• Sonuç bulunamadı

DİN EDEBİYAT İLİŞKİSİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "DİN EDEBİYAT İLİŞKİSİ"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DİN EDEBİYAT

İLİŞKİSİ

(2)

• Türklerin İslâm dinine girmesi; hem Türk tarihinin hem de dünya tarihinin en önemli olaylarından birisi olarak kabul edilmektedir. Hz. Muhammed’in 610 yılında aldığı ilk vahiyle başlayan dinî tebliği, 23 yıl gibi çok kısa sayılabilecek bir zaman diliminde İslâmiyet’i Arap Yarımadası’nda hâkim konuma getirmiştir. Onun vefatı sonrası halifelerince devam ettirilen davet ve fetih faaliyetleri sonucunda, daha Hz. Ömer döneminde (634-644), Müslüman Araplar, Sasani İmparatorluğu’nu tarih sahnesinden silerek İrân’ı fethettiler. Türklerin, İslâmiyet’le ilk karşılaşmaları, Emeviler döneminde Orta Asya içlerine yönelen Müslüman Araplarla yaptıkları savaşlar ile başlamıştır. Emevîlerin Arap milliyetçiliğine dayalı bir politika izlemeleri ve Arapların dışındaki Müslümanları ikinci sınıf vatandaş olarak görmeleri Türklerin İslâm dinini benimsemesini geciktiren önemli bir sebeptir.

(3)

• Türklerin İslâm dinini benimsemeleri ve bu sürecin hızlanmasında, Abbasîlerin 750 tarihinde Emevîleri yenerek hilafeti ele geçirmeleri önemli rol oynamıştır. Abbasîlerin hilafeti ele geçirmesinde Türklerin de askerî güç olarak etkili olması ve sonrasında Abbasî halifelerinin hassa ordusunu Türklerden oluşturması, Türkler arasında İslâm dininin yayılmasını hızlandırmıştır. Türklerin bu yeni dini kabullerinde önemli bir olay da Talas Savaşı’dır. Müslüman Arapların 751 senesinde Çinlilerle yaptıkları bu savaşı, kendilerini destekleyen Karluk ve Yoğma Türkleri sayesinde kazanmaları, Türklerle aralarında sıcak ilişkilere sebep olmuş ve bu da İslâm’ın Türkler arasında yayılmasını kolaylaştırmıştır. Bu tarihten sonra Türkler, daha büyük kitleler hâlinde İslâm’ı kabul etmeye başlamışlardır.

(4)

Türklerin İslâm’ı benimsemelerinde en önemli olay ise; Karahanlı Devleti Hanı Satuk Buğra Han’ın 920 tarihinde Müslüman olmasıdır. Onun bu tercihinden sonra Karahanlılar topluca bu dini kabul etmişlerdir. Bu sebeple birçok tarihçimiz Karahanlı Devleti’ni, tarihteki ilk Müslüman Türk Devleti olarak kabul etmektedir. Yukarıda ana hatlarıyla özetlemeye çalıştığımız bir süreç sonucunda VII. asırda ferdî ihtidâlarla başlayan Türklerin Müslüman olmaları, X. asrın sonunda hemen hemen tamamlanmıştır. Böylece Türkler, İslâm Medeniyet’inin etkisi altına girmişler;

göçebelikten, çadır medeniyetinden yerleşik hayata, şehir medeniyetine geçmişlerdir.

Bunun sonucunda Türklerin hem ferdî, hem de toplumsal hayatları bu medeniyetle şekillenmeye başlamış ve yaşanan bu değişim, mimarîde, müzikte, resimde ve diğer sanatlarda olduğu gibi, edebiyatta da kendisini göstermiştir. Türk Edebiyatı, Türklerin İslâm dinini büyük kitleler hâlinde kabul ettikleri X. asırdan itibaren, XIX. yüzyıldaki Tanzimat’a kadar devam edecek yeni bir döneme girmiştir. Türk edebiyat tarihinin en uzun dönemini içine alan bu devir, tamamen İslâm dini ve onun şekillendirdiği medeniyetin etkisi altında gelişmiştir. Hatta İslâm’ın edebiyatımız üzerindeki bu etkisi, Tanzimatla birlikte başlayan Batılılaşma sürecinde ortaya çıkan Batı tarzı edebiyatımız içinde de varlığını sürdürmüş ve kısmen günümüze kadar devam etmiştir.

