• Sonuç bulunamadı

ukurova'da Halk Hekimlii ve lgili Uygulamalarda Eski Trk nanlarnn zleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ukurova'da Halk Hekimlii ve lgili Uygulamalarda Eski Trk nanlarnn zleri"

Copied!
17
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

••

TURK

••

••

••

KULTURU

YayınTa.: Kasım/1962 Yayımlayan:

TÜRK KüLTÜRüNÜ

ARAŞTIRMA ENSTİTÜSÜ KuruluşTa.: Ekim 1961

*

İmtiyazSahibi: Prof. Dr.Şükrü ELÇİN

*

Yazı İşleriMüdürü Prof. Dr. Bahaeddin YEDİYILDlZ

*

Fiatı:6.00 YTL YıllıkAbonesi (2005yılıiçin) 36.00YTL Yurtdışı: - $ 40.-- Euro. 30.40.-- 30.-Abone bedeli, 171.379

numaralıposta çeki

hesabına yatırılabilir.

Ödemeli gönderilmez.

*

Dergiye gönderilen yazılar basılsın basılmasın iade edilmez. Dergideki yazılar

kaynak gösterilerekalınabilir.

Makalelerdeki fikirler imza sahiplerine aittir.

*

İdareveyazışmaadresi: BAHÇELİEVLER SONDURAK 17. SOKAK. NO.38 06490 ANKARA Tel: 213 31 00 Faks: 21341 35 e-posta: tkaers'ttnet.net.tr

*

Mizanpaj: Siyasal Kitabevi Tashih: Leyla AKSU

*

İçİNDEKİLER

Satır Aralarını Okumak

Azerbaycan' daki Alfabe Reformunun Tarihi Üzerine Şahsi Düşünceler

Anar

çev: Yrd. Doç. Dr. Ali EROL ı93 Çukurova'da Halk Hekimkğive İlgili Uygulamalarda

Eski Türk İnançlarının İzleri

Yrd. Doç. Dr. Nilgün ÇIBLAK. 199 Almanya'daki Türk Varlığıve Türklerin

Önümüzdeki Seçime Etkileri

Arş,Gör. SedatŞAHİN ; 215

MehmetKaplan'ın Eğitim-Öğretimleİlgili Bazı Görüşleri

Dr. ŞeymaBüyükkavas KURAN 2ı9 Necmettin Hacıeminoğlu'nunDil Anlayışı Üzerine

Dr. NurselÖZDARENDELİ 225

Orta Karadeniz Sempozyumu ve Sempozyum Gezi Notları

Arş,Gör. Hakan KAYNAR 236

Kurmay Albay HalidAkmansü'nün Bilinmeyen Bir Mektubu Prof. Dr. AbdulkerimABDULKADİROGLU. 253

(2)

ÇUKUROVA'DA HALK

HEKİMLİGİ

VE

İLGİLİ

UYGULAMALARDA

ESKİ

TÜRK

İNANÇLARıNINİZLERİ*

Yrd. Doç. Dr. Nilgün ÇIBLAK**

İnsan topluluklan, yüzyıllar boyunca belirli bir kültüre sahip olmuş ve onun içinde yoğrularak şekillenmiş, daha sonra bazı sebeplerden dolayı farklı bir kültüregeçmiş,bugeçişsürecinde hatta çok uzun zaman sonra bile, eski kültürle

ilişkisini tamamen kesmemiş, ona ait bazı unsurları olduğu gibi bazılarını da yeni kültürünkalıplanna uydurarak korumaya devam etmiştir (Ocak, 2000:37). Bu durum, değişik yer ve zamanlarda İslam kültürüne girmeye başlayan çeşitli Türktopluluklarında dayinelenmiştir.

Köklü birgeçmişe sahip olan Türkler, dünyacoğrafyası üzerinde,sık sıkyurt

değiştirerek geniş bir alana yayılmış, buna bağlı olarak pek çok kültür ve dinin etkisi altında kalmıştır. Günümüzde Türk halk kültürü ürünleri ele alınıp

ince-lendiğinde, Türklerin tarihleri boyunca geçirmiş oldukları değişimlerin ve farklı

toplumlarla etkileşimlerinin izlerini görmek mümkündür. Orta Asya'dan Ana-dolu ve Rumeli'ye gelip yerleşen Türkler, yeni yurtlarına kendi kültürlerini de

taşımıştır. Buna göre ülkemizdeki halk kültürü ürünlerinde, hem Orta Asya kül-türünün hemİslami kültürün hem de yeni yurt Anadolu'nun kültür ve inanç

un-surlannın etkisibulunmaktadır.

Türklerin, İslamiyet'i kabul ettikten sonra bile, eski inançlarını yeni inanç örtüsü altında devam ettinneleri; yüzyıllar boyunca kabullenmiş oldukları

de-ğerlerinden kopamayışının bir sonucu olmalıdır. İslamiyet'teyer almadığı, hatta bunlann Allah'ın birliğine inanmaya aykırı olduğu belirtiIse de, Türkhalkı, kö-keni ne olursa olsun bu tür pratikleriinancın kutsallığına dayandırarakkorumaya devam ettirmiştir (Kaya, 200 I: 199). Bu inanç ve pratiklerin temelinde de, Türklerin daha çok Orta Asya'da etkisi altında kaldıkları inanç sistemleri, yani "atalar kültü, tabiat kültleri, GökTanrı kültü,Şamanizm" bulunmaktadır.

22 - 24Kasım 2004 tarihleriarasında Osmaniye'de düzenlenen"Karacaoğlan'danBela Bartok'a,

Dadaloğlu'rıdan Aşık Feymani'ye Osmaniye Kültür Sanat ve Folklor Sempozyumu"nda sunulan bildiri metninin makale halinegetirilmiş şeklidir.

..

.. .. ..

(3)

SAYı 507-508

TÜRKKÜLTÜRÜ

YIL XLIII

Orta Asya'dan Anadolu'ya göçerken getirilen bu inançların izleri, günü-müzde, hastalıklardan korunma ya da hastalıkları tedavi etme amacıyla yerine getirilen çeşitli pratiklerde de görülmektedir. Bu çalışmamızda, ülkemizin en eski yerleşim merkezlerinden biri olan Çukurova bölgesindeki halkhekimliğiile ilgili uygulamalar ve bu uygulamalarda yer alan eski inanç sistemlerinin izleri üzerinde durulacaktır. Ayrıca bu konuda, bölgeyle ilgili genel bir fikir vermede

yardımcı olması açısından,yer yer Mersin ve çevresinden de örnekler

gösteril-meye çalışılacaktır. ..

Bilindiği üzere halkın, ekonomik sıkıntılardan yılda başka nedenlerden

do-layı doktora gitmediği veya gitmek istemediğidurumlarda, hastalıkları teşhis ve tedavi amacıyla başvurduğu yöntem ve uygulamalşrın tümüne "halk hekimliği" adı verilir. Halk hekimliğinin kapsamı içerisine kişininsadece sağlıkdurumuyla ilgili sorunlardeğil, çocuk sahibi olarnama; çocuklarda geç yürüme ya da geç

konuşma; kötü bakışın sebep olduğuna inanılan nazar değmesi; cin, peri vb.

birtakım olağanüstü varlıkların etkisiyle meydana geldiğibelirtilen sakatlıklar

gibi çeşitli rahatsızlıklar da girmektedir (Boratav, 1997: 122~123). Çukurova bölgesinde hastalıklarıntedavi yöntemlerini;

1. Dini ve büyüsel nitelikli olanlar,

2. Hem büyüsel hem de gerçekçi nitelik taşıyanlar,

3. Çeşitli otlar ve köklerle, kocakarı ilaçlarıyla yapılanlar,

olmak üzere üç grupta ele alıp inceleyebiliriz.

