• Sonuç bulunamadı

Emperyalizm, tekelci kapital e ve Türkiye

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "Emperyalizm, tekelci kapital e ve Türkiye"

Copied!
116
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Emperyalizm, tekelci kapital e ve Türkiye

Sedat Özkcl

(2)

ANT YAYINLARI: 43

(3)

İ l k Y a y ım : A N T Y A Y IN L A R I K a s ım 1970, İ s ta n b u l

K a p a k :

İ N C İ Ö Z G Ü D E N

D iz g i - T e r tip : Y Ö N E T M A T B A A S I

B a s k ı :

Ö Z O T M A T B A A S I

(4)

Dr. Sedat Özkol

Emperyalizm Tekelci Kapital ve Türkiye

ANT YAYINLARI H |

C a ğ a lo ğ lu , B a ş m u s a h ip S o k a k 1 0 /2 - İS T A N B U L

(5)

1

Temel Nedeni

Em peryalist Sömürüdür

Ülkemizdeki devrimci mücadele, kaçınılmaz evri­

mi içerisinde kesin bir dönüm noktasına gelmiş bu­

lunuyor. Emperyalizmle işbirlikçilerine karşı günden güne gelişen ve güçlenen savaş sahte devrimcilerin maskelerini teker teker indirerek modem revizyoniz- min sadık bendelerini tüm kaypaklıkları, tüm korkak' lıklan, tüm iktidarsızlıklarıyla kitleler önünde teşhir etmiş, kimlerin Türkiye halklarının kurtuluşu için hayatlarım vermeğe hazır proleter devrimciler, kim­

lerin fetişizm ve kendi kendini tatm in bataklığında debelenen lafebeleri ve kimlerin emperyalizmle uz­

laşmayı kabullenen teslimiyetçiler olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Türkiye'nin ancak halk savaşı yo­

luyla Amerika ve dünya emperyalizminin boyunduru­

ğundan kurtanlabüeçeğine, Türkiye ve Ortadoğu halklarının devrimci mücadelesinin bir bütün oluştur­

duğuna inanmış proleter devrimcilerle, temel sınıfsal ittifakları reddederek parlam enter mücadele dışında­

ki tüm mücadele biçimlerini anarşizm diye niteleyen sahte devrimciler, düzmece sosyalistler arasındaki

(6)

uzlaşm az çelişki biitün ayrıntılarıyla bu -yüzüne çık­

m ış bulunuyor. Bugün Türkiye'de bir yanda emper­

yalistlerle işbirlikçilerin çizdiği sınırlar ve tanıdığı izinler çerçevesinde sosyalistçilik oynayarak devrim­

ci mücadeleyi temel hedeflerinden bilinçli bir şeküde saptırmayı amaçlayan sahte bilgeler, yüreksiz küçük burjuva aydınlan ve işçi sınıfını aldatmayı meslek ha­

line getirmiş kağıttan kaplanlar; bir kelimeyle Tür­

kiye îşçi P artisi’nin günümüzdeki yöneticileri ve bendeleri, öte yanda da aralanndaki bağlan mutla­

ka güçlendirmeleri, m utlaka pekiştirmeleri gereken gerçek devrimciler vardır. Açıktır ki, savaş sadece Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı değil, emperyalizmle temelde uzlaşan tüm sahte dev­

rimcilere, tüm teslimiyetçilere, tüm revizyonistlere karşı da verilecektir ve verilmektedir.

Bu koşullar içerisinde ülkemizdeki proleter dev­

rimcilerin eskisinden daha güçlü bir biçimde bir ara­

ya gelmelerini ve örgütlenmelerini sağlamak üzere devrimci ç ilin in doğru olarak saptanması ve Tür­

kiye koşullarına oturtulması sosyalistlerin günümüz­

deki en önemli görevi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Türkiye’deki egemen sınıflann politik ve ekonomik güçlerinin kökenleri, dayanakları ve nedenleri araş­

tırılmadan, Türkiye’nin bugünkü sosyo-ekonomik ya­

pısını belirleyen yada sürdüren temel nedenler, temel etkenler açıkça ortaya konulmadan bu görevde ba­

şarıya ulaşabilmenin olanağı yoktur. Diğer bir de­

yişle eylemlerimizin çizilen hedeflere ve başarıya ulaşabilmeleri için, Türkiye’nin toplumsal yapısı hak- kmdaki analiz ve değerlendirmenin de gerçeklerle uyuşması, doğruluğunun yine gerçeklerle belgelen­

(7)

mesi ve kanıtlanması zorunludur. Türkiye’nin top­

lumsal gerçeklerine dayanmayan, bu gerçeklerden güç almayan her değerlendirme ve h er görüş, bilim­

sel sosyalizmin deyimleriyle tanımlansa da, en azın­

dan devrimci aşamaları geciktirici yada köstekleyi­

cidir, bir yerde idealist ve kısırdır, kurucularının ve savunucularının zihinlerinin dışında gerçek bir yeri, temel bir dayanağı yoktur. O halde işe Türkiye’nin gerçekleriyle başlamamız gereklidir.

Nedir Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısını be­

lirleyen temel etkenler? Türkiye toplununum bilimsel sosyalist açıdan tanımı ve değerlendirilmesi nasıl ya­

pılabilir? Türkiye’deki egemen sınıfların, ileri kapi­

talist ülkelerdeki gibi, bağımsız bir varlıkları, ba­

ğımsız bir güçleri v ar mıdır? Diğer bir deyişle Tür­

kiye’de ülkeyi sanayi kapitalizmi aşamasına getirebi­

lecek bir «milli burjuva» sınıfı ortaya çıkabilmiş, ve varolabilmiş midir? Yoksa Türkiye’deki egemen sınıf­

la r güçlerini ve varlıklarım dünya emperyalizmine mi borçludurlar?

Bütün bu sorulara «Türkiye kapitalist ve feodal üretim ilişkileri içinde, emperyalizmin pençesinde y a­

rı bağımlı bir toplumdur, özellikle Güneydoğu’da ve Doğuda tarım kesiminde feodal üretim ilişkileri, hiç değilse feodal kalıntılar etkindir. Buna karşılık Ku­

zey Batıda, Çukurova’da, Ege’de hem sanayi ve hem de tarımda kapitalist üretim ilişkileri gelişmiştir.

Türkiye’de, zayıf da olsa, emperyalist sömürüye di­

renebilecek anti-emperyalist devrimci eylemlere k at­

kıda bulunabüecek M tLLÎ BURJUVA diyebileceğimiz bir sınıf mevcuttur» diye cevap verebilir miyiz? Böy­

le bir değerlendirme Türkiye toplumunun bir bütün

(8)

halinde ele alınıp bilimsel sosyalist yöntemle araştı­

rılması sonunda mı oluşmuştur? Diğer bir deyişle, gö­

rünüşlerin altındaki temel ve belirleyici ilişkiler araş­

tırılmış, saptanmış, bilimsel sosyalizm tüm zenginliği, tüm yaratıcılığıyla mı kullanılmıştır?

Kalıplardan, şartlanm alardan, modem revizyo- nizmin saptırıcı etkilerinden, tarikatçılıktan ve keli­

me fetişizminden sıyrılıp, toplumumuzu diyalektik bü­

tünlüğü ve kapitalist dünya düzeni içindeki yeri ve yapısıyla inceleyebildiğimiz takdirde varacağımız k a ­ çınılmaz sonuç şudur :

Kapitalizm bir dünya sistemidir, bir bütündür.

Bu bütünün bir kesiminde dış ve iç sömürü ile üretim güçlerini üstün bir düzeye çıkararak önce sanayi ka­

pitalizmi ve giderek tekelci kapitalizm aşamasına ulaşmış bulunan A.B.D., F. Almanya, îngütere, F ran ­ sa, Belçika, Hollanda, Kanada, Avustralya, Yeni Ze­

landa ve Güney Afrika gibi ülkeler, diğer kesiminde ise ileri kapitalist ülkeler tarafından asırlardır sömü- rüldükleri için ekonomik ve sosyal bakımdan geri bı­

raktırılm ış Asya, Afrika, Latin Amerika ve Ortadoğu ülkeleri bulunur. Diğer bir deyişle, dünya kapitalist düzeninin tarihsel gelişimi içerisinde belirli ülkelerde yine belirli sınıflar için üstün bir yaşam a düzeyi ya­

ratılır ve üretim güçleri üstün bir düzeye ulaşırken, aynı gelişim diğer bazı ülkelerde üretim kapasitesinin kavruk kalmasını, aracılar dışındaki tüm emekçi sı­

nıf ve tabakaların sefalet içerisinde yaşamalarını da belirlemiştir.

