nnni-
f b f
n i l l l l M M I l l l l l l l l M l l l l l l l f l I l f l I l I K l M I I I ■ « l l l l l l l I I I f f l t l l l l l l l l l f f l l l l l l t t t f U t « l i f l i f l l l l l l l f f l f l ı l l ı ı l ı l ı i f i ı ı ı ı ı m ı m ı I I
I Aspirinle sanlık
E
En ufak bir şüphe kurdu zihinle-Z rimizi tırmalamıyordu. Hele Ma-
Z ginot tesislerinden bîrini gezin- Z ce; hattın yıkılamazlığı üzerine Z elimizi kitaba basıp yemin ede-
Z bilirdik. Sabit bir dretnotu an-
Z dıran bu tesis muazzam bîr şey-
E
di. Voges tepelerinden birini £ köstebek yuvası gibi oymuşlar.Z içine âdeta bir yeraltı şehri kon-
Z durmuşlardı Çeşitli yönlere ge- Z niş koridorlar açılmıştı. Raylar
Z üzerinde elektrikli tramvaylar.
Z dekoviller işliyordu. Güçlü, büyük
Z asansörlerle yedi kat yerin - dibine iniyordunuz. Katların ki-
Z minde mühimmat depoları ki-
Z minde tam teşkilâtlı bir hasta- Z ne, kiminde subay ve assubay
Z mahfilleri, er koğuşları vardı, Z Kumanda yeri, elektrik düğme-
Z leri, telefonlar, yanıp sönen am-
Z puller ve ömrümde görmediğim 5 araçlarla dohı idi. Teker teker
Z bunların neye yaradığını öğren-
Z meye kalksa insanın aklı rtura- Z bilirdi. Ağır ve hafif topları, o- Z tomalik makineli tüfekleriyle
Z biitün “ istemi birden iki dakika
Z içinde harekete getirmek mıim-
Z kündii. Yeraltında çalışan Ko-- mutan, gözetleme yerlerinden
E
telefonla verilen bilgiye göreZ durumu körlemesine idare edi-
Z yordu. Ağır ve hafif toplar, ma
li: kinelitüfekler hep gizli idi, Bel-
Z li bir noktaya ateş edileceği za-
Z man, birkaç saniyelik bir hesap- Z tan sonra bir düğmeye basılıyor E ve araçlar saklı bulundukları
Z verden otomatik olarak çıkıp îs- Z tenen noktayı istendiği kadar »-
Z teş yağmuruna tutuyordu. Magi- Z not hattında irili, ufaklı böyle
Z daha nice tesisler vardı. Sistem
Z hep birden işletilecek olsa, böl-
Z £?de ateş çemberinden kurtula-
E
bilen bir karış yer bulunmazdı. Z öğrendiklerimizden,gördiik-Z lerinıizden memnun, otele dö-
Z nerken. bundan böyle Fransanın Z bir ikinci Verdun fedakârlığına Z katlanmak.sızın da bir Alman
Z saldırısını durdurabileceğini d<i-
Z şünüyorduk. Fakat ben yorgun- Z dum. Sabahki halsizliğim artı- Z yordu. Boya kokulu Saveıne n- Z telinde akşam yemeğine ineme-
Z dim. Eksik olmasınlar arkadaş- Z 1ar rica etmişler, binbaşı rütbe- Z sinde üniformalı bir doktor ge-
E
lip beni dikkatle muayene etti.Z Biraz ateşim varmış, soğuk al-
E mışım. blrşey değilmiş. Z — Aspirin, ıhlamur, sabaha Z bir şeyiniz kalmaz!
Z dedi, gitti.
E
Çıplak rfüVâflı otel odasında,E
yapayalnız, kendimi pek garip-Z sedim. Bir gece önceki gibi ka- Z napenin üzerine büzüldüm, yat-
Z tim Bir şefkat, bir yakınlık ilı-
Z tiyacı ile içim eziliyordu. Falih
Z Rıfkı • Reşat Nuri İkilisinin bo-
Z zuk akortlu karma miizikasını
Z âdeta özlemle bekliyordum. On-
E
l«r geç vakit odaya girerken hâ- Z lâ uvumamıştım. Hatırımı «or-Z dular, gönlümü aldılar ve soyu-
Z narak pufla yataklara uzandılar.
