• Sonuç bulunamadı

GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU GELENEKSEL TÜRK TİYATROSUNUN ÖZELLİKLERİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU GELENEKSEL TÜRK TİYATROSUNUN ÖZELLİKLERİ"

Copied!
67
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU

GELENEKSEL TÜRK TİYATROSUNUN ÖZELLİKLERİ

 Sözlü halk geleneğinin anonim ürünleridir.

 Oyunlar yazılı metne dayanmaz. Doğaçlama oynanır. (Tuluat)

 Genellikle güldürü, taklit ve söz hünerine dayanır. Güldürü; ağız taklitleriyle, yanlış anlamalarla, karşıtlıklarla sağlanır.

 Dans, müzik, şarkı, oyun iç içedir.

 Bu oyunlarda sahne oldukça basittir. Dekor hemen hemen hiç yoktur. Her oyuncunun belli bir kostümü vardır. Makyaj ikinci plandadır.

 Geleneksel tiyatroda tip ön plandadır. Kişi ve olaylar tipik ve temsili yanlarıyla ortaya konmaktadır.

 Usta-çırak geleneği ile sonraki kuşaklara aktarılır.

 Geleneksel Türk Tiyatrosu; (Karagöz, Orta Oyunu, Meddah, Köy Seyirlik Oyunları, Kukla’dan ) oluşur.

KARAGÖZ ( GÖLGE OYUNU)

 Deriden kesilmiş ve tasvir adı verilen şekillerin ( insan,hayvan,eşya,bitki ) arkadan ışıklandırılmış beyaz bir perde üzerine yansıtılmasına dayanır.

 Evliya Çelebi Seyahatname adlı eserinde Karagöz ve Hacivat’ın 13. Yüzyılda Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alaattin Keykubat döneminde yaşamış gerçek kişiler olduğunu belirtmiştir.

 Bir rivayete göre de Orhan Gazi döneminde ( 14.yy) Bursa’da yapılan camide çalışan işçiler oldukları yönündedir.

 Karagöz oyununun kurucusu Şeyh Küşteri’dir. Bu yüzden perdeye Küşteri Meydanı da denir.

 Karagöz oynatıcısına ‘hayali’ ya da ‘hayalbaz’ denir. Yardımcısına ( tef çalan, taklitlerin şarkılarını söyleyen, tasvirleri veren) yardak denir.

 Ramazan ayında kahvehanelerde, evlenme ,sünnet, doğum gibi törenler dolayısıyla düzenlenen şenliklerde oynatılmıştır.

 Oyunda iki ana tip vardır: 1.Karagöz( halk diliyle konuşan, eğitim görmemiş, kurnaz, açık sözlü) 2. Hacivat (biraz öğrenim görmüş, yarı aydın, gösteriş meraklısı, uyanık,çıkarcı)

 Diğer tipler: Çelebi ( zengin,mirasyedi), Zenne (kadın), Tiryaki (tütün içip uyuklayan), Beberuhi (cüce, yaygaracı), Tuzsuz Deli Bekir( kabadayı), Laz, Kayserili, Rum, Arap vb.

 Tanınmış Karagöz oyunları: Kanlı Nigar, Ağalık, Abdal Bekçi, Ters Evlenme, Bursalı Leyla, Balıkçılar.

 Tanınmış Karagözcüler: Hayali Kör Hasanzade Mehmet Çelebi, Nazif Bey, Hayali Memduh, Hayali Küçük Ali.

(2)

KARAGÖZ OYUNUNUN BÖLÜMLERİ:

1. Mukaddime ( Giriş): Oyunun başlangıç bölümü. Hacivat semai okuyarak perdeye gelir. (Of, hay Hak!) Karagöz’ü perdeye çağırır.

2. Muhavere (Söyleşme): Karagöz ile Hacivat karşılıklı konuşur. Yanlış anlaşılmalar olur.( vay Karagöz’üm iki gözüm merhaba)

3. Fasıl (Oyun) : Oyunun asıl bölümüdür. Diğer tipler de devreye girer. Oyuna adını veren asıl olay yaşanır. Güldürü unsurunun yer aldığı bölümdür.

4. Bitiş: Oyunun en kısa bölümüdür. Hacivat; ‘ Yıktın perdeyi eyledin viran, varayım sahibine haber vereyim heman’ diyerek perdeyi terk eder. Karagöz; ‘ Her ne kadar sürç-i lisan ettikse affola’ diyerek oyunu bitirir.

ORTA OYUNU

 19.yüzyılda Karagöz ve Meddah’ın geliştirilmesiyle ortaya çıkmış bir halk tiyatrosudur.

 Etrafı izleyicilerle çevrili bir alan içinde oynanan, yazılı metne dayanmayan, içinde müzik, şarkı, raks bulunan doğaçlama bir oyundur. Yazılı bir metni yoktur. Meydan oyunu, Taklit Oyunu da denir.

 Karagöz ve Hacivat’ın canlı hali, meydana inmiş hali olarak da düşünülebilir.

 Han ya da açık yerlerde ortada oynanan bir oyundur. Oyunun oynandığı yuvarlak ya da oval alana ‘Palanga’ denir.

 Güldürü üzerine kuruludur. Taklitlere, yanlış anlamalara, şivelere yer verilir.

 Günlük ve sıradan olaylar işlenir. Bunun yanında masallar, efsaneler, halk hikayeleri de konu olarak işlenebilir.

 Oyunun dekoru; yeni dünya denilen bezsiz paravandan ve dükkân denilen iki katlı bir

kafesten oluşur. Yeni dünya ev olarak, dükkân da iş yeri olarak kullanılır. Dükkânda bir tezgâh birkaç hasır iskemle bulunur.

 Orta oyununun kişileri ve fasılları Karagöz oyunuyla büyük oranda benzerlik gösterir. Oyunun en önemli iki kişisi Kavuklu ile Pişekâr'dır. Kavuklu, Karagöz oyunundaki Karagöz'ün karşılığı, Pişekâr da Hacivat'ın karşılığıdır.

 Oyunda çeşitli mesleklerden, yörelerden, uluslardan insanların meslekî ve yöresel özellikleri, ağızları taklit edilir. Bunlar arasında Arap, Acem, Kastamonulu, Kayserili, Kürt, Frenk, Laz, Yahudi, Ermeni vb. sayılabilir.

 Orta oyununda kadın rolünü oynayan kadın kılığına girmiş erkeğe Zenne denir. Kavuklu Hamdi ve Pişekâr Küçük İsmail Efendi, orta oyunun önemli ustaları sayılır.

ORTA OYUNUNUN BÖLÜMLERİ:

1.Mukaddime( Giriş, Öndeyiş): Zurnacı Pişekâr havası çalar. Pişekâr elinde ‘pastal’ adı verilen şakşakla çıkar, izleyiciyi selamlar, oyunu takdim eder, kavuklunun sahneye çıkmasını bekler.

2. Muhavere( Söyleşme): Kavuklu sahneye çıkar ve Pişekâr ile bir muhabbete başlarlar. Aslında bu konuşma, asıl oyuna bir hazırlıktır. Birbirlerinin sözlerini ters anlamaları bir gülmece oluşturur ki bu bölüme de ‘arzbâr’ denir.

3. Fasıl : Asıl oyun oynanır. Diğer karakterler de bu bölümde oyuna dâhil olur. Pişekâr ile Kavuklu arasındaki atışmalara, diğer oyuncular da dâhil olur.

4. Bitiş: Bu bölümde ana tipler olan Pişekâr ile Kavuklu konuşmalarını bir neticeye ulaştırır.

Oynanan oyundan seyircilerin ders çıkarması amaçlanır.Pişekâr ; ‘ Her ne kadar sürç-i lisan ettik ise affola !’ der ve gelecek oyunun adını ve yerini bildirir.

(3)

MEDDAH

 Meddah adı verilen kişinin topluluk önünde hikaye anlatmasına dayanan tek kişilik oyundur.

 Meddah , özellikle kahvehanelerde kış geceleri kendisini dinleyen kişilere dağarcığındaki halk hikayelerini anlatan kişidir. Hikayedeki kişilerin seslerini, hareketlerini taklit ederek

canlandırır.

 Taklit yeteneği çok önemlidir.

 Övmek anlamına gelir. Doğaçlama oynanır.

 Bu oyunda dekor yoktur. Meddah’ın iki aksesuarı vardır. Bir elinde mendil (makreme) diğer elinde değnek (sopa) bulunur. Mendili , temsil ettiği kişilerin kıyafetlerini göstermek, ağzını kapatarak sesleri taklit etmek için kullanır. Sopayı da oyunu başlatmak, çeşitli sesleri çıkarmak için kullanır.

 Meddahlar genelde gezginci olur. Şehirleri, köyleri, kasabaları, hanları dolaşır.

 Günümüz ‘stand up’ çılarına benzer.

 Kör Hasan, Sururi, Naşit, İsmail Dümbüllü ünlü meddahlardandır.

KÖY SEYİRLİK OYUNLARI

 Uzun kış gecelerinde, bayramlarda, düğünlerde, köy meydanında ya da köyün en büyük evinde oynanan oyunlardır.

 Yazılı metne dayanmaz, doğaçlama oynanır.

 Toplumun aksak yönleri, bozuk kişilikler alaya alınır. Ahlaki sonuca ulaşma amaçlanır.

 Oyunlarda gelin kaynana çekişmesi, sonradan dirilme, hayvan taklitleri ön plana çıkar.

 Oyuncu –seyirci ayrımı hem var hem yoktur. Oyunları oyuna seyirciler birlikte hazırlar.

Seyirciler de oyuna katılır.

KUKLA

 Karagöz’den daha eski olan kuklanın, Anadolu’ya Orta Asya’dan geldiği tahmin edilmektedir.

 Türk boylarında ‘Kolkorçak’ veya ‘Kavurçak’ gibi isimlerle anılır. Anadolu’nun bazı yerlerinde

‘Bebek Oyunu’ olarak da bilinir.

 İçine ip geçirilen kuklanın hareket ettirilmesiyle veya yapılan büyük kuklaların içine insanların girmesi suretiyle oynanır.

 Belli bir metne bağlı kalmadan, doğaçlama oynanır.

 Oyunun iki baş oyuncusu vardır. İbiş ve İhtiyar.

 Karşılıklı konuşma ve taklitlere yer verilir.

GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU İLE MODERN TÜRK TİYATROSUNUN KARŞILAŞTIRILMASI

GELENEKSEL TÜRK TİYATROSU MODERN TÜRK TİYATROSU Yazılı bir metin yoktur. Yazılı bir metin vardır.