(5)

İslâmiyet’in kabul edilmesi, daha önce bu dini kabul etmiş olan Arap ve Fars edebiyatlarında olduğu gibi Türk Edebiyatı’nda da önemli değişimlere sebep olmuştur. Şehir mimarisinde cami merkezli bir yerleşimin hâkim olması;

süslemede, İslâm dinindeki Allah’ın birliği/tevhîd ilkesinin etkisiyle soyut uygulamaların tercih edilmesi, heykeltıraşlığın revaç bulmaması ve resimde üç boyutluluktan uzak olan minyatürün yaygınlaşması İslâmiyet’in, bu toplumların hayat ve sanatlarında oluşturduğu değişimlerden bazılarıdır.

Toplumların aynası olan edebiyatları da bu değişimden kendisini kurtaramamıştır.

(6)

İslâm dinini kabulün edebiyatımızdaki etkisi, hem

şekil hem de içerikte kendisini göstermiştir. Şekil

bakımından, ilk dönem edebiyatımızda

kullanılmayan yeni nazım şekilleri bu dönemde

kullanılmaya başlamıştır. Eski Türk şiirinde nazım

birimi dörtlük esasına dayanan kıta iken, bu

dönemde özellikle İran edebiyatının etkisi ile beyit

esasına dayalı yeni nazım şekilleri kullanılmaya

başlamıştır. Bu çerçevede, yeni dönem şiirimizde

gazel, kaside, mesnevî, rubâî, muhammes,

müseddes, terci-i bend, terkib-i bend … vs. gibi,

nazım şekilleri kullanılmaya başlamıştır.

(7)

Bu dönem edebiyatımızda şekil bakımdan yaşanan ikinci değişim ise şiirimizin vezninde meydana gelmiştir. Eski Türk şiirinin vezni, hecelerin sayısına dayanan hece vezni iken bu dönem şiirimizde aruz vezni kullanılmaya başlamıştır. Hecelerin uzun veya kısalığına göre, kapalı veya açık hece şeklinde belirlenmesi esasına dayanan aruz vezni, Türkçe’de uzun hece olmadığı için, esas itibariyle dilimize uygun değildi. Şiirde dilimizin yapısına uygun olmayan aruz vezninin tercih edilişi, dilimizde zaman içerisinde Arapça ve Farsça kelimelerin fazlalaşmasına sebep olmuştur. Böylece İslâm öncesi Türk şiirinden hareketle, kısmen Arap edebiyatından etkilenmiş olan İslâmî karakterli İran edebiyatının etkisi altında gelişen yeni Türk edebiyatı, yepyeni bir şekle bürünerek varlığını sürdürmüştür.

(8)

İslâmî dönem şiirimizde tam ve zengin kâfiyeler ağırlık kazanmıştır. Kâfiyede esas olan da göze hitâb etmesidir. Kâfiyeyi teşkîl eden Osmanlı dönemi harflerinin şekil bakımından uyumlu olmasına özen gösterilmiş; görünüşü uygun düştükten sonra, okunuşlarındaki ses farkları önemsenmemiştir. Ancak Tanzimat sonrasındaki edebî tartışmalarda kâfiyenin göze değil, kulağa hitâb etmesi gerektiğini savunanlar da olmuştur.

(9)

Yine bu dönem edebiyatımızın şeklî yapısında ortaya çıkan değişime paralel olarak içerikte de değişimler görülmüştür. Muhtevada meydana gelen değişimin en başta gelen sebebi, bu dönemde edebiyatımızın kaynaklarının değişmiş olmasıdır. İslâm öncesi edebiyatımız, o günkü Türk toplumunun inanç, örf ve âdetlerinden beslenirken; yeni dönemde kabul edilen dinin kaynakları ve bunların şekillendirdiği yeni inançlar edebiyatımızın da en önemli ilham kaynağı olmuştur. İslâm dininin kutsal kitabı Kur’an-ı Kerim ve onun tefsirleri; bu dinin tebliğcisi olan Hz. Muhammed’in hayatı ve onun hadis-i şerîfleri; İslâm tarihi, fıkıh, akaid, kelam ve tasavvuf gibi ilim dalları ve İran tarih ve mitolojisi bu dönem edebiyatımızı konu ve tür olarak besleyen kaynaklardır. Bu kaynaklardan beslenen edebiyatımız; yeni dinin kitabını, peygamberini, inanç esaslarını, ahlâkî değerlerini, insan ve dünya anlayışını, tasavvufî ilkelerini vb. açıklayan bir muhtevaya bürünmüştür. Muhtevada aynı soya bağlı olanların oluşturduğu millet anlayışının değerlerinden daha çok, aynı dine inanan insanların oluşturduğu ümmet anlayışı değerleri bu dönemde öne çıkmaktadır. Onun için bu dönem edebiyatımıza, Agah Sırrı Levend, “Ümmet Çağı Türk Edebiyatı”; diğer birçok edebiyat tarihçimiz de,