Bunlardan özellikle birinci ve ikinci grupta yer alan tedavi yöntemlerinde, eski Türk inançlarınınizleri yoğun bir şekilde yeralmaktadır.

ı. Dini ve Büyüsel Nitelikli Olanlar

a) Yatırve Ziyaretler:

Halk arasında zor durumda olanlara yardımı dokunacağına ya da hastalara

şifa vereceği

ne

inanılan

en önemli yerlerin

başında

yaÜ{veziyaretler

gelmek-tedir. . ,;

Yatır,"Belli bir yerde mezarı olan, doğaüstü gücü bulunduğunave insanlara

.-cr-yardım ettiğine inanılan ölü, evliya" şeklinde tanımlarnr{TürkçeSözlük, 1988: 1606). "Veli, ermiş, eren, dede" adları verilen bu şahıslar, Allah'ın sevgili

kul-ları olarak kabul edilir.

Tasavvuf terminolojisinde veli kavramı; "Allah'ı seven, dost edinen ve O'nun tarafındandost edinilen" karşılığında kullanılmıştır.Ancak bu kavram zamanla genişlemişve benliğini Allah katında yok etmek suretiylebirtakım ola-ğanüstülükler, kerametler gösterebilen büyük insan anlamında kullanılmaya

başlanmıştır(Ocak, 1992: 1).

Ziyaret kavramı da, aynı şekilde herhangi bir dileğin gerçekleşmesi ya da hayır işlernek anlamında kullanılır. Burası yatır

(4)

SAYI 507-508 Nilgün Çıblak YIL XLIII

leceği gibi, ennişlerin bir araya geldiklerine inanılanyüksek bir tepe, kutsal

sa-yılanbir mağara,bir su kenan da olabilir.

Halk arasında yaygın bir şekilde varlığını sürdüren yatır ve ziyaret inancı,

velinin kült haline dönüşmesiyle açıklanabilir. Veli kültü, olağanüstü kuvvet ve kudretlerle donatılmışAllah'a yakınkabul edilen bir şahsın, sağya da ölü iken,

yardımının dokunacağına inanılması ve bunu sağlamak için ritüel yollarabaşvu­ rulması şeklinde tarif edilebilir. Müslüman Türklerin yaşadığı çevrelerde ve do-layısıyla Anadolu'da, veli kültü ele alınıp incelendiğinde bunun kaynağını, İs­ lamiyet öncesi eski Türk inançlarının oluşturduğugörülür. Eski Türk şamanları

ile Türk veli kültü arasındaki büyük benzerliklergöı:önündebulundurulduğunda

veli kültünün temelinin Şamanist dönemde atıldığı söylenebilir. Ancak veli kül-tünün kaynağınıesas olarak Türklerin en eski ve köklü inanç sistemlerinden biri olan atalar kültü oluşturmuştur. Genelolarak ecdadın kutsallaştınlmasına daya-nan, ancak atanınbizzat kendisine tapınma şeklindeolmayan atalar kültü,atanın

öldükten sonra üstün birtakım güçlerle donatılarak ailesine yardım edebileceği inancından doğan korku ve saygıyla karışık bir anlayıştır.Bu nedenle ata

ruhla-rına kurban kesilir, onların eşyaları da mezarları da kutsal kabul edilir (Ocak, 1992: 6; 10-12).

İslamiyet'in kabul edilmesiyle beraber tasavvufakımının yaygınlaşmasından sonra, atalar kültü, tasavvuftaki veli anlayışına bağlı olarak veli kültünedönüş­ müştür. Kült haline gelen velinin, mensubu olduğu toplumun sosyal, dini veya ahlaki değerlerinin tamamının ya da bir kısmının temsilcisi olduğuna inanılır.

Böylece veli, sıradan bir insan olmaktan çıkıp halkın inandığı değerler bütünü-nün kendisi olur (Ocak, 1992: 4-5; 7). Çevresinde hayattayken ya da öldükten sonra gösterdiğine inanılan kerametleri anlatılır, mezar veya türbeleri kutsal ka-bul edilip dilek kapısı olarak görülür.

Günümüzde Anadolu'nun çeşitliyerlerinde olduğu gibi, Çukurova yöresinde de velilerin Allah'a yakın kişilerolarak kabul edilmeleri dolayısıyla Allah

ka-tında hatırlarının kınlmayacağına inanılır ve bu nedenle mezar ve türbeleri

bir-takım hastalıkların tedavisi amacıyla ziyaret edilir. Şifa için buralara gelenler, veli aracılığıyla Allalı'a yalvarır, dileklerinin gerçekleşmesi için dualar eder, kurbanlar keser.

Çukurova yöresindeki yatır ve ziyaretlerden bazılarının isimleri ve

bulun-duklarıyerler şu şekildedir:

Adana'da;

Çobandede Ziyareti (merkezde), Derviş Hoca Ziyareti

kezde), Bulut Dede Ziyareti (merkezde), Sultan Habibin Nacar Ziyareti (mer-kezde), Cabbar Dede Ziyareti (Ceyhan ilçesine bağlı Kütüklü köyünde), Bilal-i

Habeş Ziyareti (merkeze bağlı Kayışlı köyünde), Hz. Hıdır Ziyareti I (merkeze

bağlı Mıdıkköyünde), Hz. HıdırZiyareti II (merkezde), Yedi KardeşlerZiyareti I (Mıdık köyünde), Yedi Kardeşler Ziyareti II (Karataş ilçesinin Küçükkarataş

(5)

SAYı 507-508 TÜRKKÜLTÜRÜ

YIL XLIII

köyünde), Nebi Nuh Ziyareti (Karataş'ta), Durhasan Dede Ziyareti (Ceyhan'ın Durhasan Dede köyünde) vb. (Çağırnlar, 1999: 207-216).

Osmaniye'de; Süleyman Dede Türbesi (Toprakkale ilçesinde) (K.l), Hasan Dede Türbesi (Kadirli'de) (K.2), Çoban Dede Türbesi (Kadirli'de) (K.3) vb.

Mersin'de; MuğdatDede Türbesi (merkezde), ŞıhSalih Türbesi (merkezde), Çoban Baba Ziyareti (Mersin'in Çağlarcaköyünde), Şeyh Ömer Türbesi

(Gül-nar'ın Şeyhömerköyünde), Mağras (Mağaras) Dede Ziyareti (Mut sınırları içeri-sinde bulunan Mağaras Dağı'nda), Pınarbaşı Ziyareti (Mut'un Zeyne köyünde),

Şah Er Durağı (Silifke'nin İmamuşağı köyünde), Kırtıl Dede Ziyareti (Si-lifke'deki Kırtıl Dağı'nda), Eshab- Kehf Ziyareti, Lokman Hekim Türbesi, Şit Peygamber Türbesi, Halife Me'mun Türbesi, ŞeyhMuhammed Hasan! Türbesi, Danıyal Peyg~mber Türbesi (son altı ziyaret Tarsus'ta) vb. (K.S, K.12, K.15, K.16).