Tipler vardır. Karakterler vardır.

Sahneleme olanakları sınırlıdır. Sahneleme tekniği zengindir.

Ön hazırlık, prova yoktur. Sahneye çıkmadan prova yapılır.

Teknolojik imkanlar kullanılmaz. Ses, ışık gibi teknolojik imkanlardan yararlanılır.

Halk çevresinde ortaya çıkmıştır. Aydın çevrede ortaya çıkmıştır.

Taklit ve yanlış anlamalara dayanır. Çok değişik konular işlenir.

(4)

CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK TİYATROSU

 Cumhuriyet Dönemi’nde Türk tiyatrosu, Milli Edebiyat Dönemi’nde başlayan gelişimini devam ettirmiş, güçlü bir yapıya kavuşmuştur.

 İstanbul’dan sonra Ankara’da da Devlet Konservatuvarının açılması, tiyatronun gelişimini hızlandırmıştır.

 Özellikle Muhsin Ertuğrul’un Şehir Tiyatroları açma girişimi Türk Tiyatrosu’nın gelişimine katkı sağlamıştır.

 Tiyatro, Cumhuriyet’in ilkelerini halka aktarmada araç olarak kullanılmıştır.

 Bu dönemde çocuk tiyatrosu çalışmaları yapılmış, kadınlar sahnede daha çok yer almaya başlamıştır.

 Cumhuriyet’in ilk yirmi yılında, kişisel ve toplumsal sorunlar birlikte ele alınmıştır.

 Sonraki yıllarda; taklitçilikten öteye geçmeyen ‘Batılılaşma’, değişen yaşam tarzı sonucunda

‘Aile dramları’, değer yargılarının bozulması, köy gerçekliği, köyden kente göçün oluşturduğu problemler, toplumsal ve ekonomik adaletsizlikler, eğitim sorunları konu olarak işlenmiştir.

Tepebaşı Anadolu Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Zümresi

(5)

ANI (HATIRA)

Bir kimsenin, özellikle tanınmış kişilerin yaşadıkları dönemde gördükleri ya da yaşadıkları ilginç olayları gözlemlerine ve bilgilerine dayanarak anlattıkları yazı türüdür.

Tanınmış sanatçı, siyasetçi ve bilim adamlarının yazdığı anılar onların yaşayışlarını, yaşadıkları dönemdeki önemli olayları anlatması bakımından önemlidir.

Özellikleri :

1 – Yaşanmakta olanı değil, yaşanmış bir konuyu anlatır.

2 – İnsan belleğinde iz bırakan olay ve olguları anlatır.

3 – Tarihsel gerçeklerin öğrenilmesine katkı yaptığı için tarihçilere ışık tutar.

4 – Tanınmış, bilim, sanat ve politika adamlarının yaşamlarını çalışma ve araştırmalarını anlatır.

5 – Yazarın unutulmasını istemediği gerçekleri kalıcı kılar.

6 – Geçmiş birinci kişinin ağzından kişisel yargılar ve yorumlarla verilir.

7-Genellikle kronolojik bir sıra vardır.

8-Ağırlıklı olarak öyküleme anlatım biçimi kullanılır.

TARİHSEL GELİŞİMİ

Batıda yaygın bir tür olup ilk örneğini eski Yunan sanatçısı Ksenophon “Anabasis” adlı eseriyle vermiştir. 18. yüzyılda J. J. Rouseau’nun “ İtiraflar”, Goethe’nin “Şiir ve Gerçek" Andre Gide’nin “Jurnaller" bu alanda önemli eserlerdir. 19. yüzyılda Fransız edebiyatında Victor Hugo’nun "Gördüklerim” eseri de örnek verilebilir.

Bizde, 7. yüzyıla ait “Göktürk Yazıtları” bu türün ilk örneği sayılmaktadır. 16. yüzyılda Hindistan’da bir imparatorluk kurmuş olan Babür Şah’ın yazdığı “Babürname”, 17. yüzyılda Ebul Gazi Bahadır Han’ın yazdığı “Şecere-i Türk”, Katip Çelebi ve Naima’nın bir çok eseri bu türün örneklerindendir. Eski edebiyatta anı özelliği taşıyan vakayinameler, gazavatnmeler, sefaretnameler bu türün örnekleri sayılmaktadır.

Edebi tür anlamında anı ise bizde Tanzimat döneminde başlamıştir. Önceleri Ebuzziya Tevfik ve Ali Suavi çıkardıkları gazetelerde anılarını yayınlarlar. Daha sonra Akif Paşa’nın “Tabsıra”

Namık Kemal’in “Magosa Hatıraları” , Ziya Paşa’nın “Defter-i Amal”, Ahmet Mithat

(6)

Efendi’nin “Menfa”, Muallim Naci’nin “Ömer’in Çocukluğu” bu dönemin anı örnekleridir.

Servet-i Fünun Döneminde; Ahmet Rasim’in “Eşkal-i Zaman”, “Falaka” "Muharrir“ ve

”Şair" Halit Ziya’nın “Kırk Yıl”, "Saray ve Ötesi", Hüseyin Cahit Yalçın’ın “Edebi Hatıralar” Mehmet Rauf'un "Edebi Hatıralar" adlı eserleri anı örnekleridir.

Cumhuriyet döneminde Yakup Kadri: “Zoraki Diplomat, Anamın Kitabı ve Vatan Yolunda, Gençlik ve Edebiyat Hatıralarım” Ruşen Eşref Ünaydın : “ Atatürk’ü Özleyiş”

Falih Rıfkı Atay : “Çankaya”, Halide Edip : “Türk’ün Ateşle İmtihanı ve Mor Salkımlı Ev”, Yahya Kemal: “ Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım “ Yusuf Ziya Ortaç: “ Portreler, Bizim Yokuş” Salah Birsel : “Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu”, Abdulhak Şinasi Hisar'ın "Boğaziçi Yalıları, Boğaziçi Mehtapları, Geçmiş Zaman Köşkleri"

Halikarnas Balıkçısı : “ Mavi Sürgün” Oktay Rıfat : “Şair Dostlarım” Halit Fahri Ozansoy: "Edebiyatçılar Geçiyor", Samet Ağaoğlu: "Aşina Yüzler" Mina Urgan: "Bir Dinozorun Anıları" gibi eserler yazılan anı örnekleridir.

Ayrıca, son dönemde, Celal Bayar-Ben de Yazdım, İsmet İnönü-Hatıralar, Kazım Karabekir ve Rauf Orbay gibi siyasi kişilerin yazdıkları anılar, yakın tarihimizi aydınlatması bakımından önemli eserlerdir.

ANI İLE GÜNLÜĞÜN BENZER VE FARKLI YANLARI

1 – Anı da günlük gibi bir kişinin başından geçen gerçek yaşantılardan kaynaklanan yazı türüdür.

2- Günlük yaşanırken anı ise yaşandıktan sonra yazılır.

3-Anılar, yazarların yaşlılık çağlarında yazdıkları ve yaşamları boyunca karşılaştıkları olayları nesnel bir şekilde ortaya koyan yazılardır Günlüklerde ise daha öznel, derin, içten ve ruhun derinliklerinden kopup gelen anlık duygu ve düşünceler hakimdir.

4-Anı yazılarının anlatım açısından kurgusal niteliklere sahip olduğunu da söyleyebiliriz Günlükler ise kurgudan uzak yoğun düşüncelerin toplamıdır.

KAZANIM-KAVRAMA TESTİNDEN SORULAR

1. Tıkıştığımız arabada Veliaht Reşat Efendi’nin en büyük oğlu varmış. Reşat Efendi’ye, onun şehzade ve belki adamlarına rastlamak, onlarla selamlaşmak! Onlarla yan yana gelmenin ne demek olduğu konusunda uzun uzun bilgi veren ve o gün beni aşırı bir kuruntuyla konuştuğu sanısına düşüren Saffeti Ziya ancak benimle eve girdikten ve bir kahve içtikten sonra yatışabildi.

Ben zaten İstanbul’u kuşatmış tehlike ağı içinde, Reşat Efendi tehlikesinin ne önemli bir düğüm olduğuna ilişkin pek çok şey dinlemiştim. Saffeti Ziya’nın kattığı bilgilerle bu tehlikenin önemini

(7)

büsbütün anlamış oldum. Reşat Efendi’nin arabası geçerken, geçtiği yolda ona rastladınız da bir yan sokağa sapmadıysanız ya da bir dükkâna girdiniz de orada bu adamın hizmetlilerinden birini buldunuz, hele onun hekimlerinden, onun mağazalarından biriyle ilişkiye girdiniz mi artık haftalarca bunun sonuçlarını bekleyerek yaşamanız, uykunuzda sıçramanız gerekirdi.

Bu parçayla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Anı türüne örnektir.

B) Dönemin siyasi ve sosyal şartlarını yansıtmaktadır.

C) Konuşma havası içinde yazılmıştır.

D) Anlatım üçüncü kişi ağzından yapılmıştır.

E) Anlatıma öznellik hâkimdir.

2. Bir akşamüstü, her üçümüz (Yakup Kadri Karaosmanoğlu,Süleyman Nazif, Abdülhak Şinasi Hisar) Lebonda oturmuş konuşmaktaydık. Bir aralık Abdülhak Şinasi’nin Galatasaray Lisesinde okuyan küçük kardeşi bir şey almak için pastaneden içeri girmişti ve bizim önümüzden selam vererek geçerken ağabeyi ona: “Geliniz, sizi Süleyman NazifBeyefendi’ye takdim edeyim.”

demişti. Bunun üzerine üstat şaşkın bir adam tavrıyla Abdülhak Şinasi’ye dönüp şu sözü söylemişti: “Azizim Şinasi Bey! Sizin ağzınızdan hiç ‘sen’hitabı çıktığı vaki değil midir?

Görüyorum, küçük kardeşinize bile siz diye hitap ediyorsunuz.” Biraz durduktan sonra gülerek ilave etmişti:“ Kuzum! Siz Paris’te bulunduğunuz zaman Sen Nehri'ne de Siz Nehri mi dersiniz?”

Bu parçanın türü aşağıdakilerden hangisidir?

A) Anı B) Otobiyografi C) Fıkra D) Edebî tenkit E) Makale

3.Anılarla - - - - türünü birbiriyle karıştırmamak gerekir. Anılarda yazarlar şahit oldukları ya da duydukları olayları anlatırken bu türde genel olarak kendi özel yaşamlarından, duygu ve eğilimlerinden söz ederler. Başka bir deyişle bu türde yazarın kendi özel dünyası daha ağır basar.

Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) otobiyografi B) biyografi C) sohbet D) deneme E) fıkra

4.Servetifünun sanatçıları ve bunların yazdığı eserlerde II.Abdülhamit Dönemi'nin izleri görülür.

Bu dönemde sanatçıların Meşrutiyet ve Batı dünyasına açılmayla ilgili umutları azalmış, uzun süren sansür uygulamaları bu dönem sanatçılarında olumsuz duygular uyandırmıştır. Bu

(8)

durumdaki sanatçılar toplumsal konulardan uzak durmayı tercih etmişlerdir. Kuşku yaratacak hiçbir eyleme kalkışmamışlar; yeteneklerini sakıncası olmayan, zararsız bir edebiyat oluşturmak için kullanmışlardır.

Bu paragrafın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?

A) Geniş halk kiteleleri Servetifünun sanatçılarını anlayamamıştır.

B) Dönemin siyasi ortamı, Servetifünun sanatçılarının sanat anlayışının şekillenmesinde belirleyici olmuştur.

C) Servetifünun sanatçıları Türk edebiyatının gelişmesinde önemli bir yere sahiptir.

D)Servetifünun sanatçıları eski edebiyatın nazım şekillerini kullanmayıp yeni şekiller denemişlerdir.

E)Servetifünun sanatçıları sanat anlayışının ve zevkinin bireysel konularla oluşacağını düşünmüşlerdir.

5.Gazeteci ve politikacı kimliği olan Hüseyin Cahit Yalçın'ın aynı zamanda İttihat ve Terakki Partisi üyesi, hatta partinin sözcüsü olması, - - - - adlı anı kitabının değerini daha da artırır.

Odaklandığı başlıca konular arasında İttihat ve Terakki Partisi'nin idealizmi; eski ve yeni çatışmaları; reform denemeleri; azınlıkların yıkıcı faaliyetleri; parti kavgaları; iç isyanlar; Balkan ve Birinci Dünya Savaşlarında Osmanlı politikası yer alır.

Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) Edebî Hatıralar B) Siyasi Anılar C) Saray ve Ötesi D) Matbuat Hatıraları E) Bir Acı Hikâye

6. Yazarının kendisini tanıyıp anımsamaya başladığı üç dört yaşından yola çıkarak 1909 Nisanına kadarki süreci anlatmaktadır. Bazı araştırmacılara göre Abdülhamit Devri sanat ve edebiyat hayatının önemli bilgilerini içermektedir. Eserde özellikle dönemin İzmir ve İstanbul'unun edebiyat, sanat ve toplum hayatı gibi birçok önemli husus zengin, zarif ve sanatkârane bir üslupla değerlendirilmiştir. Bu eser, birçok edebiyat araştırmasında kaynak olarak kullanılagelmiştir.

Parçada sözü edilen yazar ve eseri aşağıdakilerden hangisidir?

A) Hüseyin Cahit Yalçın - Hayat-ı Muhayyel B) Hüseyin Cahit Yalçın - Edebî Hatıralar C) Halit Ziya Uşaklıgil - Kırk Yıl

(9)

D) Mehmet Rauf - Edebî Hatıralar E) Halit Ziya Uşaklıgil - Kırık Hayatlar

7.Sonra en sıcak haftaları geçirmek için uzayan bir kalabalıkla gittiğimiz yaylayı… Yolda gece bizi durdurup bir kulübede barınmak zorunda bırakan sağanağı… Katırları yokuştan aşağıya yuvarlayan su baskınını… Sürücülerin bağrışıp çağrışmalarını… Ertesi sabah serinlikte, hiçbir şey olmamışçasına sürdürülen yolun ilerisinde bizi karşılayan orman kokusunu… Bütün ayrıntılarıyla ve değerli bir anı armağanı, bir anı armağanı ki, üstünde siyah bir yas tülü de var, özenmesiyle içimde saklıyorum. Bahtsız Serez! Bana o denli yakın gelen bu Serez kenti şimdi bizden o kadar uzak ki (artık) onu anımsamamak istiyorum.

Bu parça ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Tarihsel gerçeklerin öğrenilmesine katkı sağlamıştır.

B) Hayat hikâyesi, kişisel yargılar ve yorumlarla anlatılmaktadır.

C) Yazar belleğinde iz bırakmış bir olayı anlatmaktadır.

D) Geçmiş, birinci kişi ağzından anlatılmaktadır.

E) Parçadan tarihçilere ışık tutacak verilere ulaşılamaz.

8.Okula öğretim yılının sonlarına doğru girmiştim. Sınavlar başlamak üzereyken bir gün sınıfa odacılardan biri girdi:

― Saraçhaneli Halit Efendi! diye seslendi.

Beni müdür istiyormuş. Gittim. Müdür:

― Halit Efendi, sen bu sınıfa yeni geldin. Bu yıl sınavlara girmeyeceksin. Yarından itibaren eve gidiyorsun. Kendi kendine çalışacaksın. Yaz dinlenmesinden sonra seni yine bu sınıfa alacağım.

Bunu senin iyiliğin için düşündüm.Evde de öyle söylersin. Sınıfta kimseye bundan söz etme!

Sınıfta zaten hiç kimseyle arkadaş olmaya vakit bulamamıştım.Kimseye bir şey söylememek pek kolay ancak bunu evdekilere anlatabilmek zor olacaktı. Bu zorluğu nasıl atlattım pek anımsayamıyorum.

Bu parçayla ilgili,

I. Öznellik ağır basmaktadır.

(10)

II. Sanatlı, ağır bir dil kullanılmıştır.

III. Tartışmacı anlatım biçimi kullanılmıştır.

IV. Geçmişte yaşanan bir olay dile getirilmiştir.

çıkarımlarından hangisi yanlıştır?

A) Yalnız I. B) I ve II. C) I ve III. D) II ve III. E) III ve IV.

CEVAPLAR: D-A-A-B-B-C-E-D

1.O vakit Bombay’da bir camiye girmiştim. Duvarına “Zindebad Mustafa Kemal ”diye yazılmış bir levha asılı bulunduğunu gördüm. Mihrabın sol tarafında da iki rahle üzerinde Kur’an-ı Kerim ile Mesnevi bulunuyordu. Yani Hindistan Müslümanları Mustafa Kemal’i kendi millî kahramanları sayıyorlardı. O gün ne kadar gururlandım bilemezsiniz.

Bu metnin türü aşağıdakilerin hangisinde doğru verilmiştir?

A) Biyografi B) Anı C) Deneme D) Sohbet E) Röportaj

2.Hatıraları güzel kılan unsur, - - - -. Mesela Samet Ağaoğlu, “İlk Köşe” adlı eserinde Nurullah Ataç’ı anlatırken “Beni hiçbir zaman sevmedi hatta bu sevgisizliğini yüzüme karşı söyledi.

Neden sevmiyordu? Üzerinde hiç durmadım.” demesi bu nokta için iyi bir örnektir.

Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?

A) içtenliğidir B) kalıcılığıdır C) sadeliğidir D) akıcılığıdır E) yoğunluğudur

I. Annem Varnalı olduğundan bir aralık doğduğu yeri görmek istedi. Dayımız Ahmet Ağa zaten sık sık ticaret için İstanbul’a gelir giderdi. Bizde kalırdı. Babam;annemi, ağabeyimi, beni dayımın yanına katarak Varna’ya gönderdi. O zaman ben yedi yaşındaymışım.Kırk gün kadar Varna’yı, bağlarını gezdikten sonra yine dayımızla birlikte İstanbul’a döndük.

II. 17 Nisan Cuma, 1953

Baktım çocuklar uçurtma uçuruyor. Her yıl ilkyaz aylarında uçurtmayı gördüm mü, bir üzüntü duyarım içimde, ağlamaklı olurum. Ben uçurtma uçurmadım ki! Çocukluğumda pek isterdim, o renk renk kâğıtlardan yapılmış uçurtmaların havalanmasına içimi çekerek bakardım. Annem bakmazdı benim uçurtma uçurmama…

3.Aşağıdakilerden hangisi numaralanmış bu parçaların ortak bir özelliği olamaz?

(11)

A) Kurmacaya yer verilmemesi

B) Dilin göndergesel işlevde kullanılması C) Öyküleyici anlatım biçiminin kullanılması D) Açık, sade, anlaşılır, içten bir dil kullanılması E) Olayın, kısa bir süre geçtikten sonra kaleme alınması

Refik Halit Karay, eserinde insanı Abdülaziz, II. Abdülhamit ve Cumhuriyet’in ilk yıllarının İstanbul’una götürüyor; yemek sofralarından, ramazanlardan, insan ilişkilerine kadar toplumun gelenek görenek ve yaşayış değişikliklerini gözlemleyerek anlatırken, yakın tarihin gündelik olaylarını, renkli ve mizahi bir üslupla göz önüne seriyor.

4. Bu parçada sözü edilen eser aşağıdakilerden hangisidir?

A) Üç Nesil Üç Hayat B) Boğaziçi Yalıları C) Mor Salkımlı Ev D) Memleket Hikâyeleri E) Bizim Yokuş

5. Aşağıdakilerden hangisi anı türü için doğru bir tanımlamadır?

A) Toplumu yakından ilgilendiren güncel konuların tartışıldığı yazılardır.

B) Ünlü kişilerin yaşamının başkası tarafından anlatıldığı metinlerdir.

C) Görülen yerlerin özelliklerinin tanıtıldığı yazılardır.

D) Yaşananların günü gününe aktarıldığı kişisel yazılardır.

E) Tanınmış kişilerin yaşadıkları dönemde yaşadıkları ya da gördükleri ilginç olayları anlattıkları yazılardır.

Halide Edip Adıvar, İstiklal Savaşı ile ilgili anılarını (I) “Türk’ün Ateşle İmtihanı”nda; Oktay Akbal, on şaire ilişkin izlenim ve anılarını (II) “Edebiyatçılar Geçiyor”da; Falih Rıfkı Atay Atatürk'ün hayatını detaylı bir şekilde (III) Çankaya'da; Halit Fahri Ozansoy, anılarını (IV) “Şair Dostlarım”da; Yusuf Ziya Ortaç ise kişi merkezli anılarını (V) “Portreler”de, yayımlamıştır.

6. Bu parçada numaralanmış eser adlarından hangileri yer değiştirirse bilgi yanlışı

(12)

giderilmiş olur?

A) I ve II. B) I ve III. C) II ve III. D) II ve IV. E) IV ve V.

