• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Devleti’nde Ecnebilerin Esnaflı ğ ı Meselesi (1838-1861)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Osmanlı Devleti’nde Ecnebilerin Esnaflı ğ ı Meselesi (1838-1861)"

Copied!
27
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ISSN: 1309 4173 (Online) 1309 - 4688 (Print) Volume 9 Issue 3, September 2017, p. 141-166

DOI: 10.9737/hist.2017.546

Volume 9 Issue 3 September

2017

Osmanlı Devleti’nde Ecnebilerin Esnaflığı Meselesi (1838-1861)

The Trade Issue of the Foreigners in Ottoman Empire (1838-1861)

Yrd. Doç. Dr. Songül KEÇECİ KURT

(ORCID: 0000-0003-4983-9897) Amasya Üniversitesi - Amasya

Öz: Bu çalışmada 1838’de yapılan Balta Limanı Antlaşması’ndan 1861’de imzalanan Kanlıca Antlaşmalarına kadar geçen süre içinde Osmanlı tebaasından olmayanların Osmanlı tebaasına ait olan esnaflık mesleğini yapmaları ve buna bağlı olarak yaşanan sorunlar incelenmektedir. Herhangi bir iş kolunun belirli bir alanında uzmanlaşmış meslek sahipleri olarak tanımlanan esnaflık Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren belirlenen kurallar çerçevesinde icra edilmiştir. 19. yüzyılın başından itibaren bağımsızlık hareketleri sonucunda Osmanlı Devleti’nden ayrılarak yeni devletler kuran fakat Osmanlı topraklarında yaşamaya devam edip ecnebi olmayı seçen eski Osmanlı ahalisi ile ulaşım imkânlarının artması sonucu Osmanlı topraklarına gelen yabancılar geçimlerini temin etmek için esnaflık yapmışlardır. Bu durum yeri geldiğinde kendilerini ecnebi olarak tanımlayan bu esnaf grubunun hem Osmanlı ekonomisine hem de yerli esnafa zarar vermesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Bu manada daha fazla faaliyet gösterebilmek için Osmanlı Devleti’ne yeni imtiyazlar vermesi yönünde baskılar yapılmıştır. Başta İngiltere, Fransa ve Rusya olmak üzere onların desteklediği ve sayıca Osmanlı ülkesinde dükkân açarak en fazla oranda esnaflık yapan Yunanlılar ve hatta İranlılar ülkenin birçok yerinde bu işe el atmışlardır. Yerel esnafın zarara uğradıklarına dair yapmış olduğu şikâyetler veya devletlerarası ilişkiler bağlamında Bâbıâli, zaman zaman ecnebilerin esnaflık yapmasını önlemeye bazen de devletlerarası ilişkilerde bir koz olarak kullanmaya çalışmıştır.

Anahtar kelimeler: Osmanlı, esnaf, ecnebi

Abstract: In this study it is aimed to investage the trade of the foreigners that they performed the businesses which the Ottoman people did in the Ottoman Empire between the periods 1838 Balta Port Agreement and 1861 Kanlıca Agreement and the problems they faced during the mentioned periods. The trade issues in those periods which were defined as the business that was performed by non-expert people were performed under certain rules beginning from the establishment of the Ottoman Empire. The immigrant foreigners started to perform different types of trades to lead their life in the Ottoman Empire after the transportation became easier compared to the past although they established new states beginnig from the independence movements started at the first part of the 19th century but, they prefered to live under the dominian of the Ottoman Empire. Such a new case gave some harm to the Ottoman businessmen and the economy of the Ottoman Empire. However, they started to urge Ottoman Empire to give them some further priviliges to increase the volume of their trade. English, French and Russian businessmen and the Greek even the Iranian businessmen supported by the England France and Russia started to open new shops in different cities of Ottoman Empire. Related to the complains of the native merchants and the international relations, Ottoman Empire took some precautions to prevent the business of the foreigners and sometimes the State used such a case as a trump in international relations.

Keywords: Ottoman, trade, foreigners

(2)

Osmanlı Devleti’nde Ecnebilerin Esnaflığı Meselesi (1838-1861)

142

Volume 9 Issue 3 September

2017

Giriş

Esnaf, Osmanlı toplumunda el sanatları ile uğraşanların, geçimlerini mal ve hizmet üretimi, alım ve satımı ile sağlayanların1 veya herhangi bir iş kolunun belirli bir alanında uzmanlaşmış meslek sahiplerinin genel adıdır.2 Hiyerarşik yapıda teşkilatlanmış olan ve özünde sanatkârlığı da barındıran esnaf sisteminde3 bir mesleğin icrası için bir ustanın yanında uzun yıllar hizmet ederek sanatın inceliklerini ve sırlarını öğrenmiş olmak gereklidir. Ayrıca çıraklık müddeti bittikten sonra da, ehliyetini ispat eden bir eser hazırlamalı, cemiyetin tekkesinde yapılan dinî bir merasim ile belini bağlatmış (peştimal kuşanmış) olmalı ve boş bir dükkân (bir gedik)4 bulmak için beklemelidir.5 Böyle bir sistem içinde icra edilen mesleğe Müslüman olmayanların girmesi mümkün değildir. Ancak zamanla gayrimüslimler ile Müslümanların bir arada yaşaması, esnafa bazı yükümlülüklerin zor gelmesi gibi nedenlerden dolayı gayrimüslimler teşkilata kabul edilmeye başlanmıştır. Bu yeni durum tekkeler dışında esnafın toplanabilecekleri yerler ihtiyacını doğurmuş böylece esnaf yavaş yavaş zaviyelerden uzaklaşarak loncalarda teşkilatlanmıştır. 18. yüzyılda bazı ihtilaflar Müslüman ve gayrimüslimlerin esnaf loncalarının ayrılması gerekliliğini ortaya çıkarmıştır.6

Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda da etkili olan esnafın tarihsel süreçte gelişimini olumsuz yönde etkileyen bazı gelişmeler yaşanmıştır. Bunlardan ilki ve en önemlisi ticaret yollarının okyanuslara kaymasıdır. Bu nedenle dış ticaretle uğraşanlar içeriye yönelerek esnaflaşmaya başlamışlardır. Daha sonra ticaretle uğraşmaları yasak olmasına rağmen askerî zümreler de ek bir geçim kaynağı olarak esnaflığa yönelmiştir. Yabancı toptancıların gayrimüslim

1 Ahmet Kal’a, “Esnaf”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C. 11, 1995, s. 423.

2 Mehmet Ali Ünal, Osmanlı Sosyal ve Ekonomik Tarihi, Fakülte Yayınevi, Isparta 2014, s, 122.

3Konu ile ilgili olarak bkz. Mübahat S. Kütükoğlu, “Osmanlı İktisadî Yapısı”, Osmanlı Devleti Tarihi, C. 2, Editör:

Ekmeleddin İhsanoğlu, IRCICA Yayını, İstanbul 1994, s. 513-729; Bahaeddin Yediyıldız, “Osmanlı Toplumu”, Osmanlı Devleti Tarihi, C.1, Editör: Ekmeleddin İhsanoğlu, IRCICA Yayını, İstanbul 1994, s.475-476; Özer Ergenç, “XVIII. Yüzyılda Osmanlı Sanayi ve Ticaret Hayatına İlişkin Bazı Bilgiler”, Belleten, LII / 203, 1988, s.

501-533; Aynı yazar, “Şehir Tarihi Araştırmaları Hakkında Bazı Düşünceler”, Belleten, LII / 203,1988, s. 667-683;

Musa Çadırcı, Tanzimat Döneminde Anadolu Kentleri’nin Sosyal ve Ekonomik Yapıları, TTK Yayınları, Ankara 2013. Osmanlı şehir ve kasabaları ile ilgili olarak Bkz. Halil İnalcık, “Bursa-I. : XV. Asır Sanayi ve Ticaret Tarihine Dair Vesikalar”, Belleten, XXIV / 93, 1960, s. 45-66; M. Münir Aktepe, “Ahmed III. Devrinde Şark Seferine İstirak Edecek Ordu Esnafı Hakkında Vesikalar”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Dergisi, VII / 10, İstanbul 1954, s. 51-30; Mübahat S. Kütükoğlu, “1009 Tarihli Narh Defterine Göre İstanbul’da Çeşitli Eşya ve Hizmet Fiyatları”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Enstitüsü Dergisi, S. 9 İstanbul 1978, s.

1-85; Aynı yazar Osmanlılar’da Narh Müessesesi ve 1640 Tarihli Narh Defteri, İstanbul 1983; Rifat Ozdemir, XIX.

