• Sonuç bulunamadı

İSLAM TARİHİ II Doç. Dr. Metin YILMAZ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "İSLAM TARİHİ II Doç. Dr. Metin YILMAZ"

Copied!
20
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Doç. Dr. Metin YILMAZ

İLAHİYAT LİSANS TAMAMLAMA PROGRAMI

İSLAM TARİHİ II

(2)

İ

çİndekİler

2.1. YARI BAĞIMSIZ TÜRK-İSLAM DEVLETLERİ...3

2.1.1. Tolunoğulları ... 3

2.1.2. Ihşidiler ...11

2.1.3. Sâcoğulları ...16 Doç. Dr. Metin YILMAZ

ÜNITE: 2

YARI BAĞIMSIZ TÜRK-İSLAM DEVLETLERİ

(3)

2.1. YARI BAĞIMSIZ TÜRK-İSLAM DEVLETLERİ

Türkler müslüman olduktan sonra ilk devletleşme hareketlerine Abbasi hila- feti döneminde başlamıştır. Kimi zaman dikkati çekmemek için Abbasi hila- fetine bağlılık bildirmişler, kimi zamanda hilafet ile mücadeleye girmişlerdir.

Bunlardan ilki ve en önemlisi Ahmed b. Tolun tarafından kurulan Tolunoğulla- rı Devleti’dir. Mısır’da, 868 yılında kurulmuştur. Daha sonra ikinci Türk devleti olarak Azerbaycan’da, 890 yılında, Ebu’s Sâc tarafından, Sâcoğulları kurulmuş- tur. Tolunoğulları’nın sona ermesinin ardından Mısır’da ikinci kez kurulan ama üçüncü Türk Devleti olan Ihşidiler ise, Mısır’da, 935 yılında, Muhammed b.Tuğç tarafından kurulmuştur. Bu devletlerin kuruluş yıllarının, yerlerinin, kurucularının farklı olmasının yanında ortak olan yönleri Türk İslam devletleri olmalarıdır. Kısa süreli olmalarına rağmen bu anlayışın çekirdeğini oluşturmuşlardır. Temellerin bu devletlerle atılması daha sonra birçok Türk İslam devletinin kurulmasına ör- neklik teşkil etmiştir.

2.1.1. Tolunoğulları

Tolunoğulları Devleti yukarıda da değinildiği gibi Abbasiler döneminde, Mısır’da kurulan ilk İslam Türk Devleti’dir. Devletin kuruluşundan önce Abbasilerin içinde bulunduğu zayıflık ve Mısır hakkında bilgi vermek yerinde olacaktır.

2.1.1.1. Devletin kuruluşu sırasında Abbasiler ve Mısır

Tolunoğulları, Abbasi hilafetinin devam etmesine rağmen, bu hilafete karşı kuru- lan bir devlettir. Bu durum ise, Abbasiler’in merkezi otoritesinin oldukça zayıfla- dığını göstermektedir.

Hilafetin Emeviler’e ait olması, içten içe Hz. Ali taraftarları tarafından hazmedile- memiştir. Bu durum, yönetime karşı isyanlara sebep olmuştur. Abbasiler de bunu fırsat bilerek Hz. Ali taraftarlarını yanına çekerek Horasan merkezli Emevilerle mücadele başlatmıştır. Bu göstermektedir ki; Abbasiler hilafeti ele geçirmek için Hz. Ali taraftarlarının üzerinden politika yürütmüştür. Nitekim bu da olumlu so- nuç vermiştir. Bunun dışında, mücadelede büyük ölçüde İranlıların yardımı ol- muş ve Abbasiler’in hilafeti ele geçirmesine katkı sağlamıştır. Bu yardımın doğal sonucu olarak İranlılar yönetimde ağırlık kazanmak istemişlerdir. Arap unsurun gücünü kaybetmeye başlaması üzerine Abbasiler İranlılara karşı tedbir almıştır.

Devletin kurulmasında hizmeti geçen Ebu Müslim bertaraf edilmiş; meşhur vezir ailesi Bermekiler, imha edilmiştir. Abbasi halifesi Harun Reşid’in oğulları el-Emin ve el- Memun arasındaki hilafet mücadelesi, Arap-Acem mücadelesi halini almış- tır.

Bunun üzerine Abbasi halifeleri, kendilerine destek olacak, bu iki tarafa karşı da mücadele edebilecek üçüncü bir güç aramak zorunda kalmışlardır. Bu mecburi- yet ve yardım alma düşüncesi ile Abbasi halifeleri Türkler’e kapılarını açmışlardır.

Özellikle el-Memun’dan sonra Türkler birçok önemli ve büyük makama getiril- mişlerdir. Başkomutanlık, vezirlik ve valiliklere tayin edilmişlerdir. Fakat Abbasi halifeleri içinde bulundukları durumdan kurtulmak istemelerine rağmen içinden çıkamayacakları bir duruma sürüklenmişlerdir. İranlıların etkisinden kurtulmak isterlerken Türklerin etkisi altına girmeye başlamışlardır. Merkezi otorite dışında bir yardımcı güçlendiğinde, bu güç her zaman otorite için tehlike oluşturmuştur.

Türklerin Abbasi ordusunda güç kazanmaları, halife seçimlerinde belirleyici ol- maları hem halifeler üzerinde hem de devlet üzerinde etkili olmuştur. Halifeler Türk komutanlarının etkisinde kalmış, güç ve otoriteleri Türk komutanların yön- lendirmelerine bağlı kalarak zayıflamıştır. Bu dönemde, vilayetlere vali tayin edi- len emirler valilik yerlerine gitmeden yerlerine naipler atayarak işlerini devam

(4)

ettirmişlerdir. Bundan amaç merkezden ayrılmayarak buradaki nüfuzlarını geliş- tirmek, başlarına gelebilecek tehlikelerin de uzağında kalmaktır.

İşte böyle bir devlet yönetimi altında Mısır’ın da durumu farklılık arz etmemekte- dir. Mısır, Amr İbn As tarafından fethedildikten sonra hilafet merkezinden valiler atanarak idare edilmeye devam etmiştir. Hz. Osman dönemi karışıklığına ve onun katline sebep olan Mısır heyeti, İslam Dünyası’nda birçok ayrılığa sebep olduğu gibi Mısır’da aynı ayrışmalara sebep olmuştur. Burada çeşitli ırk ve dinlere men- sup gruplar da mevcuttur. Abbasiler’in iktidara gelmesiyle Mısır’da siyasi, idari, askeri ve iktisadi yönden birçok değişme meydana gelmiştir. Bu değişiklikler dev- letin birbiriyle uyumlu olmayan siyasî yapısının sarsılmasına sebep olmuş ve dev- letten kopmalar başlamıştır. Bu dönemde çeşitli isyanlar çıkmış ve bastırılmaya çalışılmıştır. Bağdat halifesi tarafından gönderilen emirlerin birbiriyle mücadele- sinden kaynaklanan iç sorunların yanı sıra her zaman Bağdat sarayında yaşanan dış sorunlar, Mısır’ın batısında yaşanan isyanlar, baskınlar devletin kuruluş öncesi önemli meselelerini teşkil eder.

Mısır geniş bir bölge olduğu için buraya tek vali yerine, merkez tarafından bir- den fazla vali atanarak yönetimin tek ele geçmesi engellenmeye çalışılmıştır. Bu dönemde birçok Türk vali de buraya atanmıştır. Bunlardan birisi de Ahmed b.

Tolun’dur.

2.1.1.2. Tolunoğulları Devleti’nin Kuruluşu

2.1.1.2.1.  Tolunoğulları’nın Kökeni ve Ahmed b.Tolun Dönemi (868-905) Türkler, Abbasiler zamanında artan itibarları ile birçok kilit yerleri ele geçirmişler- dir. Bu Türklerden birisi de Tolun oğlu Ahmed’dir. Ahmed’in babası Tolun Sasani hükümdarı tarafından halife Memun’a köle olarak sunulmuştur. Gördüğü önemli işler sonucunda yüksek görevlere atanmıştır. Bu sırada 835 yılında, Bağdat’ta, Kâsım isimli cariyesinden oğlu Ahmed dünyaya gelmiştir. Ahmed, halifenin sa- rayında eğitim görmüştür. Küçük yaştan itibaren dini konuları öğrenmiş, Kuran;’ı hıfzetmiştir.

850 yılında ailesi ile birlikte Samarra’ya göç etmiş ve çocukluk yıllarını bu şehir- de geçirmiştir. Yirmi yaşlarında babası Tolun’u kaybetmiştir. Yeteneği ve askerî alandaki başarıları ile dikkat çeken Ahmed b. Tolun hadis ve fıkıh alanındaki tah- silini sürdürmeye devam etmiştir. Kısa süre sonra halife Mütevekkil’in özel askerî birliğinin komutanı olan babasının yerine aynı görevle tayin edilmiştir. Tolun’un ölümünden sonra Ahmed’in annesi Kâsım Abbasi sarayındaki etkili Türk komu- tanlarından Bayık Bey ile evlenmiş ve ailesiyle onun himayesine girmiştir. Bu ara- da yine önde gelen diğer bir Türk komutanı olan Yarcuh et-Türkî’nin kızı Hatun ile evlenen Ahmed b. Tolun böylece kendine ikinci bir dayanak daha edinmiştir. Bu evlilikler ile tabiri caizse Ahmed b. Tolun arkasını sağlamlaştırmıştır. Bu sayede ileriki dönemlerde Mısır’ın bütün yönetimini ele geçirmesinde kayınpederi Ah- med b. Tolun’a en büyük yardımı yapacaktır.

2.1.1.2.2. Tolunoğulları Devleti’nin Kuruluşu

Halife Mütevekkil’in Ahmed b. Tolun’u babasının yerine göreve getirmesi üzerine O, Samerra’da kalarak halife azl ve tayin etmektense hudut boylarına giderek gaza ve cihat yapmayı tercih etmiştir. Kendi isteği üzerine Sugûr ve Dımaşk emirli- ği görevi ile Samerra’dan ayrılarak, dönemin ilmi merkezlerinden bir olan Tarsus’a gitmiştir. Bu dönemde hem askeri işlerle meşgul olurken hem de Tarsus’un ilmi faaliyetlerinden faydalanmıştır. Burada âlimlerin meclislerinden istifade etmiştir.

Ayrıca dindar, adaletli ve şecaatli kişiliği ile yöre halkı tarafından oldukça sevilmiş,

(5)

takdir edilmiştir.

