• Sonuç bulunamadı

Kasabalarımız Er nest Reuter

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kasabalarımız Er nest Reuter"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ş e h i r d i k :

K a s a b a l a r ı m ı z

Er nest Reuter

Siyasal Bilgiler Okulu Şehircilik profesörü

TUrkçeye çeviren : A Kolatan

Belediyeler kanunumuz mucibince mevcut bu-lunan takriben (600) belediye idaresinden ancak 92 tanesinin nüfusu (10.000) den fazla olup bunların da hemen yarısını teşkil eden 42 tanesi nüfus itiba-rile ( 1 5 0 0 ) den aşağıdır. Muayyen içtimaiyat mef-humlarının karakterize edilmesi bakımından böyle mahdut nüfus sayıları ile hesap yapmak daima fe-nadır. Fakat, (şehir) mefhumunu dar manasile an-cak (10.000) den yukarı olan nüfuslu yerlerde kul-lanmak umumiyetle doğru bir hareket olsa gerektir. Hattâ (10.000) ile (15.000) arasında bir nüfus gösteren birçok yerler için bile (şehir) tâbiri biraz şüpheli oluyor. Türk'jyede, belecliyelerimiz.n çok büyük bir kısmı hakikatte şehir karakteri gösterme-yip daha ziyade büyük köyler halindedir ve şehirle köy arasında bir mahiyet arzeden bu yerlere haklı olarak (kasaba) diye ayrı bir isıim, verilmiştir. Mem-leketimizin tam mânasile bir ziraat memleketi oldu-ğunu göz önünde tutarsak bu kasabalar, şehirli gibi yaşamaya doğru tedricî bir intikalin ve böyle bir yaşayış tarzı dolayısile köylere ve memleket içlerine doğru yürüyen medenî ilerleyiş temayülünün âmili-dir. Gerek kanun yapanların gerekse edebiyatın da-ha ziyade adetleri pek çok olan bu küçük şehirlere ait meselelerle uğraşması icap eder. Bu küçük şehir-lerin kendi hususî ihtiyaçlarına göre ilerletilmesi lâ-zımdır.

Bütün memleket içine serpilmiş olan bu küçük şehirler içtimaî ve kültürel inkişafın en mühim mer-kez noktaları halinde önümüze konmuşlardır. Daha ziyade kendi köyünde kalmak temayülünde bulu-nan köylüler bile hemen daima en yakın kasaba ile münasebet içindedirler. Kasabaya gelip alış veriş yaparlar, yani iktisat hayatlarının bir kısmı burada cereyan eder. Köydeki tabiî istihsal ve iktisat ha-yatının büyük kısmından aşan parçası kasabaya ge-lir. Kendi iptidaî hayat seviyesinin yükseğinde du-ran bir yaşama tarzını köylü kasabada görüp tanır. Bir memleketin tam mânasile yeniden biçimlendiril-mesi nihayet merkezin vereceği inkılâpçı ve siyasî

kararlarla birlikte yürüyüp derinleşen yetiştirici ve geliştirici tesirlere istinat etmek mecburiyetinde bu-lunduğu cihetle bu kasabalar içinde ve bu kasabalar vasıtasıle başarılacak işlerin ehemmiyetini ne kadar yüksek saysak yine azdır.

Hiç (bir memlekette sadece coğrafî sebepler ba-kımından bile muhtelif büyük mıntakalar arasında Türkiyde görülen derin farklar derecesinde ayrılık-lar bulunmadığını göz önünde tutmakla beraber bu