Yüzyılın İlk Yarısında Ankara-Fiziki, Demografik, İdari ve Sosyo- Ekonomik Yapısı(1785-1840), Birinci Baskı, Ankara 1986; Aynı yazar, “Ankara Esnaf Teskilatı(1785-1840)”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, S. 1, Samsun 1986, s. 156-181; Feridun Emecen, XVI. Asırda Manisa Kazası, Ankara 2013,TTK Yayınları;

İbrahim Yılmazçelik, XIX. Yüzyılın İlk Yarısında Diyarbakır (1790-1840), Ankara 1995; M. Çağatay Uluçay, XVII.

Yüzyılda Manisa’da Ziraat, Ticaret ve Esnaf Teşkilatı, İstanbul 1942; İbrahim Güler, XVIII. Yüzyılın İlk Yarısında Sinop (İdari Taksimat ve Ekonomik Tarihi), (Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Basılmamıs Doktora Tezi), İstanbul 1992; Ömer Demirel, “XIX. Yüzyıl Osmanlı Şehir Ekonomisi (Sivas Örneği)”, Osmanlı, III (İktisat), Ed: Güler Eren-Kemal Çiçek-Cem Oğuz, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s.504-527; İlhan Şahin- Feridun M. Emecen, “XV. Asrın İkinci Yarısında Tokat Esnafı”, Osmanlı Araştırmaları (The Journal Of Ottoman Studies), VII-VIII, İstanbul 1988, s. 287-308; Rifat Özdemir, “Tokat Esnaf Teşkilatı (1771-1840)”, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Birinci Tarih Boyunca Karadeniz Kongresi Bildirileri (13-17 Ekim 1986), Samsun 1988, s.397-424; Ziya Kazıcı, “Esnaf Teşkilatı (Ahilik)”, Diyanet Dergisi, C. XVII, S. 3, Mayıs -Haziran 1978, s.250-255; Müjgan Cumbur, “Şeriyye Sicillerine Göre “Mudurnu Esnafı”, I. Uluslararası Ahilik Kültürü Sempozyum (13-15 Ekim 1993-Ankara) Bildirileri, Kültür Bakanlığı Yayınları: 1798, Ankara 1996, s. 25-32.

4 Gedik için bkz. Ahmet Akgündüz, “Gedik”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.13, 1996, s. 541-543.

5 Ömer Lütfü Barkan, “Osmanlı İmparatorluğunda Esnaf Cemiyetleri”, Ord. Prof. Ömer Lütfi Barkan’a Armağan, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası, C. XLI, S. 1-4, 1985, s. 40.

6 Kütükoğlu, Osmanlı İktisadî Yapısı, s. 611-612.

(3)

Songül KURT KEÇECİ

143

Volume 9 Issue 3 September

2017

perakendeci esnaf ve tüccarla iş yapmayı tercih etmesi iç piyasada da Müslüman esnaf ve tüccarın etkisini kaybetmesine yol açmıştır.7 Bu duruma bağlı olarak Osmanlı esnafının 18.

yüzyılda devletin ticari antlaşmalar imzaladığı yabancı ülkelerin tüccarına karşı rekabet gücü zayıflamıştır. Çünkü Anadolu içlerine kadar gelen yabancı tüccar, gayrimüslim esnafla Müslüman tüccar aleyhine iş birliği yapmakta, şehirlerdeki esnaf ve zanaatkârların kullanacakları hammaddeleri gerek yasal gerekse yasal olmayan yollarla izinli izinsiz satın alıp götürmektedirler.8

Esnaflığı etkileyen bir diğer olumsuz gelişme hem Osmanlı tebaası iken yabancı tabiiyetine giren eski Osmanlı ahalisinin hem de yabancıların 19. yüzyılda artan bir biçimde Osmanlı esnaflığına el atmaya başlamalarıdır.9 Esnaf teşkilatı, kendi iç nizamına aykırı bir biçimde yabancı kapitalist bir zümrenin türeyip işyeri veya tezgâh açmasından ve ham madde alıp satma usullerindeki değişikliklerden, hatta yeni alışkanlıkların ve yaşam tarzlarının devleti de istila ve tehdit etmesinden rahatsız olmuşlardır. Mali sistemle birlikte para ayarının bozulmasından ve fiyat hareketlerinden dolayı yaşadıkları sıkıntıların sebebini “ham dest” ve

“ecnebi” dedikleri teşkilat içerisinden yetişmeyen kimselerin meslek kadrolarını doldurmalarından kaynaklandığını düşünmüşlerdir. Esnaf teşkilatı mensuplarının iddialarına göre, meslekten yetişmeyen ecnebilerin ortaya çıkması, bütün şehirlerdeki hırsızlıkların, ahlâkî ve dinî kötülüklerin ve cinayetlerin belli başlı sebebidir.10 18. yüzyılda şikâyetleri daha çok dışarıdan teşkilata giren asker veya gayrimüslimlere yönelik iken 19. yüzyılda bunlar arasına Osmanlı tebaasından olmayan yabancılar da dâhil olmuştur.

Kapitülasyonlardan istifade ederek Osmanlı ülkesine rahatlıkla girip çıkan yabancıların Osmanlı ülkesinde tüccarlık dışında esnaflık olarak addedilen işler yaptığı Balta Limanı Antlaşması’ndan önceki yıllarda da görülmektedir. Kütükoğlu’nun verdiği örnekte Fransızların Mısır’ı işgaliyle Osmanlı Devleti topraklarında yaşayan Fransızların mallarına el koyması bu dönemde Fransızların esnaflık yaptığını göstermektedir. Yine yabancı doktorlara, eczacılara, tuhafiyecilere İstanbul tarafına geçmemek kaydıyla Galata’da gedik sahibi olarak faaliyet göstermelerine müsaade edilmiştir. 19. yüzyılın ikinci çeyreğine kadar Osmanlı limanında gemilerin boşaltılabileceği bir rıhtım olmadığından “peremeci” denilen iki kürekli ağır kayıkçı esnafı açıkta demirleyen gemilerden yük ve yolcu taşımışlardır. Bu yüzyılın başında İstanbul, İzmir, İzmit gibi yerlerde yabancılar, peremeler satın alarak bu işi yapmaya başlamışlardır.11

Tanzimat öncesi döneme kadar yabancıların esnaflığı ile mücadele edilmiş olsa da 1838 Balta Limanı Antlaşması’ndaki12 her türlü ticaret ibaresi durumu daha da karıştırmıştır.

7 Ahmet Tabakoğlu,” Osmanlı Ekonomisinde Fiyat Denetimi”, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Mecmuası Prof. Dr. S. F. Ülgener’e Armağan, C. 43, İstanbul 1987, s.124-131.

8 İbrahim Güler, “XVIII. yüzyılda Osmanlı Esnaf ve Zanaatkârları ve Sorunları Üzerine Gözlemler”, Muğla Üniversitesi SBE Dergisi, C.1, S. 2, Güz 2000, s.139.

9 Kütükoğlu, a.g.e. , s. 606-608.

10 Barkan’ın verdiği örneğe göre yabancılar, futaları seyrek dokumak suretiyle halkın hamamlarda edep yerlerinin gözükmesine sebep olmaktadırlar. Yine esnaf çarşısından uzakta, mahalle aralarında, satışa çıkan koltukçular ise, müslümanların nâmehrem avretleriyle temâs edip taciz etmektedirler. Müslüman ustaların yanında iş mevcut iken Hristiyan veya yahudî patronların yanında çalışan müslüman işçiler, müslüman olmayan birine usta veya çelebi diye hürmetkâr hitaplar yapmağa mecbur kalacaklarından, müslümanlığın şerefini alçalttıklarını düşünüyorlardı. Bu gibilerin imanını ve nikâhını yenilemesi gerektiğine dair fetvalar alarak müslüman olmayan rakiplerine karşı imtiyazlı bir vaziyeti muhafaza etmek istedikleri görülmektedir. Barkan, a.g.m., s.45-46.

11 Mübahat S.Kütükoğlu, “Yabancıların İktisadi Faaliyetleri”, 150. Yılında Tanzimat, Ankara 1992, s. 100-102.

1216 Ağustos 1838 yılında imzalanan ve yedi maddeden oluşan antlaşma ile mevcut kapitülasyonlarla garanti edilen tüm hak ve ayrıcalıklar devam etmiş, ihraç yasakları tamamen kaldırılmış, yabancı tüccar istediği malı satın alma imkânını kazanmıştır. Gerek ziraî mahsuller gerekse diğer eşya üzerine konan yed-i vâhid usulü ile bu tarihe kadar satın alınan malların bir yerden başka bir yere nakli için alınması gereken tezkireler de tamamen kaldırılmıştır.