Z sabaha kader türedim, durdum.
P jriste
Z Geldiğimiz gibi Paris'e
Z döndük. Yorgunluğum ve
Z halsizliğim geçmiyordu. Bu
Z seyahatte, heyetin en genç
Z üyesi ben, sağlık yönünden fi-
Z vasko vermiştim. İçimizde ivim- Z «erlik, hareket ve neş’e rekoru
Z o zamanlar herhalde altmış be-
Z îini doldurmuş olması gereken Z en yaşlımız Hüseyin Cahit’te
idi. Yiyor, içiyor, şakalaşıyor, bir iki saatlik boş vakit buldu mu «çalışayım!» diyerek odası na çıkıyordu. Aramıza döndü ğünde, postaya vermek üzere en azından üç makaleyi bir zarfa tı kıştırdığını görüyorduk.
Paris’te bir gün kalacak, •son ra Breste’e deniz tesislerini in- celemiye gidecektik. O gün Con tinental otelinde şerefimize Fransız Dışişleri Bakanlığı tara fından bir öğle yemeği verildi. Umum Müdürler, Büyükelçiler, politikacılar arasında bence sof ranın en dikkate değer, en ünlü
Cahit Sıtkı Taralıcı
adamı Jean Giraudoux, idi. Ki mi eserlerini okumuş, bir ikisi ni pek beğenmiştim. Hoş bir te sadüf, yerlerimiz yan yana düş müştü. Yeni edebiyattan haber siz, cahil bir kişi görünmemek, biraz da bilgiçlik satarak böbür lenmek içgüdüsü ile onunla ko nuşmak istiyordum. Lise öğren ciliğim sıralarında tstanbula uğ- rıyan bir Fransız trupundan Sieg- friedi seyretmiştim. Piyes hak kında düşündüklerimi söylemek, (Simon le pathétique) üzerinde hir tartışma kapısı açmak için fırsat kolluyordum. üstadın ö- bür yanında oturan bizim Elçi lik Müsteşarı Sedat Zeki Örs so nu gelmez bir konferansa başla mış, habire konuşuyor, konuşu yor, bir yandan da ağzını şapır datarak istiridye kabuklarını ya lıyordu. Üstelik benim de der mansızlığım tahammül edilmçz bir hal almıştı. Yemeklere el sü- remiyordum. Dudağıma değdir diğim şampanya kadehi midemi bulandırıyordu. Bir an Sedat Zeki örs’ten yakasını kurtaran Giraudoux, orada öyle seksiz durduğumu gördüğünden, be nimle de meşgul olmak ihtiyacı ile bir nezaket cümlesi sarfetti:
— Vous n’aimez pas les huiit- res?
Nasıl olur? İstiridyeyi sever dim, hem de çok severdim ama bugün..