kasabaların hususiyetlerini kısaca anlatmağı deneye-cek olursak görürüz ki bunların istisnasız olarak he-men hepsi ziraî ibir karakterdedirler. Kiralık İkamet-gâhlar hemen de sadece devlet ve hususî müessese-ler memurları ile öğretmenmüessese-ler için ve sanayi bulu-nan yerlerde işçiler için vardır, yani doğrudan doğ-ruya yerli olan nüfus için değildir. Doğrudan doğru-ya köylü dıyemiyeceğimiz tarzdaki yerli nüfus ise umumiyetle kendi küçük evlerinde oturur, hiç ol-mazsa bahçesi vardır ve ekseriya biraz davarı ve sı-ğırı bulunur. Bu sebeple, yiyecek ihtiyacının büyük bir kısmını kendi toprağından çıkarır. Kasabalar ci-vardaki köyler için daima pazar yerleridir. Esasen kasabaların teşekkülüne sebep olan âmil de pazar ve pazar faaliyetidir, pazar fonksiyonudur. El zana-atkârlığının oralarda daima daha ileri gittiğini gö-rüyoruz ve zanaatkârlık sadece kasaba için çalışma-yıp daha ziyade civardaki köylerin ihtiyaçları için çalışır. Bunlar müstakil bir zanaatkârlığın gelişme-sine yetmiyecek kadar ufaktır. Bir belediye idare-sinin tekâmülü, devlet dairelerinin mevcudiyeti, mekteplerin tesis edilip ileri götürülmesi neticesinde şehirde yetişmiş elemanlar kasabaya gelirler. Şim-diki halde yalnız beş sınıflı ilk mekteperi vardır, fa-kat yakın bir zamanda orta mektepler açılacak ve

(2)

onu yeni teşebbüs ve hareketlere sevketmektedir. Bu küçük şehirlerin malî imkânları son dercce mahdut görünüyor. Hemen de hiç birisinde yerli belediye idaresi için senede nüfus başına 3 - 4 lira-dan fazla bir para çıkarmak imkânı yoktur. Bu pa-ralarla evvelâ muayyen bir idare makinesi işletil-mek lâzımdır. Fahrî olarak çalışma mefhum ve âdeti pek az inkişaf etmiştir. Bu küçük şehirlerde büyü-cek işlere girişmek hususunda gayet çekingen davra-nılır. Umumiyetle, ilk önce sokakların temizlenmesi ve aydınlatılması ile işe başlanır, sonra itfaiye ku-rulur ve daima lüzumsuz bir bulvar yapılır. Bundan sonra da artık derman tükenmiştir. İmar fen heyet-lerinin kurulması hakkındaki kanunun bunların an-cak nüfusu ( 1 0 . 0 0 0 ) den fazla olan yerlerde <- J*1I-şacaklarînı şart koşmuş olması bir tesadüf eseri de-ğildir. Küçük kasabaların da bu heyetlere başvurup iş gördürebilecekleri hakkında kanunda mevcut bu-lunan kayıt. her halde uzaktan sevişme mahiyetin-den ibaret bulunmasa gerektir. Bu müşahedemizin doğruluğunu diğer bir müşahedemiz teyit ediyor.Bele-diyeler bankasından borç almak imkânını şimdiye kadar ancak ( 1 9 2 ) belediye kullanmıştır, ki büyük belediyelerin hemen hepsi bu meyandadır. Küçük belediyelerin aldığı bu borçların en yükseği 10.000 liradır ve ekserisi, para getiren bir mezbaha tesisi için alınmıştır. Bütün bunların teyi? ettiği şey her-kesçe malûm bir hakikattir: Bugünkü para ve imkân-larla kasabalarımızın modern bir tarzda gelişmesi, en hafif bir tâbirle, son derece büyük maddî engel-lere çarpmaktadır.

Yeni bir işe başlanılması hususunda karşılaşı-lan ruhî mahiyetteki güçlüklerden ise burada daha fazla bahsedecek değiliz, ancak, genç arkadaşları teselli etmek maksadile şu kadar söyliyelim ki, mem-leketimizdekine benzer ahval ve şartlar içinde bu gibi engeller her memlekette ve her zaman mevcut olmuştur. Bu engeller ekseriya maddî güçlükler ka-dar büyüktür. Devlet memurları bakımından bir noktai nazarı burada tebarüz ettirmemiz lâzımdır ki, bunu esaslı bulmaktayız: Gümrük memurlarına, Devlet Demiryolları memurlarına, subaylara ve mü-masil işlerle meşgul sair memurlara sık sık yer de-ğiştirtilebilir. Fakat, genç ve ümitle dolu devlet me-murları bir yerde vasatı olarak iki seneden az bıra-kılırsa onların çalışmalarından bir semere bekleni-lemez. Yapılacak iş insanlar arasında ve insanlar için çalışmaktır. Muvaffakiyetin ilk ve esas şartı ise halkın itimadını kazanmaktır ve kazanılacak itimad ekserisi köylü olan bir halkın itimadıdır. Köylülerin itimadı her memlekette uzun bir zamanla kazanıla-bılir. Sonra bir de, yerli ahvali ve imkânları esaslı