Vergiler ile ilgili olarak; hâricî gümrük vergileri (ihracat-ithalât) oranlarında bir değişiklik yapılmamıştır. Bu

(4)

Osmanlı Devleti’nde Ecnebilerin Esnaflığı Meselesi (1838-1861)

144

Volume 9 Issue 3 September

2017

Antlaşmanın birinci kısmının 3. maddesine göre İngiliz tüccarı veya tebaasından herhangi biri

Osmanlı hudutları içinde alıp satacağı Osmanlı topraklarında üretilen mahsulünün alım satımı sırasında ödemesi gereken vergileri, Müslüman ve reayadan, bu bakımdan en çok imtiyaza sahip olan kadar verecekti. Bu suretle İngiliz tüccar sadece “en çok müsaadeye mazhar millet”

olmakla kalmamış, aynı zamanda “en çok müsaadeye mazhar yerli tüccar” vasfını almıştır.13 En önemli ayrıntılardan biri “oradaki her türlü ticaret” manasına gelen İngilizce ifadenin14 antlaşmanın Türkçe’sinde olmamasıdır. Her ne kadar antlaşmada perakende ticaret ifadeleri bulunmasa da İngilizler “oradaki her türlü ticaret” ifadeleriyle sonraki süreçte Osmanlı tebaası ile aynı haklara sahip olduklarını iddia etmişlerdir. Böylece İngilizler hem Osmanlı tebaasının mallarının hem de ithal mallarının perakende ticaretini yapma hakkını kazanmışlar, devletin en ayrıcalıklı tüccarının yararlandığı koşullarla ticaret yapma sebestliğine sahip olmuşlardır.15

Osmanlı hükümeti, Balta Limanı Antlaşması’nın İngilizcesine söz konusu ibarenin sehven yazılmış olduğunu kabul etmiş ve bunun düzeltilmesini İngiliz hükümetinden talep etmiştir.

Ancak temaslar sonuç vermemiş, elçi Canning’in 1842 tarihli yazısına göre; hurde furûşluk16 suretiyle müskirat (içki) ticareti yapmanın Osmanlı tebaasına münhasır olduğu iddiasıyla yabancı tüccar men edilmeye çalışılıyorsa da antlaşmaya göre vergisini ödeyen İngiliz tüccarının iç ticaretle meşgul olması normaldir. Bâbıâli’nin tüccarlıkla esnaflığın farklı olduğu17 iç ticarette en çok müsaadeye mazhar yerli tüccarın toptancı tüccar manasında kullanıldığı, yabancı tüccarın küçük tüccar demek olan perakendeci esnaf gibi ticaret yapamayacağı yönündeki izahları fayda etmemiştir.18

Aslında esnaf ile tacir arasındaki farkın o dönemin yetkilileri tarafından da tam olarak bilinemediği Ahmed Cevdet Paşa’nın eserinde görülmektedir. Ahmed Cevdet Paşa eserinde bu antlaşmada, “ecnebiler büyük ve küçük ticaret edebilir” fıkrasının bulunduğu, antlaşmayı imzalayanların, esnafın dükkânlarında alış verişlerinin küçük ticaret anlamına geldiğini bilmeyerek imzalamış olduklarını yazmış ve onları bu bakımdan eleştirmiştir. Antlaşmadan sonra ecnebilerin Osmanlı ülkesine adeta hücum ettiğini bu nedenle idarelerinin çok zorlaştığını belirtmektedir.19 Böylece 1838’de yapılan antlaşma ticaret tekellerini feshedip yabancı tüccarın Osmanlı tüccarıyla rekabetini artırarak toplumsal karışıklık ve işsizliğe ortam

vergiler eskisi gibi % 3 olarak alınmaya devam etmiştir. Fakat 1826’dan beri çeşitli adlarla alınmakta olan vergiler kaldırılmış ve hepsinin yerine geçmek üzere % 9 oranında tek bir vergi getirilmiştir. Bkz. Mübahat S. Kütükoğlu,

“Balta Limanı Muahedesi”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 1992, C.5, s. 38-40.

13Mübahat S. Kütükoğlu, Balta Limanı’na Giden Yol Osmanlı İngiliz İktisadi Münasebetleri (1580-1850), TTK Yayınları, Ankara 2013, s. 139.

14 “in any manner of trade there in”, Kütükoğlu, a.g.e., s. 193.

15 Seyfettin Gürsel, “1838 Osmanlı-İngiliz Ticaret Antlaşması”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, C.3 1985, s.688-690.

16 Ufak tefek şeyler satan, çerçi. Bkz. Ferit Devellioğlu, Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat, Aydın Kitabevi, Ankara 2008, s. 383.

17 Esnaf ile tacir arasındaki farkın günümüzde dahi bir tartışma konusu olduğu görülmektedir. Dolayısıyla bu mesleklerin tanımı kanunlarda açıklanmıştır ve Osmanlı Devleti dönemindeki tanımıyla aşağı yukarı aynıdır. 6102 sayılı, “Türk Ticaret Kanununun; “Esnaf” başlıklı 15’inci maddesi; “ İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11’inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır.“ şeklindedir. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na göre tacir, kazancı daha çok sermayesine dayanan, genellikle işgücü istihdam eden işletme sahipleridir. Tüccar ise; tacirin çoğulu olup, tacirler anlamında kullanılmaktadır. Aynı iş kolunda faaliyet gösteren hem tacir hem de esnafların olması mümkündür. Bkz.

İstanbul Ticaret Odası, “Tacir-Esnaf Ayrımı”, Nisan 2002, http://www.ito.org.tr/itoyayin/0022994.pdf.

18 Kütükoğlu, Balta Limanı’na Giden Yol, s. 193-197.

19 Cevdet Paşa, Tezâkir, Yay: Cavid Baysun, C.IV, Ankara 1991, TTK Yayınları, s. 221-222.

(5)

Songül KURT KEÇECİ

145

Volume 9 Issue 3 September

2017

hazırlamıştır.20 Bu karışıklık yeni ekonomik faaliyetlerin ve yeni toplumsal sınıfların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Yeni iktisadi alanlar liman kentlerine kaymaya başlamıştır. Statüsü ilk ve en çok tehdit edilen Müslüman imalatçılar, esnaf ve tüccardır.21

Balta Limanı Antlaşması’ndan sonra Osmanlı Devleti ile birçok Avrupa devleti arasında Osmanlı-İngiliz Ticaret Antlaşması’nı temel alan antlaşmalar yapılmıştır. 25 Kasım 1838’de Fransa, 1839’da İspanya, Sardunya ve Hamburg, 1840’da Felemenk, Prusya, Belçika ve 1841’de İsveç, Danimarka, Toskana, Hamburg(tekrar), 1843’te Portekiz ve son olarak 1846’da Rusya ile benzer ticaret antlaşmaları imzalanmıştır. 1850 ve 1851’de Sicilya ile 1854’te Sardunya ile tekrar, 1858’de Brezilya ile antlaşmalar yapılmıştır. Bu antlaşmaların ortak özelliği ufak tefek farklılıklar olsa da Balta Limanı Antlaşması ile aynı şartları kapsamasıdır.22 Antlaşmaların üçüncü maddelerinde bu ülke tüccarı iç ticarette en ziyade müsaadeye mazhar olan İslam ve reaya tüccarı gibi vergisini ödemek şartıyla mal alıp satabileceklerdir.23 Sardunya ile tekrar imzalanan antlaşmada bu maddenin daha ayrıntılı bir biçimde açıklandığı görülmektedir. 19 Temmuz 1854 tarihinde imzalanan antlaşmanın 3. maddesine göre Sardunya tüccarı dışarıdan getirdiği emtianın vergisini ödedikten sonra şatışına izinli olduğu ürünlerin ticaretini yapabilecektir. Ancak Osmanlı tebaasından olan esnaf gibi “hurde furûşluk” icra edemeyecektir. Osmanlı ülkesinde bu sanatların icrası Osmanlı tebaasına mahsus olduğundan Sardunya tebaasına iş yeri açma ve burada ürettiği malı satma izni verilmemiştir.24

Bu antlaşmalardan sonra ve özellikle Yunanistan’ın bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmasıyla beraber Yunan tabiiyetini kabul edip Osmanlı topraklarında yaşamaya devam eden eski Osmanlı ahalisi ve ulaşım imkânlarının artması sonucu Osmanlı topraklarına gelen yabancılar Osmanlı esnaflığına dâhil olmuşlardır. Osmanlı vatandaşı olmayan ecnebilerin hem Osmanlı ekonomisine hem de yerli esnafa zarar vermeleri Bâbıâli’nin gündem maddelerinden birini oluşturmuştur. Gerek yerli esnafın şikâyetleri gerekse vergilerin ödenmemesinden kaynaklanan sorunlar arşiv belgelerine yansımıştır. Belgeler içerisinde özellikle Yunanlılar ile ilgili yaşanan sorunlar büyük bir çoğunluğu oluşturmaktadır. Bunun yanında Rus ve İranlılara ait olan belgelere de rastlanmıştır. Bu nedenle çalışmada önce genel olarak 19. yüzyıl içerisinde Osmanlı ülkesinde Osmanlı tebaasından olmayan yabancıların esnaflığı meselesi