İleri kapitalist ülkelerle geri bıraktırılmış ülkeler aynı gelişimin zorunlu, birbirini tamamlayan, birbi­

rine bağımlı ve çelişik öğeleridirler. Batı Avrupa, Ku­

(9)

zey Amerika, Güney Afrika, Avustralya ve Yeni Ze­

landa'nın ileri gitmişliği, Asya’nın, Afrika'nın, Latin Amerika’nın ve Ortadoğunun geri bıraktınlmışlığm- dan bağımsız olarak düşünülemez. Bir dünya sistemi haline gelebilmek için kapitalizm geri bıraktırılmış ül­

kelerin emek-gücüne ve doğal kaynaklarına m uhtaç­

tı, bugün de varlığını sürdürebilmek için bu ülkeleri emperyalist sömürü çarkı içinde tutm ak ve geri bı­

raktırm ak zorundadır. Dolayısıyla geriliği doğuran, belirleyen ve sürdüren etkenler, dış kökenli etkenler­

dir. Dış etkenlerin kontrol ettiği bağımlı iç dinamik sadece emperyaüst sömürüye aracılık eder, bu sömü­

rünün faaliyetlerini kolaylaştırır ve de gizler. Bir ke­

limeyle geriük, fosilleşmiş ilişkilerin, sermaye ve mü­

teşebbis eksikliğinin değü, eski ve yeni sömürünün, yani kapitalizmin dünya üzerindeki gelişiminin doğal ve kaçınılmaz sonucudur.

Bu açıdan bakıldığında Asya, Afrika, Latin Ame­

rika ve Ortadoğu ülkelerinin geriliklerinin temel ne­

deninin, feodal üretim ilişküeri, kapitalistleşme süre­

cini kasıth olarak yavaşlatan feodal egemen sınıflar olmadığı da ortaya çıkar. Feodal üretim biçimi, üstü­

ne kapanıklığı, zayıf dinamizmi, kendine yeterliği yü­

zünden sürekli emperyalist sömürüye uygun değildir.

Dolayısıyla emperyalizm, iç dinamiği zayıf bir ülke­

ye el attık tan sonra, bu toplumda o zamana kadar fosilleşmiş sayılan üretim biçimini, üretim ilişkilerini nitel olarak değiştirmek, temelde pazar üretimine uy­

gun bir yapı belirlemek zorundadır. Böylece dünya emperyalizminin pençesine düşen bir toplumun sosyo­

ekonomik yapısı, kısa bir süre içinde, dış sömürüye uyacak, cevap verecek, araçlık edecek şekilde değiş­

(10)

• 10 •

tirilecek; emperyalizm toplumun her sınıfın^, her ta- bakasma, her kurumuna kendi damgasmı vuracak, ülkenin doğal kaynaklarıyla emek-gücü kadar dış ve h a tta iç ticaretini boyunduruğu altına alacak, sömü­

rülen halk kitlelerinin bu nitel değişimlerin bilincine varamamaları için de geçmiş düzenin ü st yapıya yan­

sıyan en tutucu, en gerici, en yoz ve en bölücü özel­

liklerini koruyacak, destekleyecek ve yaşatacaktır.

Bir bilimsel sosyalist bu gerçeği şu şekilde dile getiriyor: «XIX. yüzyıl, Osmanlı toplumu için batı toplumlannın sadece hammadde kaynağı ve lüks tü ­ ketim maddeleri ticareti temin eden bir yer olmasına ilaveten, sanayilerinin mamul madde satacakları pa­

zar ilişkisinin kurulması için zorlandığı bir devredir.

Bütün siyasal ve fikirsel ilişkilerle beraber bu devre Osmanlı toplumunun temel yapısının değişmeye baş­

ladığı devredir. Ve bu oluşum açıkça dış etkenlerle başlamıştır. Başka bir deyimle, XVI ncı yüzyıldan XIX ncu yüzyıla kadar Osmanlı toplumundaki iç di­

namiğe bağlı değişmeler temel ilişküeri köklü şekü- de değiştiremediği, sadece buhranlar yaratıp sürdür­

düğü halde, XIX ncu yüzyılın dış etkileri doğrudan doğruya temel değişikliklere götürmüştür.» t1) Bir başka araştırıcımızın bu temel gerçeğe yaklaşımı ise şu şekilde : « Daha XVI. yüzyılda Batı baskısıy­

la tökezliyen Türk toplumu, emperyalist aşamaya doğru yol alan Batı kapitalizmi karşısında bağımsız gelişme olanağını elde edemedi. Ülkenin mevkii ve zenginliği, Batı Kapitalizminin iştahlarını üstüne çek­

(1 ) M übeccel K ır a y : T o p lu m Y a p ıs m d a b i T e m e l D e ğ i­

ş im le rin T a r ım s a l P e r s p e k tif i: B u g ttn k il v e Y a r ın k i T ü rk T o p lu m Y a p ıs ı... M im a rlık S e m in e ri. M im a r la r O d a sı

(11)

mekteydi. Bunun sonucu, çoktan bozulmuş olan ata­

larımızdan kalma düzen çöktü ve başta Saray, ege­

men sınıflarıyla Avrupa emperyalizmine bağlı yan- sömürge düzeni doğdu. Demek ki Türkiye geri kalmış değü, emperyalizmin geri bıraktığı bir ülkedir.» (2).

Sadece Türkiye’ye özgü olmayan böyle bir ge­

lişim içerisinde toplam artık-değerden pay alabilmek, yani geri bıraktırılmış ülkelerdeki sanayi ve toprak proletaryası ile az topraklı köylülerin sömürülmesine katılabilmek, h a tta bu sömürünün koşullarını belirle- leyebilmek için emperyalizmin büyük şehirlerdeki iş­

birlikçi kapitalistler kadar, en uzak kasabalardaki aracı yerli burjuvayı, devamlı olarak dalgalanan kü­

çük burjuva sınıfının belirli bir kesimini ve satılmış bürokratları da göbek bağıyla kendine bağlayacağı, bağlamaya çalışacağı açıkça ortadadır. Çağımızın en güçlü m arksist araştırıcılarından Andre Gunder Frank, ileri kapitalist ülkelerle geri bıraktırılmış ül­

keler arasındaki bu sömürü ilişkisini bir «metropol­

üydü» ilişkisi olarak tanımlıyor (3). Metropoller Ku­

zey Amerika ve Batı Avrupa'nın üeri kapitalist ül­

kelerinden, uydular ise Latin Amerika, Asya, A fri­

ka ve Ortadoğu ülkelerinden oluşuyor. îleri kapitalist ülkelerle geri bıraktırılmış ülkeler arasındaki sömürü ilişkisi, geri bıraktırılmış ülkenin içinde de aynen uy­

gulanıyor. Dolayısıyla dünya emperyalizminin baş metropolü New York nasıl Delhi’den, Kahire’den, İs­

tanbul’dan ve A.B.D. Hindistandan, Birleşik Arap

(2 ) D o ğ a n A v c ıo ğ lu : T ü rk iy e n in D ü z e n i - (D ü n - B u ­ g ü n - Y a rın ) s. 106

(3) A n d re G u n d e r F r a n k : C a p ita lis m a n d U n d e rd e v e ­ lo p m e n t in L a tin A m e ric a .

