyi tolere edildiği,
• Hastalarda 3. aydan itibaren CD4 seviyesinde anlamlı yükselmenin olduğu
• 6 aydan itibaren HIV RNA nın saptanamaz duruma geldiği
• Karaciğer ve böbrek testlerinde 0.3.6. aylarda anlamlı bir değişim olmadığı,
• ilk 6 ayda kilo alımında ve kan lipidlerinde anlamlı fark olmadığı saptanmıştır.
• Ancak hasta sayısı henüz kısıtlı olan bu grupta daha fazla hasta sayısına ve daha uzun izlem süresine ihtiyaç vardır.
Anahtar Kelimeler: dolutegravir ve lamivudin, ikili tedavi
24
0. ay 3. ay 6. ay
HIV-RNA (copy/ml) 118561
(0 - 502000) 33,5
( 0 - 239) 0 0,01
CD4 424
(190 - 1400) 667
(323 - 1302) 628
(311 - 1182) 0,038
Kilo (kg) 80,9
(61 - 105) 83,4
(65-115) 83,6
(64 - 115) 0,352
Üre mg/dL 27,8
(20 - 44) 27,4
(18.3 - 44) 30,5
(18 - 42) 0,4
Kreatinin mg/dL 0,83
(0.75 - 1) 0,95
(0.84-1.11) 0,96
(0.74–1.12) 0,39
ALT U/L 35,1
(18 – 72) 33
(17 – 78) 28,7
(13 – 61) 0,43
HOMA_IR 2,4
(1.03–5.95) 2,3
(1.03–5.95) 3,5
(0.76-16.96) 0,2
T.kolesterol mg/dl 183
(95 – 281) 183
(95 – 281) 184
(137 - 312) 0,4
Trigliserit mg/dl 161
(73 – 285) 165
(73 – 285) 166
(80 - 378) 0,5
LDL mg/dl 130
(65 - 220) 134
(65 - 220) 135
(88 - 227) 0,3
HDL mg/dl 36
(21 - 44) 37
(21 - 44) 40,5
(19 - 48) 0,1
ALT:Alanin Transaminaz, HOMA-İR:Homeostatic Model Assessment Insülin Rezistansı, T.Kolesterol:Total Kolesterol, LDL:Düşük Yoğunluklu Lipoprotein, HDL:Yüksek Yoğunluklu Lipoprotein
PS-04
Antiretroviral Tedavi ile HIV/HBV Koenfekte Hastada Psöriazis Bulgularının Gerilemesi
Aytan Seydaliyeva, Dilek Yağcı Çağlayık, Uluhan Sili
Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji, İstanbul
Amaç: Psoriazis çeşitli klinik biçimlerde ortaya çıkabilen, yineleyici, kronik bir deri hastalığıdır. Psoriazis prevalansı toplumlara ve coğrafik bölgelere göre değişiklik gösterir. Psoriazis sıklığı %1-2 oranında bulunmuştur. Başlama yaşı genellikle üçüncü on yıldır.
Psoriazis multifaktöriyal bir hastalıktır. Araştırmalara karşın günümüzde henüz nedeni bilinmeyen hastalıklar arasındaki yerini korumaktadır. Hastalık genetik yatkınlığı olan kişilerde çevresel faktörlerin etkisiyle ortaya çıkmaktadır. Psoriazisin oluşumundaki temel patoloji keratinositlerin hiperproliferasyonu ve inflamasyonudur. İmmün sistem hücreleri olan T lenfositler ve keratinositler arasındaki etkileşim psoriazis patogenezinde rol oynamaktadır. Psoriatik lezyonlarda artan CD4 T hücreleri psoriatik lezyonların ortaya çıkışında ve kalıcılığında rol oynayan sitokinler salarlar. Aktive T lenfositlerden salınan bu sitokinler keratinosit prolifera- syonuna ve endotel hücrelerinden adezyon moleküllerinin salınımını stimüle eden sitokinlerin sentezine yol açar. Ayrıca keratinos- itler de değişik sitokinler salgılayarak psoriazis sürecinin sürmesinde rol oynarlar.