1922’de Yunanlılar Söke’yi işgal etmişler. İtalyanlardan kaçmadık Yunanlılardan kaçtık. Altı ay Muğla’da kaldık. Yunanlılar evi karargâh olarak kullanmışlardı. Ne var ki içinde ne var ne yok götürmüşler, tam takır bırakmışlardı. Annemin eserlerinden birini bodrumda bulmuştuk. Bu resim değildi. Yine atlas üzerine siyah ipekle işlenmiş, sülüs yazılmış bir beyit. Bu beyit olduğu gibi aklımdadır. Aynen şöyledir: Hak perestim arzı ihlas ettiğim dergâh bir / Bir tevhidden nefes ayrılmadım Allah bir.

7.Bu parçayla ilgili aşağıdaki çıkarımlardan hangisi yapılamaz?

A) Bir anıdan alınmıştır.

B) Savaşın doğurduğu acı eleştirilmiştir.

C) Öyküleyici anlatımdan yararlanılmıştır.

D) Olaylar birinci kişi ağzından anlatılmıştır.

E) Açık, sade, içten bir anlatımı vardır.

On dokuzuncu ve yirminci yüzyılın ilk çeyreğindeki aydınlar ve devlet adamları; bir imparatorluğun yerine millî bir devletin kurulmasında, bir kültür ve medeniyet dairesinden başka bir kültür ve medeniyet dairesine geçişte şu veya bu şekilde pay sahibidirler. Bunun için de onları bütün yönleriyle tanımak oldukça önemlidir. - - - - bu dönemi yaşamış aydınlardandır. - - - - adlı kitabında toplanan yazılarında son asır Türk edebiyatı ve sosyal hayatımızda önemli yerleri olmuş yirmi siyasi ve edebî şahsiyetin görüş, duyuş, düşünüş ve tenkitleri ile az bilinen taraflarına kısmi bir ayna tutmaktadır.

8.Bu parçada sözü edilen yazar ve eseri aşağıdakilerden hangisidir?

A) Necip Fazıl Kısakürek - Yılanlı Kuyudan

B) Yakup Kadri Karaosmanoğlu - Gençlik ve EdebiyatHatıraları C) Yahya Kemal Beyatlı - Siyasi ve Edebî Portreler

D) Halide Edip Adıvar - Türk’ün Ateşle İmtihanı E) Yusuf Ziya Ortaç - Bizim Yokuş

(13)

CEVAPLAR: B-A-E-A-E-D-B-C

(14)

HABER YAZISI

 Toplumda veya tabiatta meydana gelen çeşitli olay, durum ve görünümle ilgili bilgi ve duyurulara “haber”; bu haberlerin halka duyurulması amacıyla hazırlanan yazılara da

“haber yazısı” denir.

 Haber yazısı, güncel gazetelerde, dergilerde veya internet sitelerinde yer alan bir yazı türüdür.

 Haber, kaynağını yaşamdan alır. Genel olarak bu kaynaklar üçe ayrılır:

 Resmi Haberler: resmi ve özel kuruluşlardaki yetkili kişilerden alınan haberlerdir

 Özel haberler: Olayların halk tarafından muhabirlere bildirilmesiyle elde edilir.

 Ajans haberi: Haber toplama ve yayma işleriyle uğraşan kuruluştur. Yurt ve dünyadaki olayları toplayıp, her yana bildiren kurumların verdikleri haberlerdir.

 Haber yazıları, anlattığı olayın türüne göre ad alır: Siyasal haberler, ekonomik haberler, bilimsel haberler, teknoloji haberleri, sanat haberleri, spor haberleri, sosyal haberler,vb.

 Haberin, doğruluk, gerçeklik, nesnellik, anlaşılırlık, kesinlik, hızlılık, habercinin dikkati gibi nitelikleri vardır.

HABER YAZILARININ ÖZELLİKLERİ

Haber yazılarının günlük ve önemli olması gerekir.

Kolay anlaşılır; akıcı, açık ve duru olmalıdır.

Haber yazıları toplumun büyük bir kısmını ilgilendirmelidir.

Yazan kişi anlattıkları karşısında tarafsız kalmalı, yorumdan kaçınmalıdır.

Yanlış anlaşılmalara yer verecek cümlelerden uzak durmalıdır.

Anlatılanlar ilgi çekici olmalıdır.

Şiddet içerikli haberler, dikkat çekmek veya reyting almak için tercih edilmemelidir.

Haberde (gazetecilikte 5 N 1 K ilkesi olarak da bilinen) beş sorunun cevabı bulunmalıdır.

5N 1 K İLKESİ NEDİR?

Ne: Habere kaynak olayın ne olduğu bildirilmelidir.

Nasıl: Habere kaynak olan olayın yapılış ve meydana geliş sürecinin anlatıldığı bölümdür.

Niçin: Her olayın bir nedeni vardır. Hava kirliliğinin nedenleri, susuzluğun nedenleri, ekonominin kötüye gidişinin nedenleri.

Nerede: Her olayın gerçekleştiği bir yer mutlaka vardır. Bu yer haberde mutlaka bildirilmelidir.

Ne zaman: Yine bütün olaylar bir zamanda meydana gelir. Zaman bilgisi genelden özele doğru verilir. Yıl, ay, gün, saat, dakika

Kim: Habere kaynak olan kişinin, yani olayı gerçekleştiren kişinin kimliği de haberde

belirtilmelidir.

(15)

“Kim?” ve “Ne?” soruları önemlidir. Okuyucular, “Kim ne yaptı?”, “Kimin başına ne geldi?” ve “Ne oldu?” sorularının cevabını haberde görmek istemektedir. Bu nedenle öncelikle bu iki soru cevaplandırılmalı, ilk paragraftan itibaren okuyucuların merak duygusu giderilmelidir. “Ne zaman?” , “Nerede?” ve “Nasıl?” soruları da okuyucular açısından önemlidir. Bu sorular da haber metninin devamında cevaplandırılmalı, muhabir haber yazımında öncelikle bu unsurlara yer vermelidir.

HABER YAZMA TEKNİKLERİ

Ters piramit tekniği: Habere yönelik bilgilerin, hedef kitlenin ilgisine göre en önemliden daha az önemliye doğru sıralanması öngörülür.

Düz (normal) piramit tekniği: Ayrıntıdan başlanarak haberin önemli unsurları sonda verilir.

Dörtgen ya da kare tekniği: Az ve öz bilgi içeren haber girişinden sonra haberin ayrıntıları önemi azalan bir sıra hâlinde verilir.

Ters piramit tekniği ile kare tekniğinin birleştirilmesi: Önemli ve dikkat çekici unsurlar başta verilmekte, ayrıntılar haberin sonuna bırakılmaktadır.

Serbest yazım şekli: Haberin anlaşılır olması şartıyla belirli kurallara bağlı kalınmadan yazılması esastır.

TEMEL HABERCİLİK TERİMLERİ

Gazete: Belirli boyutlu ve sınırlı sayfalı olup birbirini izleyen numaralarla yayımlanan, günlük olaylara ilişkin çeşitli yazı, resim ve ilanları içeren, belirli bir eder karşılığında satılan genellikle günlük süreli basım ürünü.

Gazeteci: Bir gazetenin haber, yorum, fikir, resim gibi çeşitli konulardaki malzemesini toplayan, yazan, çizen, çeken ve bu malzemeyi belli biçimler altında okuyucuları için tertip ve tanzim eden kimse.

Ajans: Haber toplama, yayma ve üyelerine dağıtma işiyle uğraşan kuruluş

Asparagas: Gerçek olmayan, masa başında uydurulan, yalan haber, uydurma haber demektir.

Dekroşe: Gazete ve dergilerde yan sütunlara taşan yazı.

İktibas: Başka bir kaynaktan elde edilen yazının gazetede olduğu gibi yayımlanması.

Haber: Bir olay, bir olgu üzerine edinilen bilgi…

Manşet: Gazetelerin ilk sayfasına iri puntolarla konulan başlık

Sürmanşet: Gazetelerin birinci sayfasındaki logonun üzerinde kullanılan başlık

Sütun: Gazete, dergi, kitap vb. yazılı şeylerde, sayfanın yukarıdan aşağıya doğru ayrılmış olduğu dar bölümlerden her biri, kolon

Spot: Haber metninden daha büyük harfli puntolarla dizilen, başlıktan sonra yer alan haber ayrıntısı.

Stop press: En son gelen haber.

Muhabir: Basın ve yayın organlarına haber topla-yan, bildiren veya yazan kimse

Tekzip: Yapılan haberin yanlış olduğunu bildirme, yalanlama

Tiraj: Baskı sayısı

(16)

GAZETE, RADYO, TELEVİZYON VE İNTERNET HABERLERİ ARASINDAKİ FARKLAR

 Günümüz koşullarında insanlar zaman sorunu yaşadıkları için sözlü basını daha çok tercih etmektedir. Örneğin , araba kullanırken radyo haberlerini dinlemek, toplu taşıma araçlarında internet haberlerine göz atmak.

 İnternet, radyo ve televizyon , haberleri çok hızlı bir biçimde hedef kitlelere ulaştırır.

Gazetenin okuyucuya ulaşması için saatlere ihtiyaç vardır.

 Gazete bir olayı bütün ayrıntılarıyla ortaya koyar oysa radyo, televizyon, internet özet olarak verir.

 Televizyon ve internet haberleri hem göze hem de kulağa hitap ettikleri için gazete haberlerinden daha etkileyicidir. Özellikle televizyon, günümüzde görüntü ve canlı bağlantılarıyla daha sıcak haber sunma yönünden en etkili iletişim aracı olmuştur.

 İnternette yayımlanan her haberin dünyanın neresinde olursa olsun bir tuşa basarak gönderilebilmesi, hem okur ile haber arasındaki engelleri hem de basılı gazetelerdeki dağıtımın maliyet ve emek boyutunu ortadan kaldırmaktadır.

Tepebaşı Anadolu Lisesi

Türk Dili ve Edebiyatı Zümresi

(17)

GEZİ YAZISI

Bir kimsenin, daha çok bir edebiyat sanatçısının gerek yurt içinde gerekse yurt dışında gezip gördüğü yerlerdeki toplumları, kentleri, yerleri, yaşayışları, âdet ve töreleri, gelenek ve görenekleri, doğal ve tarihî güzellikleri, ilgi çeken değişik yönleri edebî bir üslup içinde kaleme alarak anlatmasına “gezi yazısı” (seyahatname) denir.