(12)

Cumhuriyeti’nden, Türkiye’den çok daha gelişjniş, çok daha güçlenmişse, İstanbul da, Ankara da, İzmir de, K ars’tan, Bingöl’den, Tunceli’den, H akkari’den çok daha gelişmiştir. Diğer bir deyişle İstanbul, Ankara, İzmir gibi metropoller gelişimlerini bir yerde Anado- lunun geri bıraktırılmışhğına borçludurlar. Aynı şe­

kilde Türkiye’nin batısının göreli gelişimi ile doğusu­

nun geriliği aynı sürenin bağımlı iki halkasıdırlar, iki yüzüdürler. Doğu bölgesinde biriken sermayenin de­

vamlı olarak İstanbul, İzmir gibi Batıdaki büyük met­

ropollere aktığının belgelenmesi de bu gerçeği kanıt­

lamaktadır. Diğer bir deyişle, Türkiye’nin doğusunun doğal kaynakları ve emek-gücü temelde Türkiye’nin baş metropolü İstanbul’daki işbirlikçiler tarafından sömürülmektedir. Dolayısıyla Anadolu’nun kalkınma­

sında kullanılabilecek artık-değerin önemli bir kısmı İstanbul’daki işbirlikçi kapitalistlerin elinde yoğunla­

şıyor, birikiyor, böylece İstanbul’un Anadolu üzerin­

deki tekelci baskısı giderek daha da güçleniyor. Ay­

rıca Türkiye metropollerinde toplanan artık-değerin büyük parçası da ileri kapitalist ülkelerdeki metropol­

lere aktığından, bir yandan ileri kapitalist ülkelerle Türkiye, diğer yandan Türkiye’de İstanbul ile Anado­

lu arasındaki gelişme açığı kapanacak yerde, günden güne büyüyor. Türkiye’nin batısındaki metropollerle doğu bölgesindeki şehir ve kasabalar, yani uydular arasındaki ilerilik - geri bıraktırılmıştık gerçeğini, fa rklılığım, Doğudaki şehirlerin kendi yapılan içinde de rahatça bulabiliyoruz. Örneğin İstanbul metropo­

lündeki işbirlikçiler tarafından sömürülen K ars böl­

gesinde de, artık-değerin kullanılmasına bağlı olarak, ileri gitmiş ve geri bıraktınlm ış kesimler vardır. Böy-

(13)

lece emperyalizmin pençesine düşmüş bir ülkede baş metropolle - uydu arasındaki sömürü ilişkisi, uydu içinde de en uzak noktaya taşınm akta, görünüşte dı­

şarıdan tamamen tecrit edilmiş dağ ve orman köy­

lerine kadar geçerli olmaktadır. Böyle bir toplumsal dinamik içinde, feodal üretim ilişkileri aramak, bey- hudedir, gereksizdir ve gülünçtür.

O halde şimdi yeniden tekrarlıyalım : Türkiye, iç dinamiğinin zayıflığı yüzünden emperyalizmin pençe­

sine düştükten sonra sosyo-ekonomik yapısı emper­

yalist sömürü tarafından belirlenen bir geri bıraktı­

rılmış ülkedir, dünya kapitalist düzeninin sömürülen bir halkasıdır. Türkiye’nin geriliğini belirleyen ve sür­

düren temel etken emperyalist sömürüdür, işte bu ne­

denle, daha önceki bir araştırmam ızda da ortaya koy­

mağa çalıştığımız gibi, az gelişmiş, gelişmekte olan, geri kalmış ülkeler yok, GERÎ BIRAKTIRILMIŞ ÜL­

KELER vardır (A) ve Türkiye bu ülkelerden birisidir.

■ Kapitalizm, Geri Bırakılmış Ülkelerde E n Yoz, E n Gerici E n Tutucu

özellikleriyle Egemendir.

ileri kapitalist ülkelerdeki burjuva sınıflarının tarih açısından olumlu ve devrimci bir geçmişleri var­

dır. Özellikle egemen feodal sınıflara karşı, objektif olarak üretim güçlerini geliştirme savaşının verildiği Ingiltere, Fransa gibi ülkelerde sanayi burjuvazisi geçmişte dinamik ve yapıcı özelliklere sahipti. Kapi­

talizmin bu çağı pazarlan, dolayısıyla üretimin mik-

(4) S e d a t ö z k o l: G eri B ır a k tır ılm ış T ü rk iy e . A n t Y a ­ y ın la rı.

(14)

• 14 •

tarım ve fiyatlarını doğrudan doğruya etkileyemeyen, kontrol edemiyen, pazarlarda oluşan fiyatları dış ve objektif bir gerçeklik olarak kabullenmek zorunda bu­

lunan çok sayıda üretici kuruluşun üretime sınırlı m iktarlarla katüdığı «serbest rekabet» çağıdır. «Ser­

best rekabet» koşullan içinde, hiç değilse teoride, üretime katüan firm alar rekabet dolayısıyla en ras­

yonel üretim metodlannı, en ucuz üretim biçimlerini aram ak zorundadırlar. Böyle dinamik bir rekabete da­

yanamayan kuruluşlar zorunlu olarak yokolurlar. Do­

layısıyla bu gelişim içinde kapitalizm kaçınılmaz bir şekilde serbest rekabet kapitalizminden tekelci kapi- talizm’e dönüşür. Tekelci kapitalizmde, bilindiği gibi, dev firm alar pazarlara, dolayısıyla üretimin m iktan- na, cinsine ve fiyatına da egemendirler. Bugün kapi­

talizmin en ileri gitmiş olduğu Amerika Birleşik Dev­

letlerinde de, Amerika’yı teknolojik bakımdan çok arkadan izleyen B. Avrupa ve Japonya’da da kapita­

lizm keşinlikle tekelci kapitaüzmdir.

Özellikle sanayide bu tekelcilik çok belirgindir.

Örneğin Amerika Birleşik Devletlerinde oto sanayi­

inde üretimde bulunan sadece üç firm a v ard ır: Gene­

ral Motors, Ford ve Chrysler. Bu üç kuruluş arasın­

da da, üretimin ve pazarlardaki satışların ortalama olarak % 60’ını yapan General Motors başı çekmek­

te, diğerlerini peşinden sürüklemektedir. Uç dev ku­

ruluş fiyatlara yansıyan rekabeti kesinlikle yasakla­

mışlardır. Üretim tekelci kapitalizm koşullan içerisin­

de yapılmakta, üretimin toplam m iktan, cinsi ve ürünlerin fiy atlan bu üç firm a tarafından belirlen­

mektedir. Sanayinin diğer kesimlerinde de durum ay­

nıdır. Böylece 200 kadar dev sanayi firm ası Ameri­

(15)

B. Avrupa, Kanada ve Japonya’daki durum da bun­

dan farklı değildir.

Dünya kapitalizminin gelişimi sırasm da metropol niteliğindeki ülkelerde üretim in serbest rekabet ka­

pitalizmi koşullarından «tekelci kapitalizm» koşulları­

na geçmesi, temelde metropollerin kendi iç dinamik­

leri tarafından belirlenen doğal ve kaçınılmaz bir ge­

lişimdir. Buna karşılık kapitalizmin bu tekelci yapı­

sı, emperyalist sömürü tarafından geri bıraktırılan ülkelerde serbest rekabet kapitalizmi süresini izle­

meden, doğrudan doğruya ve emperyalist sömürü­

nün belirlediği biçimde ortaya çıkmıştır. Diğer bir de­

yişle, emperyalizmle işbirlikçi sermayenin boyundu­

ruğundaki geri bıraktırılmış ülkelerin en önemli özel­

liği, üretim güçlerinin gelişimi bakımından ilkel bir düzeyde bulunmalarına rağmen, ileri kapitalist ülke­

lerin yozlaşma süreçlerinde beliren yapısal ekonomik değişimlere tamamen açık oluşlarıdır. Dolayısıyla tüm geri bıraktırılmış ülkelerde dünya finans kapitali ile bütüsleşmiş bulunan yerli kapital, temelde tıpkı ileri kapitalist ülkelerdeki KAPİTAL gibi, TEKELCİ KA­

PİTAL’dir. Büyük şehirlerde, «metropollerde» bir kaç büyük firmada yoğunlaşan, merkezileşen bu tekelci sermaye, daha önce tanımladığımız «metropol - uydu»

ilişkisi içerisinde çevresini sömürür ve çevrede oluşan artık-değerin önemli bir bölümüne el koyar. Aynca, başlıca metropollere bağımlı ikinci, üçüncü derecede metropoller, şehirler, kasabalar aracılığıyla bu met- ropol-uydu ilişkisi toplumun en uzak, görünüşte en tecrit edilmiş bölgelerine kadar ulaştırılır, böylelikle emperyalizmin belirlediği özellikler, koşullar topluma

(16)

• 16 •

mal edilir, toplumun sosyo-ekonomik yapısı emperya­

list sömürüye cevap verecek biçime sokulur. Dolayı­

sıyla bir yandan emperyalizm, diğer yandan emperya­

lizmin emrindeki tekelci sermaye, geri bıraktırılmış ülkelerde sanayi kapitalizmine geçişi, iç pazarların gelişimini ve büyümesini de devamlı olarak engeller, kasıtlı ve de bilinçli bir şekilde geriüği sürdürürler. O halde geriliğin kısır döngüsünü kıracak olan devrimci mücadelelerin yöneltileceği temel hedefler emperya­

lizm ve emperyalizmle bütünleşmiş işbirlikçi ve te­

kelci yerli kapitaldir.

Şimdi Türkiye ekonomisinin çeşitli kesimlerini inceleyerek, kapitalizmin Türkiye’deki tekelci yapısı­

nı belgelemeğe çalışalım.