Cümlemi tamamlamaya fırsat bulamamıştım ki sayın Elçilik Müsteşarı, Giraudoux’yu dirsek leyerek sonu gelmez konferansı nı bıraktığı yerden yakaladı. Te miz, akıcı bir Fransızcası vardı; fakat değindiği konular ancak bir istiridye kabuğunu doldura cak nitelikte hafif ve kaypak şeylerdi. O yıllarda Millî Savun ma Bakanlığı Haber Alma Ser vislerini yöneten Giraudoux’nun yemek boyunca Sedat Zeki’vi dinlerken “ ıkıntısını gizlemek için epey gayret harcadığını sa nıyordum. Benim durumum
baş-— 18 baş-— Z
tedavisi |
ka idi. Saverne'dekı üniformalı
z
hekimin dediği gibi hafif bir so- Z ğukalgınlığı geçiriyor olamaz-
z
dım. Adamakıllı hasta idim. He-
z
men o gün, sorup soruşturup
E
tanınmış bir içhastalıkları uzma-E
nına başvurdum Elleriyle başı- Z mı tutan doktor, gün ışığında Z gözlerimin akına bakar bakmaz: Z — Mais vous etes en plein jau- Znisse mon enfant! z
dedi. Sarılığa tutulmuştum, saf-
z
ra kesesini karaciğere bağlıyan
E
kanal iltihaplanmıştı, dikkatliE
bir bakıma ihtiyacım vardı. Şa-E
rap, şampanya ne demek? Kü- Z çiik maden »suyu bile içmemeli Şidim. Z
— On gün yatacaksın. Su şu
E
ilâçları alacaksın. Ateş düştüğüE
zaman kalkabilirsin. Fakat en = az iki ay sıkı bir rejim: pişmiş Z yağlar, etler, tavalar, çiy sebze- Z ler, turşular yasak. Haşlanmış Z makarna, haşlanmış pirinç, yo- Z ğurt, komposto ve benzeri hafifz
yemeklerle idare edeceksin. İyi-
E
leştikçe, yavaş yavaş normaleE
dönersin! Z«Resmi» seyahatim burada so- Z na ediyordu. Ev sahiplerine yük
z
olamazdım, tlgililere durumu
E
anlattım. Plazza otelindeki o-E
damdan valizimi alarak Grand ğ Hötel’e taşındım.Gazeteci arkadaşlar «incele- : me» lerini tamamlayıp Istanbula ; döndükleri zaman ben hâlâ Pa- ; ri-te idim. Akşamlan Grand Hö- ■ tel’in geniş ve kasvetli holünde ; çok defa kardeşim Doğanla, ara- : sıra da şair Cahit Sıtkı Tarancı : ile buluşuyor, gevezelik ediyor- : duk. Doğan dinlenmek, Cahit de : öğrenmek amaciyle Pariste idi- ; ler. Ne birinin dinlendiğini, ne ; de ötekinin öğrendiğini pek san- ; mıyorum. Öğrendiğini pek san- ; mıyorum derken Cahit Sıtkıyı Z küçümsemek gibi bir duyguya Z kapılmadığımı belirtmeliyim Z Galatasaraydan arkadaşım olan z Cahit çok zeki, çok içli, biraz
E
içine kapalı, durmaksızın kendiE
kendini araştıran gerçek bir şair-E
di. Dış görünüşünü çirkin san- Z ması onda birtakım kompleksler Z doğurmuştu. Oysa, iç zenginliği- Z nin yüzüne vuran ışıklariyle biz Z onu hiç de çirkin görmezdik. Z Tadı rakıyı andırdığı için CahitE
Pariste hemen her akşam PernotE
içiyordu. Kadehlerin hiri konup ; biri kalktıkça, İstanbul ö z le m i; içinde kıvranan sevimli şair ye- \ ni tamamladığı mısraları keke- ! ler, ya da mektuplaştığı arka- 1 daşlarından bize dumanı üstün- : de yurt haberleri getirirdi. iS a n 'a t başka politika İ
başka
\
Bir akşam operaya, Mozart’ın Z Sihirli Flütünü görmeğe gittim, z GluckTa beraber Alman milli
E
sahne musikisinin kurucuların-E
dan olan Mozart’ı — Almanya ğ ile savaş halinde bulunmalarına ğ rağmen — Fransızlar repertuvar- Z larında tutuyorlardı. Boykot e- Z dilen tek Alman bestecisi Wag- : ner’di. Oysa, Wagner’in eserleri- : ni olgunlaştıran ağacın kökü ; doğrudan doğruya Mozart'a da- ; yanıyordu. Hele orkestralama ; tekniğinde nefesli sazlar grupu- ; na verdiği önemle. Sihirli Flüt, ; Karl Maria von Weber’i ve do- - layısiyle Richard Wagner'i müj- :deliyen bir ışıktı. ;
(Arkası var);
Z l l l l l l l l l l l l l M I I I I I I I I I I I I I I I I I I M I I I I I I I I I I I U M I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I M I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I H I I I I I I I I I I I ı ı ı ı ı ı ı !
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Ta h a To ros Arşivi