Yazar, gezip gördüğü yerlerle ilgili gözlemlerini, incelemelerini, bilgileri bir araya getirerek gezi yazısını yazar. Okur, anlatılan yerleri bu sayede sanki yazarla birlikte geziyormuş hissine kapılır. Gezi yazılarında aydınlatıcı, öğretici bilgiler de yer alır. Amaç, gezilen yeri okuyucuya her yönüyle tanıtmaktır. Bu yapılırken geçmişle gelecek arasında bağ kurulur, toplumların birbirleriyle ilişki kurması ve birbirlerini tanıması, toplumlar arası kültür alışverişi ortamının oluşması sağlanır.

Gezi yazısının özellikleri şunlardır:

*Gezi yazılarında, gezilip görülen yerin bütün özellikleri ele alınır.

*Gezilen yerin özellikle tarihî,coğrafî,tabiî ve sosyal nitelikleri belirgin şekilde işlenir.

*Edebî bir üslupla yazıya geçirilir.

*Açıklama,öyküleme,betimleme,tartışma gibi anlatım biçimleri kullanılır.

*Görsel ögelerle zenginleştirilir.

*Eskiden gezi yazısına seyahatname, gezen kişiye de seyyah denirdi.

*Gezi yazılarında ayrıca yörenin dil, din, inanç, âdet, gelenek, görenekleri incelenir. Bölgedeki insanların düşünce yapısı ortaya konur.

NOT: Gezi yazısı gezilen bölge için belgesel bilgiler içerir. Bu bakımdan gezi yazısında yazar gözlemlerine yer vermeli, yanlış bilgiler aktarmamalıdır. Gezi yazısında gerçek bilgiler verilmelidir. Ancak gezi yazıları her şeye rağmen kişisel bir değerlendirme içerdiği için nesnel verilerden oluşan bilimsel bir belge niteliği taşımaz. Sadece fikir verici bir içeriğe sahiptir. Dış dünyayı yazarın gözüyle anlamaya yarar.

Dünya Edebiyatında Gezi Yazısı

Dünya edebiyatında gezi yazısının ilk örnekleri sayılabilecek eserleri verenlerin başında Heredotos, Marco Polo, İbni Batuta gelir.

Türk Edebiyatında Gezi Yazısı

Eski çağlarda özellikle keşif, ticaret, savaş amacıyla değişik geziler yapılmıştır. Eski Türk

(18)

edebiyatında gezi yazısına ‘seyahatname” denirdi. Türk edebiyatında en eski seyahatnameler.

Timur’un oğlu Şahruh’un yanında bulunan Gıyasüddin Nakkaş'ın yazdığı “Acâib’ül-Letâif” ve Ali Ekber Hatâî adlı bir tüccarın kaleme aldığı “Hıtâînâme’dir.

16. yüzyılda yazılan “Baburnâme” ve Kâtibî mahlasıyla tanınan Seydi Ali Reis'in “Mirat-ül Memalik” (Memleketlerin Aynası) adlı eser, ilk gezi örneği kabul edilir. Eser, Portekizlilere karşı savaşırken Hint denizinde fırtınaya yakalanıp Gücerat’ta karaya çıkan Seydi Ali Reis’in Hindistan, Afganistan, Buhara ve Maveraünnehir yoluyla Edirne’ye dönüşü sırasında başından geçen serüvenleri kapsar. Evliya Çelebi’nin 17. yüzyılda yazdığı “Seyahatname” ise dünya edebiyatındaki en iyi örneklerle boy ölçüşebilecek niteliktedir. Bu eserin birinci bölümü her yönü ile İstanbul’u anlatmaktadır. Kanunî Sultan Süleyman’ın hizmetinde bulunmuş olan Pirî Reis’in yazdığı Kitab-ı Bahriye adlı eseri verdiği coğrafya bilgileriyle mükemmel bir Akdeniz seyahatnamesi sayılabilir. Ancak Türk edebiyatında Batılı anlamda gezi yazısı örnekleri Tanzimat döneminde yazarların Avrupa’ya gitmesiyle verilmeye başlanmıştır. Avrupa’ya giden sanatçılar gördükleri şehirlerle ilgili yazılar yazmışlardır. Özellikle Namık Kemal ve Ziya Paşa bunların başında gelir.

Önemli Örnekler

Mirat-ül Memalik – Seydi Ali Reis (İlk gezi kitabımız) Seyahatname – Evliya Çelebi

Avrupa’da Bir Cevelan – Ahmet Mithat Efendi (Batı tekniğine uygun ilk gezi örneği) Hac Yolunda – Cenap Şahabettin

Avrupa Mektupları – Cenap Şahabettin Suriye Mektupları-Cenap Şahabettin Afak-ı Irak- Cenap Şahabettin

Frankfurt Seyahatnamesi – Ahmet Haşim Romanya Mektupları-Ahmet Rasim

Denizaşırı, Bizim Akdeniz, Tuna Kıyıları- Falih Rıfkı Atay Mavi Yolculuk, Mavi Anadolu -Azra Erhat

Anadolu Notları – Reşat Nuri Güntekin Seyahat Jurnali-Direktör Ali Bey ...

(19)

Anı-Gezi Yazısı Farkı

Gezi yazılarında gezilen yerlerle ilgili gözlemler yansıtılırken özne dış dünyadır. Anılarda ise kişi yaşadıklarını veya tanık olduklarını anlatır.

KAZANIM TESTLERİNDEN SORULAR

1.Gezilen yerlerin ayrıntılı bir şekilde anlatılması Türk edebiyatında çok eski bir gelenektir.

Divan edebiyatında - - - - adıyla bilinen gezi yazıları sadece edebiyatımız açısından değil tarih, coğrafya ve halk bilimi için de oldukça önemli ve zengin bir hazinedir.

Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdaki terimlerden hangisi getirilmelidir?

A) vakayiname B) tezkire C) antoloji D) siyer E) seyahatname

2.Türkçe yazılan ilk gezi kitabı, - - - - adlı eserdir. Eser Portekizlilere karşı savaşırken Hint denizinde fırtınaya yakalanıp Gücerat'ta karaya çıkan yazarın Hindistan, Afganistan, Buhara ve Maveraünnehir yoluyla Edirne'ye dönüşü sırasında başından geçen serüvenleri anlatır.

Parçada boş bırakılan yere aşağıdaki eser adlarından hangisi getirilmelidir?

A) Mirat’ül Memalik B) Cihannüma C) Tarih-i Seyyah D) Fransa Sefaretnamesi E) Acâibü'l Letâif

3.Şehrin doğusunda yine şehre bitişik camili, pek çok hanlı, hamamlı, imaret, mescit, medreseli ve çarşı pazarlı, binden fazla dükkânlı, bir İrem Bağı gibi bağlı bahçeli ve bol akarsulu, üç bin kiremitli mamur ve bakımlı, ağaçlı evlerdir. Bütün Tire şehri halkının ikindiden sonra dinlenme ve gezinti yerleri bu Karakadı semtidir. Yakın olmakla her günbütün dostlar, maarif ehli vefalı arkadaşlar ve zarifler bölük bölük gelip bu kadı bağlarında neşelenerek musikiye riayetedip her âşık yanık yüksek sesle birbirlerine eşlik ederler.Bu kasabanın her köşesinde nice yüz yerde gülistan ve bostanlar içinde Hüseyin Baykara fasılları olur. Bütün mahallelerin çarşı pazarlarında yeşillik sofalar üzerinde yüksek çınar ve salkım söğütlerin gölgesinde dostlar ve arkadaşlar eğlenirler. Böyle huzurlu güzel kasabadır.

Bu parça ile ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Öyküleyici anlatım kullanılmıştır.

B) Araştırmacılara kaynak olma özelliği taşır.

(20)

C) Anlatım üçüncü kişi ağzından yapılmıştır.

D) Anlatım anlaşılır ve sürükleyicidir.

E) Betimleyici ögelere yer verilmemiştir.

4.Nabi - - - - adlı eserinde, yaklaşık bir yıl süren hac yolcuğunun kelimelerle resmini çizer. Şehirler, gördüğü tarihî ve kültürel değeri olan binaların tasvirini yapar. Eser; Urfa, Şam, Kahire, Mekke ve Medine şehirleri ile ilgili bilgiler içerir.

Parçada sözü edilen eser aşağıdakilerden hangisidir?

A) Tuhfetü’l-Haremeyn B) Seyahatname-i Hudud C) Avrupa Seyahatnamesi D) Menazirü’l Avalim E) Acaibü’l Letâif

5.Köprüden geçip Maveraünnehir’e girdiğimiz gün, orada istirahat ettik. Ertesi gün yola çıkıp Hazarnüve, oradan da Çarşamba kasabasına vardık. Hoca Yakup Çarhi’yi ziyaret edip oradan Hisarı Şaduman’a vardık. Bundan sonra Singerd Dağı'nı aştık. Dağda devamlı surette yağmur yağdı. Yağmur suları büyük bir ırmak gibi aktı. Allah’ın kudretini temaşa ettik. Buradan, Keş demekle bilinen şehre geldik. Sultan Haşim’le görüştük. O da geçiş izni verdi.

Seydi Ali Reis’in “Mirat’ül Memalik” adlı eserinden alınan parçayla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Kısa cümlelerle kurulu anlaşılır bir dil kullanılmıştır.

B) Olaylar kronolojik olarak sıralanmaktadır.

C) Yolculuk esnasında görülen olaylar anlatılmaktadır.

D) Anlatımında mantıksal bir bütünlük yoktur.

E) Metnin içeriğinde dinî unsurlar söz konusudur.

6.Daha önce yazılmış olan eserlerden yararlanılarak ortaya çıkarılan; matematik, coğrafya ve kartografya konularına yer verilen esere, konularla ilgili şekiller ve haritalar da konmuştur. Dünyayı kıtalara ayırarak ülkeleri belli bir sıralama izleyerek anlatır. Eserde yer verilen konu başlıklarını şu şekilde toparlamak mümkündür: Arzın Küre Oluşu¸ Felekler ve Unsurlar, Kutuplar ve Daireler, Medarlar ve Mıntıkalar,

(21)

Hakiki İklimler, Tul ve Arz Daireleri, Mevki Tayini, Mesafe Ölçüleri ve Mikyaslar, Cihetler ve Rüzgârlar, Kara ve Deniz Haritaları, Kara Haritalarının Yapılmasındaki Güçlükler.

Parçada sözü edilen eser ve yazarı aşağıdakilerden hangisidir?