surette bilmek ve tanımak lâzımdır. Meselâ kayma-' kam bu kasabalar için yöneltici bir ehemmiyeti haiz-dir. O, belediyeler üzerinde devlet murakabesini ya-par. Kaymakam genç ve yeni fikirlerle dolu bir adam ise kendisinden, kuvvetli bir teşebbüs fışkır-tılabilir. Ancak, tecrübelerin bize öğrettiğine göre, •bunun için kaymakamın b;r yerde uzunca bir za-man, hiç olmazsa altı sene kalması lüzumludur. İn-sanın ve işlerin tabiati icabı olan bu gibi esaslı me-selelerin Türkiyede diğer memleketlerdekınden baş-ka türlü olmasına bir sebep yoktur. Bugün çok defa görülen ve her memlekette olduğu gibi ekseriya nü-fuzlu ve eskiye bağlı kimselerin şiddetli mukaveme-tile karşılaşan bir hal vardır: Genç ve girişgen bir adam bazı teşebbüslere girişilmesi fikirlerini ileri sü-rer. İkazları sureta kabul edilir. Fakat az sonra, bek-lenilen makam değişikliği husul bulur ve her şey yine eski halile bırakmak hususunda özlenilen fırsat ele geçer. Sadece kitaplardan alınmış olmayıp ha-yatın ve vaziyetin kendisine uygun ve tatbik imkânı bakımından iyice kafadan geçirilmiş doğru bir pro-gramın geliştirilebilmesi için kaymakamın mutlaka uzunca bir zaman yerinde kalması şarttır. Ancak bu suretledir ki başlayıp sonunu getirmemek arasında kaymakamın yerini değiştirmek yüzünden modern fikirler hakkında çok defa hasıl olan o müthiş iti-matsızlığın önüne geçilebilir.

İşte bütün bunlara rağmen tebarüz ettirmemiz lâzımdır ki, kasabalar meselesinin ehemmiyeti esas-lıdır ve buralardaki çalışmalar büyük, imtiyazlı mer-kezlere inhisar ettirilen çalışmalara nazaran çok da-ha başka bir surette, gelişme imkânlarının tâ kökle-rine kadar nüfuz eder. Memleketin gelişmesini ha-kikî bir dürüstlük ve namus ile ileri götürmek iste-yen genç adamlar bize daima şu suali soruyorlar : Hiç bir malı imkânı bulunmıyan ve fazla olarak ta hiç kimsesinin modern idare hakkında fikri bulun-mıyan böyle küçük yerlerde biz ne yapalım ve ne yapabiliriz? İşe nereden ve nasıl başlayalım?

Büyük plânlarla çok bir şey elde edile-mez. Kasabayı yaşatan ve ayakta durduran

(3)

değer. Fakat çok şematiklir ve bu yüzden ekseriya insanı sadece gösteklemeğe yarar. Her şeyden ev-vel kasabanın pazar meydanına bakmak onu itina ile düzgünleştirip güzelleştirmek lâzımdır. Bu ma-yanda meydanın etrafında belediye binası,, hükü-met konağı ve saire gibi resmî dairelerin bulunması veya bu meydanın kasabanın ortasında değil de sa-pa bir yerinde bulunup sadece sa-pazar vazifesi görme-si halleri vardır. Her halde pazar meydanına temiz bir çehre vermek, icap ediyorsa yerini değiştirip ih-tiyaca uygun surette büyültmek, onu ağaçlarla ve bir çeşme ile süslemek gibi vazifeler daima nisbeten kolay başarılabilecek işlerdendir. Halbuki bizim şe-hir pânlarımızı yapan mimarlar caddeler ve geniş-likleri hakkında kendilerine verilmiş olan talimat ile uğraşmaktan ekseriya, kasabanın pazar meydanını, bu meydanın harpten sonra muhakkak surette inki-şaf edecek olan otomobil gidiş gelişinde oynayacağı rolü şehir plânında temin etmeği unutuyorlar. Harp-ten sonra otomobil, otobüs ve kamyon geliş - geçi-şinin süratle her kasabaya yayılacağını hesaba kat-mamız lâzımdır. Kasaba ile vilâyet merkezi veya en yakın demiryol istasyonu ve hattâ birçok köyler arasındaki geliş gidiş düzenli olacaktır ve kasabaları yeni bir hayatla dolduracaktır. Memleketimizde