Halk arasındabu ziyaretlerden bazısınınbelirli hastalıklaradaha iyigeldiğine inanılmaktadır. Buna göre Adana'da çocuk sahibi olmak isteyenler, Cabbar Dede, Bilal-i Habeş, Yedi Kardeşler, Durhasan Dede ziyaretlerine; sağlıklı

do-ğumyapmak isteyenler, Sultan Habibin Nacar Ziyareti'ne;boğaz hastalığına ya-kalananlar, Süleyman Efendi Ziyaret'ne; akıl hastaları, Çoban Dede'ye; görme özürlüler de yine aynı şekildeÇoban Dede Ziyareti'ne gitmektedir (Artun, 2001: 506). Çukurova'daki birçok yatır ise, belirli bir ayınm yapılmaksızın çeşitli hastalıkların tedavisi amacıylaziyaret edilmektedir.

Yatır ve ziyaretlere gidenler, kutsal kabul edilen bu yerlerde kurban kesme;

şeker ya da lokum dağıtma; dua okuma; ağaç, çalı, pannaklık, pencere demiri gibi şeylere bez bağlama; yatırın toprağından suya karıştınp içme; yakındaki

kaynaktan su içme; duvar ya da bir taş deliğinden geçme; buralarda geeeleme vb. çeşitli pratiklerde bulunmaktadır. İnanılarak ve kutsal hale getirilerek

ger-çekleştirilen bu uygulamalar, hastalar üzerinde iyileşmeye yönelik psikolojik telkin de sağlamaktadır.

Bunlardan yatırın çevresinde bulunan ağaç ya da çalılarabez bağlama

prati-ğini, Adana'daki Çoban Dede ve Bulut Dede ziyaretlerinde (Çağırnlar, 1999: 21 1, 216); Osmaniye'deki Süleyman Dede (K. 1) ve Hasan Dede (K.2) ziyaretle-rinde; Mersin'deki MuğdatDede, Mağras (Mağaras) Dede, Kırtıl Dede vb. ziya-retlerde görrnekmümkündür. Bu uygulama, eski Türkler arasında yaygın olan tabiat kültlerinden ağaçkültünün günümüze etkisi olarak açıklanabilir.

Ağaç, yerin dibine dalan kökleri, göğe doğru yükselen gövdesi ve gökyüzüne

dağılandal, budak ve yapraklarıyla, mevsimden mevsime kendini yenilernesi ve daha pek çok özelliğiyle en eski dönemlerden bu yana insanları derinden

etkile-miştir. Ayrıca çoğu zaman hayatın ve ebediliğin sembolü olarak kabul edilmiş­ tir. Diğertabiat kültlerinde olduğu gibi, ağacınmaddi varlığı değil özellikleri ve temsil ettiği güç, kültün oluşmasınasebep olmuştur.Buna bağlı olarak genellikle

(6)

SAYı 507-508 Nilgün Çıblak YIL XLIII arazide tek başına duran meyvesiz ve ulu ağaçlar kutsal kabul edilmiştir(Ocak, 1983: 83-84).

Ağaç kültünün Türkler arasındada hayli yaygın olduğu görülmektedir. İsla­ miyet öncesi Türklerde bu kültün ilk ortaya çıkış bölgesi olarak Ötüken 'in dağ­

lık arazisi tahmin ediliyor. Orta Asya Hun Türklerinin, her yıl yaz sonunda Ötüken'in dağlıkarazisindeki kutsal sayılan bir çam ağacının etrafında özel bir ayin düzenledikleri ve kötü ruhlardan temizlenmek istenen yerlere ağaç diktik-leri, bu gibi uygulamaların Göktürkler'de de bulunabileceği kaynaklardan edi-nilen bilgilerarasındadır. Yine Çeremisler, Buryatlar, Yakutlar, Başkurtlar, Ka-zaklar ve Kırgızlar, ulu ve yaşlı çam, kayın, ard"ıç, servi ve çınar ağaçlarına

adaklar adamış, kurbanlar kesmiş, birtakım dualarla onlardan dilektebulunmuş­ latdır. Yakut 'türklerinde kayın ağacınınözellikle şamanlar arasında büyük bir önemi vardır. Her şamanınözel bir ağacı.bulunur ve şamanla ağacı arasında bir

bağ olduğuna; birinin hayatınınötekinin varlığıyla süreceğine inanılırdı. Ağacın

bu şekilde insan hayatıyla ilgili görülmesi, aslında onun devamlı yeniden dirilen bir varlık olması sıfatıyla bizzat hayat taşıyıcısı kabul edilmesinden

kaynaklan-maktadır(Ocak, 1983: 85-87).

Günümüzde kutsal kabul edilen yatır ve ziyaretlerin çevresindeki ağaçların

da kutsal sayılması ve dallarına bez bağlanarak dileklerin gerçekleşmesi,

hasta-lıklarıntedavisi için dua edilmesi, söz konusu ağaçkültüyle ilgili görünmektedir. Çukurova'daki yatırve ziyaretler çevresinde sağaltma amacıyla yapılankimi uygulamalarda, ağaç kültünün yanı sıra diğer tabiat kültlerinden dağ, tepe, kaya ve su kültlerinin izlerine de rastlanmaktadır.

Buna göre; Çoban Dede Ziyareti, Adana'nın Adnan Menderes Bulvarı'nın

sonundaki bir tepe üzerindedir (Çağırnlar, 1999: 211). Osmaniye'de ise Hasan Dede, Akkoca, Kalfa Dede, Mölhe Dede, Avluk Dede gibi çevrede ermişolarak bilinen şahısların Tekeçöğü dağının tepesinde yılın belirli dönemlerinde bir araya geldiğine inanılır (K.3). Mersin'deki Köşekbükü Mağarası, Mağras (Mağaras)Dede Ziyareti, Şah Er Durağı, Kırtıl Dede Ziyareti ile Eshab-ı Kehf Ziyareti de bir tepe ya da dağın zirvesinde bulunmaktadır. Özellikle Mağras Dede ile Kırtıl Dede ziyaretlerinin bulunduğu yere çıkabilmek oldukça zor ve zaman alıcıdır.

Çukurova yöresindeki yatır ve ziyaretlere gelenler, buralardaki kutsal kabul edilen bazı taşlarla ilgili olarak da çeşitli uygulamalarda bulunmaktadır.

Adana'daki Cabbar Dede Ziyareti'nde, türbenin hemen kapısında bir dilek taşı bulunmaktadır. Gözlerini kapatıp taşın üzerine çıkan ziyaretçiler, burada dua okumakta, gözlerini açtığında saat yönünde döndüğünü görürse dileğinin kabul

olacağına, hastalığından kurtulacağına inanmaktadır. Yine Adana'nın Karataş il-çesi çıkışında bulunan Süleyman Efendi Ziyareti 'ne gelenler, bir odada bulunan büyük bir taş parçasının sırt ağrılarına iyi geldiğini belirtmektedir (Çağırnlar,

(7)

duva-SAyı 507-508 TÜRKKÜLTÜRÜ

YIL XLIII

rında ise bir delik bulunmakta ve buradan günahı olmayanların rahatlıkla

geçe-bildiği, ancak günahkar olanların ise geçemedikleri söylenmektedir (K.ı, K.3). Mersin 'in Tarsus ilçesindeki Eshab-ı Kehf Ziyareti 'nde de mağaranın bir köşe­

sinde içi oyuk bir bölüm yer almakta ve halk arasında burası için de benzer bir

inanış bulunmaktadır.