Tedaviye geç yanıt veren veya yanıt görülemeyen psoriaziste hastalık şiddetini artıran sebepler arasında madde kullanımı, HIV enfeksiyonu bulunmaktadır. Şiddeti yüksek psoriazis tanısı nedeniyle tedavi alan, yeni tanı almış HIV/HBV koenfekte, antiretroviral tedavi ile deri bulguları kısa sürede gerileyen olgunun sunumu amaçlanmıştır.
OLGU: Kronik hastalığı olmayan 47 yaşında erkek hastanın son 3 aydır vücutta yaygın döküntüsü mevcuttu. Topikal tedaviler ile gö- zlenmeyen ve Dermatoloji’de yatan hastanın saçlı derisinde sarı hiperkeratotik plaklar, yüzde eritemli zeminde ince deskuamasyon, ekstremitelerde infiltre, gövdede birleşme eğiliminde eritemli skuamlı plakları mevcuttu.
HIV RNA’sı 1.151.459 kopya/ml olarak sonuçlanan hastanın kan tetkiklerinde HbsAg pozitif, Anti Hbs negatif, HBV DNA 28 IU/ml, CD4 hücre sayısı 0/mm3 (%0) saptandı.
Antiretroviral tedavi olarak dolutegravir, tenofovir disoproksil fumarat/emtrisitabin başlandı. Peroral ve topikal psoriazis tedavisine devam edildi. Tedavinin 1.ayında HIV RNA 1021 kopya/ml, CD4 hücre sayısı 66 /mm3 (%4) idi. Psoriatik lezyonlar belirgin olarak geriledi.
SONUÇ: HIV ile infekte hastalarda deri ve yumuşak doku bozukluklarına sıklıkla rastlanır. HIV ile infekte hastalarda psoriazis genel populasyona göre daha ağır ve uzun süreli seyreder. Uzun vadede psoriazisli HIV ile infekte hastalar için tedavi seçeneği kısıtlı olabilir. Kombine antiretroviral tedavinin başlatılması, hem HIV, hem de psoriazis hastalığının doğal seyrini dramatik bir şekilde değiştirerek yaşam kalitesi ve süresinde iyileşmeye yol açar. Psoriazis HIV testinin yapılmasını gerektiren endikatör hastalıklardan biri olduğundan, psoriazis tanısı konulduğunda tedavi sürecinde hastanın HIV infeksiyonu açısından da değerlendirilmesi önem arz etmektedir.
Anahtar Kelimeler: HBV, HIV, psoriazis
Antiretroviral tedavi öncesi ve sonrası
26
Anjioödem Olgusu
Tuba Damar Çakırca1, Naime Eroğlu2
1Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Bölümü, Şanlıurfa
2Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Dermatoloji Bölümü, Şanlıurfa
GİRİŞ-Amaç: Son yıllarda HIV tedavisinde görülen gelişmeler ve yeni kullanıma giren Antiretroviral tedaviler(ART) sayesinde hastalık- tan ölüm neredeyse ortadan kalkmış, hastalık ömür boyu tedavi gerektiren bir tür kronik hastalığa dönüşmüştür. Günümüzde HIV tanısı alan hastalara ilk vizitte tedavi başlanması önerilmektedir. Bununla birlikte ART seçimi yapılırken hastaların klinik özellikleri, ek hastalıkları ve kullandığı ilaçları göz önünde bulundurulmalı; uygun hastada en uygun tedavi seçilmelidir. Güvenlik profili yüksek tek tablet rejimlerinin aynı zamanda yan etki ve ilaç-ilaç etkileşimlerinin az olması HIV tedavisini hastalar için konforlu hale ge- tirmiştir. Bununla birlikte, her hasta özellikle tedavinin ilk haftasında yan etkiler açısından yakın takip edilmelidir. Bu yazıda tedavi naif bir HIV pozitif hastada biktegravir/emtrisitabin/tenofovir-alafenamid (B/FTC/TAF) tedavisi sonrası görülen anjioödem yan etkisi sunulmuştur.