da-hi otomobil bize yepyeni zavifeler yüklıyecektr. Sa-dece coğrafî sebepler yüzünden bile demiryol şe-bekesini alçak ovalı Avrupa memleketlerindeki ke-safet derecesine çıkarmasına imkân olmıyan mem-leketimizde otomobilin çok daha fazla bir ehemmi-yet alması da, mümkündür. Kasabaların yüreği olan pazar meydanına hiç olmazsa bu fonksiyonu için lüzumlu olan tesisleri bu sebeple sırasile vermek icap eder. İnşa bakımından bir inkişaf bu meydanda en kolay bir surette başlayabilir. Otomobil ve kamyon gidiş gelişi bir arada ele alınır, tamirat imkânları vücuda getirilirse hanlar geliştirilir. Dükkânlar ve zanaatkârlar için de bu meydanda yer bulunmalıdır. Bu otomobil geliş - gidişinden ne kadar kuvvetli bir inşa inkşafı hasıl olduğunu tecrübeler bize gösteri-yor. Sadece benzin alma yerleri ve tamir atelyeleri bile modern hayatta kendilerine mühim bir yer ver-dirmişlerdir. Şehrin önünde tenekeler ve eski tarzda belediye benzin depoları zai.,um artık geçmiş olsa gerektir. Kat'iyyen demek istemiyoruz ki at, eşek, manda ve develer P"diş - gidişi artık ölecektir. Fa-' kat, yapılacak her ni plânda bu dediğimiz şey-lerin gözetilmesine lüzum vardır. Bunlar büyük şe-hirlerde bile gittikçe artan bir rol oynuyorlar. Hal-buki büyük şehirlerin plânlarında bile unutuldukla-rını gördük. Ankaradaki itfaiye meydanının ideal bir şekilde tertip edilmiş olduğunu iddia edebilecek bir kimse yoktur.

Küçük belediyelerimiz pazar meydanlarının ge-liştirilmesi için (işgaliye resmi) denilen kanunî bir varidata istinat edebilirler. Küçük yerler bile bu varidatı çok iyi geliştirmişlerdir. (Bu hususta yazı-mızın sonundaki cetvele bakınız.) İktisat bakımın-dan doğru çalışıldığı takdirde bin, iki bin lira ile de bir işe başlanılabilir. Netekim bazı yerlerde bu ka-dar ıbir para ile mühim işler görülmüştür. Bütün dünyada şehirlerin ve kasabaların pazar meydanları en güzel meydanlardır ve insanların devamlı bir ça-lışması ile tedricen inkişaf eden medeniyetin şahit-leridirler. Bunu söylerken, seyahat acentelerinin du-var ilânlarını süsledikleri eski ve tarihî şehirlerin güzel pazar meydanlarını kasdetmiyoruım. Belki, meselâ benim doğduğum küçjk Aurich kasabasının pazar meydanını gözümün önüne getiriyorum. Bu kasaba nüfusu topu topu 6000 kişiden ibaret olan küçük, tipik bir kır-şehirdir. Kasabanın ana cadde-sinden biraz uzakta gayet sade, büyük, müstatil şe-kilde bir meydan... Etrafında şehirlilerin iki, n'ha-yet üç katlı evleri... İki sıra ağaçlarla süslenmiş bir alan... Fakat ne imtizaçlı bir şekillendiriş ve ne im-tizaçlı çizgiler!... Pazar olduğu gün ibütün köyler-den köylüler gelip te faaliyetlerinin âhengi ile bu küçük kasabanın yaşayışını revnaklaştırdıkları za-man ne kadar canlı ve renkli bir za-manzara hasıl