Ahmed b. Tolun, annesinin Bayık Bey ile evliliği üzerine yeni görevine tayin edil- miştir. Bayık Bey, Ahmed’i kendi yerine 868’de Mısır naibi tayin etmiştir. Fakat bu bütün Mısır’ın yönetimini içine almamaktadır. Başlangıçta da bahsedildiği gibi merkezi otoriteyi güçlü tutmak adına, Mısır’ı tek bir yöneticiye vererek hâkimiyet kurmasını engellemek amacıyla yönetim çeşitli kimseler arasında paylaştırılmış- tır. Ahmed b. Tolun, Mısır’a geldiğinde İskenderiye’nin idaresi Ahmed b. Dinar’da, Barka’nın idaresi İsa es-Saidi’de, Berid teşkilatı Halife Mutezz’in annesi Kabiha’nın kölesi Şukayr’da, mali idare ise Ahmed b. El-Müddebbir’in elinde bulunmaktadır.

Bu teşkilat ise doğrudan Bağdat sarayına bağlıdır.

Mısır’a ilk geldiği yıllarda Ahmed b. Tolun birçok isyanla mücadele etmiştir. Berka ile İskenderiye arasında İbrahim b. Tabataba’nın isyanı, Mısır’ın Said kentindeki alevi isyancı olan İbn es Sufi’nin isyanını bastırmıştır. Büyük rakibi olan mali teş- kilatın sorunlusu el- Müddebbir’de etkisiz hale getirilmiştir. Halife mali teşkilat görevini de kendisine vermiştir.

Bu dönemde Abbasi Devleti’nin iç karışıklıkları sebebiyle Bayık Bey, Mısır valili- ğinden azledilerek öldürülmüştür. Yerine, Mısır valiliği, Yarcuh et-Türki’ye veril- miştir. Bu gelişme Ahmed b. Tolun’un görevinde değişiklik meydana getirmemiş- tir. Çünkü arkasına sağlam yere dayadığı kendi evliliği buna sebep teşkil etmiştir.

Yeni atanan vali hanımının babası yani kayınpederidir. Yarcuh, naibi olarak Mısır valiliğine Ahmed b. Tolun’u getirmiştir.

Bütün bu olaylar neticesinde yavaş yavaş gücünü artıran Ahmed, kendisine engel olarak gördüğü halifenin kardeşi el- Muvaffak’ı bertaraf etmek istemiştir. Bundan sonraki mücadelesi bu yönde olmuştur. Bu dönemde halife olan el-Mutemid zayıf kişiliğinden dolayı ülkeyi doğu ve batı olmak üzere iki veliaht arasında ayırmıştır.

Doğu tarafı el-Muvaffak’a, batı tarafı ise el-Muvaffaz’a vermiştir. Bizans’ın Şam su- gurlarına saldırması ve Zenci isyanları üzerine, bu isyanların bastırılması için Ah- med b.Tolun’dan yardım istenmiştir. Ahmed, bir milyon iki yüz bin dinar yardımı el-Muvaffak’a göndermiş neticesinde hiç beklemeyeceği bir tepki almıştır. Parayı az bulan Muvaffak, hakaret içerikli bir mektup göndermiştir. Aynı tarzda cevap içeren mektubu da göndermede Ahmed gecikmemiştir. Bunun üzerine Ahmed b.

Tolun’u Mısır valiliğinden azlettirerek yerine Şam valisi Amacur’u tayin ettirmiştir.

Bu teşebbüsünden sonra halifeye baskı yaparak Sugûr valiliğinden de azlettir- miştir. Bunun üzerine Sugûr’daki istikrar bozulmuş Tarsus halkı ayaklanmıştır. Bu ayaklanmadan dolayı halife el-Mutemid, Sugûr valiliğini ve bütün Şam valiliğini de Tolunoğlu Ahmed’e geri vermek zorunda kalmıştır. Bizans Tolunoğulları’nın bu bölgeleri hâkimiyet altına alması üzerine kendileri için tehlike oluşturmamak adı- na anlaşma yoluna gitmiştir. Kendisine karşı yapılan bu hareketten güçlenerek çı- kan Ahmed b.Tolun Fırat ve Mağrib arasındaki bütün toprakların valisi olmuştur.

El-Mutemid’in, kardeşi el-Mufavvak’ın baskılarından Ahmed’e sığınması da gü- cünü daha da artırmıştır. Bunun üzerine Ahmed halife Mutemid’in Mısır’a davet etmiştir. Bu davete icabete el-Muvaffak engel olmuştur. Bunun üzerine Ahmed, El-Muvaffak’ın veliaht olamayacağına dair bir karar çıkartılmasını meclisten iste- miştir. Veliahtlıktan azledildiği gibi Cuma hutbelerinde de kendisine lanet okun- masını emretmiştir. Bütün bu faaliyetler neticesinde pes eden el-Muvaffak barış yapmak istemiştir. İki taraf arasında gerçekleşen barış ile Mısır hâkimiyeti önün- de engel olan bir taş daha yoldan çekilmiştir. Bunun üzerine Mısır Genel Valisi olmuştur. Mısır’ın tamamı 871’de Ahmed b. Tolun’un hâkimiyeti altına girmiştir.

Ahmed b.Tolun, Mısır’a valinin yerine naiplik görevine atandığı sırada bu devletin temellerini atmaya başlamıştır. Başlangıçta Mısır’da yarı egemenliğe sahipken za-

(6)

manla Mısır dışında Suriye, Filistin topraklarını da ele geçirerek tam egemenliğini ilan etmiştir. Devlete babasının adına istinaden Tolunoğulları Devleti denilmiştir.

Başkent Fustat şehri ilan edilmiştir. Uzun mücadele ve bastırılan isyanlar sonu- cunda düzeni sağlayan Ahmed, kurulan devletin sefasını fazla sürememiş ve kısa süre sonra 884 yılında vefat etmiştir.

2.1.1.2.3. Humavereyh b.Ahmed Dönemi(884-896)

Bu dönem devletin bir nevi yükselme dönemi gibidir. Humavereyh dönemi, dev- letin güç ve kuvvetinin en üst saflarını temsil etmektedir.

884’te babasının ölümünden sonra Mısır, Suriye ve Sugûr hükümdarı olarak ken- disine biat edilmiştir. İlk iş olarak kardeşi Abbas’ı kendisine biat için çağırmış fakat Abbas biatten kaçınınca bir eve hapsedilmiş ve orada ölü bulunmuştur. Humave- reyh için ilk engel olan kardeşi ortadan kalkmıştır.

Ahmed b. Tolun’un ölmesi Muvaffak’ı tekrar cesaretlendirmiştir. Çünkü siyaset ortamından çok güçlü bir rakibi ortadan kalkmıştır. Onun yerine Tolunoğulları Devleti’nin başına geçen kişinin tecrübesiz ve yaşının küçük olması Muvaffak’ı ileride yapacağı işler için ümitlendirmiştir.

Babasının ölümünden sonra harekete geçeceğini tahmin ettiği Muvaffak’a kar- şı birtakım önlemler almıştır. İki ordu hazırlatan Humavereyh, babasının katibi el-Vasıti’yi bir ordunun başında Suriye’ye göndermiştir. Diğer ordunun başına ise Sad el-Eyser’i getirmiştir. Suriye’ye giden Vasıti bu kararından vazgeçerek, el- Muvaffak’ı Humavereyh’e karşı savaşa kışkırtan bir mektup yazmıştır. Bu mektup üzerine harekete geçen el-Muvaffak Kınnesrin ve Sugûr’u almış, Halep, Hama ve Hıms’ı alarak Dımaşk’a girmiştir. Mısır’ı ele geçirmek için Remle’ye kadar ilerle- miştir. Bunun üzerine harekete geçen Humareveyh, 884’te Tavahin denilen yerde Muvaffak’a karşı yenilmiştir.

Humavereyh’in yenilip gittiğini bilmeyen Sad el-Eyser sonradan ortaya çıkarak Abbasi kuvvetlerini yenmiş ve Dımeşk’e girmiştir. Bundan dolayı büyüklenerek Humavereyh’i tanımamıştır. Bunun üzerine Humavereyh güçlenerek Sad üzerine yürümüş ve Dımeşk’e girmiştir. Muvaffak’ın valisi İbn Kundac üzerine de harekete geçmiş ve böylece şöhreti iyice artmıştır. El-Muvaffak’a gönderdiği barış teklifi kabul edilmiştir.

Ancak Humareveyh Bağdat’a halifeye yakın durmak için attığı bu adımla siyaset bilmezliği sebebiyle Abbasilerin oyununa gelmiştir. Muvaffak’ın halife Mutemid’e hazırlattığı “Hâkim olduğu bölgenin 30 yıllık yönetimi kendi ve çocuklarının ida- resine verildiği” şeklindeki fermanı onaylayarak İslâm dünyasında meşrulaşmak adına kendinden daha zayıf Abbasi halifeliğini tanıma bildirgesi Humareveyh eliyle Tolunoğulları için sonun başlangıcı olmuştur. Yani anlaşma yaparak onların gücünü kendi devletinin gücüne denk konuma getirmiştir. Böylece o babasından beri ödenmeyen vergiler dahil halifeye vergi ödemiş, emrine verilen Suğur şehir- lerinin valilerini hediyelere boğmuştur. Sınırlar en geniş halini almıştır fakat bu tasarrufsuz harcamalar neticesinde hazine git gide boşalmaya başlamıştır. Mu- vaffak babasını yola getiremediği Humaraveyh’i siyasi bir oyunla yola getirmiştir.

Bunun ardından Humareveyh Bağdat’a yakın durma hevesi ile kızı “Katru’n Neda’yı halife Mutezid ile nikâhlamıştır. Böylece halife ile barışı sağlama ve İslam dünyasında itibarını artırma amacı gütmüştür. Tam tersi Abbasileri kontrol altına alma düşüncesi aslında tam tersine dönmüştür. Bu düğün için yaptığı harcamalar da hazineyi daha da boşaltmıştır.

(7)

Abbasi ile antlaşma yapıp akrabalık kuran Humâreveyh diğer taraftan da Bizans sınırındaki fetih hareketlerine devam etmiştir. 893 tarihinde oğlu Abbas b. Ah- med b. Tolun’u, 894 tarihinde de Tuğc b. Cuff’u, Tarsus üzerinden Bizans üzerine sefere göndermiştir. Tuğc b. Cuff Trabzon’a kadar ilerleyip Belûdiyye’yi fethetmiş- tir.

Kızının düğününden sonra Dımeşk’e gittiği hizmetçileri tarafından 896’da öldü- rülmüştür.

Humareveyh’in ölümünden sonraki on yıllık dönem içerinde üç farklı kişi Mısır’da hükümdarlık yapmıştır. Bu dönem ise çöküş ve dağılma devrini temsil etmekte- dir. Çünkü Humareveyh’in ölümü ile aile içi parçalanma yaşanmıştır. Başa geçme kavgası ve başa geçenlerin istenilen yaş ve olgunluğa sahip olamaması üzerine otorite kuramaması, hazinedeki boşalma gibi nedenlerle devlet zayıflamıştır.