(17)

Sanayiind e Yapısal ve Bölgesel Tekelcilik

Geçmişte Avrupa emperyalizmi ve günümüzde ede Amerikan emperyalizmi tarafından sömürülerek geri bıraktırılan Türkiye’de, emperyalizmle bütün­

leşerek ülkemize egemen olan işbirlikçi sermaye, İs­

tanbul, İzmir, Adana gibi şehirlerde, «metropoller»- . de, belirli sayıda büyük kuruluşta yoğunlaşmış, bi­

rikmiş tekelci sermayedir, işbirlikçi sermayenin te ­ kelci yapısı en belirgin şeküde imalat sanayünde or­

taya çıkmaktadır. TABLO I, bu gerçeğe ışık tutm ak­

tadır.

T A B L. O I

T Ü R K İY E ’D E İM A L A T S A N A Y Ü N D E K İ B Ü Y Ü K V E K Ü Ç Ü K Ö Z E L İŞ Y E R L E R İ N İ N K A R Ş IL A Ş T IR IL M A S I

(1963 y ılı) S a tın a lm a n

m a l v e b iz- S a tı la n m a l m e t le r v e h iz m e tle r İ ş y e r i S a y ı % (100 T l) % (100 T l.) %

B ü y ü k 2774 1.7 7.824.926 62.3 10963.147 66.4

K ü ç ü k 157759 98.3 4.752.183 37.7 6.344.911 33.6 T o p la m 160553 100.0 12-577.109 100.0 17.308.058 100.0 .(K a y n a k : T ü rk iy e İ s t a t i s t i k Y ıllığ ı 1968, D .l.E . S. 205)

(18)

• 18 •

Tablo I, İm alat sanayiinde 10 veya daha fazla kişinin çalıştığı büyük işyerlerinin toplam işyerleri­

nin sadece % 1.7’sini oluşturduğunu göstermektedir.

Buna karşılık büyük işyerlerinin satın alman mal ve hizmetler içindeki paylan % 62.3 ve satılan mal ve hizmetler içindeki paylan ise % 66.4’tür. Oysa top­

lam işyerlerinin % 98:7’sini oluşturan küçük işyerle­

rinin paylan sırasıyla % 33.7 ve % 33.6’dır.

Büyük işyerleri mal ve hizmetler bakımından olduğu kadar, çahştınlanların sayısı, çalışanlara öde­

nen toplam ücretler bakımından da imalat sanayün- de çok güçlü bir yer işgal etmektedirler. Bu konuda­

ki sayısal bilgi TABLO I l ’de özetlenmiştir.

T A B L O I I

T Ü R K İY E ’D E İM A L A T S A N A Y llN D E K l B Ü Y Ü K V E

k ü ç ü k İş y e r l e r i n d e ç a l i ş a n l a r i n s a y i s i v e

Ü C R E T L E R İ (1963 y ılı)

Ü c r e tle B ir y ıld a ö d e n e n ç a lış a n la r m a a ş v e Ü c re tle r (Y ıllık İ ş y e r i S a y ı % (1000 XI.) % o r t a la m a ) %

B ü y ü k 2774 1.7 1.014.848 74.8 164.562 55 5

K ü ç ü k 157759 98.3 541.423 25.2 131.756 44.5

T o p la m 160553 100.0 1.556 271 100.0 296.318 100.0 (K a y n a k : T ü r k iy e İ s t a t i s t i k Y ıllığ ı 1968, D .I.E . S. 205)

Tablo II, İm alat sanayiinde çalışanlann % 55.5’- inin büyük işyerlerinde çalıştığını ve ücretlerin

% 74.8’ini aldıklannı göstermektedir. Dolayısıyla imalat sanayimdeki toplam işyerlerinin sadece % 1.7’- sini oluşturan büyük işyerleri hem üretim ve hem

(19)

de istihdam kapasiteleri bakımından imalat sanayii­

ne egemen durumdadırlar.

İmalat sanayiine egemen olan bu büyük kuru­

luşları kendi aralarında sınıflandırdığımızda da ay­

nı tekelci yapıyı buluyoruz. Bu gerçek TABLO IH ’te ayrıntılı bir şekilde ortaya konulmaktadır.

T A B L O I I I

İM A L A T S A N A Y İİN D E Ö Z E L B Ü Y Ü K İŞ Y E R L E R İ N İ N D U R U M U [I] (1963 y ılı)

Y ıl iç in ö d e n e n İ ş y e r i

b ü y ü k lü ğ ü

İ ş y e r i s a y ıs ı %

1 K a sım 1968’t e ç a lış a n la I r %

m a a ş v e ü c r e t le r

(1000 T L .) %

10-19 k iş i 1258 45.4 20346 11.0 69201 6 8

20-49 » 887 32.0 33372 18.0 134180 13.2

50-99 » 313 11.3 24875 13.5 127852 12.6

100-199 170 6.1 23009 12-4 153303 15.2

200-499 » 95 3.4 28667 15.5 194283 19.1

500-999 » 31 1.1 22860 12.4 132152 13.0

1000 ve d a h a f a z l a k iş i

20 0.7 31848 17.2 203877 20.1

T o p la m 2774 100.0 184974 100.0 1014848 100.0

( K a y n a k : S a n a y i v e İ ş y e r le r i S a y ım ı : İ m a l a t S an ay U . 1964, D .I.E . S. 261)

Tablo III, büyük işyerleri içinde 200 ve daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinin, sayısal bakımdan, toplam işyerlerinin c/c 5.2’sine eşit olduğunu gösteri­

yor. Buna karşılık çalışanların % 45.1’i bu işyerlerin­

de bulunmakta ve yıl içinde ödenen maaş ve üc­

retlerin % 52.2’sini almaktadırlar. Özel büyük işyer­

lerinin katm a değer ve toplam artık-değer içindeki

(20)

• 20 •

paylan bakımından sınıflandırılmaları TABLO IV’te verilmektedir.

T A B L O I V

İM A L A T S A N A Y Ü N D E K İ Ö Z E L B Ü Y Ü K İŞ Y E R L E R İ N İ N D Ü R Ü M U [IX]

O>■

o o ** 5«'Z

c İ 01 > 5 K a tm a A r t ı k

VıS ^ ^ G ird i Ç ık tı d e ğ e r d e ğ e r İ ş y e r i B ü y ü k lü ğ ü % — 3

£ 8 " 8 % % % %

10-19 k iş i 45.4 1 1 8 13.6 12.1 8.4 8.2

20-49 » 32.0 16.5 21.6 19.1 13.0 11.6

50-99 11.3 11.0 16.7 15.4 12.0 1 2 2

100-199 6.1 10.2 12.9 13.1 13.7 14.0

200-499 » 3.4 1 6 7 15.0 16.0 18.4 18.5

500-999 » 1.1 17.3 8.7 10.7 15.8 17.0

1000 d en d a h a

f a z l a k iş i 0.7 16.5 11.5 13.6 18.7 1 8 5

T o p la m 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0 100.0

( K a y n a k : S a n a y i v e İ ş y e r le r i s a y ım ı : İ m a l â t S a n a y ii. 1964, D İ.E ., S. 261)

Tablo IV’ten özel büyük işyerlerinin % 5.2’sinin sab it sermayeye yapılan gayrisafi ilavenin °/c 50.5’- ine, girdi değerinin % 35.2’sine, çıktı değerinin

c/c- 40.3’üne, katm a değerin c/c 52.9’una ve toplam ar- tık-değerin % 54.0’üne sahip olduklarını görüyoruz.

İm alat sanayiindeki özel büyük işyerlerini mül­

kiyet biçimlerine göre sınıflandırdığımızda da aynı gerçekle karşılaşıyoruz. TABLO V’te bu sınıflama­

nın sonuçlan açıklanmıştır.

(21)

İM A L A T S A N A Y İİN D E Ö Z E L B Ü Y Ü K İ Ş Y E R L E R İ N İ N M Ü L K İY E T B İÇ İM İN E G Ö R E S IN IF L A N D IR IL M A L A R I

T A B L O V

M ü lk iy e t biçim i

İ ş y e r i sa y ıs ı %

1 K a s ım 1963’te ç a lış a n la r

(%)

o-S ®

1A Q, Q

O > c e > o c .S,İT>»C

“ DS.s

>- E~

jt■Ei

K işise l M ü lk iy e t 1322 47.7 21.6 17.2 14.3 12.1

K o lle k tif Ş ir k e t 794 28.6 19.0 14.9 15.0 15.4

K o m a n d it Ş ir k e t 89 3.2 4.1 3 2 4.9 5.9

L im ite d Ş ir k e t 267 9.6 11.9 14.8 14.8 14.7

A n o n im Ş ir k e t 241 8.7 39.7 48.2 49.8 50.8

K o o p e ra tif ö z e l K a n u n la

13 0 5 0.5 0.3 0.1

k u r u lm u ş 48 1.7 3.2 1.4 1.3 1.1

T o p la m 2774 100.0 100.0 100.0 100.0

( K a y n a k : S a n a y i v e İ ş y e r le r i S a y ım ı. İm al& t S an ay ii., D t . E . )

100.0

1964.