20 Osmanlı Devleti’nde ticaret yapan tüccar çeşitli gruplara ayrılabilir. Bunlar müslim, reaya, Avrupa, Hayriye ve Müstemen tüccarıdır. İlk ikisi yerli esnaf tarafından imal edilen eşyanın az bir kârla ticaretini yapanlardır ve tüccardan ziyade esnafın bir kolu olarak nitelendirilebilir. Son üçü ise harici ticaretle uğraşmaktadır 18. yüzyılın sonu ve 19. yüzyılın başında dış ticaretin şekli tüccar topluluğunu değiştirince Bâbıâli, tüccarın hüviyetini bizzat tasdik etmek istemiştir. III. Selim yabancı devletlerin himayesindeki Osmanlı tebaası tüccarının devletin ekonomisine ve devlete yaratacağı tehlikeden korkmuştur. Tüccar sınıfını ortadan kaldırmaya çalışarak dış ticaretle uğraşmak üzere “Avrupalı tüccar” diye bilinen yeni bir tüccar kategorisi kurmuştur. Bunlar gayrimüslim Osmanlılardır ve devlete haraç ödeyecekler yabancı tüccara ve yabancıların himayesi altındakilere tanınan hak ve imtiyazlardan istifade edeceklerdir. Dış ticaretin Osmanlıların eline geçmesi için bu yeni kategori tüccara yabancı memleketlerde çalışma imtiyazı verilmiştir ve Avrupa’da birçok konsolosluklar açılmıştır. Bu durumdan Müslümanlar şikâyetçi olmuşlardır. Bunun üzerine II. Mahmud “Hayriye tüccari” kategorisini ortaya çıkarmıştır.

Bu kategoriye mensup olanlar “Avrupalı tüccar” gibi imtiyaz elde etmek için ruhsat harcı ödeyeceklerdir. Sayıları artırılmaya çalışılsa da Müslüman tüccar Avrupalı tüccarla rekabette başarılı olamamışlardır. Batılı tüccar Osmanlı gayrimüslim tüccara itimad ettiklerinden ticaretin kontrolü gayrimüslim tüccarın eline geçmiştir. Bkz. Donald Quataert, 19. Yüzyıla Genel Bakış: Islahatlar Devri 1812-1914, Osmanlı İmparatorluğu’nun Ekonomik ve Sosyal Tarihi 1600-1914, C. 2 İstanbul 2004, s. 956-957.

21 Çağlar Keyder, “Osmanlı Devleti ve Dünya Ekonomik Sistemi”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, C.3, 1985, s. 642-645.

22 Necdet Kurdakul, “Osmanlı Devletinde Ticaret Antlaşmaları ve Kapitülasyonlar”, Tanzimattan Cumhuriyete Türkiye Ansiklopedisi, C.3, 1985, s. 667-668.

23 Bkz. Muahedat Mecmuası, Ankara 2008, TTK Yayınları, C. I.

24 Muahedat Mecmuası, C. I, s. 122.

(6)

Osmanlı Devleti’nde Ecnebilerin Esnaflığı Meselesi (1838-1861)

146

Volume 9 Issue 3 September

2017

ardından Yunanlıların esnaflığı ve kısaca Rusların ve İranlıların esnaflığı meseleleri ele

alınacaktır.

1. Ecnebilerin25 (Yabancıların) Esnaflığı

Osmanlı ülkesi içerisinde ecnebilerin esnaflık yapamayacağı esnaflık kanun ve nizamnamelerine göre mümkün olmamakla beraber Balta Limanı Antlaşması’ndan önce ecnebilerin bu kanunlara aykırı olarak esnaflık yaptığı bilinmektedir. Osmanlı yönetimi durumdan haberdar olsa da onların bu faaliyetlerine göz yummuş, Galata ve Beyoğlu’nda esnaflık yapmalarına müsaade etmiştir. Çünkü ecnebilerin çeşitli yerlerde dükkân açması ve hurde furûşluk icra etmesi men edilirse bu durumun sefaretlerin muhalefeti ile karşılaşacağına inanılmıştır. Konu ile ilgili sorunların büyük bir kısmı Osmanlı vatandaşı iken bağımsızlığını kazanan Yunanlılar ile yaşanmaya başlamıştır. Bâbıâli diğer devletlere gösterdiği müsamahayı Yunanlılara göstermekten imtina etmiştir. Çünkü Yunanlıların eski Osmanlı ahalisi olması nedeniyle sayısı oldukça fazladır ve Osmanlı’ya ihanet ettiği düşünülen bu gruba karşı hem yönetimin hem de yerli halkın yaklaşımı daha olumsuzdur. Başta Yunanlılar’dan başlayarak diğer devletlerin bu imtiyazdan men edilmesi düşünülmüş, ecnebilerden hiçbir ferdin ilgili makamlardan ruhsat tezkeresi almadıkça bir mahalde hane ve dükkân açmaması gerektiği dile getirilmiştir. Yapılan tespite göre 1844 yılında İstanbul’da26 ve Eyüb, Galata ve Üsküdar olarak bilinen “bilâd-ı selasede” esnaflık ve hurde furûşluk yapan yabancıların toplamı şu şekildedir:27

Tablo 1: İstanbul’da ve Eyüb, Galata, Üsküdar’da esnaflık ve hurde furûşluk yapan yabancılar, esnaflık çeşitleri ve toplam sayıları (1844)

25 İslam hukukunda “ecnebi” kavramı kişinin mensup olduğu dine göre belirlenmektedir. Hangi milletten olursa olsun Müslümanlar ecnebi yani yabancı kabul edilmemektedirler. İslamın hâkim olmadığı bir ülkeden, İslam topraklarına girerek belli bir süre için buralarda yaşamak üzere izin almış olanlar hakkında “müstemen” tabiri kullanılmıştır. İslam hukukunda müstemenlere siyasal haklar dışında, can ve mal güvenliği ve din özgürlüğü ile ilgili olarak pek çok haklar tanınmıştır. Tanzimat öncesi dönemde “yabancı” denildiği zaman müstemen adı verilen gayrimüslimler anlaşılmakta iken bu dönemden sonra yabancılar için “ecnebi” tabiri kullanılmaya başlanmıştır.

Dinine bakılmaksızın Osmanlı tebasından olmayanlar için ecanib tabiri kullanılmıştır. Bkz. Salim Gökçen- Abdülkadir Gül, “ Kapitülasyonlar Kaldırıldıktan Sonra Osmanlı Devleti’ndeki Ecanibin Durumu (R.1333/M. 1917 Senesi Ecanib İstatistikleri)”. Tarihin Peşinde, S.3, 2010, s. 151-171.

26 Belgede Dersaadet şekilinde geçmektedir ve Devletin merkezi olan Suriçi kastedilmektedir.

27 Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), İrade Mesail-i Mühimme (İ. MSM), Dosya no:3/ Gömlek no: 37, 4 Mayıs 1844 (H. 1260.R. 15).

Yabancılar

Meslekler Kunduracı Terzi Tuhafiyeci Gediksiz hurde

furûşluk eden

Tenbakücilik (nargile ile içilen tütün)

Toplam

İngiltereli 55 16 2 8 81

Fransalı 19 4 2 1 25

Rusyalı 1 2 3

Avusturyalı 45 1 4 2 52

Yunanistanlı 596 20 8 78 714

Felemenkli 8 8

İspanyalı 17 1 18

Napolitanlı 19 2 21

(7)

Songül KURT KEÇECİ

147

Volume 9 Issue 3 September

2017

Tablo 1’de görüldüğü üzere Osmanlı esnaflığına en fazla sokuşan Yunanlılardır.

Yabancıların bu dönemde İstanbul’da en fazla yoğunlaştığı esnaflık kolu kunduracılıktır. Bu meslekte yine Yunanlılar açık ara birinci sırada yer alırken İngilizler ve Avusturyalılar onları takip etmektedir. Belgede ayrıca 12 Yunanlının da mumculuk yaptığı kaydedilmiştir.

İranlıların da önemli ölçüde esnaflığa sızdığı görülmektedir.

Üsküdar, İstanbul içinde ticaretin geliştiği önemi merkezlerden biridir. Aynı zamanda 18.

yüzyılda da Osmanlı ülkesi içinde farklı memleketlerden gelen esnaf gruplarının yoğunlaştığı canlı bir merkezdir.28Gayrimüslim esnafın da bulunduğu bu yerde onlarla işbirliği yapan yabancıların esnaflığa sızması daha kolay olmuştur. Gayrimüslimlerin yoğun olarak yaşadığı diğer bir yer ise Galata’dır. Burası da önemli bir ticaret merkezidir.29 Eyüp ise manevi açıdan İstanbul’un önemli mekânlarından bir olması nedeniyle fetihten sonra hızla büyüyen ve gelişen bir merkez olarak esnafın yoğunlaştığı yerlerden biri haline gelmiştir.30

Şekil 1: İstanbul’da Eyüp, Galata ve Üsküdar’da Kunduracılık Yapan Yabancılar (1844)

Şekil 1’de görüldüğü üzere İstanbul’da kunduracılık yapan yabancıların %78,2’sini Yunanlılar, %7,22’sini İngilizler, %5,91’ini ise Avusturyalılar oluşturmaktadır.