2.1.1.2.4. Ceyş b. Humareveyh Dönemi (896)

Babası öldürüldüğünde onun yanında olan Ceyş’e, 896 tarihinde Dımeşk’te biat edilmiş ve Ceyş Mısır’a gelmiştir. Ceyş, kişilik olarak zevk ve eğlenceye düşkün bi- risidir. Yaşının küçük ve çevresindeki arkadaşlarının da genç ve seviyesiz kişilikte birileri olmaları tepkileri üzerine çekmiştir. Ayrıca ordu komutanlarına dil uzat- ması ve onları korkutması da ordu komutanları ve devlet adamlarının bazıları tarafından istenilmemesine sebep olmuştur.

Komutanlardan Muhammed b. İshak b. Kündacık, Hakan el-Belhî, Muhammed Kumuşcar Bunduka, Vilan ve Muhammed b.Karatuğan 896–897 yılında isyanları- nı açığa vurarak onu öldürerek yerine amcasını geçirmeyi planlamışlardır. Bunu Ceyş b. Humareveyh’in öğrenmesi planın gerçekleşmesini engellemiştir. Bu ko- mutanlar Dımaşk valisi ile Mısır’dan ayrılarak Bağdat’a Mu’tezid’in yanına gidip onun emrine girmişlerdir.

Başarısızlıkla sonuçlanan bu suikast girişiminden sonra da Ceyş b. Humareveyh’e karşı ülke genelinde isyanlar devam etmiştir. Bu süre zarfında Ceyş tasvip edilmeyen yaşantısına devam etmiştir. Suriye komutanı Tuğc b. Cuff, Ceyş b.

Humareveyh’in emirliğini tanımadığını açıkça ilan etmiş, Suğûr valisi Ahmed b.

Toğan da ona eşlik etmiştir. Mısır ordusundaki Mağribiler ve Berberiler de açık- tan isyan ederek yerine amcasının gelmesini istemişlerdir. Bunun üzerine Ceyş, biat etmek istedikleri amcası Ebu’l Asâkir Nasr’ı ve diğer amcasını öldürterek is- yancılara meydan okumuştur. Bu olay ise ortamın ateşini düşürmek yerine daha da ateşi fitillemiştir.

Bu olay onların iyice kontrolden çıkmasına neden olmuş ve olayın neticesinde Ceyş b. Humareveyh’i ve annesini öldürerek sarayını yağmalamışlardır. Bununla da yetinmeyen isyancılar 896 tarihinde şehri ateşe vererek Ceyş b. Humareveyh’in yerine kardeşi Harun b. Humâreveyh’e biat etmişlerdir. Ceyş’in Mısır hâkimiyeti böylece son bulmuştur.

2.1.1.2.5. Harun b. Humareveyh Dönemi (896-904)

Harun b. Humareveyh’in tahta çıkışı karışık ortamı düzenlemeye, isyanları bas- tırmaya engel olamamıştır. Ceyş’in ölümünden sonra komutanların hepsi tara- fından kendisine biat edilmiştir. En azından kendisine biat noktasında selefinin yaşadığı olumsuzlukları yaşamamıştır.

Fakat on dört yaşında olması hasebiyle kendisine Ebu Cafer b.Ebba vasi tayin edilmiştir. Akıllı ve kurnaz bir kişiliğe sahip olan Ebu Cafer vasi tayin edilir edilmez devletin dizginlerini eline almaya başlamış, fiili olarak Mısır’ı idare etmeye baş-

(8)

lamıştır. Bunun yanı sıra Ceyş b. Humareveyh’in taraftarlarını bastırmış ve daha sonra Harun b. Humâreveyh’in amcası Rebia’nın başlatmış olduğu isyanın üzeri- ne giderek, Rebia’nın öldürülmesiyle isyan bastırılmıştır.

Ebu Cafer bu isyanlarla uğraştığı sırada Dımeşk üzerine de Bedr el- Hammami ve Hüseyin b. Ahmed el-Mazerai komutasında bir ordu göndermiştir. Bu komu- tanlar burada düzeni sağlayıp Tuğc b. Cuff’u buraya tayin ederek tekrar Mısır’a dönmüşlerdir. Ancak bütün bu çabalar, hanedan ailesinin kaybolan otoritesinin yeniden geri kazanılması için yeterli olmamıştır. Ebu Cafer bütün yetkileri elinde toplamasını kıskanmış olan kölelikten yetişmiş önde gelen komutanlardan Bedir, Fâik, Safî ve diğer bazı komutanların kendilerine ait birlikler oluşturması, Mısır ordusunun bölünüp, parçalanması gibi çok daha ciddi bir soruna sebep olmuştur.

Bütün bu gelişmeler, avını yakalamak için pusuda yatan ve açık kollayan Abbasi Devleti tarafından takip edilmiştir. Bu ayrılıklar neticesinde harekete geçen Halife Mutezid, 897 yılında Tarsus’u Tolunoğulları’nın elinden alarak Abbasi Devleti’ne bağlamıştır.

898 yılında İbn Kureyş ayaklanması başlamıştır. O Müslümanları yönetmenin peygamber soyuna ait olduğunu iddia ederek direnişe başlamıştır. Fakat bu gi- rişimi neticesiz kalmıştır. İbn Kureyş daha sonra yakalanıp kırbaçlanmış, iki gün sonra da ölmüştür.

Yaşanan bütün olumsuz gelişmeler Tolunoğulları’nın gücünün tükenmekte ol- duğunu göstermeye başlamıştı. İçteki karışıklıkları bastıramayan Harun, bunun farkına vararak, içerideki muhalefete karşı daha güçlü hale gelebilmek için, Ha- life Mu’tezid’den Mısır ve Şam’daki valiliğinin onaylamasını istemiştir. Harun ve onu destekleyen komutanlar, Halife Mu’tezid’e göndermiş oldukları elçi Vasîf Kâtarmîz aracılığıyla babasının hâkimiyeti altında bulunan Mısır ve Şam’daki yer- lerin Harun’a iktâ edilmesi talebinde bulunmuşlardır. Tolunoğulları’nın sıkıntılı günlerini yakından takip eden halife için bu durum büyük bir fırsat teşkil etmiştir.

Önüne gelen fırsatın çok iyi farkında olan Halife Mu’tezid, önce bu teklifi reddet- miş sonra ileri sürmüş olduğu şartların görüşülmesi için 899 tarihinde Abdullah b. Feth’i, Vasîf Kâtarmîz ile birlikte Mısır’a göndermiştir. Harun b. Humareveyh, Mısır ve Şam’ın valiliğine tayin edilmesi halinde, Kınnesrin ve Avâsım’ı halifeye teslim etmeye ve senelik dört yüz elli bin dinar vergi ödemeye razı olduğunu halifeye bildirmiştir. Böylelikle Kınnesrin ve Avâsım bölgelerinin doğrudan Abbasî Devleti’nin kontrolüne geçmesi sağlanmıştır.

Abbasiler ve Tolunoğulları arasında bu gelişmeler yaşanırken Basra Körfezinde Karmatiler tehlikesi ortaya çıkmıştır. Karmati harekâtı İslâmiyet, Hıristiyanlık ve eski Mecûsi dinlerinin karışımı bir inanca sahip olmuştur. Bu harekât Abbasîler için olduğu kadar Tolunoğulları için tehlikeli olmuş ve Tolunoğulları’nın yıkılma- sında en önemli rolü oynamıştır.

Karmatiler bu dönemde Kufe ve Basra arasındaki bölgeyi ele geçirmişlerdir. 889 yılında Basra’yı almışlar daha sonra Kufe’yi de alarak Şam’a yönelmişlerdir. Bu dönemde Abbasiler’de halife Mutezid ölmüş, yerine Muktefi gelmiştir. Mükte- fi, Karmatiler üzerine ordu göndermiş fakat başarılı olamamıştır. Bunun üzerine Karmatiler daha güçlü bir şekilde Tolunoğulları hâkimiyetinde bulunan Şam’a yö- nelmiştir. Şam valisi Tuğc b.Cuff ile Karmatiler arasında şiddetli mücadele yaşan- mıştır. Bu saldırıyı ciddiye almayarak bedevi saldırısı olarak değerlendiren Cuff, gerekli hazırlıkları yapmadıkları için yenilmiştir. Bunun üzerine Harun’dan yardım isteyen Cuff’a Bedr komutasında kalabalık bir orduyu Suriye’ye göndermiştir. Ya- pılan savaşta Mısır ordusu ağır bir yenilgiye uğramıştır. Diğer taraftan Karmatile- rin reisi Hasan savaşta ölmüş, yerine Hüseyin yeni lider olarak göreve gelmiştir.

(9)

Daha sonra Karmatiler Dımeşk’i haraca bağlayarak Hıms’a yönelmişlerdir.

Karmâtiler’in Tolunoğulları ordularını dağıtmaları Abbasîleri endişelendirmiştir.

Çünkü Karmâtiler’in ortaya çıktığı coğrafya bu iki devletin arasındaki topraklardır.

Tolunoğulları’nın güçten düşmesi üzerine Karmâtiler için Abbasi cephesi açıla- caktır. Bunun için Halife Müktefi, 903 yılı sonlarında Karmâtiler’in üzerine birkaç ordu göndermiş, fakat başarılı olamamıştır. İşi ciddiye alan Halife Müktefi, 903 yılında kâtibi Muhammed b. Süleyman et-Türkî’yi Karmâtiler’in üzerine gönder- miştir. Tolunoğulları’ndan Harun b. Humâreveyh’in Bedr komutasındaki takviye bir Mısır ordusu ile birlikte Karmatiler’e karşı üstünlük sağlanarak Karmati tehli- kesi en aza indirilmiştir.

Tolunoğulları’nın Karmati mücadelesinde iyice zayıfladığını gören Abbasiler’in boş durmayacağını tahmin eden Harun, Halife Mutezid’e Sugûr’dan vazgeçti- ğini ve her yıl vergi ödeyeceğini bildirmiştir. Fakat kendi yerini pekiştirmek ve Abbasiler’i önlemek amacıyla yaptığı bu girişim istediği gibi sonuçlanmamıştır.

Abbasiler Dımeşk’e yaklaştığında Harun’un ordusundan Bedr ve Faik isimli ko- mutanlar da saf değiştirmiştir. Abbasiler’e Suriye’yi bağlayan Süleyman el-Katibi bu ordusu ile Mısır’a yönelmiştir. Bunu haber alan Harun, sefer hazırlıkları yapa- rak el-Abbase’ye karargâh kurmuştur. Aile efradı ve amcaları Şeyban ve Adiyy de yanına almıştır. Bu kritik durumda bile içki ve eğlenceden vazgeçmeyen Harun amcası Şeyban tarafından öldürülmüştür.

2.1.1.2.6. Şeyban b.Ahmed Dönemi ve Çöküş

Devlet’in çöküşünün farkına varamayan Şeyban yanındaki askerlerine güzellik- le muamele edeceğine dair teminat vererek onlardan biat almıştır. Şeybân b.