A) Kitab-ı Bahriye - Piri Reis B) Cihannüma - Katip Çelebi

C) Fransa Seyahatnamesi - Yirmisekizinci Çelebi Mehmet D) Seyahatname - Evliya Çelebi

E) Avrupa Seyahatnamesi - Mustafa Sait Bey

7."Zuhûr eyledikte bizim kıyl u kâl Bin iki yüz otuz sekiz idi sâl (...) Sıtanbul'a geçmiş idim salı gün Cihan görmesün anın emsâli gün (kıyl u kâl: dedikodu - sâl: yıl)

Bu dizelerden hareketle İzzet Molla’nın “Mihnet Keşan” adlı eseri için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Mesnevi nazım şekliyle yazılmıştır.

B) Seyahatname özelliği göstermektedir.

C) Keşan'a geldiği gün anlatılmaktadır.

D) Kişisel düşüncelere yer vermiştir.

E) Mekân ve zaman belirgindir.

8.Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi'nin kaleme aldığı, gezip gördüklerini anlattığı sefaretnamesinde;

dönemin Fransa'sı hakkında önemli bilgiler verilirken iki toplum arasındaki farklılıklar da Mehmet Efendi’nin bakışıyla anlatılmaktadır. Sefaretname’de az da olsa mukayese yoluyla anlatımlara yer verilmiştir. Mukayese edilen yerleri, Paris'in saray ve bahçelerini, halı ve ayna imalathanelerini, seralarını, rasathane, matbaa, kilise, kale ve istihkâmlarını, opera ve apartmanları ile Parisli kadınları tasvir ettiği eseriyle Lale Devri'nin dinamiklerini oluşturmuş ve Osmanlı’da, Batı’ya ait sosyokültürel etkiler kısa sürede kendini göstermiştir.

Bu parçadan hareketle “Fransa Sefaretnamesi” hakkında aşağıdakilerden hangisi kesinlikle

(22)

çıkarılamaz?

A) Fransa hakkında bilgi verilmektedir.

B) Karşılaştırmalı bir anlatım söz konusudur.

C ) Fransa ve Osmanlı şehirleri karşılaştırılmıştır.

D) Gezilen şehirler betimlenmiştir.

E) Bu eserle Osmanlı’nın Batı yaşantısı hakkındaki bilgisi artmıştır.

I. 17. yüzyılda yazılmış on iki ciltlik bir gezi kitabıdır.

II. Gerçekçi bir gözle izlenen olaylar, yalın ve duru, zaman zaman da fantastik bir anlatım içinde yazılmıştır.

III. Sıklıkla deyim kullanılmıştır.

IV. Olaylara çoğu defa alaycı bir tavırla yaklaşan Evliya Çelebi, bazen naklettiği olayları renklendirmek amacıyla uydurma haberler ve olaylar da ortaya atmış, okuyucunun ilgisini çekmek için aklın alamayacağı garip olaylara da yer vermiştir.

V. Şiir formunda yazılmıştır.

9.Numaralanmış cümlelerin hangileri, Evliya Çelebi’nin Seyahatname'si ile ilgili özelliklerden değildir?

A) I ve II. B) I ve III. C) II ve IV. D) I ve V. E) IV ve V CEVAPLAR: E-A-E-A-D-B-C-C-D

1.Aşağıdakilerden hangisi gezi yazısı için doğru bir tanımdır?

A) Toplumu yakından ilgilendiren güncel konuların tartışıldığı yazılardır.

B) Ünlü kişilerin yaşamının başkası tarafından anlatıldığı metinlerdir.

C) Görülen yerlerin özelliklerinin tanıtıldığı yazılardır.

D) Bir yapıtın nesnel bir şekilde değerlendirildiği yazılardır.

E) Yaşananların günü gününe aktarıldığı kişisel yazılardır.

I. Gezi yazılarında, gezilip görülen yerin ilgi çekici özellikleri ele alınır.

II. Gezilen yerlerin özellikle tarihî, coğrafi ve sosyal nitelikleri anlatılır.

(23)

III. Gezi yazılarında gezilen yerlerin özelliklerini anlatmanın dışında üsluba da dikkat edilir.

IV. Gezi yazılarında yörenin dil, din, inanç, âdet, gelenek, görenekleri anlatılabilir.

V. Gezi yazılarının romanlar gibi kurgusal bir yapısı vardır.

2.Numaralanmış cümlelerin hangisinde gezi yazısıyla ilgili yanlış bir bilgi bulunmaktadır?

A) I. B) II. C) III. D) IV. E) V.

Güney istasyonlarından birinde iki saatten beri üşüyerek tren bekliyorum. Kasabadan yarım saat uzakta sık bir ağaçlık arasında kaybolmuş bir istasyoncuk… Neredeyse karşı tepelerde tan atacak… Fakat biz zifiri karanlık ve sessizlik içindeyiz. Etrafımızı saran, tepemizde gökyüzüne doğru alabildiğine uzanıp gidiyor gibi görünen ağaçların karanlığı; kalın bir buğu tabakasıyla kapalı göğün gözlerinde kendi karanlığı…

3.Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Betimleyici ögelerden yararlanılmıştır.

B) Kişileştirmeye yer verilmiştir.

C) Karşılaştırma yapılmıştır.

D) Farklı duyularla algılanabilecek ayrıntılara yer verilmiştir.

E) Üçüncü kişili anlatım kullanılmıştır.

Bursa’yı arkada bırakıp ovalara daldık. Ağaçlar yarı çiçek, yarı yaprak, en güzel çağında… Ekin tarlaları alabildiğine yeşil… Sekiz, on kilometrede bir, bir çeşme…Her yer sulak. Toprağı azıcık eşseniz su fışkıracak.Türkiye’mizin en verimli, en mamur, Garpʼın, mesela Fransa’nın Normandiya’sını çok andıran, arazisinde yol almaktayız. Hoşa gitmeyen tek şey yok. Uzaktaki dağlar, yaklaştığımız göller ve kasabacıklar, ne varsa, kuzuları, koyunları, hepsi temiz. Mandaları bile...

4.Bu parçayla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Gözlemlere sıkça yer verilmiştir.

B) Benzetme sanatından yararlanılmıştır.

C) Yazarın anlatılanlarla ilgili beğenisi söz konusudur.

D) Eksiltili cümleler kullanılmıştır.

E) Gezi türüne özgü özellikler yer almaktadır.

(24)

Dünyada flamingoların yaşadığı yerlerden birinin Erciş olduğu biliniyor, asıl flamingo ülkesi ise Nakuru Gölü’nün bulunduğu Kenya malum. Anadolu’da allı turna diye bilinen bu zarif ve kızıl kuşların sodalı suları sevdiği besbelli. Renginden ve krater göllerinden yükselirken görülmelerinden dolayı ateş kuşu da denmiş onlara. Flamingolar gerçekten çok zarif kuşlar.

5. Bu parçanın anlatımında aşağıdakilerden hangisi ağır basmaktadır?

A) Öyküleme B) Açıklama C) Tartışma D) Karşılaştırma

E) Sayısal verilerden yararlanma

Kale civarında bir güzel dinlenip Akdamar’a gitmek üzere yola koyulduk. Karşımızda Gevaş Sıradağları karlı zirveleriyle bir harika görünüyor. Yolculuğun tamamına yakını göl manzaralı. Yeşil otlaklarda tereyağı, peynir, taze süt ve yayla etinin kaynağı koyun ve sığır sürüleri otluyor. Pazar olduğu için piknikçiler de boş durmamış. Kıyı boyunca mangal ve semaver başları cıvıl cıvıl. Kıyıya sıfır kahvaltı salonları, Alanya’daki beş yıldızlı oteller gibi dip dibe uzayıp gidiyor.

6.Bu parçayla ilgili aşağıdaki çıkarımlardan hangisi yapılabilir?

A) Betimleyici ögelere yer verilmiştir.

B) Dil, alıcıyı harekete geçirme işlevinde kullanılmıştır.

C) Tartışmacı anlatım ağır basmaktadır.

D) Kişileştirme sanatından yararlanılmıştır.

E) Anlatımda devrik cümleler vardır.

Dış kapının kemeri altından Tac Mahal’e bakıyoruz. Servili bir su kanalının sonunda onun klasik olduğu kadar esrarlı güzelliği ve bilhassa hatırası, bizi kendisine doğru çekiyor. Geniş bir mermer taraça ortasında büyük bir kubbe ve yanında daha küçük kubbeler... Nispetlerinde o kadar ahenk var ki uzaktan görülen o sadelik, yaklaştıkça bir ihtişam manasına bürünüyor. Kapı eşiğinde ise ulu ve baş döndürücü bir heybete dönüşüyor.

7. Bu parçanın türü aşağıdakilerden hangisidir?

A) Röportaj B) Anı C) Günlük D) Gezi yazısı E) Deneme

(25)

Çağlayan sesleri ile gönül oyalayıp renklerine, resimlerine doyamadığımız bu şeyin adına tabiat diyoruz.

Burada tabiatın her türlüsü var: Lübnan çamları, yetişen yaylaları ile dağ ve orman tabiatı, denize yukarıdan bakan ve çağlayan döken sonra uzaklarda alçala alçala geniş ve derin bir kumsalda eriyen yalısı ile eşsiz bir kıyılar tabiatı. Sağa döndüğünüzde gözlerinizi görünmez çizgileri ile dinlendiren, sola baktığınızda hayalinizi enginler rüyası içinde sallayan deniz tabiatı, iki taraça ile Toros eteklerine doğru geniş, düz avlık ve seyranlık ova tabiatı, hepsi, her çeşidi var.

8. Bu parçada gezi yazılarının aşağıda belirtilen özelliklerinden hangisi görülmez?

A) Dilin göndergesel işlevinde kullanılması B) Açıklayıcı betimlemelere yer verilmesi

C) Anlatılan yerin kültürel özelliklerinin tanıtılması D) Gözlem ve görselliğin öne çıkarılması

E) Gezilen yerin doğa güzelliklerinin anlatılması

Adı geçen bağın ortasında, göğe uzanmış bir yüksek kubbedir ki güya aydınlık hamam camekânı gibi tepesi açıktır. Bu açık yerde altı adet ince mermer sütun üzerinde Kiyanıyan tacı gibi bir kubbecik vardır.

Sanatkâr iş üstadı, bu küçük kubbenin ta tepesine halis altın ile yaldızlanmış bir çeşit demir mil üzerine bir bayrak yapmış, ne taraftan rüzgâr eserse o tarafa döner o bayrak. Garip görünüşlüdür. Ama aşağı büyük kubbe sekiz köşelidir. Bu kemerli kubbe içinde dahi sekiz kemer vardır. Her kemerin altında bir kış odası…

9. Bu parçanın anlatımıyla ilgili aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

A) Betimleyici anlatım kullanılmıştır.