Olgu: 23 yaşında erkek hasta rutin tetkikler sırasında Anti-HIV testi pozitif saptanmış. Enfeksiyon hastalıkları polikliniğimize baş- vuran hastanın HIV tanısını 2 yıl önce aldığı ancak tedaviyi reddettiği öğrenildi. Halsizlik ve kilo kaybı dışında ek şikayeti yoktu.
Fizik muayenesinde vital bulguları, TA:125/85mmHg, Nabız:83/dk ve aksiller ölçülen ateş:37°C olan hastanın diğer sistem muayeneleri doğaldı. Yapılan laboratuvar tetkiklerinde HIV-RNA:13210IU/ml, CD4:62hücre/µl, CD8:636hücre/µl, WBC:4820 μL, PLT:257000μL, Hgb:11,2g/dL, üre:21.9mg/dL, kreatinin:0,82mg/dL AST:18.3 U/L,ALT:10U/L, HbsAg:negatif, anti-Hbs:negatif, anti-HCV:negatif, anti-HAV IgG:pozitif, anti-CMV IgG:pozitif, anti-Tokso IgG:pozitif, VDRL:negatif saptandı. Akciğer grafisinde patolojik bulguya rastlanmadı. Hasta ile görüşülerek tedaviye başlama kararı alındı. Hastaya B/FTC/TAF tedavisi ve trimetoprim- sulfametoksazol(TMP-SMX) profilaksisi başlandı. ART tedavisinin ilk dozundan yaklaşık bir saat sonra hastanın dudaklarında, göz çevresinde şişlik, yüzünde kızarıklık ve uyuşma başlamış. Telefon ile görüşülen hasta acil servise yönlendirildi. Acil serviste steroid ve antihistaminik tedavisi sonrası klinik olarak rahatlayan hasta ertesi gün tekrar poliklinik kontrolüne çağırıldı. Yeniden değerlendirilen hasta dermatoloji bölümüne konsulte edildi. Anjioödem tanısı ile prednisolon ve anitihistaminik tedaviler başlandı.
Hastanın almakta olduğu ART tedavisine dermatoloji bölümü görüşü de alınarak aynı pozoloji ile devam edildi. Hasta kendi isteği ile profilaktik başlanan TMP-SMX tedavisini hiç almamıştı. Takiplerinde anjioödem nüks etmeyen, genel durumu iyi olan hastanın ART tedavisine B/FTC/TAF olarak devam edildi. Tedavinin 1. ayında HIV-RNA:negatif saptandı.
Sonuç: Günümüzde HIV enfeksiyonunun küratif tedavisi olmasa da yeni tedaviler sayesinde hastaların yaşam kalitesi artmış, yaşam süreleri uzamıştır. Her ne kadar yeni tedavi modaliteleri yan etki açısından güven verse de hastalar özellikle tedavinin ilk haftasında yakın takip edilmelidir.
Anahtar Kelimeler: Anjioödem, Antiretroviral Tedavi, HIV
PS-06
HIV İlişkili Trombositopeni: Bir Olgu Sunumu
Tuba Damar Çakırca1, Osman Şahin2
1Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Bölümü, Şanlıurfa
2Şanlıurfa Mehmet Akif İnan Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Hematoloji Bölümü, Şanlıurfa
GİRİŞ-Amaç: Trombositopeni, HIV hastalarının yaklaşık %10-50’sinde enfeksiyonun ilk klinik belirtilerinden biri olarak görülebilir.
HIV ilişkili trombositopeninin mekanizması tam olarak bilinmemekle beraber, immünolojik olaylar sonucu artmış platelet yıkımı veya megakaryositlerin virüs ile enfekte olması öne sürülen teorilerdendir. Erken Anti Retroviral tedavi (ART) başlanması ile birlik- te, intravenöz immunglobulin (IVIG) ve glukokortikoidler tedavide ilk seçenek olarak önerilmektedir. Bu yazıda steroid ve ART ile başarılı bir şekilde tedavi edilen bir HIV ilişkili trombositopeni olgusu sunulmuştur.