28 Arif Bilgin, “Üsküdar’da Gıda Maddesi Üreten/ Satan Esnaf”, Üsküdar Sempozyumu, C. 8, 2014, s.321.

29 İlber Ortaylı, “Galata”, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 1996, C.13, s. 303-307.

30 Tülay Artan, “Eyüp” , Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, 1995, C.12, s. 1-6.

Trandepollu 2 2

Sardunyalı 1 1

Toskanalı 2 2

Venedikli 1 1

Kefalonyalı 1 2

İranlı 267 267

Toplam 762 43 19 94 267 1197

(8)

Osmanlı Devleti’nde Ecnebilerin Esnaflığı Meselesi (1838-1861)

148

Volume 9 Issue 3 September

2017

İcra edilen bir diğer esnaflık türü terziliktir. Terziler içinde de Yunanlılar birinci sırada

yer almaktadır. Terzilikle beraber diğer esnaflık türlerine el atan yabancılara yönelik halkın bazı şikâyetlerinin olduğu görülmektedir. 1848 yılında Osmanlı ülkesinde bazı mahallere ticaret ve sanat icra etmek üzere gelip gitmekte olan terzi, kürkçü ve diğer bazı esnafın dükkân açarak esnaflık etmelerinin yerli esnafın alış verişine sekte vurduğu iddia edilmiştir. Bu konu ile ilgili çıkarılan bir irade ile bu esnafın gittikleri mahallerde dahi başkaca vergi alınmakta mıdır? Ve yahut yerli tüccar ve esnafın gelirlerine ortak olacaklarından özel bir vergi alınmakta mıdır? Ona göre icrasına bakılması istenmiştir. Bu iradenin 3 Şubat 1848 tarihinde taşra memurlarına bildirilmiştir. Ancak yapılan tespitte örneğin Girit adasının hem ahalisinden ve esnafından hem de yabancı olarak gelip esnaflık edenlerden vergi alınmadığı görülmektedir.

Bu durum Maliye Nazırına haber verilmiş, o da “bir aydan daha fazla bölgede ikamet edenlerin kâr ve temettularına göre hisselerine isabet eden vergilerini diğerleri gibi vermeleri”

gerektiğini bildirmiştir.31 Aynı konu ile ilgili bir diğer belgede bu gelip giden terzi ve kürkçü esnafının o mahale ait olan tahsisat ve mahalde dükkân ve oda açarak icra-yı sanat, esnaflık ve ayrıca rençberlik yaptıkları anlaşılmaktadır. Bu kişilerin o yerdeki esnaf ve ahalinin alışverişine, kazançlarına sekte vurdukları ve yine başka vergi vermedikleri tespit edilmiştir.

Dolayısıyla Osmanlı yönetimi, ülkede bulunan yabancıların dükkân açarak esnaflık edenlerin bir aydan fazla ikamet ederlerse gelirlerine göre vergisini ve ayrıca cizye vergisini de diğer ahali gibi vermeleri gerektiğini bildirmiştir.32 Bu durum onları Osmanlı vatandaşı haline getirecektir. Osmanlı vatandaşı olup olmama konusunda tercih yapmaları istenmektedir.

Ayrıca Osmanlı yönetimi birkaç ay kalıp geri dönme gibi bir mazareti de kabul etmemektedir.33 Bu belgelerden anlaşıldığına göre yabancılar Osmanlı ülkesine gelerek rençberlik gibi işlerle de uğraşıp gelir sağlamaktadırlar.

31 BOA, A. MKT. 111/12, 18 Şubat 1848 (H.1264. RA. 13).

32 BOA, A. MKT. 114/27. 13 Mart 1848 (H.1264. R.7).

33 BOA, Meclis-i Vala (MVL), 24/30, 4 Nisan 1848 (H. 1264.R. 29).

(9)

Songül KURT KEÇECİ

149

Volume 9 Issue 3 September

2017

Şekil 2: İstanbul’da Eyüp, Galata ve Üsküdar’da Terzilik Yapan Yabancılar (1844)

Şekil 2’de görüldüğü üzere İstanbul’da terzilik yapan yabancıların yarıya yakını Yunanlılardır. Ancak bu meslek dalında İngilizlerin de önemli bir paya sahip olduğu görülmektedir. İngilizler kunduracılık mesleğinde çok az bir orana sahipken terzilikte

%36,36’lık bir paya sahiptir. İngilizleri %9,09 ile Fransızlar ve %4,55 oranında Felemenkliler takip etmiştir. Şekil 3’te ise İstanbul’da tuhafiyecilik yapan yabancılar bulunmaktadır.

Tuhafiyecilik de en fazla Yunanlılar (%42,11) tarafından icra edilen bir meslektir. Yunanlıları

%21,05’lik oranla Avusturyalılar takip etmektedir. Ardından eşit sayıda İngiltere, Fransa ve Toskanalı tuhafiyeci esnaf gelmektedir.

(10)

Osmanlı Devleti’nde Ecnebilerin Esnaflığı Meselesi (1838-1861)

150

Volume 9 Issue 3 September

2017

Şekil 3: İstanbul’da Eyüp, Galata ve Üsküdar’da Tuhafiyecilik Yapan Yabancılar (1844)

Yabancıların esnaflık faaliyetlerinin biri de meyhaneciliktir. Daha önce ahidnamelerle içki ithali ve şatışı hatta evlerinde imal hakkı verilen yabancılar böylece Osmanlı meyhaneci esnafına rakip olmuştur. Ancak Osmanlı tebaasının vermek zorunda olduğu “zecriyye resmini”

ödemediklerinden daha ucuza mal satmış ve dolayısıyla daha fazla kâr etmişlerdir. Bu durum diğer meyhaneci esnafların şikâyetlerine neden olmuştur.34 1844 yılında Osmanlı esnaflığına sızmış ecnebilerin, özellikle meykedecilik yani meyhanecilik ve enfiyecilik (tütün tozu üretme ve satma) gedikleri aldıkları görülmektedir. Ancak ödemeleri gereken vergi dolayısıyla zarara uğradıklarından dolayı şikâyet etmişlerdir.35 Ayrıca Müslüman çoğunluğun yaşadığı Osmanlı ülkesinde ulu orta içki satılması halkı da rahatsız etmiştir. Bu nedenle bundan sonra yapılan ticaret antlaşmalarında içki satışı ile ilgili hükümler konulmuştur. 1846 yılında Rusya ile yapılan antlaşma ile “kıyye ve kadeh ile dükkân, mağaza, sefine ve kayıklarda” içki satışı yapılması yasaklanmıştır. Ancak daha önce antlaşma imzalayan devletler tüccarı eski şartlarla vergi ödemeden içki satabilmişlerdir. Osmanlı hükümeti bunların içki satışını önleyemeyeceğini anlayınca Müslüman tüccar gibi zecriyye resmini zorunlu hale getirmiş, ayrıca Müslüman mahallelerinde ve cami yakınlarında meyhane açılmasını yasaklamıştır.

Aslında henüz yabancılar mülk edinme hakkını elde etmemişken yabancıların dükkân kiralamalarının yasaklanmaması Osmanlı yönetimi açısından bir zaafiyettir. Sadece vergi zorunluluğu getirilmiş ve vergilerin toplanması işi de konsoloslara verilmiştir. Yabancıların içki satışı ile ilgili resmi bir mutabakat 1848 yılında sağlanmıştır. Önce Fransızlar, ardından İngilizler perakende içki satışını resmi izinle açılan dükkânlarda şişe ve kıyye ile yapabileceği, kadehle içki satılamayacağı ve satış yapılan dükkânlarda içki içilemeyeceği, yatılamayacağı, oyun oynanamayacağı gibi hususları kabul etmişlerdir.36

34 Kütükoğlu, Yabancıların İktisadi Faaliyetleri, s. 102-103.

35 BOA, İ. MSM,3/37, 4 Mayıs 1844, (H. 1260.R. 15).

36Kütükoğlu, Yabancıların İktisadi Faaliyetleri, s. 102-103.