Ahmed’in emir tayin edilmesi, Tolunoğulları ordusundan bir kez daha önemli kopmaların da meydana gelmesine neden olmuştur.

Harun b. Humâreveyh’in öldürülmesinden sonra Şeybân b. Ahmed biat edildiği- ni gören Tuğc b. Cuff ve daha pek çok önemli komutan buna muhalefet ederek askerleriyle birlikte ordudan ayrılmışlardır. Bunlar daha sonra, Abbasî komutanı Muhammed b. Süleyman’ın öncü kuvveti olan Hüseyin b. Hamdân’la irtibata ge- çerek onun ordusuna katılmışlardır. Süleyman el-Katibi ilk önce Abbâse’de öncü kuvvetleriyle birleşmiş ve daha sora bu yeni katılımcılarla birlikte Fustat önlerine gelerek karargâh kurmuştur.

Bunu gören Şeyban ordusu ile birlikte şehir dışına çıkarak savunma hattı oluş- turmaya çalışmıştır. Fakat yetersiz olduğunu gören Şeyban, yenileceğini anlayın- ca aile efradını da yanına alarak Süleyman el-Katibi’ye teslim olmuştur. Önünde bir engel kalmayan Süleyman el-Katibi Fustat’a girmiştir. Böylece Tolunoğulları Devleti 905 yılında, Şeybân b. Ahmed’in teslim oluşu ve Süleyman el-Katibi’nin Fustat şehrine girişiyle birlikte, Ahmed b. Tolun tarafından Mısır’da kurulup ve daha sonra Şam bölgesini de hâkimiyeti altına alan Mısır’daki ilk Müslüman Türk Devleti sona ermiştir.

Hilafet ordusu Fustat’ta büyük bir yıkım ve kıyım gerçekleştirmiştir. Tolunoğul- ları hanedanına ait ne varsa ortadan kaldırmışlardır. Tabiri caizse Süleyman el- Katibi Mısır’da yaptığı yağma, katliam ve tahribat ile sanki Mısır’da böyle bir dev- let hiç kurulmamış hale getirmiştir. O günden sadece günümüze kalan Ahmed b.Tolun’un kendi adına yaptırdığı camisi olmuştur.

2.1.1.3. Tolunoğulları Devleti’nin Sosyal ve Ekonomik Durumu Tolunoğulları Devleti, Ahmed b. Tolun önderliğinde kurulmuş, hâkimiyet alanı Mısır, Suriye, Filistin, Ürdün ve Libya topraklarını içine alan bir devlettir. Türk,

(10)

İslâm, Mısır ve Dünya tarihinde derin izler bırakan bir Türk Devleti’dir. Bu devle- tin en önemli özelliklerinden biri de kısa ömürlü olmasına rağmen siyasi, askerî, sosyal, iktisadî, ilmi, mimarî ve kültürel alanlarda adından söz ettirmesidir. Ayrıca Tolunoğulları Devleti, İslâm dinini benimsedikten sonra Türklerin kurduğu ilk ba- ğımsız devlettir. Bir diğer özelliği ise; Abbasi hilafeti devam ederken kurulmuştur.

Yani bir devletin sona ermesi ile yerine yeni kurulan bir devlet olma özelliğinde değildir. Bu gelişmede ise en çok emeği geçen kurucusunun dirayetidir. Çünkü bu devlet halifeye rağmen varlığını sürdürmüştür. Bir diğer dikkati çeken husus ise, yönetimin askeri bir rejime dayalı yabancı bir hâkimiyeti temsil etmesidir.

Tolunoğlu Ahmed, takip ettiği iç siyaseti ile Mısırlılar’ın sevgisini kazanmıştır. Bu- nun için öncelikle iç karışıklıkları bastırarak halka can ve mal güvenliği sağlamıştır.

Ahmed’in Mısır’a vali olması önemli bir değişiklik meydana getirmiştir. Bu deği- şiklik Mısır’ın bağımsız bir kimlik kazanması olmuştur. Bunun neticesinde önceki idare merkezi olan el-Asker şehri yerine el-Katai adlı yeni bir şehir kurmuştur.

Ordudaki askerler, milliyetlerine ve sınıflarına göre kendilerine ayrılan hususi mahallelerde oturmuşlardır. Divanu’l İnşa, Divanu’l Ceyş ve Divanu’l Harac gibi divanlar yeniden inşa edilmiştir. Özellikle İnşa Divanı’nın kurulması bağımsız bir yazışma ve haberleşmeyi sağlayarak Mısır’da müstakil bir hâkimiyetin olduğunu göstermektedir. Buna ilaveten Ahmed b. Tolun ilk defa Mısır’da hutbe, sikke gibi saltanat alametlerini kullanan ilk kişi olmuştur. Bütün bunların yapılmasındaki amaç yeni, özgür ve hiçbir devlete bağlı olmayan bir devletin kurulduğunu gös- termektir.

Tolunoğlu Ahmed’in Türk bir yönetici olarak yabancı halkı yönetmesi için önce- likle askeri gücünü artırması gerekmiştir. Tek başına bu tarz bir baskı ile etkili bir yönetim kuramayacağını bilen Ahmed, halkın iktisadi seviyesini yükselterek yeni yönetim sistemini beslemeye çalışmıştır. Mısır halkı Müslüman, Hristiyan ve Ya- hudilerden oluşmaktadır. Bu dönemde ise halkın her kesimi arasında çok iyi bir uyum gözlenmiştir. Hatta Ahmed’in ölümü üzerine her dinin mensupları, kendi dinlerinde Ahmed’e dualar etmişlerdir. Bu dönemde hiçbir ayrımcılık yapılma- mış, birlik ve beraberlik sağlanmıştır.

Bu dönemde Mısır ekonomik bakımdan oldukça yüksek bir seviyeye ulaşmıştır.

Çünkü Ahmed, bağımsız hareket ederek Mısır’ın haracını Mısır’da bırakarak Mı- sırlıların bolluk içersinde, refah ve mutluluktan tatmalarını sağlamıştır. Yani ser- vet yöneticilerin tek elinde toplanmamış, halka dağıtılmıştır. Ağır vergiler kaldırıl- mış, yolsuzluk yapan maliye görevlileri azledilmiştir. En önemli ekonomik gelişme ise 872 yılında bastırılan bakır paraya ek olarak, ed-Dinaru’t-Toluni ismi verilen yeni bir para kestirilmesi olmuştur. Akıllı zirai, sanayi ve ticari politika ile ekono- minin seviyesi yükselmiştir. Çiftçilerin yükü hafifletilmiştir. Nil Nehri’nin taşıdığı su miktarını bilmek için yapılan mikyaslar yenilenmiştir. Keten, yünlü, pamuklu, ipekli dokumacılık gelişmiş, maden işçiliği, silah yapımı, tohumlardan yağ çıkar- ma, el sanatları ve süslemecilik gelişmiştir.

Ayrıca Humavereyh döneminde, kızı için yaptığı çeyiz harcamaları dillere destan olmuştur. Bu dönemde kızının gideceği yol boyunca çeşitli konaklar inşa edilmiş- tir. Humavereyh, babasının yaptırdığı saray bahçesini yeniden düzenlemiş, sa- raya hayvanat bahçesi yaptırmıştır. Sevgilisi Boran için duvarları altın kaplamalı Beytü’z Zeheb adlı bir oda yaptırmıştır. Genel olarak iç ve dış ticaret gelişmiş, ekonomi güçlü bir yapıya sahip olmuştur.

Ordu ve donanmaya oldukça önem verilmiştir. Özellikle kara ordusu Humare- veyh döneminde sayı ve kuvvet bakımından en üst düzeye çıkarılmıştır. Ordu;

Türk, siyahî ve bir miktar Rum birliklerinden meydana gelmiştir. Humavereyh ise Müvelledun’un çocuklarından oluşan özel bir birlik kurmuştur. Bu dönemde,

(11)

gösterişli ve disiplinli merasimler düzenlenmiştir. Donanmaya da aynı önem gös- terilmiş, Dimyat ve İskenderiye’deki tersaneler yenilenmiştir. Tolunoğlu Ahmed öldüğünde bin teknelik bir donanma bırakmıştır.

Sonuç olarak, askeri ve ekonomik güce sahip olan Tolunoğulları, halkına yabancı olan bir devletin başını ağrıtacak çatlak sesleri susturmuştur. Halkını eşit ve adil bir biçimde yönetmiştir.

2.1.1.4. Tolunoğulları Devleti’nin Mimari ve Kültürel Durumu

Tolunoğulları Devletinin kısa süreli olması ve etkisinin ise çok büyük olmasının en önemli etkenlerinden biri de kültürel hayata verdikleri önem olmuştur. Bu dönemde Mısır, edebiyat, tarih, din ve felsefe bilimlerinde ve daha çeşitli birçok ilim sahalarında gelişme göstermiştir. Medreseler yerine dersler camilerdeki hal- kalarda verilmiştir. Âlim ve emirlerin evleri de ilmi faaliyetler için kullanılmıştır.

Mısır’da kurulan İnşa Divanı edebiyatın gelişmesini sağlamıştır. Kitabet Sanatı ge- lişmiştir. Şiire oldukça önem verilmiş ve şair sayıları artmıştır. Şiirin yanında dil çalışmalarında, tarih yazıcılığında ünlü âlimler ortaya çıkmıştır.

Dini ilimlerde tefsir, hadis, fıkıh ve kıraat alanında çalışmalar hız kazanmıştır. Bu alanda pek çok âlim ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Şafi ve Hanefi mezhebi olduk- ça fazla taraftar kazanmıştır.

İmar faaliyetleri ise yine kısa sürede çok büyük seviyeye ulaşmıştır. Bunlardan en önemlisi, başkent olarak kurulan Katai şehrinin mimarisidir. Şehirde pek çok cami, çarşı, han, hamam, değirmen ve fırın mevcuttur. Zamanla şehir büyümüş, Fustat ve el-Asker şehri ile birleştirilmiştir. Günümüze kadar ulaşan tek eser olan Tolunoğlu Ahmed Camii olmuştur. Caminin içinde bir eczane mevcuttur. Caminin yanında ise biri kadınlara diğeri erkeklere iki hamam bulunmaktadır.

Humavereyh döneminde ise babasının aksine halka yönelik imar faaliyetleri ye- rine gösteriş ve lükse dayalı eserler ortaya koyulmuştur. Babasının yaptığı sara- yı yeniden düzenlemiş, kendisi için de bir bahçe yaptırmıştır. Çeşitli süslemeler, bitkiler ve ağaçlar kullanmıştır. Her cins havyanın getirtildiği hayvanat bahçesi kurulmuştur. Bu bahçede bir köşk yaptırmıştır. Fakat dönemin lüks harcamaları hazineyi boşaltmıştır.