Olgu: 20 yaşında erkek hasta askerlik öncesi rutin taramada Anti-HIV testinin pozitif saptanması üzerine Enfeksiyon hastalıkları kliniğimize yönlendirilmiş. Polikliniğimize başvuran hastanın aktif şikayeti yoktu. Fizik muayenesinde vital bulguları, TA:118/80 mmHg, Nabız:82/dk ve aksiller ölçülen ateş:36.2°C olan hastanın diğer sistem muayeneleri doğaldı. Laboratuvar tetkiklerinde Beyaz Küre:5420 μL, Trombosit:11.000 μL, Hgb:15 g/dL, Cre:0,92 mg/dL AST:17.2 U/L, ALT:9 U/L, HbsAg:negatif, anti-Hbs:negatif, anti-HCV:negatif, anti-HAV IgG:pozitif, anti-CMV IgG:pozitif, anti-Tokso IgG:negatif, VDRL:negatif saptandı. Hastanın ileri HIV tet- kikleri istendi, trombositopeni etyolojisinin araştırılması için Hematoloji bölümüne danışıldı. Yapılan periferik yaymada trombosit değerleri, hemogram tetkiki ile uyumlu bulundu. Aktif şikayeti, komorbiditesi, ek ilaç ve alkol kullanım öyküsü olmayan hastada HIV ilişkili trombositopeni düşünüldü. Hastanın ileri tetkiklerinde HIV-RNA: 52.320 IU/ml, CD4:230 hücre/µl, CD8:746 hücre/µl saptandı. Hastaya Biktegravir/Emtrisitabin/Tenofovir Alafenamid tedavisi ile birlikte Prednisolon 64 mg/gün başlandı. Tedavinin 15. gününde trombosit sayısı:159.000 μL saptandı, yapılan kontrol periferik yaymada trombosit miktarının hemogram ile uyumlu olduğu gözlendi. ART tedavisi öncesi ve sonrası trombosit sayısında gözlenen değişim Şekil-1’de gösterilmiştir. ART tedavisinin 1.
ayında HIV-RNA:negatif, CD4:311 hücre/µl, CD8:810 hücre/µl saptanan hastanın takiplerine devam edildi.
Sonuç: HIV’e bağlı trombositopeni tedavisi bazı hasta gruplarında zor olabilir. İlk seçenek olarak önerilen IVIG ve Steroid tedavisine yanıt alınamayan hastalarda trombosit büyüme faktörleri, vincristin, dapsone, danazol hatta splenektomi gerekebilir. Bununla birlikte, erken ART başlanması hastaların tedaviye yanıtını önemli derecede etkilemektedir. Olgumuzda, ART tedavisi ile eş zamanlı başlanan prednisolon tedavisine yanıt alınmış ve hastanın trombosit değerleri kısa sürede yükselmiştir. Trombositopeni etyolojisi araştırılırken HIV enfeksiyonu ayırıcı tanılar arasında düşünülmelidir.
Anahtar Kelimeler: Antiretroviral Tedavi, HIV, Tombositopeni
Şekil-1: ART öncesi ve sonrasında Trombosit sayısı değişimi
28
Çiğdem Şimşek1, Özlem Altuntaş Aydın2
1Pozitif-iz Derneği, İstanbul
2Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Kliniği, İstanbul
Amaç: COVID-19in başlamasıyla sağlık kuruluşları ve çalışanları odağını bu yeni hastalığa yöneltmiş, oldukça yoğun bir sürece girmişlerdir. Bu süreçte pandeminin durdurulabilmesi için getirilen kısıtlamalar ve aşırı yoğunluk nedeniyle; yeni HIV enfeksiyonu tanısı alan, henüz tedaviye başlamış ve/veya başlamak üzere olan HIV pozitifler başta olmak üzere,HIV ile yaşayan tüm bireyler- in ihtiyaç duydukları tanı, tedavi ve takip hizmetlerine çok sınırlı miktarda, hatta kimi zaman da hiç ulaşamadıkları gözlenmiştir.
