Tohum paketlenmiş bitkidir ve bitkinin bütün özelliklerini içinde saklar. Tarımsal faaliyete başlamak ve yürütmek için zorunludur. Çiftçiler tohumlarını ayırmada ve kullanmada bağımsız oldukları sürece çiftçidirler. Ìàiftçiler tohumlarını ürettikleri üründen ayır(a)mazsa ürettiğine yabancılaşır, çiftçi olmaktan uzaklaşır.
1993'te kurulmuş, dünyada 90'dan fazla ülkeden 130'u aşkın küçük çiftçi tarafından oluşturulmuş Çiftçilerin Yolu (Via Campesi-na) örgütünün Sao Paulo'daki 4. Olağan Kongresi'nde Küba delegasyonundan bir çiftçi; "Sovyetler
dağıldıktan sonra yedek parça bulamadığımızdan Küba traktör mezarlığına dönüştü. Traktörsüz tarım yapamadık. Traktörsüz tarım yapmayı yani eski usul çiftçilik yapmayı da unutmuştuk. Yaşlıları taradık, çiftçiliği hatırlayanlara anlattırdık, kameralara aldırdık, ziraat fakültelerinde ders olarak okuttuk ve yeniden çiftçiliği öğrendik" diyordu. Çiftçi olan kişi ürettiği ürünün en sağlıklısından tohumluğunu seçer, ayırır ve bir sonraki sezonda toprağa saçar. Bu yolla tarımsal üretimin ve çiftçilik mesleğinin devamlılığını sağlar.
Dünyada tarımda uygulanmaya başlayan neo liberal politikalar ise tarımı şirketleşti-rerek, çiftçiliği ortadan kaldırıyor. Gıdaya da çokuluslu şirketleri egemen kılıyor. Şirketler tarafından tohum pakete, gübre çuvala, ilaç kutuya
hapsedilmiş durumda. Kutunun anahtarı da şifresi de çokuluslu şirketlerde.
Çokuluslu tohum şirketlerinin Türkiyeli sözcüleri, çıkan Tohumculuk Yasası'na karşı olanları 1963 yılında
Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkındaki 308 Sayılı Yasa''nın savunucusu olarak kamuoyuna lanse ettiler. Oysaki Türkiye to-humculuğuyla ilgili yasal düzenlemeler Cumhuriyet ile birlikte başlamış, sözü edilen 308 sayılı yasadan önce de sonra da, -özellikle Dünya Bankası''nın isteğiyle çokuluslu şirketlerin çıkarına çabalar hep oldu.
TÜRKİYE TOHUM İÇİN ELVERİŞLİ
Ayrıca Türkiye, tohum yetiştiriciliği için gerekli olan sıcaklık, ışıklanma süresi, ışık şiddeti, yağış ve oransal nem gibi pek çok iklim parametreleri ve böcek varlığına da sahip.
Birçok bölgemizde, havanın yağışsız, oransal nemin düşük olması kaliteli ve hastalıksız tohumluk üretebilmeye sağlıklı ortam mevcut.
Öyle ki, İç Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde iyi bir yabancı ot kontrolü ve sulamanın yapılması halinde yem bitkileri ve tahıllar için gerekli tohumluğun tamamı karşılanabilir. Üretim ve üretebilme olanaklarımızın
böylesine geniş olmasına karşın bu olanaklardan yararlandığımız, tohum üretimimizi arttırıp yeterliliği yakaladığımız ne yazık ki söylenemez.
Yine sahibi olduğumuz bu olanaklara karşın ülkemiz tohumluk üretim politikalarını bağımsız ve doğru bir biçimde yönlen-diremiyor, yürütemiyor. Çünkü 1980''den bu yana tohumculuğumuzdaki yapısal değişikliklere baktığımızda, güdümlü politikaların egemen olduğunu görürüz. Hükümetleri-mizin, IMF ve Dünya Bankası ile Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası (OTP) yönlendirmelerine terk ettikleri tarım ve hayvancılığımız, rüzgarın önündeki yaprak misali, onların estirdiği rüzgarların yönüne göre savruluyor. Yine bilindiği gibi, Tohumculuk Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne Türkiye tarımının ve çiftçilerinin ihtiyacı sonucu gelmiş değil, çokuluslu tohumculuk şirketlerinin isteği sonucu gündemimize girdi. Kanun, TBMM''de Avrupa Birliği uyum paketi içinde temel yasa kabul edilerek
görüşülüyor.