Tablo V, Çalışanların % 39.7’sinin özel büyük iş­

yerlerinin % 8.7’sini oluşturan Anonim Şirketler ta ­ rafından istihdam edildiğini göstermektedir. Ayrıca anonim şirketler yıl içinde sabit sermayeye yapılan gayrisafi ilavelerin % 48.2’sine, toplam katm a değe­

rin % 49.8’ine ve toplam artık-değerin % 50.8’ine sa­

hip bulunmaktadırlar.

İm alat sanayündeki özel işyerlerinin tümü bira- .rada düşünüldüğünde, toplam işyeri sayısı içindeki paylan sadece % 0.15 olan anonim büyük şirketler ücretle çalışanlann % 24.8’ine, toplam girdi ve çık­

(22)

• 22 •

tı değerlerinin sırasıyla % 19.2 ve c/o 22.9’una, top­

lam katm a değerin ise % 33.0’üne sahip bulunmak­

tadırlar. Türkiye imalat sanayiinin tekelci yapısı açıkça ortadadır.

İm alat sanayimdeki sermayenin tekelci yapısı kendisini sadece kurulmuş şirketlerde değil, belki de daha belirgin bir şekilde, kurulan yeni şirketlerde göstermektedir. TABLO VI, bu gerçeğe ışık tutm ak­

tadır.

T A B L O V I

i m a l a t s a n a y i i n d e y e n i k u r u l a n ş i r k e t l e r

1 9 6 1 1 9 6 8

D e ğ e r D e ğ e r

Ş ir k e t ş e k li S a y ı % 1000 T l. % S a y ı % 1000 T l. %

A n o n im 36 2.0 51320 15.2 395 12.0 1012803 73.0 L im ite d 125 6.8 122449 36.3 318 9.7 107540 7.8 K o o p e r a tif 150 8.1 825 0.3 888 27.1 4232 0.3 K o m a n d it 137 7 5 29915 6.8 256 7.8 51013 3.7 K o lle k tif 1391 75.6 139497 41.4 1425 43.4 210968 15.2 T o p la m 1839 100.0 337006 100.0 3282 100.0 1386556 100.0 ( K a y n a k la r : 1 — K a lk ın m a P lâ n ı İ k in c i B e ş Y ıllık 1968 -

1972, S. 365.

2 — ik t is a d i R a p o r 1967, T ü rk iy e T ic a r e t O d a ­ la r ı, S a n a y i O d a la rı ve T ic a r e t B o rs a la rı B irliğ i,

3 — İ k t is a d i R a p o r 1969, T ü rk iy e T ic a r e t O d a ­ la r ı, S a n a y i O d a la rı v e T ic a r e t B o rs a la rı B irliğ i.)

Tablo Vl'da, 1961 yılında imalat sanayiinde ku­

rulan yeni şirketlerin c/c 2’sini anonim şirketlerin

(23)

oluşturduğunu görüyoruz. Anonim şirketlerin 1961 yılındaki değerleri, toplam değerin % 15.2’sine eşit­

tir. 1968 yılında anonim şirketlerin toplam şirketler içersindeki payı % 12’ye ve toplam değer içindeki payı da % 73’e yükselmiştir. İm alat sanayiinde yeni kurulan şirketlere de tekelci bir yapınm egemen ol­

duğunu görüyoruz.

Şimdiye kadar verdiğimiz değerlerin açık ve se­

çik bir şekilde belgeledikleri gerçek şudur: Sosyo-eko- nomik yapısı dünya emperyalizmi tarafından belirle­

nen Türkiye’de üretim güçlerinin ilkel bir düzeyde bulunmasına rağmen kapitalizmin en yoz aşaması, yani tekelci kapitalizm egemendir.

■ Türkiye’de İm alat Sanayiinde Bölgesel Tekelcilik

Araştırmamızın başında geri bıraktırılmış ülke­

lerin bir metropol-uydu ilişkisi içerisinde emperyalizm ve işbirlikçi sermaye tarafından sömiirüldüklerini ileri sürmüş ve bu sömürü Uişkisinin belirli metro­

poller tarafından düzenlendiğini, uygulandığını belirt­

miştik. Türkiye’de bu sömürü ilişkisinin düğümü ve beyni İstanbul’dadır. 1960 yılında Türkiye’deki top­

lam sanayi üretiminin değeri 7.159 milyon TL. ve İstanbul’daki sanayi üretiminin değeri ise 4.234 mil­

yon TL. idi. Diğer bir deyişle Türkiye’nin toplam sanayi üretiminin % 60’ı İstanbul’da yapümaktaydı.

Ülkenin geri kalan kısmına göre böylece çok güçlü bir durumda bulunan İstanbul’da sanayi sermayesi çok açık bir şekilde, tekelci sermayedir. İstanbul’da üretilen yada monte edilen sanayi ürünleri Türkiye’-

(24)

• 24 •

nin diğer bölgelerinde monopol fiyatlarda satılmakta^

emperyalizmle bütünleşmiş işbirlikçi ve tekelci ser­

maye böylece bir yandan Anadolu’daki üreticüeri, di­

ğer yandan da İstanbul ve çevresindeki sanayi pro­

letaryasını sömürmektedir.

TABLO

Virde

imalat sanayiinde İstanbul’un te­

kelci gücü belgelenmektedir.

T A B L O V I I

İS T A N B U L V E D lĞ E R « M E T R O P O L L E R » D E İM A L A T S A N A Y ÎÎN D E K Î B Ü Y Ü K İŞ Y E R L E R İ N İ N

D A Ğ IL IM I [I] (1963 Y IL I)

§ s -

İ ş y e r i Yılı »çi^de fc-S g w

m o a ş v e ^ o>»,

s a y ı s ı ] K a s ım 1 9 6 3 't e ö d e n e n + . '“ c*3

n j i 1 f j f i o f \ ç a l ış a n l a r ü c re t le r ! 5 - . 2 >

M e tro p o l % (% ) % %

İ s ta n b u l 1263 45.5 50.1 64.4 5 8 5

İ z m ir 209 7.5 11.4 8.7 7.7

A n k a r a 154 5.6 2.7 2.5 4.1

A d a n a 80 2.9 7-4 6.5 8.8

B u r s a 243 7.7 3.8 2.5 1.8

B e ş m e tro p o l

T o p la m ı 1919 69.2 75.4 84.6 80.9

(K a y n a k : S a n a y i v e İ ş y e r le r i S a y ı m ı : İ m a l â t S a n a y ii. 1964,- D .İ.E .)

Tablo VII, İmalat sanayiindeki büyük işyerleri­

nin % 45.6’inin İstanbul’da bulunduğunu, bu işyerle­

rinin toplam işgücünün % 50.1’ini istihdam ettiğini, yıl içindeki toplam maaş ve ücretlerin % 64.4’ünü ödediğini ve sabit sermayeye yıl içinde yapılan gayri safi ilavelerin % 58.5’ine sahip olduğunu ortaya koy­

maktadır. Ayrıca Türkiye’de İm alat sanayiindeki bü­

(25)

yük şirketlerin c/c 69.2’si İstanbul, İzmir, Adana ve Bursa metropollerinde bulunurken diğer 62 ilde bu­

lunanların oram % 30.8’dir. Aynı şekilde yıl içinde sabit sermayeye yapılan yatırım ların % 80.9’u beş metropolde birikmiştir. İstanbul ve diğer önemli met­

ropollerin toplam girdi, toplam çıktı, toplam katm a değer ve toplam artık-değerdeki paylarıysa TABLO V lII’de verilmiştir.