B) Kişileştirme yapılmıştır.

C) Benzetme sanatından yararlanılmıştır.

D) Devrik ve eksiltili cümleye yer verilmiştir.

E) Öznel ve nesnel cümlelere örnek vardır.

CEVAPLAR: C-E-E-B-B-A-D-C-B

(26)

NOKTALAMA İŞARETLERİ

Duygu ve düşünceleri daha açık ifade etmek, cümlenin yapısını ve duraklama noktalarını belirlemek, okumayı ve anlamayı kolaylaştırmak, sözün vurgu ve ton gibi özelliklerini belirtmek üzere noktalama işaretleri kullanılır.

Noktalama işaretlerinden nokta, virgül, noktalı virgül, iki nokta, üç nokta, soru, ünlem, tırnak, ayraç ve kesme işaretleri ait oldukları kelimelere bitişik olarak yazılır ve kesme dışındaki işaretlerden sonra bir harf boşluğu ara verilir.

Nokta ( . )

1. Cümlenin sonuna konur: Türk Dil Kurumu, 1932 yılında kurulmuştur.

Saatler geçtikçe yollara daha mahzun bir ıssızlık çöküyordu. (Reşat Nuri Güntekin)

2. Bazı kısaltmaların sonuna konur: Alb. (albay), Dr. (doktor), Yrd. Doç. (yardımcı doçent), Prof.

(profesör), Cad. (cadde), Sok. (sokak), s. (sayfa), sf. (sıfat), vb. (ve başkası, ve benzeri, ve benzerleri, ve bunun gibi), Alm. (Almanca), Ar. (Arapça), İng. (İngilizce) vb.

3. Sayılardan sonra sıra bildirmek için konur: 3. (üçüncü), 15. (on beşinci); II. Mehmet, XIV.

Louis, XV. yüzyıl; 2. Cadde, 20. Sokak, 4. Levent vb.

4. Arka arkaya sıralandıkları için virgülle veya çizgiyle ayrılan rakamlardan yalnızca sonuncu rakamdan sonra nokta konur: 3, 4 ve 7. maddeler; XII – XIV. yüzyıllar arasında vb.

5. Bir yazının maddelerini gösteren rakam veya harflerden sonra konur:

I. 1. A. a.

II. 2. B. b.

(27)

6. Tarihlerin yazılışında gün, ay ve yılı gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur:

29.5.1453, 29.X.1923 vb.

UYARI: Tarihlerde ay adları yazıyla da yazılabilir. Bu durumda ay adlarından önce ve sonra nokta kullanılmaz: 29 Mayıs 1453, 29 Ekim 1923 vb.

7. Saat ve dakika gösteren sayıları birbirinden ayırmak için konur: Tren 09.15’te kalktı. Toplantı 13.00’te başladı.

Tören 17.30’da, hükûmet daireleri kapandıktan yarım saat sonra başlayacaktır. (Tarık Buğra)

8. Kitap, dergi vb.nin künyelerinin sonuna konur:

Agâh Sırrı Levend, Türk Dilinde Gelişme ve Sadeleşme Evreleri, TDK Yayınları, Ankara, 1960.

9. Dört ve dörtten çok rakamlı sayılar sondan sayılmak üzere üçlü gruplara ayrılarak yazılır ve araya nokta konur: 1.000, 326.197, 49.750.812 vb.

10. Genel ağ adreslerinde kullanılır: http://tdk.gov.tr

11. Matematikte çarpma işareti yerine kullanılır: 4.5=20, 12.6=72 vb.

Virgül ( , )

1. Birbiri ardınca sıralanan eş görevli kelime ve kelime gruplarının arasına konur:

(28)

Fırtınadan, soğuktan, karanlıktan ve biraz da korkudan sonra bu sıcak, aydınlık ve sevimli odanın havasında erir gibi oldum. (Halide Edip Adıvar)

Sessiz dereler, solgun ağaçlar, sarı güller

Dillenmiş ağızlarda tutuk dilli gönüller (Faruk Nafiz Çamlıbel)

Zindana atılan mahkûmlar gibi titreşerek, haykırarak geri geri kaçmaya uğraşıyorduk. (Hüseyin Rahmi Gürpınar)

Köyde kim çaresiz kalırsa, kimin işi bozulursa İstanbul yolunu tutar. (Ömer Seyfettin)

2. Sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur:

Umduk, bekledik, düşündük. (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

3. Uzun cümlelerde yüklemden uzak düşmüş olan özneyi belirtmek için konur:

Saniye Hanımefendi, merdivenlerde oğlunun ayak seslerini duyar duymaz, hasretlisini

karşılamaya atılan bir genç kadın gibi koltuğundan fırlamış ve ona kapıyı kendi eliyle açmaya gelmişti. (Yakup Kadri Karaosmanoğlu)

4. Cümle içinde ara sözleri veya ara cümleleri ayırmak için ara sözlerin veya ara cümlelerin başına ve sonuna konur:

Zemin bu kadar koyu bir kırmızıya dönüşünce, bir an için de olsa, belirginliğini yitiriverdi sivilceleri. (Elif Şafak)

(29)

Şimdi, efendiler, müsaade buyurursanız, size bir sual sorayım. (Atatürk)

5. Anlama güç kazandırmak için tekrarlanan kelimeler arasına konur:

Akşam, yine akşam, yine akşam,

Göllerde bu dem bir kamış olsam! (Ahmet Haşim)

6. Tırnak içinde olmayan alıntı cümlelerinden sonra konur:

Adana’ya yarın gideceğim, dedi.

Aç karnına sigara içmekle hiç de iyi etmiyorsun, dedi. (Necati Cumalı)

7. Konuşma çizgisinden sonraki alıntı cümlesinin bitimine konur:

– Bu akşam Datça’ya gidiyor musunuz, diye sordu.

8. Edebî eserlerde konuşma bölümünden önceki ifadenin sonuna konur:

Bahçe kapısını açtı. Sermet Bey’e,

– Bu anahtar köşkü de açar, dedi. (Ömer Seyfettin)

(30)

9. Kendisinden sonraki cümleye bağlı olarak ret, kabul ve teşvik bildiren hayır, yok, evet, peki, pekâlâ, tamam, olur, hayhay, başüstüne, öyle, haydi, elbette gibi kelimelerden sonra konur: Peki, gideriz. Olur, ben de size katılırım. Hayhay, memnun oluruz. Haydi, geç kalıyoruz.

Evet, kırk seneden beri Türkçe merhale merhale Türkleşiyor. (Yahya Kemal Beyatlı)

10. Bir kelimenin kendisinden sonra gelen kelime veya kelime gruplarıyla yapı ve anlam bakımından bağlantısı olmadığını göstermek ve anlam karışıklığını önlemek için kullanılır:

Bu, tek gözlü, genç fakat ihtiyar görünen bir adamcağızdır. (Halit Ziya Uşaklıgil)

Bu gece, eğlenceleri içlerine sinmedi. (Reşat Nuri Güntekin)

11. Hitap için kullanılan kelimelerden sonra konur:

Efendiler, bilirsiniz ki hayat demek, mücadele, müsademe demektir. (Atatürk)

Sayın Başkan,

Sevgili Kardeşim,

Değerli Arkadaşım,

12. Sayıların yazılışında kesirleri ayırmak için kullanılır: 38,6 (otuz sekiz tam, onda altı), 0,45 (sıfır tam, yüzde kırk beş)

13. Metin içinde art arda gelen zarf-fiil eki almış kelimelerden sonra konur:

(31)

Ancak yemekte bir karara varıp, arkadaşına dikkatli dikkatli bakarak konuştu.

UYARI: Metin içinde zarf-fiil eki almış kelimelerden sonra virgül konmaz:

Cumaları bahçede buluştukça kıza kendisinin adi bir mektep talebesi olmadığını anlatmaya çalışıyordu. (Halide Edip Adıvar)

Şimdiye dek, ben kendimi bildim bileli kimse Değirmenoluk köyünden kaçıp da başka köyde çobanlık, yanaşmalık etmedi. (Yaşar Kemal)

Meydanlığa varmadan bir iki defa İsmail kendisini gördü mü diye kahveye baktı. (Necati Cumalı)

14. Özne olarak kullanıldıklarında bu, şu, o zamirlerinden sonra konur:

Bu, benim gibi yazarlar için hiç kolay olmaz.

O, eski defterleri çoktan kapatmış, Osmanlıya kucağını açmıştı. (Tarık Buğra)

15. Kitap, dergi vb.nin künyelerinde yazar, eser, basımevi vb. maddelerden sonra konur:

Falih Rıfkı ATAY, Tuna Kıyıları, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1938.

Yazarın soyadı önce yazılmışsa soyadından sonra da virgül konur:

ERGİN, Muharrem, Dede Korkut Kitabı, Ankara, 1958.

(32)

UYARI: Metin içinde ve, veya, yahut, ya … ya bağlaçlarından önce de sonra da virgül konmaz:

Nihat sabaha kadar uyuyamadı ve şafak sökerken Faik’e bol teşekkürlerle dolu bir kâğıt bırakarak iki gün evvelki cephe dönüşü kıyafeti ile sokağa fırladı. (Peyami Safa)

Ya şevk içinde harap ol ya aşk içinde gönül

Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahut gül! (Yahya Kemal Beyatlı)

UYARI: Tekrarlı bağlaçlardan önce ve sonra virgül konmaz:

Hem gider hem ağlar.

Ya bu deveyi gütmeli ya bu diyardan gitmeli. (Atasözü)

Gerek nesirde gerek nazımda yeni bir söyleyişe ulaşılmıştır.

Siz ister inanın ister inanmayın, bir gün bile durmam.

Ne kız verir ne dünürü küstürür.

Bu kurallar bugün de yarın da geçerli olacaktır.