(11)

Songül KURT KEÇECİ

151

Volume 9 Issue 3 September

2017

1848 yılında Yunanlı olup Şam’da yerleşen bazı Rumların daha da ileri giderek kiraladıkları haneleri meyhane haline getirdikleri görülmektedir. Bu yerler memurlar tarafından kapatılmış ve mühürlenmiştir. Bu dönemde Rusya konsolos vekili olan şahıs aynı zamanda Yunan konsolosudur ve İranlılar da aynı faaliyetler içindedir.37 Ancak Osmanlı yönetiminin ülke içinde açılan meyhaneleri bir gelir kaynağı olarak da gördükleri anlaşılmaktadır ve ne kadar müddet ikamet ederse etsin meyhane açarak esnaflık yapan şahıslardan “meyhane rüsûmu” alınması istenmiştir.38 Kanlıca antlaşmalarından sonra esnaflıkta inhisarın kaldırılmasıyla yabancılar artık kadehle içki yapabilecek statüye kavuşmuşlardır ancak meyhanelerinin zaptiye kontrolü altında olması zorunluluğu getirilmiştir.391844 yılında İstanbul’da zararlı alışkanlıklara neden olan bir diğer faaliyet türü olarak tenbakücilik (tenbakü: nargile ile içilen tütün) görülmektedir. 267 İranlının bu işi yaptığı kaydedilmiştir.40 Yine Latin taifesi olarak adlandırılanlardan Osmanlı ülkesinde izinsiz olarak doğramacılık, dülgercilik, duvarcılık ve buna benzer işlerle geçimlerini sağlayanların bulunduğu tespit edilmiştir. Ancak bunların “biz imtiyazımız icabınca tezkere almayız”

diyerek kanuna aykırı davrandıkları görülmüş ve bu işlere devam ettikleri takdirde haklarında diğer esnaf gibi muamele edileceği kararlaştırılmış, ayrıca kethüda ve yiğitbaşı atanarak kanunlara uygun olarak tezkere alma zorunluluğu birkaç defa Latin kapı kethüdasına bildirilmiştir.41

Yabancıların sızdığı esnaflık türlerinden biri de fırıncılıktır. Elçilik ve konsolosluklar genelde bu işi tercih etmiş ve zahire sıkıntısı yaşansa bile kendi ihtiyaçlarını karşılayacak sayıda fırını bırakmışlardır. Sadece kendileri için üretim yapan bu fırınlar Balta Limanı Antlaşması ile halka da satış yapmaya, ruhsatsız fırınları işletmeye başlamışlardır. Bunun gibi diğer alanlara da el atmaya başlayınca Osmanlı yönetimi bunun önüne geçememiş ve hiç olmazsa Osmanlı esnafı statüsünde vergi vermeleri esası getirmeye çalışmıştır. 1856’da esnaflık yapan ecnebi tüccardan alınacak vergi meselesi gündeme gelmiş ve o zamana kadar dükkân yevmiyesi, tezkire harcı gibi adlarla alınmakta olunan vergiler yerine Avrupa’daki gibi

“patent” yani yılda bir defa vergi alınması usulü benimsenmiştir. Ancak yabancı esnafın bu tezkereleri senet gibi kabul edip yasak ve belediye nizamlarına aykırı olan yerlerde sanatlarını icra edebilecekleri düşünüldüğünden tezkirelere, dükkân sahibinin adı, dükkân yeri, belediye ve zabıta nizamlarına aykırı faaliyetlerde bulunmayacakları gibi maddeler konulmuştur. Ayrıca bunların hepsinin kefile bağlanması uygun olmayan yerlerde dükkân açmak isteyenlere imtiyaz altında bulunan esnaflık kollarında dükkân açmak isteyenlere izin verilmemesi kararlaştırılmıştır.42 Konuyla ilgili bir başka örnekte 1858-1860 yıllarına ait Düvel-i ecnebiye defterlerinde Tekfurdağı ve Antalya’da fırıncılık yapan yerli mahmiler İngiliz konsolosun himayesinde belirlenen narhtan daha düşük fiyata ekmek sattıkları görülmektedir. Bunlara yönelik de cezai işlem uygulanmasına karar verilmiştir.43

Yabancılar ile ilgili olarak vergilerin tahsili meselesi de önemli bir sorundur. 1841 yılında İzmir Muhassıllığı’na yazılan yazıda İzmir’de yerleşmiş birbirini dost sayan devletler tebaasından emlakı olan ve esnaflık yapanların bulunduğu görülmektedir. Osmanlı yönetimi

37 BOA, Hariciye Nezareti Mektubi Kalemi (HR. MKT), 14/95, 17 Ekim 1851, (H. 1267 Z. 21).

38 BOA, Sadaret Mektubi Kalemi Evrakı (A.MKT), 111/12, 18 Şubat1848 (H.1264. RA. 13).

39 Kütükoğlu, Yabancıların İktisadi Faaliyetleri, s. 102-103.

40 BOA, İ. MSM, 3/37, 4 Mayıs 1844 (H. 1260. R. 15).

41 BOA, Sadaret Nezaret ve Devair (A.MKT. NZD), 249/68, 7 Ocak 1858 (H. 1274 CA. 21).

42 Kütükoğlu, Yabancıların İktisadi Faaliyetleri, s. 104-105.

43 Özgür Erdinç, 003 ve 003M Numaralı Düvel-i Ecnebiyye Defterlerinin Transkripsiyonu ve Değerlendirilmesi, (Muğla Sıtkı Kocaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Muğla 2015, s. 12.

(12)

Osmanlı Devleti’nde Ecnebilerin Esnaflığı Meselesi (1838-1861)

152

Volume 9 Issue 3 September

2017

bunlardan vergilerinin alınıp alınmadığını sormuş, sorunu çözmek için emlak sahibi olanların

ve esnaflık yapanların Osmanlı tebaası gibi vergi vermelerine karar vermiştir.44 2. Yunanlıların Esnaflığı

Yabancıların esnaflık yapmaları ile ilgili olarak ortaya çıkan sorunların büyük bir bölümü Osmanlı toprakları üzerinde kurulan Yunanistan ile yaşanmıştır. Bunun en önemli nedeni imparatorluğun farklı bölgelerinde yüzyıllarca bir arada yaşayan Rumlar ve Türklerin artık iki farklı devletin vatandaşları haline gelmesi ve bir kısım Rumların Yunanistan vatandaşlığını tercih ettiği halde Osmanlı topraklarında yaşamaya devam etmelerinden kaynaklanmaktadır.

Bu durumda olan Rumların ve Türklerin hangi ülkenin vatandaşı sayılacağı 1830 Londra Protokolü ile belirlenmiştir. Buna göre Yunanistan’a terk edilmiş arazide doğanlar, 16 Haziran 1830’dan evvel Yunanistan’a göç etmiş olanlar ve Osmanlı hâkimiyetindeki adaların Rum halkı Osmanlı vatandaşı kabul edilmektedir. 16 Haziran 1830 ile Temmuz 1837 tarihleri arasında Osmanlı Devleti’yle alakasını kesip Yunanistan’a göç edenler Yunanlı; Yunanistan ile alakasını kesip Osmanlı topraklarına göç edenler Osmanlı tebaası sayılmıştır. Verilen mühlet içinde Yunanistan’a gittiği halde sonradan geri dönenler Osmanlı tabiiyetine girmezlerse Yunan vatandaşı olarak muamele görecektir.45

Rumların tabiiyeti meselesi ve Osmanlı vatandaşlarının hakları ile Yunanlıların bu haklardan istifade edemeyeceği 1838 Balta Limanı Antlaşması’ndan önce de yukarıda belirtildiği gibi iç ticaretle ilgili bazı sorunların yaşanmasına neden olmuştur. 1833 yılında Rusya elçisinin konuyla ilgili verdiği takrir bize bu dönemde iki sınıfın tabiiyyeti nedeniyle bir düzensizlik yaşandığını göstermektedir. Bu nedenle “ecnebi” olarak ortaya çıkmış bu taifenin ticaret, mülkiyet gibi konularda devletin onlara artık kendi tebaası gibi muamele edemeyeceği anlatılmıştır. Ayrıca dükkân açmanın Osmanlı Devleti kanunlarına göre mümkün olamayacağının elçi tarafından da tasdik edileceğinden emin olunduğu ifade edilmiştir. Bu durumda olanların isteği üzerine belli bir süre öngörülmüştür. Bu sürenin sona ermesiyle bir erteleme olmayacağı ilan edilmiştir. Gerek İstanbul’da ve gerek İzmir gibi Osmanlı şehirlerinde esnaflık ve hurde furûşluk etmekte olup Yunanlı oldukları sabit olanlardan rızalarıyla Osmanlı tebaası olmayı kabul edenlerin yerlerinde sanatlarını icra etmelerine izin verilmiştir. Bunu kabul etmeyenlerin 3 ay zarfında mülkleri ile alakalarını kesip ancak Yunanistan ile imzalanan ticaret antlaşması hükümlerince ticaret yapabilecekleri belirtilmiştir.