En üzücü nokta, İslam Dünyasının en zengin ülkesi yine bir İslam Devletinin or- dusu tarafından adeta böyle bir devlet hiç kurulmamış gibi ortadan kaldırılmıştır.

Her türlü mimari yapıl yıkılmış ve talan edilmiştir. Böylece bir kültürün esintileri daha yeryüzünden silinmeye çalışılmıştır. Ne kadar mimari yapılar yıkılsa da in- sanlar öldürülse de kendinden sonraki dönemleri aydınlatacak, bu dönemlere yol gösterecek fikirler, aydınlanmalar ortadan kaldırılamamıştır. İşte bu yüzden hala günümüzde bile bu devlet adından söz ettirmektedir.

2.1.2. Ihşidiler

Abbasi halifelerinden Mutasım ve Memun döneminde Türkler etkin bir rol oyna- maya başlamışlardır. Halife Mutasım’dan sonra ordu kumandanlıkları, valilikler gibi önemli görevlere gelerek, her fırsatta yönetime müdahil olmuşlardır. Halife- lerin otoritedeki zayıflıkları bu duruma zemin oluşturmuş, halifeler gerekli önle- mi alamamışlardır. Netice itibariyle yönetimden uzak yerlerde, bağımsızlık giri- şimleri boy göstermiştir. Bunlardan en önemlisi ve kendinden sonraki Türk İslam devletlerine rol model olan Tolunoğulları Devleti, kısa süreli bir devlet olmasına rağmen etkisi büyük olmuştur. Bu devletin izinden giden Ihşidiler ise Tolunoğul- ları kadar olmasa da Mısır’da etkili bir devlet kurmuşlardır. Tolunoğulları’nın son

(12)

bulup Ihşidiler’in kuruluşuna kadar geçen dönemde Abbasi halifelerinin Mısır’a gönderdiği valiler görev almışlardır. Bu döneme valiler dönemi de denilmiştir.

Mısırlılar, Tolunoğulları döneminde geçirdikleri müreffeh yaşamdan sonra valiler döneminde büyük sıkıntı çekmeye başlamışlardır. Valiler ise, yönetime geldikle- rinde Tolunoğulları’ndan memnun olan ve onları destekleyen Mısırllılardan ade- ta öç alırcasına muamelelerde bulunmuşlardır. Maddi güçlerini Mısır halkı için kullanan Tolunoğulları’na alışan halk kendi çıkarları için harcama yapan valiler yüzünden ekonomik sıkıntı içerisine düşmüşlerdir. Ayrıca Mısır’ı tek hakimiyet eline bırakmamak için yönetimi birden fazla kişiye verme, düzeni sağlamanın ak- sine çıkar çatışmalarına sebep olmuştur. Valiler arasında Mısır’ın haracını payla- şamama kavgası çıkmıştır. Bu iç çekişmelerin yanısıra dıştan gelen Fatımi saldırısı da gidişatı olumsuz etkileyen bir durum olmuştur. Bütün bunlardan etkilenen yine halk olmuştur. Böyle bir dönemden sonra kurulan Ihşidiler, Tolunoğulları dö- nemi kadar olmasa da halka rahat bir nefes aldırmıştır.

2.1.2.1. Ihşidiler’in Kökeni

Başlangıçta da ifade edildiği gibi Mutasım zamanından itibaren, Abbasiler hiz- metinde Türk unsuru sayı ve güç bakımından kuvvetlenmiştir. Mutasım, Fergana hükümdar ailesine mensup çok sayıda Türk getirtmiştir. Ihşidiler’in kurucusu Mu- hammed Tuğç’un dedesi olan Cuff, Bağdat’a gelerek Mutasım’ın hizmetine girmiş Türk kumandanıdır. Mutasım döneminde kabiliyetleri ile göze giren Cuff, Halife Vasik ve Mütevekkil döneminde aynı itibarını korumuştur. Mütevekkil öldüğü gece Cuff da vefat etmiştir. Cuff ölünce oğlu Tuğç, Mısır’a giderek Tolunoğulları’nın hizmetine girmiştir. Tuğç, Humareveyh’in ölümüne kadar Tolunoğulları’na sadık kalmıştır. Harun döneminde ise Tolunoğulları ile arası açılan Tuğç, Abbasi halife- si Muktefi ile birlikte hareket etmeye karar vermiştir. Müktefi’nin, Karmatiler’i bastırmak için Mısır’a gönderdiği, Süleyman el-Katıbi komutasındaki orduya ka- tılmıştır. Tolunoğulları hakimiyeti son bulunca Kınnesrin valiliğine atanmıştır. Bir müddet sonra Bağdat’a gitmiştir. Burada vezir Abbas b.Hasan ile arası açılmıştır.

Bu gerginliğin doğal sonucu olarak vezir, halifeyi Tuğç hakkında olumsuz etki- lemiştir. Bunun üzerine oğulları Muhammed ve Ubeydullah ile hapse atılmıştır.

Tuğç hapiste ölmüş, oğulları ise serbest bırakılmıştır.

2.1.2.1.1. Muhammed b.Tuğç ve Ihşidiler’in Kuruluşu (935-946)

Muhammed b.Tuğç, 882 yılında Bağdat’ta dünyaya gelmiştir. Çocukluk ve gençlik dönemlerine dair geniş bir bilgi mevcut değildir. Söz konusu olduğu dönem, ba- bası Tuğç ve kardeşi Ubeydullah ile hapse atılması olmuştur.

Muhammed, Mısır’da bağımsız devlet kuran ikinci Türk şahsiyettir. Cesaretli, di- rayetli, tedbirli, cömert bir kişiliğe sahiptir. Kuvveti ve sahip olduğu harp tekniği ile hedefine ulaşmıştır.

Kardeşi Ubeydullah ile serbest bırakıldığında ilk iş olarak babalarının intikamını almışlardır. Vezir Abbas ortadan kaldırarak, Bağdat’tan kaçmışlardır. Ubeydullah Sâcoğulları’na, Muhammed de Suriye’ye yönelmiştir. Suriye’den Mısır’a geçen Muhammed, vali Ebu Mansur Tekin’in hizmetine girmiş ve faaliteleri ile Tekin’in gözüne girmiş, onun en yakın adamı olmuştur. Mısır’a saldıran Fatımiler’i berta- raf edilmesinde önemli rol oynamıştır. Hama valiliğine getirilen Muhammed, Ab- basi halifesinin dikkatini çekmiştir. Bu sırada Tekin ile arası açılan Muhammed’i, halife Muktedir 928’de Remle, 931’de Dımaşk valiliğine tayin edilmiştir. Bütün bu gelişmeler Muhammed için yeterli değildir. Çünkü onun amacı Mısır valiliğini al- maktır. Bu amacına ulaşmak için valilik yaptığı bölgelerde halkın sevgisini kazan- mıştır. Ordusunu her geçen gün güçlendirmiştir. Kardeşlerini ve ailesini Dımaşk’ta kendi etrafında toplamıştır. Hedefinin önündeki tek engel, halkın sevgisini kazan-

(13)

mış Ebu Mansur Tekin’dir. Onun vefatı ile hedefine bir adım daha yaklaşmıştır.

Muhammed, Halife Kâhir döneminde Mısır genel valiliğine atanmıştır. Fakat du- rumundan emin olmak için Mısır’a gitmeyip Dımaşk’ta bekleyince bir ay sonra görevinden azledilmiştir.

Razî, Abbasi halifesi olunca Muhammed’i ikinci defa Mısır valiliği görevine getir- miştir. Böylece Mısır’da Ihşıdi Devleti’nin temelleri atılmıştır. Halife Razî, kendisi- ne Fergana hükümdarlarının kullandığı ‘Meliklerin Meliki’ anlamına gelen ‘Ihşid’

ünvanını vermiştir. Adı Mısır ve Suriye camilerinde hutbelerde halife ile birlikte anılmaya başlamıştır.

Ihşid, Mısır’da yönetimi ele aldıktan sonra halkın sevgisini kazanmaya çalışmıştır.

Bunun için yönetimde olumsuz bir tablo oluşturacak her türlü tehdidi ortadan kaldırmak için çaba sarf etmiştir. Bu engellerden ilki, Mısır’da ekonomik gücü elinde tutan İran asıllı bir aile olan Mezaraî’lerdir. Bu aile mensupları önemligö- revleri ellerinde bulundurmuş maliye teşkilatının baş kişileridir. Bu sayede güçlü bir nüfuz ve büyük servet elde etmişlerdir. Ülkenin idaresine hâkim olarak ikti- sadi yönden kuvvetlenen bu aile, menfaatleri gereği Ihşid’e karşı durmuşlardır.

Bunun üzerine düşmanımın düşmanı dostumdur anlayışı ile Ihşid, Mazeraî’lerin ezeli düşmanını Mısır’a çağırmıştır. Böylece ailenin düşmanı ile güçlerini birleşti- ren Ihşid, bu ailenin nüfuzunu kırmış, mallarını müsadere ile ellerinden almıştır.

Bu olay mali olarak Ihşid’in gücünü artırdığı gibi Mısır’daki hâkimiyetini sağlam- laştırmıştır.

Mazeraî’ler ailesinin tehdidinden kurtulan Ihşid’e ikinci bir engel ise, eski Abbasi Emîru’l Ümera’sı olan İbn Raîk olmuştur. Amacı, Mısır’ı ele geçirmektir. Bunun için harekete geçen İbn Raîk’le, Âriş denilen yerde Ihşid karşı karşıya gelmiş ve yenilgiye uğramıştır. Fakat İbn Raîk’i takip için görevlendirdiği kardeşi Ebu Nasr Hüseyin b.Tuğç, İbn Raîk tarafından öldürülmüştür. Bundan büyük üzüntü ve piş- manlık duyan İbn Raîk ise Ihşid’den özür dilemiştir. Bunun neticesinde iki taraf Remle’yi sınır kabul ederek bir antlaşma yapmıştır. Bir müddet sonra İbn Raîk’in vefat etmesi üzerine Ihşid, Dımaşk üzerine yürüyerek Suriye’yi ele geçirmiştir.

Burada asıl dikkati çeken unsur ise, Ihşid’in bu tehlikeden dolayı halifeden yar- dım isteğidir. Fakat bu isteğe halife tarafından cevap verilememiştir. İki valisi ara- sındaki çatışmaya müdahale edemeyecek kadar zayıf olan halife, Abbasi’lerdeki yönetimin ne kadar zayıfladığını göstermektedir.