TEK BAŞINA KOLTUĞA KURULUYOR
Yeni yasa bu işleyişi de değiştirmeye yönelik. Yani tohumculuğu serbest piyasanın belirsiz belirlemesine bırakıyor. Bu alanda da meydanı çokuluslu şirketlere terk ediyor. Gerçekte tarım ve hayvancılık insanların gıda ihtiyacını karşıladığı için doğanın belirsizliğinin yanında bir de serbest piyasanın belirsizliğine bırakılamayacak önemde. Şirketlerin karakterisine bırakılamayacak kadar da stratejik.
''r''yi sil(dirt) iyor. Çiftçileri de konuşmalarında ''r''leri söyleyemeyenler arasına katıyor. Hükümetin söz konusu yasayla çiftçiyi ürettiği ürününden tohumluğunu ayıramayacak duruma getirmesi/sokması ile gıda egemenliği
alfabesinin geriye kalan harflerini siliyor. Yani gıda egemenliği alfabesinde diğer harfleri silen ''w'' tek başına koltuğa oturuyor/kuruluyor.
Eğer Hükümet, Tohumculuk Kanunu''nu maksadı çıkarmadıysa bu durumu kavramamış demektir. Çünkü, tohum alanından kamuyu çıkarıyor, sektörü tümüyle çokuluslu şirketler ve onların yerli taşeronlarının egemenliğine terk ediyor. Hükümet çokuluslu şirketler istiyor diye çiftçiler için yaşamsal anlamı olan bir alandan daha çekiliyor. O yetmiyormuş gibi çiftçiye "sen kendi tohumluğunu ayırma, şirketlerden satın al" diyor.
GÜZEL SEKTÖR DÌNLENEN ÜRÜNDE YOK
Sebze tohum üreticiliğini ağırlıklı olarak özel sektör yapıyor. 2004 yılı verilerine göre, yurdumuzda 31 sebze türünde 804 çeşidin tohumluğu üretim programına alındı. Özel tohumculuk kuruluşları tarafından üretilen ve pazarlanan bu tohumluklara ait çeşitlerin; 119 adedi tescilli, 48 adedi üretim izinli ve 677 adedi ticari olarak tohumluk üretim programında yer alıyor. Bu alanda Hollanda, İspanya ve İsrail kökenli firmalar, yerli ortaklarıyla Türkiye''de tohum üretip pazarlıyor. Yerli çeşitlerimizin neredeyse tamamı kaybolmaya yüz tuttuğu bir dönemde sözü edilen ülkelerden bir kg. domates tohumunu 18-20 bin dolar fiyatla satın almaya başladık, kullanıyoruz bile.
ZİRAATINDAN ÖZVERİLİ ÇALIŞMA
On binlerce yıldır tohum ıslahı yapan köylülerin, yukarıda tohumculuğumuzun tarihsel sürecinde anlattığımız yasa ve kararnameler ile geriletilmiş olan haklarına yeni yasa ile büsbütün el konuluyor. En çok da yüzyıllardır tarımda tohumları seçen, saklayan kadınlarımızın emekleri/hakları gasp ediliyor.
Cumhuriyetle birlikte Türkiyeli ziraatçılar da kendilerini tohum ıslahına adadılar. Sabır ile özveriyle çalıştılar ve aşağıdaki tohum çeşitlerini buldular. Türkiye tarımının ve tarımcısının hizmetine sundular.
1980 öncesi ve sonrasında bir bölümünü sunacağımız iyi ve güzel araştırmalar yapıldı. Bu güzel araştırmaları "görevi namus bilerek çalışmış bu vatana hizmet etmiş" o insanlar yaptılar. Ama bu araştırmaların sonucunda elde edilenleri uygulamaya aktarmada yetersiz kalındı. Araştırmalara sahip çıkılmamış, destek verilmemiş. Bu konularda tarım bakanları tutuk davranmış, yavaş çalışmış.
Şimdi de tohum üretimimizin yetersizliği ile verimliliğimizin düşüklüğü bahane edilerek yasa çıkarılıyor. Çıkarılan yasayla yerli ve yabancı şirketler tohumculuk alanına egemen kılınıyor. Ìàıkarılan Tohumculuk Kanunu ile çiftçiler, şirketierin olmayan vicdanları, olan ve her zaman kabarık olan cüzdanları arasında bir yere sıkıştırılmaya çalışılıyor. Ve bu konudaki "yargı" işini de söz konusu yasa ile tohum şirketlerinin oluşturduğu Tohumcular Birliği''ne
devrediliyor.
ARAŞTIRMA ZAMAN KAYBIYMIŞ!
