İLETİŞİM
ÇEŞİTLERİ
İLETİŞİM
ÇEŞİTLERİ
Konuşulan Sözcükler Konuşulan Sözcükler
Konuşma, insanı diğer canlılardan ayıran önemli bir özelliktir. Sözcükler, farklı insanlara farklı
anlamlar ifade eder. Wilson ve Kneisle (1988),
hemşire ve danışan arasındaki iletişimin karşılıklı anlamayı gerektirdiğini, bu nedenle hemşirenin şu dört kavramı bilmesi gerektiğini ileri sürerler:
1. Sözcüklerin Genel (Denotation) ve Özel (Connotation) Anlamı
2. Özel (Paylaşılan ve Paylaşılmayan) Anlamlar 3. Sözsüz Mesajlar
4. Anlamların Sözlü Paylaşılması
Sözcüklerin iki anlamı vardır:
Bunlar, bilgi ileten (Denotative) ve duygu yaratan (Connotative) yönlerdir.
Denotative anlam, sözcüğün sözlük anlamıdır.
Connotative anlamda ise, duygularımızla düşünmeye alışık olduğumuz için, söylenen sözcüğün bizde
yarattığı anlamı düşünerek tepki verdiğimizde duygusal tepki vermiş oluruz.
Burada, mesajı gönderen kişi sözcükleri bizim
kullandığımız anlamda kullanmadığı zaman kolayca yanlış anlamalar olabilmektedir. Çünkü birçok
sözcüğün psikolojik olarak bireyde çağrıştırdığı duygu yönü de vardır. Bazı kişilerin bazı sözcüklere aşırı tepki vermesi bundan dolayıdır.
2. Özel (Paylaşılan ve Paylaşılmayan) Anlamlar
2. Özel (Paylaşılan ve Paylaşılmayan) Anlamlar
İletişim olabilmesi için, anlatılmak istenen
anlamın, her iki taraf için de aynı anlamda
anlaşılması gerekir. Anlam, katılan tarafların
her ikisi için de aynı değilse, iletişim kazaları
yaşanır.
3. Sözsüz Mesajlar 3. Sözsüz Mesajlar
Gerçek niyet ve duygular, sözsüz iletişim yoluyla daha iyi anlatılır. Sözlü iletişimden daha az önemli gibi
düşünülürse de çoğu kez daha önemlidir. Özellikle hemşire-hasta durumlarında, hastanın söylediği sözlerden çok söyleyiş biçimine dikkat etmek
önemlidir. Hasta bize “iyiyim” derken ses tonu, yüz ifadesi, yatağın içindeki duruşu onun gerçekten iyi olup olmadığı hakkında bir fikir verir.
Ne söylediğimizden çok, nasıl söylediğimiz önemlidir.
Hasta ile çalışırken bu bilgi önemlidir. Çünkü hemşire, yalnızca hastanın söylediği sözler üzerinde durur ve bunlara eşlik eden sözsüz davranışlara ve söyleme biçimine dikkat etmezse, hastanın söylediklerinin
çoğunu kaçırmış olur. Bu durumda kişiyi anlamamız ve yardımcı olmamız oldukça sınırlı olur.
Beden Dili Beden Dili
Sözsüz iletişime “beden dili” de denir.
Yüz ifadeleri duyguları yansıtır.
Komedyen ve mim sanatçıları, çeşitli duygu ve davranışları sözsüz olarak anlatabilirler.
Duygular yoğun yaşandığında, bedensel değişmeleri görebiliriz. Örneğin kaygı yaşayan bir kişi, çarpıntı hisseder, deride renk değişikliği olur, solunum
hızlanır, elleri titrer, yerinde duramaz, el ve yüz hareketleri değişir. Bu değişmeler derindeki
duygularımızı ele verir.
Ellerin oğuşturulması, kaygı (anksiyete),
huzursuzluk, sabırsızlık gibi duyguları aktarır.
Ayak sallama, kaçma arzusunu ifade eder.