Adana'daki ziyaretlerden Süleyman Efendi Ziyareti'nde ise odalardan birin-de su kaynamakta ve bu suyun boğaz ağrısına iyi geldiğine inanılmaktadır

(Çağırnlar, 1999: 210).Aynı şekilde Osmaniye'deki Süleyman Dede Türbesi bir kaynak suyunun yanında bulunmakta, Mersin'deki Pınarbaşı Ziyareti'nde ise suyun kendisi ziyaret olarak kabul edilmektedir (K. 1, K.7). Ziyarete gelenler,

şifaniyetine bu sulardan içmekte ve suyla yüzlerinkyıkamaktadır.

İnceleme alanındaki ziyaretlerden bazısının dağ ya da tepede bulunması; İs­

Iamiyet öncesi!eski Türk inanışlarıyla ilgilidir. Eski Türklere göre, bütün tabiat

bugün ancak ruh diye ifade edebildiğimiz bazıgizli güçlerle doludur. Dağlar, te-peler, ağaçlar ve kayalar, içlerindeki gizli güçler dolayısıyla işiten, iyilik veya kötülük yapabilen varlıklar olarak kabul edilmektedir. Bu varlıklara kutsallık

yüklenmesinin sebebi de taşıdıkları söz konusu gizli güçlerden

kaynaklanmakta-dır(Ocak, 2000: 48).

Türklerde dağın kutsal sayılması, Gök Tann inancıyla d~ bağlantılıdır.

Hun-lar, Han-yoarı Dağı 'nı kutsal kabul edip burada Gök Tanrı'ya kurban sunarlar. Orta Asya'daki diğer Türk boylarında da Gök Tanrı'ya kurbanların yüksek dağ

tepelerinde sunulduğu, kaynaklardan edinilen bilgiler arsındadır. Gök Tanrı

kültüyle dağ kültünün birbiriyle ilgili olması, Hunlar döneminden Altaylar'a ka-dar devam eden şaman ayinlerinden de anlaşılmaktadır. Altaylı Şorve BeIterler, yüksek dağ tepesinde Gök Tanrı'ya özel bir ayinle kurban sunarlar ve bu ayine "tengere tayıg" (yani tanrı-gök kurbanı) adını verirler. Bu konuda yapılan araş­ tırmalar, eski Türkler arasında dağların Tanrı mekanı olduğuna inanıldığını

göstermektedir. Bu inanışın yerleşmesinde de yüksek dağ tepelerinin göklere

yakın olması ve uzaklardan mavi renkte görünmesi etkili olduğu tahmin edil-mektedir(İnan, 1986: 48-49).

İnceleme alanında yatır ve ziyaretlerden bazısının bir dağın tepesinde yer

alması ya da ermiş adı verilen bazı kişilerin belirli zamanlarda belirli bir tepede bir araya geldiklerine inanılması, bu kişilerin Allah'a yakın olarak kabul edil-meleriyle ilgili olup kökenidağ-tepekültüne kadar uzanmaktadır.

Kaynaklarda eski Türkler arasında, içinde gizli güç bulunduğuna inanılan

bazı taşlardan da bahsedilmektedir. Yada (cada, yat) adı verilen bu taşı, inanışa

göre, büyük Türk Tanrısı Türklerin atasınahediye etmiştir. Şamanlar tarafından yağmur, kar, dolu yağdırmada; fırtına çıkarmada kullanılan bu taş, hem uğurlu

(8)

SAYı 507-508 Nilgün Çıblak YIL XLIII Günümüzde yatır ve ziyaretlerdeki kimi taşların kutsallaştınlması ve bazı

hastalıkların sağaItılması amacıyla kullanılması da bu taşlarda birtakım doğaüstü

güçlerinbulunduğuna inanılmasıyla, dolayısıyla taş kültüyle ilgili görünmektedir.

Aynı şekilde çeşitli Türk boylarında su da kutsal kabul edilmiş ve yer yer çevresinde dolaşılarak törenler düzenlenmiştir. Araştırmacılar, Şamanist Altay ve Yenisey Türklerinin yer-su kültünü ve ayinlerinde yer-su 'ya hitaben söyle-dikleri ilahileri tespit etmiştir (İnan, 1987: 491-492). Türkler, İslamiyet'i kabul "ettikten sonra da diğertabiat kültleri gibi, yer-su kültünü de, Çukurova'daki

ya-tırve ziyaretler çevresindeki kimi uygulamalarda korumaya devametmiştir.

b) Ocaklar:

I'

Ocak, belirli hastalıkların tedavisinde öteden beri etkisinin olduğuna

inanı-lan, bu işin yöntemlerini bilen, bunu uzmanlık edinen kişiyi karşılar. Ocaklıların

hastalıkları sağaltma yöntemleri genellikle büyüsel işlemlerdir ancak bunların yanında belirli şeyleri yedirip içirdikleri, vücudunağrıyanyerlerineçeşitli ilaçlar sürdükleri de görülmektedir (Boratav, 1997).

Ocaklık, babadan oğula ya da anadan kıza geçebilir fakat bu kesin bir kural

değildir. Ocaklı, kendi soyundan olmayan bir kişiye de "el verebilir" yani bü-yülük gücünü kendisinden sonra sürdürmesi için bir başkasınaaktarabilir. Bu-nun için kendisine sağaltma gücü verilecek olan kişi, ocaklmırı önünde oturur, onun elini öper; ocaklı el verdiğini bildiren sözleri söyledikten sonra bu kişinin ağzınatükürür ya da tükürür gibi yapar. Bu bakımdan ocaklının kimi işlemlerde tükürüğünü kullanması, örneğin çıbanırı üstüne tükürmesi, ona el veren kişinin

onun ağzına tükürmüş olmasıyla açıklanabilir; sağaltma gücü ocaklının

tükürü-ğünde olup bir uzmandan diğerine eller ve tükürük aracılığıylageçer (Boratav, 1997: 113-114). Bunun yanı sıra ocaklınırıbu gücünü, istediği kişiyekendi elin-den üç kez tuz yalatarak ya da elini öptürerek de aktarabildiği görülür (K.6).

Ocaklar, sarılık ocağı, dalak ocağı vb. tedavisi yapılan hastalıkların adıyla anılır. Hastalığının sağaltılması için ocağa giden kişi, yapılan uygulamalardan sonra ocaklıya mutlaka "anlık" yani gönlünden kopan bir ücret verir. İnanışa göre; bu şekilde hastalığın ocaklıda kalması engellenmiş olur.

İnceleme alanı Çukurova'da hemen hemen birçok hastalığın ocaklısı

bulun-maktadır.Bunlardanbazılarını şu şekilde sıralayabiliriz: NazarDeğmesiveKurşun DökmeOcağı:

Halk arasında bakışlarında zararlıgüç bulunduğuna inanılan keskin ve etkili göze sahip kötü niyetli kişilerin, bu özellikleriyle canlı üzerinde hastalık,

sakat-lık, hatta ölüm; cansız varlıklar üzerinde ise kınlma, bozulma gibi olumsuz bir etki bırakması nazar olarak açıklanır. Öte yandan nazar, kıskançlık gibi kötü duygulardan gelebileceği gibi kişinin yakınlarına duyduğu aşın sevgiden de kaynaklanabilir.