olur-du... Eski zamanlardaki insanların kuvvetli (üslûp duygusu), doğru ölçüleri, nispet ve münasebetleri anlayıp kavramak kabiliyeti işte bu pazar meydan-larında kendini göstermektedir. Doğru olan bir fikre daima zarar veren mübalâğadan kaçınarak şunu ar-zu edebiliriz ki, genç mimarlarımız eski inşa tarzlarını ve bilhassa yerli inşa malzemesini ve onunla başarıl-ması mümkün olabilecek işleri itinalı bir surette tetkik etsinler de, hiç bir hususiyeti olmıyan ve 'hiç bir memleketi yadırgamıyan binalar yapmaktansa, muhtelif imkânlara daha uygun bulu-nan yukarıda dediğimiz inşa vazifelerinin halli yo-luna girsinler. Bu yolda bilhassa işte küçük şehir-lerin ve onların ihtiyaçlarının tetkiki faydalıdır. Meselâ hanlar bugün dahi fcir ihtiyaçtır ve böyle olarak kalacaktır. Güzel geliştirilmiş olan ortadaki avlusu ve eski, klâsik şekli ile hanlar kulla-nıldıkları maksada ve fonksiyon vazifelerine tama-men uygundurlar. Nisbetlerdeki izafî mahdutluk bir meydanın imtizaçlı surette biçimlendirilmesi ni, pro-porsyonların birbirlerile olan münasebetlerin» tartma-ğı kolaylaştırabilir ve insanı engelsiz bir büyüklük sevdası içinde kendini kaybetmekten doğan uçsuz bucaksız işlere girişmek ve zevksizlik tehlikesinden

(4)

plânlanma-sında ve inşaat bakımından tekâmülünde yer vermek doğru olmaz. Meselâ dördüncü maddenin (b) fık-rasında ikamet kesafetinin beher hektarda ( 2 0 0 ) o);arak hesaplanması şart gösterilmiş bulunuyor ki bu, bizim kasabalarımız için çok yüksektir. Böyle bir kesafet ancak büyük şehirler için makul olabilir. Kasabalarımız geniş ve ferah bir saha üzerinde inşa edilmelidir ve memnuniyete şayandır ki, esasen öyle inşa edilmiş bulunuyorlar. Kasabalarımızdaki vazi-yete bakınca hektar başına 150 bile bol bol kâfi görünüyor. Kezalik, her caddenin ortasındaki araba yolunun 5 metre genişlikte olması da, çıkmaz so-kaklarında büsbütün yasak çdüm'esi gibi şematik bir harekettir. Şehirlerimizin bugün içinde bulun-dukları vaziyet karşısında hasıl olmuş bulunan ilk infaal neticesinde böyle şiddetli inşa nizamlarının konulmuş bulunmasını tabiî görmek icap ederse de zaman geçtikçe artık şehir inşacılığınm mahallî ih-tiyaçların mahiyetini içten içe kavramak demek ol-duğunu öğrenmek lâzımdır, ikametgâh semtlerinde cadde meselesi caddenin orta kısmını teşkil eden araba yolunun genişliği meselesi olmayıp mevcut bi-naların miktarı meselesidir. Caddelerin işleklik, ya-ni fonksiyon bakımından sınıflandırılması icap etti-ğinin anlaşılmış bulunmasının tazyiki altında bütün memleketlerde tekâmül mübalâğalı ve şematik ta-leplerden kaçınılmasına doğru gitmektedir. Halbuki yeni hareketin başlarında bunlar pek moda idi. Ge-liş - gidiş ve sadece geçip - gidiş yolları iyi bir surette geliştirilmek icap etmekle beraber küçük şe-hirlerde geçip - gidiş hareketleri mümkün olduğu kadar şehrin içine girmeyip dışından geçen yollarla temin edilmelidir, yani sadece -geçip gidecek olan vesait şehre girmiyerek şehrin kenarında yapılmış bir yoldan geçmelidir. Buna mukabil şehre geliş yolları ve bihassa pazar meydanına gelen yollar çok iyi inkişaf ettirilmelidir. İkamet semtlerinde ve bil-hassa yamaçlara kurulmuş olanlarından, yasağa uğ-ramış bulunan çıkmaz sokaklar bazan muvafık görü-lebilir. itiraf ederim ki ben kendim de bir işçi mahal-lesinde iki tane böyle çıkmaz sokak meydana ge-tirilmesine sebep oldum, çünkü maksada uygunluk bakımından muvafık gelmişti. Zannediyorum ki her yanda yirmi beşer olmak üzere 50 evlik iki sıradan mürekkep olup 4 metreden az genişlikte bulunan ve nihayeti dönmeğe mahsus bir meydanla biten bir caddeden ibaret olan bu mahalle çekinmeden her-kese kendini göstebilir. İktisat ve mimarlık bakım-larından aynı derecede iyi olarak düşünülmüş plân-larda bile, başka memleketlerde de, böyle çıkmaz sokaklar gördüm. Sevinmeğe değer ki, temayül, bü-tün dünyada pek sıkı ve eli kolu bağlayan nizam-lardan ayrılmağa, iktisat düşüncelerine gittikçe