T A B L O V I I I

İS T A N B U L V E D İĞ E R M E T R O P O L L E R D E İM A L A T S A N A Y İİN D E K İ B Ü Y Ü K İ Ş Y E R L E R İ N İ N

D A Ğ IL IM I [II] (1963 Y IL I)

M e tro p o l

İ ş y e r in in s a y ıs a l o ra n ı (% )

G ird i (% )

Ç ık tı

( % )

K a tm a D e ğ e r

(% )

A r t ı k - D e ğ e r

(% )

İ s ta n b u l 45.5 45.6 51.2 65.1 67.8

İ z m ir 7.5 12.6 11.4 8.4 8.5

A n k a r a 5 6 7.1 3.3 2.7 2.3

A d a n a 2.9 5.7 6.0 6.7 6.2

B u r s a 7.7 2.5 2.5 2.5 2.7

B e ş m e tro p o l

to p la m ı 69.2 7^.5 74.4 85.4 87.5

(K a y n a k : S a n a y i v e İ ş y e r l e r i S a y ı m ı : İ m a l a t S a n a y ii. 1964, D .l.E .)

Görüldüğü gibi 1963 senesinde İm alat sanayim­

deki özel büyük firm alara ait toplam katm a değerin

% 65.1’i ve toplam artık-değerin % 67.8’i İstanbul’da­

dır. Ayrıca yine toplam katm a değerin % 85.4’ü ve toplam artık-değerin % 87.5’i, beş metropolde yo­

ğunlaşmıştır. Buna göre geriye kalan 62 şehir toplam

(26)

• 26 •

katm a değerin % 14.6’sına ve toplam artık-değerin

% 12.5’ine sahip bulunmaktadırlar.

İstanbul sanayiinin tekelci yapısı ise TABLO IX’da belgelenmektedir.

T A B L O I X

İS T A N B U L ’D A K İ Ö Z E L S A N A Y İ Y E R L E R İN İN K A R Ş IL A Ş T IR IL M A S I

S a b it se r m a y e

İşyeri büyük­

lüğü (Ç a lışan la r sayısı)

İş y e r le r i

s a y ıs ı %

y a tı r ı m l a r ı

1000 Tl. %

4 - 1 0 k iş i 597 39.4 21 843 1.5

1 1 - 5 0 k iş i 611 40.2 207 604 14.4

51 - 100 k iş i 156 10.2 180 933 12.6

101 - ve d a h a f a z la 155 10-2 1028 626 71.6

T o p la m 1519 100.0 1439 016 100.0

(K a y n a k : İ s ta n b u l’u n S a n a y i P o ta n s iy e li, S. 18, İ s ta n b u l S a ­ n a y i O d a s ı N e ş r iy a tı, 9-1964).

Tablo IX, İstanbul’da 100 kişiden daha fazla iş­

çi çalıştıran özel sanayi kuruluşlarının, toplam kuru­

luşların % 10.2’sini teşkil ettiklerini ortaya koymak­

tadır. Buna karşılık bu kuruluşlar toplam sabit ser­

maye yatırımlarının % 71.5’ini yapmışlardır. 50 ki­

şinin üstünde işçi çalıştıran sanayi kuruluşlarının toplam sabit sermaye yatırımları içerisindeki paylan ise yaklaşık olarak % 85’e varm aktadır. Diğer bir deyişle İstanbul’daki sanayi kuruluşlannın % 20’si sabit sermaye yatırım lannın % 85’ini yapmış bulu­

nurken, geriye kalan % 80’i sadece % 15 oranında bir sabit sermaye yatınm ı yapmış huhinma.kta.dir.

Görülüyor ki, İstanbul sanayiine egemen olan serma­

ye tekelci bir sermayedir.

(27)

Aynı şekilde tamamen özel kesimin elindeki ka­

ğıt, kauçuk, kimya ve madeni eşya sanayilerini ince­

leyecek olursak, 10 kişiden fazla işçi çalıştıran ve büyük sanayi kuruluşu olarak tanımlanan işyerleri­

nin toplam üretim içindeki paylannm çok yüksek ol­

duğunu görürüz. TABLO X ’da bu konuda bilgi veril­

mektedir.

T A B L O X

İS T A N B U L 'D A B E L İR L İ S A N A Y İ D A L L A R IN D A B Ü Y Ü K V E K Ü Ç Ü K Ö Z E L S A N A Y İ K U R U L U Ş L A R IN IN

K A R Ş IL A Ş T IR IL M A S I

Ü re tim D a ğ ı l ı m ı ( % ) İş k o lu B ü y iik S a n a y i K ü ç ü k S a n a y i

K a ğ ı t 80.6 1 9 4

K a u ç u k 98.7 1.3

K im y a 72.9 27.1

M a d e n i E ş y a 69.1 30.9

(K a y n a k : İ s ta n b u l’u n S a n a y i P o ta n s iy e li, S. 17, İ s ta n b u l S a n a y i O d a sı N e ş r iy a tı, 9-1964).

Tablo X ’da görüldüğü gibi, örneğin kauçuk sana­

yiinde üretimin % 98.7’si büyük sanayi kuruluşları tarafından yapılmaktadır. Türkiye’nin baş metropo­

lü İstanbul’da da imalat sanayimdeki sermayenin te­

kelci sermaye olduğu açıkça ortadadır.

Daha önce de değindiğimiz gibi, imalat sanayim­

deki bu yapısal ve bölgesel tekelcilik, ülke içinde geri bıraktırılmış bölgelerde de geçerlidir. Şöyle ki, Gü­

neydoğu ve Doğu bölgesindeki 17 şehir içerisinde Gaziantep şehri 1965 yılında imalat sanayündeki fir-

(28)

• 28 •

m alann % 45.3’üne, çalışanların % 49.9’una, sabit sermayeye yapılan gayrisafi ilavelerin % 55’ine, top­

lam katm a değerin % 66.9’una ve toplam artık-de- ğerin ise c/o 58.1’ine sahip bulunmaktadır. Aynı şe­

kilde O rta Anadolu’da 12 şehir içerisinde A nkara’­

nın, imalat sanayimdeki firmalar, çalışanlar, sabit şermayeye yapılan gayrisafi ilaveler ve toplam k at­

ma değerdeki payları, sırasıyla, % 51.7, % 47.6,

% 70.9, % 53’tür. Ege kesiminde İzmir, imalat sa­

nayimdeki firmaların % 61.8’ine, çalışanların % 65’- ine, sabit sermayeye yapılan gayrisafi ilavelerin

% 65.5’ine ve toplam katm a değerin % 70.8’ine sa­

hiptir.

Görülüyor ki, emperyalist ülkelerdeki ana m etro­

pollerle, geriye bıraktırılmış ülkelerin oluşturduğu uy­

dular arasındaki metropol-uydu ilişkisi, geri bıraktı­

rılmış ülkelerde de geçerli olmakta ve örneğin İstan­

bul’daki işbrilikçi ve tekelci sermaye Anadolu’yu çev­

re şehirler aracılığıyla sömürürken, Anadolu’daki ikinci, üçüncü dereceden metropoller de kendi çevre­

lerindeki kasaba ve köyleri sömürmektedirler. Yine yukarda gösterdiğimiz gibi, Güneydoğu ve Doğu böl­

gesinde Gaziantep, İç Anadolu’da Ankara, Ege’de İz­

m ir bir metropol görevi görmektedir. Diğer bir de­

yişle, Türkiye’nin Batısındaki büyük şehirlerle Do­

ğu bölgesi arasındaki ilerilik-geri bıraktınlmışlık iliş­

kisini, gerçeğini, Doğunun, îç Anadolu’nun kendi ya­

pılan içinde bulabiliyoruz.

im alat sanayimdeki bölgesel tekelciliğin göster­

gelerinden birisi de, yeni kurulan şirketlerin illere göre dağılımıdır. TABLO X I’de bu dağıhm verilmiş­

tir.

(29)

T A B L O X I

Y E N Î K U R U L A N Ş İR K E T L E R İN S E Ç İL M İŞ İL L E R E G Ö R E D A Ğ IL IM I (1 9 6 0 - 1 9 6 7 )

K u r u la n Ş ir k e t T o p la m s e r m a y e

İ l l e r s a y ıs ı 7c (1000 T l.) %

İ s ta n b u l 3441 37.1 1 670 229 47.3

A n k a r a 960 10.3 993 543 26-2

İz m ir 736 7.9 228 206 6.5

D iğ e r ille r 4147 44.7 636 611 18.0

T o p la m 9284 100.0 3 528 589 100.0

(K a y n a k : T ü rk iy e i s t a t i s t i k Y ıllığ ı. 1968. S. 306, D .I.E .)