UYARI: Cümlede pekiştirme ve bağlama görevinde kullanılan da / de bağlacından sonra virgül konmaz:

(33)

İmlamız lisanımız düzelince, lisanımız da kafamız düzelince düzelecek çünkü o da ancak onlar kadar bozuktur, fazla değil! (Yahya Kemal Beyatlı)

UYARI: Metin içinde -ınca / -ince anlamıyla zarf-fiil görevinde kullanılan mı / mi ekinden sonra virgül konmaz:

Ben aç yattım mı kötü kötü rüyalar görürüm nedense. (Orhan Kemal)

Öyle zekiler vardır, konuştular mı ağızlarından bal akıyor sanırsın. (Attila İlhan)

UYARI: Şart ekinden sonra virgül konmaz:

Tenha köşelerde ağız ağıza konuşurken yanlarına biri gelecek olursa hemen susuyorlardı. (Reşat Nuri Güntekin)

Gör gözlerinle de aklın yatarsa anlatıver millete. (Tarık Buğra)

Noktalı Virgül ( ; )

1. Cümle içinde virgüllerle ayrılmış tür veya takımları birbirinden ayırmak için konur: Erkek çocuklara Doğan, Tuğrul, Aslan, Orhan; kız çocuklara ise İnci, Çiçek, Gönül, Yonca adları verilir.

Türkiye, İngiltere, Azerbaycan; Ankara, Londra, Bakü.

2. Ögeleri arasında virgül bulunan sıralı cümleleri birbirinden ayırmak için konur: Sevinçten,

(34)

heyecandan içim içime sığmıyor; bağırmak, kahkahalar atmak, ağlamak istiyorum.

At ölür, meydan kalır; yiğit ölür, şan kalır. (Atasözü)

3. İkiden fazla eş değer ögeler arasında virgül bulunan cümlelerde özneden sonra noktalı virgül konabilir:

Yeni usul şiirimiz; zevksiz, köksüz, acemice görünüyordu. (Yahya Kemal Beyatlı)

İki Nokta (: )

1.Kendisiyle ilgili örnek verilecek cümlenin sonuna konur:

Millî Edebiyat akımının temsilcilerinden bir kısmını sıralayalım: Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Ali Canip Yöntem.

2. Kendisiyle ilgili açıklama verilecek cümlenin sonuna konur:

Bu kararın istinat ettiği en kuvvetli muhakeme ve mantık şu idi: Esas, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. (Atatürk)

Kendimi takdim edeyim: Meclis kâtiplerindenim. (Falih Rıfkı Atay)

3. Ses bilgisinde uzun ünlüyü göstermek için kullanılır: a:ile, ka:til, usu:le, i:cat.

4. Karşılıklı konuşmalarda, konuşan kişiyi belirten sözlerden sonra konur:

(35)

Bilge Kağan: Türklerim, işitin!

Üstten gök çökmedikçe,

alttan yer delinmedikçe

ülkenizi, törenizi kim bozabilir sizin?

Koro: Göğe erer başımız

başınla senin!

Bilge Kağan: Ulusum birleşip yücelsin diye

gece uyumadım, gündüz oturmadım.

Türklerim Bilge Kağan der bana.

Ben her şeyi onlar için bildim.

Nöbetteyim! (A. Turan Oflazoğlu)

5. Edebî eserlerde konuşma bölümünden önceki ifadenin sonuna konur:

– Buğdayla arpadan başka ne biter bu topraklarda?

(36)

Ziraatçı sayar:

– Yulaf, pancar, zerzevat, tütün… (Falih Rıfkı Atay)

6. Genel ağ adreslerinde kullanılır: http://tdk.gov.tr

7. Matematikte bölme işareti olarak kullanılır: 56:8=7, 100:2=50 vb.

Üç Nokta ( … )

1. Anlatım olarak tamamlanmamış cümlelerin sonuna konur:

Ne çare ki çirkinliği hemencecik ve herkes tarafından görülüveriyordu da bu yanı… (Tarık Buğra)

2. Kaba sayıldığı için veya bir başka sebepten dolayı açık yazılmak istenmeyen kelime ve bölümlerin yerine konur: Kılavuzu karga olanın burnu b…tan çıkmaz.

Arabacı B…’a yaklaştığını söylüyor, ikide bir fırsat bularak arabanın içine doğru başını çeviriyordu. (Ahmet Hamdi Tanpınar)

3. Alıntılarda başta, ortada ve sonda alınmayan kelime veya bölümlerin yerine konur:

… derken şehrin öte başından boğuk boğuk sesler gelmeye başladı… (Tarık Buğra)

(37)

4. Sözün bir yerde kesilerek geri kalan bölümün okuyucunun hayal dünyasına bırakıldığını göstermek veya ifadeye güç katmak için konur:

Sana uğurlar olsun… Ayrılıyor yolumuz! (Faruk Nafiz Çamlıbel)

Binaenaleyh, biz her vasıtadan, yalnız ve ancak, bir noktainazardan istifade ederiz. O noktainazar şudur: Türk milletini, medeni cihanda layık olduğu mevkiye isat etmek ve Türk cumhuriyetini sarsılmaz temelleri üzerinde, her gün, daha ziyade takviye etmek… (Atatürk)

5. Ünlem ve seslenmelerde anlatımı pekiştirmek için konur:

Gölgeler yaklaştılar. Bir adım kalınca onu kıyafetinden tanıdılar:

— Koca Ali… Koca Ali, be!.. (Ömer Seyfettin)

UYARI: Ünlem ve soru işaretinden sonra üç nokta yerine iki nokta konulması yeterlidir:

Gök ekini biçer gibi!.. Başaklar daha dolmadan. (Tarık Buğra)

Nasıl da akşam oldu?.. Nasıl da yavrucaklar sustu?.. Nasıl da serçecikler yuvalarına sığındı?..

(Necip Fazıl Kısakürek)

6. Karşılıklı konuşmalarda, yeterli olmayan, eksik bırakılan cevaplarda kullanılır:

— Yabancı yok!

— Kimsin?

(38)

— Ali…

— Hangi Ali?

— …

— Sen misin, Ali usta?

— Benim!..

— Ne arıyorsun bu vakit buralarda?

— Hiç…

— Nasıl hiç? Suya çekicini mi düşürdün yoksa!..

— !.. (Ömer Seyfettin)

UYARI: Üç nokta yerine iki veya daha çok nokta kullanılmaz.

Soru İşareti ( ? )

1. Soru eki veya sözü içeren cümle veya sözlerin sonuna konur:

(39)

Ne zaman tükenecek bu yollar, arabacı? (Faruk Nafiz Çamlıbel)

Atatürk bana sordu:

— Yeni yazıyı tatbik etmek için ne düşündünüz? (Falih Rıfkı Atay)

2. Soru bildiren ancak soru eki veya sözü içermeyen cümlelerin sonuna konur:

Gümrükteki memur başını kaldırdı:

— Adınız?

3. Bilinmeyen, kesin olmayan veya şüpheyle karşılanan yer, tarih vb. durumlar için kullanılır:

Yunus Emre (1240 ?-1320), (Doğum yeri: ?) vb.

1496 (?) yılında doğan Fuzuli…

Ankara’dan Antalya’ya arabayla üç saatte (?) gitmiş.

UYARI: mı / mi ekini alan yan cümle temel cümlenin zarf tümleci olduğunda cümlenin sonuna soru işareti konmaz: Akşam oldu mu sürüler döner. Hava karardı mı eve gideriz.

Bahar gelip de nehir çağıl çağıl kabarmaya başlamaz mı içimi geri kalmış bir saat huzursuzluğu kaplardı. (Haldun Taner)

UYARI: Soru ifadesi taşıyan sıralı ve bağlı cümlelerde soru işareti en sona konur:

(40)

Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?

Üsküdar’dan mı, Hisar’dan mı, Kavaklardan mı? (Yahya Kemal Beyatlı)

Ünlem İşareti ( ! )

1. Sevinç, kıvanç, acı, korku, şaşma gibi duyguları anlatan cümle veya ibarelerin sonuna konur:

Hava ne kadar da sıcak! Aşk olsun! Ne kadar akıllı adamlar var! Vah vah!

Ne mutlu Türk’üm diyene! (Atatürk)

2. Seslenme, hitap ve uyarı sözlerinden sonra konur:

Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri! (Atatürk)

Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir. (Atatürk)

Ak tolgalı beylerbeyi haykırdı: İlerle! (Yahya Kemal Beyatlı)

Dur, yolcu! Bilmeden gelip bastığın

Bu toprak bir devrin battığı yerdir. (Necmettin Halil Onan)

UYARI: Ünlem işareti, seslenme ve hitap sözlerinden hemen sonra konulabileceği gibi cümlenin

(41)

sonuna da konabilir:

Arkadaş, biz bu yolda türküler tuttururken

Sana uğurlar olsun… Ayrılıyor yolumuz! (Faruk Nafiz Çamlıbel)

3. Alay, kinaye veya küçümseme anlamı kazandırılmak istenen sözden hemen sonra yay ayraç içinde ünlem işareti kullanılır:

İsteseymiş bir günde bitirirmiş (!) ama ne yazık ki vakti yokmuş (!).

Adam, akıllı (!) olduğunu söylüyor.

Kısa Çizgi ( – )

1. Satıra sığmayan kelimeler bölünürken satır sonuna konur:

Soğuktan mı titriyordum, yoksa heyecandan, üzüntüden mi bil-

mem. Havuzun suyu bulanık. Kapının saatleri 12’yi geçmiş. Kanepe-

lerde kimseler yok. Tramvay ne fena gıcırdadı! Tramvayda-

ki adam bir tanıdık mı idi acaba? Ne diye öyle dönüp dönüp baktı?

Referanslar

Benzer Belgeler

Cümle içinde ara sözleri veya ara cümleleri ayırmak için ara sözlerin veya ara cümlelerin başına ve sonuna konur:!. Zemin bu kadar koyu bir kırmızıya dönüşünce, bir an

Cümle içinde ara sözleri veya ara cümleleri ayırmak için ara sözlerin veya ara cümlelerin başına ve sonuna konur.. Tırnak içinde olmayan alıntı cümlelerinden

9. Küçük yaşta kardeşleri tarafından kuyuya atılmıştır. Mısır’a giden bir kervan tarafından kuyudan çıkarılıp köle olarak satılmıştır. Mısır vezirinin

Cümle içinde ara sözleri veya ara cümleleri ayırmak için ara sözlerin veya ara cümlelerin başına ve sonuna konur:.. Zemin bu kadar koyu bir kırmızıya

Cümle içinde ara sözleri veya ara cümleleri ayırmak için ara sözlerin veya ara cümlelerin başına ve sonuna konur:.. Zemin bu kadar koyu bir kırmızıya dönüşünce, bir

Büyükdere Cd..

Büyükdere Cd..

Cümle içinde ara sözleri veya ara cüm- leleri ayırmak için ara sözlerin veya ara cümlelerin başına ve sonuna konur.. Sözcüklerin kökleri, gövdeleri ve eklerini