da-ha ziyade yer verip her plânı mada-hallî vaziyet ve icaplara, araziye, tabiate ve sair hususiyetlere uygun bir surette yapmağa doğru yürümektedir. Nizamlara nazaran doğru, caddeleri dümdüz ve fakat esasta fikir ve hayal itibarile bomboş olarak tesis edilmiş kupkuru bir şehir kadar insanın ruhunu sıkan hiç bir şey yoktur. İşte bizim bilhassa küçük şehir ve ka-sabalarımız böyle bir kadere uğramaktan esirgen-meli, tabiat ananın koynuna, bahçelerin ve ağaçların yeşillikleri içine konumuş olmaktan ileri gelen ka-rakterlerini muhafaza etmelidirler. .Nasıl bir ev bir bahçe içinde bulunuyorsa bir kasaba da öylece ta-biatın içinde bulunmalıdır; gerçi yapan insanlardır, fakat tabiatın bir parçasıdır.

(5)

bir zemine başka bir memlekette hemen de hiç tesa-düf edilemez, denilebilir. Birçok şehirlerimizde büyük bağlık, bahçelik mmtakalar vardır. Bağlarda yazlık evler mefhumunu Türkler pek eski an'aneleri olarak •bilirler. Burada yapılacak iş bakımın ve rasyonali-zasyonun temininden ibarettir, çünkü çeşitli olan zira-atin inkişaf ettirilmesi mühim bir vazifedir. Örnek ve muvaffakiyet zamanla tesirini gösterir.

Tabiatın iltimasına mazhar olmuş bulunan yer-lerin herkese mahsus yerler haline konulması esası da-ima göz önünde bulundurulmalıdır. Deniz kıyılarında bulunan birçok kasabalarda kıyı boyundaki gezgi, iskele, yanaşma ve yükleme yerleri o suretle tekâmül ettirilmelidir ki daha uzaklardan bakınca bile ağaç-ların teşkil ettiği süsten ve rıhtımlanmış kıyıdan ora-da iyi bir belediyenin çalışmakta olduğu anlaşılabil-sin. Nehir, dere ve çayların kenarları, göllerin sahil-leri, küçük tepelerin tabiî manzaraya hâkim noktaları veya sair buna benzer yerler için aynı düşünce va-riddir. Mektepler yeşil saha ile birleşmelidir. Kezalik her yerde mutlaka bulunması lüzumlu olan ve tesis edilmesine hiç bir engel de mevcut olmıyan spor sa-haları da yeşil saha ile bitişik olmalıdır. Bunlar genç-lerin imece suretile başarabilecekleri işler için bir örnek teşkil edebilirler. Mezarığı da bütün bu tertibat içine yerleştirmek ve onu şehri hakikaten güzelleştiren bir hale sokmak öyle ilk bakışta göründüğü kadar güç bir iş değildir, yalnız, icap eden suyu temin etmek şarttır. Borularla evlere kadar su getirmek daha uzun bir zaman için hayal olsa bile şehrin çeşmeleri ve ana su yolu daima temiz ve bakımlı bulundurulabilir. Bir kasabanın bunlardan fazla ihtiyaçları bulunduğu şüp-hesiz ki münakaşa göürmez bir hakikattir. Hamam-dan kahvehaneye kadar birçok umuma mahsus tesisat ve işletmeler çok eski zamanlardanberi bu meyanda-dır. Burada maksadımız böyle faydalı işlerin mükem-mel bir kataloğunu yapmak değildir. Sadece, kuv-vetli bir iradenin iyi bir hazırlıktan ve etraflı surette düşünüp taşındıktan sonra her yerde eski mukavemeti kırıp işleri harekete ve yola getirmeğe mutlak surette bir çare ve imkân bulabileceğini tebarüz ettirmektir. Mühm olan nokta da işte bir kere işleri harekete geçirmek, yola girmektir. Üst tarafı sonra birbirini tevali eder. İşe basit şeylerden başlamalıdır: Temiz-lemek ve yeşilleştirmek, harap, fena ve pis olan her noktayı, her köşe bucağı hiç bir şeyden çekinmeksizin yok etmek, sokakların ve sairenin pisletilmesinin, kir-letilmesinin her halde önüne geçmek ve saire.. Mü-nasip olan her yerde ağaçlar dikip yeşil sahalar yap-mak, bahçeler, parklar vücuda getirmek suretile hal-ka iyi bir örnek olmak ve halhal-ka ne yapılacağını doğru bir surette öğretmek. (Bilhassa resmî binaların, mek-teplerin ve sairenin önüne ve etrafına güzel 'bahçeler