Tablo XI, 1960 -1967 yıllan arasında şirketlerin

% 37.1’inin İstanbul’da kurulduğunu ve bu şirketle­

rin toplam sermayenin % 47.3’üne sahip olduklanm belgelemektedir. İstanbul, A nkara ve İzmir’deki şir­

ketlerin sahip olduklan sermaye toplamı % 82’ye eşittir. Görüldüğü gibi, Türkiye imalat sanayiine ya­

pısal tekelcilik kadar, bölgesel tekelcilik de egemen­

dir.

■ Yabancı Sermayenin Dununu a) Yapısal Tekelcilik :

Türkiye’de emperyalist sömürünün egemenliğini pekiştirmek amacıyla, emperyalizmin uşaklarına ha­

zırlatılarak yürürlüğe konulan 6224 sayılı Yabancı Sermayeyi Teşvik Kanunu’na göre, yurdumuza giren yabancı sermaye de, yapısal bakımdan tamamen te­

kelci sermayedir. TABLO X II’de bu gerçek belgelen­

mektedir.

(30)

6224 S A Y IL I K A N U N A G Ö R E T Ü R K İY E ’Y E G İR E N Y A B A N C I S E R M A Y E D E Y A P IS A L T E K E L C İL İK

(1965 Y I L I S O N U )

T o p la m

• 30 •

T A B L O X I I

S e rm a y e G ru b n (1000 T l.)

F ir m a S a y ıs ı %

S e rm a y e (1000 T l.) 7o

50-000 ve d a h a b ü y ü k 2 1.9 102311 14.5

10001 - 50000 15 14.2 364215 51.4

1001 - 10000 55 52.0 226581 32.0

501 - 1000 12 11.3 10316 1.4

0 - 5 0 0 22 20.7 6012 0.7

T o p la m 106 100.0 709255 100.0

Tablo X II’ye göre, yabancı sermayenin katıldığı 106 firmadan 17’si toplam yabancı sermaye yatırı­

mının % 65.9’unu yapmıştır. E n büyük iki firmanın toplam yabancı sermaye yatırımı içindeki payı

% 14.5’tir. Görülüyor ki, firmaların kontrol ettikleri, sahip oldukları sermaye açısından çok belirli bir ya­

bancı sermaye tekelleşmesi vardır. Bu tekelleşmenin sağladığı imtiyazlar yüzünden, yabancı sermayenin katıldığı kuruluşların kârlılığı aynı sanayi dalındaki yerli kuruluşların kârlılığının çok üzerindedir, ö rn e­

ğin yabancı sermayeli kuruluşların 1959 -1965 yılları arasındaki ortalam a kârlılığı % 50 iken, yerli kuru­

luşlarda bu oran % 19’dur. Aynı şekilde 1959 -1964 yıllan arasında, yabancı sermayenin katıldığı kuru­

luşların yaptığı satışlann sermayelerine oram o rta­

lama olarak % 300 iken, yerli kuruluşlarda bu değer

c/o 200 kadardır. Yine yabancı sermayenin katıldığı kuruluşlarda gayrisafi kârların satışlara oram % 13.8, yerli kuruluşlarda ise % 9.3’tür. Madeni eşya,

(31)

elektrik aletleri, ilaç ve gıda sanayiinde yabancı ser­

mayenin katıldığı firmaların kârlıhğı % 60 - 80’e çık­

maktadır.

b) Bölgesel Tekelcilik :

Araştırmamızda daha önce de belgelediğimiz şe­

kilde, geri bıraktırılmış ülkelerdeki yabancı ve işbir­

likçi sermaye ile yerli sermaye büyük şehirlerde,

«metropoller» de yoğunlaşmakta, merkezileşmekte, ülkenin doğal kaynaklarıyla emekgücü bir «metro­

pol - uydu» ilişkisi içerisinde sömürülmektedir. Aynı şeküde Türkiye’nin özellikle 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Amerikan emperyalizminin politik ve ekonomik egemenliği altına düşmesiyle birlikte, ülkemize yeni­

den giren yabancı sermaye, tıpkı son yıllarda yan- sömürge durumunda olan Osmanh İm paratorluğu’n- daki gibi, komprador burjuvazinin varlığını en güçlü bir şekilde sürdürdüğü İstanbul ve İzmir gibi m etro­

pollerde yoğunlaşmıştır. Diğer bir deyişle emperya­

lizmin beyni ve kalbi İstanbul’da, vantuzları ise hem İstanbul, hem de Anadolu’dadır. TABLO XIII, bu gerçeği ortaya koymaktadır.

Tablo XTTT, 1965 yılı sonu itibariyle yabancı ser­

mayenin katılmış olduğu kuruluşların % 80’inin İs­

tanbul’da bulunduğunu gösteriyor. Aynı şekilde top­

lam yabancı sermayenin % 80.5’i İstanbul’da top­

lanmıştır. Yine Tablo XHI’e göre, Türkiye’de yabancı sermaye yatırımlarının bulunduğu illerin sayısı sade­

ce altıdır. Bu illerden Bursa ve H atay illerinde top­

lam yabancı sermayenin sadece % 0.3’ü yatırılmış ol­

duğundan, yabancı sermaye gerçekte Türkiye’nin dört ilinde yoğunlaşmış bulunmaktadır. Bu yoğunlaşma

(32)

T A B L O X I I I

6224 S A Y IL I K A N U N A G Ö R E T Ü R K İY E ’Y E G İR E N Y A B A N C I S E R M A Y E N İN İ L L E R A R A S IN D A K İ

D A Ğ IL IM I (1965 Y IL I S O N U İT İB A R İY L E )

Y a tır ıl a n s e r m a y e

• 32 •

İ lle r K u r u lu ş sa y ıs ı % (1000 D o la r) %

İ s ta n b u l 98 8 0 4 55 253 80.5

A n k a r a 11 9.0 8 438 12.3

İ z m ir 10 8.2 1 644 2.4

B u r s a 1 0.8 195 0.3

K o c a e li 1 0.8 3 073 4.5

H a ta y 1 0.8 17

T o p la m 122 100.0 68 620 100.0

yabancı sermayenin Anadolu’nun en uzak köşelerini etkiliyememesi, Anadolu’yu bütünüyle sömürememesi demek değüdîr. İstanbul, İzmir ve A nkara’da yoğun­

laşmış olan yabancı sermaye, daha önce açıkladığımız

«metropol - uydu» ilişkisi içerisinde, Anadolu burju­

vasını, sömürü mekanizmasını, aracı unsuru olarak kullanmakta, Anadolu burjuvası aracılığıyla Türki­

ye’de oluşan toplam artık - değerin önemli bir bölü­

müne elkoyabümektedir. Diğer bir deyişle metropol - uydu sömürü ilişkisinin zorunlu halkasını oluşturan yerli burjuvazi, Anadolu’da oluşan artık - değerin bir kesimine elkoyduktan sonra, geriye kalan büyük bö­

lümü İstanbul ve İzmir gibi metropollerdeki yabancı ve yerli efendilerine ulaştırm akta, ayrıca yine met- ropollerce ithal olunan yada metropollerde monte edilen sınai ürünlerinin Anadolu pazarlarında mono­

pol fiyatlarda satılmasını sağlamaktadır.

(33)

Yabancı sermayenin katıldığı şirketlerin 76’sı anonim, 37’si limited, 9’u kollektif ve 2’si komandit şirket şeklindedir. Anonim şirketlerin 59’u, limited şirketlerin 33’ü İstanbul’dadır. Diğer bir deyişle, ano­

nim şirketlerin °/o 78’i, limited şirketlerin % 89’u İs­

tanbul’da bulunmaktadır. A nkara’daki anonim şir­

ketlerin sayısı 7 ve limited şirketlerin sayısı 2’dir. Bu değerler İzmir için de sırayla 7 ve 2 dir.

Yabancı sermayenin İstanbul’da yoğunlaşması­

nın yanında özellikle Sınai Kalkınma Bankası’nm sağ­

ladığı kredilerden yararlanan firm aların çoğunluğu da İstanbul’dadır, örneğin 1966 yılına kadar Sınai Kalkınma Bankası’mn kredilerinden yararlanan 700 firmanın % 60’ı İstanbul’da bulunmaktaydı. Yine 1966 yılma kadar Sınai Kalkınma Bankası’ndan en büyük krediyi (2.5 milyon dolar) sağlayan, bir ya­

bancı sermaye kuruluşu olan Good Year Lastik Co.

olmuştur.