(9)

SAyı 507-508 TÜRKKÜLTÜRÜ YILXLIII Çukurova yöresinde nazar değmesi sonucunda hastalanan, zayıflayan çocuk ya da yetişkinler için, çeşitli uygulamalann yanı sıra nazar oeağına gidilerek

kurşun döktürüldüğü de görülmektedir. Kurşun dökme işi, farklı yerleşim bi-rimlerinde birbirine benzerşekillerde yapılmaktadır.

Adana'nın Kozan ilçesinde, Osmaniye'nin Kadirli ve Düziçi ilçelerinde ve Mersin' de kurşun dökme, şu şekilde yapılmaktadır: Ocaklı, hastayı dizüstü oturtur, başına bir tülbentörter. Kurşunu bir tavada erittikten sonra birtakım dualar ve çeşitli sözler eşliğinde hastanın başının üstünde tuttuğu içi su dolu kaba boşaltır. Kurşun bu şekilde üç kez suya dökülür. Ocaklı, kurşunun suyun içinde aldığı şekillere bakarak nazan değen kişinin cinsiyeti, görünüşü vb. konularda yorumlaryapar. Kurşunun suyun içinde çıkarttığı çatırtı sesleriyle

hastanın üzeripdeki nazann dağılacağına inanılır. Ocaklı, son aşamada kurşunlu sudan üç kaşık alarak hastanın üzerine serpiştirir, birazını da hastaya

içirir.

Kapta kalan suyu ise, "Akıp giden gününe filfıl esen yeline / Derdini belasını

Allah alsın götürsün" diyerek dışanda batıya doğru ayak değmedik bir yere döker. Böylelikle güneşin batmasıyla hastalığın geçeceğine inanılır (K.8, K.9, K.IO, K.II).

Nazar ocağının, kurşunun suyun içinde aldığı şekillere bakarak nazar değdi­

ren kişi hakkında yorumlarda bulunması, aslında bir çeşit faldır. Ocaklı, bu şe­

killerden yola çıkarak nazarcının boyu, vücudu, cinsiyeti vb. özellikleri

hak-kında ya da hastanın iyileşip iyileşemeyeceği konusunda bilgiler vermektedir.

Aynı zamanda kurşunun suya dökülmesiyle beraber, eşikte veya hastanın üs-tünde duran,hastalığınsebebisayılankötüvarlıklan ürkütrnek, korkutupkaçırmak amacı güdülmektedir (Boratav, 1997:102). Bir başka deyişle, kurşunun suda

çıkardığı sesler kötüruhlarınkorkutularakkaçınımasına yardımcı olmaktadır.

Kaptaki suyun ayak değmedik bir yere dökülmesi, üzerinde dualar ya da

çe-şitli büyüsel sözler söylendiği için kutsal kabul edilmesinden kaynaklanabilir

(Çıblak, 2004: 119). Kurşunun eritilip sudaki kaba boşaltılma işleminin üç kez yinelenmesi ise, halk arasında "3, 5, 7 vb." sayılara yüklenen kutsal ve mistik anlamla ilgilidir. 3 sayısı inanışa göre, yapılan uygulamanın etkisini ve gücünü

arttıracaktır. Sarılık Ocağı:

Çukurova'da sanlık olanların götürüldüğü sanlık ocağında, ocaklı, hastanın

iki kaşının arasındanjiletle hafifçe çizerek kan akıtır. Kesilen yere sanmsak ya da tuzlu su sürülür (KA, K.7, K.9). Bu uygulama, hastalığa neden olan kötü güçlerin akıtılan kanla beraber vücudu terk edeceğine inanılmasıyla ilgili

olmalıdır.

Kozan ve Tarsus 'ta ise, sanIık olan küçük çocukların üstüne san yazma ör-tülür (K.5)

(10)

SAyı 507-508 Nilgün Çıblak

YIL XLIII

DalakOcağı:

Kann şişmesiveya kann büyümesi şeklinde ortaya çıkan dalak hastalığının

tedavi edildiği ocaktır.

Mersin'in Dalakderesi köyünde bu hastalığa yakalanan kişi, dalak ocağına

götürülür. Ocaklı, hastayı sırtüstü yatınr ve kamının üstüne bir mutfak tahtası,

bunun da üzerine soğan ya da hamur parçası bırakır. Daha sonra omzuna bir balta alarak uzaktan geliyormuşgibi hastanın yanına gelip selam verir. Hasta sa-hibi, "Nereden geliyorsun?" der. Ocaklı, "Höngürü'den" geliyorum." diye cevap verir. Hasta sahibi ne iş yaptığını sorar. Ocaklı, dalak kestiğini söyler. Bunun üzerine hasta sahibi "Kesemezsin" der, ocaklı "Keserim" diye karşılık verir. "Kesemezsin", "Keserim" şeklindeki bu konuşma üç kez tekrarlanır. Sonunda

ocaklı, ornzuntlaki baltayla tahtanın üzerindeki soğanı ya da hamuru keser.

Ocaklı, tekrar dolanır gelir ve aynı konuşmalarla tahtanın üzerindekileri keser. Bu olay üç kez yinelenir. Ardından ocaklı, hastaya tuz yalatıp içerisinde soğan

bulunan bir parça ekmek yedirir. Tahtanın üzerinde kesilmiş olan soğan ya da hamur bir kenara bırakılır. Bunlar kurumaya başlayınca dalak hastalığının da

geçeceğine inanılır(K.6).

Osmaniye'nin Kadirli ilçesinde ise tahtanın üzerine bir hayvan dalağı

konul-duğu da olur. Dalak aynı uygulamalarla kesildikten sonra bir kenaraasılırve

ku-rumasıyla beraber dalak hastalığına yakalananın da iyileşeceği söylenir (K.3, K.9).

Büyülük nitelikte sağaltma işlemlerinden biri olan dalak kesmede, hastalığa

sebep olan kötülük öğesini, zararlı varlığı keserek parçalamak, yok etmek

isten-miş olmalıdır. Aynı şekilde hayvan dalağının asıldığı yerde kurumasıyla hastalı­ ğında kuruyacağına inanılmaktadır.

Sı/ma Ocağı:

Sıtma hastalığına yakalananların götürüldüğü ocaktır.

Adana'da, Mersin'in Tarsus ilçesi ile Osmaniye'ye bağlı Toprakkale ilçe-sinde ocaklı, hastanın kolunu çevirecek kadar ince bir iplik parçası alırve bunu

sıtma olan kişinin kolunabağlar, üzerine de üçdüğüm atar, ipliğin çürüyüp

ken-diliğinden düşmesiyle hastalığın geçeceğine inanılır (K.14, K.12, K.B). Bu

uy-gulamanın temelinde de büyük olasılıkla hastanınelini kolunu bağlayan olum-suz güçleri büyüsel yöntemlerle yok etmek düşüncesi yatmaktadır. Dolayısıyla dua okunarak kola bağlanan ipliğin asıl işlevi, hastalığın ipe geçerek kendiliğin­

den düşmesini sağlamaktır. Temre Ocağı:

Temre, kızank kabarcıklar halinde ortaya çıkan ve sürekli kaşıntı yapan bir

çeşitderi hastalığıdır.