Çalışmamızın amacı; Pandemide HIV pozitiflerin tanılarının netleştirilmesi,tedaviye başlayabilmeleri ve takipte devamlılık sorun- larını,yaşanan bir örnek ile daha görünür kılmaktır.
Olgu: Gönüllü Danışmanlık ve Test Merkezi’nde yaptırdığı test ile HIV tanısı alan 20 yaşındaki öğrenci, tanısını kesinleştirmek, tedavi ve takibini yaptırmak üzere bir Enfeksiyon Hast.kliniği aramaya başladı. Servikal lenfadenopati nedeniyle çok kaygılı olan olgumuz, COVID-19 pandemisinin başlaması nedeniyle hiçbir kurumda randevu bulamadı. Dernek olarak, bir Enf.Hast. uzmanı hekim ile iletişime geçip randevu alındı. Olgumuzun ilk değerlendirmesi sırasında ulusal ve uluslararası rehberlerin önerdiği testler yapıldı. Test sonuçları alınmaya gidildiğinde pandemi yoğunluğu nedeniyle testlerin yapıldığı hastanede ve tüm hastanelerde PCR laboratuvarlarının SARS-CoV-2 tetkikine yönlendirildiği, bu nedenle HIVRNA testi çalışılamadığı öğrenildi. Hastanın doğrulanmış bir HIV tanısı olmadığı için ilaç kullanım raporu çıkartılabilmesi amacıyla HIVRNA sonucuna ihtiyaç vardı. Tüm kamu ve üniv. hasta- nelerinde HIVRNA testi çalışılamadığı için bu testin özel bir laboratuvarda yapılması ve testin sonucu ile ilaca başlanması önerildi.
Olgumuz, İzmir’e ailesinin yanına dönüp testi ve tedavisini orada yaptıracağını, bütçesinin uygun olmadığını belirtti.İzmir’e gide- ceği gün şehirlerarası seyahat kısıtlaması başladı. Özel bir laboratuvardan HIVRNA testi ücretinde indirim alınarak randevu alındı.
Randevu tarihinden bir gün önce, pandemi nedeniyle tüm özel laboratuvarlarda da PCR testinin sadece COVID-19 tanısı amacıyla çalışması kararı alındı. Laboratuvar ile tekrar iletişime geçilip test çalışıldı. HIVRNA sonucunu alındıktan sonra ilaç kullanım raporu çıkartıldı ve tedavisi başlandı. Olgumuz,ilaçlarına ulaşabilmesine rağmen,rutin laboratuvar tetkilerini halen yaptıramadı.
Sonuç: COVID-19 nedeniyle HIV pozitiflerin pandeminin başlangıcından bu yana yaşadığı sorunlar halen devam etmektedir.Has- tanelerde açık randevular bulunamamakta,rutin kontrol testlerini yaptıramamakta ve tedavilerinin başarısı/başarısızlığı izleneme- mektedir.Diğer yandan, hizmet vermeyi durduran ve uzun süre kapalı kalan GDTM’lerin eksikliği ve hastanelere acil bir durum ol- madıkça gidilmemesi için yapılan uyarılar nedeniyle,riskli temasta bulunan ve HIV testi yaptırmaya ihtiyaç duyan kişiler de mağdur olmuştur.Tüm bu tespitler COVID-19 pandemisi sırasında 90-90-90 Küresel Hedeflere ulaşmamızın önünde büyük engeller old- uğunu göstermektedir.