Yabancı sermayenin katıldığı kuruluşların sana­

yi dalındaki yerli kuruluşlardan daha büyük oranda k â r sağlamaları karşısında emperyalizmin sözcülüğü­

nü de yapan işbirlikçileri, bu firm aların teknolojik bakımdan yerli firm alardan daha rasyonel üretimde bulunduklarım, bu yüzden k âr oranlarının da doğal bir şeküde daha yüksek olduğunu ileri sürerler. Oysa Prof. Gülten Kazgan Cumhuriyet Gazetesi’nin 6.8.969 tarihli sayısında yayınlanan «Yabancı Sermaye ve Teknoloji Transferi» adlı araştırm asında yabancı ser­

mayenin Türkiye’ye daha üstün bir teknoloji getir­

mediğini sayısal olarak belgelemiştir. Prof. Kazgan’- m bu kısa fakat çok değerli araştırm ası yabancı ser­

maye yatırımlarının en fazla yoğunlaştığı sanayi dal­

(34)

larında, yani kimya, kauçuk ve lastik sanayilerinde işçi başına katm a değerin A.B.D.’ne göre en düşük düzeyde olduğunu açıkça göstermektedir. Bu sanayi dallarındaki işçi başına verimlilik yerli kuruluşların yoğun olduğu sanayi dallarındaki verimliliğin büe çok kereler altındadır. Bu gerçeğin belirlediği kaçı­

nılmaz sonuç şudur : Yabancı sermayenin yoğun ol­

duğu sanayi dallarındaki kârlılığın yüksek oluşunun temel nedeni bu dallardaki sermayenin çok belirgin bir şeküde tekelci sermaye oluşudur.

Türkiye İm alat Sanayiinde yabancı sermayenin giderek ne kadar etkin, ne kadar güçlü'hale geldiğini belgelemek üzere TABLO XIV hazırlanmıştır.

T A B L O X I V

T Ü R K İY E İM A L A T S A N A Y İİN D E 1970 Y IL I F İN A N S M A N K A Y N A K L A R I [I]

S e k tö r le r Y a b a n c ı Y a b a n c ı

S e rm a y e K r e d ile r T o p l a m

G ıd a S a n a y ii % 10.4 % 4.0 % 14.4

K im y a s a n a y ii (T o p la m ) 24.5 53.7 78.2

T ıb b i il â ç la r 28.0 24.9 52.9

M a k in e s a n a y ii (T o p la m ) 15.4 24.9 4 0 3 T a r ım a le t v e m a k in a l a n 8.8 70.3 79.1 E le k t r i k m a k i n a v e g e re ç le ri 25.5 16.6 42.1 T a ş ı t A r a ç la r ı S a n a y ii (T o p la m ) 4.0 1 8 1 22.1

K a ra y o lu T a ş ıt la r ı 5.9 30.5 36.4

(K a y n a k : ö z e l S e k tö r Y a tır ım A n k e ti S o n u ç la n . 1963 - 1969, T . C. B a ş b a k a n lık D e v le t P la n l a m a T e ş k ila tı, T e m m u z 1970, S. 3 9 - 4 2 )

Yukardaki tabloda kimya sanayünde 1970 yılı finansman kaynaklarının % 78.2’sinin yabancı kre­

(35)

diler ve yabancı sermaye yatırımlarından oluştuğu­

nu görüyoruz. Bu değer tıbbi ilhçlar a lt sektöründe

7c 52.9, makine sanayünde % 40.3, tarım alet V e

m akinalan alt sektöründe ise % 79.1’dir. Görülüyor ki, kimya, makina, elektrik, makina ve gereçleri, ka­

rayolları taşıtlarında yabancı sermaye kesinlikle ege­

mendir. Diğer sanayi sektörlerindeki finansman du­

rumu TABLO XV’de özetlenmiştir.

T A B L O XV

T Ü R K İY E İM A L A T S A N A Y İİN D E 1970 Y IL I F İN A N S M A N K A Y N A K L A R I [II]

Y a b a n c ı Y a b a n c ı

S e k tö r le r K r e d ile r S e k tö r le r S e rm a y e Giyim , s a n a y ii % 22.2 M a r g a r in % 80.0 O r m a n ü r ü n le r i s a n a y ii 19.1 İ p e k li d o k u m a 48.4

K a ğ ıt 43.2 L a s t i k ü r ü n le r i 21.7

S a b u n ve d e te r ja n 96.7 T a r ım il& çlan 40.9 D e m ir v e çelik , m e t a ll u r j i 39.9 T u ğ la v e k ir e m i t 2,02 S a n a y i m a k i n a la n 17.6 E l e k t r i k ile tk e n le r i 62.2 E l e k t r i k m o t o r l a n 12.8 (K a y n a k : Ö zel S e k tö r Y a tır ım A n k e ti S o n u ç la n . 1963 - 1969,

T. C. B a ş b a k a n lık D .P .T ., T e m m u z 1970, S- 39 - 42)

Tablo XV, sabun ve deterjan imalinde yabancı kredilerin finansman kaynaklarının % 96.7’sini, m ar­

garin üretiminde yabancı sermayenin finansman kay­

naklarının % 80’ini oluşturduğunu ortaya koyuyor.

Demir Çelik ve metallurji sektöründe finansman kay­

naklarının % 39.9’u yabancı kredilerden sağlanmış durumdadır. Böylece kimya, elektrik, çelik ve demir sanayimden giyim ve gıda sanayüerine kadar, Tür­

(36)

• 36 •

kiye imalat sanayiindeki pek çok sektörün yabancı sermayenin kontrolü altında olduğunu bir kere daha görmüş bulunuyoruz. TABLO XIV ve TABLO XV’- deki değerler, Türkiye imalat sanayiindeki sermaye­

nin, tekelci sermaye olduğu kadar, emperyalizmle bü­

tünleşmiş işbirlikçi sermaye olduğunu da açıkça bel­

gelemektedir. Türkiye’nin bütünlüğü içerisinde oldu­

ğu gibi, imalat sanayünde de, «milli burjuva» sınıfı­

nın varlığından söz açmak, kendini aldatm aktan baş­

ka birşey değildir.

■ özel Sektör İmalat Sanayii Yatınmlannın Dağılımı 1967 yılında gerçekleşen toplam im alat sanayii yatırım larının % 61.9’ü özel sektör tarafından yapıl­

mıştır. Çevirici kuvvet kullanan 5 ve daha fazla işçi- li kuruluşlarla çevirici kuvvet kullanmayan 10 ve daha ¿azla işçili sanayi kuruluşları «organize sana­

yi» olarak tanımlanmakta, im alat sanayiindeki top­

lam yatırımların ortalam a olarak % 90 - 95’i ise bu «organize sanayi» tarafından yapılmaktadır. 1967 yılında «organize sanayi» olarak tanımlanan kuru­

luşların toplam sayısı 7527’dir. Oysa imalat sanayi­

indeki kuruluşların sayısı 1963 yılında 160553’e var­

mış bulunuyordu. Diğer bir deyişle, im alat sanayiin­

deki kuruluşların yaklaşık olarak % 4.7’si yatırım ­ ların % 95’ini yapmaktadır.

BÖLGESEL YATIRIM :

İm alat sanayinin bölgesel tekelci yapısmı belge­

leyen göstergelerin en önemlilerinden birisi, bu ke­

Referanslar

Benzer Belgeler

lestoquardi in sheep and goats from seven major areas located in East and Southeast Anatolia by using polymerase chain reac- tion (PCR) and microscopic examination of thin blood

Yapılan tahkikatta, patlama nedeninin, Bulgaristan’dan hareketten önce, kafilenin bavullarından birine yerleştirilen saatli bomba olduğuanlaşılmıştı.Bomba,

defa Matbah ve Tersane Eminlikleri’nde ve 1807 yılında ordunun sefere kalkması sırasında, İstanbul’da Rikâb Def- terdarlığı'nda çalışmış olan Agâh

Bölgede çalışmaktan memnun olan hekimlerin memnun olma nedenleri ile çocukluklarını bölgede geçirmiş olup olmamaları arasında anlamlı bir fark yoktur.. Hekimlerin memnun

Plastiklerin üzerinde; yalıtkanlık özelliklerinden dolayı gerek işleme gerekse kullanım sırasında statik elektrik birikimi olur. Statik elektriklenme toz, kir ve buna

Aşağıdaki kelimeleri sözlükteki yerlerine göre örnekteki gibi numara- landıralım.. Aşağıdaki kelimeleri sözlükteki yerlerine

[r]

Havza alanının jeomorfolojik özellikleri (bilhassa yer şekilleri) toprak özelliklerine sirayet etmiş ve küçük bir alan dâhilinde çeşitli toprak ordoları