(11)

SAYı 507-508 TÜRKKÜLTÜRÜ

YIL XLIII

Çukurova'da bu hastalığa yakalananların temre ocağına gittikleri görülmek-tedir. Bu durumlarda ocaklı, hastalıklıyerebazısözlereşliğindebirkaç kez tükü-mr (K. 7, K.ll, K.14). Ocaklının tükürüğünde şifalıgücünbulunduğuna inanılır.

Yılancık Ocağı:

Halk arasında yılancık adıyla bilinen kemik veremi hastalığına yakalanan

hastaların götürüldüğü ocaktır.

Mersin'in Tarsus ilçesi ile Osmaniye'de ocaklı,sadece bu hastalığın tedavi-sinde kullandığı özel taşını önce yalar, sonra bunu hastanın ağrıyan yerlerinin üzerinde gezdirir. Hasta, eğer şifa bulacaksa o gün akşam ağrılarının azaldığını

hisseder (K. 12, K.ll).

"

Yılancık hastalığının tedavisinde, sadece bu iş için özel bir taşın

kullanıl-ması, İslamiyet öncesi inanç sistemlerinden biri olan taş kültünün günümüze bir etkisi olarak açıklanabilir. Ocaklınınbu taşın üzerini yalaması ise, kutsal sayılan taşa kendi sağaltma gücünü de eklemek istemesindenkaynaklanmaktadır.

Yılan Ocağı:

Yılan sokmasıhalinde gidilen ocaktır.

Mersin ve Adana'da ocaklı, yılanınbelirli bir yerinde bulunan ve panzehir olarak kullanılan yağ parçasını alıp pamukla iyice ezerek güneşte kurutur. Daha sonra bunu pamuğuyla beraber bir kavanoza koyarak muhafaza eder. Ocaklı,

kendisine yılan sokan birisi yanına getirildiğindebu panzehiri, öncedenhazırla­ mış olduğu bir karışımla hastanın eklem yerlerine, koltuk altlarınavb. yerlerine sürer. Eğer zehir kana iyice karışmış ise bu ilaçlama işi, bir günde üç kez

tek-rarlanır(K.6, KA).

Burada ocaklının, bir ilaç hazırlayarak hastayı tedavi etmesi, gerçekçi bir yöntem kabul edilmekle birlikte ağır hastalarda işleminüç kez yinelenmesi, İs­ lamiyet öncesi dönemde olduğu gibi, günümüzde de bazı sayılara kutluluk ve

uğurluluk anlamı verilmesi ve bunların birtakımpratiklerde özel güçlerinden ya-rarlanmakamacıyla kullanıldığınıgöstermesibakımındanönemlidir.

Yukarıdagenel anlamda bahsedilen ocaklı kişilerve bunların hastalıkları te-davi şekilleri ile İslamiyet öncesi eski Türk inançlarındanbiri olan Şamanizm

arasında yakınbir bağ vardır.

Şamanizm, trans haline geçebilme yeteneğine sahip kişilerin doğa üstü

var-lıklarla ilişki kurarak onların güçlerine sahip olmalarından, bu güçleri toplum

adına kullanmalarındanve bu amaçla yapılandinsel-büyüsel pratik ve törenler-den oluşmaktadır(Örnek, 1988: 48). Bu büyü sistemi, yerleşip yayılırken Türk-lerde daha evvel yaygın olan atalar kültü, tabiat kültleri, Gök Tanrı inancını, Budizm, Maniheizm gibi dinlerin bazı inanç ve merasimlerini de benimsemiştir

(Ocak, 2000: 55-56).

(12)

ola-SAYı 507-508 Nilgün Çıblak

YIL XLIII

nümüzde ocaklı olmak ve el almak şeklinde devam ettiği söylenebilir (Kaya, 2001: 212). Öte yandan şamanlarınusta bir şamanın yanında yıllarcasüren bir

eğitimden sonra "gelecekten haber verme, havayı değiştirme,ürünleri yeşertme,

felaketleri önleme ya da düşman üzerine yollarna, hastalıkları iyileştirme vb."

bazı yetenekler kazandığı bilinmektedir (Ocak, 2000:121-122). Özellikle trans haline geçerek büyü yapma ve hastalıkları tedavi etme gibi görevleri konumuz

açısındanoldukça önemtaşımaktadır.

Şamanizmde,insan vücuduna giren cin veya kötü ruhların, içerideki iyi

ruh-ları dışarı çıkarttığına, bu şekilde hastalıkların oluştuğuna inanılır. Şaman da bu tür durumlarda önce trans haline geçerek kendisine yardımcı ruhları çağırır,

sonra hastalığınsebebini, ruhun vücudu niçin terk ettiğinibulmayaçalışır.Kötü ruhun (ya da ruhların), vücuttaki yerini tespit eden şaman, bu ruhu vücuttan Çı­ karmak için tehdit eder, onunla savaştığınıgösteren danslar eder, titrer, boğuşur. Şaman, sonunda vücuttan çıkan iyi ruhun yerini bularak onu yeniden hastanın

vücuduna yerleştirir. Şamanlar, bu şekilde kötü ruhlarla savaştıklarını temsil eden törenlerin yanı sıra hastalıklı bölgeyi emme, elleriyle birtakım uygulama-larda bulunma gibi çeşitli simgesel işlemlerle de hastaları iyileştirmeye çalışır

(Kaya, 2001: 212-213).

Çukurova yöresindeki ocaklı kişilerin hastalıkları iyileştirmek amacıyla bazı

büyüsel işlemler gerçekleştirmeleri, hastalıklı yere dokunarak, tükürerek ya da çizip kan akıtarak hastalık yapan kötü unsurları yok etmeye çalışmalarıda Şa­

manizm 'in günümüzdeki halk hekimliği ile ilgili uygulamalardaki izleri olmalı­ dır. Ocaklı adı verilen bu kişilerin, ellerinin ve nefeslerinin şifalı olduğuna

ina-nılması, dolayısıyla uyguladıkları yöntemlerin kutsal kabul edilmesi, halk

ara-sında psikolojik rahatlama sağladığıda bir gerçektir. 2. Büyüsel ve Gerçekçi Nitelik Taşıyanlar

Halk hekimliğinde, bazı uygulamalarda hem büyüsel hem de gerçekçi un-surlar bir arada bulunmaktadır. Bu yöntemlere Çukurova bölgesinde de rastla-mak mümkündür.

Adana'nınKozan ilçesine bağlı Hacılar köyü ile Osmaniye'nin Düziçi ilçe-sine bağlı Yazılamazlıköyünde, "kuşpalazı" adı verilen ve yüksekateş,öksürük, morarma, solunum sıkıntısı gibi belirtilere sahip bakteriye bağlı bir hastalıkta;

lekesiz, tamamen siyah renkte bir tavuk bulunup kesilir. Eti iyice dövülüp

zey-tinyağı ile ezilir. Bulamaç kıvamınagetirilen bu karışım hastanın başı dahil tüm vücuduna sarılır. Hasta ateşi düşene kadar bu vaziyette bekletilir (KA, K.5, K.17). Burada tavuk etinden özel bir ilaç hazırlanmakla birlikte tavuğun lekesiz, siyah renkte olmasıbüyülük bir olaydır. Hem hasta hem de çevredekiler, bu

ta-vuğun etininhastalığaiyigeldiğine inanmaktadır.