yapmak, bunlar ufak çapta olsalar bile, halka çok iyi bir örnek teşkil eder.) Büyücek işler için para ve im-kânların icabında tedricen toplanması ve ıbütün hu-susatın itina ile hazırlanması lâzımdır. Esaslı bir ikti-sadî bir fikre dayanmıyan, ne doğrudan doğruya ve ne de vasıtalı olarak her hangi bir iktisadî ilerleyişe faydası olmıyan işlerle mevcut paraları sarfedip bitir-mek kasabalarımız için müthiş surette mazarratlıdır.

Kasabalarımızda muayyen binaların tiplerinde-•ki tekâmül meselesi bilhassa itina ile tetkik edilmeli ve yanlış bir romantizme kapılmaksızın bunlar müm-kün olduğu kadar yerli inşa tarzlarına göre yapılma-lıdır. Uç kattan yüksek binalar zaten bahis mevzuu olamaz. Kaide olarak resmî binalarda dahi yalnız iki kat kâfi gelebilir. Her halde şu noktayı temin etmek lâzımdır: Şehrin bir plânı mevcut olsun olmasın, her hangi bir vekâlete ait resmî binaların veya belediyeye ait binaların büyüklük, üslûp, inşa tarzı, meydanı şe-killendiriş bakımlarından birbirine benzetilmesine kat'iyyen meydan verilmiyecektir. (Esasen bir şehir plânının mevcut olup olmayışı en mühim bir dert değildir). Bu işlerde tamamen teknik mahiyetteki da-nışmalar ve kararlarla birlikte güzel sanatlar bakı-mından kavrayışlar ve danışmalar da büyük bir me-suliyet yüklenirler.

Büyücek kasabalarda veya devlet tarafından sa-nayi kurulan kasabalarda olduğu gibi belediyelerin ikametgâhlar inşaatına doğrudan doğruya iştirak et-mesi küçük kasabalar için bugünkü vaziyette pek o kadar varit değildir. Fakat basit bir tarzda olmakla beraber temiz ve sıhhî şeraiti haiz sade evlerin ne tiplerde yapılacağı hakkında henüz ortaya atılmış teklif ve tasavvurlar yoktur. Küçük belediyelerimize bu hususlarda fikir verilmezse onlar kendiliklerinden pek az iş görebilirler, yahut ta hiç bir şey yapamaz-lar. Böyle ev tipleri bulup tatbik etmek ve geliştir-mek ancak merkez makamlarının vazifesi sayılabilir. Belediyeler bu hususta olsa olsa kendi sahalarır.ld'a doğru bir arsa siyasetini gütmek ve doğru bir plân-layış ile zemini hazırlayabilirler. (Mahallî ah-val ve şartlara vâkıf ihtısaslı ve tecrübeli kimselerin çok defa gayet kıymetli olan fikirlerini tetkik etme-den reddetmek asla doğru olmaz). Tamamen teknik mahiyetindeki meselelerde ise belediyeler merkez ma-kamların yardımına muhakkak surette muhtaçtırlar.