Halife Razî’nin yerine halife Muttaki geçmiştir. Muttaki de, Mısır’ın Ihşid’e ait ol- duğuna dair menşur göndermiştir. Halife Muttaki, Emîru’l Umera’sı Tüzün tara- fından gelen baskılara dayanamamış, Ihşid’den yardım talep etmiştir. Ihşid bu talebin üzerine Rakka denilen yerde halife ile buluşmuştur. Halifeye hediyeler sunarak ona bağlılığını bildirmiş, kendisini Mısır’a davet etmiştir. Teklifi reddeden halife, kendisine bağlılığından dolayı Mısır’ın yönetimini otuz yıl süreyle ona ver- miş, oğlu Unûcur’un veliahtlığını da kabul etmiştir.

Ihşid’den önce Tolunoğlu Ahmed de dönemi içerisindeki Abbasi halifesini Mısır’a davet etmiştir. Bu iki Türk komutanın Mısır’a davetlerinin altında yatan sebep, Abbasi hilafet merkezini Mısır’a taşımaktır. Fakat bu girişim Tolunoğlu Ahmed’de olduğu gibi Ihşid’de de neticesiz kalmıştır.

Ihşid için bir diğer tehlike ise, Hamdaniler olmuştur. Suriye’de güçlenmeye baş- layan Seyfüddevle b.Hamdan, Dımaşk üzerine harekete geçmiştir. Kölesi Kâfur komutasındaki ordu ile Seyfüddevle Remle’de karşılaşmıştır. İki taraf arasındaki mücadeleler neticesinde birbirlerine üstün gelemeyince, barış sağlanmıştır. Ara- larındaki barışı pekiştirmek için Seyfüddevle, Ihşid’in kız kardeşi ile evlenmiştir.

(14)

Fakat barış dönemi uzun sürmemiş, araları tekrar açılmıştır. Yaptıkları savaş so- nucunda Ihşid, Seyfüddevle’yi yenerek, Haleb’i almıştır.

Bu dönem içerisinde hilafet el değiştirmiş, Muttaki’nin yerine Muti geçmiştir.

Muti de Ihşid’in Mısır ve Suriye valiliğini tasdik etmiştir. Daha sonra Ihşid Dımaşk’a dönmüş, burada hastalanarak vefat etmiştir. Ölmeden önce Bizans İmparatoru I. Romanos’la iyi ilişkiler yürütmüştür. Mısır, Suriye ve Sugûrüşşam emiri sıfatıyla Bizans ile esir mübadelesi yapmak için çalışmalarda bulunmuş, fakat tamamla- maya fırsatı olmamıştır.

2.1.2.1.2. Ebu’l Kâsm Unûcur Dönemi (946-960)

Babası Ihşid, vefat etmeden önce Unûcur’un veliahtlığı adına halktan, komutan- lar ve askerlerden biat almıştır. Buradaki amaç, kendisinden sonra çıkabilecek ik- tidar mücadelesini önlemek ve yönetimin ailesinin elinde kalmasını sağlamaktır.

Unûcur’un tahta geçişi bu şekilde garanti altına alınmıştır.

Babası öldükten sonra tahta geçen Unûcur, on beş yaşında tecrübesiz bir deli- kanlı olduğu için, Ihşid’in kölesi Ebu’l Misk Kâfur kendisine vasi tayin edilmiştir.

Ihşid’in amaçladığı, merkezi otoriteyi iktidar mücadelesi ile sarsılmaktan uzak tutmak iken oğluna tayin edilen vasi ile bu durum tersine dönmüştür. Kâfur dev- leti bir hükümdar gibi yönetmiştir. Daha sonra Unûcur yönetimi devralmak iste- diyse de başarılı olamamıştır. Netice itibariyle Ihşidi ordusu Kâfuriler ve Ihşidiler olarak ikiye bölünmüştür.

2.1.2.1.3. Ebu’l Hasan Ali b. Muhammed Dönemi (960-966)

Unûcur’un vefatından sonra yerine Ebu’l Hasan Ali, kendisinin önceden halife ta- yin edilmesine binaen Kâfur ve babasının adamları, ordu tarafından Mısır hâkimi olmasına biat edilmiştir. Halife Muti de bunu tasdiklemiştir. Fakat durum değiş- memiş, yönetim ismen Ali’de kalmıştır. Kâfur tarafından kendisine maaş bağlana- rak devlet işlerine karıştırılmamıştır. Ali, Kâfur’u yönetimden uzaklaştırmak için girişimde bulunduysa da yeterli asker ve maddi destek bulamadığından bu girişi- mi sonuçsuz kalmıştır. Bu durum Ali ile Kâfur arasının daha da açılmasına sebep olmuştur.

Bu dönemde Mısır’da karışıklıklar artmıştır. Nil Nehri’nin suyunun azalması so- nucu kıtlık meydana gelmiştir. İç meselelerde sorunlar artarken, dış tehditler de güvenliği bozmuştur. Batı’da Fatımiler, Güney’de Nubyalılar, Suriye’de Karmati tehlikesi ortaya çıkmıştır.

Bütün bunlar yaşanırken abisinin hastalığına yakalanan Ali, vefat etmiştir. Kısa süreli yönetimi esnasında devlet idaresinde hiçbir etkisi olmamış, ismen görevini yerine getirmiştir.

2.1.2.1.4. Ebu’l Misk Kâfur el-Ihşıdi Dönemi (966-968)

Ali’nin ölümü üzerine yerine dokuz yaşındaki oğlu Ahmed’in tahta geçecek ol- ması Kâfur tarafından itiraz görmüştür. Bundan dolayı birkaç gün hükümdarsız kalan Mısır valiliğine Kâfur, Halife Muti’den kendisi için menşur çıkartarak tayinini sağlamıştır. Böylece yıllarca yürüttüğü görevi resmen ve şeklen de devralmıştır.

968 yılında vefat etmiştir.

2.1.2.1.5. Ebu’l Fevaris Ahmed b.Ali b. Muhammed el-Ihşıdi ve Ihşidiler’in Yıkılışı

Kâfur’un ölümünden sonra yerine on bir yaşında olan Muhammed b. Tuğç’un torunu Ahmed b.Ali geçmiştir. Yaşının küçük olmasına rağmen Remle’de vali iken, Karmatiler’in saldırısı üzerine Mısır’a kaçıp gelen babasının amcasının oğlu el-

(15)

Hasan b. Ubeydullah b.Tuğç, Ahmed’in naibi olmuştur.

Yönetim ilk iş olarak düzeni bozulmuş Mısır’ın sıkıntılarını gidermeye çalışmıştır.

Halka eziyet veren, devletin ileri gelenlerini tevkif eden ve mallarını müsadere eden vezir Ebu’l Fazl Cafer b. El-Furat görevinden alınmıştır.

Hasan’ın bu girişimi ortamı biraz yatıştırmıştır. Fakat aynı zalimliğe kendi devam etmiştir. Bunun yanı sıra kıtlık, salgın hastalık ve toplanan vergilerin askerlere ödenmemesi gibi nedenlerle halkın yönetime olan güveni sarsılmıştır. Bütün bu yaşananlardan dolayı bazı kesimler, kurtuluşu Fatımi Halifesi Muiz’de aramışlar- dır.

Fatımi halifesinin de gözü Mısır’da olduğu için halk tarafından kendisine gönde- rilen davet onun ekmeğine yağ sürmüştür. Hemen harekete geçen Muiz, Cevher es-Sıkıllî komutasındaki ordusunu Mısır’a sevk etmiştir. Halifeyi davet edenlerin kendilerine eman vermesi ile Fatımi ile Ihşıdi mücadelesi başlamıştır.

Fakat güç kaybeden Ihşıdiler teslim olmaktan başka çare bulamamışlardır. Bu- nun üzerine Cevher Fustat’a girmiştir. Böylece Ihşidi devleti 969 yılında Fatımiler tarafından yıkılmıştır.

2.1.2.2. Ihşıdiler’de Sosyal Ve Ekonomik Durum

Her toplumda olduğu gibi Ihşıdiler’de de halk sınıflara ayrılmıştır. En üst grup her zaman idarecilere ait olmuştur. Ihşıdiler ailesi de toplumun en üst sınıfına sa- hiptir. Hükümdar ailesinden sonra gelen aile Hz. Muhammed’in neslinden gelen Eşraf’lardır. Üçüncü sırada ise zengin tüccarlar yer almıştır. Bunların en önemlisi Mazeraî’lerdir. Bu ayrıcalıklı grupların dışında kalanlar halk tabakasını oluştur- muştur.

Yönetimde ise, Abbasi halifesinin tepkisini çekmeyecek faaliyetlerde bulunarak, bağlılıklarını bildirmişler, buna rağmen bağımsız bir devlet kurabilmişlerdir. Aslın- da politikaları tepki çekmeden kendi egemenliklerini sürdürmek olmuştur. Hut- belerde ve sikkelerde Abbasi halifelerine yer vererek, merkeze bir miktar para göndererek şeklen bağlılıklarını bildirmişlerdir.

Ihşidiler her konuda Tolunoğulları’nın izinden gitmeye çalışmıştır. Ülkeyi yönet- me görevi verilen Emir siyasi gücü temsil etmiştir. Emir’in yaşı küçük olursa onun adına idareyi devralana vasi denmiştir. Bunun dışında yüksek dereceli görevler de mevcuttur.

Bunların ilki hacib, haznedar, tabip, Muhafız Alayı komutanı, Emir-i Ahur gibi görevlilerden oluşan saray görevlileridir. Diğer bir kısım ise, vezir, kâtip, Âmilü’l Harac, Darphane Mütevellisi, kadı, Sahibu’ş Şurta gibi devlet görevlileridir. Genel olarak Ihşidiler’de idare İslami çerçeve dâhilinde yapılmaya çalışılmıştır.

Ekonomi ise tarım ve ticarete dayalıdır. Halkın çoğunluğu çiftçilikle uğraşmıştır.

Mısır’da tarımın, Nil Nehri’nin taşmasına önemli ölçüde bağlı olması çiftçileri olumsuz etkilemiştir. Ihşıdiler döneminde Nil’e bağlı kıtlık, salgın hastalıklar halkı zor durumda bırakmıştır. Ticaret ise, büyük ölçüde Yahudi ve İranlıların elinde bulunmuştur. Çünkü Ihşıdiler daha çok para biriktirme yönlü ekonomi anlayışı bildirmişlerdir. Askerlere para vermemeleri, vergilerin ağırlaşması, zenginlerin sık sık müsadere edilmesi birçok huzursuzluğa sebep olmuştur. Menfaatlerin söz konusu olması üzerine canı yanan kimseler devletin düşmanları ile işbirliği yap- maya başlamıştır.

(16)

Ihşıdiler ordu ve donanmaya da önem vermişlerdir. Ihşid döneminde Mısır ve Suriye’de dört yüz bin kişilik bir ordu kurulmuştur.

2.1.2.3. Ihşıdiler’de Kültürel Ve Mimari Durum

Ihşıdiler’de idareciler, âlim ve edipleri desteklemişler, onlara bir engel teşkil et- memişlerdir. Bu bağlamda, ilim ve edebiyat alanında verimli çalışmalar yapılmış- tır.