Adana'nın Karaisalı ilçesi ile Mersin'ebağlıTarsus'ta yüksek bir yerden

(13)

SAYı 507-508 TÜRKKÜLTÜRÜ YILXLIII

sıcakderisi içerisine sarılıp iyice terletilir (K.ı6, K.ı9). Yine Karaisalı'da el ve ayaktaki kaşıntılar için; bir domuz vurulup karnı hemen oracıkta kesilir, el ve ayaklar domuzun karnından içeri sokulur (K.ı9). Hastanın deriye çekilmesi ya da hastalıklı yerlerin sıcak hayvanın kamına sokulmasıyla şifa sağlanacağına inanılır.

Düziçi 'nde saçtaki kepeklenme ya da saç dökülmesi için; bir tosbağa kabuğu

bulunup ateşte yakılır, külü de alınır. Sabunla iyice yıkanan ve ispirto ya da kolonya ile silinen başabu kül dökülür (K.ı ı). Saçın yıkanması ve ardından is-pirto veya kolonya ile silinerek iyice temizlenmesi ilaç uygulama ilkesine da-yanmakla birlikte tedavi için tosbağa kabuğu külünün kullanılması büyüsel bir

işlemdir. "

Günümüzde

sağaltma amacıyla hem büyüsel hem de gerçekçi gruba giren söz konusu uygulamalarınÇukurova'da pek yaygın olmadığı, bunlarındaha çok eskiden kullanılmış olduğu tespit edilmiştir.

3.

Çeşitli

Otlar ve KökIerle,

Kocakarı İlaçlarıyla Yapılanlar

Çukurova'da, Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde olduğu üzere, şifalı kabul . edilen bazı bitkilerle, evlerde hazırlanan karışımlarla hastalıklarm tedavi edil-meye çalışıldığı görülmektedir. Halk arasında "kocakarı ilacı" adı verilen bu ilaçlar, gerçekçi-akılcı nitelik taşımakla birlikte içlerinde bazıları garip karışım­

lar olarak da karşımıza çıkabilmektedir.

Çukurova'da şifalı otlar ve köklerle, çeşitli karışımlarla hazırlanan söz ko-nusu tedavi yöntemlerindenbazılarını şu şekilde sıralamakmümkündür:

GözAğrısında;

Göze anne sütü damlatılır(K. 16, K.ı8).

Sıcak su ile pansumanyapılır(K.5). Pekmezdamlatılır(K.7).

Karamık adı verilen bitkinin kökü kaynatılıpsuyu göze damlatılır(K.ı6).

Diş Ağrısında;

Ağrıyan dişetuzbasılır(K.ı7). İspirto sürülür (K. 12).

Kekik yağına batırılmışpamuk konur (K. 18).

Baş Ağrısında;

Patates dilimlenip başa sarılır(K.3, K.9).

Başa dut ağacının yaprağı sarılır(K.ıO)

KulakAğrısında,'

Kulağa zeytinyağı damlatılır(K.8). Çocuk idrarı damlatılır(KA, K.14).

(14)

SAYI 507-SOg Nilgün Çıblak YIL XLIII

l'

MideAğrısında;

Pekmezin içinemeşe külükanştınlırve sabahlan açkarnına içilir (K.19). Kekik, nane, limonkaynatılıp suyu içilir(K.12).

Karın Ağrısında;

Kiremit veyataş ısıtılarak karınakonur (K.17).

Isıtılmış ve üstüne katrandökülmüş bir bez kan nasarılır (K.ıg). Boğaz Ağrısında;

Turunçpişirilir, suyusıkılırve kalan posaboğaza sanlır(K.17). Közdepişirilenelmasanlır(K.12).

,Şeker Hastalığında;

Isırganotu, ebegümeci,iğnelik adıverilen bitkilerden salatayapılıpyenir (K.12). Açkarnına acıbadem içi yenir (Kfi).

Dağ alıcı kaynatılıpsuyu içilir (K.IS). Narekşisi kaynatılıp içilir (Ks).

Veremde;

Çamağacının ortasındakikökkaynatılıpaçkarnına suyu içilir (K.7).

Sıtmada;

Soğuksuylayıkanır(K.13).

Kızamıkta;

Harnıp(keçiboynuzu) kaynatılıp suyu içilir(K.ıg). Kabakulakta;

Tahtakaşık ısıtılıp şişliklerin üzerinebasılır(K.13).

Kullanılmışsabunısıtılıp basılır(K.20).

İshalde;

Çamkozalağı kaynatılıp suyu içilir (K.14).

Ayvayaprağı kaynatılır, içine kimyonatılıpiçilir (K.II).

Suyla toprakkanştınlıp bir tülbentten geçirildikten sonra içilir(K.ıg).

Kabızlıkta;

Zeytinyağı içilir (K.5).

Kurdeşende (kaşıntıda);

Kurdunaşık kemiğinden bir miktarbıçakla kazınır, çıkanlankemik parçalan sudakaynatılıp içilir (K.15).

Mantarda;

Sirke sürülür (K.12).

Çıbanda;

Közdepişirilen soğan, çıbanınüstünesarılır(K.3).

Şekerlihamursanlır(KA).

(15)

SAYı507-508 TÜRK KÜLTÜRÜ YIL XLIII

Yaralarda;

Tütün basılır(K.ı6).

Yumurtasarısıile tuz sarılır(K.ı ı). Arı sokmasında;

Çamur sürülür (K.ı8). Salçasürülür (K.ı8).

Yoğurtsürülür (K.S).

Yanıklarda;

Kireç suya ıslanıp zeytinyağı ile merhemyapılarak yanığasürülür (K.ı8).

Çiğ patates ezilerekyanığınüzerine konur (K.W).

İnsanların eğitim düzeyinin yükselmesine bağlı olarak bu tür yöntemlerin

t

günümüzde eskisi gibi uygulanmadığı, halkımızın modern tıbbın kendilerine

sunduğu olanaklardan imkanları elverdiği ölçülerde yararlanmaya çalıştığı bir gerçektir. Ancak okuma-yazmaoranının düşük olduğu, buna paralelolarak deği­ şim ve gelişimin daha az yaşandığı kırsal çevrelerde, köylerdenesiIden nesile

aktarılan söz konusu sağaltma yöntemleri bugün de yer yer kullanılmaya devam etmektedir.

Sonuç: Çukurova bölgesindeki halk hekimliği ile ilgili uygulamalar ele alı­ nıp incelendiğinde; bunlardan bir kısmının dini ve büyüsel nitelikli olduğu bazı­ sının hem büyüsel hem gerçekçi nitelik taşıdığı bazısının da şifalı kabul edilen

çeşitli otlar, kökler, hayvansal kökenli ürünler ya da değişik maddelerle yapılan

tedavi yöntemleri olduğugörülmektedir.

Halk arasındabugün de yaygın olarak kullanılansöz konusu tedavi şekilleri­

nin kökeninde İslamiyetöncesi eski Türk inançlarınınizlerini bulmak mümkün-dür. Özellikle bunlardan birinci grupta yer alan uygulamalardaçeşitli hastalıkla­

rın sağaItılması için yatır ve ziyaretlere başvurma, buradaki ağaçlara bez bağ­

lama, kutsal sayılan sudan içme ya da taşlara dokunma vb. uygulamalar eski Türk inançlarındanatalar kültü, tabiat kültleri, Gök Tann kültü ve Şamanizm ile ilgili görünmektedir. Aynı şekildeocaklar çevresindeki kimi inanç ve pratiklerde ve benzer uygulamalarda da söz konusu inanışlarınizlerini bulmak mümkündür. İnanılarak ve kutsal hale getirilerek yaşatılan bu uygulamalar, sözlü gelenekte nesilden nesle aktarılmaktave halk üzerinde psikolojik bir arınma da sağlamak­

tadır.