“İslâmî Türk Edebiyatı” adını vermiştir. Yani bu dönem edebiyatımız, ağırlıklı olarak millî değil, dinî bir edebiyattır.

(10)

Bu dönem yazılan eserlerimizin hemen tamamının muhtevasında şu özellikler bulunmaktadır:

1. Yazılan her eser, ister dinî içerikli olsun isterse dinî içeriğe sahip olmayan bir eser olsun, mutlaka “Besmele” yani Allah’ın adıyla başlar. Çünkü İslâm inancına göre Besmele ile başlamayan iş bereketsizdir. Bu inancı yerine getirmek için kitapların başına Besmele yazılır. Özellikle uzun mesnevîlerin başında ise Besmele ile ilgili bir manzume yer alır.

2. Besmeleden sonra ikinci olarak Allah’a övgünün yapıldığı “Hamdele” kısmı bulunur. Mensur eserlerde, genellikle Arapça bazen de Farsça olarak yazılan bu bölüm; divanlarda ve mesnevîlerde tevhîd ve/veya münâcât türünde yazılmış bir manzume şeklinde olur.

3. Allah’a övgüden sonra, Hz. Muhammed’e, onun ailesine ve ashâbına duâ edilen “Salvele” adı verilen kısım gelir. Hamdele’de olduğu gibi, mensur eserlerde genellikle Arapça bazan de Farsça olarak yazılan bu bölüm;

divanlarda ve mesnevîlerde na’t-ı şerîf ve na’t-ı çâr-yar türünde bir manzume şeklinde bulunur.

(11)

İslâmî döneme geçilmesiyle Türk edebiyatının içeriğindeki ikinci köklü değişiklik dilde olmuştur. Yeni kabul edilen dinin kaynaklarının Arapça ve bu dini kendileri vasıtasıyla tanıdığımız İranlıların dilinin Farsça oluşu, bu iki dilin Türkçeyi etkilemesine sebep olmuştur.

Yeni dinin getirdiği inanç, ibâdet ve muâmelatla ilgili

hususlarını ifâde edebilmek için kullanılan yeni

kavramlar, ya bu kavramların Arapça veya Farsça’ daki

kullanımlarının dilimize geçmesine sebep olmuş veya

yeni kelimeler türetmemizde etkili olmuştur.

Referanslar

Benzer Belgeler

The correlation between early alcohol withdrawal severity and oxidative stress in patients with alcohol dependence.. Prog Neuropsychopharmacol Biol

A prompt then were given to PT4 about the difference between a kite and a square, the preservice teacher arranged the characteristics of the two figures in order after thinking

İkinci gün ile diğer bütün gruplar arasında apoptotik germ hücre sayısında istatistiksel olarak anlamlı fark bulundu (p<0.05), (Tablo II).. Seminifer Tübül

1879 yılında Altay Ruhani Misyonu’nun idarecisi olan Arhimandrit Vladimir Şorya ve Askiz’deki bozkır dumasını ziyarete geldiğinde İoann onunla birlikte tercüman olarak

• Okul öncesi dönemde çocukların nesneler arası mesafeyi veya bir nesnenin.. uzunluğunu ölçmeyi öğrenmeden önce , sayı kavramını

Grafikler için temel veri kaynakları çocukların soruları ve problem durumlarıdır.. Okul

Çevre Bakan ı Zoltan Illes çamurun "yüksek miktarda ağır metal" içerdiğini, "eğer bu metaller kurursa, rüzgarla birlikte ağır metal zehirlenmesinin solunum

Bu amaçla, “müzik öğretmenlerinin, (1) kulak eğitimi, (2) ses eğitimi, (3) çalgı eğitimi, (4) toplu söyleme (koro) eğitimi, (4) toplu çalma (orkestra) eğitimi, (5)