Bu dönemde daha medreseler kurulmamıştır. Bu yüzden dersler Amr ve İbn To- lun Camilerinde verilmiştir. Fustat’ta Sûku’l-Verrâkin denilen kitapçılar çarşısın- da, kitaplar satılmış ve münazaralar düzenlenmiştir.

Âlimler, hadis ve fıkıh ilimlerine daha çok önem vermişlerdir. Şafii ve Maliki mez- hepleri birbiriyle yarış içinde olmuştur. Dini ilimlerin yanı sıra tıp ve felsefe alan- larında da eserler yazılmıştır. Tarih ve dilbilgisi üzerine çalışmalar yapılmıştır. Bu dönemde edebiyat ve şiir de oldukça ilgi görmüştür. Birçok meşhur edip ve şair ortaya çıkmıştır.

Ihşıdiler, kültürel faaliyetlerin yanında mimari çalışmalarda da bulunmuşlardır.

Ancak bu eserler günümüxr kadar ulaşmamıştır. Bu konuda edinilen bilgiler ise tarihteki tasvirlerden yola çıkarak elde edilmiştir.

Muhammed b. Tuğç, Ravza adasında Kasru’l Muhtâr adı verilen bir sarayla, bir bahçe yaptırmıştır. Çeşitli eşyanın satıldığı bedestenler inşa edilmiştir. Ayrıca Bimâristânü’l Esfel denilen hastane de onun zamanında yapılmıştır.

Kâfur, içinde fillerin beslendiği Darü’l-fîl adı verilen bir sray ve Mukattam dağı eteklerinde bir cami yaptırmıştır.

Vezir Ebu Bekir el-Mazeraî, Kâbe’ye benzeyen bir köşk yaptırmış ve bu köşk dini gün ve bayramlarda halkın toplandığı bir yer halini almıştır.

Ebu’l Hasan Ali b.Muhammed, Cîze’de bir cami yaptırmıştır. Mescidü’r-rîh, Mescidü’z-zimâm, Mescidü’l Akdâm gibi camiler dönemin önemli camilerinden- dir.

Ihşıdiler döneminde dokuma sanayi oldukça ilerlemiştir. Geometrik desenli do- kumalar, kuş ve hayvan resimli rengârenk dokumalar günümüze kadar gelmiştir.

2.1.3. Sâcoğulları

Sâcoğulları Azerbaycan’da hüküm süren bir Türk İslam devletidir. Hakimiyet- leri 890’dan 929 yılının sonlarına kadar devam etmiştir. İslam devleti olan Ab- basi sınırları içerisinde kurulan, iç ve dış siyasette tamamen bağımsız olan, Tolunoğulların’dan sonra ikinci Türk Devleti’dir. Sâcoğulları, İslam devleti eyale- ti olan Ermeniye üzerine çeşitli seferler düzenlemiştir. Dini, kültürel ve mimari alanda çok etkili olamamışlardır.

2.1.3.1. Ebu’l Sâc Divdâd b.Divdest

Sâcoğulları adını Ebu’s Sâc Divdât b. Divdest’ten almıştır. Bu aile Uşrusana köken- lidir. Ebu’s Sâc ile başlayan Abbasi İslam devletine hizmetleri oğulları ile devam etmiştir.

Halife Memun döneminde ismini duyuracak bir faaliyete katılmamıştır. Fakat Halife Mutasım döneminde yıldızı parlamaya başlamıştır. Bu dönemdeki önemli başarısı Bâbek isyanını bastırmasıdır.

(17)

Bir diğer askeri başarısı Mazyar b. Kârin’in isyanının bastırılmasıdır. Abbasi halife- sine ödediği vergiyi keserek Taberistan’da ayaklanan ve kısa zamanda güçlenen Mazyar üzerine yürümüştür. Mazyar’ın yakalanması ile isyan sona erdirilmiştir.

Bu dönemin diğer önemli olayı, maiyetinde çalıştığı Türk komutanlardan Afşin’in, Azerbaycan idaresi için Mengüçur’u vekil bırakmasıdır. Afşin’in vekili olan Men- güçur çok geçmeden isyan etmiştir. Bu isyancı üzerine Afşin, Ebu Sâc’ı gönder- miştir. Çeşitli provakatif olaylar neticesinde Ebu Sâc başarılı olamamış, halife nez- dinde itibardan düşürülmeye çalışılmıştır. Bu olaydan sonra uzun bir müddet Ebu Sâc, askeri ve siyasi faaliyetlere karışmamıştır.

Halife Mütevekkil’in son dönemlerine doğru Ebu Sâc, Tarîk Mekke valiliğine tayin edilmiştir. Bu görev, Irak ile Mekke arasındaki hac yolunun bedevi Arap kabilele- rinin baskınlarına karşı korunması görevidir.

865 yılında halifeler Müstain ve Mutezz arasında çıkan iktidar mücadelesinde, hala aynı görevinde olan Ebu Sâc, Müstain tarafını tutmuştur. Fakat bu mücadele Müstain’in hilafetten çekilmesi ile sona ermiştir. Mutezz ise, Müstain yandaşları- na karşı mücadelede bulunacak güçte olmadığı için herhangi bir girişimde bulun- mamıştır. Hatta bu iç savaşın sona ermesinden sonra Ebu Sâc, Kufe ve çevresinin idaresine tayin edilmiştir. Bu görevi de fazla uzun sürmemiş, eski vazifesi hac yolu muhafızlığına geri dönmüştür. Onun bu görev değişikliğini, karışıklıklardan uzak kalıp kendi emniyetini sağlama amacı ile yaptığı çıkarımı yapılmaktadır.

Halifeler arasındaki iktidar mücadelesi ülke genelinde isyanların çıkmasına sebep olmuştur. İsmail b. Yusuf el-Alevi’nin Mekke’yi işgali üzerine, halife Mutezz, Ebu Sâc’ı isyanı bastırmak üzere görevlendirmiştir. Bunu öğrenen Yusuf el-Alevi Ebu Sâc’a karşı koyamayacağını anlayarak geri kaçmıştır.

Ebu Sâc, 868 tarihinde Diyâr-ı Mudar, Kınnesrin, Halep ve Avasım valiliklerine tayin edilmiştir. Halife Mühtedi zamanında Ahmed b.Şeyh’in Suriye’ye hâkim ol- masına kadar Ebu Sâc’ın valiliği devam etmiştir. Bir diğer önemli olay, Basra’da Zenci kölelerin ayaklanması olmuştur. Bu isyanında bastırılma çalışmalarında rol oynayan Ebu Sâc, isyan tam bastırılamayıp, yenilince daha sonra Ahvaz valiliğine getirilmiştir. Görevi bir yıl bile sürmeden azledilmiştir. Bunun üzerine Saffariler’e katılmıştır. Fakat kısa bir süre sonra Abbasiler’in hizmetine girmek için çıktığı yol- culukta vefat etmiştir.

2.1.3.2. Ebu Ubeydullah Muhammed el-Afşini

Ebu Sâc’ın vefatından sonra hac muhafızlığı ve Haremeyn valiliğine babasının yerine oğlu Muhammed el-Afşin geçmiştir. Bu göreve geldiği dönemde Mekke, Zenciler’in safında olan el-Mahzumi’nin kontrolü altındadır. Muhammed, onunla yaptığı savaşı kazanarak, Mekke’yi Zenciler’den kurtarmıştır. Daha sonra ikinci kez Cidde’de yer alan Mahzumi üzerine ordu göndererek, onun bölgedeki nüfu- zunu tamamen kırmıştır. Ayrıca Kufe’yi elinde bulunduran el-Heysem el-Icli’nin kuvvetlerini yenmiştir. İlaveten Muhammed b.Habib adlı isyancı ile savaşarak onu öldürmüştür. Bütün bu başarılarının üzerine itibarı artmıştır. Başarıları Anbar ve Rahba valilikleri verilerek ödüllendirilmiştir.

Muhammed, Tolunoğulları’nın hâkimiyetinde olan Mısır’ı alma ihtirası içi- ne düşen İshak b.Kundacık ile anlaşma yapmıştır. Bu anlaşmadan sonra Halife Muvaffak’tan yardım talep etmiştir. Bunun üzerine Halife Muvaffak ordu birlikle- rini yardım için göndermiştir. Ahmet b. Tolun’un yerine geçen oğlu Humareveyh’e karşı Muhammed ve İshak’ın birlikleri Mısır’ı alma niyeti ile saldırmışlardır. Uzun mücadeleler ve değişen saflar neticesinde Muhammed b.Afşin başarılı bir so- nuca ulaşamamıştır. Bu süreçte dikkati çeken ise menfaatler noktasında tarafla- rın bir anda düşmanı ile dost olmasıdır. Başlangıçta İshak ve Muhammed aynı

(18)

safta Humareveyh’e karşı iken, bir dönem Muhammed ve Humareveyh birlikte anlaşma yapmışlardır. Süren mücadeleler sonucunda el-Muvaffak’ın desteğini alan Muhammed el Afşin başarılı olamamış fakat kendisi Muvaffak tarafından Azerbaycan valiliği görevine tayin edilmiştir. Azerbaycan valiliğine atanan Mu- hammed merkezi yönetimin zayıflığından yararlanarak bağımsız hareket etmeye başlamıştır. 889 yılında bu göreve gelen Muhammed, böylece Sâcoğulları hane- danını kurmuştur. Daha sonra Merâga’yı ele geçirip burayı idare merkezi yapmış- tır.

Bütün bu gelişmelerden sonra bir yandan bölgedeki sükûneti sağlamaya, diğer yandan Ermeniye’deki gelişmeleri takip etmeye çalışmıştır. Ermeniye, Emeviler zamanında fethedilmiş, merkezi Dvin olan bir eyalet haline gelmiştir. Buraya gönderilen valiler daha çok vergi işleriyle, içişleri ile Ermeni asilzadeleri ilgilen- miştir. Valilerin sert tutumu ve halkın bağımsızlık mücadeleleri sık sık isyanların yaşanmasına sebep olmuştur. Halife Müstain’in emri ile Ermeni hanedanlarının en nüfuzlusu Aşot b. Simbat, Ermeniye’yi yönetme görevine getirilmiştir. Yöne- timdeki başarısından dolayı kendisine kral ünvanı verilmiştir. Aşot’un öldüğü ve oğlu Simbat’ın yerine geçtiği yıl, Muhammed el-Afşin’in Azerbaycan valiliğine getirildiği dönemdir. Simbat halifenin desteğini almış olmasına rağmen Bizans İmparatoru Leon ile de ticaret antlaşması imzalamıştır. Görünürde ticari bir ant- laşma olmasına karşın aslında Müslümanlara karşı siyasi bir ittifaktır. Gelişmeleri takip eden Muhammed, kendisine karşı ani bir baskın ihtimaline karşı hazırlık yapmıştır. Bunu haber alan Simbat’ta karşı yürüyüşe geçmiştir. İki taraf Rodagk’ta karşı karşıya gelmiş ve mesele barışla çözümlenmiştir.