Reşit Sönmez, bir gün gazetelerde şöyle bir beyanat okudum diyor: "Ben, Batı ülkelerinde, tarım konularında 40-50 yıl emek ve para sarf edilerek araştırılan bir konuyu neden sıfırdan başlayarak Türkiye''de yeniden araştırayım ve
zaman kaybedeyim. Bedelini öder, alır ve hemen uygulamaya geçerim". Bu değerli bakanımız "Yetim Hüsnü" lakaplı Hüsnü Doğan''dır. İşte bu tür düşünen siyasiler çiftçilerin üretimden pazarlamaya zincire egemen olmalarını değil, çokuluslu şirketierin tarım ve gıdaya egemenliğini adım adım tesis etti
Ülkemiz tarım ve hayvancılığının böylesine kuşatma altına alındığı günümüzde çiftçiler, ülkemizin iklimini ve
doğasını dikkate alarak coğrafyasındaki farklı bölgeleri düşünerek düzenleme yapacak, çiftçilerin beklentilerine kendi kurum kuruluş ve elemanlarıyla yanıt verebilme olanağı tanıyacak bir devlet yapısını özlüyor.Türkiye''de 1980 ile başlayan tarımın tahribatı sürüyor. Tarımsal kamu iktisadi teşebbüslerinin (KİT) özelleştirmeler ile başlayan furya tamamlanmak üzere. Tarım ve hayvancılıkta yapılan özelleştirmelerle çiftçiler üretim girdilerinde tohum, gübre, ilaç, yem konularında yabancı şirketlerin belirleyiciliğine, kontrolüne sokuldu. Destekleme alımı yapan kamu
kuruluşlar özelleştirildi. ÌÏreticiler şirketlerin fiyat belirlemesine ve vurguna, talana açık hale getirildi. Ardından çiftçilerin örgütü olan Tarım Satış Kooperatifleri ve Birliklerinin sanayi bölümünü tasfiye etmek için bastırıyorlar şimdi, FİSKOBİRLİK örneğinde olduğu gibi.Tarihsel gelişimi 1960 yılına gelindiğinde araştırma ve ıslah çalışmaları sonucu geliştirilen çeşitlerin tarafsız bir kuruluş tarafından tescil edilmesi amacıyla "Bölge Ìàeşit Deneme
Müdürlüğü" kuruldu. 1963 yılında Tohumlukların Tescil, Kontrol ve Sertifikasyonu Hakkındaki 308 Sayılı Yasa çıkarıldı. Tohumluk üretimi, tohumluk dış satımı ve alımı daha sonra çıkartılan bu yasa ve yönetmelikler
çerçevesinde düzenlenmeye ve yürütülmeye başlandı.
1980'DEN SONRA MAKAS DEĞİŞTİRİLİR
1982'ye gelindiğinde tohumculuk politikaları değişir/değiştirilir. Değişiklikle özel tohumculuk kuruluşlarının sayısında önemli artış oldu. Tohumluk fiyatları serbest bırakıldı. 1980''den bu yana çokuluslu tarım ve gıda
şirketlerinin tarım ve gıdada egemenlik kurmaları için çabalayan Dünya Bankası''nın isteğiyle 1984'te tohumluk dış alımı da serbest bıraktırıldı.
1985'te çıkartılan tohumluk teşvik kararnamesi ve bunların uygulamaya konulması ile özel tohumculuk kuruluşlarının hem sayısında hem de üretilen çeşitte büyük artışlar oldu. 1960-1982'ye kadar yurdumuz tohumculuğunda kamu kuruluşlarının payı çok önemli. 1982'de, Dünya Bankası''nın isteğiyle tohumculuk politikalarında yapılan makas değişikliği sayesinde özel kuruluşların tohumculuk sektöründeki etkisi hızla arttı. Örneğin, 1963'e kadar Türkiye''de sadece 5 özel tohumculuk kuruluşu varken, 1983'te özel tohumculuk kuruluşu sayısı 10'a ulaştı. 2003'te kamuya ait 31 tohumculuk kuruluşu varken, özel tohumculuk kuruluşlarının sayısı 31'den 116'ya sıçradı. Özel tohumculuk
kuruluşlarından 52'sinin "Araştırıcı Kuruluş Belgesi"ne sahip. Türkiye, Tohum Test Birliği ISTA''ya 1963'te üye olmuş, çeşit tescil ve sertifikasyon işlemlerinde uluslararası kuralları uygulamaya başladı. Türkiye bu üyelik sonrasında ISTA ve OECD sertifikası düzenleme yetkisini de aldı.