Çukurova bölgesinde çeşitli bitkilerle, hayvansal ürünlerle ya da kısaca ko-cakan ilaçlarıylatedavi şekilleri ise genellikle kırsal çevrelerde varlığını sür-dürmektedir. Buna karşılık eğitimdüzeyinin artmasına bağlı olarak günümüzde

sağlıkla ilgili sorunlarda tıbbi yöntemlere başvurmanın yaygınlaştığı da gözlen-mektedir.

(16)

SAYı507-508 Nilgün Çıblak YIL XLIII

KaynakKişiler:

Kaynak kişilerle ilgili bilgiler; "adı, soyadı, doğum tarihi, doğum yeri, öğre­

nim durumu, mesleği" sıralamasıgöz önünde bulundurularakverilmiştir.

K.1: Serdal Yılmaz, 1981, Toprakkale / Osmaniye, üniversite öğrencisi.

K.2: Sebahattin Eyvaz, 1981, Kadirli / Osmaniye, üniversite öğrencisi.

K.3: Hüsne Acar, 1956,Göztaşı köyü / Kadirli / Osmaniye, yok, evhanımı.

K.4: Şerife Yücel, 1917, Hacılarköyü / Kozan / Adana, yok, evhanımı.

K.5: Perihan Coşkun, 1938, Hacılarköyü /Kozan-/Adana, yok, evhanımı.

K.6: Gülbeyaz Ulutaş, 1936, Dalakderesi köyü / Mersin, yok, evhanımı.

t

K.7: Sultan Alakabak, 1924, Tömük / Mersin, yok, ev hanımı.

K.8: EmineÖzdoğan,1965, Mersin, ilkokul, ev hanımı.

K.9: Sultan Kayhan, 1936, Kadirli / Osmaniye, yok, ev hanımı.

K.10: Atike Şahin, 1948, Kozan /Adana, ilkokul, evhanımı.

K.11: Emine Keskin, 1929, Düziçi / Osmaniye, yok, ev hanımı.

K.12: Ayşe Karcı, 1922, Sıraköy/ Tarsus / Mersin, var, ev hanımı.

K.13: Emine Kara, 1950, Toprakkale / Osmaniye, ilkokul, ev hanımı.

K. 14: Nevin Akgöz, i964, Adana, lise, evhanımı.

K.15: SeferYiğit, 1942, Tarsus / Mersin, ilkokul, müezzin. K.16: Fatma Kultan, 1955, Tarsus / Mersin, ilkokul, ev hanımı.

K.i7: Döne Karamuk, i93i, Yazılamazlıköyü / Düziçi/ Osmaniye, yok, ev

hanımı.

K.18: Zöhre Yetim, 1927, Karaisalı/ Adana, yok, ev hanımı.

K.19: HaticeKurşun, 1943, Yetimli köyü /Aladağ/ Adana, yok, ev hanımı.

K.20: Zeynep Dal, 1948, Tufanbeyli / Adana, yok, ev hanımı.

Bibliyografya

Artun Erman, "Adana Halk Hekimliğinde Atalar Kültü ", Türk Kiiltiirii, S.460, YıL.XXXIX, Ağustos,200 i, s.503-508.

Boratav Pertev Naili, 100 Soruda Türk Folkloru, 4.b., İstanbul, Gerçek

Yayınevi,1997.

Çağımlar Zekiye, "Adana Halk Kültüründe Ziyaretler", III. Uluslar Arası Çukurova Halk Kültürü Bilgi Şöleni (Sempozyumuş, Bildiriler, 30 Kasım-2 Aralık 1998 Adana, Adana Valiliği Yayınlan, 1999, s.207-217.

Çıblak Nilgün, "Halk Kültüründe Nazar, Nazarlık İnancı ve Bunlara Bağlı Uygulamalar", Türklük Bilimi Araştırmaları (TÜBAR), S.15, Bahar, 2004, s.

(17)

SAyı 507-508 TÜRKKÜLTÜRÜ

YIL XLIII

İnan Abdülkadir, Tarihte ve Bugün Şamanizm, 3.b., Ankara, TTI

Yayınlan,1986.

İnan Abdülkadir, Makaleler ve İncelemeler, 2. b., Ankara, TTK Yayınlan, 1987.

Kaya Muharrem, / 1, "Eski Türk İnanışlannın Türkiye'deki Halk

Hekimliğinde İzleri", Faiklar / Edebiyat, C.VII, S.XXV, 2001, s.199-218.

Ocak Ahmet Yaşar, Bektaşi Menôkıbnômelerinde İslam Öncesi İnanç Motifleri, İstanbul,Kitabevi,1983.

Ocak Ahmet Yaşar, Kültür TarihiKaynağı OlarakMendkıbnômeler, Ankara,

TTK Yayınlan, 1992.

,-Ocak Ahmet Yaşar, Alevi ve Bektaşi İnançlarının İslam Öncesi Temelleri, İstanbul, İletişim Yayınlan,2000.

Örnek Sedat Veyis, İlkel/erde Din, Büyü, Sanat, Efsane, 2.b., İstanbul,

Gerçek Yayınevi, 1988.

Referanslar

Benzer Belgeler

Merhum babam Kozan müftüsü Fazıl Osman Efendi ve amcam Büyük Hoca namiyle maruf 1877 meclisi mebusanında Adana-Kozan mebusu olarak görev yapmış Dersiam Çamurdanzade Hacı

Sadri Maksudi’nin (Arsal) 1924 yılında Journal Asiatique adlı dergide bir yazısı çıkmış daha sonra bu yazısının Türkçeye çevirisini “Çinliler ve Moğolların Hoei-Hou

(Mehmet Aça; Kozı Körpeş Bayan Sulu Destanı Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma, Yayınlanmamış Doktora Tezi, s.222 ve 678 numaralı dipnottaki kaynaklar) ...Bazen bir

Ölü evinde kırk gün süreyle ışık yakılması, mezar üzerine arpa, buğday, bulgur gibi şeylerin serpilmesi, cenaze törenlerinde ziyafet verilmesi, geline saçı saçmak,

İnalcık, Osmanlı mirasının günümüze uzanan boyutlarını incelerken Osmanlı devletinin siyasi ve sosyal sistemini, bu devletin yönetimi altındaki gayr-i müslim toplulukları

kayıtlı, Erzincan- Mecidiye'den Hava Bingöl Anlatması, s. Türk Dili ve Ed. Bölümü Fikret Türkmen Halk Bilimi Arşivi, VII no. lu dosyada kayıtlı, Erzinean- Mecidiye'den

Fakat geçmişte bütün diğer toplumlarda olduğu gibi onlar da atalarının yüzyıllar içinde kuşaktan kuşağa aktardıkları halk hekimliğini temel tedavi aracı

Ürün Ltd.. Orta Asya'dan Türk tarihindeki gelip Anadolu ve Rumeli'ye yerleşen Türkler, buraya kendi kültürlerini taşıdılar. ıslamiyet'in etkisiyle Arap ve Pars, ayrıca