Bu barıştan sonra Simbat, Ermeniye’nin merkezi olan ve Müslüman emirlerin ve askeri garnizonun bulunduğu Dvin üzerine yürümüştür. Simbat’ın asıl düşüncesi, kral olduğu ve bunun halifece tanındığı için Dvin’in kendisine bağlanması ve böy- lece vergiden kurtulmaktır. Simbat’ın Müslüman yerleşim yerlerine saldırması, Azerbaycan sınırlarına kadar ilerlemesi üzerine Halife Mutazıd tarafından Mu- hammed, Simbat’ı bertaraf etmek üzere görevlendirilmiştir.

Muhammed ilk olarak Nahcıvan’a girmiş, Dvin’i İslam hâkimiyeti altına almıştır.

Bunu duyan Simbat da harekete geçmiş ve Alagöz’de yapılan savaşta Muham- med yenilgiye uğramıştır. Daha sonra aralarında sulh yapılmıştır. Muhammed’in amacı yarım kalan bu meseleyi tamamlamaktır. Bunun için de, Ermeni Ardzruni hanedanıyla temasa geçmiş ve hükümdarı Sergis Aşot Muhammed’e tabi olmayı kabul etmiştir. Ayrıca Simbat’ın, el-Cezire valisine karşı yenilgisi de Muhammed’e baskın fırsatı vermiştir. Bütün bunların üzerine verilen mücadeleler ile Muham- med, Simbat’ı yenerek Kuzey ve Güney Ermeniye’yi almıştır. Halife Mutazıd da Muhammed’in Azerbaycan ve Ermeniye hâkimiyetini tanımıştır. Muhammed, zafer sevinciyle Azerbaycan’a dönmesinin ardından salgın hastalık sebebiyle ha- yatını kaybetmiştir.

2.1.3.3. Ebu’l Kasım Yusuf

Sâcoğulları hanedanının ikinci temsilcisi olan Muhammed b.Ebu Sâc, yerine oğlu Divdat’ın geçmesini vasiyet etmiştir. Fakat amcası Ebu’l Kasım Yusuf yeğenine bu görevi vermemiş ve kendisi Sâcoğulları’nın başına geçmiştir.

Bu olayı öğrenen ve bundan rahatsız olan Simbat, Halife Müktefi’ye elçi göndere- rek Yusuf’a karşı mücadele etmek için ondan yardım istemiştir. Eğer kabul ederse kendisine tam bir itaat altında olacağını ve yıllık vergisini doğrudan hazineye gön- dereceğini bildirmiştir. Sıkıntı içinde olan halife bu teklifi kabul etmiştir. Simbat ile Yusuf arasında mücadele başlamış, kışın yaklaşması dolayısıyla yarıda kalmış- tır. Aradan biraz zaman geçtikten sonra Yusuf ile halife anlaşma yapınca Simbat

(19)

isteğine ulaşamamıştır. Siyasi dengeler çıkarlar doğrultusunda sürekli değişme göstermiştir. Yusuf, Simbat’tan gecikmiş vergilerini adeta onu cezalandırırcasına hemen ödemesini istemiştir.

Simbat’ın bu vergileri ödemeye kalkması ülkede karışıklığa sebep olmuştur.

Nahcıvan’ı ele geçirmek isteyen Ardzruniler, bu durumdan yararlanarak harekete geçmiştir. Yusuf ise Ardzruni Prensi Haçik’in yardım isteğini olumlu karşılamıştır.

Neticede Simbat bu birleşik güce karşı koymayı göze alamamıştır.

Abbasi halifesi ile başlangıçta ilişkileri çok iyi olmayan Yusuf, bu durumu lehine çevirmiş ve Halife Muktedir döneminde Azerbaycan ve Ermeniye idaresi ken- disine verilmiştir. Simbat’la tekrar girdiği mücadele üzerine Karabağ bölgesini hakimiyeti altına almıştır. 910 yılında kuzeydoğu Ermeniye de Sâcoğulları’nın eline geçmiştir. Bir süre sonra Simbat ile aralarında mücadele Simbat’ın Yusuf tarafından idam edilmesi ile son bulmuştur. Simbat’ın yerine geçen oğlu II. Aşot kurduğu çetelerle Bagrevan, Arşarunik, Şirak ve Gugark bölgelerini ele geçirmiş- tir. Bizans’la anlaşarak Ermeniye kalelerinin büyük bir bölümünü ele geçirmiştir.

Daha sonra Azerbaycan’a gelip Sâcoğulları’na itaat arzetmiştir. Yusuf, Aşot’u Er- meniye kralı olarak tanımış ve buranın idaresini II.Aşot’a vermiştir. Halife Mukte- dir de bunu onaylamıştır.

Yönetimi II.Aşot’a bırakan Yusuf, Rey ve Kazvin’e yürümüş ve buraları ele geçir- miştir. Hilafet merkezinde İbnü’l Cerrah’ın azledilip yerine İbnü’l Furat’ın gelmesi, Yusuf’un aleyhine olmuştur. İbnü’l Furat’ın etkisiyle halife Yusuf’un Rey valiliğini tanımamıştır. Üzerine gönderdiği ordusu ise Yusuf tarafından etkisiz hale geti- rilmiştir. Halife yenilgiden sonra Mûnis el-Muzaffer’i Azerbaycan’a göndermiştir.

Mûnis, Rey, Kazvin ve Ebher valiliklerini Vasif el-Begtemüri’ye vermiştir. Yusuf ise Azerbaycan ve Ermeniye valiliğinde kalması durumunda Rey’den vazgeçece- ğini halifeye bildirmiştir. Fakat bu teklifi kabul görmemiş, ısrarla halife tarafından Bağdat’a çağrılmıştır. Bunun tuzak olduğunu düşünen Yusuf, Erdebil’de tedbirler almaya başlamıştır. Bağdat’a gitmemesi üzerine Mûnis, Abbasi ordusu ile Yusuf üzerine yürümüştür. Savaşı Abbasi ordusu kazanmış, Yusuf Bağdat’a götürülerek hapsedilmiştir.

Azerbaycan valiliği Muhammed b. Ubeydullah el-Fâruki’ye verilmiştir. Mûnis, Azerbaycan’dan ayrılınca Yusuf’un gulamı Sebük, harekete geçerek dağılan bir- likleri toplamış ve Azerbaycan’ın bir kısmına hakim olmuştur. Muhammed b.

Ubeydullah’ı mağlup etmiştir. Halifeye Azerbaycan valiliğini kendisine vermesini vw buna karşılık her yıl vergi vereceğini bildiren bir teklifte bulunmuş, halife de kabul etmek zorunda kalmıştır.

Yusuf hapiste üç yıl kadar kalmıştır. Bir taraftan Azerbaycan ve çevresindeki siyasi gelişmelerin tehlikeli bir hal alması, diğer taraftan Mûnis’in ricası üzerine halife, 922’de Yusuf’u hapisten çıkarmıştır. Rey, Kazvin, Ebher, Zencan ve Azerbaycan valiliğine tekrar atamıştır. Hizmetine Vasîf el-Begtemirî komutasında bir ordu ve- rerek Musul’daki karışıklıklara son vererek Azerbaycan’a dönmesini emretmiştir.

Yusuf halifenin emrini yerine getirerek Erdebil’e dönmüştür. Döndüğünden kısa bir süre önce gulamı Sebük’ün vefat ettiğini öğrenmiş ve üç yıl aradan sonra tek- rar Azerbaycan valiliğine sahip olmuştur.

Yusuf bir müddet sonra Rey’e hakim olmuş, yerine gulamı Müflih’i bırakarak Hemedan’a yola çıkmıştır. Bunu fırsat bilen Rey halkı isyan ederek Müflih’i kov- muşlardır. Yusuf geri dönerek onları tekrar itaat altına almıştır.

Bu sırada Karmati isyanları patlak vermiş, Kufe ve Bağdat’ı tehdit etmeye başla- mıştır. Halife Muktedir, Yusuf’u Karmatiler’e karşı savaşmak için Irak’a gelmesini

(20)

emretmiştir. Vasıt’a gelen Yusuf, Karmatiler ile Kufe’de karşı karşıya gelerek yenil- miş ve esir düşmüştür. Ebu Tahir el-Cennabi el-Karmati, Yusuf’u ve diğer esirleri öldürmüştür.

2.1.3.4. Ebu’l Müsafir Feth

Yusuf’un yeğeni olan Ebu’l Müsafir Feth, Halife Muktedir tarafından Azerbaycan ve Ermeniye valiliğine tayin edilmiştir. İki yıl süren valiliği süresince herhangi bir bilgi kaynaklarda mevcut değildir. Ölümü hakkında da kesin bir bilgi yoktur. Onun öldürülmesi ile Sâcoğulları’nın Azerbaycan’daki hakimiyeti sona ermiştir.

Referanslar

Benzer Belgeler

Aynı alt işveren tarafından ve aynı iş sözleşmesi çerçevesinde farklı kamu kurum veya kuruluşlarında çalıştırılmış olan işçilerden iş

b›rakabilen ya da uzun süreli ilaç sal›m h›z›n› kontrol edebilen sal›m sistemlerinin düflü kurulmas›na karfl›n, ancak son y›llarda bu tür sistemlerin

.... Gönderilen yaz lar yay n kurulu ve en az iki dan "man n incelemesinden ve yazarlarca gerekli düzenlemeler yap ld ktan sonra yay nlanabilir. Gönderilen yaz n n daha

Üç Yüz Candida albicans Suflunun Amfoterisin B, Flusitozin, Flukonazol ve Mikonazole Duyarl›klar›n›n Araflt›r›lmas›.. Nuri Kiraz1, Zayre Erturan2, Meltem Uzun2, Gül

Professor Hanife Dilek BATİSLAM Çukurova University (Turkey) Professor Hanife Nalan GENÇ Ondokuz Mayıs University (Turkey) Professor Hanifi VURAL Gaziosmanpaşa University (Turkey)

Professor Füsun BİLİR ATASEVEN Yıldız Technical University (Turkey) Professor Gülser ÇETİN Ankara University (Turkey) Professor Hanifi VURAL Gaziosmanpaşa University (Turkey)

İstanbul Medeniyet University (Turkey) Professor Linda TORRESİN SSML Fusp Misano Adriatico (Italy) Professor Marek STACHOWSKI Krakov Yagellon University (Polonia) Professor

İstanbul Medeniyet University (Turkey) Professor Linda TORRESİN SSML Fusp Misano Adriatico (Italy) Professor Marek STACHOWSKI Krakov Yagellon University (Polonia) Professor