Anahtar Kelimeler: Covid-19 ve HIV, Corona, HIV enfeksiyonu
PS-08
TAF Bazlı (TBR) Bir Rejimden DTG/3TC Sabit Doz Kombinasyonuna (FDC) Geçilmesi, Aynı Tedaviye Devam Edilmesine Kıyasla Virolojik Baskılanmanın Korunması Açısından 96 Hafta Boyunca Eş Etkilidir (TANGO Çalışması)
Jean Van Wyk1, Faïza Ajana2, Fiona Bisshop3, Stéphane De Wit4, Olayemi Osiyemi5, Joaquín Portilla6, Jean Pierre Routy7, Chris- toph Wyen8, Mounir Ait Khaled1, Maria Claudia Nascimento1, Keith A. Pappa9, Ruolan Wang9, Jonathan Wright10, Brian Wynne9, Michael Aboud1, Kimberly Y. Smith9, Gürcan Paracıklı11
1ViiV Healthcare, Brentford, BK
2Centre Hospitalier de Tourcoing, Tourcoing, Fransa
3Holdsworth House Medical Brisbane, Queensland, Avustralya
4CHU St-Pierre, Brussels, Belçika
5Triple O Research Institute PA, West Palm Beach, FL, ABD
6Hospital General Universitario de Alicante, Alicante İspanya
7McGill University Health Center, Montreal, QC, Kanada
8Praxis am Ebertplatz, Cologne, Almanya
9ViiV Healthcare, Research Triangle Park, NC, ABD
10GlaxoSmithKline, Stockley Park, BK
11GlaxoSmithKline, İstanbul, Türkiye
Amaç: TANGO Çalışması’nın 48. hafta sonuçlarına göre, TAF bazlı 3 ya da 4 ilaçlı bir rejimden (TBR) DTG/3TC ikili tedavi rejimine (2DR) geçiş yapan grup, aldığı tedaviye devam eden gruba kıyasla eş etkili bulunmuştur. Bu bildiride TANGO Çalışması’nın 96.
hafta sekonder sonlanım noktası analizlerini sunuyoruz.
Yöntem: Randomize, açık-etiketli, faz III bir eş etkililik çalışması olan TANGO, HIV-1 ile enfekte, virolojik olarak baskılanmış (>6 ay, daha önce virolojik başarısızlığı olmayan, majör NRTI ya da INSTI direnci olmayan) erişkinlerde, 148 hafta boyunca TBR’ye devam edenlere kıyasla günde bir doz DTG/3TC’e geçişin etkililik ve güvenliliğini değerlendirmektedir. Katılımcılar başlangıçtaki temel ajan sınıfına göre sınıflanarak 1:1 oranında randomize edilmiştir: PI, NNRTI, INSTI. 96. hafta analizinde, Snapshot virolojik başarısızlık (VF) için %4’lük ve virolojik başarı (VS) için %8’lik eş etkililik sınırı kullanılmıştır (VS; FDA Snapshot algoritması, inten- tion-to-treat–exposed [ITT-E] popülasyon).
Bulgular: Çalışmaya 741 randomize katılımcı (DTG/3TC: 369; TBR: 372) dahil edilmiştir. Snapshot VF için ITT-E analizinde DTG/3TC’ye geçiş 96. haftada TBR’ye devam eden gruba kıyasla eş etkili: %1.1’e karşı %0.3; düzeltilmiş fark: %0.8 (%95 GA: -%2.0,
%0.4), per-protokol analizde ise TBR’den üstün bulunmuştur: 1.1’e karşı %0; düzeltilmiş fark:: -%1.1 (%95 GA: -2.3, -0.0); P=0.044 (iki-taraflı). Snapshot virolojik başarı her iki kolda da yüksek bulunmuş ve eş etkililiği göstermiştir (Tablo). COVID-19 etkisi nedeni- yle 96. haftada 44 katılımcının (%5.9) verisi eksiktir. DTG/3TC’de 0 katılımcı ve TBR’de 3 katılımcı (<%1) direnç gelişmesi nedeniyle protokolde tanımlanan virolojik başarısızlık kriterlerini karşılamıştır. Genel yan etki oranları kollar arasında benzer olmuş, DTG/3TC kolunda daha fazla ilaçla ilişkili yan etki görülmüştür (Tablo). Total Kolesterol (TC), LDL-kolesterol ve trigliseridler, DTG/3TC ile anlamlı biçimde düzelirken, HDL-kolesterol değişiklikleri anlamlı biçimde TBR lehine olmuştur. Kollar arasında TC/HDL-C oranı açısından fark bulunmamıştır. Sistatin C ile GFR azalması, DTG/3TC kolunda anlamlı biçimde daha düşük oranda gözlenmiştir.