Bu nedenle elçinin takririnde arzettiği süre uzatılmasına da gerek kalmadığı ifade edilmiştir.46Bu meseleler yaşanırken Yunanistan’ın en büyük destekçisi şüphesiz İngiltere, Fransa ve Rusya’dır. Osmanlı sahillerindeki yerleşmiş olan Rum reayası ile Yunanlıların ayrılması ile ilgili olaylara müdahil olan bu devletlerin sefirleri kendi tercümânları vasıtasıyla olayları takip etmektedirler.47 Yine İngiltere, Rusya ve Fransa sefirleri tarafından gerek İstanbul ve İzmir, gerekse diğer yerlerde bulunanların antlaşma akdine kadar şüpheli nüfus sayılması ve ona göre Yunanlı olanlara antlaşmaya kadar kâr elde edip çalışanlara ruhsat verilmesi gerektiği bildirilmiştir. Osmanlı Devleti ise hangi ülkenin vatandaşları olduğu tespit edilememiş olup ticaret yapanların sayılarının her geçen yıl artmakta olduğunu belirtmiştir.

Ayrıca İstanbul vesair mahallerde evi barkı olup da Yunan davası gütmenin uygun olmadığının elçi ve tercümanlara bildirilmesini ve gereğinin yapılmasını istemiştir.48 Osmanlı sınırları içinde hem Yunan davasını güdüp hem de esnaflık yapanlar ile ilgili olarak yine Fransa,

44 BOA, Cevdet Belediye(C.BLD), 2719, 4 Ağustos 1841 (H. 1257. C.15).

45 İbrahim Serbestoğlu, “Balkan Devletlerindeki Müslümanların Tabiiyeti (1830-1920)”, Mübadele, Şen Gittik Yaslı Döndük, Samsun 2011, s. 129.

46 BOA, Hatt-ı Hümayûn(HAT), 1237/48153, 19 Mayıs 1833 (H. 1248. Z. 29).

47 BOA, HAT, 1222/47767, 28 Nisan 1835 (H. 1250. Z. 29).

48 BOA, HAT, 1218/47714, 28 Nisan 1835 (H. 1250. Z. 29).

(13)

Songül KURT KEÇECİ

153

Volume 9 Issue 3 September

2017

Rusya, İngiltere ve hatta Avusturya-Macaristan elçilerinin desteği ile Yunan elçisi bu durumda olanlara bir şey denilmemesini talep etmiştir. Büyük devletlerin elçilerinin baskısı nedeniyle Osmanlı Devleti zor durumda kalmıştır. Elçilerin gerek resmi yollarla gerekse gazeteler aracılığı ile bu konuda Osmanlı tarafına yaptığı baskılar ve görevlilerin yaşadığı zor durum belgelere yansımıştır.49

Yunanlıların esnaflığı ile ilgili sorunların 1836 yılında da devam ettiği görülmektedir.

Rumlara hangi ülke tebaasından olurlarsa olsunlar esnaflık şartları açıklanarak bu işi esnaflık kuralarına uygun bir biçimde icra etmeleri gerektiği bildirilmiştir. Yunan elçisi Rumlara bu kuralların uygulanmamasını istemiştir. Yunanlılar Osmanlı Devleti’nde esnaflıktan sayılan gerek başlık, kahyâlık ve gerekse rençberlik ile esnaflık icra eden kişilere izin verilmesinde ısrar etmişlerdir. Ancak Osmanlı Devleti “teşhîs-i millet meselesinde” vardığı hükmü Yunan elçisiyle görüşmek istemiştir. Aslında Osmanlı Devleti kendi esnafı ile yabancı esnafın ortak bir kanun ile idare edilmesini doğru bulmamış ve Yunanlıların bu kanunlarla esnaflık dışındaki alanlara da dâhil olacağını ve bunun Yunanlıların Osmanlı esnaflığına da hükmedeceği anlamına geldiğini belirtmiştir. Bu nedenle hiçbir Yunanlının esnaflık yapması uygun görülmemiştir. Yunanlılar, haklarında verilen bu kararı protesto etmiştir ardından üç büyük devlet sefirleri tarafından İzmir ve diğer yerlerdeki Yunanlıların gasbolunan akçe ve mallarının iadesi hakkında bir takrir verilmiştir. Osmanlı yönetimi bunun kanunlara uygun olduğu ve yapılan protestoyu kabul edemeyeceğini bildirmiştir.50 Konu ile ilgili verilen karara göre;

Yunanlılardan kendi rızalarıyla Osmanlı ülkesini terk etmek istemedikleri ve icra ettikleri esnaflıktan çekilmek için kendilerine tanınan 18 ay müddetin sonunda eğer kalmaya devam ederlerse Osmanlı vatandaşı sayılacakları ve ona göre hükümde bulunulacağı belirtilmiştir.51Ayrıca Yunanlılardan üç ay içinde esnaflıkdan ihrâcı ile ilgili olarak İngiltere, Rusya ve Fransa sefirlerine ve Yunan elçisine bir resmi takrir verilmiştir. Görüşmeler sonunda müddetin 3 seneye çıkarıldığı anlaşılmaktadır. Bu süre zarfında ise vergilerini ödemeleri gerektiği bildirilmiştir.52

Yunanistan ile devam eden müzakereler esnasında İngiltere, Fransa ve Rusya elçilerinin Yunan lehine Osmanlı Devleti’ne yaptığı baskılar sonraki yıllarda da devam etmiştir.53 Hatta Osmanlı Devleti’nin Londra sefirine İngiltere, Fransa ve diğer büyük devletler ne imtiyaza nâil olur ise Yunanlıların da aynı imtiyaza nâil olmak hakkına sahip olması gerektiği bildirilmiştir.

Osmanlı Devleti ise Osmanlı tüccarının Yunanistan’a vardıklarında iyi muamele görmesi ve sonraki görüşmelerde devletler arası ticarette karşılıklılık olması gerektiğini belirtmiştir.54 Ancak Yunanlılar gerek serasker kapısında gerekse diğer devlet dairelerinde çeşitli sebeplerle bazı olaylar çıkarmışlardır.55

Balta Limanı Antlaşması’ndan sonra da benzer sorunların devam ettiği anlaşılmaktadır.

Bu defa Osmanlı Devleti, kendi tebaasına mahsus olan esnaflık ve hurde furûşluktan Yunanlıların men edilmesi ile ilgili olarak bir memur görevlendirmiştir. Memurun haftada iki gün süreyle yaptığı tahkikat sonucunda Yunanlı denilenlerden bin kadar şahsa izin kâğıtları verilmiş ise de bunlardan Yunan davasında bulunanlar ayrılmıştır. Ancak Yunanlı olup da Osmanlı tabiiyetini kabul etmeyenlerin esnaflık ve hurde furûşluğa devam ettikleri görülmüştür. Bunların esnaflıktan menedilip memleketlerine gönderilmeleri veya kimlerin

49 BOA, HAT, 1217/47663, 28 Nisan 1835 (H. 1250. Z. 29).

50 BOA, HAT, 1220/47752, 16 Nisan 1836 (H. 1251. Z.29).

51 BOA, HAT, 1222/47792, 16 Nisan 1836 (H. 1251. Z.29).

52 BOA, HAT, 1218/47725, 16 Nisan 1836 (H. 1251. Z.29).

53 BOA, HAT, 1187/46770, 20 Mayıs 1838 (H. 1254. S.25).

54 BOA, HAT, 1187/46773, 8 Haziran 1838 (H. 1254. RA.15).

55 BOA, HAT, 1220/47738, 26 Mart 1838 (H. 1253. Z. 29).

(14)

Osmanlı Devleti’nde Ecnebilerin Esnaflığı Meselesi (1838-1861)

154

Volume 9 Issue 3 September

2017

Yunan kimlerin reaya addolunacağının Yunan maslahatgüzarı ile müzakere edileceği

belirtilmiştir.56 Yunanlıların bu ihanetlerinden dolayı hurde furûşluk maddesinin icrası sırasında birazının İstanbul’dan çıkarılması ile ilgili olarak Serasker Paşa, Dâhiliyye Müsteşârı Sarim Efendi Kapudan Paşa’nın konağında toplanmışlardır. Yunanlıların anlaşma hükümleri gereğince esnaflık ve hurde furûşluk yapmalarına izinli olmamaları nedeniyle bunların Osmanlı ülkesinden tamamen çıkarılması sağlanamamışsa da Osmanlı vatandaşları ile Yunanlıların ayrılması ile ilgili yine Yunan maslahâtgüzârı ile görüşmeler yapılmıştır. Konu ile ilgili Rum patriğinin de ihtimamıyla tabiiyyeti kabul edecek olanların isimlerinin belirlenmesi ve Yunan iddiasında bulunanların dahi ne sanatta ve ne mahalde bulunduğunun bilinmesi istenmiştir.57 Belgeden anlaşıldığına göre Osmanlı ülkesinde yaşayan Rumlar içinde henüz Yunan ve Osmanlı tebaası ayrımı tam olarak yapılamamış ve buna bağlı olarak esnaflık yapan Yunanlılar ile ilgili sorunlar giderilememiştir. Bütün bu sorunları aşmak için Yunanistan ile Osmanlı Devleti arasında1840 yılında yapılan anlaşmaya göre;

1.Osmanlı ülkesinde esnaflık yapan Yunanlıların ülkeden çıkarılması, 2.Yunan arazisi mahsulatından %20 gümrük alınması,

3.Yunan sakinlerinin ticaret-i sahiliyeden men olunması,

4. Müstemen olan Yunanlıların diğer yabancılar gibi tutulmayarak haklarında şer’i hukukun uygulanmasına karar verilmiştir.