Bedenin duruşu, bireyin diğer kişilerle ilgili duygularını yansıtır.
İnsan sözlerini seçebilir, kontrol edebilir ancak, sözsüz davranışını her zaman kontrol
edemeyebilir. Bu nedenle, sözsüz
davranışlar çoğu kez bireylerin gerçek duygularını ileten daha güvenilir bir
kaynaktır.
Bu nedenle hemşirelikte, sözlü iletişimlerden daha fazla, sözsüz iletişimlere duyarlı olmak
oldukça önemlidir. Hastanın ne söylediğinden çok bunu nasıl söylediği ve asıl ne söylemeye
çalıştığının anlaşılması gerekecektir.
Sözlü iletişim düşünceleri ve fikirleri anlatmada, sözsüz iletişim ise duyguları anlatmada daha
etkilidir.
Göz Teması Göz Teması
Birbirine yabancı kişiler zorunlu olarak birbirine
çok yaklaşınca, bakışlarını kaçırıp yere veya başka bir yere bakarlar. İstemediğiniz ve üzerinize
dikilmiş bakışlar genel olarak size yapılmış bir
saldırı anlamında yorumlanır ve öfke duyabilirsiniz.
Başkalarının size bakması sizin için ne anlam ifade
ediyorsa bu doğrultuda değişir yorumunuz.
Karşıdaki kişinin gözüne bakarak konuşma, kendine güvenin işareti, bakamamak ise güvensizliğin belirtisi sayılabilir. İnandırıcı ve etkileyici olabilmek için kimi kişiler, karşısındakilerin gözlerine bakmayı bir strateji olarak kullanabilirler.
Lisan Dışı Sesler Lisan Dışı Sesler
Bunlar, sesteki vurgulamalar ve dilin yapısı dışında kalan seslerdir.
Örneğin, gülme, hıçkırma, ağlama, homurdanma gibi sesler.
Ses tonundaki ipuçlarına göre bireyin
yaşadığı duygular da değişir.
Kişisel Alan Kişisel Alan
Kişinin çevresinde, görünmeyen bir sınırla
çevrili, kişiliğe ait bir alandır. Kişi, yabancıların bu alanı aşıp kendisine fazla yaklaşmasını
istemez. Fazla kalabalık belediye otobüslerinde bu mesafe aşıldığı için
rahatsızlık duyulur.
Bedene yapılan girişimler, bu yüzden hastayı rahatsız eder, fakat hasta buna izin vermek zorunda kalır.
Kürsü, öğretmenle öğrenciyi birbirinden ayıran bir engeldir.
Öğrenciye yakın olmak isteyen öğretmen,
kürsünün arkasında değil önünde kendini daha
rahat hissedecektir.
Dokunma Dokunma
Dokunma, duygu-durum açısından oldukça önemlidir.
Kime, ne zaman, nerede ve nasıl dokunulacağı yazılı
olmayan sosyal kurallarla belirlenmiştir. Dokunma, fizik bir davranıştır, cinsel anlamı olabilir veya olmayabilir.
Önemli olan, kişinin bu dokunuşu nasıl algılayacağıdır.
Dokunma, insan yaşamının başından sonuna dek önemli bir duyumudur.
“Bebek, dokunmayla dünyayı keşfeder, fetüs annenin kalp atışlarına tepkide bulunur. Yaşamla ilk temasımız dokunma yolu ile olur.
Dokunmaya bazen sözler eşlik edebilir, bazen de
empati en iyi şekilde dokunmayla ifade edilir. Örneğin ölü doğum yapmış genç bir anne oldukça kederlidir.
Hemşire annenin kederini yaşamaya gereksinmesi
olduğunu bilirse onu dinler ve yaşamakta olduğu keder duygusunu kabul eder. Ona dokunarak, elini eline
alarak, alnına soğuk kompres koyarak onunla ilgilendiğini belirtebilir. Dokunmayla ilgili tüm yaptıkları, ona yardım etme isteğini ortaya koyar (Blondis, 1977).