Kasabalarımızın müteşebbis, çalışkan ve böyle işleri plânlayıp ele alabilecek genç adamlara ihtiyacı ise çok daha/-ziyadedir. Büyük mevzularda nasıl uzun zamaniı bir plânlayış lâzım ise dediğimiz şu bir çok küçük işler için dahi buna öylece lüzum vardır, çün-kü bunlar, hepsi birden büyük bir bütün teşkil eder-lert milletin yaşayışını teşkil ederler. Bu sebeple genç

(6)

va-zife vermelidir: Kasabalarımızdan her birisi beş sene içinde tekâmül ettirilecektir. — Fakat onlara aynı zamanda, bu beş sene içinde bütün mahallî şartları ve vaziyeti hakikaten anlayıp kavradıktan sonra hiç bir engel tanımadan çalışmak imkân ve emniyetini de vermek lâzımdır. Bu işi başarabilecek adamlar ve bu işin başarılması ile semeredar olacak kasabalar vardır. Tipik bir kasaba sayılabilecek küçük yerlerde bile bu yazımızın mânasına uygun olarak meselâ pazar-ların işgaliye resimlerinden, belki «on derece az gö-rünmekle beraber bir hasılat temin edildiğine ve daha büyük yerlerde ise oldukça mühim yeknlar toplandı-ğına sadece bir misal olmak üzere bu gibi kasabaların isimlerini ve işgaliye resminden 1938 senesine tahsil ettiklerin paraları aşağıda arzediyoıuz:

Sandıklı Polatlı Bozdoğan Karacasu Germencik 2040 Gemlik 1867 5111 İnegöl 723 1439 Buldna 1970 1020 Sarayköy 2359 1502 Yalova 3429 Hendek 1967 Uşak 3484 Salihli 2627 Turgutlu 2639 Milâs 3992 Gönen Havran Bozüyük Gerede 1502 Bayındır 1300 Torbalı 1614 Vize 1614 Babaeski 1904 Aksaray 3323 2963 Çarşamba 3184 1229 Çerkesk. 3307 1036

Hiç olmazsa belediyeler istatistiğinin teferruatını terkik etmeğe fırsat bulanlar için bu varidat menba-mdan bazı çok daha büyük belediyelerin faydalan-madığını göstermek itibarile yukarıdik listenin ente-resanlığı artıyor; işte birkaç tipik misal:

Mersin 1639 Samsun 1641 Sivas 1261 Tekirdağ 228 Hele Trabzon 78

Referanslar

Benzer Belgeler

Gurrr, diye öttü turna kuşu, bir hakem düdüğü yutmuş gibi.. Gurrr

Gizli buzlanma ile ilgili ülkemizde alınan önlemleri incelediğimizde özellikle, bu durumu mevsim ayırt etmeksizin sabit trafik iĢaret veya

• Güvenlik paketi : Manuel olarak devreden çıkarılabilen ön yolcu hava yastığı + Elektronik fren dağıtıcılı ABS  ve acil fren yardımı.. Logan Versiyonunda mevcut

900 gr.’lık Ekşi Mayalı Artisan Alman Ekmeği ve 1000gr.’lık Ekşi Mayalı Artisan Trabzon Vakfıkebir Ekmeği ile kahvaltılar ve yemekler standartın üzerine

Takvim güneşin ritminin mevsim- ler ve yılın günlerini yakalaması ve Jül Sezar tarafından İÖ 46 yılında onaylanan Jülyen takvimin yarattığı zaman hatasını yok etmek

• Okuması güç olan çok büyük ve çok küçük sayıları, daha kısa şekilde ifade etmek için bilimsel göste- rimden

anlatt›¤›na göre çok küçük ve inan›lmaz incelikteki titanyum dioksit parçalar›n›n bellek özelliklerinin keflfi, nano büyüklükteki açma kapama anahtarlar›

DENGE KABI HYDRAULIC SEPARATOR BİRLEŞİK KAP COMBINED SEPARATOR TORTU TUTUCU DIRT SEPARATOR HAVA AYIRICI AIR SEPARATOR TORTU HAVA AYIRICI DIRT &amp; AIR SEPARATOR TORTU TUTUCU