Osmanlı hükümeti tarafından esnaflık maddesinin icrasına bu tarihten itibaren başlanarak anlaşmanın bir harfinin değiştirilmesinin mümkün olmayacağı açıklanmıştır. Bu uygulama hem mali hukuka hem de devletler hukukuna aykırı olmadığından Yunanistan’ın bağımsızlığını kazanmasında müttefiki olan Rusya, İngiltere ve Fransa devletleri taraflarına şayet bu hususta herhangi bir istekte bulunacak olurlar ise kabul olunmayacağı bildirilmiştir.

Yine Yunanlılar hakkındaki ticaret usulleri ve diğer muamelelerde gerekli izinlerin anlaşmaya göre olacağı ve Yunanlıların anlaşmayı kabulden başka çareleri olmadığı belirtilmiştir.58

Yunanlıların bir başka iş sahası olarak önemli ölçüde bakkallığa yöneldiklerini görmekteyiz. Osmanlı ülkesinde yaşayan Rumlar, kendilerini Yunan tebaası olarak gösterip esnaflık faaliyetlerine devam ederek yabancıların sahip olduğu haklardan isifade edip yerli esnaftan daha fazla kâr sağlamayı istemişlerdir. Yunan elçisi tarafından 1835 yılında İstanbul’da bazı bakkal ve varilci esnafından olanlara Yunanlı denilerek pasaport kâğıtları59 verilmiştir. Osmanlı Devleti bunların henüz tetkiki yapılmadığından iptalini istemiştir. Bu tarihe kadar verilen pasaportların sayısının sekiz yüz kadar olduğu tespit edilmiştir.60 Yine 1839 yılının Mart ayına ait bir defterde Yunanlı olduğunu iddia eden ve Kançılarya’da tasdik olunup, cizye vergisini vermeyen bakkalların sayısı 193 olarak kaydedilmiştir.61 Böylece yerli Rumlar vergi mükellefiyetliklerinden de kaçmaya çalışmışlardır. Balta Limanı Antlaşması’ndan sonra İstanbul’da Yunan bakkallarının sayısının arttığı tespit edilmiştir.62 Daha sonraki yıllarda bazılarının Yunan bakkallar gibi vergi vermemek için aynı usulsüzlüklere yöneldikleri görülmektedir. 1857 yılında Köstendil’e tabi İştib kazasında Manastırlı birinin Avusturyalıyım diyerek dükkân açtığı çeşitli eşyalar satmasına rağmen

56 BOA, HAT, 1218/47723, 16 Mart 1839 (H. 1255. M. 08).

57 BOA, HAT, 1220/47731, 14 Nisan 1839 (H. 1255. M.29).

58BOA, İ.MSM, 30/855, 7 Ekim 1840 (H.1256 Ş.10).

59 Yerli tebaa için yabancıların sahip oldukları ayrıcalıklardan yararlanmanın bir yolu da yabancı pasaportu taşımaktı. Böylece zımmîler başka devlet uyruğu olduğunu iddia edebilmekteydiler.

60 BOA, HAT, 1218/47704, 28 Nisan 1835 (H. 1250. Z. 29).

61 İbrahim Serbestoğlu, Osmanlı Kimdir? Osmanlı Devleti’nde Tabiiyet Sorunu, İstanbul 2014, s. 237-250.

62 BOA, İ. MSM, 3/37, 4 Mayıs 1844 (H. 1260.R. 15).

(15)

Songül KURT KEÇECİ

155

Volume 9 Issue 3 September

2017

belediye kanunlarına uymadığı tespit edilmiştir. Bu kişi hiç bir devletin himayesinde olmadığından Osmanlı tebaasından kabul edilmiştir. Dolayısıyla mum, kahve, sabun, tuz, şeker satan bu kişinin Osmanlı tebaasından olan esnafın ödemek zorunda olduğu gibi vergisini vermesi ve tabi olduğu kanunlara uyması istenmiştir.63

Şekil 4: İstanbul’da Eyüp, Galata ve Üsküdar’da Hurde Furûşluk Yapan Yabancılar (1844)

Şekil 4’de görüldüğü üzere 1844 yılında gediksiz olarak hurde furûşluk yapan yabancıların büyük bir bölümünü Yunanlılar oluşturmaktadır. Aynı tarihlerde Yunanlıların esnaflığı ile ilgili sorunların devam ettiği görülmektedir. 1844-1845 yılında Yunanistan’da sefarette görevli Kostaki’nin kunduracı meselesine dair kaleme aldığı tezkere bu sorunlar ile ilgili önemli bilgiler vermektedir. Buna göre Osmanlı Devleti esnaflık ve ehl-i hiref (esnaf birlikleri) hakkındaki kararını bazı hadiseler yüzünden yeniden izah ederek konu ile ilgili talimatların gereğinin yerine getirilmesini istemiştir. Tezkerede şu bilgiler dile getirilmiştir:

Osmanlı memleketinde yürürlükte olan esnaflık kanunlarınca bir ürünü imal hakkı Osmanlı tebaasına ait olup her bir hırfet(küçük el sanatı) ve sanat başkaca bir esnaf cemaatini tamamlardı ve bu esnafın Osmanlı Devleti’ne karşı bazı vazifeleri ve mükellefiyetleri yerine getirmesi şarttı. Devlet, bütün hirfet ve kârhanelerin azaltılmasını, izin ve yasaklarını ve her bir sınıfa mahsus olan hırfet şartlarını bilirdi. Dışarıdan müdahale ve katılımdan kaynaklanan zarar ve hasarlar hakkında esnaflık türüne göre başka başka imtiyazlar verilmişti. Bu imtiyazlar mevcutken azaları tarafından bilinmeyen şahısların sınıfa girişi yasağı devlet ve esnaf arasında kanun haline gelmişti. Esnaf azalarının yerine getirdiği belli başlı vazifelerden biri, yanına daima güvenilir olan bir gedik mutasarrıf olmadıkça bir dükkân tutmamak ve bir destgah işlememekti. Tezkerede “Devlet-i âliye hiçbir muahedesinde tebaa-i ecanibe yerli esnaftan madud(addedilen) olmak ve dükkân ve destgah tutmak ve hurde furûşluk ticaretini icra etmek ve bakkallık vesair bu misüllü hirfetlere yapışmak ruhsatını ita etmemiştir” şeklinde Yunanlıların esnaflık yapamayacakları açıkça dile getirilmiştir.

63 BOA, HR. MKT., 173/85, 18 Ocak 1857 (H. 1273 CA. 22).

Referanslar

Benzer Belgeler

Elinizdeki eserde; millet sistemi üzerinden hareketle Osmanlı Toplumundaki sosyal değişimi ve sosyal hayat ile ilgili az bahsedilen konuları Osmanlı Arşivi’nden yararlanarak

Bundan akdem müteveffâ oğlu yeri ve çayırı babasına ve anasına virilmemekle oğlu fevt oldukda ata ve ana oğulları yerlerinden mahrûm oldukları içün çiftlikler bozulub

Gerek Charles Ambroisse Bernard gerekse Spitzer’in etkisi ve sultanın emriyle, önce Müslü- man olmayanların sonra da müslüman olanlardan hapishanede ölenlerin cesetleri,

30 Benzer şekilde 1665 yılında Vasvar Antlaşması nedeniyle gerçekleştirilen elçi mübadelesinde Osmanlı Elçisi Kara Mehmed Paşa için İstolni Belgrad Beylerbeyi Hacı

Osmanlı’da Ekonomik Sistem ve Siyasal Yapı Arasındaki

Çocuk gazete ve dergilerini okuyan, çocuklar için yapılan oyuncak ve giysileri giyen, çocuğun korunması ve masumiyetine inanan bir ailesi olan, çocuklarının disiplinini

Orta Çağ’da büyük bir karanlık içine gömülen Avrupa XV. yüzyıldan itibaren, Katolik Kilisesi’ne kar- şı eleştirilerin artmasıyla bu karanlıktan kurtulmaya

Osmanlı Devleti, genellikle eleştirildiği, Avrupa diplomasi anlayışının dışında kalma ve devamlı elçi bulundurma uygulamasına gitmeme siyasetini, güçlü olduğu dönemde