2004'te 5042 sayılı "Yeni Bitki Çeşitlerine Ait Islatıcı Haklarının Korunması"na ilişkin yasa yürürlüğe girmiş, Yasayla birlikte ıslatıcı kişi ve kuruluşlarının emek ve yatırımları güvence(!) altına alındı. Çiftçiyi tohumundan ayırmak, çiftçilik mesleğini ortadan kaldırmakla eş anlamlıdır. Tohumun üretim ve pazarlanmasını çiftçilerden alıp çokuluslu yabancı tohum şirketlerine vermek için, içerden hükümetler ve yabancı tohum şirketlerinin yerli
işbirlikçileri ile dışarıdan çokuluslu şirketler ve tetikçileri IMF ve DB birlik ve beraberlik içinde uğraştılar,
uğraşmaya devam ediyorlar. Oysa ülkemizin tohum yetiştirme açısından elverişsiz değil tam tersi iklim, topografya ve toprak özellikleri bakımından son derece uygun olduğunu belirtelim. TÜRKİYE'de sistemli, geniş kapsamlı ve
bilimsel temellere dayalı çeşit geliştirme ve tohumluk üretimine Cumhuriyet döneminde başlandı. Bu amaçla 1925 yılında yurdun değişik yörelerinde Tohum Islah ve Üretme İstasyonları kuruldu ve bu istasyonlarda, daha çok seleksiyon yoluyla, tahıllara ait tohumlar geliştirildi.
1950 yılında 5433 sayılı yasa ile kurulan "Devlet Üretme Çiftlikleri"nden sonra çeşit geliştirme, tohumluk üretim ve dağıtım programları daha iyi organize edildi, ancak 1950'li yıllarda, henüz çeşit tescil ve tohumluklar için kontrol sertifikasyon sistemimiz yoktu. A.Ş. Ziraat Fakültesi Bitki Yetiştirme ve Islahı Kürsüsü 1953 yılında (deneme niteliğinde) Tarım Bakanlığı adına Tahıl Tohumluklarının Kontrol ve Sertifi-kasyonu''na başlamış ve 1959 yılına kadar bu görevi sürdürdü. Ülkemizde tohumculuğun dışında hayvan ıslahı, fidan ıslahı konusunda da çok değerli çalışmalar yapıldı. Türkiye'nin yetişmiş elemanları bazı siyasileri gibi sadece söylenenleri yapmaya değil yeni şeyler bulma ve geliştirme becerisine sahip. Türkiye 3 bini endemik (Türkiye kökenli) 13 bin bitki çeşidine sahip.
Yüzyıllardır Batılı ülkelerden uzmanlar ve bilim insanları dağlarımızı, ovalarımızı vadilerimizi gezdiler, dolaştılar. Bitkilerimizi hayvanlarımızı topladılar. Onların üzerinde çalıştılar, ıslah ettiler. Bizden aldıklarını şimdi bize
satıyorlar.Buğday gibi kendine döllenen ürünlerin, ıslah çalışmaları çok uzun zaman aldığından bu alanda özel sektör pek faaliyet göstermiyor. 1963 yılından günümüze kadar tescil edilen buğday, arpa, çeltik, fasulye, nohut, mercimek, pamuk, tütün ve fiğin büyük bölümü kamu kuruluşları tarafından geliştirildi.
Melez mısır, melez ayçiçeği, patates ve şekerpancarmda tescil edilen çeşitlerin çoğunluğu özel kuruluşlara ait. 2004 yılı verilerine göre, TİGEM tarafından 55 buğday ve 12 arpa çeşidi, özel tohumculuk kuruluşları tarafından ise 92 melez mısır, 50 patates ve 30 melez ayçiçeği çeşidinin tohumlukları üretildi. Ülkemizde yıllık tohumluk üretim programlarının hazırlanması görevi Tarım Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü'ne
ait. Her yıl kamu ve özel tohumluk kuruluşlarının, araştırma enstitülerinin, üniversite temsilcileri ve bakanlığın ilgili birimlerinin ortak katılımı ile yapılan toplantılarda; ürün bazında tohumluk gereksinimi ve mevcut stoklar göz önüne alınarak, bir sonraki yılın tohumluk üretim programları hazırlanıyor. Türkiye; iklim, topografya ve toprak özelliklerine göre altı ekolojik bölgeye sahiptir. Her ekolojik bölgenin içerisinde ayrıca çok sayıda mikroklima bölgesi de var. Türkiye ekolojik açıdan sahip olduğu bu zenginli-ğiyle çok sayıda kültür bitkisinin gen merkezi durumunda. Bu özelliğiyle ıslahçılar için yabani ve kültür formlar bakımından önemli olanaklar sunuyor.
Abdullah AYSU