Proksimal tübüler fonksiyon belirteç değişiklikleri ise az miktarda ve kollar arasında benzer gerçekleşmiştir.
Sonuç: HIV-1 ile enfekte olmuş tedavi deneyimli erişkinlerde TAF-bazlı 3 ya da 4 ilaçlı bir rejimden DTG/3TC’ye geçiş, aynı rejime devam eden gruba kıyasla, 96. haftada virolojik baskılanmanın korunması açısından eş etkili bulunmuştur. DTG/3TC’nin güvenlilik profili DTG ve 3TC’nin ürün bilgileri ile uyumludur. DTG/3TC ikili tedavi rejimi; 96 hafta boyunca gösterdiği uzun süreli etkililik, olum- lu güvenlilik ve tolerabilite profili, sıfır virolojik başarısızlık ve yüksek direnç bariyeri ile sağlam bir geçiş seçeneği sunmaktadır.
Özetteki veriler daha önce HIV Drug Therapy Glasgow 2020; 5-8 Ekim, 2020; Slayt O441’de sunulmuştur.
30
Snapshot analizine göre 96. haftada çalışma sonucu (ITT-E popülasyonu), n (%) (N=369) (N=372) HIV-1 RNA >=50 c/mL (Snapshot virolojik başarısızlık) 1 (0.3) 4 (1.1)
HIV-1 RNA <50 c/mL (Snapshot virolojik başarı)* 317 (85.9) 294 (79.0)
96. haftada virolojik verisi yok 51 (13.8) 74 (19.9)
Etkililik açısından değerlendirilebilir popülasyonda 96. haftada virolojik başarı,** n (%) (N=353) (N=344)
HIV-1 RNA <50 c/mL (Snapshot virolojik başarı) 317 (89.8) 294 (85.5)
Anahtar güvenlilik sonuçları (güvenlilik popülasyonu), n (%) (N=369) (N=371***)
Herhangi bir advers olay (AO) 324 (87.8) 325 (87.6)
Ayrılmaya neden olan AO ya da ölüm 21 (5.7) 4 (1.1)
İlaçla ilişkili derece 2-5 AO’lar**** 21 (5.7) 7 (1.9)
Ciddi advers olaylar 42 (11.4) 35 (9.4)
*(DTG/3TC) – TBR’de fark için düzeltilmiş Snapshot virolojik başarı: %6.8 (%95 GA: %1.4, %12.3). Hesaplamalar ve güven aralıkları başlangıçta temel ajan sınıfı için düzeltme yapılan Cochran-Mantel-Haenszel sınıflanmış analizine dayanmaktadır. **DTG/3TC ve TBR kollarında duyarlılık analizleri sırasıyla 16 ve 28 katılımcıyı dışlamıştır, çünkü COVID-19 pandemisinin etkileri nedeniyle 96.
Haftada HIV-1 RNA verileri yoktur. (DTG/3TC) – TBR’de fark için düzeltilmiş Snapshot virolojik başarı: %4.3 (%95 GA: -%0.6, %9.2).
***1 katılımcı TAF-bazlı rejim yerine TDF-bazlı rejim aldığı için çıkarılmıştır. ****DTG/3TC kolunda her ikisi de tedaviyle ilişkili ol- mayan 2 ölüm olmuştur (1 cinayet ve 1 bilinmeyen neden).